Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/456 E. 2022/698 K. 04.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/682 Esas
KARAR NO : 2022/696

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 29/09/2022
KARAR TARİHİ : 03/11/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili … tekstil sektöründe faaliyet gösteren bir işletmenin sahibi olduğunu, davalı …’ ı iş çevresinden tanıdığını, davalı … iş kuracağından bahisle müvekkilinden toplam 360.000,00-TL borç para talep ettiğini, müvekkilinin davalıya ödemiş alacağının garanti altına almak adına 28/02/2014 keşide tarihli, 31/12/2014 ödeme tarihli, 40.000,00-TL bedelli bono, 28/02/2014 keşide tarihli, 31/12/2014 ödeme tarihli, 75.000,00-TL bedelli bono, 28/02/2014 keşide tarihli, 31/12/2014 ödeme tarihli, 50.000,00-TL bedelli bono, 28/02/2014 keşide tarihli, 31/12/2014 ödeme tarihli, 50.000,00-TL bedelli bono, 28/02/2014 keşide tarihli, 31/12/2014 ödeme tarihli, 25.000,00-TL bedelli bono, 28/02/2014 keşide tarihli, 31/12/2014 ödeme tarihli, 80.000,00-TL bedelli bono, 28/02/2014 keşide tarihli, 31/12/2014 ödeme tarihli, 40.000,00-TL bedelli bonoya ait ödememe protestosu olduğunu, toplamda 7 adet bonoyu davalı taraftan aldığını, bonoların ödeme günü gelmesine rağmen davalı taraf müvekkiline borcu ödemediğini, müvekkili 05/11/2015 tarihinde ödememe protestosu çektiğini, ödeme yapılmamasından dolayı müvekkili alacağın tahsili amacıyla … 22. İcra Müdürlüğünün … E.sayılı takip dosyasında icra takibi başlattığını, dava icra dosyasına sunmuş olduğu haksız itiraz dilekçesinde borcun varlılığını ikrar ettiğini, davalı ile yapılan arabuluculuk görüşmesinde anlaşma sağlanamadığını açıklanan nedenlerle Davanın kabulü ile Davalı-Borçlunun … 22. İcra Müdürlüğü …Esas sayılı dosyasına vaki itirazının iptalini, takibin devamını, kötü niyetli borçlunun alacağın % 20’sinden az olmamak üzere İcra inkar tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıdan alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Cevap:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davacı arasında 2013-2014 yıllarında ticari ilişki olduğunu, ticari alışverişler sırasında müvekkil davacıya bonolar düzenleyerek verdiğini, o dönemde borçlar ödenmiş olmasına rağmen ve senetler davacı nezdinde kaldığını, müvekkili ödemeye ilişkin belge ve hesap dökümlerini aradan geçen zamana rağmen bu güne kadar takip ve talep edilmediğinden muhafaza etmediğini, bu ihtimalden yararlanmak isteyen davacı icra takibine geçtiğini, konusuz kalan bu senetler aradan geçen zaman nedeni ile ticari senet özelliklerini kaybettiklerini, davacı ticari senedin dayanağı olan borç ilişkisine dayanmak istediğini, ticari iş ve borçlarda zaman aşımı 5 yıl olup alacak zaman aşımına uğradığını, davacı ile müvekkili arasında hiç bir şahsi alışveriş veya para alıp verme olmadığını, davacının bu yöndeki ifade ve iddiası ticari işler ile ticari olmayan işler arasındaki zaman aşımı süreleri arasındaki farktan faydalandığını, zaman aşımına uğrayan borçlar eksik borç niteliğine bürünür ve dava ve icra yolu ile takip edilmesi mümkün olmadığını açıklanan nedenlerle, resen gözetilecek durumlar karşısında, ek beyanda ve davacının yeni beyanlarına karşı beyanda bulunmak ve delil sunma hakkımız saklı kalmak kaydı ile davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Dava, İİK’nun 67. Maddesi gereğince zamanaşımına uğramış bonolar nedeniyle başlatılan ilamsız takibe yapılan itirazın iptali ve takibin devamı ile icra inkar tazminatına hükmedilmesi talebine ilişkindir.
Davanın her aşamasında re’sen dikkate alınması gereken ve kamu düzeninden olan görev hususunun dava şartı niteliği ile öncelikle görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğunun tespit edilmesi, başka bir anlatımla somut olay bakımından Mahkememizin görevli olup olmadığının değerlendirilmesi zorunludur. Taraflar arasındaki hukuki ilişkinin eser sözleşmesinden kaynaklı olarak edimin ifasına yönelik tanzim edilen çek nedeni ile borçlu olmadığına yönelik menfi tespit niteliği gözetilerek taraflar arasındaki temel ilişki uyarınca mahkememizin görevli olup olmadığın tespitine yönelik inceleme yapılması gerekmiştir.
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir.Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar,
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Dava konusu uyuşmazlıkta bononun zamanaşımına uğradığı konusunda tereddüt bulunmamakta olup, zamanaşımına uğramış bono ile ilgili Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmemektedir. Kaldı ki dava, Türk Ticaret Kanununun 778. maddesi atfıyla bonolar için de uygulanan ve poliçelerde sebepsiz zenginleşmeyi düzenleyen 732. maddesine dayalı bir istemi de içermemektedir.
Bu kapsamda benzer nitelikteki uyuşmazlıklarda yüksek mahkemelerce verilen içtihatların tetkiki yoluna gidilerek yapılan incelemede;
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin 2022/689 Esas, 2022/637 Karar sayılı ilamında “…Uyuşmazlık, taraflar arasında düzenlenen 03/04/2020 tarihli eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı tarafça, davacılar tarafından davalıya verilen bonoya dayalı olarak başlatılan icra takibinde davacıların borçlu olmadığının tespiti talep edilmektedir. Dava veya takibin konusunun bono ya da çek gibi bir kambiyo senedine dayalı olması tek başına davanın ticari dava olduğunu göstermez. Mahkemenin görevini tayin için tarafların her ikisinin de tacir olup olmadığı, uyuşmazlığın ticari işletmeleriyle ilgili olup olmadığı ve aralarındaki temel hukuki ilişkinin niteliğine bakılması gerekmektedir.”
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin 2021/513 Esas, 2021/472 Karar sayılı ilamında “…Uyuşmazlık, taraflar arasında düzenlenen … 2. Noterliği’nin… tarih ve …. yevmiye numaralı kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı tarafından davalıya verilen bonoya dayalı olarak başlatılan icra takibinde davacının borçlu olmadığının tespiti talep edilmektedir. Dava ve takibin konusunun bono ya da çek gibi bir kambiyo senedine dayalı olması tek başına davanın ticari dava olduğunu göstermez. Mahkemenin görevini tayin için tarafların tacir olup olmadığı, uyuşmazlığın ticari ilişkiden kaynaklanıp kaynaklanmadığı ve aralarındaki hukuki ilişkinin niteliğine bakılması gerekmektedir. Somut olayda, taraflar tacir olmadığı gibi, uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmeleriyle ilgili hususlardan da doğmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda taraflar arasındaki davaya bakma görevi asliye ticaret mahkemesine değil, asliye hukuk mahkemesine aittir. Davayı görüp sonuçlandırma görevi asliye hukuk mahkemesine ait olduğundan mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken davanın usul yönünden reddi ile dosyanın asliye ticaret mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi hatalı olmuştur….”;
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesinin 2019/2221Esas, 2022/853 Karar sayılı ilamında “…Dava; gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi nedeniyle taşınmaz bedeli için verilen çeklerden dolayı borçlu olmadığının tespiti talebine ilişkindir.
Somut olayda; dava TTK m.4 anlamında mutlak ticari dava olmadığı gibi ayrıca her iki tarafın da ticari işletmesini ilgilendirdiğini ve davacının tacir olduğuna ilişkin deliller de bulunmadığına göre ihtilafa bakmakla görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Mahkemesince verilen kararda hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır.” şeklinde tespit ve değerlendirmelerde bulunulduğu görülmüştür.
… Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 2020/903 Esas, 2022/853 Karar sayılı ilamında “…Dava; kambiyo senedine dayalı olarak başlatılan icra takibi nedeniyle davacının senedin teminat senedi olduğu iddiası ile açtığı menfi tespit davasıdır.
Görülmekte olan dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra 24.08.2015 açılmış olup, bu kanuna göre görevli mahkemenin belirlenmesi gerekir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre; bir davanın ticari dava sayılması için ya uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir. Örneğin, ödünç para verme işlemlerine ilişkin uyuşmazlıklar Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, iflas davaları ise 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 154 ve devamı maddeleri hükmünce ticari dava sayılır. Buna karşılık Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın ticari dava sayılan havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin uyuşmazlıklardan doğan davalar herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari dava vasfını kaybedecektir.
Yukarıda yapılan açıklama nezdinde somut olaya baktığımızda; aralarında düzenlenen sözleşme karşılığı düzenlenen bono nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istenmiş olup, davacı iş sahibinin ticari işletmesiyle ilgili bir iş söz konusu değildir. Kaldı ki davacı gerçek kişi olup, davacı yönünden tacir araştırması da yapılmamıştır. Dolayısıyla nisbi ticari dava söz konusu değildir. Yine TTK’nın 4/son maddesinde düzenlenen hususlardan veya diğer kanunlarda yer alan hususlardan kaynaklanan bir dava yoktur. Dolayısıyla mutlak ticari davadan da bahsedilemez. Taraflar arasında eser sözleşmesi ilişkisi kurulduğuna ve iddianın ileri sürülüş biçimi bakımından senedin eser sözleşmesinin teminatı olarak verildiği ileri sürüldüğünden görevli mahkeme, Asliye Hukuk Mahkemesidir. Kaldı ki davanın dayanağının kambiyo senedi olması tek başına davanın Ticaret Mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Dava tarihi itibariyle görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi olup tarafların sıfatı ve temel ilişkinin eser niteliğine göre görevli mahkeme Ticaret Mahkemesi değildir. (Yarg 15.H.D .2018/1593E- 2018/3866 -K)”…” şeklinde tespit ve değerlendirmelerde bulunulduğu görülmüştür.
Yine somut dava dilekçesi içeriğine benzer nitelikteki ödünç sözleşmesi kapsamında düzenlenen kambiyo senedinden kaynaklanan bir ihtilafın tahlilinde Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin 2022/835 Esas, 2022/1179 Karar sayılı ilamında “… Davacı ödünç ilişkisine dayalı olarak uyuşmazlığa konu senedi verdiğini ve tarafların tacir olmadığını iddia etmiş olup tarafların tacir olduğu, taraflar arasında ticari ilişki bulunduğu hususunda dosyada herhangi bir belgenin bulunmadığı, davalının da bu hususta herhangi bir savunmasının olmadığı ve taraflar arasındaki temel ilişkiye göre görevli mahkemenin belirlenmesi gerektiği ( Y.19. HD. 14,2,2017 T, 2012/2348-2017/1116 sy.k) gözetildiğinde davaya bakmanın ticaret mahkemesinin görevi dahilinde olmadığı anlaşılmaktadır…” şeklinde tespit ve değerlendirmelerde bulunulduğu görülmüştür.
Zamanaşımına uğramış bononun medeni usul hukuku anlamında yazılı delil başlangıcı olduğu hususunda tartışma bulunmamaktadır. Bu nitelikte senetlerin ilamsız takibe ve davaya konu edildiği uyuşmazlıklar yönünden görevli mahkemenin incelenmesi gereklidir.
… Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 2022/1551 Esas, 2022/1392 Karar sayılı ilamında “…Dosya kapsamı incelenmesinde: davacının takipte zaman aşımına uğramış bonoya dayandığı, zamanaşımına uğrayan bonoların kambiyo senedi niteliğinde olmadığı, HGK’nın 20.02.2008 gün ve 2008/3-159 E. – 2008/158 K. sayılı ilâmında açıklandığı üzere yazılı delil başlangıcı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Davacının iddiasına göre bononun tanzim nedeni davacının davalıya borç olarak verdiği paradır, zamanaşımına uğramış bonoya dayalı olarak taraflar arasındaki temel ilişki ticari nitelikte değilse görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir…” şeklindeki içtihat içeriği somut ihtilaf ile ciddi benzerlikler içermektedir.
Nihayetinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2014/19-1241 Esas, 2016/1033 Karar sayılı ilam içeriğine göre de, “Zamanaşımına uğramış bononun medeni usul hukuku anlamında yazılı delil başlangıcı olduğunda tartışma bulunmamaktadır.
Dosya kapsamına göre davacı bonoya bir kambiyo senedi olarak değil bir ispat vasıtası olarak dayanmakta, davalı da bu çerçevede malın teslim edilmediği savunmasında bulunmaktadır. Bu durumda Özel Daire belirlemesinin aksine somut olay bakımından zamanaşımına uğramış bono ile ilgili Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmemektedir. Kaldı ki dava, Türk Ticaret Kanununun 778 inci maddesi atfıyla bonolar için de uygulanan ve poliçelerde sebepsiz zenginleşmeyi düzenleyen 732 nci maddesine dayalı bir istemi de içermemektedir.
Bu haliyle somut uyuşmazlık satım sözleşmesinde karşılıklı edimlerin ifa edilip edilmemesi noktasında toplandığından, uyuşmazlığın çözümünde hakim kambiyo senetlerine ilişkin kuralları tartışmayacak, zamanaşımına uğradığı için bono vasfını kaybetmiş belgeyi taraflar arasındaki satım sözleşmesinin delili olarak değerlendirerek bir sonuca varacaktır.
Bu belirlemeye göre uyuşmazlığın münhasıran bonoya dayanmadığı ve davanın da mutlak ticari dava sayılamayacağı sonucuna varılmaktadır.
Davalının tacir olduğu sabit ise de dosyaya yansıyan bilgiler ve özellikle tarafların açık-lamaları kapsamında davacının çiftçi olduğu ve Türk Ticaret Kanununun 12 nci maddesinde ifadesini bulan tanıma göre bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işletmediği anlaşıldığından, uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olmadığı, bu haliyle davanın nispi ticari dava olarak da kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Varılan sonuçlar bir arada değerlendirildiğinde işin ticari nitelikte olmadığı, davanın da mutlak ya da nispi ticari dava sayılamayacağı anlaşıldığından davanın asliye ticaret mahkemesinde değil asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerekmektedir.” şeklinde içtihatlar bulunmaktadır.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesinin 2020/740 Esas, 2022/2250 Karar sayılı ilamında “…Görev kamu düzenine ilişkin olduğu için yargılamanın her aşamasında resen dikkate alınmalıdır. Bu nedenlerle Tarafların tacir olup olmadığı araştırılarak taraflar tacir değilse Ticaret Kanunu’nda düzenlenen bononun bono vasfını kaybedip yazılı delil başlangıcına dönüştüğü ve ilamsız takip yapıldığı göz önüne alınarak görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olması sebebi ile tarafların tacir olmaması halinde görevsizlik kararı verilerek dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerektiği…” şeklindeki tespitler somut olayımızda da geçerlidir.
Son zikredilen ilam içeriği de dikkate alınarak somut olay özelinde tarafların tacir vasfına yönelik inceleme yapılması gerekmektedir. Zira dava dilekçesi içeriğine göre davacı ilamsız takibe dayanak bonoların ödünç ilişkisi kapsamında davalı yanca keşide edildiği iddia etmekte, davalı yan ise 2013-2014 yıllarında ticari bir ilişki nispetinde verilmiş olduğunu ve bedellerin ödendiği yönünde savunmada bulunmuştur. Bu haliyle huzurdaki somut olay bakımından zamanaşımına uğramış bono ile ilgili Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmediğinden mutlak bir ticari davanın varlığından bahsetmek mümkün değildir.
Yargıtay 11.H.D.’nin 06/03/2018 Tarih ve 2016/11515 E-2018/1718 K sayılı kararında da belirtildiği üzere, TTK’nin 12. Maddesine göre “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.” hükmü ile anılan Yasa’nın 11. maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” Yine TTK’nin 15. maddesinde de “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir ispatı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez.
Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1463. maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 18.06.2007 tarihinde kararlaştırılıp, 21.07.2007 tarih ve 26589 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında esnaf – tacir ayırımının nasıl yapılacağı belirlenmiştir.
6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinde ticari işletmeler hakkında 6102 sayılı TTK’nin 11/2 madde ve fıkrasında öngörülen Bakanlar Kurulu kararı çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemelerin uygulanacağı belirtildiğinden, Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasına devam edilerek esnaf ve tacir ayrımının anılan kararda belirtilen kıstasların değerlendirilmesi suretiyle yapılması gerekmektedir. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 2018/1274 Esas, 2019/1137 Karar sayılı ilamı)
Taraflar arasında temel ilişki karşısında davacı … ile davalı … gerçek kişilerin olarak birinci sınıf tacir olup olmadıkları, esnaf olup olmadıkları, basit usul, işletme usulü veya bilanço usullerinden hangisine göre defter tutup tutmadıkları araştırılması müzekkere cevabında 2017/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde esnaf sınırını aşıp aşmadıklarının tespiti amacıyla taraflar arasında temel ilişkinin başlangıç tarihindeki Gelir Vergi Beyannameleri ile eki performans bilgileri tablosu ve işletme hesap özetlerinin teminin müzekkere cevabında eklenerek İstanbul Vergi Dairesi Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına, ”Ticari işletme kaydı ve sicil kaydı” olup olmadığının araştırılması için … Ticaret Sicil Müdürlüğüne ve Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanlığı’na ayrı ayrı müzekkere yazılmasına tensip ile karar verilmiştir.
Müzekkere cevaplarına göre, tarafların ticaret sicilde tacir kayıtları ve esnaf odasında esnaf kayıtlarının bulunmadığı anlaşılmış; … sayılı Bakanlar Kurulu Kararında esnaf – tacir ayrımı yönünden ise Vergi Dairesi yazı cevapları tetkik edilmiştir. İlgili cevaba göre davacı …’ın takip konusu senetlerin vade tarihlerinde tacir kaydı tespit edilmiş olmasına rağmen; davalı … senetlerin keşide ve vade tarihleri itibariyle tacir vasfı bulunmadığı anlaşılmıştır.
Huzurdaki somut olay bakımından zamanaşımına uğramış bono ile ilgili Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmediğinden mutlak bir ticari davanın varlığından bahsetmek mümkün olmadığı, davanın da mutlak ya da taraflardan birinin tacir vasfı olamdığından nispi ticari dava sayılamayacağı, uyuşmazlığın kaynağının zamanaşımına uğramış bono olması, zamanaşımına uğrayan bonoların kambiyo senedi niteliğinde olmayıp, yazılı delil başlangıcı sayılması (HGK’nın 20.02.2008 gün ve 2008/3-159 E. – 2008/158 K. sayılı ilâmı), 21/07/2007 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile esnaf ve tacir ayrımına esas sınırlar belirlenmiş olup, bu kararda 213 Sayılı VUK 177.maddesinde belirtilen hallerden 1. ve 3.bendindeki konularda faaliyette bulunanlarda yarısını, 2.benddeki faaliyetlerde bulunanların bu tutarın tamamını aşan niteliği olmadığından davalının tacir vasfının da olmadığı, tacir olmayan taraflar arasındaki temel ilişkinin değerlendirilmesinin genel mahkemelerin görev alanına girdiği, somut olayın her iki tarafın da ticari işletmesini ilgilendirdiğini ve davacının tacir olduğuna ilişkin deliller de bulunmadığına göre ihtilafa bakmakla görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olduğu (Antalya BAM 5.Hukuk Dairesinin 18/02/2021 Tarih, 2021/281Esas – 2021/128Karar sayılı ilamı, Antalya BAM 5.Hukuk Dairesinin 2020/1186 Esas 2020/1066 Karar sayılı ilamı, )(Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 2017/7030 E.-2017/5613 K., 20.Hukuk Dairesinin 2016/10856 E.-2016/11594 K., 20. Hukuk Dairesinin 2016/11420 E. 2016/11014 K. sayılı kararları da benzer mahiyettedir) kanaati ile davanın her aşamasında dikkate alınması gerekli, kamu düzeninden olan görev hususu dikkate alınarak HMK.’nın 114/1-c, 115/2. Maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan mahkememizin görevsizliği davanın usulden reddine, görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğuna, dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
6100 sayılı HMK’nın “Dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar” başlıklı 138. maddesi, 6100 sayılı HMK’nın “usul ekonomisi ilkesi” başlıklı 30. maddesi ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11/04/2019 tarih 2017/15-2141 esas, 2019/442 karar sayılı ilamı birlikte değerlendirilerek taraflara duruşma günü davet edilmeksizin dosya üzerinden karar verilmiştir.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-HMK.’nın 114/1-c, 115/2. Maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan mahkememizin görevsizliği ile davanın USULDEN REDDİNE, Görevli Mahkemenin ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ olduğuna,
2- HMK.nın 20. Maddesi uyarınca taraflardan birinin , bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten , süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak talep etmesi halinde dava dosyasının görevli İSTANBUL NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE tevzi edilmek üzere hukuk mahkemeleri tevzi bürosuna GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nın 20 maddesine göre kararın kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde Mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ya da yetkili Mahkemeye gönderilmesi talep edilmediği takdirde Mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği,
4- Harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, Tarafların yokluğunda gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf yasa yolu açık olmak üzere dosya üzerinde karar verildi. 03/11/2022

Katip …

Hakim …