Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/220 E. 2023/487 K. 01.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/220
KARAR NO : 2023/487

DAVA : Genel Kurul Kararının İptali
DAVA TARİHİ : 22/07/2013
KARAR TARİHİ : 01/06/2023

Mahkememizde görülmekte olan genel kurul kararının iptali istemli davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili 22.07.2013 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin davalı şirketin hissedarları olduğunu, davalı şirketin 25.04.2013 tarihli genel kurulunda alman kararların müvekkilleri ile ortağı olduktan davalı şirketin çıkarlarına halel getirecek mahiyette olduğunu,müvekkillerinin kendi haklarına ve şirket haklarına halel getirmemek adına ilgili kararlara muhalefet ettiklerini, müvekkillerinin muhalefet şerhi koydukları 25.04.2013 tarihli genel kurul toplantısında alınan 3,4,5,6,7,8,9,10 ve 11. maddelerindeki kararların iptalinin gerektiğini, 3. maddeye koyulan muhalefet şerhinin asıl faaliyet alanı terminal işletmeciliği otan davalı şirket tarafından 24.01.2011 tarihii yönetim kurulu kararı ile önce Samsun, Çarşamba ve … Otogarlarını inşa edilmesi sonra bu otogarların başka bir firmaya satılarak fahiş fiyatlarla geri kiralanması, davalı şirkete ait … Otelin 2008 yılı genel kurulunda ibra edilmeyen yönetici …’a ait…Turizm’e 05.08.2011 tarihinde 30.000,00 TL’na kiralanması, davalı şirket tarafından neden tüm borçları ile birlikte alındığı açıklanmadan ve borçlarına ilişkin bilgi verilmeden …Ürünleri…A.Ş.’ne ait 6.900.000,00 TL tutarında hisse alımı yapılması, davalı şirket tarafından alınan ve yapılan otogarların satış ve kiralaması ile ilgili kar – zarar durumunun açıklanmamış olması, davalı şirket tarafından gereksiz yere Suriye Otogar İnşası için 25.01.2011 tarihinde … ile hissedarlık sözleşmesi imzalanmış olması, şirket tarafından işletilen ve daha sonra kiralanan otellerin kar-zarar durumlarının açıklanmaması, davalı şirket tarafından borsada bir çok şirket bulunmasına rağmen şirketin hakim ortağına ait olan kişiye ait olon …-…-…şirketlerine ait hisselerin alınması nedenlerine dayandığını, 4. maddeye koyulan muhalefet şerhinin davalı şirketin uğradığı borsa zararlarının, genel giderlerindeki % 40’lık artışın, ilişkili olduğu şirketlerin hakim ortağa ait firmalar olmasının, bağış ve burslarının fahiş oranda artmasının, ticari alacak ve borçlarındaki artışların nedenlerinin genel kurulda açıklanamamasına dayandığını, 5. maddeye koyulan muhalefet şerhinin davalı şirketin yönetim kurulu ile diğer önemli kurullarında görev alanlar arasındaki yakınlık ve kan bağından dolayı şirketin yalnızca yönetim kurulu üyeleri ile yakınlarına menfaat sağlamak amacıyla kullanılması nedenine dayandığını, 6. maddeye koyulan muhalefet şerhinin davalı şirketin yönetim kurulu ile diğer önemli kurullarında görev alan kişilerden bir kısmının neden istifa ettiğinin genel kurulda açıklanmamış olmasına dayandığını,7.maddeye koyulan muhalefet şerhinin davalı şirket tarafından ortalara pay dağıtımı yapılması gerekirken şaibeli olarak bağış yapılmasına dayandığını,8. maddeye koyulan muhalefet şerhinin bağımsız denetim firması tarafından hazırlanan denetim raporunun gerçeği yansıtmamasına dayandığını, 8. maddeye koyulan muhalefet şerhinin davalı şirket tarafından ortaklara kar payı dağıtılmamasına rağmen yönetim kurulu üyeleri ve yakınlarına 654.571,00 TL fayda sağlanmış olması ve sağlanmış olan bu faydaların genel kurulda açıklanmaması nedenlerine dayandığını,10. maddeye koyulan muhalefet şerhinin oylamaya sunulmadan ve karara bağlanmadan yapılacak bir işlemin hukuken geçerli olmaması nedenine dayandığını,11. maddeye koyulan muhalefet şerhinin davalı şirket tarafından … Lice ilçesinde 1 200.000,00 TL bedelle unvanı açıklanmayan bir firma ile anlaşılmasına ve Milli Eğitim Bakanlığı ile protokol yapılmasına rağmen bu anlaşma detaylarının genel kurulda paylaşılmayarak onay alınmaması, 2011 yılında verilen burs rakamlarındaki artışın açıklanmaması nedenlerine dayandığını, genel kurulda alınan ilgili kararların tamamının hem müvekkillerinin hem de davalı şirketin çıkarlarına halel getirecek, iyi niyetten uzak ve şahsi çıkarlara yönelik kararlar olduğunu, bu kararlar neticesinde davalı şirketin verimsiz yatırımlara yöneltilerek içinin boşaltıldığını ve böylece tüm pay sahiplerinin zarara uğratıldığını ileri sürerek davalı şirketin 25.04.2013 tarihli olağan genel kurulunda alınan 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10,11 numaralı kararların iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin 2012 yılları faaliyet ve icraatları ile ilgisi bulunmayan, ayrı ayrı davalara konu edilen önceki yıllara ilişkin iddialarla ilgili olan huzurdaki davanın usulden reddinin gerektiğini,davacıların dava dilekçesindeki taleplerinin İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E sayılı davadaki talepleri ile birebir aynı olması sebebiyle usul ekonomisi açısından bu davaların birleştirilmesi gerektiğini;davacıların 25.04.2013 tarihli genel kuruldaki muhalefetleri ile dava dilekçesinde ileri sürdüğü hususların birbirinden tamamen farklı olduklarını, muhalefet şerhlerinin genel kuruldan önce hazırlanmış olan önyargılara dayalı ve iyi niyetli olmayan şerhler olduğunu, 2011 yılı için alınan genel kurul kararları için verilen şerhlerle aynı olduğunu, genel kurul kararlarının ortakların sermaye tutarlarının % 98,14 oyu ile kabul edilen kararlar olduğunu, davacılardan başka muhalif oy kullanan bulunmadığını, davacıların iddialarının yersiz, mesnetsiz ve sübjektif olduğunu, davacıların her genel kurulda aynı içerik ve beyanlarla muhalefet ettiklerini ve bu beyan ve iddialar ile iptal davaları açtıklarını, davacıların ileri sürdüğü iddiaların bir kısmının daha önceden yargılamaya tabi tutulduğunu ve şirketin faaliyetlerinin hukuka uygun görüldüğünü, müvekkili şirketin halka açık bir şirket olduğunu ve bu nedenle tüm faaliyet ve işlemlerini SPK ile TTK hükümlerine uygun olarak yaptığını, 2012 yılı faaliyet dönemi ile ilgili alınan kararların tamamının ilgili yasal düzenlemelere, ana sözleşmeye ve iyi niyet kurallarına uygun olduğunu, müvekkili tarafından yapılan tüm iş ve işlemlerin SPK hükümlerine göre kamuoyuna açıktanmakta olması nedeniyle genel kuruldan saklanmasının mümkün olmadığını, davacının aksi iddialarının yerinde olmadığını,müvekkili şirketin terminal işletmeciliği konusunda Türkiye’nin tek uzman şirketi olduğunu, büyük İstanbul otogarı başta olmak üzere ülke içerisinde 7 otogar işletmeciliği yaptığını, ayrıca yurt dışında da otogar işletmeciliği konusunda yeni yatırımlar yapmakta olduğunu, ödenmiş sermayesi 70.000.000,00 TL olan müvekkili şirketin öz varlığı ve yatırımları ile her geçen gün büyümekte olduğunu ve ortakların hisselerinin değerinin sürekli olarak arttığını, müvekkili şirket yönetiminin hiçbir hukuka aykırılığının bulunmadığını ve ortada şirkete kayyum atanmasını gerektirecek bir durum bulunmadığını, ayrıca davacıların %1,19 hisseye sahip olmaları, genel kurul öncesinde davacıların bilgi alma ve inceleme haklarını kullanmaya yönelik talepte bulunmamaları, genel kurulda konunun gündeme gelmemiş ve oylanmamış olması nedenleriyle özel denetçi konusunda kanunun öngördüğü şartların yerine gelmediğini, bu nedenle davacıların özel denetçi talebinin reddinin gerektiğini, davacıların dava dilekçesi ekinde sundukları muhalefet şerhlerinin genel kuruldan günler önce sübjektif önyargı ile hazırlanmış olan şerhler olduğunu, muhalefet şerhlerinin maddi gerçeklere aykırı ve yersiz iddialardan oluştuğunu, muhalefet şerhlerindeki iddiaların tamamının asılsız olduğunu ve iyi niyetli olmadığını,davacıların iddialarının aksine müvekkili şirketin her geçen yıl öz varlığını ve aktif büyüklüğünü arttırdığını, bu durumun şirketin kötü yönetilmediğini ve içinin boşaltılmadığını gösterdiğini, davacıların muhalefet şerhleri ile dava dilekçesinde ileri sürdüğü iddiaların hiç birinin kabul edilemez olduğunu ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, davalı şirketin genel kurulunda alınan kararların iptali talebine ilişkindir.
Mahkememizce 30/11/2017 T. 2013/220E. 2017/1336K.sayılı gerekçeli kararda;
“Taraflarca gösterilen deliller toplanmış, davalı kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmıştır.
Bilirkişi raporunda iptali istenen genel kurul maddeleri konusunda inceleme ve değerlendirmeler yapılmış ve sonuç olarak; iptali istenen kararlarda yasa esas sözleşme ve dürüstlük kuralına aykırılık bulunmadığı belirlenmiştir.
Toplanan deliller dikkate alınarak iptali istenen genel kurul kararları değerlendirildiğinde;
3. Gündem maddesi yönünden değerlendirme; toplantının 3. Gündem maddesi kapsamında 2012 yılına ait yönetim kurulu faaliyet raporu, bağımsız dış denetim raporu ve denetçi raporunun okunup oylandığı, davacıların karara muhalefet ettikleri anlaşılmıştır. Bilirkişiler tarafından defter kayıtları ve mali tablolar incelenmiş, davalı şirketin … Tarım hissesine sahip olduğu, alımın 2011 yılında yapıldığı, davalının bu şirketten kaynaklanan herhangi bir karının bulunmadığı, şirketin …Tarım’dan alacaklı gözüktüğü, davalı şirketin … Otel İşletmeciliği hissesine sahip olduğu, 2012 faaliyet döneminde davalı şirketin bu şirketten herhangi bir kar elde etmediği, davalı şirketin …Otel İşletmeciliği hissesine sahip olduğu, 2012 faaliyet döneminde bu şirketten kaynaklanan kar elde edilmediği, davalı şirketin Gürcistan Batum Otogarını işlettiği, 2012 faaliyet döneminde zarar ettiği, Suriye Otogarı ile ilgili bir gelir kaydının bulunmadığı, yine davalı şirket tarafından işletilen Samsun, Havza ve Çarşamba Otogarlarının … Gayrimenkul Yatırım Ortaklığına satıldığı, daha sonra davalı şirketin bu otogarlar için kira ödediği, bu otogarların 2012 gelir giderlerinin tespitinin mümkün olmadığı, davalı şirketin …’de işlem gören …, …ve … hisselerine sahip olduğu, bu hisselerin 2011 yılında alındığı, 2012 yılında işlem yapılmadığı, davalının 2012 döneminde … LTD ŞTİ ve … AŞ ile ticari ilişkide bulunduğu, 2012 sonu itibariyle …Limited Şirketine 60.358TL borçlu, …A.Ş’den ise 389,872TL alacaklı gözüktüğü, 2011 ve 2012 yılında kar dağıtımı yapılmadığı, davacıların söz konusu gündem maddesi ile ilgili olarak soyut iddialarda bulunulduğu, ileri sürülen iddialar kapsamında 3. kişiler ile ilgili somut iddia ve delil ileri sürülmediği, iddialar arasında bir takım bilgilerin gizlendiği iddiasının yer aldığı, davacının bu konuda bilgi alma ve inceleme yetkisi istemesi ile aydınlanabilecek hususların soyut iddialar ile genel kurul kararının iptali talebi olarak ortaya konamayacağı sonucuna ulaşılmış, bu madde yönünden iddianın kanıtlanamadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Genel kurulun 4. Maddesi ile ilgili olarak; bu kapsamda 2012 yılına ait bilanço ve kar zarar hesapları onaylanmıştır. Muhalefet şerhinde davacıların genel olarak borsa zararının ve genel giderlerin geçmiş yıllara göre arttığı, yapılan bağış ve verilen bursların aynı şekilde geçmiş yıllara göre arttığının ileri sürüldüğü, benzer iddiaların daha önceki yıllarda yapılan genel kurul kararlarına yönelik açılan davalarda da dile getirilmiş olduğu, davalı şirket kayıtlarında mali tablolara göre faaliyet giderlerinin kar ve zararın gösterildiği, 3. Gündem maddesi kapsamında belirtilen iddialarda olduğu gibi davacıların iddialarının soyut ve genel nitelikte olduğu, somut iddia bulunmadığı, davacıların bir kısım bilgilerin eksik yanlış olduğu konusunda kuşkuları var ise bunları bilgi alma ve inceleme hakkı çerçevesinde elde edilebileceği, ileri sürülen hususların kanıtlanamamış olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Genel kurulun 5. Maddesi kapsamında; yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerin ibra edildikleri, bu maddenin onaylanmasında ve ibra kararında yasa, ana sözleşme ve iyi niyet kurallarına aykırılık bulunmadığı, oy hakkından yoksunluğu gerektiren akrabalık bulunmadığı, iptali gerektiren bir durumun söz konusu olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Genel kurulun 6. Gündem maddesi ile; YK üyeleri yerine geçici YK üyeliği ataması yapılmıştır. Yapılan seçimde yasa ve sözleşme hükümlerine aykırılık bulunmadığı, dürüstlük kurallarına aykırı bir durumun söz konusu olmadığı, istifa sebebinin açıklanmamış olmasının da iptali gerektiren bir husus olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Gündemin 7. Maddesi ile; kar payı dağıtılmamasına karar verilmiştir. Dava konusu genel kurul kararında SPK’nın seri IV. No:39 sayılı İhraççıların Muafiyet Şartlarına ve Kurul Kaydından Çıkarılmalarına İlişkin Esaslar Tebliğinin 5. maddesine atıfta bulunulduğu, bu şekilde kararın gerekçesinin gösterildiği, dolayısıyla iptali gerektiren bir durumun söz konusu olmadığı,
Gündemin 8. Maddesinde; bağımsız denetim şirketi seçilmiştir. Yapılan değerlendirmede … Denetim ve SMMM A.Ş’nin seçilmesine karar verildiği, alınan kararda yasa, sözleşme ve dürüstlük kuralına aykırı bir hususun saptanamadığı anlaşılmıştır.
Gündemi 9. Maddesi ile; yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesine karar verilmiş olup, yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesi verilen emeğin karşılığı olup, kar payı dağıtılmamış olmasının huzur hakkı ödenmemesine gerekçe oluşturamayacağı, davalı şirketin mali durumu itibariyle belirlenen huzur hakkının fahiş nitelikte olmadığı, bu nedenle iptalini gerektiren bir durumun gerçekleşmediği sonucuna ulaşılmıştır.
Gündemin 10. Maddesi ile; yönetim kurulu üyelerinin 3 yıl süre için seçimine karar verilmiştir. Yapılan oylamada isimleri geçen kişiler yönetim kurulu üyeliklerine seçilmişlerdir. Seçilenlerin YK üyeliğine seçilme yeterliliğinin bulunduğu, üyelerin niteliği ve kullanılan oyların durumuna göre yapılan bu seçimde yasa, esas sözleşme ve dürüstlük kuralına aykırı bir yön saptanmadığı kabul edilmiştir.
Gündemin 11. Maddesi SPK mevzuatı çerçevesinde ortakların bilgilendirilmesine ilişkindir. Teknik anlamda alınmış bir karar bulunmadığından bu madde yönünden de iptali gereken bir durum olmadığı kabul edilmiştir.
Yukarıda özetlendiği ve bilirkişi raporunda ayrıntılı bir şekilde ortaya konduğu üzere dava konusu edilen genel kurulda alınan kararların kanuna, esas sözleşmeye ve dürüstlük aykırı olmadığı, sonucuna ulaşılmış, davanın iptali istenen tüm gündem maddeleri yönünden davanın reddine karar vermek gerekmiştir.”
gerekçesiyle uyuşmazlık hükme bağlanmıştır.
Mahkememizce verilen bu hükme karşı davacılar vekili istinaf kanun yoluna başvurmuşlar, istinaf başvurusunun esastan reddi sonrası ise bu defa davacılar vekili temyiz kanun yoluna başvurmuştur.
Yargıtay 11.HD 19/01/2022 T.ve 2020/1049E. 2022/427K.sayılı bozma ilamında;
“1- Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından davacılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, genel kurul kararlarının iptali istemine ilişkindir. Her ticaret şirketi gibi anonim şirketin nihai amacı kâr elde etmek ve bunu dağıtmak olup anonim şirketin kâr elde etme ve dağıtma nihai amacından doğan pay sahibinin kâr payı hakkı da bir vazgeçilmez haktır.
Davacılar, davalı şirketin 2000 yılından beri kâr payı dağıtmadığı halde yüklü miktarlarda bağış yapıp burs verdiğini ileri sürerek genel kurulda kârın dağıtılmamasına dair alınan 7 nolu kararın da iptalini istemiştir. Bu durumda mahkemece, davacıların davalı şirketin uzun yıllardır kâr payı dağıtmadığına ilişkin iddiaları da araştırılıp, genel kurulda alınan kâr dağıtmama kararının davalı şirketin faaliyet gösterdiği sektörün genel gelişimi, davalı şirketin ekonomik faaliyet ve amaçları, ayrıca şirket işlemlerinin devamlı gelişmesini veyahut mümkün olduğu kadar istikrarlı kâr payı dağıtılmasını temin bakımından değerlendirilmek suretiyle yasaya, ana sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığı yolunda bu sahada uzman içinde ekonomistin de bulunduğu bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu hususlarda ayrıntılı bir değerlendirme yapılmaksızın salt SPK’nın Seri IV. No:39 sayılı Tebliğinin 5. maddesine uygun olarak kârın dağıtılmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı verilen karar yerinde görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazının kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurularının esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, takdir olunan 3.815,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacılara iadesine, 19/01/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
gerekçesiyle davacılar vekilinin temyize itirazları reddolunmuş; ancak davaya konu olan 7.numaralı kararın iptali yönünden ise BAM kararı bozularak kaldırılmıştır.
Taraflar duruşmaya davet edildikten sonra bozma ilamına karşı beyanları alınmış ve Mahkememizce bozma ilamına uyulmuştur. Mahkememizce verilen hükme ve BAM hükmüne yönelik olarak temyiz sebepleri ileri sürülmüştür. Yargıtay tarafından ise sadece belirtilen husus bozma sebebi yapılmıştır. Bu durumda Yargıtay HGK’nin son uygulamaları doğrultusunda bozma kapsamı dışında kalan hususlarla ilgili mahkememizce artık inceleme yapılamayacağı için bu kısımlar için yeniden bir karar verilmesi yani dosya yönünden yeniden hüküm fıkrası oluşturulabilmesi mümkün değildir. O halde genel kurul iptali davasında adı geçen bozma ilamıyla sınırlı olmak üzere yargılama yapılacaktır. Belirtilen bozma sebebi ise içerikten anlaşılacağı üzere “sınırlandırıcı” nitelikte olmayıp “araştırmaya ve tahkikatı genişletmeye” yöneliktir.
Davacılar tarafından, davalı şirketin 2000 yılından beri kar payı dağıtmadığı halde yüklü miktarda bağış yaparak burs verdiğini ileri sürmek suretiyle genel kurulda kârın dağıtılmamasına dair 7 numaralı kararın iptalinin talep edildiği dikkate alındığında, Yargıtay bozma ilamında belirtildiği üzere davacıların davalı şirketin uzun yıllardır kâr payı dağıtmadığına ilişkin iddialarının araştırılıp, genel kurulda alınan kâr dağıtmama kararının davalı şirketin faaliyet gösterdiği sektörün genel gelişimi, davalı şirketin ekonomik faaliyet ve amaçları, ayrıca şirket işlemlerinin devamlı gelişmesini veyahut mümkün olduğu kadar istikrarlı kâr payı dağıtılmasını temin bakımından değerlendirilmek suretiyle yasaya, ana sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığı yolunda konu ile ilgili Yargıtay uygulaması dikkate alınarak bilirkişi incelemesinin yapılmasına dair ara karar oluşturulmuştur.
Bu arada bilirkişi ataması yapıldıktan sonra Mahkememizce icra edilen duruşma öncesinde ekonomist kişinin bilirkişi isim listesinde bulunmadığı bilgisi üzerine konuya en yakın kişi olarak Prof. Dr. …atanmış ise de davacı vekilinin 11/05/2022 tarihli beyan çerçevesinde ve yine kalemce yapılan UYAP incelemesinde “ekonomist” sıfatı olan kişilerden akademisyen Dr. …’in bilirkişi olarak bilirkişi kuruluna dahil edilmesine, bu nedenle bilirkişi olarak atanan Prof. Dr. …’nun görevine Yargıtay bozma ilamı dikkate alınarak son verilmesine, yine mahkememizce bilirkişi olarak atanan …’ın istifa dilekçesi ve açıklanan beyanlar karşısında istifa beyanının kabulüne ve bu suretle bilirkişilik görevine son verilmesine, istifası kabul edilen … yerine ise … tarafından adı bildirilecek kişinin ehil bilirkişi olarak atanmasına, bu çerçevede ara kararın görevi sona eren ve yeni görev verilen bilirkişilere ve ayrıca SMMM …’a bildirilmesine dair ara karar oluşturulmuştur.
Bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 08/05/2023 tarihli raporunda “bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 08/05/2023 tarihli raporunda “birinci temettü tutarı minimum %5’e göre 785.970,90TL olarak hesap edildiğini, bu durumda, birinci temettü tutarı SPK tebliğinin tanıdığı muafiyet olan (70.000.000, TL %5’i) 3.500.000TL’nin altında kaldığı için, ortaklar kurulu alacağı karar ile bu ihtiyari durumdan istifade edebileceği, davalı şirketin sunulan 2011 ve 2012 yılarına ait finansal tablolarının iki dönem ile kârlılık açısından mukayeseli olarak incelendiğinde; vergiden önceki kârın %0,07 oranında artış gösterdiği, finansman giderlerinin %52,67 oranında artış gösterdiği, faiz ve vergi öncesi kârın (FVÖK) %40,43 oranında artış gösterdiği, kısa vadeli yabancı kaynakların (KVYK) %6,34 oranında azaldığı, vergi sonrası net kârın %46,10 oranında azaldığı, aktif toplamının %0,91 oranında artış gösterdiği, dağıtılmamış kârlar toplamının %109,54 – oranında artış gösterdiği tespit olunduğu, TCMB tarafından oluşturulan sektörlere ait kâr ile sermaye arasındaki ilişkileri gösteren oranlar içeren finansal veriler incelendiğinde, davalı anonim ortaklığın, faaliyet gösterdiği kara taşımacılığı ile yapılan diğer yolcu taşımacılığı alt sektöründeki gerçekleşen gösterge niteliğinde yayınlanan 2012 yılına ait, kâr ile sermaye arasındaki ilişkileri gösteren oranlarla mukayesesi sonucunda ise; davalı şirkete ait; FVÖK /Pasif T.Oranının (Ekonomik Rantabilite): 0,9263 olduğu, TCMB verilerindeki oranın ise 4,9 olduğu, bu haliyle davalı firmanın sektörün ortalamasının altında kaldığı, net kâr/aktif toplamı oranının 0,0994 olduğu, TCMB verilerindeki oranın ise 0,3 olduğu, bu haliyle davalı firmanın sektörün ortalamasının altında kaldığı, birikmeli (kümülatif) kârlılık Oranının 0,2062 olduğu, TCMB verilerindeki oranın ise 2,1 olduğu, bu haliyle de davalı firmanın sektör ortalamasında yer aldığı tespit edildiği, sonuç itibarıyla her ne kadar salt mali tablolara yüzeysel olarak bakıldığında, davalı şirketin 2012 yılına ait mali tablolarına göre mali açıdan 2012 yılında kar dağıtılmasına engel teşkil edecek bir durum bulunmadığı anlaşılmakta ise de finansal tabloların detaylı olarak yapılan incelemesi sonrasında yukarıda da tespit edildiği üzere; davalı firmanın, sektöre ait kâr ile sermaye arasındaki ilişkileri gösteren oranlar açısından sektör ortalamalarının genel olarak altında kaldığı, bu yönüyle de finansal açıdan kâr dağıtımının yapılmamasının makûl olarak kabul edileceği, davalı anonim ortaklığın, hesaplanan birinci temettü tutarının SPK tebliğinin tanıdığı muafiyet olan (70.000.000, TL %5’i) 3.500.000TL’nın altında kaldığı olmakla, ortaklar kurulunun alacağı karar ile bu ihtiyari durumdan istifade edebileceği, her ne kadar salt mali tablolara yüzeysel olarak bakıldığında, davalı şirketin 2012 yılına ait mali tablolarına göre mali açıdan 2012 yılında kâr dağıtılmasına engel teşkil edecek bir durum bulunmadığı anlaşılmakta ise de finansal tabloların detaylı olarak yapılan incelemesi sonrasında yukarıda da tespit edildiği üzere; davalı firmanın, sektöre ait kâr ile sermaye arasındaki ilişkileri gösteren oranlar açısından sektör ortalamalarının genel olarak altında kaldığı, bu yönüyle de finansal açıdan kâr dağıtımının yapılmamasının makûl olarak kabul edilebileceği, izah edilen nedenlerle, davalı şirketin 2012 yılına ait kârın dağıtılmaması konusunda, ortaklar genel kurulunda alınan 7 numaralı kararın gerek SPK tebliği gerekse ekonomik açıdan şirket menfaatlerine uygun olduğu, bu yönüyle de iptalinin gerekmediği” şeklinde görüş bildirmiştir.
Bilirkişi kurulu Yargıtay bozma ilamında belirtilen hususlar çerçevesinde davalı şirketin faaliyet gösterdiği sektörün gelişimini ve ekonomik faaliyet alanını öncelikle dikkate almışlardır. Nitekim hazırlanan raporda davalı şirketin kara taşımacılığı yapılan sektörde faaliyet göstermiş olduğu dikkate alınarak bu konuya ilişkin oranlar dikkate alınmıştır. Buna göre davalı şirketin ekonomik rantabilite, net kâr/ aktif toplam oranları ile kümülatif kârlılık oranları davalı firmanın sektör ortalamasının oldukça altında kaldığı anlaşılmaktadır. Bu rasyolara sahip olan davalı şirketin, finansal açıdan kâr dağıtımı yapmaması bu açıdan kabul edilebilir bir duruma işaret etmektedir. Aksi durum, sektöre ait kâr ile sermaye arasındaki ilişkileri gösteren oranların dikkate alınmaması, şirketin ekonomik yönden geleceğinin tehlikeye atılması ihtimalini doğal olarak gündeme getirecektir. Elbetteki Yargıtay bozma ilamında da belirtildiği üzere şirketin nihai amacı kâr elde etmek ve dağıtmak ise de şirketin bunu gerçekleştirebilmesi öncelikle şirketin ekonomik olarak varlığını devam ettirmesine bağlıdır. Ekonomik olarak varlığını devam ettiremeyen veya ettirmesi durumu tehlike altında bulunan bir şirketin, bu durumlar gözetilmeksizin kâr dağıtımı yapması beklenmemelidir. Mecelle’deki ifade ile “Def-i mefâsid, celb-i menâfiden evlâdır”. Yani kötülüğü önlemek yani şirketin ortadan kalkmasını önlemek, elbette yarar elde etmekten yani şirketin kâr dağıtma amacından önce gelmelidir.
Mahkememizce itibar olunan rapora davacı vekili açıkladığı nedenlerle itiraz etmiştir. Ne var ki “Mahkememizce bozma ilamına uyulmuş olması, bilirkişi listesinde ekonomist bilirkişi bulunmadığı düşüncesiyle bu konuda bilirkişilik yapacak profesör bilirkişi atanmış ise de mevcut beyan çerçevesinde atanan bilirkişinin görevine son verilerek listede olduğu bildirilen ekonomist Dr. …’in bilirkişinin heyete dahil edilmesi, bu çerçevede SMMM, ekonomist ayrıca sektör bilirkişisinin dahil olduğu bilirkişi kurulundan rapor alınmış olması, bozma ilamına uyulmuş olması karşısında SPK uzmanının eksik kaldığı yönündeki itirazın dikkate alınmasının mümkün bulunmaması, İstanbul Anadolu …ATM tarafından atanan bilirkişi kurulunda ise ekonomist bilirkişinin olmaması, ayrıca bu yöne ilişkin bozma ilamında olumlu veya olumsuz bir değerlendirme yapılmamış olması, bozma ilamının içeriğine uygun bilirkişi heyetinin oluşturulmuş olması, bu aşamadan sonra davacı vekilinin itirazının yargısal yorum ve takdir gerektirmesi, alınan rapor içeriği karşısında” davacı vekilinin ehil uzmanlardan oluşan ve en az bir ekonomist bilirkişinin yer aldığı bilirkişi heyetinden yeni rapor alınması yönündeki 29/05/2023 tarihli dilekçesindeki talebi ise davalı vekilinin 26/05/2023 tarihli talebi de dikkate alınarak reddedilmiştir.
Davacı vekilinin rapora yönelik itirazların reddine ilişkin ara kararda da belirtilmiş olduğu üzere Mahkememizce bozma ilamına uyulmuştur. Bozma ilamına uyulmasının usuli sonuçları üzerinde kısaca durmakta fayda bulunmaktadır.
Bilindiği üzere ve Yargıtay uygulamasında da kabul olunduğu gibi, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara ve usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı Kararı).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. (Prof. Dr. Baki Kuru, Usuli Müktesep Hak, Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 351 Ankara, 1974, sayfa 395 vd.)
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Açıklanan ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, ilgili bozma kararında sermaye piyasaları konusunda ehil bir bilirkişinin atanmasını gerektiren herhangi bir bozma ilamı veya bilirkişi adı belirtilmemiştir. Bilakis Yargıtay bozma kararında ekonomist bilirkişinin de bulunduğu bilirkişi kurulu marifetiyle inceleme yaptırılması, salt SPK’nın ilgili tebliğinin maddesine uygun olarak kâr dağıtılması gerekçesiyle inceleme yapılmaması hususları bozma konusu olmuştur. Bu arada bozma ilamında belirtilen inceleme konularında sektör bilirkişi dahil edilmiştir. Yargıtay bozma kararında sermaye piyasaları konularında heyete ehil bir bilirkişinin isminin yazılmaması veya sermaye piyasaları yönünden ayrıca bir inceleme yapılması gerektiğine işaret edilmemiş olması, bozma ilamı içeriği dikkate alındığında unutkanlık sonucu olarak da kabul edilemez.
Davacı vekilinin bu yöne ilişkin itirazları artık bozma kapsamı dışında kalmış, bu yönden tarafların aleyhine veya lehine kazanılmış haklar oluşmuştur. Bu aşamadan sonra bozma kararı kapsamı dışında kalan hususların yani davacı vekilinin iddia etmiş olduğu üzere SPK’nın seri IV. No. 39 sayılı tebliğinin 5.maddesi çerçevesinde inceleme yapılması dahi gerekmemektedir. Öte yandan dava genel kurul kararının iptali davası olup şartlar oluştuğu takdirde yöneticinin sorumluluğuna esas tazminat davasının konusu olabilecek hususların ise zaten bu davada inceleme konusu yapılabilmesi mümkün bulunmamaktadır. Kaldı ki dava 6100 sayılı HMK çerçevesinde ve basit yargılama usulüne tabidir. Buna göre davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu vakıalar dikkate alınmak suretiyle tahkikat icra edilecek olup, dava dilekçesinde belirtilmeyen vakıaların dikkate alınabilmesi ise usuli açıdan mümkün değildir.
Bozulan bir hükmün, bozma sebepleri dışında kalan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olması nedeniyle; kesinleşen kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak farklı bir karar veremez. Zira, kesinleşmiş olan kısımlar, lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep hak teşkil eder. (Yargıtay 11.HD 2012/3600E. 2013/3893K.sayılı, Yargıtay 11.HD 2021/36650E. 2023/256K.sayılı, Yargıtay 17. HD 2020/2791E. 2021/2553K.sayılı ilamı) Elbette bozma ilamına konu olmayan kısımlar artık kesinleşmiştir. Yargıtay uygulaması gereği bu kısımlar hakkında yeniden karar verilmeyecektir.
Yapılan açıklamalar karşısında “Mahkememizin 30/11/2017 tarih ve 2013/220 E.-2017/1336 K.sayılı kararına konu olan 25/04/2013 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 3,4,5,6,8,9,10,11 numaralı kararların iptaline yönelik davanın reddine” dair karar şeklen kesinleşmiş olduğundan bu maddelere ilişkin yeniden karar verilmesine yer olmadığına, davalı şirketin 25/04/2013 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 7 numaralı kararın iptaline yönelik dava dahi sübut bulmadığından bu yöne ilişkin davacıların açtığı davanın dahi reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda yazılı nedenlerle;
1-“Mahkememizin 30/11/2017 tarih ve 2013/220 E.-2017/1336 K.sayılı kararına konu olan 25/04/2013 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 3,4,5,6,8,9,10,11 numaralı kararların iptaline yönelik davanın reddine” dair karar şeklen kesinleşmiş olduğundan bu maddelere ilişkin yeniden karar verilmesine yer olmadığına,
2-Davalı şirketin 25/04/2013 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 7 numaralı kararın iptaline yönelik dava dahi sübut bulmadığından bu yöne ilişkin davacıların açtığı davanın dahi reddine,
3-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 179,90TL harçtan, peşin alınan 24,30TL peşin mahsubu ile bakiye 155,6‬0 TL’nin davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Mahkememiz dosyası ile ilgisi olmayan ve Mahkememiz dosyasına sehven… vekili Av… tarafından 15/04/2016 tarihinde yatırılan 4.118,73‬TL harcın talep halinde derhal iadesine,
5-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T gereği 9.200,00 TL tek maktu vekalet ücretinin -Mahkememizin 30/11/2017 T.ve 2013/320E.2017/1336K.sayılı kararındaki ilgili vekalet ücreti dikkate alındığında infazda tahsilde tekerrüre yol açmamak üzere- davacılardan tahsili ile davalıya verilmesine,
6-Davacılar tarafından harcanan masrafların davacılar üzerinde bırakılmasına,
7-Artan gider ve iflas avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Yargıtay nezdinde temyiz yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.
01/06/2023

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …