Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/433 E. 2022/652 K. 19.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2022/433
KARAR NO :2022/652

DAVA:Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ:09/06/2022
KARAR TARİHİ:19/10/2022

Mahkememizde görülmekte olan ticari şirket davasının yapılan incelemesi sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; bir kısım müvekkillerin babası ve müvekkil … …’nın eşi olan müteveffa İzzettin … tarafından 19.10.1987 tarihinde bugünkü adıyla … İnşaat Ve Tekstil Sanayi Ticaret Anonim Şirketi kurulduğunu, 22.10.1987 tarihli ticaret sicil gazetesinde yayımlanan kuruluş sözleşmesinde … …, … …, … …, … …, … … ve … hissedarları olarak gözüktüğünü, …’nın 10.07.1971 doğumlu olup şirket kurulduğu tarihte yalnızca 16 yaşında olduğunu, …’nın 16 yaşında iken şirketin kurulmasına maddi ya da işgücü olarak katkı sağlamadığını, murisin sahibi olduğu malvarlığıyla muvazalı bir şekilde davalı …’yı şirkete ortak ettiğini, murisin sağlığının kötüleşmesi ve bakıma muhtaç hale gelmesi ile de muvazaalı bir şekilde ortaklık ortaklık oranını artıran mirasçı …’nın hakim hissedar olabilmek amacıyla usulsüz bir şekilde genel kurul toplantısı yapmış ve şirketin sermaye yapısını değiştirdiğini,
usul ve yasaya aykırı bir şekilde muvazaalı olarak … İnşaat Ve Tekstil Sanayi Ticaret Anonim Şirketinde hissedar olan …’nın hisselerinin iptali ile bu hisselerin terekeye dahil edilmesi gerektiğini, davalı …’nın, … İnşaat Ve Tekstil Sanayi Ticaret Anonim Şirketinde 19.10.1987 tarihinden itibaren muvazaalı olarak sahip olduğu hisselerin iptalini, dava konusu hisselerin muris İzzettin … adına ya da müvekkillerin miras payları oranında müvekkilleri adına tescilini, … adına kayıtlı tüm hisselerin terekeye dahil edilmesine, davalı …’nın gerek … İnşaat Ve Tekstil Sanayi Ticaret Anonim Şirketi gerekse de diğer şirket ortakları aleyhine usul ve yasaya aykırı işlemler yapabilmek adına, hakkındaki sahte imza ile genel kurul yapılması yönünde halihazırda soruşturma devam ederken yapılmaya çalışılan ihtiyati tedbir kararı verilmesini, dava konusu şirket hisselerin maliki gözüken yönetim kurulu başkanı … tarafından usulsüz ve yasaya aykırı işlemlere konu edildiğinden şirkete yönetim kayyım atanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …’nın, … İnşaat Ve Tekstil Sanayi Ticaret Anonim Şirketinde 19.10.1987 tarihinden itibaren muvazaalı olarak sahip olduğu hisselerin iptaline, dava konusu hisselerin muris İzzettin … adına ya da müvekkillerin miras payları oranında müvekkiller adına tesciline, … adına kayıtlı tüm hisselerin terekeye dahil edilmesine, davalı …’nın gerek … İnşaat Ve Tekstil Sanayi Ticaret Anonim Şirketi gerekse de diğer şirket ortakları aleyhine usul ve yasaya aykırı işlemler yapabilmek adına, hakkındaki sahte imza ile genel kurul yapılması yönünde hali hazırda soruşturma devam ederken yapılmaya çalışılan acele olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesine, … İnşaat Ve Tekstil Sanayi Ticaret Anonim Şirketi, dava konusu şirket hisselerinin maliki gözüken Yönetim Kurulu Başkanı … tarafından usulsüz ve yasaya aykırı işlemlere konu edildiğinden acele olarak şirkete yönetim kayyımı atanmasına, acele olarak şirketin ticaret sicil kaydına, … adına kayıtlı hisseler üzerine “davalıdır” şerhi işlenmesi için müzekkere gönderilmesini savunmuştur.
Dava, 6102 sayılı TTK. nun yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden sonra açılmıştır.
Yargılama aşamasında davacılar vekilinin adli yardım talebi Mahkememizce açıklanan gerekçelerle reddolunmuş, akabinde adli yardım talebinin reddine dair bu karara karşı ise itiraz yolu açık tutulmuştur. Ne var ki bu aşamada davacılar vekilinin 26/09/2022 tarihli yeni dilekçe ve ekleri karşısında bu defa davacının adli yardım talebinin sadece ödenecek peşin karar ve ilam harcı ile sınırlı olmak üzere kabulüne dair 11/10/2022 tarihli ara karar oluşturulmuştur. Hal böyle olunca 05/09/2022 tarihli adli yardım talebinin reddine dair ara karar yönelik itiraz sürecinin tamamlanmasını gerektirir hukuki ve fiili yarar ortadan kalkmıştır.
Bu çerçevede davalı vekilinin iddia etmiş olduğu üzere harç ile ilgili adli yardım talebinin reddi değil kısmen kabulü söz konusudur. Elbette bu noktada ret halinde itiraz yolu açık olsa da harçla ilgili adli yardım talebi kısmen kabul olunduğundan bu yönde ….ATM tarafından verilecek bir kararın varlığı gerekmemektedir. Bir başka deyişle harç yönünden artık bu karar kesindir.
Bu noktada öncelikle HMK. 114. maddesi gereği dava şartı olan görev hususunun değerlendirilmesi gerekmekte olup bu hususun dosya üzerinden irdelenmesi usulen mümkün görülmüştür. Esasen HGK.’nun son uygulaması çerçevesinde de tensiben dahi bu usuli durumun irdelenmesi mümkündür.
Ticari davanın tanımlandığı TTK’nun 4. maddesine göre ;
Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;
a) Bu Kanunda,
b)Türk Medeni Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme İşi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde,
c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde,
d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta,
e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde,
f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde,
Öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki “dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak davalının muvazaalı olarak kazanmış olduğu hisselerin iptali yahut miras pay oranında mirasçılara tescili, hisselerin terekeye iade olunması amacıyla açılmış, davacılar vekiline verilen süre sonunda ise 08/07/2022 tarihli dilekçe ile talep muris muvazaası sonucunda davalı …’nın malik olduğu şirket hisselerinin iptali ile muris adına tescili, terekeye iade olunması ve aksi halde davacıların miras hisseleri oranında davacılar adına tesciline aittir.
Davacıların davasının asıl konusu muris muvazaası olup olmadığı, bu muvazaaya göre terekeye iade olunması gerekirken bir halin mevcut olup olmadığı noktasındadır. Buna göre görevli mahkemenin belirlenmesinde öncelikle mal varlığı unsurlarının ağır bastığı anlaşılmaktadır. Zira murisin mirasçılarının hukukunu zedeleyen malvarlığı haklarına yönelik muvazaalı bir işlemi olup olmadığı, bunu değerlendirme görevinin de 6100 sayılı HMK’nın 2. Maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesine ait olduğu anlaşılmakla, uyuşmazlığın genel hükümler çerçevesinde asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. (Yargıtay 1. H.D. 2014/11204 E., 2015/14214 K. ve bu ilâma uygun BAM 12. H.D. 2020/230 E., 2020/835 K., İBAM 37. H.D. 2020/1825 E., 2021/345 K.)
Nitekim halihazırda halihazırda Mahkememizce görülmekte olan 2021/398E.sayılı dava dosyasında delil olarak dayanılmış olan Yargıtay 11. HD 2018/3031E. 2019/6851K.sayılı ilamında “İlk Derece Mahkemesince iddia, savunma, bilirkişi raporu, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamına göre; davalı ile murisin Almanya’da birlikte çalıştıkları, Kadıköy ilçesinde bulunan bir adet taşınmaz davalıya ait iken satılarak elde edilen gelirin şirkete sermaye yapıldığı, şirket ilk kurulduğunda davalının Almanya’da ikamet etmesi sebebiyle kendisine hisse verilmediği, Türkiye’ye dönüş yaptıktan sonra hisselerin devredildiği, şirketin ilk kuruluşunda hisselerin tamamının muris adına oluşturularak sonradan davalıya ait olanların davalıya devredilmesinin hayatın olağan akışına uygun olduğu, hisselerin devrinin muvazaalı olduğuna dair somut delil bulunmadığı, davacının iddiası dışında bir delil bulunmadığı, bu şekilde muvazaanın sabit olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Bölge Adliye Mahkemesince; davalı hissenin baştan beri kendisine ait olduğunu, çeşitli saiklerle ve yurt dışında bulunması nedeniyle hisselerin muris üzerinde gösterildiğini, daha sonra, zaten kendisine ait olan bu payların muris tarafından iade edildiğini savunduğu, devrin muvazaalı olduğunun bu savunma ile açıklığa kavuştuğu, davalının beyanlarının inançlı işleme ilişkin olduğu, inançlı işlemin tarafı olan davalının iddiasını yazılı delille ispat edebileceği, ancak yazılı delille ispat edemediği, dinlenen tanık beyanlarına göre de, şirketin kuruluş aşamasında murise hisse bedeli karşılığı para gönderdiğini ve hisselerin gerçek sahibinin kendisi olduğunu da ispat edemediği gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın kabulü ile; dava dışı şirketteki davalı adına kayıtlı 1.527,75 adet payın davalı adına olan kaydının iptali ile davacı adına şirket pay defterine ve ticaret sicilinde kayıt ve tesciline karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir” gerekçesinden de anlaşılacağı üzere Yargıtay’ın onamış olduğu ilk derece Mahkeme ilamı, davacı gerçek kişi tarafından davalı mirasçı aleyhine muris muvazaası nedenine dayalı olarak şirket hissesinin devir olunduğu iddiası ile bu hissenin iptali ve davacı adına tescil olunmasına ilişkin olduğu, ilk derece mahkemesinin davanın esası hakkında hüküm oluşturduğu, bu hükme yönelik istinaf incelemesi yapan İstanbul BAM 14. HD 2017/938E. 2018/428K.sayılı ilamına istinaden yapmış olduğu incelemede HMK m.353/1-a- bend (c) hükmü uyarınca herhangi bir kaldırma kararının ise verilmediği gibi en önemlisi Yargıtay 11. HD’nin dahi kamu düzenine ilişkin olduğu kabul olunan, temyiz sebebi yapılmasa dahi resen incelemesi gereken bu husus ile ilgili herhangi bir bozma kararı oluşturmadığı dahi açıktır.
BAM’ın bu konuya ilişkin kararları yukarıda açıklanan Yargıtay uygulaması ile uyum taşımaktadır. Bu çerçevede ve davacıların dayanmış olduğu vakıalar karşısında Mahkememizin görevli olmadığı, somut uyuşmazlığın başkaca bir özel görevli mahkemenin görevi dahilinde kalmadığı, bu çerçevede dava konusunun mal varlığı haklarına ilişkin bulunduğu, 6100 sayılı HMK m.2 hükmü uyarınca ise aksine bir düzenleme bulunmadığı düşünüldüğünde bu noktada Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu mahkememizce benimsenmiştir.
Görev ile ilgili usuli bir hüküm verilecek ise bu talebe esas vakıaların öncelikle dikkate alınması gerektiği kabul olunmalıdır. 6100 sayılı HMK m.2 hükmü dahi görev hususunda “davadaki talebin” varlığından ziyade “dava konusunun” varlığını önemsemiştir. Mahkememizce usul hukuku tekniği anlamında bu teknik kavramlar arasındaki farklılık gözetilmiş, görev noktasında davanın konusu olan vakıa öncelikle gözetilmiştir. Buna göre davanın konusu murisin mal varlığının muris muvazaası ile davacı mirasçılardan kaçırılması nedeniyle terekeye dahil olunmasına dair olmakla bu çerçevede görev hususunun tayin edilmesi gerekir.
Bu noktada ifade etmek gerekir ki kesin yetkili mahkemenin belirlenmesinde “davacı talebini nasıl dermeyan ediyorsa, o dikkate alınarak yetki tayin edilir. Dava konusu yapılan talebin ona ait olmadığı aşikar olsa bile, bu yetkiye etki etmez. Yetkiyi inşaa eden vakıalar aynı zamanda esas talebi de inşaa ediyorsa, yetkiyi ispat için talebi inşaa eden vakıların tamamen ispatı gerekli değildir.”(Prof.Dr.Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul, 1989, 4.Baskı, Sayfa 173) Bu durumda kamu düzenine ilişkin görev açısından da görevi inşa eden vakıalar aynı zamanda talebi dahi oluşturduğundan görevli mahkemenin tespiti açısından vakıaların dikkate alınması gerekeceği Mahkememizce de kabul olunmuştur.
Hal böyle olunca somut olayda davanın konu olduğu vakıalar karşısında İstanbul Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Öte yandan davacıların farklı konulara ilişkin farklı tedbirleri dahi mevcuttur. Ne var ki 6100 sayılı HMK m.390/f.1 hükmü “(…) esas hakkında görevli ve yetkili olan mahkemeden; “dava açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü tarihten itibaren talep görülür” şeklinde emredici nitelik taşıdığından görevli olmadığı kabul olunan Mahkememizce davacıların tüm tedbir taleplerinin “Mahkememizin görevli olmaması nedeniyle reddine dair karar oluşturulması gerekmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının HMK m.114/f.1 hükmü karşısında ve Mahkememizin görevli olmaması nedeniyle HMK m.115/f.2 hükmü gereğince usulden reddine, Mahkememiz görevli olmadığından tüm tedbir taleplerinin reddine, Mahkememizce görevsizlik kararı verilmesi karşısında kararın taraflarca süresi içinde kanun yoluna başvurmaması nedeniyle karar kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkememize başvurularak, dava dosyasının görevli İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesinin talep edilmesine, bu suretle dosyanın akabinde İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine, karardan sonra davaya başka mahkemede devam edilmesi halinde, yargılama giderlerine o mahkemece hükmedilmesine; karardan sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise davanın açıldığı mahkememizce dosya üzerinden bu durumun tespiti ile davacının yargılamaya giderlerine mahkum olunmasına dair karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının HMK m.114/f.1 hükmü karşısında ve Mahkememizin görevli olmaması nedeniyle HMK m.115/f.2 hükmü gereğince USULDEN REDDİNE,
Mahkememiz görevli olmadığından tüm tedbir taleplerinin reddine,
2-Mahkememizce görevsizlik kararı verilmesi karşısında kararın taraflarca süresi içinde kanun yoluna başvurmaması nedeniyle karar kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkememize başvurularak, dava dosyasının görevli İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesinin talep edilmesine,
3-Bu suretle dosyanın akabinde İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
4-Karardan sonra davaya başka mahkemede devam edilmesi halinde, yargılama giderlerine o mahkemece hükmedilmesine; karardan sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise davanın açıldığı mahkememizce dosya üzerinden bu durumun tespiti ile davacının yargılamaya giderlerine mahkum olunmasına,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda ve oy birliği ile karar verildi.19/10/2022

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …