Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/457 E. 2022/728 K. 18.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
ASLİYE 2.TİCARET MAHKEMESİ

DOSYA NO : 2022/457
KARAR NO : 2022/728

DAVA : TAZMİNAT (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 07/08/2018
KARAR TARİHİ : 18/11/2022

Yukarıda açık kimliği yazılı taraflar arasında görülen TAZMİNAT davasının mahkememizde yapılan yargılaması neticesinde verilen 07/08/2018 tarih ve 2018/725 E. 2019/631 K.sayılı kararın İstinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 18/04/2022 tarih ve 2020/739 E. 2022/752 K.sayılı kararı ile hükmün kaldırılarak dosyanın iadesi üzerine yeniden yapılan açık yargılama sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 15/07/2018 tarihinde meydana gelen trafik kazasında motorsiklet sürücüsü müvekkiline, karşıdan gelen … plakalı aracın çarptığını, müvekkilinin gördüğü tedaviye rağmen tam iyileşemediğini ve sol omzundaki kırık nedeniyle sol el ve kolunu kullanamadığını, müvekkilinin bedensel bütünlüğü zedelendiği gibi manevi olarak da acı çekerek zarar gördüğünü, müvekkilinin kazanç kaybının da hesaplanması gerektiğini, dava öncesi davalı sigorta şirketine başvurulmuşsa da kusur oranı belli değil denerek talebin cevapsız bırakıldığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatın ve 30.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka faiziyle birlikte … plakalı aracın ZMMS şirketi, maliki ve sürücüsü olan davalılardan müştereken müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Maddi tazminat talebindeki kalemler belli olmadığından mahkememizce HMK.nun 31. Maddesine göre davacı vekilinden açıklama istenmiş, davacı vekili 25.05.2019 tarihli dilekçesinde maddi tazminat talebinin her biri şimdilik 250,00 TL olmak üzere sürekli işgöremezlik, geçici işgöremezlik, tedavi giderleri ve motor hasar bedeli olarak açıklamıştır.
CEVAP:
Davalı … Sigorta AŞ vekili cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın kaza tarihinde müvekkili tarafından ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, teminat limitinin 360.000,00 TL olduğunu, ancak müvekkilinin sorumlu tutulabilmesi için kazada bu aracın kusurlu olduğunun ispatlanması gerektiğini, oysa ki kazada sigortalı aracın sürücüsünün kusuru bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının kaza nedeniyle maluliyetinin ve maddi tazminat hesabının ZMMS Genel Şartlara uygun şekilde yapılması gerektiğini, sağlık giderlerinin poliçe teminatı kapsamında olmadığını, müvekkiline dava öncesi usule uygun ve gerekli evraklarla başvuru yapılmadığını, faiz türü ve başlama tarihinin de talep edilebilir olmadığını, olsa olsa dava tarihinden itibaren yasal faizle müvekkilinin sorumlu tutulabileceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; kaza …’de gerçekleştiği ve … tüm davalılar bakımından ortak yetkili mahkeme olduğu, davacının müvekkilini …’den İstanbul’a getirtmek için davayı …’da açtığını, mahkememizin yekisiz ve … mahkemelerinin yetkili olduğu belirterek yetki ilk itirazı ileri sürmüş, ayrıca kazada davacının %100 kusurlu olduğunun kaza tutanağından anlaşılmakta olduğunu, davanın haksız ve yersiz olduğunu belirterek reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
Davalı … tarafından davaya cevap verilmemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME:
Dava; trafik kazasından kaynaklanan maddi zararların giderilmesi talebine ilişkin tazminat davasıdır.
Taraflar arasında kazanın varlığı, davacının olay nedeniyle yaralanması ve sigorta poliçesi hususlarında tartışma bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık; davacının yabancılık nedeniyle teminata tâbi olup olmadığı, kazadaki kusur durumu ve tazminat miktarı konusunda toplanmaktadır.
Öncelikle, davalı Mustafa vekilince yetki ilk itirazında bulunulmuş ise de davalılardan ZMM sigorta şirketinin yerleşim yerinin mahkememiz yetki alanı içerisinde olduğu, HMK.nun 7. Maddesi gereği davalılardan birinin yerleşim yerinde dava açılabileceğinden yetki ilk itirazı yerinde görülmemiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama sonunda verilen 07/08/2018 tarih ve 2018/725 E. 2019/631 K.sayılı karar ile “Davalı … tarafından ön inceleme duruşmasında davacının …’li olduğundan teminat yatırması gerektiği şeklinde dava şartı itirazı yapıldığı gibi, bu husus HMK md. 84, 114 ve MÖHUK md. 48 gereği dava şartı olmakla mahkememizce de re’sen dikkate alınmıştır. Davacı vekilince davacının Suriye’li olsa da TC vatandaşı olduğu, vekaletnamede TC kimlik numarasının yazılı olduğu, böyle olmasa vekaleti konsolosluktan vermesi gerektiği belirtilmiş, bu nedenle incelenen vekaletname üzerine ön inceleme duruşmasında davacının TC kimlik numarası bulunduğu kanaatiyle teminat yatırma zorunluluğu bulunmadığına karar verilmişse de, daha sonra ayrıntılı incelenen vekaletnamede davacının kimlik no.sunun TC değil yabancı kimlik numarası olduğunun ve Osmaniye Valiliğince verilmiş geçici koruma kimlik belgesi bulunduğunun, dosyada mevcut kolluk görevlisince düzenlenmiş kaza tutanağında davacının Suriye vatandaşı olduğunun yazıldığının anlaşılması üzerine mahkememizce 23.01.2019 tarihli ara karar oluşturulup tebliğ edilerek, davacı vekiline müvekkilinin TC vatandaşı veya mülteci sıfatı olduğuna veya Türkiye’de taşınmazı bulunduğuna dair delillerini dosyaya sunmak üzere süre verilmiş, aynı zamanda Adalet Bakanlığı’na Suriye ile ülkemiz arasında teminat muafiyeti konusunda ikili veya çok taraflı anlaşma, fiili mütekabiliyet vb. bulunup bulunmadığının sorulmasına karar verilmiştir.
Davacı vekilince bu ara karar üzerine dosyaya hiçbir beyan-delil sunulmamıştır. Benzer bir dosyamızda Adalet Bakanlığından aynı konuda yazılan yazıya gelen cevapta anlaşma veya fiili mütekabiliyet olmadığı, mahkemenin takdirinde olduğu bildirildiğinden tekrar Bakanlığa yazı yazılmamış ise de incelenen dosya kapsamı, dava değeri, taraf ile vekil sayısı ve dosyanın tür itibariyle yüksek yargılama gideri gerektiren bir dosya olduğu da değerlendirilerek, dosyanın 17.05.2019 tarihli celsesinde davacı vekiline bu yazı elden tebliğ edilmiş, açıklanmış ve takdiren 3.000,00 TL teminat yatırmak üzere kesin süre verilerek sonucu ihtar edilmişse de teminat kesin sürede yatırılmamıştır. Son celsede davacı vekilince müvekkilinin işsiz olduğu ve teminat yatıracak maddi gücü bulunmadığı beyan edilmişse de, tüm yargılama boyunca bu konuda dosyaya sunulmuş bir beyan ve delil de bulunmamaktadır.
Tüm bu nedenlerle davanın HMK md. 84, 114, 115/2 ve MÖHUK md. 48 kapsamında dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermek gerekmiştir.” gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Hükmün istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 18/04/2022 tarih ve 2020/739 E. 2022/752 K.sayılı kararı ile “…Eldeki davada davada mahkemece dosya kapsamındaki belgeler çerçevesinde davacının vatandaşlık durumunun değerlendirilerek karar verilmiştir. Suriye ile ülkemiz arasında teminat muafiyeti konusunda ikili veya çok taraflı anlaşma, fiili mütekabiliyet vb. bulunmadığına ilişkin benzer bir dosyada Adalet Bakanlığından yanıt geldiğinin belirtilmiş ise de belirtilen yazı cevabının dosya içerisine bulunmamaktadır. Davacının UYAP sistemininden nüfus kaydı sorgulaması da yapılamamıştır. Bu nedenle dosyaya sunulan geçici koruma kimlik belgesi de göz önüne alınarak davacının 6458 sayılı yasa kapsamında statüsü belirlenmeden eksik inceleme ile karar verilmesi doğru olmamıştır.
O halde mahkemece yapılması gereken, eksik olan Suriye ile ülkemiz arasında teminat muafiyeti konusunda belirtilen yazı cevabının dosyaya eklenmesi, davacıya verilen geçici koruma kimlik belgesinin 6458 sayılı yasanın 44. maddesinde belirlenen hakları kapsayıp kapsamadığının saptanarak, davacının vatandaşlık durumunun tam olarak tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi olmalıdır…” gerekçesi ile kararımızı kaldırarak dosyayı mahkememize iade etmiştir.
İade kararından sonra yeniden yapılan yargılama sonunda;
Görülen hukuk davalarında teminat aranmaması koşulu bilindiği üzere karşılıklılık şartına bağlıdır. Suriye bu konuda hükümler taşıyan 1954 tarihli Lahey sözleşmesine taraf değildir.
Bu nedenle devletimiz ile Suriye arasında ikili anlaşma imzalanmak üzere Ülkemiz ile Suriye arasında 09.04.2009 tarihinde imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşması”nın yürürlüğe giriş tarihlerinin tespitine yönelik Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkartılması için başlatılan süreç akim kalmıştır (Dışişleri Bakanlığı Konsolosluk İşleri Genel Müdürlüğü’nun 17.10.2017 tarih ve 87016113-400.22.06-2017/12960778 sayılı, 2015/1181 Esas ve 2016/961 Esas konulu yazıları). Zira 244 sayılı Kanun’un 3. maddesi “Bir milletlerarası andlaşma, yukardaki fıkrada söz konusu yürürlük tarihinin tesbitine dair kararnamede belirtilen yürürlüğe giriş tarihinde kanun kuvvetini kazanır.” hükmünü içermektedir. Uygulamada onay süreci tamamlanmış bulunan uluslararası andlaşmaların, iç hukukumuz bakımından yürürlüğe giriş tarihinin tespiti için Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkartılması gerekmektedir. Bu süreç henüz sonuçlanmamıştır.
Suriye’de yaşanmakta olan olumsuz gelişmeler ve asayiş durumundaki zafiyet nedeniyle Türkiye Şam Büyükelçiliği ve Halep Başkonsolosluğumuzun faaliyetleri geçici olarak askıya alınmıştır. Bu çerçevede, vatandaşlarımıza ilişkin adli, hukuki ve idari yazışmalar ile Suriye makamları nezdinde takip edilmesi gereken adli/idari yardımlaşma hususlarındaki sorunlar, Suriye’de yaşanan iç çatışmalar ve güvenlik şartlarının olumsuzluğu nedeniyle halen devam ettiği ilgili kurumlarla yapılan yazışmalardan anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak Türkiye ve Suriye arasından usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiş bir adli yardım anlaşması bulunmadığından karşılıklılık ilkesi gereği davacı teminattan muaf sayılamaz
Öte yandan; İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı Uluslararası Koruma Genel Müdürlüğü Geçici Koruma Daire Başkanlığı’nın 27.07.2022 tarihli cevabi yazılarına göre davacının GEÇİCİ KORUMA STATÜSÜNDE olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere göçmen, geçici koruma ile mültecilik farklı şeylerdir.
Mülteci: Uluslararası hukukta bu kavram, vatandaşı olduğu ülke dışında olan ve “ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu” için vatandaşı olduğu ülkeye dönemeyen veya dönmek istemeyen kişileri ifade etmektedir.
Sığınmacı, mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere denir. Bu terim genellikle, mülteci statüsü almaya yönelik başvurularının hükümet ya da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından karara bağlanmasını bekleyen kişiler için kullanılır. Statüleri resmi olarak tanınmamış da olsa, sığınmacılar menşei ülkelerine zorla geri gönderilemezler ve haklarının korunması gerekir.
Göçmen ise, hem maddi ve sosyal durumlarını iyileştirmek hem de kendileri veya ailelerinin gelecekten beklentilerini arttırmak için başka bir ülkeye veya bölgeye göç eden kişi ve aile fertlerini kapsamaktadır.
Türkiye’de ki Suriyelilerin hukuki durumna gelince: Türkiye’deki Suriyeliler “geçici koruma” statüsündedir. Geçici Koruma Daire Başkanlığı’nın 25/07/2022 tarihli cevabi yazısında da bu açıkça belirtilmektedir (en azından davacımız yönünden). Geçici koruma, ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen ve haklarında bireysel olarak uluslararası koruma statüsü belirleme işlemi yapılamayan yabancılara sağlanan korumayı ifade etmektedir.
6458 sayılı kanun kapsamında yayınlanan Geçici Koruma Yönetmeliğine göre; Suriye’den Türkiye’ye gelen yaklaşık 2 milyon kayıtlı kişinin statüsü “Geçici Koruma”dır ve bireysel prosedür olan şartlı mülteci statüsü için başvuru yapamazlar. Bunlara mülteciler gibi vatandaş muamelesi yapılamaz. Vatandaşların yararlandığı haklardan yararlanamazlar. Öyle ise yabancılık statüsünde olduklarından, taraf oldukları hukuk davalarında teminat yatırmaları gerekmektedir. Önceki kararla belirlenen teminat miktarı çok az tutulmuştur. Adli Tıp, bilirkişi, gerektiğinde keşif ve davanın taraflarının çokluğu nedeniyle yapılacak tebligat masrafları için 17/05/2019 tarihli duruşma teminat yatırması için kesin süre verilmiş, kesin süreye rağmen teminat yatırılmamıştır. Her ne kadar davacı vekili yeniden süre verilmesini istemiş ise de;
6100 sayılı HMK.nun “Sürelerin Belirlenmesi” başlıklı 90. Maddesi gereğince. Süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.
Yine HMK.nun “Kesin Süre” başlıklı 94. Maddesi gereğince: Kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hâkim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder. Kesin olduğu belirtilmeyen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir; bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.
Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HMK.nun 90. maddesinde açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı Yasanın 94. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakimin tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazan davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç da sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir Emsal: Yargıtay 1.HD.nin 15.10.1998 tarih ve 1998/10134 E. 1998/11064 K.). Öte yandan Yargıtay kararlarında her ne kadar verilen kesin süre geçirilse de, yeni celse açılmadan ücretin yatırılmış olması duruşmanın uzamasına neden olunmadığı gerekçesi ile davanın bu nedenle reddedilmemesi gerektiğine işaret edilmektedir (Emsal: Yargıtay 11.HD.nin 2020/8382 E. 2022/5201 K., aynı dairenin 25/04/2022 tarih ve 2021/1326 E. 2022/3365 K. ).
Açıklanan nedenlerle teminat için yeniden süre verilmesi mümkün görülmediğinden davanın teminat yönünden dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
Davanın teminat yönünden dava şartı yokluğundan usulden REDDİNE,
1-Alınması gerekli 80,70-TL karar ve ilam harcının, peşin alınan 105,89-TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 25,19-TL harcın karar kesinleştiğinde DAVACIYA İADESİNE,
2-Davalılardan … vekille temsil olunduğundan yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 9.200,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp DAVALI …’A VERİLMESİNE,
3-Davalılardan … Sigorta A.Ş. vekille temsil olunduğundan yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 9.200,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp DAVALI … SİGORTA A.Ş.’YE VERİLMESİNE,
4-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin KENDİ ÜZERİNDE BIRAKILMASINA,
5-Taraflarca yatırılan avansın kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde ilgili tarafa İADESİNE,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalıların yokluğunda, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK. 341.maddesi uyarınca İstanbul BAM. nezdinde İSTİNAF yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.18/11/2022

KATİP

HAKİM