Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/189 E. 2022/187 K. 14.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/189 Esas
KARAR NO : 2022/187

DAVA : Menfi Tespit (Kefalet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 10/03/2022
KARAR TARİHİ : 14/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kefalet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı … ŞTİ. ile Kamile Ceylan Bildik ile 01.08.2021 tarihinde “ARAÇ KİRALAMA VE TEDARİK SÖZLEŞMESİ” imzalandığın müvekkillerinin bu sözleşmede kefil olarak göründüklerini, müvekkillerin davalı şirkete kambiyo senedi verdiklerini, ancak müvekkillerinin davalı şirkete herhangi bir borcunun bulunmadığını, dava konusu kambiyo senetleri olduğundan ve bu senetler bedelsiz olduğundan işbu davada görevli mahkemenini Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, davalı şirket ile dava dışı … (… Taşımacılık) tarafından imzalanan Araç Kiralama ve Tedarik Sözleşmesi’nin KEFALET HÜKÜMLERİ incelendiğinde işbu hükümlerin Türk Borçlar Kanunundaki kefalet şekil şartlarına uygun olmadan düzenlenmediğinin anlaşılacağını, Nitekim TBK’nın 583. Maddesi; ” Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.” hükmüne haiz olup, bu sebeple işbu sözleşmede bu hususlar belirtilmediğinden ve kanundaki diğer şartlar da mevcut olmadığından müvekkillerinih kefilliğinin geçerli olmayacağını, bunların yanı sıra, davalının işbu sözleşmeyi … 20. Noterliğinin … tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile feshedildiğini, işbu fesih uyarınca ilgili sözleşmeye konu 5 adet araç (…-… – … – … – …) 26.01.2022 tarihinde şirket yetkilisine iade edilerek kira sözleşmesinin sona erdiğini, kira sözleşmesi feshedilmesi ile bedelsiz ve karşılıksız kalan senetlerin halen davalının elinde bulunması ve bu senetlere karşı icra takibine başvurması sebebiyle müvekkillerinin sürekli icra tehdidi ile karşı karşıya olduklarını, öncelikle kefaletin geçersiz olduğundan ve ayrıca sözleşme feshedildiğinden müvekkiller tarafından verilen 11.03.2022 vade tarihli 23.600,00 – TL bedelli ve 25.03.2022 vade tarihli, 23.600,00 TL bedelli toplam iki adet senedin bedelsiz olduğunu, müvekkillerin … 6. Noterliği’nin … yevmiye numaralı … tarihli ihtarnamesi ile senetlerin iade edilmesini davalıya ihtar ettiklerini, ancak davalı şirketin halen bu senetleri iade etmemiş olup aksine vadesi gelen senetlere karşı icra takibi yapmaya devam ettiklerini ,işbu hususa ilişkin bedelsiz senedi kullanma suçundan davalı şirket yetkilileri hakkında … Cumhuriyet Başsavcılığının … E. Sayılı Soruşturma dosyası ile suç duyurusunda bulunulduğunu, davalı şirketin, müvekkillerin davalı şirkete borcunun olmamasına ve senetlerin bedelsiz olmasına rağmen vadesi gelen senetlere ilişkin müvekkillerine ödememe protestosu göndermekte ve icra takibi başlatma olduklarını, müvekkillerinin davalı şirket ile ticari ilişkisinin bulunmadığını davalı şirketin uhdesinde bulundurduğu senetlerin bedelsiz ve karşılıksız olduğunu, Araç Kiralama ve Tedarik Sözleşmesinin sona ermesi ve diğer senetlere ilişkin dava hakkımız saklı kalmak kaydı ile şimdilik 11.03.2022 VE 25.03.2022 tarihli senetlerin bedelsiz olması sebebiyle öncelikle ödenmesini engeller mahiyette ve muhtemel icra takiplerinin durdurulması amacıyla ihtiyat-i tedbir kararı verilmesine ve akabinde müvekkillerin kira bedellerine ilişkin davalı şirkete teslim ettiği şimdilik 2 adet senet karşılığından davalı şirkete borcunun olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, araç kiralama sözleşmesinden kaynaklanan borcun teminatı niteliğindeki kefalet sözleşme ilişkisi kapsamında kefalet borcuna yönelik verilen senetlerden kaynaklı bedelsizlik iddiasına dayanan menfi tespit davası niteliğindedir.
Öncelikle görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğunun tespit edilmesi, başka bir anlatımla somut olay bakımından Mahkememizin görevli olup olmadığının değerlendirilmesi zorunludur. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip karara bağlamalıdır.
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir.Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar,
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanun’unun 299. maddesinde; “kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Bir kira sözleşmesi ancak tarafların ortak iradesi, bir yargı kararı veya kiralananın yok olması ile sona erer. Davaya dayanak yapılan araç kiralama sözleşmesinden kaynaklanan borç nedeniyle kefalet sözleşmesinden kaynaklanan borcun sona erdiği iddiasıdır. konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nun 4/1-a maddesine göre; “Kiralanan taşınmazların, 09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda” Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir.
Somut olayda, taraflar arasındaki temel ilişki araç kiralama sözleşmesine dayanmaktadır. Dava, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra açıldığına göre görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesidir. (Yargıtay 3.Hukuk Dairesi 2017/8894 Esas, 2019/5423 Karar sayılı ilamı)
Bu kapsamda araç kiralama sözleşmesinden dolayı verilen kambiyo senetlerinden kaynaklı benzer nitelikteki uyuşmazlıklarda yüksek mahkemelerce verilen içtihatların tetkiki yoluna gidilerek yapılan incelemede; Yargıtay 20.Hukuk Dairesinin 2016/4920 Esas, 2016/6859 Karar sayılı ilamında “…Türk Ticaret Kanununun 4. maddesinde, bu Kanundan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı, aynı Kanunun 5. maddesinin ikinci fıkrasında, bir yerde ticaret mahkemesi varsa asliye hukuk mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu Kanunun 4. maddesi hükmünce ticari sayılan davalara ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları düzenlenmiştir.
Türk Ticaret Kanununun 3. maddesinde, ”Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir.” düzenlenmesi getirilmiştir.
Bir hukukî işlemin veya fiilin TTK’nın kapsamında kaldığının kabul edilmesi için kanunun amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen bu kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bir hukukî işlemin veya fiilin olması gerekir.
Somut olayda, taraflar arasında düzenlenen araç kiralama sözleşmesi gereği davalıya teminat amacıyla verilen bono nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti ve takibin iptali talep edilmektedir. Taraflar arasında uyuşmazlık kambiyo senetlerinden kaynaklanmayıp, araç kiralama sözleşmesinden kaynaklandığından ve 6100 sayılı HMK’nın 4/1-a maddesi gereğince sulh hukuk mahkemesinin görev alanında olduğundan…” şeklindeki tespitler;
Yargıtay 6.Hukuk Dairesinin 2015/545 Esas, 2015/10386 Karar sayılı ilamında “…01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nun 4/1-a maddesine göre “Kiralanan taşınmazların, 09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda” Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir. Mahkemelerin görevi kamu düzenine ilişkin kurallardan olup, yargılamanın her aşamasında istek üzerine, ya da re’sen gözetilmesi gerekir.
Somut olayda, asıl ve birleşen dosyada davacılar, araç kiralama sözleşmesi imzalandığı sırada boş olarak imzalatılan bono nedeniyle borçlu olmadıklarının tespiti isteminde bulunmuşlardır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, kira ilişkisinden kaynaklandığına göre, görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesidir….” şeklindeki tespitlerden de huzurdaki davada Sulh Hukuk mahkemelerinin görevli olduğu açıktır. (Benzer yönde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesinin 2019/1927 Esas, 2020/734 Karar sayılı ilamı)
Yukarıdaki içtihatlar ve kanuni düzenlemeler uyarınca huzurdaki araç kiralama sözleşmesinden kaynaklanan borcun teminatı niteliğindeki kefalet sözleşme ilişkisi kapsamında kefalet borcuna yönelik verilen senetlerden kaynaklı bedelsizlik iddiasına dayanan menfi tespit davasında HMK.’nın 114/1-c , 115/2. Maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan mahkememizin görevsizliği ile davanın usulden reddine, Görevli Mahkemenin Sulh Hukuk Mahkemesi olduğuna, dair aşağıdaki şekilde hüküm vermek gerekliliği hasıl olmuştur.
HÜKÜM:Ayrıntısı ve gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- HMK.’nın 114/1-c , 115/2. Maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan mahkememizin görevsizliği ile davanın USULDEN REDDİNE, Görevli Mahkemenin SULH HUKUK MAHKEMESİ olduğuna,
2- HMK.nın 20. Maddesi uyarınca taraflardan birinin , bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten , süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak talep etmesi halinde dava dosyasının görevli İSTANBUL NÖBETÇİ SULH HUKUK MAHKEMESİNE tevzi edilmek üzere hukuk mahkemeleri tevzi bürosuna GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nın 20 maddesine göre kararın kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde Mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ya da yetkili Mahkemeye gönderilmesi talep edilmediği takdirde Mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği,
4- Harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, tarafların yokluğunda gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf yasa yolu açık olmak üzere dosya üzerinde karar verildi. 15/03/2022

Katip …

Hakim …