Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/341 E. 2023/827 K. 08.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/341
KARAR NO : 2023/827

DAVA : Sıra Cetveline İtiraz (İflas Tasfiyesinde Düzenlenen Sıra Cetveline Yönelik Kayıt Kabul Ve Terkin Talebi (İİK 235))
DAVA TARİHİ : 09/05/2022
KARAR TARİHİ : 08/11/2023

Mahkememizde görülmekte olan sıra cetveline itiraz davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin, borçlu …Tic. A.Ş.’ne nervürlü inşaat demiri satmış olduğunu ve teslim etmiş olduğunu, bu ticari ilişkiye dair müvekkili şirkete borçlu tarafından 27.02.2009 keşide tarihli 3.444.990 TL tutarlı … Bankası’nın … hesap ve … nolu çek keşide edilmiş ise de söz konusu çekin karşılıksız çıkmış olduğunu, kıymetli evrakın müflis ile olan ticari ilişki çerçevesinde müvekkili şirket lehine temel borç ilişkisine (satım akdine) dayanan alacağına karşılık olmak üzere keşide edilmiş olduğunu, iflas idaresi tarafından, aralarındaki ticari ilişkiye istinaden borçlusu müflis … Tic. A.Ş. tarafından verilen 3.444.990 TL tutarlı çek alacağının icra takibine konu edilip edilmediği ve alacağın tahsil edilip edilmediğinin anlaşılamaması üzerine bu halin yargılamayı gerektirmesi gerekçesi ile alacak kayıt taleplerinin 27.04.2022 tarihinde reddedilmiş olduğunu, anılan kararın 04.05.2022 tarihinde taraflarına tebliğ edilmiş olduğunu, söz konusu çekin, müvekkil şirket … A.Ş. adına müflis şirket tarafından keşide edilmiş olduğunu, aralarındaki ticari ilişkinin faturalarını sunmuş olduğu mal alımına ilişkin olduğunu, söz konusu alacağın tahsil edilmemiş olduğunu, bu nedenle müvekkil şirket adına iflas masasına kayıt talebinde bulunmuş olduklarını, geçerli kambiyo senedine dayanan alacak talebinin icra takibine konu edilip edilmemesinin borcun varlığına ilişkin tartışma yaratmasının söz konusu olmadığını, kayıtsız şartsız borç ikrarı içeren … Bankası’nın 27.2.2009 keşide tarihli, … hesap … çek nolu … Tic. A.Ş. tarafından … Tic. A.Ş.’ye keşide edilen 3.444.990-TL tutarlı çek ve ibraz olunan irsaliyeler kapsamında iflas kararına kadar işleyen faizleri de içeren toplam 12.108.598,58 TL tutarlı alacağının sıra cetveline kayıt ve kabulü ile iflasın tasfiyesi tamamlanana kadar işleyecek yasal faizi ile alacağın taraflarına ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalının cevap dilekçesi sunmadığı, davayı inkar eder konumda olduğu açıktır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, alacağa esas olduğu bildirilen çekin tarafların 2009,2010,2011,2012,2013,2014 yılı ticari defter ve kayıtlarında yer alıp almadığı, ne şekilde yer aldığı, çekin alınmasına ve verilmesine neden olan hususun dava dosyamızın tarafları arasındaki temel ilişki bulunduğunun kayden ve açıkça anlaşılması karşısında sunulan çek ile yine dayanılan sevk irsaliyesi, faturalar ve bankadan gelen cevabi yazıların içerik olarak ve birbirleriyle uyumlu olup olmadığı, ne şekilde uyumlu olduğu, davacının dayanmış olduğu bu belgeler zincirinin davacı lehine ve davalı aleyhine muhasebesel yönden sonuç doğurup doğurmadığı, özellikle dayanılan faturaların taraf şirketlerin ticari defter ve kayıtlarında yer alıp almadığı, ne şekilde yer aldığı, faturaların ve sevk irsaliyelerinin tarih ve tutar olarak davacı vekilince yapılan somutlaştırmalar karşışsında çek ile uyum taşıyıp taşımadığı, bu çerçevede davacı şirket ile müflis şirketin ilgili yıllara ait ticari defter ve kayıt içerikleri tek tek dikkate alındığında ve sonuç olarak iflas tarihi itibariyle davacının asıl alacak ve işlemiş faiz yönünden alacaklı olup olmadığı, hangi miktarda asıl alacak ve işlemiş faizin kayıt ve kabulünün gerektiği noktalarında toplanmaktadır.
Davanın kayıt kabul davası olarak açıldığı, gelen cevabi yazılara göre kayıt kabul davasının hak düşürücü süre içinde açıldığı, davanın kayıt kabul davası olup ilk iflas kararının 2016 tarihinde verildiği, adı geçen iflas kararının bozulmasından sonra 2021 yılı itibariyle yeniden iflas kararı verildiği, dayanak çek içeriği gözetildiğinde taraflar arasında şeklen temel ilişkinin mevcut olduğu tartışmasızdır.
Taraflar arasındaki dava, İİK m.235 ve devamından kaynaklanan, uygulamada kayıt kabul davası olarak nitelendirilen ve kanunda ise sıra cetveline itiraz olarak belirtilen, tahsili amaçlamayan, sadece iflas masasına kayıt yapılmasını amaçlayan bir dava olup durma kararı verilmesinin yasal dayanağı ise yoktur.
İİK m.235/f.1 hükmüne göre “Sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren onbeş gün içerisinde iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesine dava açmaya mecburdurlar”.
Kayıt kabul aşamasında iflas dairesince, davacının talep ettiği miktar oranında alacaklı olduğunu ortaya koyan yeterli belge olmadığından alacağın reddedildiği açıktır.
Kayıt kabul davası bilindiği üzere alacağı kısmen veya tamamen red edilen alacaklı tarafından iflas masasına karşı açılır. Davada husumet iflas masasına yöneltilmelidir. İflas masasının temsilcisi adi tasfiyede iflas idaresi, basit tasfiyede ise somut olayda olduğu üzere iflas dairesidir. İspat yükü kural olarak masaya yazdırılması gereken alacağı olduğunu iddia eden davacı alacaklı üzerindedir. Davacı alacağını genel hükümlere göre ispat etmek yükümlülüğü altındadır.
Bu arada ifade etmek gerekir ki dava dilekçesinde aleyhine kayıt kabul davası açılan şirketin basit tasfiyesinin … 3. İflas Müdürlüğü tarafından yapıldığı anlaşılmakla, davacı vekilinden HMK m.31 ve HMK m.124/f.4 hükmü uyarınca açıklama ve belirsizliği giderici beyan alınmıştır. Bu çerçevede davacı vekili, dava dilekçesinde belirtmiş olduğu üzere amacının kayıt ve kabulünü talep ettiği miktarın müflis şirket adına hareket eden … 3. İflas Müdürlüğü nezdinde tutulan masaya kayıt ve kabul edilmesi olduğunu, amacının iki davalıyı göstermek olmadığını, eğer bu şekilde anlaşılmış ise yanlış anlaşılmamak adına düzelttiğini, bu talebinin gerekirse taraf değişikliği talebi olarak kabul edilmesini, davalının sadece “Tasfiye Halinde … A.Ş adına … 3. İflas Müdürlüğüdür.” şeklinde düzeltilmesinin gerektiğini belirtmiştir. Bunun üzerine açık yanlışlık ve hata karşısında yargılama aşamasında davalının ünvanının “Tasfiye Halinde … A.Ş. adına … 3. İflas Müdürlüğü” olarak kabulü ile yargılamaya devam edilmiştir. Zaten tüm tebligatlar da en baştan beri masa adına iflas müdürlüğüne yapılmıştır.
Ayrıca davacı vekilinin dava dilekçesinin konu ve açıklama kısmı ile ” netice-i talep” kısmındaki hukuki belirsizlik nedeniyle dahi HMK m.31 hükmü uyarınca davacı vekilinin beyanı alınmıştır. Davacı vekili ise beyanında toplamda 12.108.598,58-TL tutarlı alacağının sıra cetveline kayıt ve kabulüne ilişkin olduğunu ve bu noktada dava dilekçesinin dava konusu ve açıklamalar kısmı dikkate alınarak iflas açılış tarihi itibariyle 12.108.598,58-TL alacağının iflas masasına 4.sıra alacak olarak kayıt ve kabulünü talep ettiğini dahi açıklamış, bu noktadaki belirsizliği dahi gidermiştir.
Dava, kayıt kabul istemine ilişkin olup dosya kapsamına göre davacının, müflis şirket aleyhine, adı geçen çekle ilgili takip yaptığına dair açıklama yoktur.
Davacı gerek iflas müdürlüğüne yönelttiği talep aşamasında ve gerekse dava aşamasında adı geçen icra takibine konu edilmeyen çek ile ilgili kayıt kabul talebinde bulunmuş olmakla, taraflar arasındaki ticari ilişkide davacının adı geçen çek ile ilgili ve temel ilişki çerçevesinde alacaklı olup olmadığı üzerinde durulması gerekmektedir.
Mahkememizce atanan SMMM bilirkişi tarafından hazırlanmış olan 16/03/2023 tarihli rapora göre “dosya içerisindeki banka kayıtlarına göre davacının alacağını dayandırdığı müflis şirkete ait olan 27/02/2009 keşide tarihli 3.444.990,00 TL bedelli çekin 06/03/2009 tarihinde bankaya ibraz edildiği ancak hesapta karşılığı olmadığından bedelinin ödenmediği, davacı tarafça dosyaya çek alışverişine ilişkin olarak dosyaya sunulan faturaların tarih yönünden çek ile uyumlu olduğu, sevk irsaliyelerinin ise içerik yönünden faturalar ile uyumlu olduğu, sunulan fatura ve irsaliyelere göre davacı tarafından müflise e 5 adet toplamda 3.266.210,16 TL bedelli faturalar ile 2.555.720 Kg nervürlü demir satıldığı ve satılan bu demirlerin müflisin şantiyesine teslim edilmek üzere nakliyecilere teslim edildiğinin anlaşıldığı, davacı yanın ticari defter kayıtlarına göre alacağını dayandırdığı müflis şirkete ait 27/02/2009 keşide tarihli 3.444.990,00 TL bedelli çeki müflis şirkete düzenlediği 2008 yılına ait 5 adet toplamda 3.266.210,16 TL bedelli satış faturaları karşılığında aldığı, ödenmeyen çek nedeniyle müflis şirketten 3.444.990,00 TL alacaklı gözüktüğü, faturalara karşılık fazladan alınan çek nedeniyle ise müflis şirkete 178.779,84 TL borçlu gözüktüğü, müflis şirketin 2008 yılına ait ticari defterleri iflas dosyasında bulunmadığından, yine müflis şirketin vergi beyannameleri özellikle de BA/BS formları iflas dosyasında ya da dava dosyası içerisinde bulunmadığından davacının dosyaya sunduğu 2018 yılına ait satış faturalarının müflis şirket defterlerinde kayıtlı olup olmadığı ve/veya benimsenip benimsenmediğinin tespit edilemediği, müflis şirketin iflas dosyasında bulunan ticari defterlerinde davacının dayandığı çek nedeniyle davacıya borçlu olunduğuna dair herhangi bir kayda ise rastlanmadığı, davacının ödenmeyen çek bedelinin tamamı kadar alacaklı olduğu kabul edildiğinde kaydı gereken alacak miktarının 3.444.990,00 TL asıl alacak ve 5.984.183,59 TL işlemiş faiz olmak üzere toplamda 9.429.173,59 TL olacağı, davacının ödenmeyen çek bedelinin faturalara isabet eden kısmı kadar alacaklı olduğu kabul edildiğinde kaydı gereken alacak miktarının 3.266.210,16 TL asıl alacak ve 5.673.630,76 TL işlemiş faiz olmak üzere toplamda 8.939.840,92 TL” alacak açıklanmıştır.
Dava dilekçesine esas olan ve dayanılan 7 adet faturanın Ba ve Bs formlarının mevcut olup olmadığının araştırılması ve mahkememize gönderilmesi için müflis … A.Ş (B.Kurumlar …hesap nolu) bağlı bulunduğu … Vergi Dairesi Müdürlüğüne ve ayrıca davacı şirketin (… Vergi Dairesi…) bağlı bulunduğu … Vergi Dairesi Müdürlüğüne müzekkere yazılması sonrası ise aynı bilirkişiden ek rapor alınması Mahkememizce takdir edilmiştir.
Bu suretle SMMM bilirkişi tarafından hazırlanan 20/09/2023 tarihli rapor içeriğine göre ise “kök rapordan sonra Mahkemece tarafların bağlı bulundukları vergi dairelerine müzekkere yazılarak dosyaya davacının dayandığı faturaların ait olduğu 2008 yılı eylül ayına ait BA ve BS formlarının celp olunduğu, davacı şirketin bağlı bulunduğu vergi dairesi tarafından dosyaya gönderilen BA/BS formlarına göre davacı şirketin 2008 yılı Eylül ayında müflis şirkete 5 adet belge karşılığında KDV hariç 2.767.974,00 TL tutarında mal ya da hizmet satışı gerçekleştirdiğini bildirdiği tespit edildiği, kök incelemede davacının söz konusu satışlara ait faturaları ticari defterlerine kaydettiği tespit edilmiş olmakla gelen vergi kayıtlarının defter kayıtlarını teyit ettiği, davalı müflis şirketin bağlı bulunduğu vergi dairesi tarafından dosyaya gönderilen BA/BS formlarına göre müflis şirketin 2008 yılı eylül ayında davacı şirketten 7 adet belge karşılığında KDV hariç 2.767.974,00 TL tutarında mal ya da hizmet alışı gerçekleştirdiğini bildirdiği tespit edildiği, kök incelemede müflis şirketin 2008 yılına ait ticari defterleri incelenemediğinden söz konusu faturaların müflis defterlerinde kayıtlı olup olmadığı tespit edilememiş olmakla gelen vergi kayıtlarına göre davacının dayandığı faturaların tamamının davalı müflis şirketçe benimsenmiş olduğu, tarafların bağlı bulundukları vergi dairelerine beyan ettikleri BA/BS formlarına göre davacının dayandığı satış faturalarının tamamının müflis şirket tarafından benimsendiği, davacı tarafından müflis şirkete KDV hariç 2.767.974,00 TL (KDV dahil 3.266.210,16 TL) tutarında mal ya da hizmet satışı gerçekleştirilmiş olduğu, davacı vekilinin kök rapora yönelik olarak dosyaya sunduğu 31/02/2023 tarihli dilekçesinde kaydı gereken alacak miktarının müflis şirkete kesilen fatura miktarına göre değil müflis şirketten alınan ve ödenmeyen çek miktarına göre belirlenmesi gerektiğini beyan ettiği, kök raporda davacının hem müflis şirkete düzenlemiş olduğu KDV dahil 3.266.210,16 TL bedelli satış faturalarına dayalı olarak kaydını talep edebileceği alacak miktarı hem de bu faturalara istinaden müflis şirketten aldığı ve ödenmeyen 3.444.990,00 TL bedelli çeklere dayalı olarak kaydını talep edebileceği alacak miktarı ayrı ayrı hesaplanmış” olduğu açıklanmıştır. Bu suretle seçenekli olarak hesaplama yapılmıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki davacı şirketin bağlı olduğu vergi dairesi tarafından BA/BS formlarının gönderildiği gibi davalı şirketin bağlı olduğu vergi dairesi tarafından dahi BA/BS formları gönderilmiştir. Tarafların bağlı bulundukları vergi dairelerince sunulan BA/BS formlarına dayanak olan satış faturalarının tamamı müflis şirket tarafından benimsenmiş olup, müflis şirket 2008 yılı Eylül ayından itibaren davacı şirketten KDV hariç 2.767.974,00 TL tutarında mal ve hizmet alımı yapmış, söz konusu faturaların tamamı ise muhasebesel olarak müflis şirket tarafından benimsenmiştir. Söz konusu bu tutarların KDV dahil tutarı ise 3.266.210,16 TL’dir.
Bu halde davaya konu çekin dayandığı temel ilişki hususunda vergi müdürlüğünden gelen tüm kayıtlar davalı aleyhine, davacı lehine sonuç doğurmaktadır.
Esasen davalı tarafından bilirkişi raporunda da açıklanan alımların bildirilmiş olması karşısında, alımları bildirilen faturalarla ilgili VUK nun … seri nolu genel tebliği ve Ba formu içeriği ile vergi uygulaması gözetildiğinde aksini düşünmek mümkün değildir. Yine genel ispat kuralları çerçevesinde hiç bir kimsenin kendi aleyhine delil oluşturmayacağı düşünüldüğünde, davalı tarafın resmi bir kuruma dava konusu hizmeti teslim aldığına yönelik beyanı kendisini bağlayacaktır. Davalı tarafın çelişkili davranış yasağı (venire contra factum proprium) ilkesine aykırı hareket etmesi halinde ilk beyana itibar olunması uygun görüldüğünden uyuşmazlık konusu olan faturalardaki hizmeti almadığı yönündeki davalı beyanına itibar edilemez. Buna göre müflis davalı şirketin davaya esas olan dayanak mal ve hizmet alımına ilişkin beyanlarının davacı beyanlarıyla uyumlu bulunduğu, buna göre davacının alacak talebine esas olan faturaların tamamını adet ve tutar yönünden davalı şirket tarafından beyan olunan Ba formu ile tam ve birebir şekilde uyumlu olduğu, bu noktada bu verinin davacı lehine ve davalı aleyhine delil teşkil ettiği öncelikle kabul edilmelidir. Buna göre davacının iflas tarihi itibariyle KDV dahil 3.266.210,16 TL asıl alacaklı olduğu kabul edilmiştir.
Davacı takip talebinde belirtmiş olduğu alacağını ispatlamak için ayrıca ticari defterlere dahi dayanmıştır. Bu yönüyle sadece çek değil, tarafların ticari defterleri dahi önem arz etmektedir.
Taraflar tacir olmakla taraf şirketlerin defter ve kayıtlarında dava konusu faturaların yer alıp almadığı ve ne şekilde yer aldığı, tarafların lehine ve aleyhine delil teşkil edip etmeyeceği öncelikle dikkate alınmıştır.
HMK. 219. maddesine (HUMK. 326) göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari deferlerine de dayandığı, eş söyleyişle, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da uyuşmazlığa özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar HMK. 219. ve ardından gelen maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabidir.
Somut uyuşmazlık yönünden bakıldığında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarında da açıklandığı üzere “HMK. 220. maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki HMK. 220. (HUMK. 330, 331, 332 ) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterlerde HMK. 219. ve sonraki maddeleri anlamında “belge” niteliğindedir.
Ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK 220-222 maddesi değerlendirildiğinde ve aynı kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla kesin delil olduğu öngörülmüştür.
“Dava, 01/10/2011 tarihinden sonra açılmış olup, HMK’nın “ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesinin uygulanması gerekmektedir. Zira, 6103 sayılı Kanun’un 13. maddesi, 6335 sayılı Kanun’un 47. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6102 sayılı TTK’nın 4/2. maddesinde, ticari davalarda da deliller ile bunların sunulmasının 1086 sayılı HUMK hükümlerine tabi alacağına ilişkin hükümde yer alan atıf, HMK’nın 447/2. maddesi uyarınca HMK’na yapılmış sayılır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.03.2012 tarih ve 2011/11-862 Esas, 2012/51 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 6100 sayılı HMK’nın 219. (1086 sayılı HUMK’nın 326.) maddesine göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, diğer anlatımla, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa 6100 sayılı HMK’nın 222/5. (6762 sayılı TTK’nın 83/2.) maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK’nın m. 220 (HUMK’nın 330.) maddesindeki genel düzenlemelere tabidir. HMK’nın 220. (HUMK’nın 332.) maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki; HMK’nın 220. (HUMK’nın 332.) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Diğer anlatımla, belirtilen bu durumda ticari defterler de, HMK m. 220. madde (HUMK’nın 330 ve sonraki maddeleri) anlamında “vesika” niteliğindedir. Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 82.) maddesindeki hüküm, “I Kati delil” şeklindeki kenar başlığı ile birlikte değerlendirildiğinde ve aynı Kanun’un 1474. maddesi uyarınca kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde; ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngörmektedir.
Somut olayda, tacirlerin ticari defter ve kayıtlarına göre iflas tarihi dikkate alındığında çekin dayandığı temel ilişki nedeniyle dahi davacının KDV dahil 3.266.210,16 TL asıl alacaklı olduğu kesin olarak tespit edilmiştir. Ancak davacı karşılıksız çıkan ve reddedilen 3.444.990,00 TL tutarındaki alacağının tamamen masaya kaydını talep etmiştir. Faturaya dayalı temel ilişki çerçevesinde ve yine çek ile uyumlu bulunan belgelerden doğan alacak miktarı ise 3.266.210,16 TL olmakla aradaki bakiye kısım yönünden dahi davacının alacaklı olup olmadığı ayrıca irdelenmiştir. Zaten bilirkişi bu nedenle seçenekli hesaplamalar yapmıştır.
Talebe dayanak olan çekin keşide tarihi ile ve karşılıksız çıktığı tarih 2009 yılıdır. Bu çekin verilmesine esas olan temel ilişkinin varlığı dayanak faturalar, sevk irsaliyesi ve tarafların beyan etmiş oldukları BA ve BS form içerikleri ile açık ve kesin olarak tespit edilmiş bulunmaktadır. Söz konusu çekin davalı tarafından ve ilk iflas davasının açılmasının üç yıl önce verildiği, çekin verilmesine esas temel ilişkinin bulunduğu, çekin davalı tarafından verilmesinin karine olarak bir borcun ifası için verilmiş olduğunun davacı lehine kabul olunması gerektiği, çekin kambiyo evrakı olarak mevcut özelliğinin doğal olarak bu düşünceyi benimsemeyi gerektirdiği öncelikle Mahkememizce kabul edilmiştir.
Buna göre müflis şirketin satış faturaları karşılığı alınan ve ödenmeyen çek nedeniyle söz konusu faturalar dışında ve ayrıca çek nedeniyle 178.769,84,TL tutarında borçlu gözüktüğü anlaşılmaktadır. Söz konusu çekten dolayı bu fark nedeniyle dahi davalı müflis şirketin borçlu olduğu, çekin davacı şirket defterine kayıt edildiği tarih ile iflas davasının açıldığı tarih arasında üç yıl, çekin davalı şirket defterine kayıt edildiği tarih ile ilk iflas verildiği tarih arasında yedi yıl, bozma kararı sonrası ve 2021 yılında verilen iflas tarihi ile arasında ise on iki yıllık sürenin mevcut olduğu açıktır. Belirtilen uzun süreler karşısında bu çekin mevcut ticari hayatın olağan akışı içinde bir borcun ifası için verilmiş bir çek niteliğinde bulunduğu Mahkememizce anlaşılmıştır. Öte yandan “her ne kadar çek, tek başına kayıt kabul davasında alacağı ispata yeterli değil ise de çekin keşide tarihi ve çekle ilgili herhangi bir menfi tespit ve benzeri davanın açılmamış olması, çekin iflas davasından ve iflas kararından çok önceki tarihi taşıması, borçlu tarafından borcun ödendiği iddiasıyla herhangi bir itiraz ve dava konusu dahi olmayıp çeki halihazırda ve şeklen 06/03/2009 tarihinden itibaren karşılıksız şerhini taşıması gözönüne alındığında davacının dava konusu çeke dayalı olup faturalara isabet eden kısım dışında kalan 178.779,84 TL dolayı dahi davalıdan alacak hakkının olduğu, bu miktarla ilgili dahi kayıt kabul talebinde bulunabileceği benimsenmiştir. Bu durumda, bir an için müflis şirketin ticari defter ve kayıtlarıyla çek nedeniyle ve faturalara karşılık olan miktar dışında kalan 178.779,84 TL miktara ilişkin fatura kapsamında belge tespit edilememiş olsa dahi bakiye 178.779,84 TL miktar yönünden dahi talebin kabulü gerekir. Bir başka deyişle çekin düzenlenmesinden bir yıl önce ve 2008 yılına ait beş adet satış fatura karşılığı olan, çek tutarı kapsamında kalan 3.266.210,16TL dışında ve ayrıca faturalara karşılık fazladan alınan bakiye 178.779,84 TL miktar yönünden dahi davacının alacaklı olduğunun kabulü gerekir. (Yargıtay 23.HD 2013/4737E. 2013/6127K.sayılı kararından hareket edilmiştir) Buna göre müflis şirket hakkındaki iflas kararı 2016 tarihinde, sonradan ise 2021 tarihi itibariyle oluşturulmuştur. Karşılıksız çıkan bu çek ile ilgili herhangi bir ödeme yapılmadığı gibi iflas kararından uzun süreler sonra ise borçlu şirketin bu çekten dolayı borçlu olmadığına yönelik herhangi bir yargısal durum veya ihtar bulunmamaktadır. Bu durum çekin muvazaalı olarak davacının eline geçmediğini, gerçek bir cironun olduğunu, bakiye 178.779,84 TL yönünden dahi gerçek bir alacağın var olduğunu göstermektedir.
Kaldı ki dava, kayıt kabul istemine ilişkin olup dosya kapsamına göre davacı müflis şirket asıl alacak dışında işlemiş faiz talep etmiş bulunmaktadır. Bu çerçevede bilirkişinin iflas tarihi itibariyle asıl alacak, gecikmiş faiz, komisyon ve çek tazminatı hesaplaması mümkün olmakla birlikte davacı iflas tarihine kadar işlemiş faiz talep etmiştir. Buna göre bilirkişi ek raporunda Mahkememizce kabul olunan 3.444.990,00 TL asıl alacak miktarı ile ilgili temerrüt tarihi, iflas tarihi, geçmiş gün, faiz oranı, faiz tutarı ile ilgili gerekçeli ve denetime elverişli şekilde hesaplamalar yapılmıştır. Çekin kambiyo evrakı alması nedeniyle ve ticari iş olması dolayısıyla avans faiz türünün uygulanması Yargıtay kararlarına da uygundur.
Belirtmek gerekir ki iflasın açıldığı güne kadar işlemiş faiz talep olunabilmesi İİK m.195 hükmüne göre mümkün olup, faizin başlangıcı ise Yargıtay uygulaması gereği temerrüt tarihinden başlayacaktır. Bu çerçevede bilirkişinin çekin ibraz tarihinden iflas tarihine kadar olan dönemdeki işlemiş faiz hesabını yapması tam ve eksiksiz şekilde gerçekleştirilmiştir.
Kaldı ki bilirkişi raporu irdelenen ve itibar edilen nitelikte olup gerekçeli, ara karar içeriklerine uygun ve denetim elverişlidir. Açıklanan nedenlerle bilirkişi kurulu raporunda seçenekli olarak belirtilen kalemlerden bilirkişinin ilk seçeneğinde belirtilen asıl alacak ve işlemiş faiz miktarına Mahkememizce itibar olunmuştur. Her ne kadar davacı 3.444.990,00 TL tutarlı çek ve bunun dışında ve iflas tarihine kadar işleyen faiz tutarı dahil toplam 12.108.598,58 TL tutarın kayıt ve kabulünü talep etmiş ise de davacının 3.444.990,00 TL asıl alacak ve 5.984.183,59 TL tutarında alacaklı olduğu açıklanan nedenlerle Mahkememizce kabul edilmiştir.
Davacı vekili ayrıca iflas tasfiyesi tamamlanıncaya kadar olan dönem için işleyecek yasal faizin dahi ödenmesini talep etmiştir. Açıklandığı üzere kayıt kabul davalarında iflas tarihi itibari ile kayıt ve kabul talebine esas miktar tespit edilebilir. Bu nedenle iflas tarihi itibari ile işlemiş faiz dışında ayrıca iflas tarihi sonrasına ait bir faiz hesaplaması yapılamaz. Kaldı ki kayıt kabul davası niteliği itibari ile bir alacak davası olmayıp tasfiye sonucu arta kalan olduğu takdirde ise iflas sonrası için işleyecek faiz ödemesi yapılabilmesi ancak mümkün olabilecektir. Bu yöne ilişkin talebin dahi reddi gerekmiştir.
Bu arada kayıt ve kabule esas miktarın araştırılması açısından atanan bilirkişinin hazırlamış olduğu gerek kök rapor ve gerekse ek rapor masayı temsilen iflas dairesine tebliğ olunduğu halde davalı iflas masası tarafından rapora yönelik herhangi bir itiraz sunulmamıştır.
Nitekim Yargıtay 6.HD’nin 2021/4525E. 2021/1793K.sayılı kararında da vurgulandığı üzere;
“Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine, diğeri aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
Bu kapsamda HMK’nın 281. maddesi hükmü değerlendirildiğinde; bir tarafın bilirkişi raporuna itiraz etmemesi ile bilirkişi raporuna itiraz eden taraf lehine usulî kazanılmış hak doğacaktır. Başka bir anlatımla; bir taraf bilirkişi raporuna itiraz etmez, diğerinin itirazı veya mahkemenin kendiliğinden gerekli görmesi üzerine yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılır veya aynı bilirkişiden ek rapor alınır ve ikinci bilirkişi raporu veya ek rapor, birinci rapora itiraz edenin daha da aleyhine olursa, ilk rapora itiraz etmeyen taraf bakımından ilk bilirkişi raporu kesinleştiğinden ve bununla itiraz eden taraf lehine usulî kazanılmış hak doğduğundan, mahkemenin ilk bilirkişi raporuna göre karar vermesi gerekir. (KURU, Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s. 2753).
Fakat Yargıtayın yerleşik içtihatlarında; HMK’nın 281. maddesi ve 282. maddesi ayrı ayrı değerlendirilmektedir. Bu durumda; hakimin HMK’nın 282. maddesi uyarınca, raporu diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendireceği ama bilirkişi raporuna itiraz edilmemesi halinde ikinci bilirkişi raporu veya ek rapor, birinci rapora itiraz edenin daha da aleyhine olursa, ilk rapora itiraz etmeyen taraf bakımından HMK’nın 281. maddesi gereği ilk bilirkişi raporu kesinleştiğinden itiraz eden taraf lehine usulî kazanılmış hak doğduğu kabul edilmektedir. Ayrıca aleyhe olan hususların kabul edilmediği beyan edilse bile itiraz nedenleri gösterilerek ek ya da yeni rapor alınmasının talep edilmediği ve rapora göre karar verilmesinin talep edildiği durumlarda da usuli kazanılmış hakkın ortaya çıktığı benimsenmiştir. (Emsal, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.02.2021 tarih, 2018/10(21)-94 esas, 2021/111 karar sayılı ilamı, kapatılan Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 13.09.2017 tarih, 2016/14455 esas, 2017/7655 karar sayılı ilamı)”
Bu durumda davalı müflis şirket adına iflas masasına kök ve ek raporun tebliğ olunduğu halde itiraz edilmemiş olması, rapora itirazla ilgili herhangi bir beyanın sunulmamış olması, bu çerçevede iflas masasının yeni ek rapor alınması noktasında talepte bulunmamış olması karşısında ve ayrıca Mahkememizce itibar olunan gerekçeler dahi dikkate alındığında, davacı lehine ve ancak davalı aleyhine kabul edilen miktarlar kadar usuli kazanılmış hakkın mevcut olduğu dahi benimsenmiştir. Bu değerlendirmeler, ispat ve delilin değerlendirilmesi noktasında yukarıda varılan sonuç ile dahi uyumludur.
Yapılan açıklamalar sonucunda davacının davasının kısmen kabulüne, 3.444.990,00-TLasıl alacak ve 5.984.183,59-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 9.429.173,59-TL toplam alacağın … 3. İflas Müdürlüğünün … iflas sayılı dosyasına istinaden açılan iflas masasına 4.sıra alacak olarak kayıt ve kabulüne, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kısmen kabulüne,
3.444.990,00-TLasıl alacak ve 5.984.183,59-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 9.429.173,59-TL toplam alacağın … 3. İflas Müdürlüğünün… iflas sayılı dosyasına istinaden açılan iflas masasına 4.sıra alacak olarak kayıt ve kabulüne,
Davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 269,85 TL harçtan peşin alınan 80,70TL harcın mahsup edilerek 189,15‬TL bakiye ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 80,70 TL peşin harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından harcanan 226,25‬TL tebligat posta masrafı, 80,70 TL başvuru harcı, 4.500,00TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 4.785,55‬ TL yargılama giderinden davanın kabul nispetine göre (%77) 3.701,13 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Dava kısmen kabul edildiğinden ve davacı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince 17.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davalı kendisini vekille temsil ettirmediğinden vekalet ücreti konusunda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
7-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren on günlük süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere, davacı vekilinin huzurunda davalının yokluğunda ve oy birliği ile karar verildi. 08/11/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip