Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/801 E. 2022/1 K. 03.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/780
KARAR NO : 2021/797

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 26/09/2008
KARAR TARİHİ : 25/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan alacak davasının ilk olarak … 16.ATM’nin …E.sayılı dosyasına istinaden görüldüğü, akabinde bu dosyanın mahkememizin 2007/386E.sayılı dava dosyası ile birleştirildiği, birleştirme kararının verildiği 30/06/2016 tarihinden itibaren yargılamaya mahkememizin 2007/386E.sayılı dava dosyası üzerinden devam olunduğu, bu suretle birleşen 2016/445E.sayılı dava dosyasında dava şartları açısından görev hususunun değerlendirilmesi gerekmekle HMK m.167 hükmü uyarınca 24/06/2021 tarihi itibariyle ayırma kararının verildiği, ayırma kararı sonrası birleşen 2016/445E.sayılı dava dosyasının 2007/386E.sayılı asıl dava dosyasından ayrılmasını müteakiben bu defa mahkememizin 2021/780E.sayılı dosya numarasını aldığı anlaşıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, müvekkili şirketin yönetim ve icra kurulu üyesi, nakit akış koordinatörü, yönetim kurulu üyesi, finansman müdürü ve muhasebe direktörü olan davalıların teftiş sonucunda 2002 yılı Eylül, Ekim ve Kasım aylarında dava dışı … Yardımcısı …’e avans şeklinde kaynak aktardıklarının, durumu gizlediklerinin, yönetim ve denetim kurulu üyelerine bu nedenle dava açıldığının, tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla verdikleri zararın tahsili gerektiğini ileri sürerek ve ıslah isteminde bulunarak, 399.335.32 TL’nin avans faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, müvekkili hakkında yönetim kurulu üyesi sıfatıyla önceden aynı şekilde dava açıldığını, derdestlik itirazında bulunduğunu, esas itibariyle davanın yerinde olmadığını açıklayarak, reddini savunmuştur.
Davalı … vekili, istemin zamanaşımına uğradığını, dava konusu olayların gerçekleştiği, devamında ve takibin yapılmadığı iddia edilen sürelerde müvekkilin davacı şirkette genel müdür olarak görevli bulunmadığını, husumet düşmeyeceğini, istemin zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili, müvekkilinin yönetim kurulu üyesi olmadığını, faaliyetinin iddia edilen zararla illiyet bağının bulunmadığını açıklayarak, taleplerinin zaman aşımına uğramış olduğunu, esastan da yerinde bulunmadığını açıklayarak, davanın reddini savunmuştur.
Dava dosyasının, asıl davadan ayrılma nedeni görev hususunun ele alınması zorunluluğundan kaynaklanmaktadır.
Mahkememizin görevli olup olmadığı değerlendirilmeden önce göreve ilişki genel değerlendirmeler yapılmasında fayda bulunmaktadır.
Buna göre gerek davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 1086 HUMK m. 7 hükmü gerek halen yürürlükte olan 6100 sayılı HMK m.114 ve 115 hükümleri dikkate alındığında taraflarca itiraz olmasa dahi mahkeme görevli olup olmadığını yargılamanın her aşamasında ve re’sen incelemek zorundadır. Zaten görev hususu, kamu düzenine ilişkin bulunduğundan gerek istinaf gerekse temyiz aşamalarında da dikkate alınması ve re’sen değerlendirilmesi gereken usuli bir konudur. Bu nedenle görev kurallarına ilişkin tarafların herhangi bir sözleşme yapabilmeleri mümkün bulunmamaktadır. Mahkemece bu husus gözetilmeksizin davanın esası ile ilgili verilecek her türlü karar, BAM’da kaldırma nedeni ve Yargıtay’da ise bozma nedeni teşkil edecektir. Bir başka deyişle bu husus kamu düzenine ilişkin olmakla istinaf sebebi ve temyiz sebebi yapılıp yapılmaması önem taşımamaktadır. O halde bu konu üzerinde öncelikle durulmalıdır.
Davanın açıldığı tarih 18/05/2007’dir. Bu tarih itibariyle 1086 sayılı HUMK hükümleri yürürlüktedir. Ne var ki mahkememizce verilen karar tarihi 2021 olup bu tarih itibariyle ise 6100 sayılı HMK hükümleri yürürlükte bulunmaktadır. Mahkememizin görevli olup olmadığının tespitinde hangi tarihteki kanun hükümlerinin dikkate alınarak görev hususunun değerlendirilmesi gerektiği tartışılmalıdır. Buna göre mahkememizin 2007/386E.sayılı dosyası ile birleştirilmiş olan davada mahkememizin görevli olup olmadığı veya hangi mahkemenin görevli olduğu bu çerçevede tespit edilecektir.
Bir uyuşmazlığın doğumundan önce uyuşmazlığı görmekle görevli olan mahkemenin hangi mahkeme olduğu “doğal hakim ilkesi” nedeniyle büyük önem arz etmektedir. Nitekim konunun önemi nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan m.37 hüküm ile “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” düzenlemesi getirilmiştir.
Konuyla ilgili Yargıtay uygulamalarında da doğal hakim ilkesine dair ayrıntılı tespit ve belirlemeler yapılmıştır.
“Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi gerekir.
(…)
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir. (Yar.HGK 2017/11-10E. 2019/401K.sayılı ilamı)”
Bu çerçevede dava konusu hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarih ve dava tarihi itibariyle 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulanması gerektiği kural olarak açık olduğu gibi esasen 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın Geçici Madde 1.hükmünün 1.fırasında dahi açıkça “Bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümleri, Kanununun yürürlüğe girmesinden önce açılmış olan davalarda uygulanmaz” kuralı dahi genel kuralı destekler niteliktedir. Buna göre davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulanması gerekeceği açıktır. Bir başka deyişle halihazırdaki pozitif düzenlemeler gereği görevli mahkemenin tayininde 2007 yılındaki 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulanacağı tabidir.
Zaten 28.11.1956 tarih ve 15/15 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararı’nda, “her davada açıldığı tarihte tespit edilen vaziyet hükme ittihaz olunması iktiza eylemesine…” gerekçesine yer verilerek, davanın açıldığı tarihteki yürürlükte olan hükümlerin dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.
Gerek dava açıldığı tarihte gerek hüküm tarihinde geçerli olan Anayasa hükmü gerek kanuni düzenlemeler gerek Yargıtay uygulamaları ve gerekse aşağıda belirtilecek emsal ilamlar dikkate alındığında dava tarihinde geçerli olan hükümlere göre görev husususun belirlenmesi gerekir. Aksi düşünce bütün bu referanslara aykırı olacağı gibi “doğal hakim ilkesi”ne de aykırı olacaktır.
Roma hukukunun temel kaidelerinden olan perpetuatio fori ilkesi gereği davanın açıldığı tarih itibariyle görevli olan mahkemenin görevi sabit hale gelir. Roma hukukuna ait bu temel kaide halihazırda günümüzdeki doktrinde de benimsenmektedir.
Zaten doktrinde de davacı davasını ikame ettiği andan itibaren, görevli olan mahkeme sabit hale gelecektir; yani dava ikame edildikten sonra görev ve yetkiye ilişkin meydana gelebilecek değişikler o davayı etkileyemeyecektir. (Seda Özmumcu, Davanın Açılmasına Bağlanan Hukuki Sonuçların Davanın Açılmamış Sayılması Halinde Değerlendirilmesi, İÜHFD, C.70 Sayı 2, 2012, Sayfa 199)
Bu arada dosyamız davalıları …ve … hatta ilk dava dilekçesinde adı geçen ve ilk davanın açıldığı dava tarihinde, davalı konumunda olan …, …, …, …’ın açık savunmaları, SGK’dan celb edilen kayıtlar, … Ticaret Sicil Müdürlüğünden celb edilen kayıtlar ve yine davalılara atfedilen eylemlerin gerçekleştiği tarih itibariyle davalıların işçi sıfatıyla davacı şirket bünyesinde görev aldıklarına dair Yargıtay 11.HD’nin 2010/12150E. 2011/3807K., Yargıtay 11.HD’nin 2010/12870E. 2012/18307K., Yargıtay 9.HD’nin 2016/23468E. 2016/19543K., Yargıtay 9.HD’nin 2007/30301E. 2009/6217K., davacı tarafından temyiz edilmeksizin kesinleşen … 6.ATM’nin …E. …K.sayılı ilamı ve yine asıl dava dosyasından ayrılan … 6.ATM’nin…E.sayılı dosyası içerisinde yer alan Yargıtay 13.HD’nin ilam içeriği bir bütün olarak dikkate alındığında Eniz ZAİMOĞLU, hariç tüm davalıların eylem tarihinde işçi sıfatına haiz olduğu anlaşılmaktadır.
Davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan 1086 sayılı HUMK hükümlerine göre asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi arasında iş bölümü ilişkisi mevcut olup bu mahkemelerde açılmış olan davalarda iş bölümü itirazı olmadığı sürece davalar açılan bu mahkemelerde görülmekte olup bu mahkemeler arasında re’sen görevsizlik kararı zaten verilememektedir. (Mustafa AKIN, Hiç Veya Süresinde İlk İtiraz Olmadığı Halde TTK Uyarınca Verilen Gönderme Kararlarının Bağlayıcılığı, Terazi Hukuk Dergisi, Temmuz, 2009) Zaten bu mahkemeler arasında dava tarihi itibariyle resen görevsizlik kararı verilemediğinden, verilen gönderme kararları ise kural olarak bağlayıcı olduğundan ve iş bölümü ilişkisi nedeniyle asliye ticaret mahkemesi dava tarihi itibariyle aynen asliye hukuk mahkemesi gibi genel görevli mahkeme konumundadır.
Buna mukabil dava tarihinde dahi iş mahkemelerinin özel görevli mahkeme statüsünde bulunduğu, genel görevli durumunda olan asliye ticaret mahkemesiyle arasındaki ilişkinin ise görev ilişkisi olduğu açıktır.
Dava dosyasındaki davalılar arasında gerek dava tarihinde gerek hüküm tarihinde dava arkadaşlığı bulunduğu, davalıların bir kısmının özel, bir kısmının ise genel mahkemelere tabi olmaları durumunda davanın hangi mahkemede açılması gerektiği bu defa tartışılmalıdır.
Davanın açıldığı tarih itibariyle asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ile iş bölümü kaidesi olmakla birlikte yönetici sıfatına haiz davalıların dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK uyarınca ticaret mahkemesine tabi oldukları, işçi sıfatına haiz olduğu açıklanan davalının ise iş mahkemesine tabi oldukları, bu suretle bu dosyadaki davalılar arasında dava tarihi itibariyle ihtiyati dava arkadaşlığı bulunduğu mahkememizce tespit edilmiştir. Bu durumda ihtiyari dava arkadaşları arasındaki hukuki ilişkinin göreve etkisi de ele alınmalıdır.
Öncelikle doktrinde, bu tip durumlarda davalılar arasında göreve ilişkin hususların diğer davalılara sirayet edebileceği ileri sürülmüştür. (Prof.Dr.Ömer ULUKAPI, Dava Arkadaşlığı, Konya, 1991, Sayfa 224)
Buna mukabil somut olayda olduğu üzere, birden fazla davalı aleyhine açtığı davada, davalıların bir kısmının somut olayda olduğu üzere genel görevli mahkemeye, bir kısmının ise özel görevli mahkemeye tabi olması halinde özel görevli mahkemenin tüm davalılar açısından görevli olacağı da ilmi içtihat olarak belirtilmiştir. (Prof.Dr. Baki KURU, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, 3.Cilt, 2021, İstanbul, Sayfa 233, Yargıtay HGK, 17/04/2015T.ve 2013/13-2232E. 2015/1232K.sayılı ilamı; Yargıtay 13.HD 20/12/2010T.ve 2010/11737E. 2010/17269K.sayılı ilâmı)
Nitekim mahkememizce emsal alınan Yargıtay 11. HD’nin 2010/12150E. 2011/3807K.sayılı ilamında, ilk derece mahkemesinin bu konuya ilişkin oluşturmuş olduğu gerekçe incelenmiş ve gerekçe hukuka uygun olarak kabul edilmiştir. Adı geçen … 11.ATM’nin … E. …K.sayılı kararında “Yukarda özetlendiği üzere davalı… ve … dışındaki davalıların davacı şirkette hizmet akdiyle görev yaptığı çekişmesizdir. 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanun’unun 1. maddesi, işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların İş Mahkemelerinde çözüleceği hükme bağlanmıştır. Adı geçen davalılarla davacı şirket arasındaki bu ilişki karşısında, olayda 5521 Sayılı Kanun’un yukarıda yer verilen 1.maddesi hükmünde öngörülen tüm koşulların mevcut olduğu ve davaya bakma görevinin de İş Mahkemesine ait bulunduğu açıktır. Bu noktada davalı şirket hissedarı ve yöneticiler yönünden sorumluluğun farklı hukuki kurallara tabi olması hususu değerlendirildiğinde; davalı çalışan ile diğer davalılar arasında mevcut ihtiyari dava arkadaşlığı karşısında, haklarındaki davalar arasında bağlantının varlığı da tartışmasız olup, bu nedenle davaların tümünün aynı mahkemede görülmesi de usulen mümkün ve gereklidir. Öte yandan bu şekilde davaların birlikte açılması halinde tüm davalılar hakkındaki davaların özel mahkeme niteliğindeki (İş Mahkemesinde) görülmesi gerekir. Genel mahkeme niteliğindeki Sulh ve Asliye Mahkemeleri yanında belirli kişiler arasında çıkan veya belirli türdeki uyuşmazlıkları çözmek üzere özel kanunlarla kurulan özel mahkemelerde mevcut olup, yukarıda yer verildiği üzere İş Mahkemeleri de bu anlamda özel mahkemelerdir. Özel Mahkemelerinde hangi tür davalara bakacakları da yine özel kanunlarınca belirlenir. Asliye Ticaret Mahkemeleri de Asliye Hukuk Mahkemelerinin dairesi durumunda olup, bu niteliği itibariyle özel değil genel mahkemeler arasında yer alırlar. Bu itibarla tüm davalılar hakkındaki davaların Özel Mahkemede (İş Mahkemesinde) görülmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır. Mahkemelerin görevini belirleyen usul kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında ve hiçbir sınırlamaya da tabi olmaksızın taraflarca ileri sürülebileceği gibi, mahkeme tarafından da bir itiraz olmasa bile resen görevli olup olmadığını kendiliğinden değerlendirmekle yükümlüdür. Birlikte davalı gösterilenler hakkında yukarıda açıklanan nedenle davanın özel mahkeme niteliğindeki İş Mahkemesinde görülmesi gerekir. Davanın görevli özel mahkeme olan İş Mahkemesinde görülmesi zorunluluğu karşısında mahkememizin görevsizliğine, dava dilekçesinin görev yönünden reddine ilişkin aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur”.
Bu suretle yukarıda atıf yapılan ilâma göre … A.Ş.’yi temlik alan … tarafından davalılar …, …, …n (ölü), .., …, …, …, …, …, …, … (…), …, …, …, …, …aleyhine açılan davada yukarıdaki gerekçe ile verilmiş olan görevsizlik kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olduğu halde Yargıtay 11. HD yukarıda anılan ilam ile davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarını ret etmekle hükmü onamıştır.
Yine emsal nitelikte olan … 6.ATM …E. …K.sayılı dava dosyasında davacının …Hiz. A.Ş., davalıların…, …, …, …, …, .., …, …, …, …, …, …, …, …, …., …, …, …, …, …, …, … olduğu, dava tarihinin ise 02/07/2007 olduğu, mahkemece verilen kararda “Davacı vekili, dava konusu olayla ilgili olarak, davacı şirketin yönetim ve denetim kurulu üyeleri aleyhine … 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin…E.sayılı dosyasında mali sorumluluk davası açıldığını, iş bu davanın ise olayda sorumluluğu bulunan, yönetim ve denetim kurulu üyesi olmayan diğer şirket yöneticilerine karşı açıldığını, bu nedenle görevlerinin niteliği ve konumu itibarı ile anılan yasa maddeleri uyarınca sorumlu tutulmayacaklarını bildirmişlerdir. Hizmet sözleşmelerinden kaynaklanan bu uyuşmazlıklara ilişkin davaların İş Mahkemesinde görülmesi 4857 ve 5521 sayılı Kanunların 1.maddeleri hükümleri gereğidir. Bu nedenle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermek gerekmiştir” gerekçesi ile görevsizlik kararı verildiği, eylemin 2004 tarihli karara dayandığı, bu dosyada ilk derece mahkemesinin görevsiz olduğu ve iş mahkemesinin bu noktada görevli olduğu noktasındaki kararın taraflarca temyiz kanun yoluna götürülmediği, bu kararın dahi 12/12/2013 tarihi itibariyle şeklen kesinleştiği, bu itibarla mahkememizdeki birleşen dava dosyasına esas olan tarih itibariyle de adı geçen dosyamızda taraf olan tam davalıların tüm davalarının iş mahkemesinde görülmesi gerektiği ortaya çıkmıştır.
Nihayet ve yine … 40.ATM’nin…E.sayılı dava dosyasına istinaden ilamına istinaden davacı … A.Ş.’yi temlik alan … tarafından davalılar …, …, …,…, …, …, .., …, … …, …, …, …, …, …, … ve birleşen dosyadaki … aleyhine olmak üzere TTK çerçevesinde sorumluluk davası açtığı, bu davalı kişilerin isnat olunan eylem tarihinde davacı şirket bünyesindeki görevlerine yönelik ayrıntılı araştırma incelemelerin yapıldığı, bu noktada gerekli delillerin toplandığı, mahkemenin 2011/25E. 2011/131K.sayılı ilamında ise “Sonuç olarak anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna dayalı bu tazminat davasında, davalı olarak gösterilen kişilerin yönetim kurulu üyeliği ve denetçi sıfatını haiz olmaması nedeniyle, davalıların görevleri itibariyle pasif dava ehliyetleri bulunmadığından, davacı tarafından açılan davanın pasif husumet nedeni ile reddine karar vermek gerektiği kanaatine varılmıştır. Davacı birleşen dosyada Muhasebe direktörü Sadrettin Balaban mirasçılarına karşı sorumluluk davası açmış olup, davalıların murisinin davacı şirkette yönetim kurulu üyesi ve denetçi olmadığı bilirkişi raporu ile tespit edildiğinden, davalıların murisinin davada pasif husumeti bulunmadığından birleşen dosyada açılan davanın hasif husumet yokluğundan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle ise adı geçen kişilerin atfedilen eylemin gerçekleşmiş olduğu yıllar itibariyle yönetim kurulu ve denetim kurul üyeleri olmadıkları tek tek tespit edilmiş, ayrıca kararlarda bu konular irdelenmiştir.
Mahkememizin 2007/386E.sayılı dava dosyasıyla birleşen dava dışı … 6.ATM’nin…E. …K.sayılı asıl ve yine bu dosyanın birleşeni olan … 1.ATM’nin …E.sayılı dosyasında mevcut olan Yargıtay ilamında dahi bu konuya ilişkin bir farklı bir gerekçesinin olmadığı, gözetilerek zaten ayırma kararı oluşturulmuştur. … 6.ATM’nin adı geçen ilamında karar veren mahkeme dahi davalının sıfatı karşısında ve yukarıda anılan Yargıtay ilamları çerçevesinde öncelikle görev hususunu ele alması gerektiği halde, sıfat hususunu değerlendirmiş ise de bu durum mahkememizce görev hususunun yeniden ele alınmasına ise engel teşkil etmemektedir.
Emsal alınan gerek Yargıtay ilamları, gerek kesinleşen ilk derece mahkeme ilamları ve gerekse birleşen … 6.ATM’nin karar içeriği ve ekindeki evraklar, mahkememizce celb edilen SGK kayıtları, sicil müdürlüğü kayıtları, yine bu deliller ile uyumlu davalı savunmaları ve bu savunmalara esas belgeler karşısında dava konusu eylemin gerçekleştiği tarih itibariyle bu dosyanın davalıları olan ve davacı şirket bünyesinde hizmet akdi ile görev yapan …, …, …, …, … ile davacı şirket arasındaki ilişkinin eylem tarihi itibariyle, yürürlükte olan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1.madde hükmü nedeniyle iş mahkemesinin görev alanı dahilinde bulunduğu, öte yandan işçi sıfatı olduğu anlaşılan bu kişiler aleyhine açılan dava yönünden ise, dava tarihinde yürürlükte olan HUMK hükümleri uyarınca tüm davalılar yönünden asliye ticaret mahkemesi ile kıyaslandığında özel mahkeme durumundaki iş mahkemesinin görevli bulunduğu, konuyla ilgili gerek doktrin gerek Yargıtay uygulaması ve gerekse yukarıda belirtilen gerekçeler karşısında mahkememizin görevli bulunmadığı, açılan davada dava tarihi itibariyle tüm davalılar yönünden iş mahkemesinin özel görevli mahkeme olarak bu davaya bakmakta görevli olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizin görevli olmadığı anlaşılmış olmakla, birleşen dava dosyasında birleştirme kararı veren asliye ticaret mahkemesinin birleştirme kararı mahkememizin görevsiz olmasına rağmen bu davaya bakmasını ise zaten gerektirmemektedir. Zira davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı HUMK’nun 45. ve karar tarihinde yürürlükte olan 6100 sayılı HMK’nın 166. maddesi uyarınca kural olarak aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar. Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise, bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren bununla bağlıdır. Ne var ki bu bağlılık asıl dosyaya bakacak mahkeme ile birleşen dosya bakacak mahkemenin görevli olmasıyla söz konusu olacaktır. Oysaki birleşen dava dosyasının gerek davanın açıldığı tarihte gerek mahkememizce hüküm verildiği tarihte, mahkememizle aynı sıfat ve göreve haiz bir mahkemenin yani asliye ticaret mahkemesinin görev alanı dahilinde değil farklı sıfat ve göreve haiz özel görevli iş mahkemesinin görev alanı dahilinde kaldığı anlaşılmaktadır. (Yargıtay İBK 14.02.1992 3/2 İBK; RG 1.5.1992 sayılı nüshası; Yargıtay 15.HD 2019/2478E. 2020/1101K.sayılı ilamları) Bu itibarla hüküm verilen dava dosyasındaki söz konusu birleştirme kararı dahi, usul hukuku tekniği ve HMK sistematiği açısından görevsizlik kararı verilmesine engel değildir. Hatta Yargıtay uygulaması ve HMK (HUMK) sistematiği gereği görevsizlik kararı verilmesi gerekli ve zorunludur.
Kaldı ki aynı davacının, aynı hukuki nedene dayalı olarak, aynı görev süresi içinde işçi sıfatıyla çalışan kişilerin şirkette yönetim kurulu ve denetim kurulu üyesi olan kişilerle birlikte davalı olmaları durumunda bu tip davaların iş mahkemesinde görülmesi gerektiği noktasında gerek doktrin gerek Yargıtay uygulaması çerçevesinde kararlar oluşturulduğu halde, mahkememizin bu dosyasında aynı davacı, aynı neden ve aynı görev süresi içinde işçi sıfatıyla çalışan kişilerin aynı şirkette yönetim kurulu ve denetim kurulu olan kişilerle birlikte davalı olmaları karşısında, mahkememizdeki bu dosyada dahi iş mahkemesinin görevli olmadığını kabul etmeyi gerektirir haklı ve makul herhangi bir hukuki neden bulunmamaktadır. Mahkemelerin tarafları, konusu ve sebepleri aynı veya benzer nitelikteki dosyalarda haklı ve makûl bir neden olmadığı sürece farklı ve çelişkili uygulamalara sebebiyet vermesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik uygulamaları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlaline de yol açacaktır. Bu yönden ihlalin oluşmaması açısından mahkememizce görevsizlik kararı verilirken bu husus dahi ayrıca dikkate alınmıştır.
Bu arada hemen belirtmek gerekir ki HMK m.114 hükmünde belirtilen görev hususu dava şartı olup HMK m.115 hükmü uyarınca görev hususu davanın her aşamasında ele alınması mümkün olan hususlardan olmakla konuyla ilgili Yargıtay uygulaması dahi dikkate alınarak dosya üzerinden hüküm oluşturulmuştur.
Yapılan açıklamalar karşısında; mahkememizin HMK m.114/f.1 ve HMK m.115 hükmü uyarınca görevli olmaması karşısında, davanın dava şartı yokluğundan ve usulden reddine, talep halinde, dava dosyanın görevli İstanbul İş Mahkemesine gönderilmesine, karara karşı kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliğinden itibaren iki hafta içinde; süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleştirilmiş ise kararın kesinleştiği tarihten itibaren iki hafta içinde taraflardan birinin mahkememize başvurarak dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesine, başka mahkemede davaya devam edilmesi söz konusu olmadığında dava hakkında açılmamış sayılma kararı verilerek davacının yargılama giderlerine mahkum edileceğinin taraf vekillerine ihtarına, HMK 331/2 maddesi uyarınca davaya başka bir mahkemede devam olunacağından yargılama giderlerine bu aşamada hükmedilmemesine dair kararı verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Mahkememizin HMK m.114/f.1 ve HMK m.115 hükmü uyarınca görevli olmaması karşısında, davanın dava şartı yokluğundan ve usulden reddine,
2-Talep halinde, dava dosyanın görevli İstanbul İş Mahkemesine gönderilmesine,
3-Karara karşı kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliğinden itibaren iki hafta içinde; süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleştirilmiş ise kararın kesinleştiği tarihten itibaren iki hafta içinde taraflardan birinin mahkememize başvurarak dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesine,
4-Başka mahkemede davaya devam edilmesi söz konusu olmadığında dava hakkında açılmamış sayılma kararı verilerek davacının yargılama giderlerine mahkum edileceğinin taraf vekillerine ihtarına,
5-HMK 331/2 maddesi uyarınca davaya başka bir mahkemede devam olunacağından yargılama giderlerine bu aşamada hükmedilmemesine,
Kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla Yargıtay nezdinde temyiz yasa yolu açık olmak üzere tarafların yokluğunda ve oy birliği ile karar verildi. 25/11/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip