Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/466 E. 2023/473 K. 30.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/466 Esas
KARAR NO : 2023/473

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/06/2022
KARAR TARİHİ : 30/05/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket, davalı … Şirketi’nden 225.869,16 TL alacağının tahsili amacıyla … 23. İcra Müdürlüğü … E. Sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, davalının e-tebligat adresine 06/04/2022 tarihinde ödeme emri gönderilmiş, akabinde borçlu vekili tarafından 08/04/2022 tarihinde hiçbir belge, makbuz, evrak vs sunmadan haksız, mesnetsiz ve yasal dayanaktan yoksun olarak ”Müvekkil şirketin alacaklı şirkete hiçbir borcu bulunmamaktadır.” diyerek, borca, faize ve ferilerine itiraz etmiş ve takip durdurulduğunu, itirazın tarafımızca öğrenilmesinin akabinde zorunlu dava şartı olan arabuluculuğa başvurulmuş ancak anlaşma sağlanamaması üzerine işbu haksız ve hukuka aykırı itirazın iptali için dava açma zorunluluğu hasıl olduğunu, müvekkili şirket ile davalı … Şirketi arasında yıllardan beri süregelen ticari ilişki mevcut olup taraflar arasında cari hesap şeklinde ilerleyen ticari ilişki mevcuttur. Müvekkil şirket borçlu şirkete farklı tarihlerde çok sayıda … satımı yaptığından hep alacaklı konumunda olduğunu, davalı şirket satın almış olduğu ürünler karşısında sürekli olarak müvekkil şirkete borçlu olduğunu, müvekkili şirket farklı tarihlerde bir çok defa mal satımı yapmış ve bunları faturalandırmış olup; tüm uğraşlara rağmen alacağını tahsil edemeyince bakiye 225.869,16 TL’yi cebri icra yoluyla talep etmek zorunda kaldığını, davalı … Şirketi’nin yapmış olduğu itiraz haksız, mesnetsiz ve hukuka aykırıdır. Şöyle ki; davacı müvekkilin, davalıya sattığı …vb. Ürünlerine ilişkin işlemlerin faturaları dilekçe ekinde sunulduğunu, söz konusu faturalara davalı tarafça 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 21. Maddesi gereği 8 günlük süre içerisinde itiraz edilmemiştir. Ayrıca bu faturalı işlemler müvekkil şirketin ticari defterlerinde de yer aldığını, Davalı şirketin aşağıda yazılı faturalara ilişkin farklı tarihlerde bazı kısmi ödemeler yapmış olsa da ekte yer alan cari hesap ekstresi, faturalar, ticari defterler ve banka hareketleri incelendiğinde görüleceği üzere cari hesaptan kalan 225.869,16 TL bakiye kalmış olup müvekkil şirket davalıdan alacaklı olduğunu, dava TTK m.4 ve m.5/A hükümleri uyarınca dava şartı arabuluculuk uygulaması kapsamında bulunduğundan dava öncesi arabuluculuk sürecine müracaat edilmiş ve arabuluculuk sürecinde anlaşma sağlanamadığını açıklanan nedenlerle davanın kabulü ile; davalı-borçlunun … 23. İcra Dairesi … esas sayılı icra takibine yaptığı haksız itirazın iptaline ve takibin tüm faiz ve ferileriyle birlikte devamına karar verilmesini, haksız ve kötü niyetli itiraz nedeniyle davalı borçlu aleyhine iik m.67/2 uyarınca alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, AAÜT’nin 16/2-c hükmü gereği arabuluculuk vekalet ücreti ve huzurdaki davanın yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı tarafa usulüne uygun çıkartılan tebligata rağmen cevap dilekçesinin sunulmadığının tespit edilmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; taraflar arasındaki ticari ilişki nedeniyle düzenlendiği iddia edilen faturalardan kaynaklı cari hesap alacağı iddiasına dayalı olarak … 23. İcra Müdürlüğü’nün … sayılı icra takip dosyasına borçlu tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin devamı ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
… 23. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası celbedilerek incelendiğinde, davacı şirket tarafından 225.869,16-TL cari hesap alacağı için başlatılan ilamsız takibe davalı borçlunun süresinde itirazı üzerine takibin durdurulmuş olduğu, icra dosyası içeriğine göre borçlu tarafından tebliğ için gider avansı yatırılıp itiraz dilekçesi alacaklıya tebliğ edilmemiş olduğundan davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış olduğu görülmüştür.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; taraflar arasındaki ticari ilişki nedeniyle düzenlendiği iddia edilen faturalardan kaynaklı cari hesap alacağı iddiasına dayalı olduğundan ticari defterlerin delil niteliği ve tacirler arası fatura tanzim delil niteliği hakkında mevzuat düzenlemeleri uyarınca uyuşmazlığın tahlili gereklidir.
Ticari defterlerin delil olmasına ilişkin düzenleme HMK 222.maddede yer almaktadır. Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK m.222/1). Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK m.222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. (HMK m.222/4).
Dosya kapsamında ticari defter ve belgeleri üzerinde ve tüm dosya kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmasına, incelenen ticari defterlerin açılış ve kapanış tasdiklerinin yasal sürede yapılıp yapılmadığı, sahibi lehine delil teşkil edip etmediği, davacı tarafından dava dilekçesinde belirtilen faturanın tarafların ticari kayıtlarında bulunup bulunmadığı, bu fatura konusu tutarın sözleşme ile kararlaştırılan şekilde hesaplanarak fatura edilip edilmediği ve diğer uyuşmazlık noktaları dikkate alınarak diğer hususlarda bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş celse ara kararları doğrultusunda davalının ticari defterlerinin incelenmesi için 05/01/2023 tarihine inceleme günü verildiği, usulüne uygun davetiye ve ihtara rağmen davalının ticari defterlerini sunmadığı anlaşılmıştır.
Dosya kapsamına sunulan mali bilirkişi rapor içeriğine göre de “Davacı vekili tarafından sunulmuş olan cari hesap ekstresine göre; Davacının tanzim ettiği 4.161.554,60 TL’lik faturaya karşılık davalı tarafın farklı tarihlerde 3.950.685,44 TL’lik ödemesinin görüldüğü, ödemelere ilişkin olarak dosya içeriğinde herhangi bir vesaikin görülmediği, yapılan ödemeler sonrasında davacının halen 210.869,16 TL’lik alacağının bulunduğu ancak 23.09.2022 tarihli 15.000,00 TL’lik ödemenin takip tarihinden sonra yapıldığı, davacı hesap ekstresindeki bahse konu tüm faturaların e-fatura olarak dosya içeriğinde aynen görüldüğü, yapılan tespit ve açıklamalara göre; Davacı yasal defter kayıtlarına göre davalı tarafın 08/03/2022 takip tarihi itibari ile 225.869,16 TL borçlu olduğu, Davacı tarafça tanzim edilen faturalar ve davalı ödemelerinin davacı tarafın sahibi lehine delil niteliği bulunan yasal defterlerinde aynen kayıtlı bulunduğu, BA BS bildirimine göre davacının bildirimleri ile davalının bildirimleri arasında fark olmadığı, taraflar arasında BA- BS konusunda tam mutabakatın sağlanmış olduğu, Davacı tarafça takip konusu yapılan e-faturalar ile ilgili davalının kendi bağlı olduğu Vergi Dairesine Büyük Alım bildirimleri çerçevesinde (5.000,00 TL limitini aşan ve takibe konu edilen e-faturaların) bildirimini yaptığı, davacı tarafça davalı adına tanzim edilen e-faturalar için (TTK 21/2, TTK 23/3 ve B.K 222) doğrultusunda 8 günlük yasal süre içerisinde itirazda bulunulduğunu ispatlayıcı mahiyette herhangi bir vesaikin dosyada yer almadığı, bu itibarla süresi içinde itiraz edilmeyen e-faturaların kapsamı ve parasal değeri bakımından davalıyı bağlayacağı, ( Y. 15 HD. 08.03.1976 tarih 8601-985) Davalı tarafın söz konusu alımlar ile ilgili Büyük alım olarak bağlı bulunduğu vergi dairesine bildirimde bulunduğu, İş bu takibe konu e-faturaların iade ve/veya bedellerinin kısmı veya tamamını ödediğini ispatlayıcı mahiyette herhangi bir belge ibraz etmediği, Davalı tarafın cevap dilekçesi sunmadığı gibi inceleme gününde de herhangi bir defter ve belge ibraz etmediği, Davacının defterlerinin sahibi lehine delil niteliğinin bulunduğu nazara alındığında, davacının ( BK m 234) uyarınca semene hak kazanmış bulunduğu 08.03.2022 takip tarihi itibari ile asıl alacak miktarının 225.869,16 TL’si olduğu, Dava konusu takibin, açık hesaba (Fatura müstenidine) dayalı adi takip olması ve işlemiş faiz talep edilebilmesi için davalının (BK.117) uyarınca mütemerrit olması gerektiği, Dava konusu alacakla ilgili davalının TBK. m 117 uyarınca mütemerrit olması gerektiği ancak dosya içeriğinde davalının temerrüdüne ilişkin herhangi bir vesaikin bulunmadığı nazara alındığında davalının 08.03.2022 Takip tarihi itibari ile mütemerrit olduğu, Bu itibarla işlemiş faiz tahakkukunun mümkün olmadığı Tespit ve mütalaa edilmiştir.” şeklinde denetime açık rapor sunulmuştur.
22/7/2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanunun 23 üncü maddesiyle, HMK m.222/3’de yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş, tarafların ticari defterlerini sunmaması hali de usulüne uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için yeterli görülmüştür.
Bu kapsamda benzer mahiyetteki bir uyuşmazlık hakkında Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27.Hukuk Dairesi 2020/1170 Esas, 2020/1325 Karar sayılı ilamı ile şu şekilde değerlendirmelerde bulunulmuştur: “Bu kurallar birlikte değerlendirildiğinde ticari davalarda yani iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir. Yasada delil vasfı taşıdığı takdirde aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatı gerektiği düzenlenmiş olduğundan, yasanın ticari defterleri kesin delil olarak düzenlediği açıkça anlaşılmaktadır. Ticari defterler kesin delillerden ise de ancak HMK’nın 222. maddedeki koşullar çerçevesinde ispat aracı olabilir. Ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması gerekir. Bir taraf kendi defterlerine delil olarak dayanmış ise karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmamış olsa da karşı taraf defterlerinin incelenmesi zorunludur. Çünkü tarafın ticari defterleri yasada belirtildiği üzere karşı tarafın ticari defterleri ile uyumlu olduğu takdirde lehine delil olabilecektir. Karşı taraf defterleri incelenmediği takdirde dayanan tarafın kendi defterindeki kayıtların lehe delil olması mümkün değildir. Davacının da bu durumu bilerek ticari defterlere delil olarak dayandığı ve karşı tarafın ticari defterlerinin de incelenmesini istediği kabul edilmelidir. Aksinin kabulü halinde davacının ticari defterleri tek başına delil niteliği taşımadığından dayanılan böyle bir delilin incelenmesine gerek de olmayacaktır. Karşı taraf ticari defterlerini sunar ise birlikte incelenip değerlendirildiğinden delil olup olmadığı sonucuna göre değerlendirilebilecektir. Karşı taraf ticari defterlerini sunmadığı takdirde ise bu davranışı ile kendi ticari defterlerinin davacı defterleri ile uyumlu olup olmadığının incelenmesine engel olduğundan, engel olduğu sonucun varlığını kabul etmiş sayılmalıdır. Tacir olup ticari defter tutmak zorunda olan taraf, ticari defterleri bulunmadığını ileri süremeyeceğinden verilen kesin süreye rağmen ibraz etmediği takdirde, belgenin elinde olmadığına dair yemin etmesine gerek olmaksızın HMK’nın 220/3. maddesi gereğince sunmaktan kaçındığı belgelerdeki (ticari defterlerindeki) kayıtların, karşı taraf defterindeki kayıtlara uygunluğunu mahkeme kabul edebilir. Aksinin kabulü durumunda; karşı tarafın ticari defterlerini sunmaması halinde sunan tarafın muntazam tutulmuş ticari defterlerinin lehe delil olarak kabul edilemeyeceği şeklinde bir sonuç ortaya çıkar ki bu ticari defterleri ve karşı taraf elinde olduğu ileri sürülen belgeleri delil olarak kabul edip sunulmaması halinde sonuçlarını belirleyen HMK’daki açık düzenlemelere aykırı bir yorum olacaktır.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece taraflara ticari defterlerini sunmaları için süre verilmiş olup davacı defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucu alınan bilirkişi raporu ile talep edilen alacağın varlığı kanıtlanmıştır. Davalı defterlerini sunmayarak davacının ticari defter kayıtlarının HMK’nın 222. maddeye göre lehine delil oluşturup oluşturmadığının tam olarak incelenebilmesine engel olduğundan sunulmayan ticari defterlerinde de davacının alacaklı olduğuna dair kayıtların mevcut olduğu halde sunulmadığının ve bunun sonucunda da davacı incelenen defter kayıtlarının davacı lehine delil oluşturduğunun kabulü gerekir. Bu durumda ticari defter kayıtları ile alacağın varlığı ispatlandığı halde davanın kabulü gerekirken mahkemece davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, davacı vekilinin bu nedenle istinafının kabulü gerekmiştir.”. Bu kapsamda somut dosya içeriğinde de davalı yanca ticari defterlerin incelemeye sunulmaması yoluyla davacının usulüne uygun defter kayıtlarının denetlenmesini engellediği anlaşılmaktadır.
6102 sayılı TTK’nun 21/2 maddesinde “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 11/11/2020 tarihli 2019/3926 E. 2020/2954 K. sayılı ilamında; “…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2001/1 Esas, 2003/1 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere; bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır (Fatura ve dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın m. 21/2.). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir.
Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge gerçek anlamda fatura olarak kabul edilemez. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 21/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir.
Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 21. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir (Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Sh 111 vd.).
Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde alacaklının HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir…” Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 10/02/2016 tarihli 2015/4576 E. 2016/621 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 08/02/2016 tarihli 2015/5485 E. 2016/550 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 09/12/2015 tarihli 2015/2467 E. 2015/7975 K. sayılı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11/01/2016 tarihli 2015/4473 E. 2016/19 K. sayılı ilamları da aynı mahiyettedir. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesinin 2020/1158 Esas, 2022/1532 Karar sayılı ilamı)
İlgili Vergi Dairesinden davalının BA formları istenilmiş, davalı takip konusu faturalar muhteviyatı malları satın aldığını Vergi Dairesine bildirdiği anlaşılmıştır. BA(Büyük alış) formunda davacıdan mal aldığını Vergi Dairesine bildiren davalının malı teslim aldığının da kabulü gerekir. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 2021/340 Esas, 2021/283 Karar sayılı ilamı)
Dava konu hakkında davalı tarafça ticari defterleri ibraz edilmediğinden incelenemediği, davalı şirketin e-fatura mükellefi olduğu, faturaların davalıya tebliğ edildiğinin tespit edildiği, faturaların tebliğ edildiğinin tespitine göre, 6100 sayılı HMK’nın 222.maddesi uyarınca gerekli ihtarat yapılmasına rağmen davalı tarafça defter sunulmayarak davacı defterlerinin denetimin engellendiği, taraflara ait BA, BS kayıtları getirtilmesine göre, BA-BS bildirimine göre davacının bildirimleri ile davalının bildirimleri arasında fark olmadığı, taraflar arasında BA-BS konusunda tam mutabakatın sağlanmış olduğu, davacının dava konusu dayanak faturalardaki hizmeti verdiğinin kabulü gerekmiştir.
Huzurdaki davanın itirazın iptali davası niteliğinde olduğu, dosya kapsamında sunulan bilirkişi rapor içeriği ve davacı defterlerine göre davalının davadan sonra 23.09.2022 tarihinde 15.000,00-TL ödemesinin göründüğü, ilgili ödemeye ilişkin taraflarca bu aşamaya kadar herhangi bir beyanda bulunulmadığı; HMK m.31 gereğince davacı vekiline rapor içeriğine göre davalının dava tarihinden sonra 23/09/2022 tarihli 15.000,00-TL harici ödemesinin davacı tarafa dava konusu alacak kalemiyle ilgili yapılıp yapılmadığı, davaya konu icra takibine dayanak yapılan cari hesap fatura alacağına ilişkin bir ödeme olarak davacı tarafça kabul olunup olunmadığı hususunda sorulmuş; Davacı vekilince sunulan beyan dilekçesi içeriğine göre davalı tarafından 23/09/2022 tarihinde yapılan 15.000,00 TL tutarında ki harici ödemenin davaya konu icra takibine dayanak cari hesap ilişkisi için yapıldığı davacı tarafça kabul edildiğine dair yazılı beyan sunulmuştur.
Yargıtay uygulaması gereğince takipten önce ödeme varsa, alacaklı gerek takip başlatmada gerekse dava açmada, haksız olacağından dava esastan reddedilmesi gerekir iken, takipten sonra-davadan önce ödeme yapılması halinde ödenen miktar yönünden dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından bu bakımdan hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi, davadan önce kısmen ise TBK m.100 uyarınca mahsup işlemi uygulanması gerekir. Buna karşın somut davadaki gibi davadan sonra ödeme varsa; bu ödemelerin infazda nazara alınmasına dair ibare düşülür. Ancak davadan sonraki ödemeler (şartları varsa) tazminat takdirine engel değildir. Bu kapsamda olan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/3962 Esas, 6903 Karar sayılı ilamında da “… Bu durumda mahkemece öncelikle takip tarihindeki borcun miktarı ile borcun ne kadarının kredi sözleşmesinden, ne kadarının ödenmiş veya ödenmemiş çek yapraklarından kaynaklandığı açıklığa kavuşturularak, davalının sadece nakdi kredilerden sorumlu tutulacağı dikkate alınarak, varsa dava tarihine kadar yapılan ödemeler yönünden dava tarihi itibariyle temerrüt faizi ile vekalet ücreti ve masraflar da dahil olmak üzere nakdi kredi alacağının tamamının ödenip ödenmediği ve bu sebeple davacının dava açmakta hukuki yararının olup olmadığının değerlendirilmesi, davadan sonra yapılan ödemeler ile alacağın kısmen ödenmiş olması halinde bu hususun infazda nazara alınması, tamamının ödenmiş olması halinde ise asıl alacak yönünden davanın konusuz kaldığı tespiti…” şeklinde değerlendirmeler yapılmıştır.
Nihayeten, davacının dava konusu dayanak faturalardaki hizmeti verdiğinin kabulü ile harici davalı ödemesinin açıkça davacı tarafça bakiye borca ilişkin olduğunun kabul edildiği, yerleşmiş Yargıtay uygulaması gereği bu ödemenin infazda dikkate alınması gerektiği kanaati ile davalının … 23. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına yönelik yapmış olduğu itirazın iptali ile takibinin kaldığı yerden ve davalı-borçlunun dava tarihinden sonra 23/09/2022 tarihli 15.000,00-TL harici ödemesi infazda dikkate alınmak suretiyle ve takip talebindeki şartlar ile devamına, dair hüküm tesisi yoluna gidilmiştir.
İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. (HGK’nın 07.06.2006 tarih 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı kararı ve Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 2021/3214 Esas, 2021/7424 Karar sayılı ilamı) Dosya kapsamında BA-BS bildirimine göre davacının bildirimleri ile davalının bildirimleri arasında fark olmadığı, taraflar arasında BA-BS konusunda tam mutabakatın sağlanmış olduğu, alacağın davalı tarafça gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte olduğundan takip konusu edilen alacağın tamamı üzerinden ve ödeme, davadan sonra olduğundan; tazminat takdirinde takip tarihinin nazara alınması da zorunlu olduğu gözetilerek takip konusu alacağın %20′ si tutarındaki icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, dair hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
Davacı tarafça dava dilekçesi içeriğinde ayrıca davadan önce arabuluculuk sürecinde müvekkil kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden arabuluculuk aşamasındaki vekalet ücretinin de karşı yandan tahsiline karar verilmesini talep ettiği görülmüştür.
AAÜT’nin 16’ncı maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 35/A maddesinde uzlaşma sağlama, arabuluculuk, uzlaştırma ve her türlü sulh anlaşmalarından doğacak avukatlık ücreti uyuşmazlıklarında bu Tarifede yer alan hükümler uyarınca hesaplanacak miktarlar, akdi avukatlık ücretinin asgari değerlerini oluşturur. Aynı maddenin 2’nci fıkrasının “c” bendi gereğince, arabuluculuk faaliyetinin anlaşmazlık ile sonuçlanması halinde, avukat, 1.350,00 TL maktu ücrete hak kazanır. Ancak, bu ücret asıl alacağı geçemez. Anılan maddenin 2’nci maddesinin “ç” bendi uyarınca da, arabuluculuk faaliyetinin anlaşmazlık ile sonuçlanması halinde, tarafın aynı vekille dava yoluna gitmesi durumunda müvekkilin avukatına ödeyeceği asgari ücret, (c) bendine göre ödediği maktu ücret mahsup edilerek, bu Tarifeye göre belirlenir.
AAÜT’nin 16’ncı maddesi mahkemelerce karşı tarafa yükletilmesi gereken avukatlık ücretini değil, taraf ile avukatı arasında akdedilen vekâlet sözleşmesi yönünden arabuluculuk, uzlaşma ve her türlü sulh anlaşması akdi avukatlık ücretine ilişkin konuyu düzenlemektedir. Nitekim yukarıda da açıklandığı gibi AAÜT’nin 16’ncı maddesinin 2’nci fıkrasının “ç” bendinde arabuluculuk faaliyetinin anlaşmazlık ile sonuçlanması ve tarafın da aynı vekille dava yoluna gitmesi durumunda, vekil edenin avukatına arabuluculuk faaliyeti nedeniyle ödediği maktu ücretin, aynı maddenin “c” bendi uyarınca dava nedeniyle ödeyeceği asgari ücretten mahsup edileceği belirtilmiştir. Başka bir anlatımla arabuluculuk faaliyetinin anlaşmazlık ile sonuçlanması ve dava açılması durumunda arabuluculuk faaliyeti nedeniyle tarafın avukatına ödediği ücret, dava nedeniyle ödediği ücret içerisinde yer almakta olup arabuluculuk faaliyeti nedeniyle ayrıca ücret ödenmesi söz konusu değildir. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesinin 2022/473 Esas, 2022/1218 Karar sayılı ilamı)
Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; HMK’nin 323’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının “ğ” bendi ile hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 1’inci maddesinin 1’inci fıkrası ile 13’üncü maddesinin 1’inci fıkrasına göre arabuluculuk faaliyeti nedeniyle ayrıca davalı aleyhine vekâlet ücretine hükmolunmasına yasal olanak bulunmadığından davacının bu yöndeki talebinin ise reddi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kabulü ile,
Davalının … 23. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına yönelik yapmış olduğu itirazın iptali ile takibinin kaldığı yerden ve davalı-borçlunun dava tarihinden sonra 23/09/2022 tarihli 15.000,00-TL harici ödemesi infazda dikkate alınmak suretiyle ve takip talebindeki şartlar ile devamına,
2-Kabul edilen dava değeri olan 225.869,16 TL’nin %20’si oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Kabul edilen dava değeri (225.869,16 TL) üzerinden alınması gereken 15.429,12 TL harçtan başlangıçta peşin alınan 2.727,94 TL harcın mahsubu ile eksik kalan bakiye ‭12.701,18‬ TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
4-Davacı tarafından yargılama nedeniyle yapılan 2.727,94 TL peşin harç, 80,70 TL başvurma harcı, posta ve tebligat masrafı 65,00 TL, bilirkişi ücreti 2.300,00- TL olmak üzere toplam 5.173,64 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Davalı tarafından herhangi bir yargılama gideri yatırılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davacı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 34.621,68 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
7-Davacı vekilinin davadan önceki arabuluculuk görüşmelerinde davacının kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden arabuluculuk aşamasındaki vekalet ücretine yönelik talebinin yasal olanak bulunmadığından ve şartları oluşmadığından reddine,
8-Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.560,00 TL arabuluculuk sarf ücretinin davalıdan tahsil edilerek HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
9-HMK’ nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan anacak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline İADESİNE,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı davalının yokluğunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.30/05/2023

Katip

Hakim