Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/164 E. 2023/489 K. 01.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/164
KARAR NO : 2023/489

DAVA : İflas (Adi Takipten Doğan İtirazın Kaldırılması Ve İflas (İİK 156))
DAVA TARİHİ : 03/03/2022
KARAR TARİHİ : 01/06/2023

Mahkememizde görülmekte olan iflas davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesi ile, davalı şirketin keşide ve tebliğ olunan faturalara yönelik bir itirazının (TTK 21/2) olmadığını, fatura bedelleri vadeleri üzerinden oldukça uzun bir zaman geçmesine rağmen ödenmemiş olduğunu, ödeme konusunda davalı şirkete yapılan sözlü uyarılardan da sonuç alınamamış olduğunu, 16.11.2021 tarihinden takip tarihine kadar işlemiş 11.999,50-TL ticari temerrüt faizi olmak üzere toplam 460.521,28-TL alacağının tahsili amacıyla 16/01/2022 tarihinde, … 12. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile borçlu şirket aleyhinde iflas yolu ile ilamsız takip başlatılmış olduğunu, iflas ödeme emri tebliği üzerine, davalı borçlu şirket tarafından, takibe konu asıl alacağa, işlemiş temerrüt faizine ve fer’i alacak taleplerimizin tümüne itiraz edilerek, hakkında başlatılan takip durdurulmuş olduğunu, davalı borçlu şirketin itiraz dilekçesinde, borca itiraz gerekçesi olarak ileri sürülen itirazların, haksız, maddi ve hukuki dayanak içermeyen, alacağın tahsilini sürüncemede bırakmaya yönelik itirazlar olup davalı borçlunun itirazının kaldırılarak depo kararı verilmesini, depo kararına rağmen ödememe halinde davalı borçlu şirketin iflasına karar verilmesini talep ettiğini, borçlu şirket hakkında … 12. İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile başlatılan iflas yolu ile adi (İlamsız) icra takibine yönelik borçlu itirazlarının kaldırılmasına, itirazın kaldırılması ve depo kararına rağmen takip ve dava konusu borcun ödenmemesi halinde, … Ticaret Sicilinde …numarası ile kayıtlı davalı …Anonim Şirketi (Vergi No: …)’nin iflasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekilinin cevap dilekçesi ile konusu bir miktar para alacağı olan ticari dava niteliğinde olup, arabuluculuk dava şartına tabi olduğunu, bahsi geçen kanun hükümlerine göre, Mahkeme nezdinde görülmekte olan dosyanın gerek ticari dava niteliğinde olması gerekse de davaya konu olan icra takibinin bir miktar para alacağına dayanması sebepleriyle arabuluculuk dava şartına tabi olduğunu, itirazın kaldırılması ve iflas davasının, maddi hukuk çerçevesinde çözülen ve sonuçta kesin hüküm ortaya çıkaran bir karar verilmesiyle sonuçlanan, teknik anlamda bir dava olduğunu, mezkur dava konusu uyuşmazlık ticari davanın niteliğinde olduğunu, davacının talebi belirli bir miktar para alacağına ilişkin olduğunu, dava konusu icra takibi ve akabinde söz konusu takibe yapmış olduğu itirazın kaldırılmasına yönelik işbu dava, haksız kazanç elde etmek ve müvekkil şirketi iflas tahdidi ile yıpratmak suretiyle, mesnetsiz şekilde düzenlenen fatura bedellerin ödetilmesi için ikame edilmiş olduğunu, nedenle davanın reddinin gerekmekte olduğunu, iflas yolu ile adi takip başlatarak, salt müvekkil şirketi manevi ve maddi olarak yıpratmak amacıyla kötüniyetli hareket etmiş olduğunu, iflas tahdidi ile hiçbir surette doğmamış bir borcu ödetme çabası içerisine girmiş olduğunu, davacı tarafın iflas muhafaza tedbiri talebinin reddedilmesi gerekmekte olduğunu, davacı taraf ile davacının yönetim sorumlusu olarak belirlediği …’nın sözleşme vecibelerini yerine getirmemiş olduğunu, bunun sonucu olarak da müvekkili maddi ve ticari itibar kaybına uğramış olduğunu, taraflar arasında yapılan sözleşmenin kurulması sırasında ulaşılması hedeflenen ticari başarı amacının dışına çıkılarak, işbu sözleşmenin yalnızca franchise veren ile sorumlu …’ya yönelik yalnızca maddi kazanımlarda bulundurma amacına hizmet etmesi ve davacı ile sorumlu …’nın müvekkilinin zararına olacak şekilde hareket etmesi sebepleriyle sözleşmenin devam ettirilmesinin müvekkili açısından imkansızlaşmış ve sözleşmenin geçersiz hale gelmiş olduğunu, izah edilen sebeplere rağmen, davacı tarafça fatura düzenlemeye devam etmiş olduğunu, haksız yere kesilen faturaların kendisine ödenmesi için müvekkilini maddi ve manevi açıdan yıpratmaya çalışmakta olduğunu, davalının tabela bedeli ve franchise kullanım bedeli adı altında olmak üzere haksız ve mesnetsiz şekilde faturalar düzenlemekte olduğunu, iflas tehditi altında müvekkiline cebren ödeme yaptırmaya çalışmakta olduğunu, davacı tarafın haksız kazanç elde etmeye çalışma girişimlerine mahal verilmemesini, davacı tarafından, arabuluculuk dava şartının yerine getirilmemiş olması sebebiyle, davanın usulden reddine, davacı tarafın, defter tanzim edilmesi suretiyle bulunduğu iflas muhafaza talebinin reddine, mesnetsiz ve hukuki dayanaktan yoksun ikame edilmiş olan işbu dava ile talep edilen itirazın kaldırılması ve müvekkilinin iflasına karar verilmesi taleplerinin reddi ile davanın esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davacının faturalara dayalı olarak takip yaptığı, sözleşmeye dayandığı, iflas talebine dayalı olan takibe itiraz olunduğu, takibin durduğu, dava dosyasında faturalar dışında tarafların ticari defter kayıtları ile davacının defterlerine dayanıldığı, yazılı sözleşmenin var olduğu, takip tarihi itibariyle davacının alacak hakkının doğup doğmadığının takip talebi ile bağlı kalınarak araştırılması gerektiği, davanın HUAK hükümlerine tâbi olmadığı tartışmasızdır.
Davacının iddia etmiş olduğu ilişki çerçevesinde davacı tarafından davalı aleyhine faturalarda belirtilen hizmetin verilip verilmediği, takibe konu faturaların taraf olan şirketlerin 2021,2022 yılı ticari defter ve kayıtlarında mevcut olup olmadığı, ne şekilde mevcut olduğu, takibe konu faturaların davalıya tebliğinin anlaşılır olup olmadığı, davalı şirket aleyhine şeklen kesinleşip kesinleşmediği, 2021,2022 yılı ticari defter ve kayıtlarında ve takip tarihi itibari ile davacının dayanak faturalar nedeni ile alacaklı gözüküp gözükmediği, dayanak faturaların içeriğinin davacının iddia etmiş olduğu sözleşme ve davalı şirkete ilişkin dava dilekçesi ekinde sunulan muavin kayıtlar ile dahi uyumlu olup olmadığı, ne şekilde ne şekilde uyumlu olduğu, dayanılan faturaların içerikleri ile dayanılan diğer belge ve sözleşme içeriklerinin sektörel açıdan uyumlu olup olmadığı, ne şekilde uyumlu olduğu, “takip ile bağlılık ilkesi” dikkate alındığında takip tarihi itibariyle davacının davalıdan alacaklı bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Dava tarihi itibariyle mahkememiz görevli ve yetkili olup özel ve genel dava şartları açısından davanın görülmesine engel bir hal bulunmamaktadır.
Taraflar arasındaki dava, İİK m.154 ve devamı hükümlerinden kaynaklanan iflas yoluyla yapılmış takibe itiraz nedeniyle itirazın kaldırılması ve iflas davasıdır.
2004 sayılı İİK m.156/f.3 hükmüne göre “Borçlu ödeme emrine itiraz etmişse takip durur ve alacaklı bu itirazın kaldırılması ile beraber borçlunun iflasına karar verilmesini bir dilekçe ile Ticaret Mahkemesinden isteyebilir.”, İİK’nun 156/4.fıkrasında ise “İflas istemek hakkı ödeme emrinin tebliği tarihinden bir sene sonra düşer.” düzenlemesi yer almaktadır.
Buna göre davalıya ödeme emrinin tebliğ tarihi ile mahkememizde dava açıldığı tarih arasında bir senelik hak düşürücü süre içinde itirazın kaldırılması ve iflas davası açılmış olduğundan tahkikata yönelik delillerin toplanması ve değerlendirilmesi gerekmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık hususlarının araştırılması açısından mahkememizce atanan konusunda ehil ve perakende ve pazarlama sektörüne hakim bilirkişi ile SMMM bilirkişinin yer aldığı 09/12/2021 tarihli raporlarında “davalı tarafın bu itirazlarına rağmen, davacı tarafın franchise sözleşmesine ve ek protokole göre talep ettiği 6 adet faturaya dayalı tutarların, davalı itirazlarından bağımsız olarak ve tarafların arasındaki sözleşmeye uygun olarak talep edildiği, davacının iddia etmiş olduğu ilişki çerçevesinde davacı tarafından davalı aleyhine faturalarda belirtilen hizmetin verilip verilmediği…” hususunda her iki hizmet türünün franchaise sözleşmesi ve ek protokolle tanımlı hizmetler olduğu, hizmetlere esas olarak davacı tarafın tanzim ettiği faturalara bakacak olursak; 3 adet tabela bedeli faturasının tutarları konusunda şüphe olmadığı ve davacı tarafça doğru tanzim edildiği, 3 adet franchise kullanım bedeli faturasının da, mali inceleme neticesinde belli edilebileceği, neticeten davacı şirket tarafından ibraz olunan 2021 ve 2022 yılı ticari defter ve belgelerine göre davacı şirket tarafından davalı şirket aleyhine … 12. İcra Müdürlüğü’nün …E.sayılı dosyasında başlatılan 19.01.2022 takip ve 03.03.2022 dava tarihi itibarıyla borç tutarının 448.521.78 TL olduğu, açıklamalı olmak üzere toplam 164.613,87 TL bedelli 2 adet fatura daha düzenlendiği; anılan faturalar bedelinin 05.07.2021 tarihinde banka kanalıyla davalı şirket tarafından davacıya ödendiği kayıt altına alınmakla davacı şirket tarafından davalı şirket adına 2021 yılında düzenlenen 8 adet faturadan işbu 2 adedinin ödendiği; arz edilen 6 adet faturanın huzurdaki davaya konu edildiği, dosyada mübrez noter ihtarnamesi ve tebliğ şerhinin tetkikinde işbu beyanla birbirini teyit eder nitelikte 12.11.2021 tarihinde tebliğ edildiği, bu bağlamda 16.11.2021 tarihinden takip tarihine kadar işleyen faiz hesap tablosu aşağıya aktarılmış olup, 16.11.2021 temerrüt tarihinden 19.01.2022 takip tarihine kadar işlemiş faiz 12.964,12 TL olup, davacı şirket tarafından başlatılan icra takibi ile talep edilen faiz tutarı 11.999,50 TL olarak yer aldığı, dava konusu uyuşmazlık kapsamında davacı şirket tarafından incelemeye ibraz olunan 2021-2022 yılı ticari defterlerinin TTK ve HMK 222/2 hükümlerine uygun tutuldukları anlaşılmakla anılan ticari defterlerin davacı şirket lehine delil kabiliyetlerinin Mahkemenin takdirinde bulunduğu; Mahkemenin, 09.06.2022 tarihli ara kararı kapsamında 21.06.2022 günü saat 16.00 itibarıyla Mahkeme duruşma salonunda yapılan incelemeye davalı şirketin katılmadığı, yerinde inceleme talebinin de bulunmadığı anlaşılmakla, dava konusu uyuşmazlık kapsamında ticari defter ve belgelerinin ibraz edilmediği, bu bağlamda davalı şirket ticari defterlerinin incelenemediği, davacı şirket tarafından davalı aleyhine başlatılan icra takibine konu 448.521,78 TL bedele esas 6 adet faturanın davacı şirket ticari defterlerine zamanında ve usulüne uygun olarak davalı adına borç kaydedildiği; karşılığında anılan faturalar bakımından tahsilat kaydına rastlanmadığı; neticeten davacı şirket tarafından incelemeye ibraz olunan ticari defter kayıtlarına göre 19.01.2022 takip ve 03.03.2022 dava tarihi itibarıyla davalı borç tutarının 448.521,78 TL olduğu; davalı şirket tarafından her ne kadar inceleme gün ve saatinde dava konusu uyuşmazlık kapsamında ticari defter ve belgeler ibraz edilmemiş olsa da dava dosyasında mübrez BA BS formlarının tetkiki neticesinde davacı şirket tarafından davalı şirket adına 2021 yılında düzenlenen takip ve dava konusu bedele esas faturalarda dahil olmak üzere tamamının davalı şirket tarafından bağlı bulunulan vergi dairesine BA formu ile beyan edildiğinin anlaşıldığı; bu kapsamda takip ve dava konusu 6 adet fatura ve içeriği mal/hizmetin davalı şirket tarafından teslim ve tebliğ alındığının değerlendirildiği, davacı tarafın franchise sözleşmesine ve ek protokole göre talep ettiği 6 adet faturaya dayalı tutarların, davalı itirazlarından bağımsız olarak ve taraflar arasındaki sözleşmeye uygun olarak talep edildiğinin anlaşıldığı; davacının iddia etmiş olduğu ilişki çerçevesinde davacı tarafından davalı aleyhine faturalarda belirtilen hizmetin verilip verilmediği…” hususunda her iki hizmet türünün franchise sözleşmesi ve ek protokolle tanımlı hizmetler olduğu, davalı tarafın asıl itirazının bu olmadığı; bu hizmetlere esas olarak davacı tarafın tanzim ettiği faturalara bakıldığında 3 adet tabela bedeli faturasının tutarları konusunda şüphe olmadığı ve davacı tarafça doğru tanzim edildiği; 3 adet franchise kullanım bedeli faturasının da, rapor içeriğinde zikredilen şekilde kontrol edildikten sonra mali inceleme neticesinde belli edilebileceği kanaatine varıldığı; bu bağlamda davalı şirket tarafından ticari defter ve belge sunulmadığı ve sonuç itibarıyla işbu 3 adet franchise kullanım bedeli faturalarına ilişkin davalı şirket cirosunun tespit edilemediği; dava dosyasında mübrez karşılaştırmalı BA-BS formlarının tetkiki neticesinde davacı şirket tarafından icra takibe konu 448.521,78 TL bedele isabet eden 6 adet faturanın davalı şirket tarafından BA Formu ile beyan edildiği gözetildiğinde takip ve dava konusu faturalar ve içeriği mal/hizmetin davalı tarafından alınmış olduğunun değerlendirildiği” şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Bu halde davaya konu faturalarla ilgili davalı şirketin uyuşmazlık konusu bulunan altı adet faturalara ilişkin hizmete ilişkin alımların vergi dairesi müdürlüğüne dahi taraf şirketlerce beyan edilmiş olduğu, bu durumun davacı lehine davalı aleyhine sonuç doğurduğu öncelikle belirtilmelidir.
Esasen davalı tarafından bilirkişi raporunda da açıklanan alımların bildirilmiş olması karşısında, alımları bildirilen faturalarla ilgili VUK nun 381 seri nolu genel tebliği ve Ba formu içeriği ile vergi uygulaması gözetildiğinde aksini düşünmek mümkün değildir. Yine genel ispat kuralları çerçevesinde hiç bir kimsenin kendi aleyhine delil oluşturmayacağı düşünüldüğünde, davalı tarafın resmi bir kuruma dava konusu hizmeti teslim aldığına yönelik beyanı kendisini bağlayacaktır. Davalı tarafın çelişkili davranış yasağı (venire contra factum proprium) ilkesine aykırı hareket etmesi halinde ilk beyana itibar olunması uygun görüldüğünden uyuşmazlık konusu olmayan faturalardaki hizmeti almadığı yönündeki davalı beyanına itibar edilemez.
Öte yandan taraflar tacir olmakla taraf şirketlerin defter ve kayıtlarında dava konusu faturaların yer alıp almadığı ve ne şekilde yer aldığı, tarafların lehine ve aleyhine delil teşkil edip etmeyeceği öncelikle dikkate alınmıştır.
HMK. 219. maddesine (HUMK. 326) göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, eş söyleyişle, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da uyuşmazlığa özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar HMK. 219. ve ardından gelen maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabibir.
Somut uyuşmazlık yönünden bakıldığında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarında da açıklandığı üzere “HMK. 220. maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki HMK. 220. (HUMK. 330, 331, 332 ) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterlerde HMK. 219. ve sonraki maddeleri anlamında “belge” niteliğindedir.
Ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK 220-222 maddesi değerlendirildiğinde ve aynı kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla kesin delil olduğu öngörülmüştür.
“Dava, 01/10/2011 tarihinden sonra açılmış olup, HMK’nın “ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesinin uygulanması gerekmektedir. Zira, 6103 sayılı Kanun’un 13. maddesi, 6335 sayılı Kanun’un 47. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6102 sayılı TTK’nın 4/2. maddesinde, ticari davalarda da deliller ile bunların sunulmasının 1086 sayılı HUMK hükümlerine tabi alacağına ilişkin hükümde yer alan atıf, HMK’nın 447/2. maddesi uyarınca HMK’na yapılmış sayılır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.03.2012 tarih ve 2011/11-862 Esas, 2012/51 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 6100 sayılı HMK’nın 219. (1086 sayılı HUMK’nın 326.) maddesine göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, diğer anlatımla, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa 6100 sayılı HMK’nın 222/5. (6762 sayılı TTK’nın 83/2.) maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK’nın m. 220 (HUMK’nın 330.) maddesindeki genel düzenlemelere tabidir. HMK’nın 220. (HUMK’nın 332.) maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki; HMK’nın 220. (HUMK’nın 332.) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Diğer anlatımla, belirtilen bu durumda ticari defterler de, HMK m. 220. madde (HUMK’nın 330 ve sonraki maddeleri) anlamında “vesika” niteliğindedir. Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 82.) maddesindeki hüküm, “I Kati delil” şeklindeki kenar başlığı ile birlikte değerlendirildiğinde ve aynı Kanun’un 1474. maddesi uyarınca kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde; ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.”
Somut olayda, taraf şirketlerinin ticari defter ve kayıtlarında iddiaya konu olan ve bedelleri tek tek belirtilen ve toplamı 448.521,78 TL olan faturaların tümünün kayıtlı olup olmadığı önem arz etmektedir. Davacı tarafın, davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarına dayanmasına rağmen sunulmadığı, bu durumda mevcut dosya kapsamı karşısında sunulmayan davalı şirketin ilgili yıllara ait defter ve kayıtların davalı vekiline yapılan ihtaratlı davetiyede belirtildiği üzere davacı iddiasına uygun olarak tutulduğu usulen kabul edilmiştir.
Öte yandan davalı tarafa ticari defterlerini ibraz etmek üzere mehil verilmiş, bu konuda davalı şirket vekiline HMK’nın 220. maddesindeki usule göre ihtaratlı tebliğ edilmiş, buna rağmen davalı şirket belirtilen yıllara ait ticari defter ve kayıtlarını mazeretsiz olarak hazır etmemiştir.
Hal böyle olunca davacı tarafın yasal defterlerinde, dava ve takibe konu olan tüm faturaların mevcut olduğunun bilirkişi marifetiyle tespit edildiği, mahkememizce HMK m.220/f.3 hükmü uyarınca ticari kayıtları ibraz etmek üzere davalı vekiline ihtaratlı davetiye çıkartıldığı halde davalı tarafça incelenmek üzere ticari defter ve kayıtların ibraz edilmediği ve mazeret de beyan edilmediği gözetildiğinde davalı tarafın, davacının ticari kayıtlarındaki hususları kabul ettiği sonucuna varılmalıdır. Davalı tarafından kayıtları ibraz etmemesinden davalı lehine sonuç çıkartılması doğru değildir”. O halde dava ve takibe konu olan fatura tutarında davacının davalıdan alacaklı olduğu, Yargıtay uygulaması da dikkate alındığında davacı lehine ve davalı aleyhine ispatlanmıştır. (Yargıtay 23.HD 2016/802E. 2018/4589K., Yargıtay 23.HD 2016/3846E. 2018/5911K.sayılı ilamları) Zaten davalının davacıdan hizmet aldığı, ticari defter ve kayıtlarını bu noktada sunmaktan kaçındığı, bu nedenle davalı aleyhine hizmetin teslimi ile ilgili karine oluştuğu sonucuna varılmıştır.
Davacının üzerine düşen ispat yükümlülüğünü yerine getirdiğinin kabulü karşısında ispat yükünün davalıya geçip geçmediği ve başkaca bir araştırmanın yapılıp yapılmadığının ayrıca ele alınması gerekmektedir. Zira dava, itirazın kaldırılması ve iflas davası olduğu için genel hükümlere göre görülmesi esastır. Mahkememizce Yargıtay 19.HD ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu uygulaması karşısında, bilirkişi raporu ile davacı lehine karine oluşması söz konusu ise de davalının bu noktada karinenin aksini ispatlayamadığı, yemin teklifi hakkına dayanmadığı anlaşılmakla davacı lehine oluşan ispat durumunu ortadan kaldırabilecek başkaca bir hal ise söz konusu değildir.
Davacının ispat faaliyeti çerçevesinde üzerine düşen yükümlülüğü, Yargıtay HGK’nun emsal uygulamaları ve Yargıtay’ın özel daire kararlarındaki uygulamaları ile yerine getirdiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere HMK’nın ispat yükünü düzenleyen 190. maddesine göre ispat yükü; kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi gereğince de, kural olarak, herkes iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak davalı şirketin, davacı lehine ve ancak davalı aleyhine oluşan karinenin aksini ispatlayamadığı kabul olunmuştur.
Kaldı ki bilirkişi kurulunun hazırladığı rapor gerekçeli, açık ve denetime elverişli, uyuşmazlık konularını muhasebesel açıdan tek tek ele alan niteliktedir. Mahkememizce yapılan yargısal yorumlar dikkate alındığında bilirkişi kurulu raporuna itibar etmeye engel ve somutlaştırılmış bir itiraz ise yoktur.
6098 sayılı TBK hükümlerine uygun olarak temerrüt ihtarının tebliğ tarihi ile takip tarihi arasındaki süre ve bu sürede uygulanması gereken ticari temerrüt faizi olan avans faiz türü karşısında işlemiş faiz miktarı ise 11.999,50 TL olarak hesaplanmıştır ki hesaplama gerekçeli ve dosya kapsamına uygundur.
Genel hükümlere göre davacının takip tarihi itibariyle takip konusu olan ve ispatlanan 448.521,78TL asıl alacak ile 11.999,50 TL işlemiş faize ilişkin miktarı talep etmekte haklı olduğu anlaşılmakla bu miktarlara yönelik itirazın kaldırılmasına ve bu suretle adı geçen takibin kesinleşmiş olduğuna dair karar oluşturulmuştur.
İflas müdürlükleri tarafından bildirilen miktar dikkate alınarak iflas avansı davacı tarafından mahkememizce takdir edilen kesin süre içinde depo edilmiş, bu yöne ilişkin eksiklik dahi giderilmiştir.
Ayrıca takibin, mahkememiz ara kararı ile kesinleştiğinin açıklanmasına müteakiben ilan hususu takdir olunmuştur. Zira İİK m.158 hükmüne göre “Alacaklının iflas takibi kesinleştiğinde l66 ncı maddenin ikinci fıkrasındaki usulle ilan edilir. İflas talebinin ilanından itibaren onbeş gün içinde diğer alacaklılar davaya müdahele veya itiraz ederek iflası gerektiren bir hal bulunmadığını ileri sürerek mahkemeden talebin reddini isteyebilirler. Mahkeme, icra dosyasını celbeder ve basit yargılama usulüne göre duruşma yaparak, gerek iflas talebini gerek itiraz ve defileri umumi hükümler dairesinde tetkik ve intac eder. Şu kadar ki, borçlu takibe karşı usulü dairesinde itiraz etmemiş veya itiraz ve defileri varit görülmemişse mahkeme yedi gün içinde faiz ve icra masrafları ile birlikte borcunu ifa veya o miktar meblağın mahkeme veznesine depo edilmesini borçluya veya iflas davasında kendisini temsil etmiş olan vekiline, dava vicahda devam ediyorsa duruşmada, aksi takdirde Tebligat Kanunu hükümleri dairesinde yapılacak tebliğ ile emreder. Borçlu imtina ederse ilk oturumda iflasına karar verilir.”
Mahkememizce oluşturulan ara karar çerçevesinde iflas talebi ile duruşma gün ve saati ile ilgili gerekli ilanlar yapılmış, itiraz ve müdahale olmamıştır. Ayrıca bilirkişi tarafından hesaplanan depo emrine esas olan miktar kanun hükmüne ve Yargıtay uygulamalarına uygun şekilde TL olarak hesaplanmıştır. Bilirkişi tarafından hesaplanan miktar, ilgili ilanda belirtilen süreler tamamlandıktan sonra usulüne uygun olarak ve ayrıntılı şekilde davalı asile ihtaren tebliğ edilmiş, davalı asil depo kararının ulaştığı tarihten itibaren yedi gün içinde ödeme yapmamış ve bu miktarı süresi içinde depo etmemiştir. Esasen davacı vekilinin beyanı da bu yönde olup davalı asilin ise aksi yönde beyanı bulunmamaktadır. Bu şartlarda davalı hakkında iflas kararı verilmesinin yasal şartları oluşmuştur.
Yargılama aşamasında davalı vekili istifa etmiş olmakla istifa dilekçesi asile tebliğ edilmiş, depo emrinin tebliğ edildiğine dair gerekli tebligatlar davalı asile e-tebliğ yoluyla tebliğ edilmiştir. Bu şekilde depo emrine konu miktar süresi içinde ödenmediğinden ve Mahkememiz veznesine depo olunmadığından davalı şirketin iflasına karar vermek gerekmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kabulüne, … Ticaret Sicil Müdürlüğünün …sicil numaralı …ŞİRKET’ nin iflasına, 2-İflasın 01/06/2023 günü saat: 15:06 itibarıyla açılmasına, iflasın açıldığının İstanbul Nöbetçi İflas Müdürlüğüne derhal bildirilmesine, iflasın açıldığının … Ticaret Sicil Müdürlüğüne bildirilmesine, karar örneğinin ve iflas avansının iflas müdürlüğüne gönderilmesine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kabulüne,
… Ticaret Sicil Müdürlüğünün… sicil numaralı …ANONİM ŞİRKET’ nin iflasına,
2-İflasın 01/06/2023 günü saat: 15:06 itibarıyla açılmasına,
İflasın açıldığının … Nöbetçi İflas Müdürlüğüne derhal bildirilmesine,
İflasın açıldığının … Ticaret Sicil Müdürlüğüne bildirilmesine,
3-Karar örneğinin ve iflas avansının iflas müdürlüğüne gönderilmesine,
4-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 179,90 TL karar ve ilam harcından davacının peşin olarak yatırdığı 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
5-Davacı tarafından yapılan 130,50 TL tebligat ve posta gideri, 6.499,00TL bilirkişi ücreti, 2.124,00TL basın ilan gideri, 3.000,00 TL defter tutma gideri olmak üzere toplam 11.753,50 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davacı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Dair, davacı vekili yüzüne karşı davalının yokluğunda kararın tebliğinden itibaren on gün içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. 01/06/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip