Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/607 E. 2022/833 K. 16.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/607
KARAR NO : 2022/833

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 30/08/2022
KARAR TARİHİ : 16/12/2022

Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan incelemesi sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; yönetim kurulu üyelerinin ibrası açısından şirketin dört ortağının yönetim kurulu üyesi olduğu, bu üyelerin birbirlerini ibra etmesinin kanuna aykırı olduğu, bu nedenle bu ibraya gerek olmadığı açıklanarak, faaliyet raporuna ve finansal raporlara ilişkin sorulara daha sonra verilecek cevaplar bekleneceği için çekimser oy kullandığını, kar dağıtılması kararının davalı şirketin gelir tablosunda gösterilen 60.281.904,88 TL kardan 8.000.000 TL ortaklara brüt kar payı dağıtılması düşük bulunarak karara karşı olumsuz oy kullanıldığını, dağıtılan karın 15.000.00 TL olmasını teklif edildiğini, 9.000.000 TL olan teklifin reddedildiğini, huzur hakkı olarak ortaklara 8 milyon TL brüt kar payı dağıtılırken yönetim kurulu üyelerine 500.000 TL net huzur hakkı ödenmesi kararına karşı olumsuz oy kullanıldığını, yönetim kurulu üyelerinin kendi ve diğer üyelerin ibraları yönünde oy kullanılamayacağını, huzur haklarının ücret olarak verildiği için, 500.000 TL net huzur hakkı %30 ortalama vergi oranı üzerinden 500.000/0.70=714.000 TL brüt ödeme yapıldığını, böylece, dört ortağa sadece huzur hakkı olarak 2.856.000 TL ödendiğini, dağıtılan 8.000.000 TL kar payının %35.7’sine karşılık geldiğini, aslında, iptali istenen üç kararın birbiri ile ilişkili olduğunu, genel kurulda alınan üç farklı iptalini, bu çerçevede, iptal taleplerinin ve sonraki bölümlerdeki hukuki ve somut duruma uygun gerekçelerin dinlenilmesini, verilecek ara kararlarla davanın yürütülmesini, muhasebe ve bilişim konularında uzman bir bilirkişinin atanmasını, sonuçta tüm talepler için hüküm kurulmasını talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; genel kurul kararlarına ilişkin iptal davası açmanın ön şartının, karara ilişkin olumsuz oy kullanmak ve muhalefet şerhini tutanağa derç edilmesi olduğunu, ancak huzurdaki davada iptali talep edilen kararlara ilişkin muhalefet şerhi bulunmadığı gibi 4 no.lu karara karşı olumsuz oy dahi kullanılmadığını, bu sebeple davanın başkaca hiçbir incelemeye gerek olmaksızın dava şartı eksikliği sebebiyle reddine karar verilmesinin gerektiğini, davacının talep sonucunun açık olmaması sebebiyle söz konusu eksikliğin tamamlanması için davacıya bir haftalık kesin süre verilmesi gerektiğini, davacının, huzurdaki davayı genel kurulda usule ve yasaya uygun şekilde alınan ve herhangi bir iptal sebebine konu olmayan kararlara ilişkin bir yerindelik denetimi aracı olarak kullanmaya çalıştığını, genel kurul kararıyla yönetim kurulu üyeleri için belirlenen huzur hakkı bedeli şirketin durumu ve gösterilen emek ve mesai göz önüne alındığında oldukça makul olduğunu, şirketin kâr dağıtımına ilişkin genel kurul kararı, kanuni asgari kar payı dağıtım tutarının çok üzerinde olması ve ülke ekonomisinin genel olumsuz havası, Kovid-19 etkileri, teknoloji şirketlerinin içinde bulunduğu rekabetçi ortam, yatırımların artması ve yazılım sektöründeki istihdam problemleri göz önüne alındığında hukuka uygun olduğunu, işbu hukuki dayanaktan yoksun davanın dava şartı eksikliği sebebiyle usulden reddine karar verilmesini, dayanaktan yoksun davanın esastan reddini savunmuştur.
Dava, genel kurul kararın iptaline yönelik olarak açılmış olup 6102 sayılı TTK m.446 hükmünden kaynaklanmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu ise, davanın esasına girilebilmesi açısından öncelikle dava şartlarının oluşup oluşmadığı noktasındadır.
6102 sayılı TTK. m.446 hükmü somut uyuşmazlığa dayanak madde olup bu hükümde iptal davası açılabilecek kişiler sayılmıştır. Bu maddeye göre, toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağı geçirten, toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun veya olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri iptal davası açabileceklerdir.
Genel kurul kararının alınmış olduğu tarih dikkate alındığında dava, üç aylık yasal hak düşürücü süre içinde açılmış olup ayrıca Mahkememiz yetkilidir.
Dava; 6102 sayılı TTK’nun 446. maddesinde düzenlenen iptal davasının koşullarına tabi olmakla sözkonusu karar yönünden iptal koşullarının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir. Kararların iptalini düzenleyen anılan madde hükmüne göre toplantıda hazır bulunup da “alınan karara muhalif kalan ve bu durumu toplantı tutanağına geçiren ortağın” söz konusu kararlara karşı iptal davası açma hakkının olduğu belirtilmiştir.
Kural olarak ortağın şirket genel kurulunda alınan kararın veya kararlarının iptalini talep edebilmesi açısından mutlaka karara karara olumsuz oy vermesi ve muhalefet şerhinin tutanağa geçirilmesi veya bu konuda açıkça dilekçe sunulması gerekmektedir. (Yargıtay 11. HD 2021/8140E. 2022/4934K; 2014/784E. 2015/9772K; 2010/3487E. 2012/2871K.sayılı ve benzer kararlar)
Somut olayda davaya konu edilen 22/06/2022 tarihli genel kurul kararına konu edilen ve akabinde davacının genel kurul kararının iptal talebine konu etmiş olduğu maddeler ile ilgili, davacı tarafın tutanağa muhalefet şerhi koymadığı ve ayrıca 4.numaralı karara karşı olumsuz oy dahi kullanılmadığı yönünde açık savunması mevcuttur.
Bu noktada gerek Yargıtay kararları ve gerekse madde hükmü dikkate alındığında, genel kurul kararlarından iptale tabi olanlar yönünden muhalefet şerhinin davacı tarafından açıkça tutanağa geçirilmesi veya bu noktada ayrı bir dilekçe verilmesi “özel bir dava” şartı niteliğindedir. Ancak davacının genel kurul toplantısında alınan ve bu davaya konu olan kararlar ile ilgili yapılan görüşmeler sırasında- 4.numaralı madde yönünden karşı oy kullanmaması bir tarafa- adı geçen tüm maddeler yönünden davacının açıkça muhalefet şerhinin varlığını tutanağa geçirmediği gibi ayrıca ayrı bir dilekçe sunmadığı, bu noktada dilekçenin verilmesi aşamasında düzenlenen 08/11/2022 tarihli tutanak ile taraf vekillerine kesin süre verildiği halde aksine bir belgenin ise sunulmadığı anlaşılmıştır.
Her ne kadar davacı genel kurul kararı iptali davasına konu olan maddeler ile ilgili -4.numaralı madde yönünden karşı oy kullanılmadığı savunması bir yana -sadece karşı görüşte olmak üzere red oyu bildirmesi, anılan maddeye muhalif kalınarak tutanağa geçirildiği anlamına ise gelemeyecektir. (Y.11. HD, 08.12.2015 tarih, 2014/18887E- 2015/13122 .K ,Y11.H.D, 01.03.2012 tarih 2010/3337 E-: 2012/2965 K ). Bu yönde özel dava şartı yerine getirilmediği gibi tamamlanması da mümkün değildir.
Öte yandan genel kurul kararı iptali davasına konu olan maddelerin, hükümsüzlük nedeni olarak “iptal” hali dışında başkaca bir hükümsüzlük sonucuna yol açıp açmadığı dahi ele alınmalıdır. Zira iptal talebi dışındaki hususlar ile ilgili her zaman ve her aşamada maddenin geçersizliği söz konusu olabilecektir. O halde bu yönden de ayrıca değerlendirme yapılmalıdır.
HMK m.33 hükmü uyarınca yapılacak nitelendirmede davaya konu olan maddeler yönünden yokluk ve butlan olarak nitelendirilmenin yapılarak hükümsüzlüğe karar verilip verilemeyeceği de Mahkememizce irdelenmiştir.
“Bilindiği üzere, mülga 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6762 Sayılı TTK) batıl kararlara yönelik olarak genel kurul kararlarının iptali için dava açma hakkı düzenlenmemiş ancak doktrin ve uygulamada ilgililerin açacağı bir tespit davası ile hükümsüzlüğün belirlenmesinin talep edebileceği kabul edilmiştir. (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 447. maddesinde ise genel kurulun hangi tür kararlarının batıl olduğu hüküm altına alınmış durumdadır.)
Hükümsüzlük halleri, yokluk ve butlan olarak iki alt kategoride ela alınabilir.
Kavram olarak yokluk; bir hukuki işlemin doğabilmesi için öngörülen ve kurucu nitelikte olan emredici hükümlere aykırılık halidir. Bu aykırılık, işlemin unsurlarında eksikliğe yol açar ve işlemi “yokluk” ile sakat hale getirir. Yok sayılan işlem, şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluk, bunu ileri sürme konusunda hukuki menfaati bulunan herkes tarafından her zaman ileri sürülebilir ve tespit ettirilebilir, hâkim tarafından da re’sen dikkate alınır. Mahkemenin vereceği tespit hükmü, bu durumu açıklayıcı niteliktedir.
Şirketler hukukundaki emredici hükümlere göre, genel kurul kararlarının oluşabilmesi için iki kurucu unsur gereklidir: Birincisi genel kurul toplantısı yapılması, ikincisi toplantıda karar alınmasıdır. Bunların birisindeki eksiklik halinde, işlem (karar) hiç doğmamış sayılır; yani baştan itibaren yoktur. Örneğin, karar alınmadığı halde alınmış gibi gösterilirse veya Bakanlık temsilcisinin toplantıda bulunmaması halinde işlem, yoklukla sakat olacaktır.
Butlan ise; bir işlemin, konusuna ilişkin emredici hükümlere aykırı olması halidir. Eş söyleyişle, bir işlemin konusu; kanuna, ahlaka, adaba, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı ya da, imkânsız ise, bu işlem batıldır. Yokluktaki gibi, butlanda da kesin geçersizlik söz konusudur; hâkim bunu re’sen göz önünde bulundurur ve herkes bu geçersizliği, iptal davasında öngörülen üç aylık süreyle bağlı olmaksızın ileri sürebilir ve tespit ettirebilir. Yokluk ve butlan arasında sonuçları değil, sebepleri bakımından farklılık bulunmaktadır (Fatih Bilgili, Ertan Demirkapı, Şirketler Hukuku, 2012, 2. Baskı, s.190).
Mülga Türk Ticaret Kanunu’nda bir işlemin batıl hale gelmesine örnek olarak 392. madde hükmü verilebilir. Anılan yasa hükmünde, sermaye artırım koşullarına uyulmamasının kararı batıl hale getireceği düzenlenmiş olup, ikinci fıkra aynen; “Esas sermayenin artırılması yukarıki hükümlere göre icra edilmemiş ise bu husustaki muameleler batıl ve bundan dolayı da idare meclisi azalariyle murakıplar; şirkete, münferit ortaklara ve üçüncü şahıslara karşı müteselsilen mesuldürler.” şeklindedir. Bunun yanı sıra, toplantı ve karar nisabının bulunmaması da (6762 Sayılı TTK m. 378) butlan sebeplerine örnek olarak verilebilir.
İptal edilebilir kararlarda ise; genel kurul kararının geçersizlik halini oluşturan nedenin, işlemin, baştan itibaren geçersiz olması sonucunu doğuracak nitelikte olmaması hali söz konusudur. Örneğin; anonim şirket ortaklar genel kurulunda oyunu kullanmasına haksız yere izin verilmediği, çağrının usulsüz yapıldığı, gündemin gereği gibi ilan veya tebliğ edilmediği, toplantıya ve karara yetkili olmayan kimselerin iştirak ettikleri iddiasında olan ortaklar, yasa, ana sözleşme ve afaki iyi niyet kurallarına aykırılık hallerini ileri sürerek, kararların iptallerini mülga 6762 Sayılı TTK’nun 381. maddesi uyarınca isteme hakları bulunmaktadır.
Eş söyleyişle; mutlak butlanla batıl kararlar, baştan beri hükümsüz olan, sonradan geçerlilik kazanma olanağı olmayan, emredici kurallara, kamu düzenine veya ahlaka ve adaba aykırı veyahut konusu olanaksız olan kararlardır. Bu tür kararlar, baştan beri hüküm ifade etmezler ve mahkemece, re’sen üzerinde durulması da gerekir. 6762 sayılı TTK’nun 381. maddesi anlamında iptali kabil kararlar ise, daha çok ortakların menfaatlerinin koruyan düzenlemelere aykırılık teşkil eden, emredici kurallar dışında yorumlayıcı ve şekle ilişkin kuralların ihlal edildiği kararlardır. İptali gereken kararlar, baştan itibaren geçersiz olmadıklarından, iptal edilinceye kadar geçerli bir kararın hüküm ve sonuçlarını doğururlar.
Yokluk ve butlan hallerinin re’sen göz önünde bulundurulacağı ve herkesin ve her zaman bu geçersizliği ileri sürebileceği, Yargıtay HGK 12.3.2008 gün ve 2008/11-246 E., 2008/239 K. sayılı ilamında da benimsenmiştir.” (Yargıtay HGK 2013/11-1048E. 2014/430K.sayılı ilâmı)
Bu durumda somut olay yönünden iptal talebine konu edilen yönetim kurulu üyelerinin ibrası, kâr dağıtılması kararı, huzur hakkı kararı ile ilgili maddeler yönünden kararların alınmasında yasaya uygun şekilde toplantı yapıldığı, usule uygun şekilde bir genel kurul kararının alındığı, bu itibarla yokluk halini gerektiren bir hükümsüzlük durumunun söz konusu olmadığı, yine davaya konu olan maddelerin emredici hükümler ile düzenlenmediği gibi emredici hükümler ile düzenlenmesine yol açabilecek niteliğinin de olmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla yokluk durumunu gerektiren ve her aşamada ileri sürülebilecek bir hal ise bulunmadığı gibi butlan hali de yoktur. Mahkememizce yapılan değerlendirmede butlan yahut yokluğun tespitini gerektirecek bir durum söz konusu değildir. Mahkeme tarafından bu hususun resen nazara alınabileceği doktrinde ve açıklanan Yargıtay uygulamasında kabul görmektedir. (Erdoğan MOROĞLU, Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2004, Sayfa 124, 144, 150) Bu nedenle davacı tarafından açıkça butlan ve yokluk durumu ileri sürülmemiş olsa dahi bu husus Mahkememizce resen nazara alınmış, değerlendirilmiş, ancak somut davada yokluk veya butlanı gerektiren madde olmadığı anlaşılmıştır.
Tüm bu gerekçeler dikkate alındığında somut olayda hükümsüzlük noktasında ve sadece iptal yaptırımının uygulanabileceği kararlar söz konusudur. Nitekim benzer maddelere ilişkin davalarda da bu kararların ancak ve sadece iptal talebine konu edilebileceği Yargıtayca kabul olunmaktadır. (Yargıtay 11. HD 2020/8488E. 2022/5946K., 2020/7519E. 2022/4379K., 2020/1239E. 2022/426K.sayılı ve benzeri kararları) O halde tamamı ancak iptal davasına konu olabilecek bu maddelerle ilgili davanın açılabilmesi ve görülebilmesi için, adı geçen maddeleri benimsemeyen davacının muhalefetini tutanağa açıkça geçirmesi veya bu konuda bir dilekçe vermesi halinde mümkündür. Ancak bu gerekliliğin yerine getirilmediği anlaşılmıştır.
Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK m.114/f.2 hükmü ile diğer kanunlarda sayılan özel dava şartları saklı tutulmuş, HMK m.115 hükmü uyarınca ise her aşamada dava şartı yokluğundan dolayı davanın usulden reddedilebileceği düzenlenmiştir. Kaldı ki somut olayda dilekçelerin verilmesi aşamasının tamamlanması, Yargıtay HGK uygulamasıyla dahi duruşma öncesi dava şartlarının değerlendirilebileceğinin benimsenmiş olması karşısında davacının davasının bu aşamada özel dava şartı yokluğundan reddolunabileceği sonucuna varılmıştır.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının HMK m.114/f.2 hükmüne atfen ve HMK m.115/f.2 hükmü uyarınca dava şartı yokluğundan ve usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının HMK m.114/f.2 hükmüne atfen ve HMK m.115/f.2 hükmü uyarınca dava şartı yokluğundan ve usulden reddine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken harçlar peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca 9.200,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Artan avansın karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve oy birliği ile karar verildi. 16/12/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip