Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/215 E. 2023/940 K. 11.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
ASLİYE 2.TİCARET MAHKEMESİ

DOSYA NO : 2022/215
KARAR NO : 2023/940

DAVA : RÜCUEN ALACAK (İşçilik Alacaklarından Kaynaklanan Rücu)
DAVA TARİHİ : 04/05/2021
KARAR TARİHİ : 11/12/2023

Yukarıda açık kimliği yazılı taraflar arasında görülen RÜCUEN ALACAK (İşçilik Alacaklarından Kaynaklanan Rücu) davasının mahkememizde yapılan yargılaması sonunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA;
Davacı vekili Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile davalılar arasında hizmet alım sözleşmesi bulunduğunu, müvekkili şirket ile davalı şirketler …Tic. Ltd. Şti. ve … Şti. arasında asıl işveren- alt işveren ilişkisi bulunduğunu, davalılar nezdinde çalışan dava dışı … adlı personel tarafından, işçilik alacaklarına binaen, müvekkili şirket ve …. Ltd. Şti. aleyhine … 15. İş Mahkemesi … E. sayılı dosyasında dava açıldığını, mahkemece davanın kabulüne karar verildiğini, kararın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 41. Hukuk Dairesi’nin 2020/1948 K. sayılı, 31.12.2020 tarihli ilamı ile kesinleştiğini, ilamın icra takibine konulduğunu cebri icra tehdidi altında 44.262,10-TL ödeme yapıldığını, davalı şirketlere, ödenen işçilik alacaklarının rücu edileceğine ilişkin 03.03.2021 tarihli ihtarnamenin keşide edildiğini, ancak davalı şirketler tarafından herhangi bir ödeme yapılmadığını, ihtarnameye de cevap verilmediğini, arabuluculuk görüşmelerinde anlaşma sağlanamadığını, müvekkili şirket ile davalı …Şti. arasında 01.01.2013 yürürlük tarihli hizmet sözleşmesi daha akdedildiğini, sözleşmede açıkça davalı şirketlerin işçilik alacaklarından sorumlu olduğunu, davalı şirketler arasında organik bağ bulunduğunu, davalı şirketlerin ticari sicil kayıtları incelendiğinde ticari merkezlerinin aynı olduğunu, şirketlerin ticari unvanlarında “…” ibaresinin bulunduğunu, kurucularının aynı olduğunu, tek ortaklı limited şirket olduklarını, her iki şirketin de sahibinin aynı kişi olduğunu, bu nedenle birlikte sorumlu olduklarını (Emsal; Yargıtay 21. HD., E. 2016/19635 K. 2018/3806 T. 16.4.2018, Yargıtay 22. HD., E. 2017/21696 K. 2019/8963 T. 17.4.2019, Yargıtay 10. HD., E. 2015/19223 K. 2015/22624 T. 21.12.2015) belirterek, dava dışı …’ın açtığı işçilik alacağı davası sonucunda aldığı ilam ile başlattığı takip dosyasına yapılan 44.262,10-TL’lik ödemenin yasal faizi ile birlikte davalılardan rücuen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
… 16.Asliye Hukuk Mahkemesi23.09.2021 tarih ve … E…. K.sayılı kararı ile davaya bakmaya ticaret mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesi ile görevsizlik kararı vermiş, hükmün davalılar vekilince istinafı üzerine İstanbul BAM 17.HD.nin 03.03.2022 tarih ve 2021/1885 E. 2022/263 K.sayılı kararı ile istinaf talebi reddedilerek görevsizlik kararı kesinleşmiş, dosya mahkememizin yukarıdaki esasına kaydedilmiştir.
CEVAP:
Davalılar vekili cevabında özetle; Öncelikle davacı ile müvekkili şirket arasında asıl işveren- alt işveren ilişkisi bulunmadığını, 4857 sayılı İş Kanununun 2/6 son cümlesi uyarınca asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerden alt işverenle birlikte sorumlu olduğunu, 4857 sayılı İş Kanunu ile asıl işverenin, bu kanundan, iş sözleşmesinden ve alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerden sorumlu tutulması şeklindeki düzenleme, asıl işverenin sorumluluğunun genişletilmesi olarak değerlendirilmesi gerektiğini, bu durumda, ihbar, kıdem, kötü niyet ve işe iade sonucu işe başlatmama tazminatları ile ücret, fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatili, yıllık izin, ikramiye, pirim, yemek yardımı, yol yardımı gibi tüm işçilik haklarından birlikte sorumluluğun esas olduğunu, dolayısı ile müşterek ve müteselsil sorumluluğun anlaşılması gerektiğini, asıl işveren ile alt işverenin, birlikte sorumluluğu kaldıran ya da değiştiren herhangi bir düzenleme yapmalarına geçerli olmadığını, diğer bir deyişle; asıl işverenin sorumlu tutulmayacağının kararlaştırılamayacağını, örneğin; asıl işverenle alt işveren arasında imzalanan sözleşmede, her türlü sorumluluğun işi yapan firmaya ait olacağı kararlaştırılmış olsa bile bu hükümlerin işçiyi bağlamayacağını (Emsal; Yargıtay 13. HD.nin E. 2016/23239 K. 2018/5727), dolayısıyla, davacı tarafından ödenen miktarın tamamının müvekkillerinden rücu edilemeyeceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME:
Uyuşmazlık; asıl işveren sıfatıyla davacı tarafından ödenen işçilik alacaklarının davalıdan rücuen tahsili talebine ilişkin rücuen alacak davasıdır.
Davacı ile davalı … Ltd. Şti arasında 01.01.2011 – 01.01.2012 tarihleri arasında geçerli olmak üzere Hizmet Alım Sözleşmesi imzalanmıştır. Daha sonra 01.01.2013 tarihli yeni bir sözleşme imzalanmıştır. Davalı firmanın görev ve sorumluluklarının düzenlendiği 3.6 maddesinde “FİRMA, İŞVEREN İN FİRMA’nın işçilerine veya bunların hak sahiplerine her hangi bir yargı kararı veya idari kararla, ne nam altında ve hangi suretle olursa olsun her hangi bir ödeme yapmasına lüzum bırakmayacak ve bu hususta İŞVEREN’in her türlü sorumluluktan beri kılacaktır. İŞVEREN in yukarıda belirtilen nedenlerle bir ödeme yapması veya her hangi bir zarara uğraması halinde, İŞVEREN, FİRMAYA rücu edecek olup, FİRMA, İŞVEREN in bu sebeple uğradığı her türlü zararı tazminle yükümlüdür” düzenlemesi bulunmaktadır.
Bilirkişi raporunda da değinildiği üzere;
6098 Sayılı TBK.nun “III. İç İlişki 1. Paylaşım” başlıklı 167. Maddesi gereğince; “Aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar.
Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır. Bu durumda borçlu, her bir borçluya ancak payı oranında rücu edebilir.
Borçlulardan birinden alınamayan miktarı, diğer borçlular eşit olarak üstlenmekle yükümlüdürler.” denilmektedir.
Yine aynı yasanın “Alacaklıya Halef Olma” başlıklı 168.maddesi gereğince;
“Diğerlerine rücu hakkına sahip olan borçlulardan her biri, ifa ettiği miktar oranında alacaklının haklarına halef olur.
Alacaklı diğerlerinin zararına olarak borçlulardan birinin durumunu iyileştirirse, bunun sonuçlarına katlanır.”
Yasal düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, davacı asıl işveren ile davalı alt işverenler işçiye karşı müteselsilsen sorumlu bulunsalar da kendi aralarındaki iç ilişkide (rücuda) teselsül olamayacağından, her biri kendi dönemi ile sınırlı olarak sorumlu olacaktır. Bu nedenle, her bir alt işverenin dava dışı işçiyi istihdam ettiği hizmet süresi ve ücret seviyesi üzerinden sorumlu bulunduğu rücu alacağının ayrı ayrı tespit edilmesi gerekmektedir. İç ilişkideki sorumluluk davalı vekilinin cevap dilekçesinde de işaret ettiği gibi işçiyi bağlamaz.
Bilirkişi raporunda Hukuki değerlendirme ve takdir mahkemeye ait olmak üzere; davalıların tarafların ödenen bedelin tamamından sorumlu olduğuna kanaat getirilirse, sorumluluk miktarının 44.262,10 TL olabileceği, belirlenen tutarın ödeme tarihlerinden 44.211,57 TL için 21.01.2021, 50,53 TL için 22.02.2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte alınarak davacıya ödenmesi gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir.
Yine aynı bilirkişi raporunda davalılar arasında organik bağ bulunup bulunmadığı yönünden yapılan değerlendirmede ise; Dava konusu rücu alacağı talebine dayanak dosyadaki davanın davacılılarının … A.Ş. (asıl işveren) ile … Tic. Lt. Şti. olduğu, … firmasının davadaki cevap dilekçesinde “…Davacı işçi, asıl işveren … A.Ş ile müvekkil şirket arasındaki ortak projede çalışmış olup…” şeklinde beyanda bulunduğu, esasen … A.Ş’nin hizmet alım sözleşmesi imzaladığı şirketin … Ltd. Şti. isimli firma olduğu her iki davalının ortak ve adreslerinin, yetkililerin aynı olduğu, 01.01.2013 tarihli “Hizmet Alım Sözleşmesinin” incelenmesinde sözleşme konusunun; “İşveren tarafından işletmesi sağlanan … sahası özel güvenlik hizmetlerinin, özel güvenlik personelleri ile çevre koruma ve gözetme hizmeti vermesi işidir. Ayrıca işverenin sabotaja, hırsızlığa, soyguna, yağmaya, yıkıma, yangına, çalışanlarının işten alıkonmasına karşı korunması, işveren dâhilindeki can, mal, alet, edevat, ekipmanın güvenliği ve korunması, işveren giriş ve çıkışlarında araç, insan, malzeme ve her türlü faaliyetin kontrolü, ile ilgili tüm kayıtların tutulması ve muhafazası, işveren dâhilinde meydana gelecek her türlü haksız ftilin önlenmesi, işverenin güvenliği ve huzuru için gerekli olan her türlü önlemin alınması, güvenlik ile ilgili her türlü faaliyet ve güvenliği tehdit eden veya zedeleyen her türlü vaka ve olgunun, suç teşkil eden adli olayların, işverenee, adli ve idari birimlere ve kolluk kuvvetlerine bildirilmesidir.” Şeklinde özel güvenlik hizmetlerinin, özel güvenlik personelleri ile çevre koruma ve gözetme hizmeti vermesi işi olarak belirlendiği, 5188 Sayılı Özel Güvenlik Hizmeleri Kanunu Madde 5 ile; “Şirketlerin özel güvenlik alanında faaliyette bulunması İçişleri Bakanlığının iznine tâbidir. Faaliyet izni verilebilmesi için şirket hisselerinin nama yazılı olması ve faaliyet alanının münhasıran koruma ve güvenlik hizmeti olması zorunludur. Özel güvenlik şirketleri, şubelerini bir ay içinde Bakanlığa ve ilgili valiliğe yazılı olarak; hisse devirlerini bir ay içinde Bakanlığa bildirirler.” Düzenlemesine havi olmakla özel güvenlik hizmeti veren şirketlerin faaliyet konuların münhasıran “Koruma Ve Güvenlik Hizmeti” olmasının zorunlu olduğu, bu sebeple fiiliyatta bu şirketlerin temizlik, danışmanlık vs işçi istihdamı için özel güvenlik şirketi olarak faaliyet gösteren şirket yanında, faaliyet konusu temizlik, danışmanlık v.s konulu ikinci bir şirket kurdukları, Hizmet Alım Sözleşmesinin 3.1 maddesi ile “firma işbu sözleşme kapsamında yukarıda belirtilen alanlarda ve bunlarla sınırlı olmamak üzere işveren tarafından belirlenen alanlarda özel güvenlik personeli istihdam edecektir. İşveren, firmadan, işbu sözleşme kapsamında ifa edilecek olan özel güvenlik personeli hizmeti dışındaki bir hizmet için, karşılıklı mutabakatla personel çalıştırması sağlanacaktır.” Düzenlemesine yer verildiği görülmekle; Somut uyuşmazlıkta davacı firma ile …Tic Ltd Şti arasında hizmet alım sözleşmesi imza edildiği, imza edilen sözleşmede faaliyetin “…” ile gördürüleceği açıkça belirlenmiş olmasına rağmen, davacıya ait işyerinde özel güvenlik personeli olmayan ve …Tic. Lt. Şti’nin istihdam ettiği/sigortalısı olarak “Danışma Görevlisi” olarak istihdam edildiği, …Tic. Ltd. Şti’nin iş mahkemesi dosyasına sunduğu cevap dilekçesinde davacı … A.Ş ile ortak proje yürüttüğünü beyan ettiği görülmekle; davalılar arasında organik bağ olup-olmadığı, dava konusu alacaklardan sorumlu olup-olmayacakları hususunda nihai takdir ve değerlendirmenin mahkemeye ait olduğu yönünde görüş belirtilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalardan sonra somut olaya gelince;
Organik Bağ Yönünden;
Davacı ile … şirketi arasında hizmet sözleşmesi imzalanmıştır. Dava dışı işçi ise … 15. İş Mahkemesinde açtığı davada husumeti Banat firması yanında … firmasına yöneltmiştir. Esasen SGK bildirimlerinde de işveren olarak bu firma görünmektedir. İşçinin, davacının fabrika sahasında danışman olarak çalıştığı bu iki firma arasında bir hizmet alım sözleşmesi bulunduğu (yazılı bir sözleşmeye rastlanmasada) anlaşılmaktadır. İş mahkemesi de 28.11.2017 tarih ve …E. …K.sayılı kararıyla davacı işçinin davasını kabul etmiş, istinaf talepleri reddedilerek hüküm kesinleşmiştir.
Kısaca sözleşme … firması ile imzalanmış ancak dava dışı işçi kayıtlara göre … firması bünyesinde davacıya ait işyerinde çalışmıştır.
Bilirkişi raporunda da işaret edildiği üzere ve ticaret sicil kayıtlarından da anlaşıldığı kadarıyla her iki davalının ortak ve adresleri ile yetkililerin aynı olduğu, sözleşmede hüküm bulunmasına rağmen davacıya ait işyerinde özel güvenlik personeli olmayan ve …Tic. Lt. Şti’nin elemanının güvenlik görevlisi olarak değil, “Danışma Görevlisi” olarak istihdam edildiği,…Tic. Ltd. Şti’nin iş mahkemesi dosyasına sunduğu cevap dilekçesinde davacı … A.Ş ile ortak proje yürüttüğünü beyan ettiği, güvenlik şirketlerinin bu iş konuların münhasıran “Koruma Ve Güvenlik Hizmeti” olmasının zorunlu olduğu, yan hizmetler verilemediğinden fiiliyatta (piyasa uygulamasında) bu şirketlerin temizlik, danışmanlık vs işçi istihdamı için özel güvenlik şirketi olarak faaliyet gösteren şirket yanında, faaliyet konusu temizlik, danışmanlık v.s konulu ikinci bir şirket kurdukları anlaşılmaktadır. Bu nedenle davalı şirketler arasında organik bağ olduğu sonucuna varılmıştır. Zaten davalılar organik bağ iddiaları hakkında aksi bir beyanda bulunmamış, reddetmemişlerdir.
İşçilik Alacaklarının Rücu Talebi Yönünden;
Davacı taraf, asıl işveren olarak, dava dışı işçi …’ın … 15. İş mahkemesinde açtığı davanın 28.11.2017 tarih ve….E. … K.sayılı kararıyla kabul edilerek kesinleşmesi üzerine, ilamın icraya konulduğu ve icra tehdidi altında 44.262,10.-TL ödediği bedeli rücuen davalılardan talep etmektedir.
Davalı vekili ise gerek cevap dilekçesinde, gerekse bilirkişi raporuna karşı beyan ve itirazlarını içeren dilekçesinde, sorumluluğun tamamının kendilerinde olmadığını, iki tarafında sorumluluğunun eşit olduğunu söyleyerek söz konusu işçilik alacağına ilişkin yapılan ödemenin en azından eşit olarak paylaştırılması gerektiğini ileri sürmektedir.
Yukarıda ayrıntılı olarak değinilen sözleşmenin “Firmanın Görev ve Sorumlulukları” başlıklı 3.5. Ve 3.6.maddelerinde;
“FİRMA (…)’nın çalıştıracağı işçi firma tarafından temin edilecek ve firmanın bordosuna kayıtlı olacaktır. firma, söz konusu işçilerin işvereni olarak, işçi giriş ve çıkışlarını kanuna uygun Surette Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirmek, sigorta primlerini ve ücretlerden kesilen vergileri usulüne uygun surette ve zamanında ilgili kamu kuruluşlarına yatırmak zorundadır. Firma çalıştırdığı işçilerle ilgili olarak SGK’ya bulunduğu her türlü yazılı bildirimin ve sigorta primlerinin ödendiğini tevsik eden belgelerin bir örneğini İŞVEREN (Davacı …)’e vermekle yükümlüdür. Firmanın, temizlik için belirlenen alanlarda çalıştıracağı işçilerle ilgili olarak Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, İş Kanunu, Borçlar Kanunu, Vergi Kanunları ve ilgili mevzuatlardan doğan tüm sorumluluk firmaya aittir. İş Hukuku, Vergi Kanunları ve sair mevzuattan doğan tüm sorumluluklar firmaya aittir.
(3.6) Firma, işverenin, firmanın işçilerine veya bunların hak sahiplerine herhangi bir yargı kararı veya idari kararla, nelnam altında ve hangi surette olursa olsun, herhangi bir ödeme yapmasına lüzum bırakmayacak ve bu hususta işvereniin her türlü sorumluluktan beri kılacaktır. işverenin yukatıda belirtilen nedenlerle bir ödeme yapması veya herhangi bir zarara uğraması halinde, işveren, firmaya rücu edecek olup, firma, işverenin bu sebeple uğradığı her türlü zararı tazminle yükümlüdür.” denilmektedir.
Bilirkişi raporunda da işaret edildiği üzere TBK.nun 167/1.maddesinde belirtildiği şekliyle sözleşmede sorumluluk oranları açık ve net olarak belirtilmemiş ise de davacının sorumluluk oranının “…Firmanın % 100 oranında sorumlu olacağı…” şeklinde sözleşmeye yazılmamış olması sorumluluğun paylaştırılacağı anlamına gelmemektedir. Yasal düzenlemeden bu çıkarılamaz. Esasen yasa koyucunun amacı bu da olamaz. Zira yukarıda belirtilen sözleşme hükümlerinde oran belirtilmese de “FİRMA”nın her türlü zarar, mahkeme ilamı kaynaklı vb.alacak ve tazminatlardan sorumlu olduğu kabul edilmiştir. Böylelikle rakamsal olarak ifade edilmese de davacının kendisinin sorumlu olmadığı bu şekilde kabul edilmiştir. Son Yargıtay içtihatlarında da bu durum anlatıldığı gibi kabul görmektedir. Bu nedenle bilirkişi raporundaki görüş doğru kabul edilmiş, açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sorumluluğun eşit olarak paylaştırılması görüşüne iştirak edilmemiş, 6100 sayılı HMK.nun 30.maddesinde hakime bir görev olarak yüklenen “Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.” hükmü gereği dava ve usul ekonomisi gözetilerek bu yönde yeni bir heyetten rapor almaya gerek duyulmamıştır. Kaldı ki tartışma zaten hukuki bir konu olup, teknik bir mesele değildir.
Açıklanan nedenlerle bilirkişi raporundaki tespit gibi davanın kabulüne, 44.211,57 TL için 21.01.2021, 50,53 TL için 22.02.2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
Davanın KABULÜNE,
1-44.262,10-TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE,
Bu miktarın 44.211,57-TL’si için 21/01/2021 tarihinden, kalan 50,53-TL’si için 22/02/2021 tarihinden itibaren YASAL FAİZ UYGULANMASINA,
2-Alınması gereken karar ve ilam harcı 3.020,09-TL olup, peşin alınan 755,89-TL harcın mahsubu ile bakiye 2.264,2‬0-TL harcın DAVALILARDAN MÜŞTEREKEN VE MÜTESELSİLEN TAHSİLİYLE HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
3-Davacı tarafından yapılan posta ve tebligat masrafı 295,50-TL, bilirkişi ücreti 6.500,00-TL’den oluşan 6.795,5‬0-TL yargılama gideri ile 59,30-TL başvuru harcı, 755,89-TL peşin harç toplamı 7.610,69‬-TL yargılama giderinin DAVALILARDAN MÜŞTEREKEN VE MÜTESELSİLEN TAHSİLİYLE DAVACI TARAFA VERİLMESİNE,
4-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesap ve takdir olunan 17.900,00-TL vekalet ücretinin DAVALILARDAN MÜŞTEREKEN VE MÜTESELSİLEN TAHSİLİYLE DAVACIYA VERİLMESİNE,
5-Davacı tarafından yatırılan gider avansından yargılama sırasında yapılan masraflar ile karar tebliğ giderlerinden geriye kalan avansın karar kesinleştiğinde DAVACIYA İADESİNE,
6-Davalı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-Dava şartı arabuluculuk sürecinde Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.360,00-TL arabuluculuk ücretinin, davalılardan müştereken ve müteselsilen 6183 sayılı Kanuna göre tahsili ile HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalıların yokluğunda, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK. 341.maddesi uyarınca İstanbul BAM. nezdinde İSTİNAF yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.11/12/2023

KATİP

HAKİM