Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/349 E. 2022/811 K. 13.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2022/349 Esas
KARAR NO :2022/811

DAVA:İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
DAVA TARİHİ:12/05/2022
KARAR TARİHİ:13/12/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı şirketin sahibi bulunduğu … plakalı araç, kusurlu sürücü davalı … sevk ve, idaresinde iken 02.06.2020 tarihinde müvekkil şirkete … no’lu poliçe numarası ile kasko sigortalı bulunan … plakalı araca %75 kusurlu bir şekilde çarparak sigortalı araç üzerinde hasar meydana geldiğini, meydana gelen Trafik kazası neticesinde … plaka no’lu araçla kaza sebebiyle oluşan ve ekspettiz incelemesiyle tespit edilen hasar miktarının tamamı olan 97.280,00 TL müvekkil şirket tarafından sigortalısına ödendiğini, davalı şirketin sahibi bulunduğu … plakalı aratın trafik sigortasından ise poliçe limitleri dahilinde 41.000,00 TL tahsilat sağlanmış olup geriye kalan 31.960,00 TL için icra takibi başlatıldığını, müvekkili şirket tarafından dava konusu maddi hasarlı trafik kazasına ilişkin hasar dosya örneğinin sunulduğunu, müvekkili şirket tarafından sigortalısına ödenen 31.960,00 TL’ nin Türk Ticaret Kanununun halefiyet ilkeleri uyarınca rücuen tahsili amacıyla davalılar aleyhine …. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile yasal takip başlatıldığını, davalılarının süresi içerisindeki itirazları ile takip durmuş ve huzurdaki davanın açılması zorunluluğu doğduğunu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu uyarınca ticari davalardan, konu$u bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan |önce arabulucuya başvurulması zorunlu olduğundan (TTK m. 5A/1) tarafımızca arabulucuya başvurulmuş ancak anlaşma sağlanamadığını açıklanan nedenlerle ve fazlaya dair talep ve dava haklarının saklı kalmak kaydıyla; davalıların itirazlarının iptali ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı … A.Ş vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin malik olduğu … plakalı araç sigortalı olup, davalı tarafın öne sürdüğü gibi poliçe limitleri dahilinde 41.000 TL ödeme yapıldığını, mevcut ekspertiz raporu ile isnad edilen yüzde 75 kusur oranını kabul etmediğimizi bildirmek isteriz. Kaldı ki; eksper raporu bağlayıcı olmayıp aksi ispat edilebileceğini, öncelikle kusur oranının tekrar belirlenmesi gerektiğini, müvekkili bir şirket olup davaya konu olan araç ise ticari bir araç kapsamında olduğunu, müvekkili şirketin aracıda, yine davacının sigortalısının yüzde 25 kusuru nedeniyle meydana gelmiş olup, zararı bu kapsamda karşılanmadığını, müvekkili şirketin hem de davacının sigortalısının kusuru dikkate alındığında aradaki farkın mahsup edilmesiyle suretiyle davacının zararlı çıkacağını, müvekkili şirketin aracında meydana gelen zararlar davacı tarafından yüzde 25 kusur oranında karşılanmadığını, açıklanan nedenlerle müvekkili hakkında açılmış bulunan işbu itirazın iptali davasının esastan reddini, takibinde haksız ve kötü niyetli olan alacaklı hakkında takip konusu alacağın %20’sinden az olmamak üzere tazminata mahkûm edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Diğer davalı …’ a usulüne uygun tebligatın çıkarılmasına rağmen cevap dilekçesi sunulmadığının tespit edilmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Somut olayda uyuşmazlık 6102 sayılı TTK’nın 1472. maddesi uyarınca sigorta şirketi tarafından sigortalısına ödenen tazminatın haksız fiile sebebiyet veren davalılar sürücü ve işletenden rücuen tahsili istemine ilişkindir.
HMK’nın 1.maddesine göre göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir. HMK’nın 114/1-c bendi ile mahkemenin görevli olması dava şartı olarak kabul edilmiş olup 115/1. maddesine göre de mahkeme dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır.
Dava tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’ nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; bu Kanunda öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ticari davalar asliye ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır.
Sigorta hukuku 6102 sayılı TTK’nın 6. kitabında 1401 ve devamı maddelerinde, zorunlu sorumluluk sigortası ise 1483 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Bu durumda zorunlu trafik sigorta poliçesinden dolayı oluşacak ihtilafın çözümünde Türk Ticaret Kanunu’nda hükümler uygulanacağından başka bir ifadeyle ihtilafın TTK’da düzenlenen hususlardan olması nedeniyle mutlak ticari bir dava söz konusu olup görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesidir (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 27/03/2017 gün ve 2014/19001E. – 2017/3223K. sayılı; 30/03/2017 gün ve 2015/5763E. – 2017/3414K. sayılı; yine 21/03/2017 gün 2014/20096E. – 2017/3049K. sayılı kararları).
TTK’nın 1472. maddesinde düzenlenen halefiyet, yasal, sınırlı ve cüz’î halefiyet niteliğindedir. Bu maddeden doğan halefiyet hakkına istinaden açılan veya açılacak olan dava, esas itibariyle sigortalının, kendisine zarar verene karşı açacağı tazminat davasının, onun halefi sıfatıyla sigortacı tarafından açılmasıdır. TTK’nın 1472. maddesi uyarınca sigortacı, sigorta bedelini ödedikten sonra hukuken sigorta ettiren yerine geçer ve dava, tazmin ettiği bedel nispetinde sigortacıya intikal eder. Bu şekilde sigortalısının haklarına halef olan sigorta şirketinin, ödediği tazminat miktarınca hukuken sigortalı yerine geçerek açtığı rücû davası, aslında bir tazminat davası olup, bu niteliği itibariyle aynı zamanda şahsî nitelikte bir eda davasıdır. Burada sigortacı, sigorta ettiren yerine geçtiği için şahsî ve rücûen ödediği bedelle sınırlı olduğundan dolayı da cüz’î haleftir. Sigortacının, sigortalıya ödediği tazminat oranında sigortalının yerine geçeceği ve onun kanunî halefi olacağı, ilke olarak 31.03.1954 gün ve 1953/18 E., 1954/11 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtilmiştir.17.01.1972 tarih ve 1970/2 E., 1972/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da sigortacının, zarara sebebiyet veren aleyhinde açtığı rücû davasının, kanundan doğan halefiyete dayandığı ve halef olanın, halefiyet yolu ile nasıl bir hak iktisap etmiş ise o hakka sahip olacağı vurgulanmış; velhasıl sigorta ettirenin ne hakkı varsa bunların, şartları gerçekleşince sigortacıya geçeceği; sigortacının, sigorta ettirenin bütün def’ilerini üçüncü şahsa karşı ileri sürebileceği ve Türk Borçlar Kanununun 49 ve devamı maddelerine de dayanabileceği; tabiatıyla sigorta ettirenin olayda dava hakkı yoksa, sigortacıya da bu yönde bir hakkın intikal etmeyeceği açıklanmıştır.
Diğer taraftan, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 22.03.1944 tarihli ve 37 E./9 K. Kararına göre de “Sigortacının sigorta poliçesinden münbais olmayıp kanundan aldığı bir salâhiyete istinaden ve haksız fiil sebebiyle alacaklı yerine kaim olarak hareket ettiği dâvada hukuk mahkemesine başvurması gerekir.” (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesinin 2019/887 Esas, 2019/2131 Karar sayılı ilamı)
Sigortacının halefiyete dayalı olarak açacağı davalarda, görevli mahkemenin belirlenmesi konusunda; 22.03.1944 tarih, 37 Esas, 9 Karar sayılı (03.07.1944 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan) Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında “sigortacının halefiyete dayalı açtığı davanın aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur” ilkesi benimsenmiştir. Buna göre; sigortacının halefiyete dayalı olarak açtığı davada, davanın nitelendirmesi yapılırken, davacının sigortalısı ile zarara neden olduğu iddia edilen arasındaki hukuki ilişkiye bakılması gerekir. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 2021/328 Esas, 2021/895 Karar sayılı ilamı)
Sigorta rücu davalarının TTK nun 1472. maddesi hükmünden kaynaklanması nedeniyle TTK’nın uygulanmasından bahisle, aynı yasanın 4. maddesi uyarınca bu tür davaların Ticaret Mahkemesinin görev alanında olduğu düşünülebilir ise de, davanın TTK 1472. maddeden kaynaklanmış olması, halefiyet ilkesi dikkate alındığında, davanın sigortalı ile zarar sorumlusu arasındaki ilişkiye göre, davada Ticaret Mahkemesinin görevli olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği gerek doktrinde gerekse de uygulamada çekişmesiz bir şekilde kabul edilmektedir. Bir başka deyişle, sigortalı ile zarar sorumlusu arasındaki dava, ticari dava niteliğinde ise davaya Ticaret Mahkemesinde bakılacak, böyle değilse yani esas uyuşmazlık ticari nitelikte değilse böyle bir dava da Ticaret Mahkemesi görevli olmayacaktır. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesinin 2020/2138 Esas, 2020/2072 Karar sayılı ilamı)
Sigortacının halefiyete dayalı olarak açacağı rücuen tazminat davasında, görevli mahkemenin belirlenmesi konusunda; 22.03.1944 tarih, 37 Esas, 9 Karar sayılı (03.07.1944 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan) Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında “sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle halefiyet davası ticari dava sayılamaz. Bu dava aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur” ilkesi benimsenmiştir. Buna göre; sigortacının halefiyete dayalı olarak açtığı davada, davanın nitelendirmesi yapılırken, davacının sigortalısı ile zarara neden olduğu iddia edilen arasındaki hukuki ilişkiye bakılması gerekir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/175 Esas, 2016/4909 Karar sayılı ilamı)
Huzurdaki davanın rücu davası niteliği ve Yargıtay uygulaması gereğince mahkememizin görevinin tespitinde sigortalı kişinin tacir vasfında olup olmadığı önem arz ettiğinde dava dışı Hüseyin Bilirol’ un gerçek kişi olarak birinci sınıf tacir olup olmadığı, esnaf olup olmadığı, basit usul, işletme usulü veya bilanço usullerinden hangisine göre defter tutup tutmadığının araştırılması müzekkere cevabında 2017/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde esnaf sınırını aşıp aşmadığının tespiti amacıyla taraflar arasında temel ilişkinin başlangıç tarihi olan 2020 ve sonrası Gelir Vergi Beyannameleri ile eki performans bilgileri tablosu ve işletme hesap özetlerinin teminin müzekkere cevabında eklenerek İlgili Vergi Dairesi Müdürlüğüne, dava dışı gerçek kişinin ”Ticari işletme kaydı ve sicil kaydı” olup olmadığının araştırılması için İlgili Ticaret Sicil Müdürlüğüne ve Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanlığı’na ayrı ayrı müzekkere yazılmış; müzekkere cevaplarına göre dava dışı Hüseyin Bilirol’ un tacir vasfının olmadığı, dava konusu … no’lu poliçe numarası ile kasko sigortalı bulunan … plakalı aracın ruhsat bilgilerine göre hususi araç niteliğinde olduğu görülmekle, sigortacının halefiyete dayalı olarak açtığı davada, davanın nitelendirmesi yapılırken, davacının sigortalısı ile zarara neden olduğu iddia edilen arasındaki hukuki ilişkiye bakılması davanın nispi ticari dava niteliğinin dahi bulunmadığı gözetilerek genel görevli Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu kanaati ile aşağıdaki şekilde hüküm tesisi yoluna gidilmiştir.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1- HMK.’nın 114/1-c , 115/2. Maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan mahkememizin görevsizliği ile davanın USULDEN REDDİNE, Görevli Mahkemenin ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ olduğuna,
2- HMK.nın 20. Maddesi uyarınca taraflardan birinin , bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten , süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak talep etmesi halinde dava dosyasının görevli İSTANBUL NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE tevzi edilmek üzere hukuk mahkemeleri tevzi bürosuna GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nın 20 maddesine göre kararın kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde Mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ya da yetkili Mahkemeye gönderilmesi talep edilmediği takdirde Mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği,
4- Harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, e-duruşma ile katılan davacı vekilinin yüzüne karşı, davalıların yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf yasa yolu açık olmak üzere dosya üzerinde karar verildi.13/12/2022

Katip …

Hakim …