Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/298 E. 2022/693 K. 02.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/1125
KARAR NO : 2022/622

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/12/2017
KARAR TARİHİ : 06/10/2022

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirket ile davalı şirketin yapılacak olan Kılavuzlu Sulaması Ana Kanalı 1. Kısım İnşaat Yapım İşi ve Kılavuzlu Sulaması … İşçiliği konusunda anlaşarak üst işveren davalı … alt işveren müvekkil olmak üzere taraflar arasında 05.02.2014 tarihli … sözleşme ile Kılavuzlu Sulama Ana Kanalı Kısım İnşaat Yapım Şişi Sözleşmesi ve 01.08.2014 tarihli … sözleşme ile Kılavuzlu Sulaması … İşçiliği sözleşmesinin imzalandığını, müvekkil şirketin imzalanan sözleşme doğrultusunda çalışmaya başladığını, davalı şirkete yapmış olduğu işlerden dolayı dönem dönem fatura kestiğini ve davalı tarafın yasal süresi içinde ödeme yapmasını beklediğini, sözleşme doğrultusunda üstlenmiş olduğu işi tamamladığını, ancak davalı şirketin müvekkil şirketin kesmiş olduğu fatura bedellerini tam ödemek yerine peyderpey ödeme yaparak müvekkil şirketin davalı şirketten alacağının oluşmasına sebebiyet verdiğini, müvekkil şirket yetkililerinin yapmış olduğu tüm taleplere rağmen davalı tarafın ödeme yapmaktan kaçındığını, davalı şirketin müvekkil şirkete ödeme yapmaması nedeniyle müvekkil şirketin … 4. İcra Müdürlüğü’nün …E.sayılı dosyası ile takibe girişildiğini, davalı şirketin müvekkil şirketin kesmiş olduğu fatura bedellerini ödediğini ve müvekkil şirkete hiçbir borcunun kalmadığını belirterek icra takibine itiraz ettiğini” beyan ederek davanın kabulüne, itirazın iptaline, takip konusu alacağın %20’sinden az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; “müvekkil şirketin yüklenimi altında yapımına devam edilmekte olan Kılavuzlu Sulaması Ana Kanalı 1. Kısım İnşaatı İşleri kapsamındaki bir kısım işlerin ifa ve ikmali amacıyla müvekkil şirket ile davacı şirket arasında sözleşmeler akdedilmiş olup taraflar arasındaki ticari ve sözleşmesel ilişkiye dayalı olarak ortak bir cari hesap ilişkisi kurulduğunu, gerek icra takibine konu edilen faturalar gerek sözleşmeler kapsamında düzenlenen cari hesaba dahil edilmiş bulunan diğer tüm fatura bedelleri ve gerekse de davacı şirketin sözleşmeler doğrultusunda müvekkil şirket nezdinde doğmuş hak ve alacakların tümünün eksiksiz olarak davacı şirkete ödendiğini, dolayısıyla davacı şirketin müvekkil şirket nezdinde her ne nam altında olursa olsun hiçbir hak ve alacağının olmadığını, aksine davacı şirketin müvekkil şirkete cari hesap ilişkisinden doğan borcunun mevcut olduğunu, taraflar arasındaki cari hesap alacak ve borç olarak işlemem tüm tutarlar dikkate alındığında, …’ın davacı şirketten 144,35 TL cari hesap alacağı kalmış olup, cari hesapta oluşan 144,35 TL’lik borç bakiyesinin kanunen kabul edilmeyen giderlere atılarak ilgili cari hesabın kapatıldığını, … tarihli … nolu fatura hariç olmak üzere icra takibine konu faturaların tanzim tarihinden sonra taraflar arasındaki cari hesap ilişkisine bağlı olarak 27.02.2015 tarihli mutabakat mektubu düzenlendiğini, davacı şirket tarafından ihtirazi kayıtsız olarak imzalandığını, 31.12.2014 tarihi itibariyle cari hesap ilişkisinden doğan alacak bakiyesinin 62.861,53 TL olduğu konusunda mutabık kaldıklarını ve mutabakat tarihinden itibaren sözleşmelerin fesih sebebi ile tasfiyesine kadar yapılan işlemler sonrasında ise …’ın müvekkil şirket nezdinde her ne nam altında olursa olsun hiçbir hak ve alacağının kalmadığını” beyan ederek davanın reddine, davacının %20’den az olmamak kaydıyla tazminata hükmedilmesini savunmuştur.
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan ve muhasebesel yönden tartışmalı hakediş alacağı ile ilgili yapılan takibe yönelik itirazın iptali ile devamına ilişkin olup İİK m.67 hükmünden kaynaklanmaktadır.
Taraflar arasındaki sözleşmeler gereğince davacının bir kısım imalatları yaptığı, bunlar için faturalar düzenlediği, faturaların davalıya gönderildiği, davalı tarafça fatura bedellerine itiraz edilmediği, ancak faturalara konu borcun ödendiği noktasında ısrarlı savunmanın bulunulduğu tartışmasızdır.
Somut olayda dayanak sözleşmeler uyarınca davacının sözleşmeler gereğince edimlerini yerine getirdiği, bir kısım ödemelerin yapıldığı, davacının yüklenici, davalının iş sahibi konumunda olduğu, yapılan takibe süresi içinde itiraz edildiği, süresi içinde ise Mahkememizde davanın açıldığı, dava dilekçe içeriği karşısında ve HMK m.31 hükmü uyarınca belirsizliğin giderilmesi sonrası bu davanın konusunun sadece ve sadece 626.266,48 TL tutarlı asıl alacak kalemine yönelik olarak açılmış olduğu, harç eksikliğinin bu noktada bulunmadığı, Yargıtay uygulamasına uygun olarak ise bu yöne ilişkin belirsizliğin yargılama aşamasında giderilmesinin sağlandığı açıktır.
Dava, İİK’nun 67. maddesi hükmü gereği açılan itirazın iptali davasıdır. İtirazın iptali davaları, davanın özelliği gereği itiraza uğrayan takibe sıkı sıkıya bağlıdır.
Ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibi konusu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. İtirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukuki sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde kanıt yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonucunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir. Bu açıklamalar da göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir. Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 84 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 85. maddesinin birinci fıkrasına göre birden fazla borcu bulunan borçlu, ödeme zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etme hakkını haizdir. 86. maddeye göre de yasal olarak geçerli bir beyan vaki olmadığı yahut makbuzda ödemenin hangi borca mahsup edileceği gösterilmediği takdirde, tediye muaccel olan borca mahsup edilir. Birden çok borç muaccel ise tediye, borçlu aleyhinde birinci olarak takip edilen borca mahsup edilir. İcra takibi yapılmamış ise tediye, vadesi daha önce gelmiş olan borca mahsup edilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır.”
Böylelikle sonuç olarak dava, itirazın iptali davası olup icra takibine sıkı sıkıya bağlılık esastır. Davanın temelini oluşturan icra takibi 9 adet faturaya dayandırılmıştır. Bu durumda Mahkememizce davanın dayanılan bu 9 adet fatura çerçevesinde değerlendirilip sonuçlandırılması gerekir.
Nitekim somut olayda “davacı yan, takip talepnamesinde alacağın dayanağı (borcun sebebi) olarak 9 adet fatura göstermiş ve alacaklı olduğunu bildirmiştir. Davalı yan ise bu takip nedeniyle borçlu olmadığını belirtip itiraz etmiştir. İtiraz üzerine açılan itirazın iptali davasında ise dava ve takip konusu faturalar ile ilgisi olmayan faturalar ve cari hesap alacağı üzerinde durulmaksızın yargılama yapılması esas olmalıdır. Bu durumda iddia, savunma ve delillerin takibe konu faturalar çerçevesinde değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekmekte olup takibe konu edilmeyen faturalar ve taraflar arasındaki tüm ilişki değerlendirilerek hüküm kurulması usulen mümkün değildir” (Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 09.12.2013 tarihli ve 2013/14639 E., 2013/19554 K. sayılı kararı)
Bu noktada atıf yapılan Yargıtay HGK kararı ile Daire uygulaması uyumludur.
Yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında davacının davaya esas olan icra takibinin dayanmış olduğu tüm faturaların yani 9 adet faturanın tamamını davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarında kayıtlı olduğu, itiraz edilmediği, kullanılan faturaların gerçek bir borç ilişkisine dayandığı, ancak davalının gerek icra dosyasındaki itiraz dilekçesinde gerek dava dilekçesininde ısrarla takip konusu faturaların ödenmesi nedeniyle borcunun olmadığı yönündeki ısrarlı savunmaları karşısında öncelikle bu dosyada ispat külfetinin davalı tarafa düştüğü öncelikle kabul olunmalıdır.
Nitekim davalı taraf dahi faturalara konu işin teslim edilmediği yönünde zaten bir inkarda bulunmamış, bir başka deyişle davalı taraf borcun ödeme suretiyle sona erdirildiğini savunarak bağlantılı birleşik ikrarda bulunmuştur. Yargıtay kararlarında kabul olunduğu üzere “bileşik (mürekkep) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre, bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır. Öğreti ve uygulamada, ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla, böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte; iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir. Zaten somut olayda davalı tarafça eser sözleşmesinin varlığı ve faturalara konu olan hizmetin alındığı kabul edilmekle birlikte, faturalardan doğan borç bedelinin ödenmiş olduğu ısrarla ve sürekli savunulmaktadır. Davalının ikrarına eklediği bu vakıa ile davacı tarafın takibe konu faturaların bedelinin ödenmediğine ilişkin iddiası arasında bir bağlantı yoktur. Niteliği itibariyle bağlantısız birleşik ikrarın söz konusu olduğu bu durumda, ispat yükümlülüğü davalı taraf üzerindedir. Davalı taraf, davacı şirkete farklı şekillerde yapılan ödemeler ile ödemenin yapıldığını hem icra takibinde hem de cevap dilekçesinde ısrarla savunmuş, bu yöne ilişkin beyanını yargılama aşamasında tekrarlamıştır.
Faturanın delil olması ile ticari defterlerin delil olması birbirinden farklıdır. 6102 sayılı TTK’nın 21/2. maddeye göre faturaya itiraz edilmemiş ise içeriği kesinleşir ise de akdî ilişkinin yazılı delillerle ispatı gerekir. Fatura ticari defterlere kayıt edilmiş ise artık faturanın delil olmasıyla ilgili bu maddeye değil ticari defterlerin delil olmasıyla ilgili TTK’nın 222. maddeye bakmak gerekir. Bu nedenle ticari defterlere kaydedilmiş fatura akdi ilişkinin varlığını da kanıtlar. Faturayı teslim aldıktan sonra süresi içinde itiraz ve iade etmeyerek ticari defterlerine kaydeden kimse, bu faturanın mal veya hizmet aldığı için geçerli bir sözleşme ilişkisine göre düzenlendiğini kabul etmiş sayılır ve fatura nedeniyle mal veya hizmet almadığını, bu faturadan dolayı borçlu olmadığını yazılı veya kesin delillerle ispatlaması gerekir.
Senetle ispat zorunluluğuna ilişkin HMK 200 ve devamı maddelerdeki düzenlemelerin sonucu olarak hukuki işlem niteliğinde olan ödeme olgusunun kural olarak yazılı delille veya diğer kesin delillerle ispatlanması gerekir” (Yargıtay 15.H.D. 2017/1445E. 2018/1438K.sayılı kararı)
Bu noktada öncelikle ifade etmek gerekir ki davalı tacir durumundaki şirketin, kendi ticari defter ve kayıtlarına göre dahi takip tarihi itibariyle davacıya muhasebesel olarak borçlu gözükmediği açıktır. O halde mevcut ilişkiler çerçevesinde faturalara dayalı olarak yapılan icra takibinde, HMK m.200 ve devamı maddelerinde yer alan düzenlemeler çerçevesinde davalı tarafın üzerine düşen ödeme olgusunu yazılı belgelerle ispatlaması gerekir.
Mahkememizce atanan bilirkişi …’in 13/03/2019 tarihli raporda yapmış olduğu inceleme sonucunda “davalı ticari defterlerinin TTK ilgili hükümleri yönünden usulüne uygun tutulduğu, her üç defter sonuçlarının birbiri ile ve ilgili belgelerle uyum arz ettiği, defterlerin delil niteliği taşıdığı, HMK 222 hükmü gözetilerek takdiri Mahkemeye ait olduğu, davalı yanın davacı yana Taşeron Alıcılar, Taşeron Satıcılar ve Alınan Depozito ve Teminat (Tevkifat) hesaplarından dolayı herhangi bir borcu ve alacağı olmadığı, hesap bakiyelerinin -0- olduğu” şeklinde görüş bildirmiştir.
Akabinde davalı şirketin adresi nedeniyle … Asliye Hukuk Mahkemesine yazılan istinabe sonucunda atanan bilirkişinin hazırlamış olduğu 14/05/2018 tarihli raporda “davacı …LTD.ŞTİ’nin ticari defterleri üzerinde yapılan inceleme ve tespitler neticesinde; davacı tarafın, dosyada yer alan 05/02/2014 ve 01/08/2014 tarihli “Alt Yüklenici sözleşmeleri” kapsamında davalı taraf ile ticari münasebetin olduğu, davacı şirketin dosyada sunduğu 2014-2015 yılı ticari defter kayıtlarına göre, davalı şirkete toplamda 2.135.607,50TL tutarında fatura kesildiği, iş bu faturaları gelir kaydettiği ve icra takibine konu /dayanak edildiği, dosyada bulunan davacı adına kayıtlı iş bankası hesap ekstresinin (sayfalar eksik ) tetkiki ile davalı taraf, davacı hesabına 2014 yılında 1.011.482,49TL, 2015 yılında 256.928,48TL olmak üzere toplamda 1.268.410,97 havale /ödeme yapıldığı, ancak davacı şirket, davalı tarafından yapılan ödemeleri / bankadan yapılan havale tutarlarını ticari kayıtlara yansıtmadığı, ticari kayıtların “tek düzen muhasebe usul ve esaslarına uygun” tutulmadığı, kapanış kaydı ve kapanış tasdikinin yapılmadığı, (TTK 64/3.maddesine uyulmadığı) dolayısıyla icraya konu alacağın, yani alacak varlığının tespit edilemeyeceği, alacağa konu varlığın ticari defterlerde yer almadığı/varlığının kanıtlanamadığı” şeklinde görüş bildirmiştir.
13/01/2020 tarihli ve istinabe yoluyla atanan bilirkişinin hazırlamış olduğu rapora göre taraflar arasındaki açık hesap ilişkisi çerçevesinde davacının 867.196,53TL tutarında alacaklı gözükmesi, davalının ise bu miktarı içerecek şekilde ödeme yaptığının savunulması ve raporda belirtilmesi karşısında; taraflar arasındaki bu mutabakatsızlığın giderilmesi için 2014-2015 yılları itibariyle davacı şirketin ticari defterleri dışında ve yine 2014-2015 yılı itibariyle davacı şirketin hesap özeti ile muavin defter dökümlerinde, davalı şirket kayıtlarında gözüken “1.151.783,45TL ve muhtelif tarihlerde yapılan ödemeler” toplamı dışında; ayrıca davacı şirketin yukarıda anılan yıllara ait ticari defterleri ve bu defterler dışındaki 2014-2015 yılı itibariyle düzenlenen hesap özetleri ve muavin defter dökümlerinin içeriklerine göre, “davalı şirketin değişik tarihlerde sözleşme damga vergisi, SGK primi, piyasa cari hesap ödemesi, işçilik ödemesi adı altında değişik tarihlerde toplam 880.362,60TL banka havalesinin ve VUK hükümleri çerçevesinde nakit olarak yapılmış ödemelerin mevcut olup olmadığı”, hangi tutarda mevcut olduğu, buna göre mahkememizce atanan bilirkişinin hazırladığı 13/01/2020 tarihli raporun 6.sayfasının tüm içerikleri dikkate alındığında davalı kayıtlarında gözüken ancak davacı kayıtlarını inceleyen Gökmen Dündar’ın 14/05/2018 tarihli raporunda araştırılmayan bu kısım ile ilgili yani “davalı şirketin değişik tarihlerde sözleşme damga vergisi, SGK primi, piyasa cari hesap ödemesi, işçilik ödemesi adı altında olmak üzere toplam 880.362,60TL tutarında banka havalesinin ve VUK hükümleri çerçevesinde nakit olarak yapılmış ödemelerin mevcut olup olmadığı,” hangi tutarda mevcut olduğu, hususlarının adı geçen belgeler dikkate alınarak yine daha önce bilirkişi olarak atanan Gökmen Dündar tarafından araştırılmasına dair ara karar kurulmuştur.
Akabinde istinabe olunan mahkemece atanan bilirkişinin hazırlamış olduğu 18/06/2020 tarihli raporda “davacı tarafın, dosyada yer alan 05/02/2014 ve 01/08/2014 tarihli “Alt Yüklenici sözleşmeleri” kapsamında davalı taraf ile ticari münasebetin olduğu, davacı şirketin dosyada sunduğu 2014-2015 yılı ticari defter kayıtlarına göre, davalı şirkete toplamda 2.135.607,50TL tutarında fatura kesildiği, iş bu faturaları gelir kaydettiği ve icra takibine konu /dayanak edildiği, dosyada bulunan davacı adına kayıtlı iş bankası hesap esktrasinin (sayfalar eksik ) tetkiki ile davalı tarafın, davacı hesabına 2014 yılında 1.011.482,49TL , 2015 yılında 256.928,48TL olmak üzere toplamda 1.268.410,97 havale /ödeme yapıldığı, ancak davacı şirket ,davalı tarafından yapılan ödemeleri / bankadan yapılan havale tutarlarını ticari kayıtlara yansıtmadığı, ticari kayıtların “tek düzen muhasebe usul ve esaslarına uygun” tutulmadığı, kapanış kaydı ve kapanış tasdikinin yapılmadığı,(TTK 64/3.maddesine uyulmadığı) dolayısıyla icraya konu alacağın , yani alacak varlığının tespit edilemeyeceği, alacağa konu varlığın ticari defterlerde yer almadığı/varlığının kanıtlanamadığı, mahkemenin 04/06/2020 tarihli ara kararı kapsamında, davalı şirketin değişik tarihler de sözleşme damga vergisi,SGK primi,piyasa cari hesap ödemesi, işçilik ödemesi adı altında olmak üzere toplamda 880.362,60TL tutarında banka havalesinin ve VUK hükümleri çerçevesinde nakit olarak yapılmış ödemelerin davacı tarafın ticari defterlerinde yer almadığı, nakit olarak yapılmış ödemelerin ve elden ödemelerin mutlaka bir belgeye dayandırılması gerektiği, ticari teamüller nazara alındığında elden yapılan ödemeler genellikle tediye veya tahsilat makbuzları olarak belgelendirildiği, ancak bu yönüyle de dosyaya herhangi bir belge sunulmadığı” şeklinde görüş bildirmiştir.
Birleştirici nitelikte olan kök ve ek raporu sunan …’in en son hazırlamış olduğu raporun 11/07/2019 tarihli ara karara uygun olmaması, ayrıca davacı defter içeriklerine göre kesinleşen miktarın açıkça irdelenmemesi, aynı zamanda bu raporu hazırlayan bilirkişinin açık ve birleştirici nitelikteki ara karara uygun raporu hazırlayamamış olması, nitekim yeniden ön rapor alınması gerektiği anlaşılmakla sonucunun belli olmaması, ayrıca mahsup incelemesinin somut uyuşmazlık açından gerekmesi, bu hususunda incelenmemesi karşısında, usul ekonomisi gerekleri dahi dikkate alınarak ve bu konularda ehil görünen SMMM …’ dan rapor alınmasına, davalı şirketin 2014-2015-2016 yılları ticari defter ve kayıtlarının tek tek dikkate alınması, davacının kayden kendi ticari defterlerinde 867.196,53TL alacaklı gözükmesi ve davalının kendi defterlerinde borçlu olarak gözükmemesi, davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarında ise davacı aleyhine kayıt mevcut olmaması nedeniyle bu durumun dikkate alınması, akabinde varlığı tartışmasız olan akdi ilişki çerçevesinde bu ilişkiye istinaden devam eden cari hesap çerçevesinde düzenlenen, sadece bu takibe konu edilen faturaların, ayrıca aynı ilişki ve aynı cari hesap çerçevesinde ise bu takibe konu edilmeyen faturaların, tamamının davalı şirketin uyuşmazlık konusu olan ticari defter ve kayıtlarında mevcut olup olmadığı, mevcut ise bu faturaların TTK ve VUK hükümleri dikkate alındığından kesinleşip kesinleşmediği, ne şekilde kesinleştiği hususlarının tek tek dikkate alınması, yapılacak araştırma sonucuna göre takibe konu olan faturalar da dahil edildiğinde ve en önemlisi bu takibe konu fatura bedellerinin dahi ödenilmiş olduğu davalı tarafından savunulmakla taraf şirketlerin ticari defterlerinde kayıtlı ve kesinleşen toplam fatura bedelinin ne olduğunun saptanması, bu saptama sırasında da davalı şirketin defter ve kayıtlarını inceleyen bilirkişi Gökmen Dündar’ın 14/05/2018 tarihli ve ayrıca 18/06/2020 tarihli ön raporlarının içeriklerinin dikkate alınması, yapılacak saptama sonucunda aynı ilişki ve aynı cari hesaba istinaden düzenlendiği halde, davalının takip konusu olan ve takip konusu olmayan bu faturalarla ilgili ödeme savunması karşısında şirket olan davalının ödemelerini VUK ve bu kanun ile ilgili Maliye Bakanlığının tebliğ hükümleri çerçevesinde, tebliğde açıklanan yol ile yapıp yapmadığı veya bu noktada hangi tarihte, hangi miktarda ve davacıyı kayden bağlayacak şekilde ödeme yapıp yapmadığı hususlarının irdelenmesi, bu irdelemeye ilişkin 18/06/2020 tarihli bilirkişi ön raporunun ve dayanaklarının değerlendirilmesi, akabinde davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarında yukarıda saptanacak ödemeye dair kayıtların tarih, miktarlar ile ilgili hangi kayıtların bulunduğunun ve bu kayıtların yukarıdaki paragrafta saptanan muhasebesel tespitler ile uyuşup uyuşmadığı üzerinde durulması, sonuç olarak; mevcut beyanlara göre taraflar arasında tek ticari ilişkiye dayalı birden fazla fatura düzenlendiği, birden fazla ödeme olduğu, tarafların belirsizliği gideren açık beyanlarından anlaşılmakla kısmi ifaya ilişkin kurallar dahi dikkate alındığında 6098 sayılı Kanunun m.100 ve m.101 hükümleri de dikkate alındığında birden fazla borcu bulunan davalı borçlunun, ödeme zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etme hakkına haiz olduğu halde bu beyanın davalı borçlu tarafından geçerli bir beyan olarak davacıya sunulup sunulmadığı yahut davalının dayandığı makbuzlarda yer alan ödemenin hangi borca mahsup edileceği gösterilmediği takdirde, bu ödemenin muaccel olan borca mahsup edilmesinin gerekeceği, birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçlu aleyhinde birinci olarak takip edilen borca mahsup olunmasının hesap açısından zorunlu olduğu, icra takibi yapılmamış ise ödemenin, vadesi daha önce gelmiş olan borca mahsup edilerek bilirkişi tarafından incelemenin yapılması, bu çerçevede davalı tarafından savunulan ödemenin Yargıtay HGK uygulaması gereği takip konusu edilen faturalarla sınırlı olarak araştırılması, sonuç olarak aynı cari hesap ilişkisi çerçevesinde taraflar arasında varlığı tartışmasız hale gelen, kesinleşen toplam fatura bedeli alacağından, davalı tarafından varlığı açıkça ispatlanan ödeme miktarlarının düşülmesi suretiyle takip tarihi itibariyle davacının muhasebesel yönden alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise kaç TL alacaklı olduğu hususlarını içerecek şekilde gerekçeli ve denetime elverişli ve birleştirici nitelikte rapor alınması için itibariyle bilirkişi incelemesi yapılmasına dair ara karar oluşturulmuştur.
Mahkememizce atanan bilirkişi SMMM … 04/02/2021 tarihli raporunda “taraflar arasındaki sözleşmeler, tarafların ticari defter kayıtları, hak ediş raporları ve hak ediş faturalarına göre davacının dava konusu icra takibine konu ettiği 9 adet faturadan dolayı 1.250.025,12 TL ve icra takibine konu etmediği 21 adet faturadan dolayı 885.558,29 TL olmak üzere toplamda 2.135.608,02 TL kesinleşmiş hak ediş faturası alacağının bulunduğu, davalı yanın ticari defter kayıtları ve banka hesap ekstrelerine göre davacıya banka kanalıyla toplamda 1.268.410,97 TL hak ediş faturası ödemesi yaptığı, sadece kesinleşen hak ediş faturaları ile banka kanalıyla yapılan hak ediş ödemelerine göre BK’nun 100. ve 101. maddeleri gözetilerek davacının takip konusu faturalardan kaynaklı alacağının 365.886,73 TL ve takip konusu olmayan faturalardan kaynaklı alacağının 501.310,32 TL olmak üzere toplam hak ediş alacağının 867.197,05 TL olarak hesaplandığı, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri ile davalının usulüne uygun tutulmuş olan ticari defter kayıtları ile bu kayıtların dayanakları belgelere göre davacının hak ediş faturaları alacaklarından icmal olarak gösterildiği şekilde 844.884,13 TL miktarında mahsup yapılmasının gerektiği, bu mahsup işlemi neticesinde borç / alacak durumunun sadece takip konusu faturalar dikkate alınarak belirlenmesi halinde davacının dava konusu icra takibinde talep edebileceği herhangi bir alacağının bulunmayacağı, davacının huzurdaki davayı asıl alacak tutarı üzerinden açmış olması, en son dilekçesinde de dava konusu alacağını bu miktarda —asıl alacak tutarı kadar- bildirmiş olması, davanın gelinen bu aşamasına kadar icra takibinde talep ettiği işlemiş faiz hesabına dayanak hiçbir kayıt ve belge sunmamış olması nedenleriyle işlemiş faizin değerlendirilmediği” şeklinde görüş bildirmiştir.
Davalının, 09/06/2021 tarihli bilirkişi raporunun son sayfasının (H) bedinde belirtilen 1.268.410,90-TL ödeme miktarının yapıldığı noktasında davacıyı bağlayan belge olup olmadığı, davalının adı geçen bilirkişi raporunun son sayfasının (İ) bendinde belirtilen 756.950,88-TL ödeme miktarının yapıldığı noktasında davacıyı bağlayan bir belgeye dayanıp dayanmadığı, ibraz olunan ve toplanan evraklara göre davacıyı bağlar nitelikte olmak üzere her iki sözleşme açısından ödemelerin dayanağının dayanak sözleşmenin 20.maddesi olup olmadığı, yine bir kısım Yargıtay’ın son uygulamalarında benimsenen hali ile ve bu benimsemeye uygun olarak bilirkişi … tarafından sunulan raporda belirtildiği üzere “bilirkişi tarafından mahsubu kabul olunan miktarın ne olduğu , bu mahsubun sadece takip konusu faturalar dikkate alınarak belirlenmiş olması ihtimali dikkate alındığında bu defa davacının dava konusu icra takibinde talep edebileceği bir alacağının muhasebesel olarak bulunup bulunmadığı, bu şekilde 09/06/2021 tarihli kök raporda revize edilmesi gereken durum olup olmadığı, hususları ile ilgili bilirkişiden ek rapor alınmasına, bilirkişi tarafından yapılacak incelemede “takip talebine bağlılık kuralı” gereği takibe konu faturalar ile ilgili ödeme yapılıp yapılmadığının ve buna göre takibe konu faturalar nedeni ile davacının alacaklı olup olmadığının en azından seçenekli olarak ve bilirkişi …’ ın raporu ile karşılaştırma yapılarak hazırlanmasına dair ara karar oluşturulmuştur.
09/06/2021 tarihli raporu sunan SMMM … ise raporunda; dosyaya mübrez belge, bilgi, takip dosyası, davacı ticari defter ve belgeleri, mübrez belgeler ile sınırlı olarak yapılan tespit, inceleme ve değerlendirmeler neticesinde; dava konusunun, davacının, davalı ile olan ticari ilişki dolayısıyla oluşan ödenmeyen faturalar bedeli alacağının tahsili amacıyla yürüttüğü takibe yapılan itirazın iptali talebinden ibaret olduğu, … 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin… Tal. Sayılı dosyasına sunulan 14.05.2018 tarihli bilirkişi raporunda yapılan hesaplamalar neticesinde 867.196,53 TL alacaklı olduğu, ancak bu tutarın ticari defter kapanış tasdiki yaptırılmadığından görülmediği, davalının 2014, 2015 ve 2016 yılları ticari defterlerinin lehine delil niteliğinin bulunduğu, davalının ticari defterlerine göre; takip tarihi (08.12.2016) itibariyle davalının davacıya borcunun bulunmadığı, davalı şirket ticari defterlerine göre davacı şirket tarafından takip konusu olan ve takip konusu olmayan olmak üzere 30 adet toplam 2.141.587,96 TL hakediş faturası düzenlenmiş olduğu, her ne kadar dosyaya sunulu bilirkişi raporlarında davacı şirket tarafından toplam 2.135.608,02 TL fatura düzenlendiği tespit edilmişse de, davacı şirket tarafından düzenlenmiş olan25.09.2014 tarihli 79,547,16 TL tutarlı faturanın 5.979,94 TL eksik olarak kaydedildiği, bunun yanı sıra davacının davalıya düzenlemiş olduğu yukarıda listesi bulunan 2.141.587,96 TL tutarlı faturalarda da bahsedildiği üzere ve davalı ticari defterlerinde hakkediş bedellerinden 89.745,96 TL nakit teminat kesintilerinin davalı ticari defterlerinde 426.02.01.001 – alınan depozito ve teminatlar hesabında izlenmiş olduğu, davalı cari hesabından mahsup edilmiş olduğu, davalı şirket tarafından sözleşme kapsamında davacıya toplamda 144.360,12 TL fatura düzenlendiği, mezkur faturalardan davacı sorumlusu tarafından onaylanmış olan toplamda 95,174,11 TL tutarlı faturanın kabulünün gerekeceği, davalı şirket ticari defterlerinde mezkur fatura bedellerinin davacı alacağından mahsubunun yapıldığı ve 320 satıcılar hesabına, borç virmanı yapılarak borçtan mahsup edildiği davalı şirket ticari defterlerinde, davalı şirket tarafından davacı şirkete düzenlediği tüm faturalar kapsamında 1.268.410,97 TL ödeme yapıldığı, ancak ödemelerin hangi faturalara istinaden yapıldığının tespit edilemediği, davalı şirket tarafından, davacı şirket adına 268.857,81 TL SGK ödemesi 418.634,26 TL Maaş/İşçilik Ödemesi, 51.429,27 TL Piyasa/Cari Hesap Ödemesi ve 18.029,54 TL Damgâ Vergisi ödemesi olmak üzere toplam 754.950,88 TL ödeme yaptığı. yapılan ödemelerden SGK ödemelerinin, muvafakatname verdiğinden 51.429,27 TL tutarlı piyasa cari hesap ödemeleri ve maaş/işçilik ödemelerinin davacının kabulünde olduğu, dosyaya mübrez evraklarla sabit olduğu, yapılan değerlendirme sonucunda 04.02.2021 tarihli bilirkişi … tarafından düzenlenmiş olan rapora ek olarak rapor farkının 88.485,04 TL tutarında olduğu, mezkur farkın davacı şirket tarafından düzenlenmiş olan 25.09.2014 tarihli 79.547,16 TL tutarlı faturanın 5.979,94 TL eksik olarak kaydedildiği, 89.745,96 TL tutartı diğer farkın davalı ticari defterlerinde kayıtlı oları 89.745,96 TL Teminat kesinti tutarlarından kaynaklı olduğu, mezkur farkın davacı adına yapılan kesintiler olduğundan davacı alacağına eklenmesi gerekeceği, taraflar arasında son farkın ise davacı tarafından cari hesap mahsubuna ilişkin muvafakatname verdiğinden 51 .429,27 TL tutarlı piyasa cari hesap ödemeleri ve maaş/işçilik ödemelerinin davacının kabulünde olduğu, cari hesap alacağından mahsubunun gerekeceği, bu itibarla takip tarihi itibari ile davacının davalıdan 110.797,96 TL alacaklı olduğu, takip öncesi faize ilişkin dosyaya mübrez herhangi bir evrak olmadığından faiz hesabının yapılmadığı” yönünde görüşünü açıklamıştır.
Bu noktada belirtilmelidir ki bilirkişi … takip konusu olmayan faturayı da dikkate almış, ayrıca KDV ve bir kısım küçük eklemeler nedeniyle davacı az da olsa alacaklı çıkmış gözükse de aşağıda açıklanacağı üzere ve sonradan alınan, mali müşavirlerden kurulu üçlü bilirkişi heyetinin dikkat çekmiş olduğu gereksiz farklılıklar ve maddi hatalar gözetildiğinde bu rapora göre dahi davacı takibe konu faturalardan dolayı alacaklı olamayacaktır. Mahkememizce ayrıntılı olarak tespit edilen uyuşmazlık konuları karşısında birinci bilirkişi …, 2.bilirkişi …, 3.bilirkişi … raporları arasındaki genel olarak çelişki olmadığı anlaşılmaktadır.
Bilirkişi kurulunun muhasebesel olarak gerek gerekçe ve gerek sonuç itibari ile farklı veya aynı sonuca varması durumunda hangi rapora hangi gerekçe ile itibar ettiğinin açıklaması, davalı şirketin 2014-2015-2016 yılları ticari defter ve kayıtlarının tek tek dikkate alınması, davacının kayden kendi ticari defterlerinde 867.196,53TL alacaklı gözükmesi ve davalının kendi defterlerinde borçlu olarak gözükmemesi, davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarında ise davacı aleyhine kayıt mevcut olmaması karşısında bu durumun dikkate alınması, akabinde varlığı tartışmasız olan akdi ilişki çerçevesinde bu ilişkiye istinaden devam eden cari hesap çerçevesinde düzenlenen, sadece bu takibe konu edilen faturaların, ayrıca aynı ilişki ve aynı cari hesap çerçevesinde ise bu takibe konu edilmeyen faturaların, tamamının davalı şirketin uyuşmazlık konusu olan ticari defter ve kayıtlarında mevcut olup olmadığı, mevcut ise bu faturaların TTK ve VUK hükümleri dikkate alındığından kesinleşip kesinleşmediği, ne şekilde kesinleştiği hususlarının tek tek dikkate alınması, yapılacak araştırma sonucuna göre takibe konu olan faturalar da dahil edildiğinde ve en önemlisi bu takibe konu fatura bedellerinin dahi ödenilmiş olduğu davalı tarafından savunulmakla taraf şirketlerin ticari defterlerinde kayıtlı ve kesinleşen toplam fatura bedelinin ne olduğunun saptanması, bu saptama sırasında da davalı şirketin defter ve kayıtlarını inceleyen bilirkişi …’ın 14/05/2018 tarihli ve ayrıca 18/06/2020 tarihli ön raporlarının içeriklerinin dikkate alınması, yapılacak saptama sonucunda aynı ilişki ve aynı cari hesaba istinaden düzenlendiği halde, davalının takip konusu olan ve takip konusu olmayan bu faturalarla ilgili ödeme savunması karşısında şirket olan davalının ödemelerini VUK ve bu kanun ile ilgili Maliye Bakanlığının tebliğ hükümleri çerçevesinde, tebliğde açıklanan yol ile yapıp yapmadığı veya bu noktada hangi tarihte, hangi miktarda ve davacıyı kayden bağlayacak şekilde ödeme yapıp yapmadığı hususlarının irdelenmesi, bu irdelemeye ilişkin 18/06/2020 tarihli bilirkişi ön raporunun ve dayanaklarının değerlendirilmesi, akabinde davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarında yukarıda saptanacak ödemeye dair kayıtların tarih, miktarlar ile ilgili hangi kayıtların bulunduğunun ve bu kayıtların yukarıdaki paragrafta saptanan muhasebesel tespitler ile uyuşup uyuşmadığı üzerinde durulması, sonuç olarak; mevcut beyanlara göre taraflar arasında tek ticari ilişkiye dayalı birden fazla fatura düzenlendiği, birden fazla ödeme olduğu, tarafların belirsizliği gideren açık beyanlarından anlaşılmakla kısmi ifaya ilişkin kurallar dahi dikkate alındığında 6098 sayılı Kanunun m.100 ve m.101 hükümleri de dikkate alındığında birden fazla borcu bulunan davalı borçlunun, ödeme zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etme hakkına haiz olduğu halde bu beyanın davalı borçlu tarafından geçerli bir beyan olarak davacıya sunulup sunulmadığı yahut davalının dayandığı makbuzlarda yer alan ödemenin hangi borca mahsup edileceği gösterilmediği takdirde, bu ödemenin muaccel olan borca mahsup edilmesinin gerekeceği, birden çok borç muaccel ise ödeme, borçlu aleyhinde birinci olarak takip edilen borca mahsup olunmasının hesap açısından zorunlu olduğu, icra takibi yapılmamış ise ödemenin, vadesi daha önce gelmiş olan borca mahsup edilerek bilirkişi tarafından incelemenin yapılması, bu çerçevede davalı tarafından savunulan ödemenin Yargıtay HGK ve Daire uygulamaları, doktrin görüşleri gereği takip konusu edilen faturalarla sınırlı olarak araştırılması, bu araştırma sırasında özellikle mahkememizce belirtilen inceleme konularına uygun muhasebesel verilerin irdelenmesi, sonuç olarak aynı hesap ilişkisi çerçevesinde taraflar arasında varlığı tartışmasız hale gelen, kesinleşen toplam fatura bedeli alacağından, davalı tarafından varlığı açıkça ispatlanan ödeme miktarlarının düşülmesi suretiyle takip tarihi itibariyle davacının muhasebesel yönden alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise kaç TL alacaklı olduğu hususlarını içerecek şekilde gerekçeli ve denetime elverişli ve küçük çelişkileri giderici nitelikte rapor alınması için bu defa üçlü bilirkişi kurulundan rapor alınarak münferiden hazırlanan raporlar arasındaki küçük çelişkinin giderilmesi amacıyla bu defa bilirkişi kurulundan rapor alınması takdir olunmuştur.
SMMM’lerden kurulu 07/06/2022 tarihli üç kişiden oluşan bilirkişi kurulu raporlarında yapılan muhasebesel incelemeler sonucunda “bu durumda yapılan ödemeler ile ilgili tespitler noktasında … tarafından yapılan tespitlerin örtüştüğü, tüm bu tespit ve değerlendirmelerin her iki raporda ve taraf defterlerindeki tüm kayıtların dikkate alınması sonucunda tespit ve hesap edildiği, diğer yandan hakkediş faturaları konusunda ise her iki raporda farklı tutarlara ulaşıldığı, bunun nedeninin faturalar üzerindeki maddi hatalardan kaynaklandığı, şöyle ki bazı faturalarda nakit teminat kesintisi fatura bedelinden düşülmekle birlikte bazı faturalardan düşülmemesinden kaynaklandığı, iş bu farklılığın değerlendirmeden ziyade maddi hata olarak değerlendirilmesi gerektiği, iş bu davanın dayanağı icra takibinde davacının davalı taraftan 16.11.2016 tarihinde … 4. İcra müdürlüğünün …E.sayılı dosyası ile ödenmeyen fatura bedelleri alacağı dayanak gösterilerek 626.266,48 TL asıl alacak ve 90.800,06 TL işlemiş faiz olmak üzere toplamda 717.066,54 TL alacak sebebiyle ilamsız icra takibi başlatılmış olduğu, faturaların fotokopilerini sunmuş olduğu, diğer bir ifade ile davacının iş bu davasını iş bu faturalara dayandırmış olduğunun kabulünün gerektiği, davacının takibe konu ettiği 9 adet faturanın tamamının davalı defterlerinde aynen kayıtlı olduğu, davacının davalı adına cari hesabına 31.07.2015 tarihinde kaydettiği 105.307,92 TL’lik faturanın iş bu davanın dayanağı icra takibine konu edilmediğinin kabulünün gerekeceği, söz konusu faturanın davacı ile ilgili hesaplanan 71.218,79 TL’lik alacağından mahsup edilmesi durumunda davacının takibe dayanak yaptığı faturalardan dolayı takip tarihi itibari ile asıl alacağının olamayacağının belirlendiği, dosya kapsamındaki raporlar, taraf beyanları ve dosya kapsamında yapılan incelemeler sonucunda davacının davalıdan tahsil etmesi gereken tutarın 2.184.513,89 TL’si olacağının tespit edildiği, dosya kapsamındaki raporlardan farklı olmasının nedeninin ise sunulan fatura fotokopilerindeki kesinti sonrası net ödenecek tutarın maddi hatalar (2/10 kdv kesintisi ve %3 gelir vergisi kesintisi ve %5 nakit kesintisinin her bir faturada farklı şekilde hesaplamaya dahil edilmiş olması) barındırmasından kaynaklandığı, diğer hususlar ile ilgili yapılan incelemeler neticesinde … tarafından hazırlanan rapordaki değerlendirmeler ile birebir örtüştüğü, … raporu arasındaki temel farkın ise 3.kişiler adına yapılan ödemelere ilişkin olduğu, söz konusu 7.240,86 TL’lik fark haricindeki diğer farkların yukarıda ve rapor içeriğinde ifade edildiği üzere taraflarca kabulü yapılan faturalardaki kesintiler sonrası ödenecek tutarların sunulan fatura fotokopilerinde maddi hatalar barındırmasından kaynaklandığı, yapılan değerlendirme sonucunda davacının davalı taraftan ticari ilişkiye konu tüm faturalar dikkate alınması durumunda 71.218,79 TL alacaklı olacağı, ancak davacı tarafın yaptığı icra takibinde davalı taraf adına takibe konu ettiği faturalardan dolayı alacaklı olamayacağı, davacının davalı adına tanzim ettiği 31.07.2015 tarihli 105.307,92 TL’lik faturanın davacının takibe konu edilen faturalarından olmadığı, bu durumda davacının tüm ilişki kapsamında hesaplanan 71.218,79 TL’lik alacağından iş bu takibe konu edilmeyen 105.307,92TL’lik faturanın mahsup edilmesi durumunda davacının davalı taraftan takibe konu edilen faturalardan dolayı alacaklı olamayacağı kanaatine varılacağı, diğer bir ifade ile davacının takibe konu etmediği 2015 tarih 105.307,92 TL’lik fatura öncesinde davalı tarafın davacı taraftan 34.089,13TL’si alacaklı olduğundan iş bu davanın dayanağı icra takibindeki faturalar bakımından davacının alacağının olamayacağı” şeklinde müştereken görüş bildirmişlerdir. Aslında tüm raporlar ile davacının takibe konu yaptığı tüm faturaların muhasebesel olarak ödendiği Mahkememizce atanan üç adet münferit SMMM raporu ve ayrıca üçlü SMMM bilirkişi kurulu raporu ile açıkça ve teyiden saptanmıştır.
Bu suretle dosyamız davalısı iş sahibi tarafından Yargıtay HGK ve Daire uygulamaları gereği “takiple bağlılık gereği” ilkesi çerçevesinde takip konusu edilen faturalarla ilgili davacı yükleniciye belgeli olduğu saptanan ödemelerin yapıldığı, takip tarihi itibariyle takip konusu faturalardan dolayı davacının alacaklı bulunmadığı, birinci bilirkişi …’in raporu, ikinci bilirkişi …’ın raporu, üçlü bilirkişi kuruluna göre rapordaki maddi hatalar ve fazla hesaplama tenkis olunduğunda … raporu ve en önemlisi SMMM’lerden kurulu üçlü bilirkişi kurulunun raporu ile saptanmıştır. Bu durumda takip tarihi itibariyle takibe konu faturalardan dolayı davacının takip yapmakta haksız olduğu kesin ve açık olarak ortaya çıkmıştır.
Yargıtay’ın benimsediği yöntem çerçevesinde görevlendirilen SMMM bilirkişiler tarafından gerekli hesaplamalar yapılmış, yapılan bu hesaplamalar sonucunda takip talebinde mevcut olan 9 adet faturalar ile ilgili yapılan muhasebesel incelemeler sonucunda davacının takip tarihi itibariyle davalıdan herhangi bir alacağının bulunmadığı açık şekilde ispatlanmıştır. Davalı bu noktada üzerine düşen ispat yükümlülüğünü tam olarak yerine getirmiştir. Buna göre davacının açmış olduğu davanın sübut bulmadığından reddolunması gerektiği açıktır.
Öte yandan davacının icra inkar tazminatı, davalının ise kötü niyet tazminatı talebi karşısında bu konunun ayrıca takdir ve değerlendirilmesi gerekir.
Bu davadaki bu istemlerin dayanağı İcra ve İflas Kanununun 67. maddesidir. Anılan yasa kuralına göre bu tür davalarda borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görünürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre ret veya hükmolunan meblağın %20’den aşağı olmamak üzere uygun bir tazminatla mahkum edilir.
Davacı borçlunun takip tarihi itibariyle dava açmakta haksız olduğu kesin, açık ve tartışmasız şekilde ispatlanmış olduğundan davacının dava açmakta haksız olduğu, buna göre davalı borçlunun ise haklı olduğu anlaşılmakla öncelikle davacının İİK m.67 hükmüne dayalı icra inkar tazminat talebinin reddinin gerektiği açıktır.
Buna mukabil İİK m.67/II. maddesi hükmünce itirazın iptâli davalarında davanın reddi halinde davacı alacaklının kötüniyet tazminatı ile sorumlu tutulabilmesi için takipte haksız olması yeterli olmayıp ayrıca kötüniyetli olduğunun kanıtlanması zorunludur. Somut olayda davacının takip yapmakta haksız olduğu mevcut belgeler ile ispatlanan ödeme kayıtları ile kesin olarak ortadadır.
Yargıtay HGK’de benimsendiği üzere itirazın iptali davalarında, davalı lehine kötü niyet tazminat talep edilip edilemeyeceği noktasında davacının kötüniyetli olduğunun ispatı gerekir. Somut olayın özelliklerinin mutlaka göz önünde tutulması gerektiği Yargıtay HGK uygulaması gereğidir.
Davacının takibin yapıldığı tarih itibariyle kötü niyetli olup olmadığının irdelenmesinden önce gerek doktrin gerek Yargıtay uygulamasının dikkate alınması zorunludur.
Davanın, İİK m.67 hükmüne dayalı itirazın iptali davası olduğu, bu çerçevede davacı alacaklının faturalara dayalı ilamsız takibe giriştiği, davalının süresi içinde itirazı üzerine takibin durduğu, davacının bedelin tahsili için girişilen takibe davalı tarafından itiraz olunduğu, davalı tarafın davacının alacağının kendisine tamamen ödendiği yönünde savunmasının mevcut bulunduğu dikkate alındığında gerek öğretiye gerekse Yargıtay uygulamasına göre alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde icra takibine girişen alacaklı, kötü niyetli kabul edilir. Örneğin, alacağı kendisine tamamen ödenmesine rağmen icra takibine girişen alacaklı, İİK m.67 anlamında kötü niyetli sayılmalıdır. (Bu konudaki bilimsel görüşlere ve Yargıtay uygulamasına örnek olarak: İlhan E.Postacıoğlu, Ödeme Emrine İtirazın İptali Mevzuunda Bazı Zaruri Açıklamalar, Batider, 1980, C:&, S:4 Sayfa: 971-973; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20/06/1980 gün ve 1979/9-82E. 1980/2073; 10/04/2002 gün ve 2002/19-282E. 2002/199 karar sayılı kararları)
Bu noktada işaret etmek gerekir ki atıf yapılan Yargıtay HGK’nin 2005/19-286E. 2005/268K.sayılı ilamında dahi kabul olunan bu hususlar ve yine adı geçen kararda irdelendiği üzere, bu tip davalarda davalı aleyhine kötü niyet tazminatının hükmedilebilmesi ancak bu şartlarda mümkündür. Somut olayda alınan tüm bilirkişi raporları ve özellikle münferit rapor hazırlayan SMMM’ler …, …, …’ın rapor içeriği ve SMMM’lerden oluşan üçlü bilirkişi kurulu rapor içeriği TBK m.101 ve m.102 hükümlerine uygun araştırmaları içermektedir. Bu muhasebesel sonuçlara göre takibe konu faturalarla ilgili alacak talep eden davacı iş sahibinin, takip tarihi itibariyle takip konusu fatura bedellerinden daha fazla miktarda ödemeyi tahsil ettiği anlaşılabilir bir durumdadır.
Davacı taraf şirket olup tacirdir. Davacı tacirin takip konusu faturalarla ilgili gerek ticari uygulama ve gerekse açıklanan yöntemler çerçevesinde takip yapmadan önce mutlak suret ile kaçınması gereken tavır ve davranışları göstermediği, bu çerçevede takip başlattığı açıktır. 6102 sayılı TTK m.18/f.2 hükmü (eski TTK m.20/f.2) uyarınca her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir. (…) Her tacir ticari faaliyetlerinde tedbirli ve tecrübeli bir iş adamı gibi hareket etmekle yükümlüdür.Bu yükümlülüğe aykırılık sebebi ile bir zarar doğarsa, tacir bu zarardan sorumlu olur. (…) (Ülgen, Teoman, Helvacı, Kendigelen, Kaya, Nomer Ertan, Ticari İşletme Hukuku, İstanbul, 2006, Sayfa 235) Davacı şirketin tacir olarak takip konusu faturaların tamamının kendisine ödendiği, bunu tacir olarak bilmesi gerektiği halde takip başlatması kötü niyetli bir davranış olarak görülmüştür. Mahkememizce yapılan değerlendirmeye göre “tacir olmayan yüklenici ile tacir olan yüklenici arasında kanun koyucunun tanımış olduğu hak ve yükümlülüklerinin tüm yüklenicilere aynı şekilde uygulanması hukuk düzeni açısından kabul edilemez.” Elbette tacir olmayan yüklenicinin iş bedeli ile ilgili açacağı ve açtığı davalarda, yüklenicinin tacir olmaması nedeniyle yapmış olduğu takibe konu fatura bedellerinin ödendiğinin bilmesi gerektiği belki ileri sürülemez ise de, somut olay adaleti açısından tacir olan ve basiretli olması gereken davacı yüklenicinin fatura bedellerini ödendiğini bilmesi gerektiği kabul olunmalıdır. Zaten açıklanan Yargıtay HGK uygulaması ve doktrin görüşleri dahi, davacının alacağının kendisine tamamen ödendiği yönündeki davalı savunmasının davacı alacaklı tarafından bilinmesi gereken bir durum olması halinde davalı lehine kötü niyet tazminatına hükmolunduğuna dairdir.
Nitekim ve ayrıca emsal nitelik taşıyan Yargıtay 14. HD. 2011/15137E. 2012/342K.sayılı ilamında;
“Dava, eser bedelinin tahsili için girişilen icra takibine itirazın iptali ve %40 dan az olmamak üzere tazminat ödetilmesi istemlerine ilişkindir.
Davalı, eser bedelinin ödendiğini açılan davanın reddini savunmuş, haksız takip nedeniyle tazminat isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, dava reddedilmiştir.
Hükmü taraflar temyiz etmiştir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre davacının bütün temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Davalının temyiz itirazına gelince;
Davadaki istemin dayanağı İcra ve İflas Kanununun 67. maddesidir. Anılan yasa kuralına göre bu tür davalarda borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görünürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre ret veya hükmolunan meblağın %40’ından aşağı olmamak üzere uygun bir tazminatla mahkum edilir.
Somut olayda; davalı iş sahibi tarafından belgeli ödeme yapıldığı halde davacı yüklenicinin alacağının tahsili için icra takibine giriştiği, dolayısıyla icra takibinin haksız ve kötüniyetli olduğu açık-seçiktir. Bu sebeple davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesi gerekirken istemin reddi doğru değildir. Karar açıklanan nedenle bozulmalıdır.” (Aynı yönde 2017/1125E. 2022/622K.sayılı ilâmı)
şeklinde açıklanan daire kararından da anlaşılacağı üzere, somut olayda olduğu gibi davalı iş sahibi tarafından belgeli ödeme yapılmış olduğu halde davacı yüklenicinin alacağının tahsili için icra takibine girişmesi sonucunda yapılan icra takibi sadece haksız değil aynı zamanda kötü niyetli olarak kabul olunmuştur. Bu noktada yeri gelmişken ifade etmek gerekir ki somut olayda aynı Yargıtay kararlarında benimsendiği üzere, davacının açmış olduğu itirazın iptali davası akdi ilişki kanıtlanamadığından veya mal ve hizmetin verildiği ispatlanamadığından dolayı reddedilmiş ise elbette bu halde kötü niyetin varlığı kabul edilemez. (Yargıtay 14. HD 2011/14335E. 2011/16106K.sayılı ilamı) Yine bir kısım Yargıtay kararında benimsendiği üzere davacı iş sahibinin iş bedeline dair açmış olduğu itirazın iptali davasında takip tarihi itibariyle alacaklının kısmen dahi alacaklı olması durumunda takipte davacı alacaklının haksız ve kötü niyetli kabul edilemeyeceği (Yargıtay 15. HD 2008/23E.2008/3888K.sayılı ilamı) söz konusu olsa da somut olayda ise davacının kısmen dahi alacaklı olduğu da saptanamamıştır.
Nitekim davacı şirketin çekince koymadan imzaladığı, davalı vekilinin delil olarak dayandığı, cevap dilekçesinde açıkça somutlaştırdığı, davalı şirketin imza ve kaşesinin yer aldığı, davalı şirkete bildirdiği 27/02/2015 tarihli mutabakat mektubu içeriğine göre davalı şirket taraflar arasındaki ticari ilişki sonucunda davacı şirkete borçlu olmak bir yana davalı şirketin bakiye 62.861,53 TL tutarında alacaklı bulunduğu anlaşılmaktadır. Davalının delil olarak dayanmış olduğu, davacı şirkete atfedilen kaşe ve imzanın bulunduğu bu belge içeriğine ve vakıaya yönelik davacı şirketin gerek imzaya gerek kaşeye yönelik herhangi bir inkarı cevaba cevap dilekçesinde dahi mevcut değildir. Davacı şirketin takip başlatmış olduğu 16/11/2016 tarihi itibariyle davalı tarafın delil olarak dayandığı ve somut davada tartışma konusu olmayan bu belgenin varlığına rağmen davacı şirketin takibe girişmesi davacının kötü niyetli olduğunu gösteren en önemli diğer delillerdendir. Davacı şirket varlığı tartışmasız olan bu belgenin varlığına rağmen takip yapmıştır. Mutabakat belgesinin düzenlendiği tarih itibariyle ve mutabakat tarihinden öncesine dayalı takip konusu faturalar nedeniyle davacı şirketin alacaklı olmadığını bilmesi gerekir. Davacı şirketin 27/02/2015 tarihindeki belge ile ortaya çıkan iradesine rağmen, bu defa bu tarihten önce tahakkuk ettiğini iddia ettiği faturalar nedeniyle bu defa alacaklı olduğunu iddia ederek 06/11/2016 tarihi itibariyle davacının takip başlatması “çelişkili davranış yasağı” (Venire Contra Factum Proprium) ilkesine açıkça ihlalidir. Bu ilkeyi ihlal ettiği dosya kapsamına göre açıkça anlaşılan davacının kanunun kendisine tanımış olduğu takip hakkını kötüye kullandığı bu suretle açıkça ortaya çıkmıştır. Davacı, davalı ile olan ticari ilişkisinde dürüstlük kuralı gereği karşı taraftan haklı bir güven uyanmasını sağladıktan sonra kendisinden beklenen davranış çerçevesinde hareket etmesi gerekirken takip yapmıştır. Davacının açıklanan hukuki duruma rağmen takip yapmış olması davacının kötü niyetli olduğunu açık olarak ortaya koymaktadır. Roma hukukunda dahi kabul edilen bu kaide günümüz hukukunda aynen uygulandığı gibi 4721 sayılı TMK m.2 hükmünün somut olayda gerçekleşen bir yansımasıdır. Esasen sadece bu hal dahi davacının takip tarihi itibariyle takibi başlatmakta kötü niyetli olduğunu göstermektedir.
O halde somut olaydaki davacının davasının ret nedeninin ödemeye dayalı olması ve bu ödemenin davacıyı bağlayan ve davalı tarafından sunulan belgeli ödemelere dayanması, davacı yüklenicinin tacir sıfatı bulunmayan bir yüklenici değil tacir sıfatı olan bir yüklenici konumunda bulunması, davalı borçlunun takip tarihinden itibaren ve ısrarla takip konusu faturaların ödenmiş olduğu yönündeki açık ve ısrarlı beyanlara rağmen davacının takibi sürdürmeye devam etmiş olması, davacının usul hukuku çerçevesinde ve bir takım usuli nedenler sebebiyle takibi başlatmakta haklı olduğu ispatlanamayan kişi konumunda olmayıp, bilakis davalı tarafından dayanılan ve tartışma konusu olmayan mutabakat belgesine rağmen davacının gereksiz yere takip başlatmış olduğunun belgeli ödemeler ile ispatlanması, konuyla ilgili Yargıtay HGK uygulamaları, daire uygulamaları ve doktrin görüşleri dikkate alındığında davacı iş sahibinin kötü niyetli olduğu kabul olunmalıdır.
Hatta denilebilir ki itirazın iptali davalarında, takip tarihi itibariyle takip konusu olan faturalarla ilgili borcun tamamının ödendiğinin belgeli olarak ve davalı tarafından ispatlandığının kabulüne, yine mutabakat belgesinin verilmesine rağmen, davacı aleyhine mevcut talebe rağmen kötü niyet tazminatına hükmedilmemesi İİK m.67 hükmüne dayalı olarak davalı lehine kötü niyet tazminatı hükmedilmesinin yargısal makamlarca imkansız hale getirilmesi sonucunu doğurur. Oysaki yasa koyucunun bu yönde bir amacının olmadığı, kanunun sözü ve ruhu, ayrıca Yargıtay ve doktrin görüşleri karşısında kabul edilemez.
Açıklanan hukuki ve fiili olgular karşısında somut olay adaleti açısından davalının kötü niyet tazminatı talebinin kabulü gerekir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının sübut bulmayan davasının reddine, davacının davasının reddi nedeniyle davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine, davacının kötü niyetli olduğu anlaşıldığından takip tutarı olan 626.266,48-TL’nin %20’sine isabet eden kötüniyet tazminatının davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının sübut bulmayan davasının reddine,
2-Davacının davasının reddi nedeniyle davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine,
3-Davacının kötü niyetli olduğu anlaşıldığından takip tutarı olan 626.266,48-TL ‘nin %20’sine isabet eden kötüniyet tazminatının davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
4-492 Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70TL red harcının peşin alınan 10.695,07TL’den mahsup edilerek bakiye 10.614,37‬TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
5-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından harcanan bilirkişi ücreti ve posta ve tebligat gideri toplamı olan 917,50TL’nin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
7-Davalı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince dava değeri olan 626.266,48TL üzerinden hesaplanan 86.889,31TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
8-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.06/10/2022

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …