Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/155 E. 2023/65 K. 26.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/155
KARAR NO : 2023/65

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 28/02/2022
KARAR TARİHİ : 26/01/2023

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; davalı ile müvekkil şirket arasında ticari alışveriş gerçekleşmiş olduğunu, söz konusu alışverişler neticesinde incelendiğinde takip tarihi itibariyle müvekkili şirketin davalı/borçlu taraftan icra takibine konu ettikleri cari hesap alacağından kaynaklı olarak 1.175.359,22-TL(birmilyonyüzyetmişbeşbinüçyüzellidokuztürklirasıyirmiikikuruş) asıl alacağının çok net bir şekilde ortaya çıkacağını, davalı/borçlu tarafından cari hesap borcuna istinaden müvekkili şirkete bir takım çekler verilmiş olduğunu, söz konusu çeklerin karşılıksız çıkmış olduğunu, söz konusu 7(yedi) adet çekin yasal sorumluluk tutarı toplamının (7 X 1.410-TL)= 9.870-TL olup müvekkilin asıl alacağı 1.175.359,22-TL’den düşüldükten sonra ise müvekkilin, davalı borçludan 1.165.489,22-TL asıl alacağı bulunmakta olduğunu, davalının haksız ve mesnetsiz itirazının iptali ile dava değeri 1.165.489,22-TL üzerinden takibin devamına karar verilmesini, işleyecek faizleri ve ferileri ile birlikte takibe konu alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesine, davalının itirazı kötü niyetli ve müvekkil şirketin alacağını sürüncemede bırakmak amaçlı yapıldığından davalı/borçlu aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesine dair karar verilmesini talep etmiştir.
Davalıya tebligat yapıldığı, ancak cevap dilekçesi sunmadığı, davayı inkar eden konumda bulunduğu açıktır.
Davacının dayanmış olduğu fatura, cari hesap, çekler ile Ba ve Bs formlarına dayandığı, davacının cari hesap ilişkisi çerçevesinde alacağının icra takibine konu ettiği, davalının süresi içinde icra takibine itiraz ettiği, takibin durduğu, bu çerçevede itirazın iptali davası açıldığı tartışmasızdır.
Davacının iddia etmiş olduğu ilişki çerçevesinde davacı tarafından davalı aleyhine bir bütün olarak dayanılan faturalarda belirtilen hizmetin Ba ve Bs form içerikleri, dayanılan çek bilgileri, bankadan gelen 30/03/2022 tarihli cevabi yazı içerikleri ile taraf şirketlerin ticari defter ve kayıtları gözetildiğinde verilip verilmediği, bu noktada akdi ilişkinin varlığının davalı tarafından kayden ve fiilen benimsenip benimsenmediği, cari hesaba konu olan faturaların taraf şirketlerinin 2014, 2015, 2016, 2017, 2018, 2019, 2020 yılı ticari defter ve kayıtlarında mevcut olup olmadığı, ne şekilde mevcut olduğu, bu faturaların davalıya tebliğinin anlaşılır olup olmadığı, davalı şirket aleyhine şeklen kesinleşip kesinleşmediği, 2014, 2015, 2016, 2017, 2018, 2019, 2020 yılı ticari defter ve kayıtlarında ve takip tarihi itibari ile davacının dayanak faturalar nedeni ile alacaklı gözüküp gözükmediği, dayanak faturaların içeriğinin davacının iddia etmiş olduğu sözleşme ve celbedilen Ba-Bs formları ile çekler ile ilgili bankadan gelen cevabi yazılar ile uyumlu olup olmadığı, ne şekilde ne şekilde uyumlu olduğu, sonuç itibari ile takip tarihi ve dava tarihi itibari ile ayrı ayrı davacının davalıdan talep edebileceği alacak miktarının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın araştırılması için öncelikle … ATM’ye istinabe yazılmış, atanan bilirkişi marifetiyle ise davalı şirketin ticari defter ve kayıtları incelenmiştir. Davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarının incelenmesinden sonra birleştirici nitelikli rapor sunan bilirkişinin 30/11/2022 tarihli bilirkişi raporunda “davacı şirketin ticari defterlerine göre, davalı şirkete kesilen mal satış faturaları karşılığında davalı şirketten alınan ve davalının cari hesap borcundan düşülen, ancak karşılıksız çıkması nedeniyle ters kayıtla cari hesaplardan çıkarılan dosya içerisindeki yedi adet karşılıksız çekten kaynaklı cari hesap bakiyesi nedeniyle 16/06/2020 takip tarihi ile 28/02/2022 dava tarihi itibariyle davalı şirketten 1.175.359.22 TL alacaklı durumda gözüktüğü, davacı şirketin ticari defterlerindeki davalının cari hesap kayıtlarının davalı şirketin ticari defterlerindeki davacının cari hesap kayıtları ile (faturalar, çekler ve cari hesap bakiyeleri) bire bir örtüştüğü, taraf şirketlerin bağlı bulundukları vergi dairelerine bir birleri arasında gerçekleştirdikleri mal ya da hizmet alımına ilişkin beyanlarının birebir uyumlu olduğu, davacının itirazın iptaline yönelik olarak 28/02/2022 tarihinde ikame ettiği davada ise takibe konu ettiği 1.175.359,22 TL cari hesap alacağından yedi adet çek için tahsil ettiğini beyan ettiği 9.870,00 TL sorumluluk bedelini düşerek 1.165.489,22 TL alacak talebinde bulunduğu, tarafların ticari defter kayıtlarının davacı tarafından davalıya düzenlenen faturalar ve davalı tarafından davacıya verilen çekler yönünden bire bir örtüşmekte olup taraf defterlerinin davacının cari hesaptan dolayı takip ve dava tarihi itibariyle davalıdan 1.175.359,22 TL alacaklı durumda olduğu noktasında birbiri ile mutabık oldukları, tarafların birbirini teyit eden ticari defter kayıtları ile dosya kapsamına göre davacının cari hesaptan dolayı davalıdan takip tarihi itibariyle 1.175.359,22 TL alacaklı olduğu, karşılıksız çekler için bankadan tahsil ettiği 9.870,00 TL nedeniyle dava tarihi itibariyle ise davacının 1.165.489,22 TL alacaklı olduğu” şeklinde görüş bildirmiştir.
Adı geçen raporun taraf vekillerine tebliğ olunmasından sonra tarafların itirazı üzerine ve bu defa “akabinde davalı vekilinin 09/12/2022 tarihli dilekçe içeriğini ve temlik sözleşmesi içeriğini, ayrıca ve bu beyanlara karşı davacı vekilinin 13/12/2022 tarihinden sonra sunmuş olduğu beyanları incelemek, temlik olunduğu belirtilen alacak tutarında ödeme olup olmadığı, bu noktada tarafların lehine veya aleyhine sonuç doğurabilecek muhasebesel herhangi bir kayıt olup olmadığı, temlike konu tutarın ödenip ödenmediği hususunda bilirkişiden ek rapor alınmasına” dair ara karar oluşturulmuştur.
Birleştirici nitelikte rapor sunan SMMM bilirkişi bu defa ise 05/01/2023 tarihli ek raporunda, “tarafların ticari defterlerine göre davalının kök rapora itiraz dilekçesi ekinde dosyaya sunduğu temlik sözleşmesine konu 136.012,00 USD’nin davacının faturalardan kaynaklı cari hesap alacağından düşülmüş olduğu, temlik tutarı da düşüldükten sonra dosyadaki yedi adet toplamda 1.261.000,00 TL bedelli karşılıksız çekler nedeniyle davacının cari hesaptan dolayı davalıdan takip ve dava tarihi itibariyle 1.175.359,22 TL alacaklı kaldığı, tarafların ticari defter kayıtlarının davacı tarafından düzenlenen faturalar ve davalı tarafından yapılan –temlik ödemesi de dahil- ödemeler ile temlik ödemesi de düşüldükten sonra karşılıksız çıkan çekler nedeniyle davacının cari hesaptan dolayı davalıdan 1.175.359,22 TL alacaklı olduğu yönünden bire bir örtüşmekte olduğu, davalının kök rapora yönelik itirazlarının kök raporda mali yönünden yapılmış olan tespit ve değerlendirmeler ile hesaplamalarda herhangi bir değişiklik yaratmadığı” şeklinde görüş bildirmiştir.
Bu halde davaya konu faturalarla ilgili davalı şirketin uyuşmazlık konusu bulunan faturalara ilişkin tüm alımların vergi dairesi müdürlüğüne dahi yapılmış olduğu, bu durumun davalı aleyhine, davacı lehine sonuç doğurduğu öncelikle belirtilmelidir.
Esasen davalı tarafından bilirkişi raporunda da açıklanan alımların bildirilmiş olması karşısında, alımları bildirilen faturalarla ilgili VUK nun 381 seri nolu genel tebliği ve Ba formu içeriği ile vergi uygulaması gözetildiğinde aksini düşünmek mümkün değildir. Yine genel ispat kuralları çerçevesinde hiç bir kimsenin kendi aleyhine delil oluşturmayacağı düşünüldüğünde, davalı tarafın resmi bir kuruma dava konusu hizmeti teslim aldığına yönelik beyanı kendisini bağlayacaktır. Davalı tarafın çelişkili davranış yasağı (venire contra factum proprium) ilkesine aykırı hareket etmesi halinde ilk beyana itibar olunması uygun görüldüğünden uyuşmazlık konusu olan faturalardaki hizmeti almadığı yönündeki davalı beyanına itibar edilemez. Buna göre davalı şirketin davaya esas mal ve hizmet alımına ilişkin beyanlarının davacı beyanlarıyla uyumlu bulunduğu, buna göre 527 adet belge karşılığında KDV hariç 6.811.866,00 TL tutarında mal ya da hizmet satışının gerçekleştiği, bu arada davalı tarafından davacı adına keşide edilmiş olan 2017 yılına ait muhtelif tarihli ve 7 adet toplam 1.261.000,00 TL bedelli çeklerin karşılıksız çıktığı, bu noktada tarafların mutabık kaldığı, buna göre davacının takip tarihi itibariyle fatura bedellerine mahsuben verilen çeklerden kaynaklı ve cari hesap nedeniyle 1.175.359,22TL alacaklı bulunduğu mevcut kayıt ve belgelere göre kabul olunmalıdır.
Öte yandan taraflar tacir olmakla taraf şirketlerin defter ve kayıtlarında dava konusu faturaların yer alıp almadığı ve ne şekilde yer aldığı, tarafların lehine ve aleyhine delil teşkil edip etmeyeceği öncelikle dikkate alınmıştır.
HMK. 219. maddesine (HUMK. 326) göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari deferlerine de dayandığı, eş söyleyişle, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da uyuşmazlığa özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar HMK. 219. ve ardından gelen maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabibir.
Somut uyuşmazlık yönünden bakıldığında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarında da açıklandığı üzere “HMK. 220. maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki HMK. 220. (HUMK. 330, 331, 332 ) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterlerde HMK. 219. ve sonraki maddeleri anlamında “belge” niteliğindedir.
Ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK 220-222 maddesi değerlendirildiğinde ve aynı kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla kesin delil olduğu öngörülmüştür.
“Dava, 01/10/2011 tarihinden sonra açılmış olup, HMK’nın “ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesinin uygulanması gerekmektedir. Zira, 6103 sayılı Kanun’un 13. maddesi, 6335 sayılı Kanun’un 47. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6102 sayılı TTK’nın 4/2. maddesinde, ticari davalarda da deliller ile bunların sunulmasının 1086 sayılı HUMK hükümlerine tabi alacağına ilişkin hükümde yer alan atıf, HMK’nın 447/2. maddesi uyarınca HMK’na yapılmış sayılır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.03.2012 tarih ve 2011/11-862 Esas, 2012/51 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 6100 sayılı HMK’nın 219. (1086 sayılı HUMK’nın 326.) maddesine göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, diğer anlatımla, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa 6100 sayılı HMK’nın 222/5. (6762 sayılı TTK’nın 83/2.) maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK’nın m. 220 (HUMK’nın 330.) maddesindeki genel düzenlemelere tabidir. HMK’nın 220. (HUMK’nın 332.) maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki; HMK’nın 220. (HUMK’nın 332.) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Diğer anlatımla, belirtilen bu durumda ticari defterler de, HMK m. 220. madde (HUMK’nın 330 ve sonraki maddeleri) anlamında “vesika” niteliğindedir. Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 82.) maddesindeki hüküm, “I Kati delil” şeklindeki kenar başlığı ile birlikte değerlendirildiğinde ve aynı Kanun’un 1474. maddesi uyarınca kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde; ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngörmektedir.
Davalı tarafa ticari defterlerini ibraz etmek üzere mehil verilmiş, bu konuda davalı şirket vekiline HMK’nın 220. maddesindeki usule göre ihtaratlı tebliğ edilmiştir. Davalı şirketin ticari defter ve kayıtları istinabe olunan mahkeme nezdinde ve bilirkişi marifetiyle incelenmiştir. Bu inceleme sonucunda taraflar arasındaki açık hesap ilişkisi çerçevesinde takip tarihi itibariyle davalı şirketin davacı şirkete 1.175.359,22TL tutarında borçlu gözüktüğü, bu borcun dayanağı olarak davalının mal alım yaptığı faturalar, bu faturalar ile ilgili verilen çekler, çeklerin karşılıksız çıktığına dair tutarlar ve temlik sözleşmelerine istinaden yazılan borçlar bir bütün olarak dikkate alındığında davalı şirketin açılış ve kapanışı yapılan ticari defterlerinde dahi davacıya 1.175.359,22TL tutarında borçlu olduğu, buna göre davacının takip konusu miktar kadar davalıdan alacaklı olduğu anlaşılmıştır. (Yargıtay 23. HD 2016/1122E. 2018/4888K.sayılı ilamı)
Davacının üzerine düşen ispat yükümlülüğünü yerine getirdiğinin kabulü karşısında ispat yükünün davalıya geçip geçmediği ve başkaca bir araştırmanın yapılıp yapılmadığının ayrıca ele alınması gerekmektedir. Zira dava itirazın iptali davası olduğu için genel hükümlere göre yargılamanın görülmesi esastır. Mahkememizce Yargıtay 11.HD ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu uygulaması karşısında, bilirkişi raporu ve yapılan hukuksal değerlendirmeye göre ile davacı lehine ispat durumu oluşmuştur. Süresi içinde cevap dilekçesi sunmayan ve delil listesini bildirmeyen davalının, aleyhine oluşan bu durumun aksini ispatlayamadığı Mahkememizce kabul edilmiştir.
Davacının ispat faaliyeti çerçevesinde üzerine düşen yükümlülüğü, Yargıtay HGK’nun emsal uygulamaları ve Yargıtay’ın özel daire kararlarındaki uygulamaları ile yerine getirdiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere HMK’nın ispat yükünü düzenleyen 190. maddesine göre ispat yükü; kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi gereğince de, kural olarak, herkes iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak davalı şirketin, davacı lehine ve ancak davalı aleyhine oluşan karinenin aksini ispatlayamadığı kabul olunmuştur.
Kaldı ki bilirkişinin hazırladığı rapor gerekçeli, açık ve denetime elverişli, uyuşmazlık konularını muhasebesel açıdan tek tek ele alan niteliktedir. Mahkememizce yapılan yargısal yorumlar dikkate alındığında bilirkişi raporuna itibar etmeye engel ve somutlaştırılmış bir itiraz ise yoktur.
Genel hükümlere göre davacının takip tarihi itibariyle takip konusu miktarı talep etmekte haklı olduğu anlaşılmakla davacının dava öncesi karşılıksız çıkan çekler ile ilgili yasal sorumluluk tutarı olan 9.870,00TL miktarı, takip konusu olan 1.175.359,22TL’den mahsup ettikten sonra davalı borçludan 1.165.489,22TL alacaklı olduğu, davacının dava tarihi itibariyle gerekli mahsubu yaptıktan sonra bu miktarı talep ettiği anlaşılmakla davacının dava konusu yaptığı miktara yönelik davalı itirazının haksız olduğu ve bu nedenle takibin devamının gerektiği takdir olunmuştur.
Bilindiği üzere İİK.m.67/f.2 hükmüne göre itirazın iptali davalarında davalı borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi karşısında borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli olması halinde ise alacaklı tazminata mahkum edilir. Buna göre davalı borçlunun itirazının haksız olduğu açıkça anlaşıldığından davacı lehine varlığı ispatlanan miktar üzerinden davalı aleyhine icra inkar tazminatı hükmedilmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kabulüne, … 5.İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra dosyasına konu edilen asıl alacağın 1.165.489,22-TL miktarına yönelik itirazın iptali ile ile bu kısım yönünden takibin devamına, hükmedilen 1.165.489,22-TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren talep gereği değişen oranlarda reeskont faizi uygulanmasına, hükmedilen 1.165.489,22-TL alacağın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kabulüne,
… 5.İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra dosyasına konu edilen asıl alacağın 1.165.489,22-TL miktarına yönelik itirazın iptali ile ile bu kısım yönünden takibin devamına,
2-Hükmedilen 1.165.489,22-TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren talep gereği değişen oranlarda reeskont faizi uygulanmasına,
3-Hükmedilen 1.165.489,22-TL alacağın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 79.614,56TL harçtan, peşin alınan 14.026,85TL’nin ve 5.876,80TL icra harcı toplamı olan 19.903,65‬TL’nin mahsup edilerek bakiye 59.710,91‬ TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
5-Davacı tarafından yatırılan 14.026,85TL peşin harç, 80,70 başvuru harcı gideri toplamı olan 14.107,55‬TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 411,6‬0 TL tebligat, posta gideri ile 2.500,00TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.911,6‬TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince dava değeri olan 1.165.489,22TL üzerinden hesaplanan 141.239,14 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin ileride Bakanlıkça ödenmesi durumunda 6183 sayılı AATUHK hükümleri gereği davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
9-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye avansın iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere davacı vekilinin huzurunda davalı vekilinin yokluğunda ve oy birliği ile karar verildi.26/01/2023

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …