Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/159 E. 2022/466 K. 13.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/159 Esas
KARAR NO : 2022/466

DAVA : Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/03/2022
KARAR TARİHİ : 13/06/2022

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafından …. 12. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı dosyasında icra takibi yapıldığını, davalı tarafa herhangi bir senet imzalanarak verilmemiş olmakla senet konusu icra takiplerinin iptalini talep etmek gerektiğini, senet aslının incelenmesi mümkün olmadığından senette herhangi bir tahrifat mevcut olup olmadığı anlaşılamadığını, mahkemenin İİK M.170 uyarınca senedin kambiyo vasfına haiz olup olmadığı yönünde resen inceleme yapılmasını, takibe konu senet aslının sunulması halinde mahkeme tarafından resen seçilecek bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılarak tahrifat bulunup bulunmadığının tespitini, takibe konu senet davalıya kambiyo vasfında verilmediğini, … merkezi … tarih ve … Sıra nolu sözleşmenin altına atılan imzadan ibaret olduğunu, taraflar arasında bir hizmet sözleşmesi imzalanmış olup herhangi bir hizmet alınmadığını, sözleşme altında ki imzaladığım evrak sözleşmeden yırtılarak sanki davalı tarafa kambiyo vasfında evrak ciro edilmiş gibi icra takibi başlatıldığını, davalı tarafa herhangi bir kambiyo senedi ciro etmediğini, işlemlerini başlatması nedeniyle takibin %20’sinden az olmayacak şekilde kötüniyet tazminatına hükmedilmesini, davalı tarafa herhangi bir kambiyo senedi ciro olması nedeniyle davanın esasına karı verinceye kadar teminatsız olarak, icra veznesine giren / girecek olan paranın alacaktıya ödenmemesine karar verilmesini, aksi halde, zarara uğramama, haciz baskısı altında kalmama yol açacağını açıklanan nedenlerle davanın kabulü ile davaya konu icra takibinde cebri icra baskısı altında ödeme yapılması ihtimaline karşın dava süresinde yapılacak olan ödemelerin istirdatına ilişkin dava ve talep haklarının saklı kalması kaydıyla, davanın kesinleşmesine kadar teminatsız olarak icra veznesine yatacak olan paranın alacaklıya ödenmemesi hususunda ihtiyati tedbir karar verilmesini, davalıya … 12. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı takibe konu senet yönünden borcunun olmadığının tespitini, davalıdan takibin %20′ sinden aşağı olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatı alınarak taraflarına ödenmesini, yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı tarafın cevap dilekçesi sunmadığı anlaşılmıştır.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Dava, davacının davalıdan almış olduğu hizmet karşılığında taraflar arasındaki sözleşme ilişkinin kapsamında tanzim edilen bono nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine yönelik icra takibinden sonra açılan menfi tespit davası niteliğindedir.
Öncelikle görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğunun tespit edilmesi, başka bir anlatımla somut olay bakımından Mahkememizin görevli olup olmadığının değerlendirilmesi zorunludur.
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir.Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar,
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, mahkememizce davacı ile davalının tacir vasfının değerlendirilmesi gerekmiştir.
Bu kapsamda davacının somut ilişkide tüketici konumunda olduğu; davalının ise hizmet veren konumunda olduğu ancak tacir konumuna ilişkin ilgili yerlere müzekkere yazılması gerekmiştir.
TTK’nın 4. maddesinde ticari davalar tanımlanmıştır. 1. Fıkrasında “Her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın, bu kanunda.. ” sayılan davaların ticari dava olduğu öngörülmüştür.
TTK’nın 5. maddesinde “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.
TTK’nın 12. maddesinde “Bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işleten kişiye tacir denir” düzenlemesi bulunmaktadır.
TTK’nın 15. maddesinde “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” şeklinde düzenleme mevcuttur.
5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanun’unun 3. maddesinde, Esnaf ve sanatkâr, ister gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler olarak ifade edilmiştir. Ayrıca TTK’nun 1463. maddesinde de, önce 17. maddeye gönderme yapılarak, Bakanlar Kurulunun bu konuda kararname çıkarması halinde onlarda gösterilen miktardan aşağı gayrisafi geliri bulunan sanat ve ticaret erbabından başka hiç kimse kanunun 17. maddesinde tarif edilen esnaftan sayılamaz denmek suretiyle tacir veya esnafın hangi kriterlere göre saptanacağı açık bir biçimde gösterilmiştir.
Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. 21/07/2007 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile esnaf ve tacir ayrımına esas sınırlar belirlenmiş olup, bu kararda 213 Sayılı VUK 177.maddesinde belirtilen hallerden 1. ve 3.bendindeki konularda faaliyette bulunanlarda yarısını, 2.benddeki faaliyetlerde bulunanların bu tutarın tamamını aşanların tacir olacağı belirlenmiştir. Bu haliyle davalı gerçek kişinin dava konusu bononun tanzim edildiği tarih olan 2019 yılı için tacir sınırına ulaşmayan işletme hesabına göre defter tuttuğu, esnaf statüsünde bulunduğu anlaşılmıştır.
28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun (TKHK) 2. maddesinde, Kanunun kapsamı “Bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar.” şeklinde açıklanmıştır. Kanunun “Tanımlar” başlıklı 3/1-(l) maddesinde de, tüketici işlemi, “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder.” biçiminde tanımlanmıştır.
6502 sayılı TKHK’nın 73. maddesi uyarınca, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğacak uyuşmazlıklara ilişkin davalarda, tüketici mahkemesi görevli kılınmıştır. Bunun yanında, Kanunun 83. maddesinde de, taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği belirtilmiştir.
Bir hukukî işlemin sadece 6502 sayılı Kanunda düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı Kanun kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir.
Somut olayda davacının davalı olan ve güzellik salonu işleten, esnaf niteliği ile mesleki amaçlarla hareket eden davalıdan hizmet aldığı ve tüketici konumunda olduğu açıktır. Bu haliyle temel ilişkinin tüketici ilişkisi olduğu, düzenlenen senedin de tüketici senedi olduğu anlaşılmaktadır.
6502 s.TKHK.nunun 4.m.5.fıkrasında tüketici tarafından yapılan tüketici işlemleri nedeniyle senet düzenlenmesi halinde bu senetlerin ;” (5) Tüketicinin yapmış olduğu işlemler nedeniyle kıymetli evrak niteliğinde sadece nama yazılı ve her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde senet düzenlenebilir. Bu fıkra hükümlerine aykırı olarak düzenlenen senetler tüketici yönünden geçersizdir..” hükmüne uygun bir şekilde nama yazılı olarak düzenlenmesi zorunludur
Bu kapsamda uyuşmazlığın temeli olan ilişkinin hizmet piyasasında mesleki amaçlarla hareket eden davalı gerçek kişi ile tüketici arasında olduğu anlaşmaktadır. Bu haliyle taraflar arasındaki ilişkide davalının mesleki amaçlarla harekete eden niteliği, davalının tüketici konumu nedeniyle asliye hukuk mahkemeleri değil, tüketici mahkemeleri görevlidir.
Davacı tarafça, davacılar tarafından davalıya verilen bonoya dayalı olarak başlatılan icra takibinde davacıların borçlu olmadığının tespiti talep edilmektedir. Dava veya takibin konusunun bono ya da çek gibi bir kambiyo senedine dayalı olması tek başına davanın ticari dava olduğunu göstermez. Mahkemenin görevini tayin için tarafların her ikisinin de tacir olup olmadığı, uyuşmazlığın ticari işletmeleriyle ilgili olup olmadığı ve aralarındaki temel hukuki ilişkinin niteliğine bakılması gerektiği de gözetilerek, (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin 2022/689 Esas, 2022/637 Karar sayılı ilamı) HMK.’nın 114/1-c, 115/2. Maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan mahkememizin görevsizliği ile davanın usulden reddine, görevli mahkemenin tüketici mahkemesi olduğuna, dair hüküm tesisi yoluna gidilmiştir.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1- HMK.’nın 114/1-c, 115/2. Maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan mahkememizin görevsizliği ile davanın USULDEN REDDİNE, Görevli Mahkemenin TÜKETİCİ MAHKEMESİ olduğuna,
2- HMK.nın 20. Maddesi uyarınca taraflardan birinin , bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten , süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak talep etmesi halinde dava dosyasının görevli İSTANBUL NÖBETÇİ TÜKETİCİ MAHKEMESİNE tevzi edilmek üzere hukuk mahkemeleri tevzi bürosuna GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nın 20 maddesine göre kararın kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde Mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ya da yetkili Mahkemeye gönderilmesi talep edilmediği takdirde Mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği,
4- Harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, davacı asilin yüzüne karşı, davalının yokluğunda HMK 341/2 maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 13/06/2022

Katip …

Hakim …