Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/510 E. 2022/892 K. 26.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/510
KARAR NO : 2022/892

DAVA : Alacak (Komisyonculuk Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/07/2022
KARAR TARİHİ : 26/12/2022

Mahkememizde görülmekte olan alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesindende ve 30/11/2022 tarihli açıklayıcı dilekçesinde özetle; davalılardan …’ın huzurdaki dava konusu alacağın borçlusu olduğu aşikarsa da, birinci dava kapsamında davalılarca iddia edildiği üzere davaya konu anlaşmanın tarafının davalı … değil diğer davalı … olarak kabul edilmesi olasılığına binaen, hak kaybına uğramamak adına, dava …’in yanı sıra, … yöneltilmiş olup anlaşmanın 4. maddesi uyarınca kârdan pay alma hakkı kapsamında hesaplanacak tutarın davalıdan da talep edildiği, davaya konu anlaşmanın tarafları Türk Ortaklar ve davalı … olduğu, dolayısıyla huzurdaki alacak talebinin hukuken doğru ve yegâne
muhatabının … olduğu, ancak … 12. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde görülen birinci dava kapsamında davalı … ve diğer davalı … herhangi bir hukuki ve somut dayanağı olmasa da ısrarla, anlaşmanın tarafının davalı … değil diğer davalı … olduğunu iddia ettiklerini, bu ısrarlı savunmanın arkasında yatan saikin, davalı …’in tüzel kişi perdesinden haksız şekilde yararlanmasının sağlanarak davalar sonunda verilecek hükmün doğrudan …’e karşı şahsen icrasının önlenmesi olduğunu, bu durum karşısında, işbu davaya konu talebe ilişkin olarak davacı yönünden herhangi bir hak kaybına yer vermemek adına, sübjektif dava yığılması hükümleri uyarınca, işbu davaya konu alacak talebinin eş zamanlı olarak davalı …’a yöneltme gerekliliği hâsıl olduğunu, işbu davaya konu kârdan pay alma hakkı ise davacı müvekkilleri (ve dava dışı …’nun) …’e pay satın alma sözleşmesi yapma fırsatı sağlama şeklinde gerçekleştirdiği, simsarlık faaliyeti sonucunda davalı … tarafından satın ve devir alınan Türk şirket paylarının (mali menfaatin) daha sonra üçüncü kişilere satış ve devrinin yapılması (yani mali menfaatin kâra çevrilmesi) halinde doğan ve davalı tarafça elde edilecek kâr üzerinden yüzdesel (%10-%20 arası) olarak hesaplanan nakdi olarak ödenmesi gereken simsarlık ücretinin ifade edildiği, internet üzerinden hizmet ve ürün satımı Türk pazarındaki yatırım fırsatlarının (diğer bir deyişle payları devir alınacak Türk şirketlerinin) araştırılması ve ilgili pazar hakkında bilgi verilmesi (özetle genel pazar araştırması yapılması) konusunda davalıya danışmanlık hizmeti verilmesi, internet üzerinden hizmet ve ürün satım pazarındaki yatırıma uygun Türk şirketlerinin belirlenerek davalı …’e tanıştırılması (takdim edilmesi) suretiyle …’e bu Türk şirketlerine yatırım yapma fırsatının (diğer bir deyişle bu Türk şirketlerin paylarına ilişkin satın ve devir alma sözleşmesi yapma fırsatının) sağlanması için gerekli faaliyetlerin yürütüldüğü, dolayısıyla, davaya konu anlaşmanın tarafının davalı … olduğunun kabul edilebilmesi olasılığına binaen, …’ın 04/05/2015 tarihli ikinci yemeksepeti yatırımı kapsamında dolaylı olarak yemek sepeti şirketine yatırım yapmak amacıyla edindikleri … şirket paylarını üçüncü kişilere satarak devretmiş olmasına istinaden, anlaşmanın 4. maddesi uyarınca kârdan pay alma hakkı kapsamında hesaplanacak tutarın HMK m. 107/1 uyarınca şimdilik 30.000 (otuz bin) ABD Dolarlık kısmının dava tarihinden itibaren devlet bankalarının ABD Doları cinsinden açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı üzerinden işleyecek faiziyle birlikte tahsilini her iki davalıdan talep etmişlerdir.”
Uyuşmazlığın danışmanlık ve simsarlık faaliyetinde doğduğu anlaşılmaktadır.
6098 sayılı TBK’nın 532 vd maddelerindeki düzenlemeye göre komisyon sözleşmesi “Ücret karşılığında kendi adına ve vekâlet verenin hesabına kıymetli evrak ve taşınırların alım satımını üstlendiği sözleşmedir.” Aynı Kanunun 520 ve 525. maddelerinde düzenlenen simsarlık sözleşmesi ise “Simsarın (tellalın), taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkanını hazırlamasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması halinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir. Simsar, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanır”. TTK 4/1-c. maddesine göre, tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın komisyon sözleşmesinden (532 ve 545. maddeler) doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Tellallık (simsarlık) sözleşmesinden doğan hukuk davaları ise TTK 4 anlamında ticari dava sayılmamıştır. Somut olayda, taraflar arasındaki uyuşmazlığın, emlak satışına yapılan aracılık karşılığında sözleşme ile kararlaştırılan ücretten kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Buna göre taraflar arasında 6098 sayılı TBK’nın 520 vd maddelerinde düzenlenen simsarlık (tellallık) sözleşmesi bulunmakta olup, sözleşmenin davalı gerçek kişilerce imzalandığı, hehangi bir şirket adına da hareket edilmediği anlaşılmakla, TTK’nın 4. maddesi anlamında ticari iş sayılmayan tellallık sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlığın … 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir” (Yargıtay 20.HD 2016/4730E. 2016/6516K.sayılı kararı) şeklinde gerekçeden anlaşılacağı üzere simsarlık sözleşmesinden doğan her dava ticari dava değildir.
Öte yandan danışmanlık sözleşmesinden doğan dava münhasıran ticaret mahkemesi tarafından görülmesi gereken davalardan olmayıp bu noktada 6102 sayılı TTK m.4 hükmünde sayılan düzenlemelerden kaynaklı bir sözleşme tipi ise yoktur.
Yukarıda atıf yapılan genel açıklamalar doğrultusunda Mahkememizin görevli olup olmadığı açısından yapılan değerlendirmelere göre dava, 6102 sayılı TTK. nun yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden sonra açılmıştır.
Bu noktada öncelikle HMK. 114. maddesi gereği dava şartı olan görev hususunun değerlendirilmesi gerekmekte olup bu hususun dosya üzerinden irdelenmesi usulen mümkün görülmüştür. Esasen HGK.’nun son uygulaması çerçevesinde de tensiben dahi bu usuli durumun irdelenmesi mümkündür.
Ticari davanın tanımlandığı TTK’nun 4. maddesine göre ;
Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;
a) Bu Kanunda,
b)Türk Medeni Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme İşi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde,
c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde,
d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta,
e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde,
f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde,
Öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki iş bu davaya konu kârdan pay alma hakkı nakdi olarak ödenmesi gereken simsarlık ücretine ilişkin bir talep niteliğindedir. Davacı bu faaliyeti çerçevesinde davalıya pazar hakkında bilgi verilmesi ve buna göre davalıya danışmanlık hizmeti verilmesi ve ayrıca yatırıma uygun şirketlerin davalıya tanıştırılması, Türk şirketlerine yatırım yapma fırsatının sağlanması faaliyetinin yürütülmesi ve bu kapsamda alacağının doğduğu iddiasındadır.
Somut olayda davacıların birinci sınıf tacir olmadığı, nitekim gerek sicil müdürlüğü gerek vergi dairesi müdürlüğünün kayıtları ile bu durumun anlaşıldığı, ayrıca verilen sürelere rağmen farklıca bir bilgi ve belgenin mevcut olmadığı, davalıların her ikisinin birinci sınıf tacir olması halinde dahi bu noktada sonucu değiştiren bir yönünün bulunmadığı, bu suretle davacılar birinci sınıf tacir olmadığından davalılar birinci sınıf tacir olsa dahi bu durumun davayı ticari dava haline getirmeyeceği, taraflar arasında TBK’nın 520 vd. maddeleri düzenlenen simsarlık sözleşmesinin ve ayrıca danışmanlık sözleşmesinin olabileceği, TTK’nın 4. maddesi anlamında simsarlık sözleşmesinin ve danışmanlık sözleşmesinin mutlak ticari davalardan olmadığı, açıklandığı üzere tarafların konumu dikkate alındığında nisbi ticari davanın söz konusu olmadığı, zira her iki tarafın dahi ticari işletmesiyle ilgili ve tarafları tacir olan bir uyuşmazlığın söz konusu olmadığı, bu nedenle dosyanın ticari iş niteliği taşımakla birlikte açıklanan nedenlerle tüketici veya asliye ticaret mahkemelerinin görevli olmadığı, taraflar arasındaki uyuşmazlığın simsarlık sözleşmesi danışmanlık sözleşmesi hükümlerine göre halli gerektiği, bu çerevede davanın ticari dava olmadığı açıktır. (Yargıtay 15.HD. 2014/7329 E., 2015/760 K. ve 28/01/2015 tarihli kararı, Yargıtay 11. HD 2014/3711E. 2014/5356K.sayılı ve bu kararı emsal alan BAM ve İDM kararları)
Bu noktada ayrıca belirtilmelidir ki 6762 sayılı Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrası hükmünde, 21. maddenin 1. fıkrasına yapılan ve karışıklıklara yol açan, bu sebeple de görüş birliği halinde eleştirilen gönderme kaldırılmış ve bu suretle 6102 sayılı Kanunun m. 4/f.1 hükmü öğretide ve yargı kararlarında kabul gören eleştirilere uygun olarak düzeltilmiş, her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava olarak düzenlenmiştir. Oysaki somut olayda her iki taraf birinci sınıf tacir olmadığı gibi her iki tarafın da ticari işletmesi yoktur.
Görev ile ilgili usuli bir hüküm verilecek ise bu talebe esas vakıaların öncelikle dikkate alınması gerektiği kabul olunmalıdır. 6100 sayılı HMK m.2 hükmü dahi görev hususunda “davadaki talebin” varlığından ziyade “dava konusunun” varlığını önemsemiştir. Mahkememizce usul hukuku tekniği anlamında bu teknik kavramlar arasındaki farklılık gözetilmiş, görev noktasında davanın konusu olan vakıa öncelikle gözetilmiştir. Buna göre davanın konusu dayanılan vakıaların içeriği karşısında görev hususunun tayin edilmesi gerekir.
Hal böyle olunca somut olayda davanın konu olduğu vakıalar karşısında İstanbul Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının HMK m.114/f.1 hükmü karşısında ve Mahkememizin görevli olmaması nedeniyle HMK m.115/f.2 hükmü gereğince usulden reddine, Mahkememizce görevsizlik kararı verilmesi karşısında kararın taraflarca süresi içinde kanun yoluna başvurmaması nedeniyle karar kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkememize başvurularak, dava dosyasının görevli İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesinin talep edilmesine, bu suretle dosyanın akabinde İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine, karardan sonra davaya başka mahkemede devam edilmesi halinde, yargılama giderlerine o mahkemece hükmedilmesine; karardan sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise davanın açıldığı mahkememizce dosya üzerinden bu durumun tespiti ile davacının yargılamaya giderlerine mahkum olunmasına dair karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının HMK m.114/f.1 hükmü karşısında ve Mahkememizin görevli olmaması nedeniyle HMK m.115/f.2 hükmü gereğince USULDEN REDDİNE,
2-Mahkememizce görevsizlik kararı verilmesi karşısında kararın taraflarca süresi içinde kanun yoluna başvurmaması nedeniyle karar kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkememize başvurularak, dava dosyasının görevli İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesinin talep edilmesine,
3-Bu suretle dosyanın akabinde İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
4-Karardan sonra davaya başka mahkemede devam edilmesi halinde, yargılama giderlerine o mahkemece hükmedilmesine; karardan sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise davanın açıldığı mahkememizce dosya üzerinden bu durumun tespiti ile davacının yargılamaya giderlerine mahkum olunmasına,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda ve oy birliği ile karar verildi.26/12/2022

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …