Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/624 E. 2023/547 K. 15.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/624
KARAR NO : 2023/547

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 07/09/2022
KARAR TARİHİ : 15/06/2023

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde ;müvekkili şirket ile davalı-borçlu şirket aralarında yapılan 26.11.2018 tarihli yemek hizmetleri sözleşmesi uyarınca tarafların, müvekkil şirket mutfağında üretilen yemeklerin davalı-borçlu şirkete taşınması ve teslim edilmesi hakkında anlaşmış olduklarını, kesilen faturalardan bakiye alacak miktarının toplam 770.455,91-TL’nin davalı-borçlu tarafından ödenmemiş olduğunu, taraflarınca davalı-borçluya … 14. Noterliğinin … tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesi gönderilerek davalı taraf temerrüde düşürülmüş olduğunu ve ödeme konusunda süre tanınmışsa da davalı tarafça borç ödenmemiş olduğunu, taraflarınca her ne kadar faturaya dayalı şekilde icra takibi yoluna gidilmişse de davalı tarafça borcuna istinaden müvekkil şirket adına düzenlenmiş 4 adet senet de bulunmakta olduğunu, ödeme günü 26.11.2021 59.000,00 TL bedelli senet, ödeme günü 28.04.2022 100.000,00 TL bedelli senet, ödeme günü 16.05.2022 150.000,00 TL bedelli senet ve ödeme günü 17.06.2022 200.000,00 TL bedelli ilgili senetler davalı tarafın borcunu kabul ettiği ve itirazında haksız olduğuna delil teşkil etmek üzere ve delil başlangıcının sunulduğunu, davalı-borçlunun yapmış olduğu itirazın iptaline ve takibin devamına, borçlunun haksız ve kötü niyetli itirazından dolayı İİK’ya göre %20’den az olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalının cevap dilekçesi sunmadığı açık olup davayı inkar eder konumundadır.
Davacının faturalara dayalı olarak takip yaptığı, fatura ekinde başkaca belgenin mevcut olmadığı, davalının süresi içinde icra takibine itiraz ettiği, takibin durduğu, icra müdürlüğünün yetkisine yönelik itirazın red edildiğini, dava dosyasında faturalar dışında tarafların ticari defter kayıtları ve sözleşmeye dayanıldığı tartışmasızdır.
Davacının iddia etmiş olduğu ilişki çerçevesinde davacı tarafından davalı aleyhine faturada belirtilen hizmetin verilip verilmediği, bu noktada hizmetin verildiğinin kayden ve fiilen benimsenip benimsenmediği, takibe esas olan faturaların taraf şirketlerinin 2018,2019,2020,2021,2022 yılı ticari defter ve kayıtlarında mevcut olup olmadığı, ne şekilde mevcut olduğu, takibe konu faturaların davalıya tebliğinin anlaşılır olup olmadığı, davalı şirket aleyhine şeklen kesinleşip kesinleşmediği, 2018,2019,2020,2021,2022 yılı ticari defter ve kayıtlarında ve takip tarihi itibari ile davacının dayanak faturalar nedeni ile alacaklı gözüküp gözükmediği, dayanak faturaların içeriğinin davacının iddia etmiş olduğu sözleşme ve dayanak belge içerikleri ile uyumlu olup olmadığı, ne şekilde uyumlu olduğu, dayanılan faturaların içerikleri ile dayanılan diğer belge ve sözleşme içerikleri özellikle davacının dayanış olduğu 4 adet senet ve tarih, bedelleri ve içerikleri ile uyumlu olup olmadığı, ne şekilde uyumlu olduğu, davacının davalıdan talep edebileceği alacak miktarının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın araştırılması açısından atanan bilirkişi kurulunun hazırlamış olduğu 10/05/2023 tarihli rapora göre “dava konusu uyuşmazlık kapsamında davacı şirket tarafından incelemeye ibraz olunan 2018-2019-2020-2021-2022 yılı ticari defterlerinin TTK ve HMK 222/2 hükümlerine uygun tutuldukları anlaşılmakla anılan ticari defterlerin davacı şirket lehine delil kabiliyetlerinin Mahkemeniz takdirinde bulunduğu; davalı şirket merkez adresinin … İl sınırları içerisinde olması sebebiyle dava konusu uyuşmazlık kapsamında davalı şirket ticari defter ve belgeleri incelenmek suretiyle rapor tanzimi amacıyla talimat yazıldığı; gelen talimat sonuç evrakı kapsamında davalı şirketin inceleme gün ve saatinde ticari defter ve belgelerini incelemeye ibraz etmediğinin bildirildiği; hukuki yorum ve nihai takdirin Mahkemenize ait olduğu; taraflar arasında 26.11.2018 tarihli yemek hizmetleri sözleşmesi imzalandığı; davacı – tarafından üretilen yemeklerin davalı-işverenin … adresindeki yemekhanesine taşınması, servise hazır hale getirilmesi, servis, mutfak, tezgah ve ekipmanlarının temizliğinin işbu sözleşmenin konusunu oluşturduğu; taraflar arasında imzalandığı görülen işbu sözleşme kapsamında davacı tarafından davalı adına 2018-2019-2020-2021-2022 yılında düzenlenen faturaların davacı şirket ticari defterlerine zamanında ve usulüne uygun olarak davalı adına borç, yapılan tahsilatların ise alacak kaydedilmesi ardından, davacı şirket tarafından incelemeye ibraz olunan ticari defter ve belgeler çerçevesinde 22.07.2022 icra takip ve 07.09.2022 dava tarihi itibarıyla davalı borç tutarının 770.455,91 TL olduğu; davacı şirket tarafından davalı şirket adına düzenlenen takip ve dava konusu bedele esas faturaların davacı şirket ticari defterlerine kayıtlı olması alacağın varlığını ispata tek başına yeterli olmayıp, anılan faturalar ve içeriği mal/hizmetin davalı yana teslim ve tebliğinin ispatının gerektiği; bu bağlamda tarafların bağlı bulunduğu vergi dairelerine yazılan müzekkereler ile 2018-2019-2020-2021-2022 yılı BA-BS formlarının celbinin talep edildiği; detayı arz edildiği üzere davacı şirket tarafından davalı şirket adına düzenlenen ve davacı şirket tarafından BS formu ile beyan edilen faturaların tamamının adet ve tutarları ile bire bir uyumlu olan ve birbirini teyit eder nitelikte davalı şirket tarafından da BA formu ile beyan edildiği; dolayısıyla davalı şirket her ne kadar ticari defter ve belgelerinin incelemeye ibraz etmemiş olsa da, davacı tarafından davalı adına düzenlenen tüm satış faturalarının davalı şirket ticari defterlerinde de kayıtlı bulunduğu; bu bağlamda yerleşik Yargıtay kararları doğrultusunda davalı tarafın takip ve dava konusu bedele esas faturaları ilgili vergi dairesine bildirmesi halinde, bu bildirimin faturalar kapsamındaki malların teslim edilmiş olduğunu göstereceği hususu gözetildiğinde, davacı tarafından davalı aleyhine faturalarda belirtilen hizmeti verdiği, bu noktada dayanak faturaların içeriğinin davacının iddia etmiş olduğu sözleşme ve dayanak belge içerikleri ile uyumlu olduğu, zira dava dosyasında mübrez faturaların tetkikinde fatura içeriklerinin taraflar arasında akdedilen yemek hizmetleri sözleşmesi kapsamındaki hususları içerdiği; dayanılan faturaların içerikleri ile dayanılan diğer belge ve sözleşme içerikleri, özellikle davacının dayanış olduğu 4 adet senedin tarih, bedelleri ve içerikleri karşısında davacının davasının kabulü halinde takip ve dava tarihi itibarıyla davalıdan 770.455,91 TL asıl alacak tutarının tahsilini talep edebileceği; yanı sıra davacı şirket tarafından davalı şirket aleyhine keşide edilen noter ihtarnamesi ile 570.455,91 TL tutarın tahsilinin talep edildiği; dolayısıyla davacının davalıyı bu tutar üzerinden temerrüde düşürdüğü; anılan tutara takip tarihine kadar işlemiş faizin 4.043,99 TL olarak hesaplandığı” şeklinde görüş bildirmiştir.
Adı geçen rapor taraflara tebliğ edilmiş, davalı şirket usulüne uygun yapılan tebliğe rağmen herhangi bir itiraz dilekçesi sunmamış, davacı vekili ise sadece işleyen faiz yönünden itirazda bulunmuştur.
Öncelikle belirtmek gerekir ki takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibi konusu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. İtirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukuki sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde kanıt yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonucunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir. Bu açıklamalar da göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir. (Yargıtay HGK 2017/19-919E. 2019/886K.sayılı kararı)
Somut olayda davalı taraf cevap süresi içinde itirazlarını sunmamıştır. Artık bu aşamadan sonra Mahkemece inkar kapsamında kalan hususlar dışında davalı savunmasının araştırılması mümkün değildir. Elbette yukarıda açıklandığı üzere davalı tarafından takibe itiraz edilirken bildirmiş olduğu sebeplerle sınırlı olarak sadece tahkikat icra edilecektir.
Bu halde davaya konu faturalarla ilgili davalı şirketin uyuşmazlık konusu bulunan faturalara ilişkin tüm alımların vergi dairesi müdürlüğüne dahi yapılmış olduğu, bu durumun davalı aleyhine, davacı lehine sonuç doğurduğu öncelikle belirtilmelidir.
Esasen davalı tarafından bilirkişi raporunda da açıklanan alımların bildirilmiş olması karşısında, alımları bildirilen faturalarla ilgili VUK nun 381 seri nolu genel tebliği ve Ba formu içeriği ile vergi uygulaması gözetildiğinde aksini düşünmek mümkün değildir. Yine genel ispat kuralları çerçevesinde hiç bir kimsenin kendi aleyhine delil oluşturmayacağı düşünüldüğünde, davalı tarafın resmi bir kuruma dava konusu hizmeti teslim aldığına yönelik beyanı kendisini bağlayacaktır. Davalı tarafın çelişkili davranış yasağı (venire contra factum proprium) ilkesine aykırı hareket etmesi halinde ilk beyana itibar olunması uygun görüldüğünden uyuşmazlık konusu olan faturalardaki hizmeti almadığı yönündeki davalı beyanına itibar edilemez. Buna göre davalı şirketin davaya esas olan dayanak mal ve hizmet alımına ilişkin beyanlarının davacı beyanlarıyla uyumlu bulunduğu, buna göre davacının alacak talebine esas olan faturaların tamamını adet ve tutar yönünden davalı şirket tarafından beyan olunan Ba formu ile tam ve birebir şekilde uyumlu olduğu, bu noktada bu verinin davacı lehine ve davalı aleyhine delil teşkil ettiği öncelikle kabul edilmelidir. Buna göre davacının takip tarihi itibariyle davalıdan takip konusu olan faturalar nedeniyle 770.455,91 TL alacaklı bulunduğu, davalının kendi aleyhine dahi oluşturduğu delilden açıkça anlaşılabilmektedir.
Davacı takip talebinde belirtmiş olduğu alacağını ispatlamak için ayrıca ticari defterlere dahi dayanmıştır. Bu yönüyle sadece sözleşme değil, tarafların ticari defterleri dahi önem arz etmektedir.
Taraflar tacir olmakla taraf şirketlerin defter ve kayıtlarında dava konusu faturaların yer alıp almadığı ve ne şekilde yer aldığı, tarafların lehine ve aleyhine delil teşkil edip etmeyeceği öncelikle dikkate alınmıştır.
HMK. 219. maddesine (HUMK. 326) göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari deferlerine de dayandığı, eş söyleyişle, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da uyuşmazlığa özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar HMK. 219. ve ardından gelen maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabidir.
Somut uyuşmazlık yönünden bakıldığında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarında da açıklandığı üzere “HMK. 220. maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki HMK. 220. (HUMK. 330, 331, 332 ) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterlerde HMK. 219. ve sonraki maddeleri anlamında “belge” niteliğindedir.
Ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK 220-222 maddesi değerlendirildiğinde ve aynı kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla kesin delil olduğu öngörülmüştür.
“Dava, 01/10/2011 tarihinden sonra açılmış olup, HMK’nın “ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesinin uygulanması gerekmektedir. Zira, 6103 sayılı Kanun’un 13. maddesi, 6335 sayılı Kanun’un 47. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6102 sayılı TTK’nın 4/2. maddesinde, ticari davalarda da deliller ile bunların sunulmasının 1086 sayılı HUMK hükümlerine tabi alacağına ilişkin hükümde yer alan atıf, HMK’nın 447/2. maddesi uyarınca HMK’na yapılmış sayılır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.03.2012 tarih ve 2011/11-862 Esas, 2012/51 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 6100 sayılı HMK’nın 219. (1086 sayılı HUMK’nın 326.) maddesine göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, diğer anlatımla, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa 6100 sayılı HMK’nın 222/5. (6762 sayılı TTK’nın 83/2.) maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK’nın m. 220 (HUMK’nın 330.) maddesindeki genel düzenlemelere tabidir. HMK’nın 220. (HUMK’nın 332.) maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki; HMK’nın 220. (HUMK’nın 332.) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Diğer anlatımla, belirtilen bu durumda ticari defterler de, HMK m. 220. madde (HUMK’nın 330 ve sonraki maddeleri) anlamında “vesika” niteliğindedir. Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 82.) maddesindeki hüküm, “I Kati delil” şeklindeki kenar başlığı ile birlikte değerlendirildiğinde ve aynı Kanun’un 1474. maddesi uyarınca kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde; ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngörmektedir.
Somut olayda, tacirlerin ticari defter ve kayıtlarına göre takip tarihi itibariyle davalı tacirin davacıya takip konusu asıl alacak miktarı kadar borçlu olup olmadığı bu yönüyle dahi ele alınmalıdır.
Davalı tarafa ticari defterlerini ibraz etmek üzere mehil verilmiş, bu konuda davalı vekiline HMK’nın 220. maddesindeki usule göre ihtaratlı tebliğ edilmiştir. Yapılan ihtaratlı tebliğe rağmen davalı şirket ticari defter ve kayıtlarını mazeretsiz olarak sunmamıştır. Yapılan ihtarata uygun olarak bu durumda davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarını, davacı iddiasına uygun olarak tuttuğunun kabulü yukarıda açıklanan hükümlere uygundur. Kaldı ki davacı şirketin ticari defter ve kayıtları davacı lehine delil niteliğindedir. Bu yönüyle dahi davacının, davalı şirketten takip tarihi itibariyle 770.455,91 TL tutarında asıl alacaklı olduğu kabul edilmelidir.
Davacının üzerine düşen ispat yükümlülüğünü yerine getirdiğinin kabulü karşısında ispat yükünün davalıya geçip geçmediği ve başkaca bir araştırmanın yapılıp yapılmadığının ayrıca ele alınması gerekmektedir. Zira dava itirazın iptali davası olduğu için genel hükümlere göre yargılamanın görülmesi esastır. Mahkememizce Yargıtay 11.HD ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu uygulaması karşısında, bilirkişi raporu ile davacı lehine ispat durumunun oluştuğu anlaşılmakla beraber süresi içinde cevap dilekçesi sunmayan ve delil listesini bildirmeyen davalının aleyhine oluşan bu durumun aksini ispatlayamadığı Mahkememizce kabul edilmiştir.
Bu suretle ile sözleşmeye dayalı alacak ile birlikte defterlerden kaynaklı alacak nedeniyle dahi davacının takip ve dava konusu edilen 770.455,91 TL miktar kadar alacaklı olduğu ispatlanmıştır.
Davacının ispat faaliyeti çerçevesinde üzerine düşen yükümlülüğü, Yargıtay HGK’nun emsal uygulamaları ve Yargıtay’ın özel daire kararlarındaki uygulamaları ile yerine getirdiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere HMK’nın ispat yükünü düzenleyen 190. maddesine göre ispat yükü; kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi gereğince de, kural olarak, herkes iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak davalı tacirin, davacı lehine ve ancak davalı aleyhine oluşan karinenin aksini ispatlayamadığı kabul olunmuştur.
Kaldı ki bilirkişinin hazırladığı rapor gerekçeli, açık ve denetime elverişli, uyuşmazlık konularını muhasebesel açıdan tek tek ele alan niteliktedir. Mahkememizce yapılan yargısal yorumlar dikkate alındığında davacının dava ve takip konusu edilen 770.455,91 TL tutarında asıl alacağının bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davacı vekilinin takip ve dava konusu yapmış olduğu diğer kalem ise işlemiş temerrüt faizi yönündendir. Bu nedenle davacı takip talebi ile işlemiş faiz talep etmiş, dava dilekçesi ile ise işlemiş faize yönelik itirazın dahi iptali yönünde talepte bulunmuş olup bu kısma ilişkin harç eksikliği ise yoktur. Bu itibarla dava konusu olan işlemiş faiz yönünden dahi mahkememizce değerlendirme yapılacaktır.
Buna göre davacı vekilinin takip talebi ile işlemiş faiz talep edebilmesi kural olarak, BK m.117/f.1 hükmü uyarınca alacaklının ihtarda bulunmasına veya açık bir sözleşme hükmü olmasına bağlıdır. Öncelikle davalının temerrüdüne yol açacak açık, kesin bir sözleşme hükmü yoktur. Buna göre davalıdan takip tarihi itibariyle işlemiş temerrüt faizi talep edilebilmesi bir ihtarın varlığına bağlıdır. Yargıtay uygulaması çerçevesinde ihtarda talep edilen alacak miktarı ve ödevinin yapılması için bir süre bulunmalıdır. Davacı vekilinin somutlaştırmış olduğu delillere yani dayanak ihtarnameye göre talep edilen alacak miktarı 770.445,91 TL olarak dava konusu yapıldığı halde ihtarnamede talep olunan asıl alacak miktarı 570.455,91 TL olarak yazılmıştır. Esasen davalıya tebliğ olunan ihtarnamede budur. Bu aşamadan sonra yanlış yazıldığı beyan olunan rakamın yerine ispatlanan 770.455,91 TL rakamının esas alınabilmesi hukuken mümkün değildir. Zira yukarıda açıklanan hükümde belirtildiği üzere davalı ihtar ile temerrüde düşmüş olup, ihtarnamede yazılı miktar ne ise temerrüde esas olan miktar ise sadece bu rakamdır. Yine ihtarnameye bu rakamın yazıldığı tartışmasız, davacı tarafından hataya dayalı olarak yazıldığı ise ispata muhtaçtır. Bizzat davacı asilin düzenlemiş olduğu ihtarname yani yazılı belge karşısında davacının hataya dayalı olarak bu miktarın yazıldığı yönündeki beyanına itibar edilemez. Roma hukukundaki ifade ile “hukuk dikkatliler içinde yazılmıştır”. Herhangi bir nedenle yazılı belgedeki dikkati göstermediğini beyan eden davacı, davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hakkı iddia etmiş olduğu gerekçe ile ortadan kaldıramayacaktır. Bu nedenle davacı, davalıya tebliğ etmiş olduğu ihtarname içeriği ile bağlıdır. Hesaplanması gereken gün sayısı on beş gün olup bu yön itibariyle temerrüde esas gün sayısı ve yine temerrüde esas oran denetime elverişli, gerekçelidir. Bu yönüyle bilirkişi tarafından hesaplanan ve takip tarihi itibariyle talep edilebilecek işlemiş faiz tutarı ancak ve sadece 4.043,99 TL’dir.
“İtirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacaklının icra hakimliğine başvurmadan alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. İcra inkâr tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifade ile, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir (Hukuk Genel Kurulu’nun 07.06.2006 tarih 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı kararı). Bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde ispatlanan, harcı yatan, hükmolunan ve haksız olarak itiraz edildiği ispatlanan toplam miktarın likit olduğu, bu nedenle hükmedilen toplam üzerine davacı lehine icra inkar tazminatına hükmolunması gerektiği takdir edilmiştir. (Yargıtay 19.HD 2012/11430E. 2012/19203K.sayılı, Yargıtay 11.HD 2020/3350E. 2020/5575K.sayılı kararları)
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kısmen kabulüne, … 21. İcra Müdürlüğünün … E.sayılı icra dosyasına konu 770.455,91-TL asıl alacak,4.043,99-TL işlemiş faiz olmak üzere bu kısımlara yönelik itirazın iptali ile bu kısımlar yönünden takibin devamına, hükmedilen 770.455,91-TL asıl alacağa ticari temerrüt faizi olan avans faizinin değişen oranlarda işletilmesine, hükmedilen ve harçlandırılan toplam 774.499,90-TL alacağın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kısmen KABULÜNE,
… 21. İcra Müdürlüğünün … E.sayılı icra dosyasına konu 770.455,91-TL asıl alacak, 4.043,99-TL işlemiş faiz olmak üzere bu kısımlara yönelik itirazın iptali ile bu kısımlar yönünden takibin devamına,
Hükmedilen 770.455,91-TL asıl alacağa ticari temerrüt faizi olan avans faizinin değişen oranlarda işletilmesine,
Hükmedilen ve harçlandırılan toplam 774.499,90-TL alacağın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 52.906,08TL harçtan, peşin alınan 10.485,76 TL’nin ve 4.341,03 TL icra harcı toplamı olan 14.826,79‬‬ TL’nin mahsup edilerek bakiye 38.079,29‬ TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 10.485,76 TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından harcanan 75,00 TL tebligat posta gideri, 80,70 TL başvuru harcı, 2.750,00TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.905,7‬0 TL yargılama giderinden davanın kabul nispetine göre (%89) 2.586,07 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı, vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince dava değeri olan 774.499,90TL üzerinden hesaplanan 103.194,99 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-1.560,00-TL arabuluculuk ücretinin ileride Bakanlıkça ödenmesi durumunda 6183 sayılı AATUHK hükümleri gereği %89 oranına isabet eden 1.388,4‬TL’nin davalıdan, %11 oranına isabet eden 171,60TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
7-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye avansın iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere davacı vekilinin huzurunda davalının yokluğunda ve oy birliği ile karar verildi.15/06/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip