Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/606 E. 2023/546 K. 15.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/606
KARAR NO : 2023/546

DAVA : Ortaklıktan Çıkmaya İzin
DAVA TARİHİ : 29/08/2022
KARAR TARİHİ : 15/06/2023

Mahkememizde görülmekte olan ortaklıktan çıkmaya izin davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile müvekkilinin 18/04/2016 tarihinden bu yana …nin ortağı olduğunu, müvekkilinin, ortaklığın başladığı tarihten bugüne kadar şirketin iş ve işleyişiyle ilgili diğer ortaktan bilgi alamadığını, kâr dağıtımı yapılmamakta olduğunu, şirket bilançolarının gösterilmemekte olduğunu, şirketinin fiilen faaliyette olmadığını, şirket ortaklarının tamamının başkaca işlerde faaliyet göstermekte olduğunu, müvekkilinin, T.T.K. gereğince haklı sebeplerle şirketin ortaklığından ayrılmak istemekte olduğunu, davalı şirketin, fiilen faaliyette olamayıp sadece yasal olarak varlığını sürdürmekte olduğunu, şirkette imza yetkisi olmayan müvekkilinin bahsi geçen şirket faaliyetlerine etkisi olmadığını, kendisinden habersiz olarak yapılacak faaliyetlerden ve borçlandırıcı işlemlerden endişe duymakta olduğunu, limited şirketin ortaklık mevcudunun kalmamış olduğunu, şirket otaklığından ayrılmak isteyen müvekkilin diğer ortaklarla kişisel husumetleri nedeni ile iletişim kuramamış olduğunu, ortaklar arasındaki güven ilişkisinin sona ermiş olduğunu, sürekli güvensizlik ortamı oluşmuş olup şirketin kuruluş gayesinin gerçekleşmesinde hukuki ve ekonomik imkansızlık meydana gelmiş olduğunu, müvekkilin haklı sebeplerle şirket ortaklığından çıkarılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirkete TK m.35 hükmüne göre tebligat yapıldığı, cevap dilekçesi sunmadığı, davayı inkar konumunda olduğu anlaşılmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu üzere şirketin defter ve kayıtları dikkate alındığında kâr dağıtımının yapılıp yapılmadığı, hangi yıldan beri ve neden yapılmadığı, şirketin faaliyette olup olmadığı, hangi yıldan beri faaliyette bulunmadığı, yasal olarak ve kayden faal olan şirketin fiilen faaliyetinin bulunup bulunmadığı, faaliyeti yok ise kaç yıldan beri faaliyetin bulunmadığı, şirketin mevcudunun kalıp kalmadığı, mevcudunun ne olduğu, tüm bu haller karşısında davacının şirketten çıkma talebi konusunda finansal, muhasebesel, ve işletmesel açıdan gerekli şartların oluşup oluşmadığı, bu konuda şirketin son beş yıla ait defter ve kayıtlarının tarafların lehe ve aleyhe bilgi içerip içermediği, ne şekilde bilgi içerdiği noktalarında toplanmaktadır.
Dava, davacının limited şirket ortaklığından haklı nedenle ortaklıktan çıkmasına izin verilmesine ilişkindir.
Davanın haklı sebeplere dayalı çıkma davası olarak açıldığı, davacı ile davalı şirket arasında menfaat çelişkisinin olmadığı, Mahkememizin görevli ve yetkili olduğu, davacının halihazırda ortak konumunda bulunduğu ve davalının pasif sıfata haiz olduğu anlaşılmaktadır.
6102 sayılı TTK’nin 638/2. maddesi “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir.” içeriğine haizdir. Benzer düzenleme yürürlükten kalkan 6762 sayılı TTK 551/2 maddesinde de bulunmaktadır. Anılan düzenleme ile ortağa haklı sebeplerin varlığı halinde çıkma davası açabilme olanağı tanınmıştır. Ancak “haklı sebeplerin” nelerden ibaret olduğuna dair açık bir tanım ve ibare yoktur.
Doktrinde limited ortaklıktan oratklıktan çıkma veya şirketin feshine ilişkin haklı sebep olarak nitelendirilen kimi haller ise sayılmaktadır.
Şirketin, çoğunluk pay sahibi tarafından kötü yönetilmesi, şirketin daimi olarak mali sıkıntıda bulunması, şirket kasasının sistematik bir şekilde boşaltılması, uzun süreler boyunca kâr payı dağıtılmaması, azınlık pay sahiplerinin haklarının sistematik bir şekilde ve sürekli olarak kısıtlanması; bunlar dışında, genel kurulun sürekli olarak toplantıya davet edilmemesi, şirket amacı ile bağdaşmayan faaliyetlerde bulunması, şirket organlarının çalışamayacak şekilde bloke edilmesi (toplanmasının ve/veya karar almasının engellenmesi) de diğer örnekler olarak sayılmaktadır. (Ü. Tekinalp, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku $ 14 Nr.14-12; F. Nomer Ertan, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi Davası -TTK m. 531 Üzerine Düşünceler, İÜHFM C. LXXHI, S. 1, s. 421-440, 2015, A.Çelik, “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’na Göre Anonim Şirketlerin Haklı Sebeple Feshi”, Batider, 2009/XXV, S.559-592, A. Şahin, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, İstanbul,2013, s. 137)
Davacının, çıkmak istediği limited şirkette %20 pay sahibi olduğu, davalı olan şirketin temsilcilerinin ise şirketin %70 pay sahibi konumunda olduğu ve şirketin en azından 2018 yılından itibaren vergi müdürlüğünden gelen kayda göre resen terk konumunda bulunduğu, bu nedenle daha sonraki döneme ait Ba-Bs formunun bulunmadığı kayden açıktır.
Mahkememizce tespit edilen uyuşmazlık konuları çerçevesinde inceleme yapan bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 02/05/2023 tarihli raporda, şirketin 31/08/2018 tarihi itibariyle resen terkin edildiğini, Ba-Bs formlarına göre 2018 yılından itibaren herhangi bir faaliyetinin mevcut olmadığını, davalı şirketin mükellef kaydının 31/08/2018 tarihi itibariyle sona erdiğini, bu şekilde ortaklığın kâr elde edemez hale geldiğini, bu çerçevede ise ortaklıktan çıkma ile haklı sebeplerin mevcut olabileceğini ifade etmiştir. Rapor taraflara tebliğ edildiği halde davalı tarafın rapora yönelik herhangi bir itirazı mevcut değildir.
2018 yılından beri resen terk olan, ticari faaliyeti bulunmayan ve şirketin %70 pay sahibi bulunan yöneticilerin ise şirket ile fiili bağını tamamen kestiği anlaşılan limited şirkette sadece %20 oranında pay sahibi bulunan davacı ortağın, limited şirkette ortaklığa zorlamak faydasız olacaktır. Zira yukarıda belirtilen sayısal veriler ve fiili durum dikkate alındığında davacının genel kurulun toplanmasıyla karara bağlanmasını istediği bir gündem TTK çerçevesinde ve Mahkemeye yapılacak başvuru ile temin edilecek olsa dahi şirket ortaklarının ortak kalma iradesinin kalmadığı anlaşıldığından bu girişimin bir sonuç vereceğini beklemek hayatın olağan akışına aykırıdır. Kaldı ki TTK m.635 hükmü çerçevesinde denetim ile ilgili hükümlerin dahi uygulanabileceği, bu yönde davacının Mahkemeye başvuru yapabileceği, yine bilgi alma hakkı kapsamında bazı bilgilere ulaşılabileceği kabul olsa dahi beş yılı aşkın süredir denetime konu herhangi bir faaliyeti bulunmadığı anlaşılan bir limited ortaklık için davacının bu girişiminin dahi hayatın olağan akışı içinde anlam ifade etmeyeceği kabul edilmelidir. Zaten, davalı limited ortaklıktan çıkmak için iradesi oluşan, bu iradesini dava açma yoluyla ortaya koyan davacı ortaktan azınlık hakkı kapsamında genel kurulu toplantıya çağırma ve denetime ilişkin gerekli çalışmaların yapılması yönünden Mahkemeye başvurması beklenmemelidir. Davacının, şirketin devamı yönünde hiçbir iradesinin bulunmadığı açık ve kesin olarak ortadır. Davacının ortağı olduğu şirkete devam etmemesi yönündeki iradesi açık ve ortada iken şirketin genel kurulunun toplantıya çağrılması ve denetçi atanması veya bilgi edinmesi yolu ile şirketin devam edebileceği yönündeki ihtimal ise belirsizdir. Belirli olan durum,belirsiz olan duruma göre öncelikle tercih edilmesi gereken bir haldir. Mecelle’deki ifade ile “şekk ile yakin zail olmaz”.
Elbette Yargıtay uygulaması çerçevesinde davalı ortaklığın sadece kâr elde etmemiş olması ve ticari faaliyetine devam etmiyor olması tek başına ve münhasıran haklı sebep teşkil edemeyeceği Yargıtay uygulaması çerçevesinde kabul olsa dahi bu durumun en az dört yılı aşkın süreyle devam ettiği, bu süre içerisinde şirketin hiçbir faaliyetinin mevcut bulunmadığı, daha önemlisi şirketin kamusal borçlarının artmasının ise beklenebilir bir durum olduğu, aradan geçen uzun süreye rağmen şirketin kayden faal olmasına yönelik hiçbir girişimin olmadığı dikkate alındığında bu durum davacı yönünden haklı sebep teşkil etmektedir. Elbette davacının sadece diğer ortaklardan bilgi alamaması, kâr dağıtımı olmaması, bilançoların gösterilmemesi ile ilgili dayandığı vakıalar TTK çerçevesinde halli mümkün olan hususlar olsa dahi, davacının aynı zamanda şirketin dört yılı aşkın süredir fiilen faaliyetinin mevcut olmadığı, davacının şirket faaliyetlerine zaten bir etkisinin olmadığı, açıklanan durum karşısında ortaklar arasındaki güven ilişkisinin sona erdiği vakıalarına dahi dayanmış olması karşısında ve yukarıda açıklanan nedenler dahi dikkate alındığında davacı yönünden davalı şirket ortaklığından çıkma noktasında haklı sebeplerinin artık bulunduğu kabul olunmalıdır.
Söz konusu fiili durum dikkate alındığında, ticari faaliyetleri gereği gibi veya kötü devam eden bir şirket değil, uzun yıllardan beri faaliyetine hiç devam etmeyen bir şirket söz konusudur. Bu tip bir şirkette ortaklığa devam etmek istemeyen ve sadece %20 pay sahibi bulunan bir ortağı, ortaklığa devam yönünden zorlayıcı bir düşünce günümüzün hukuk anlayışına da uygun değildir. Zira davacı, davalı şirkette ortak olma amacına dönük olarak şirket ile bir anlamda sözleşme yapmıştır. Davacı ortak olarak ve özgür iradesi ile şirkete ortak olmuştur. Açıklanan fiili durum karşısında, davacının sözleşme ile bağlı kalmaktan kurtulmasına dönük beyanının gözardı edilebilmesi aslında davacının sözleşme özgürlüğünün de ihlali anlamına gelecektir. Sözleşme ile gerektiği takdirde bağlı olmaktan kurtulmak da sözleşme hürriyeti kapsamındadır. Anayasa m.12/f.1 hükmüne aykırı şekilde davacının dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez hakkı niteliğinde olan sözleşme hürriyetinin kısıtlanması ancak somut koşul vardır. Nitekim kanun koyucu bu noktada haklı sebep yok ise hakkı kısıtlamıştır. Açıklanan fiili ve hukuki durum karşısında davacı yönünden haklı sebep oluşmadığının kabulü sadece davalı ortaklığın değil davacının dahi maddi olarak zararına yol açabilecek sonuçlar ortaya çıkarabilecektir.
Nitekim somut olayda davalı limited şirketin sicil adresine çıkarılan tebligatlar davalı olan şirketin adresinde mevcut olmaması ve adresinden ayrıldığı gerekçesi ile iade edilmiş, şirketin yeni adresinin ise sicilde mevcut olmadığı anlaşılmış, bu nedenle dava dilekçesi TK’nın m.35 hükmüne göre davalı şirkete tebliğ edilmiştir. Dava tarihinden önce şirket müdürü ve yetkililerinin şirketin ticaret sicilinde kayıtlı adresini terk etmeleri, şirket defter ve kayıtlarına davacı ortağın ve Mahkememizin ulaşmasının mümkün olmaması karşısında davacı ortağın, davalı limited şirket ortaklığından ayrılması için haklı nedenlerin bulunduğu kabul edilmiştir. Bu noktada davacının, şirketin devamı için bazı yollara başvurmamış olması ise yukarıda açıklandığı üzere oluşan haklı sebebin varlığını göz ardı etmeyi gerektirmemektir. (Yargıtay 11.HD 2008/13950E. 2010/11646K.sayılı karardan hareket edilmiştir)
6100 sayılı HMK m.26 hükmü uyarınca taleple bağlılık esas olup davacı sadece davalı şirket ortaklığından çıkmasına izin verilmesini talep etmiştir. Bu nedenle ayrıca davacının talebi kapsamında olmayan ve bu nedenle dava konusu bulunmayan ayrılma akçesi ile ilgili bu dosyada herhangi bir karar verilmesi ise gerekmemektedir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kabulüne, … Ticaret Sicili Müdürlüğünün … sicil numarasında kayıtlı olan davalı … Şirketinde ortak olan davacı …’ (T.C….) ‘ın adı geçen şirketin ortaklığından çıkmasına izin verilmesine, dava konusu olmadığından ayrılma akçesi ile ilgili karar verilmesine yer olmadığına dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kabulüne,
… Ticaret Sicili Müdürlüğünün… sicil numarasında kayıtlı olan davalı … Şirketinde ortak olan davacı …’ (T.C….) ‘ın adı geçen şirketin ortaklığından çıkmasına izin verilmesine,
Dava konusu olmadığından ayrılma akçesi ile ilgili karar verilmesine yer olmadığına,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 179,90 TL peşin harçtan, peşin alınan 80,70TL harçtan mahsubu ile bakiye 99,20 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından harcanan 80,70 TL peşin harç, 80,70 TL başvuru harcı gideri toplamı olan 161,40‬ TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından harcanan 601,00 TL posta ve tebligat ücreti ve 5.000,00 TL bilirkişi ücreti toplamı olan 5.601,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere davacı vekilinin huzurunda davalının yokluğunda ve oy birliği ile karar verildi.15/06/2023

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …