Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/777 E. 2021/794 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/777
KARAR NO : 2021/794
BİRLEŞEN : 2008/451

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 18/05/2007
KARAR TARİHİ : 25/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan alacak davasının … 6.ATM’nin …E.sayılı dosyasına istinaden (ekinde birleşen … 1. Asliye Ticaret Mahkemesi …E) görüldüğü, akabinde bu dosyanın mahkememizin 2007/386E.sayılı dava dosyası ile birleştirildiği, birleştirme kararının verildiği 18/02/2021 tarihinden itibaren yargılamaya mahkememizin 2007/386E.sayılı dava dosyası üzerinden devam olunduğu, bu suretle birleşen 6.ATM’nin …E.sayılı dava dosyasında dava şartları açısından görev hususunun değerlendirilmesi gerekmekle HMK m.167 hükmü uyarınca 24/06/2021 tarihi itibariyle ayırma kararının verildiği, ayırma kararı sonrası birleşen …E.sayılı dava dosyasının 2007/386E.sayılı asıl dava dosyasından ayrılmasını müteakiben bu defa mahkememizin 2021/777E.sayılı dosya numarasını aldığı anlaşıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle;… tarafından atanan Yönetim Kurulu tarafından verilen talimatla Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından hazırlanan 28.12.2005 tarihli 04 nolu İnceleme Raporunda belirtilen hususlar nedeni ile adı geçen kişilerin meydana gelen şirket zararından görev yaptıkları dönem ve görevleri itibariyle sorumlu olduklarının belirtildiğini, ancak ismi sayılı olan yönetim Kurulu Üyeleri ve Denetçiler Hakkında mali mesuliyet davaları açıldığından tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla zararın sorumlu olan diğer kişiler hakkında sorumlulukları oranında dava açıldığını, bu nedenle şirket zararın fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00-YTL’lik kısmını, zararın meydana geldiği tarihten itibaren işleyecek T.C. Merkez Bankası tarafından ilan edilen avans faiz oranı ile birlikte davalılardan sorumlulukları oranında müştereken tahsiline karar verilmesi gerektiğini, bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 10.000,00-YTL’lik zararın, zararın meydana geldiği tarihten itibaren işleyecek T.C. Merkez Bankası tarafından ilan edilen avans faiz oranı ile birlikte davalılardan sorumlulukları oranında tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı temlik alan … vekili 06.10.2008 havale tarihli ıslah dilekçesinde özetle; alacak temliki sözleşmesine istinaden …’nin Bankalar Kanunu uyarınca her türlü harç ve vergiden muaf olduğundan fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00-YTL olarak ikame edilen davanın 15.266.844,68-YTL olarak HUMK madde 83 ve devamı hükümlerine göre harçsız olarak ıslahı ile ıslahı istenen 15.266.844,68-YTL ortaklık zararının, zararın meydana gelmesine sebebiyet veren davalılardan, zararın meydana geldiği tarihten itibaren işleyecek T.C. Merkez Bankası tarafından ilan edilen avans faiz oranı ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen … 1.Asliye Ticaret Mahkemesi … esas sayılı dosyasında davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle; müvekkili bankaya devir ve temlik edilen … 13.Asliye Ticaret Mahkemesinin …esas sayılı dosyası ile davalı … Hiz.AŞ adına bu davanın açıldığının, sorumlu olarak çalıştığı ve … AŞ’nin devir temlikinden sonra yapılan müfettiş soruşturmalarında şirketin 2000-2003 yılları içinde yurt dışı avans hesaplarından …’in kredi kartı ödemeleri raporunda belirtilen tutarların dışında toplam 16.098.544,37 YTL’lik ödeme bulunmadığını, bu işlemlere ait 7.886.961,82 YTL’lik kısmına ait muhasebe fişleri ve belgelerin bulunmadığını, bu işlemlere ait belgelerin düzenlenmediği ve firma hesaplarına ve işlemlerine tedbir kararı konulduktan sonra belgelerin imha edildiğini bu kişiler hakkında … 13.Asliye Ticaret Mahkemesinde dava açıldığının ve sorumlulukları oranında zararın tahsilinin talep edildiğinin ancak daha sonra …’ın 14.05/2005 tarihinde vefat ettiğinin anlaşılması üzerine davalı mirasçıları olan iş bu davalıların müteveffa Sadrettin Balaman’ın şirketteki dönemi ve görevi itibariyla meydana gelen 15.266.844,68 YTL’lik zarardan sorumluluğu nedeniyle mirasçılarından zararın meydana geldiği tarihten itibaren işleyecek T.C. Merkez Bankası tarafından ilan edilen avans faizi oranı ile birlikte davalılardan tahsiline, masraf ve ücreti vekalete karar verilmesi yönüyle iş bu davanın … 13.Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinun davacı … AŞ’nin yetkili çalışanı olmadığını, taliamt verme ve … AŞ muhasebesindeki işlemler ile bir ilgisi olmadığını, kendisine nakit akış koordinatörü olarak sorumluluk oranında husumet yönetildiğini, müvekkilinin davacı şirketi zarara sokacak herhangi bir tahsilat ve tediyatı olmadığı halde,tahsilat ve tediye makbuzları düzenlenerek muhasebede kayıtlara alınması gibi asılsız ve gerçekdışı iddialarla da husumet yöneltildiğini, bu iddiayı reddettiklerini, … taralından davacı şirkete 13.02.2004 tarihinde el konulduğunu, bu tarihten itibaren yeni Yönetim Kurulu ve Denetim Kurulu atanarak şirketin bütün faaliyetlerinin durdurulduğunu, bir şirket zararı varsa bu zararın 13.02.2004 tarihinden bu tarihe kadar şirketin faaliyetinin durdurulmasından doğduğunu, bunun nedeninin ise bizzat … tarafından atanan yönetici ve deneticiler olduğunu, müvekkili açısından dava dilekçesinin müphem, genel ve soyut iddia ve çelişik isnatlardanibaret olduğunu, yapılan işlemler bakımından müvekkilinin davacı şirkete ne gibi zararlı eylem­lerde bulunduğu, hangi görevi icabı şirket zararından sorumlu olduğu, yapmış olduğu iddia edilen işlemler bakımından illiyet bağının, davaya dahil edilme nedenlerinin, dava nedeninin ve şahsi sorumluluk sınırının iddialara muvazi olarak net bir şekilde izah ve açıklanması gerektiğini, davada zamnanaşımı olduğunu, davanın zamanaşımı yönünden de davanın reddini talep ettiklerini, davacının yasal olmayan müşterek sorumluluk iddiaları ile yasal olmayan faiz taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının huzurdaki davasının, davacı şirketin yönetim ve deneti­mine … tarafından el konulduktan sonra … tarafından atanan Yönetim Kurulunca verilen talimatla şirket Teftiş Kurulu Başkanlığınca hazırlanmış olan … tarihli ve … numaralı İnceleme Raporuna dayanarak ikame edildiğini, huzurdaki davanın haksız ve yersiz olduğunu, davacı şirketin yönetim ve denetimine … tarafından el konulmasından sonra düzenlenmiş olan tek yanlı “Teftiş Kurulu İnceleme Raporu”na istinaden açılmış olan bir dava olduğunu, bu raporun özel hukuk tüzel kişiliği niteliğinde bulunan davacı şirketin iç denetim mekanizması tarafın­dan hazırlanan bir belge olup, bu belgenin davaya dayanak bir delil olmasının mümkün olmadığını, davacı tarafça dava dilekçesinde inceleme raporunda yer alan açıklamalara atıf yapılarak iddia edilen ödemelerden müvekkilinin sorumlu olduğunun ifade edildiğini, müvekkilinin iddia edilen şirket zararından direk menfaati olan kişilerden biri olduğu iddiasıyla sorumlu olduğunun belirtildiğini, ancak aynı konuya ilişkin olarak Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri hakkında mali sorumluluk davası açıldığını, bu davanın … 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin… Esas numarası ile görüldüğünü, huzurda görülmekte olan davanın konusu ile … 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dava dosyasının konusunun aynı olduğunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuzun 187. maddesi ile 194. maddesinde derdestlik itirazının koşullarının belirtildiğini, buna göre aynı davanın iki kere açılmış olması, birinci davanın görülmekte olması, birinci dava ile ikinci davanın taraflarının, konusunun ve dava sebeplerinin aynı olması gerektiğini, dava konusu olayda da Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda yer alan derdestlik itirazı şartları gerçekleştiğini, aynı davanın iki kere açıldığını, bu nedenle derdestlik itirazında bulunduklarını, tüm bu nedenlerle bahsedilen dosyanın yargılamasının sonu­cunun, huzurdaki dosyada müvekkilden talep edilen miktarı da kapsayacağın­dan ve bu kararın icrası halinde davacı şirket iddia ettiği tüm zararı tahsil edeceğinden, huzurdaki dosyada derdestlik itirazlarımızın kabulü ile dava­nın açılmamış sayılmasına karar verilmesini talep ettiğini, esasa yönelik beyanlarında ise; müvekkilinin sorumluluğu tespit edilirken, iddia edilen zarardan müvekkilinin sorumlu olduğu iddia edilen hususların açık ve somut olarak tespiti gerektiğini, inceleme raporunda bahsedilmiş olan yapılmış ödemelerin tespitinin neye dayanarak belirlenmiş olduğunu anlamanın olanaksız olduğunu, davacı şirketin yönetim ve denetimine … tarafından 14.02.2004 tarihinde el konulduktan sonra müvekkilinin şirkete girişine dahi izin verilmediğini, bununla birlikte yeni atanan yöneticilerin şirket ortaklarını ve yöneticilerini de yok saydıklarını, ayrıca yeni yönetim tara­fından mevcut kasaların ve şirket kayıtlarının durumunun bir tutanak ile resmi biçimde devir teslim alınmadığı da bildiğini, bu nedenle, eğer şirket kasasında bir açık mevcutsa bundan müvekkilinin sorumlu olmadığını, bu durumda iddia edilen hususun ispatı olanaksız olmakla birlikte bir harcamanın ne nedenle yapılmış olduğu ve tespitinin ne şekilde yapıldığının anlaşılamadığını, zarar gördüğü iddia edilen tarafın, kendisine uygun olan ve elverişli sayılan bir hukuki sebebe dayandığını, öncelikle, iddianın ve zarardan sorumlu olması gereken kişilerin, hukuki dayanakları ile somutlaştırılarak, dava dilekçesinde bulunması zorunlu unsurlardan olan hukuki sebebin ve davalı sıfatlarının açıklığa kavuşturulması gerektiğini, ancak dava dilekçesinde davacı tarafından dayanmış olduğu herhangi bir hukuki sebep olmadığını, davacının yalnızca söz konusu olduğunu iddia ettiği zarardan müvekkillerinin sorumlu olduğunu iddia ettiğini, ancak sorumluluğun hukuki dayanağı gibi dava ile ilgili önemli ayrıntıları açıklama gereği duymadığını, bu nedenlerle davacının dilekçesini somutlaştırdıktan sonra beyanda bulunma hakkı saklı tutarak haksız, yersiz ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin… A.Ş. de 01.05.1997-30.04.2004 tarihleri arasında Muhasebe Direktörü’ne bağlı şekilde muhasebe müdürü olarak yasalar çerçevesinde görev yaptığını, dava dilekçesinde müvekkili davalıya atfedilen suçlamalar ve zarara sebebiyet verdiği iddiasının kabul edilemez olduğunu, davacı şirketin organizasyon yapısına bakıldığında muhasebe biriminin işlemler oluştuktan sonra sadece bu işlemlerin kaydını yaptığını, yani karar sürecinde yer almadığını, olayları yönlendiremediğini, mali olarak da muhasebenin para işlemleri ile uzaktan yakından alakası olmadığını, görevlerin ayrılığı ilkesi gereği ve nakit hareketleri ile ilgili yazılı talimatlar ve bu talimatlara göre işlem yapmanın kesinlikle muhasebenin görev tanımı içinde olmadığını, şirket kayıtlarının, gerek … tarafından el konulmadan önce sektörel inceleme yapılarak; gerek el konduktan sonra Maliye Gelirler Kontrolörleri, Hesap Uzmanlarınca çeşitli defalar incelenmiş olduğunu, şirket kuruluş tarihinden başlamak üzere her yıla ilişkin inceleme raporlarının mevcut olduğunu, söz konusu inceleme raporlarında eleştiri konusu yapılan hususların gereğinin zaten dönemin yetkililerince yerine getirilmiş olduğunu, tüm bu denetimler ve değerlendirmeler sonrasında, müvekkili davalının görev alanı ile ilgili olarak açık kalan ve dava konusu yapılabilecek, ele alınmamış hiç bir husus olmaması gerektiğini, oluştuğu iddia edilen zararın, müvekkili davalının bir yükümlülüğün ihlali nedeniyle ortaya çıktığının ispat edilmesi gerektiğini, olayda müvekkili davalının yükümlülüğünü ihlal ettiğine ve bu sebeple şirket zararının oluştuğuna dair somut hiçbir delil olmadığını, vergisel olarak yapılan incelemeler sonucu düzenlenen raporlarda uzmanların tespit etmiş olduğu vergi farklarının da ödendiğini, ayrıca TTK m. 336, 342 ve 346. maddelerindeki sorumluluk hallerinin de müvekkili davalı bakımından söz konusu olmadığını. İnceleme Raporunda belirtilen hususların ve bundan kaynaklanan sorumlulukların hiçbir şekilde müvekkili davalıya atfedilemeyeceğini, bu nedenlerle davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle; …A.Ş.de çalıştığı süre içerisinde aldığı tüm avansları usulüne uygun olarak kapattığını, işlemlerle ilgili belgelerin muhasebede mevcut olduğunu, bilirkişi incelemesinde bunun ortaya çıkacağını, hesapların tekrar incelenmesinin gerektiğini, bu nedenlerle davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı… cevap dilekçesinde özetle; davanın TTK. nın. 309/4. maddesi gereğince zamanaşımına uğradığını, kendisinin şirkette sadece muhasebe elemanı olarak çalıştığını, işlemlerle ilgili doğrudan bir bilgisinin ve yetkisinin bulunmadığını, dava dilekçesinde belirtilen ödemenin kendisine yapılmadığını, bu nedenle davada taraf sıfatının bulunmadığını, davaya dayanak olarak gösterilen rapordaki ifadelerin açık ve net olmadığını, varsayımlardan oluştuğunu, bu yolla davalı aleyhine afakî, mesnetsiz olarak dava açıldığını, firma hesaplarındaki cari hareketlerin sahte makbuzlarla yapıldığı yâda örtülü sermaye aktarımı gibi iddiaların davalı ile ilgisinin bulunamayacağını, zira muhasebecinin kendisine verilen işlemin kayıtlarını tuttuğunu, kendisine herhangi bir ödeme yapılmadığını, davaya konu şirket üzerinde ihtiyati tedbir kararı bulunmakta olup, şirketin hukuken ya da parasal hareket imkânının da bulunmadığını, … 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin …Esas sayılı dosyası ile devam eden 01.08.2003 tarihli ihtiyati tedbir kararları nedeniyle söz konusu şirketin v.d. grup şirketlerinin … Bankası soruşturması çerçevesinde tüm tasarruf yetkisi kaldırılarak, hak ve alacaklarının tedbiren dondurulduğunu, bu nedenle kararda yer alan şirketlerin leh ve aleyhinde dava ve takip yapılmasının mümkün olmadığını, tedbir kararları kaldırılıncaya kadar davacı şirketin takip ve tahsilâtta bulunmasının, en önemlisi de grup şirketlerinden birisi leh ve aleyhinde dava ve takipte bulunmasının mümkün olmadığını, bu kapsamda hukuken hareket imkânı bulunmayan bir konuyla ilgili muhasebe elemanı sıfatıyla işlem yapılamayacağının aşikâr olduğunu, söz konusu şirketlerin üzerinde devlet tarafından konulan tedbir olmasaydı dahi kasa sayımının, şirketin … tarafından devralındıktan ne kadar zaman sonra ve kim tarafından yapıldığı, buna ilişkin resmi tutanakların nerede olduğu, kasa açığının nereden kaynaklandığı, nasıl tespit edildiği ortaya konmadan zarar atfedilemeyeceğini, … eliyle devletin İmar Bankasının borcundan dolayı … Grubunda bulunan 228 adet şirkete el koyduğunu, devletin bu 228 şirkete davalı olarak gösterilen denetçi, yönetici ve ortakların sahte olduğu, gerçek yönetici ve mal sahibinin ise … ailesi olduğu gerekçesiyle el koyabildiğini, … dava açıp, bu ortaklardan kasa noksanlarını talep edebilecekken bu talebi farklı ithamlarda bulunarak kendisine yöneltmesinin hem usulen hem de esasen haksız ve yanlış olduğunu, bu nedenle davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …cevap dilekçesinde özetle; davanın TTK. nun 309/4 maddesi gereğince zamanaşımına uğradığını, davacı şirketin muhasebe departmanında 2000 – 2001 tarihleri arasında “geçici personel” sıfatıyla herhangi bir yetki sahibi olmadan SAP sistemi destek personeli olarak çalıştığını, davacı şirket tarafından kendisine yöneltilen tüm suçlamaların yersiz, olduğunu, söz konusu davanın kendisine yöneltilmesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, zira davacı tarafın dava dosyasına sunmuş olduğu… tarihli ve … sayılı İletişim Grubu Teftiş Kurulu Başkanlığı Soruşturma Raporu’nun 28. sayfasında da belirtildiği üzere kendisine ödenmiş olan 330,00-YTL’lik (Üç yüz otuz Yeni Türk Lirası) meblağın, davacı şirketin muhasebe departmanında gerçekleştirdiği çalışmaları karşılığında “maaş” olarak ödendiğini, kaldı ki bahse konu ödemeye ilişkin makbuzun da adı geçen raporun 18 numaralı ekinde bulunduğunun bu nedenle açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …cevap dilekçesinde özetle; davacı şirkette ne denetim kurulu ne de yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığını, … tarafından şirkete el konulmasından sonra oluşturulan rapora dayanılarak bu bedellerin istenmesinden sorumlu tutulamayacağını, o dönemde şirketin yönetim kurulu başkanının akrabası olduğunu ve maddi durumunun yetersiz olması ve yeğenlerine maddi destek olmak amacıyla aylık 250 TL civarında ödeme yaptığını, bunu şirketteki hesabından yaptırdığını, söz konusu işlemden çok uzun süre sonra kendisinin sorumlu tutulmasına gidilmesinin açıkça hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, sorumluluk davasında, TK. 341, 309 ve 335. maddelerde sayılan zamanaşımı sürelerinin dolduğundan öncelikle zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının ortaklık zararının, zararın meydana gelmesi tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile tahsiline karar verilmesini istediğini, ancak istenebilecek faizin başlangıç tarihinin dava tarihi olduğunu, istenebilecek faizin de yasal faiz olduğunu, bu nedenlerle açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle; davacının iddia ettiği şekilde bir ödemenin kendisine yapılmadığını, bu zamana kadar herhangi bir şekilde özel sektörde çalışmadığını, ticaret yapmadığını, … ilgili senet, makbuz, kupon, pul vs. gibi hiçbir belge imzalamadığını, kendisine ödeme yapıldığını iddia eden şahıs veya şahısları tanımadığını, … A.Ş. ile …nolu telefonun kullanıcı abonesi olmak dışında uzaktan yakından hiçbir ilgisinin ve alakasının olmadığını. …A.Ş.’nin yada varsa yan kuruluşlarının kurucusu, ortağı, hissedarı, herhangi bir sıfatla yöneticisi, çalışanı olmadığını aynı zamanda bunlardan her hangi birisiyle akrabalığının da olmadığını, kendisiyle birlikte davalı konumunda olan şahısları tanımadığını, dava konusu raporun, telefon faturası için toplam 77.160.000 TL ödendiğinin ifade edildiğini, ancak bu hatla ilgili olarak gelen fatura bedellerinin gününde ödenmiş olduğunu. 25.10.2005 yılından bu tarafa da bir bankadan otomatik ödemeye bağlı olduğunu, Müfettişlik raporunun 9. sayfasında, “……’in ( …) numaralı telefon faturası …” ifadesinin kullanıldığını, bu telefonu halen kendisinin kullanmakta olduğunu ve görüşmelere açık olduğunu, müfettişin her nedense baştan savma bir rapor düzenleyerek davalıyı anlaşılması güç bir şekilde olayın içine çekmeye çalıştığını, zira müfettişin kendi raporunun bir bölümünde davalının davacı şirketle bir bağlantısı varmış gibi bir durum yarattığını, diğer bir bölümünde de davalının kim olduğunun ve ne iş yaptığının tespit edilemediğinden bahsettiğini, bunun da müfettişin düzenlemiş olduğu raporun tutarsızlığını ortaya koyduğunu, raporda zikrettikleri davalıya ait numarayı aramaları durumunda davalıya rahatlıkla ulaşabilecek durumda olduklarını ancak bunu yapmadıklarını, dolayısıyla davalıya yapıldığı söylenen ödemelerin gerçek olmadığını, kendisine izafe edilen imzaların da şahsına ait olmadığını, bu nedenle davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
(Mahkememiz dosyasında tefrik edilen) davalı … cevap dilekçesinde özetle; … A.Ş. de sadece şirket ortaklarından …’ın sekreteri olarak çalıştığını, şirketin muhasebe, fınans, denetim ya da yönetim kadrolarında kesinlikle sorumlu olarak çalışmadığını, hiçbir şekilde ve konuda karar verme görevinin olmadığını, …’ın onayı ile muhasebeden makbuz ile birlikte gelen paranın makbuzun davalı tarafından imzalanması ile birlikte teslim alındığını, makbuzun aslının muhasebe departmanına gönderildiğini, gelen paranın yine …’ın talep ettiği şekilde harcanıp sonrasında varsa faturaları ile birlikte yoksa açıklamalarıyla…’in kontrol ve onayından geçtikten sonra Muhasebe departmanına teslim edildiğini ve sistemin bu şekilde çalışmakta olduğunu, dava dilekçesinde sözü edilen paranın davalının zimmetinde kalmasının kesinlikle mümkün olmadığını, kaldı ki …’ın bilgisi olmadan muhasebeden para çıkışının imkânsız olduğunu, zaten böyle bir durum olsa 8 yıl kendisini bu şirkette çalıştırmalarının mümkün olmayacağını, Muhasebe kayıtlarını muhafaza etmek gibi ne bir görevi ne de bir pozisyonu olduğunu, şirkete …’ nin el koyması sırasında muhasebede pek çok belgenin imha edildiğinin müfettiş raporunda da belirtildiğini, hesap kapatma kayıtlarının da imha edilmiş olabileceği ortada iken “kapatma kayıtlarını bulamadık, o halde bu para …’ın zimmetindedir” şeklindeki ifadenin kabulünün mümkün olmadığını, kapatılmadığı ve altında davalının imzasının bulunduğu iddia edilen makbuzlardaki imzaların davalıya ait olup olmadığının da meçhul olduğunu, davalının imzasını taşıdığı iddia edilen makbuzların 2000 tarihli olduğunu, davacı şirkete 13.02.2004 tarihli fon kararı ile … tarafından 14.02.2004 tarihinde fiilen el konulduğunu, el koymanın Ticaret Sicil Gazetesi ile ilan tarihinin ise 19.02.2004 tarihi olduğunu, dava dilekçesinin 17.05.2007 tarihinde ıslah dilekçesinin de 06.10.2008 tarihinde verildiğini, dolayısıyla, gerek davalının imzasının bulunduğu iddia edilen makbuzların tarihi, gerek … tarafından şirkete el koyma tarihi, davanın açılış ve ıslahın yapılış tarihleri nazara alındığından BK ve TTK gereğince davacının dava dilekçesinde ve ıslah dilekçesindeki taleplerinin zamanaşımına uğramış olduğunu, bu nedenle davanın öncelikle zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava dosyasının, asıl davadan ayrılma nedeni görev hususunun ele alınması zorunluluğundan kaynaklanmaktadır.
Mahkememizin görevli olup olmadığı değerlendirilmeden önce göreve ilişki genel değerlendirmeler yapılmasında fayda bulunmaktadır.
Buna göre gerek davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 1086 HUMK m. 7 hükmü gerek halen yürürlükte olan 6100 sayılı HMK m.114 ve 115 hükümleri dikkate alındığında taraflarca itiraz olmasa dahi mahkeme görevli olup olmadığını yargılamanın her aşamasında ve re’sen incelemek zorundadır. Zaten görev hususu, kamu düzenine ilişkin bulunduğundan gerek birinci gerekse ikinci denetim aşamalarında da dikkate alınması ve re’sen değerlendirilmesi gereken usuli bir konudur. Bu nedenle görev kurallarına ilişkin tarafların herhangi bir sözleşme yapabilmeleri mümkün bulunmamaktadır. Mahkemece bu husus gözetilmeksizin davanın esası ile ilgili verilecek her türlü karar, BAM’da kaldırma nedeni ve Yargıtay’da ise bozma nedeni teşkil edecektir. Bir başka deyişle bu husus kamu düzenine ilişkin olmakla istinaf sebebi ve temyiz sebebi yapılıp yapılmaması önem taşımamaktadır.
Davanın açıldığı tarih 02/07/2007’dir. Bu tarih itibariyle 1086 sayılı HUMK hükümleri yürürlüktedir. Ne var ki mahkememizce verilen karar tarihi 2021 olup bu tarih itibariyle ise 6100 sayılı HMK hükümleri yürürlükte bulunmaktadır. O halde mahkememizin görevli olup olmadığının tespitinde hangi tarihteki kanun hükümlerinin dikkate alınarak görev hususunun değerlendirilmesi gerektiği tartışılmalıdır. Buna göre mahkememizin 2007/386E.sayılı dosyası ile birleştirilmiş olan davada mahkememizin görevli olup olmadığı veya hangi mahkemenin görevli olduğu bu çerçevede tespit edilecektir.
Bir uyuşmazlığın doğumundan önce uyuşmazlığı görmekle görevli olan mahkemenin hangi mahkeme olduğu “doğal hakim ilkesi” nedeniyle büyük önem arz etmektedir. Nitekim konunun önemi nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan m.37 hüküm ile “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” düzenlemesi getirilmiştir.
Konuyla ilgili Yargıtay uygulamalarında da doğal hakim ilkesine dair ayrıntılı tespit ve belirlemeler yapılmıştır.
“Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi gerekir.
(…)
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir. (Yar.HGK 2017/11-10E. 2019/401K.sayılı ilamı)”
Bu çerçevede dava konusu hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarih ve dava tarihi itibariyle 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulanması gerektiği kural olarak açık olduğu gibi esasen 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın Geçici Madde 1.hükmünün 1.fırasında dahi açıkça “Bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümleri, Kanununun yürürlüğe girmesinden önce açılmış olan davalarda uygulanmaz” kuralı dahi genel kuralı destekler niteliktedir. Buna göre davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulanması gerekeceği açıktır. Bir başka deyişle halihazırdaki pozitif düzenlemeler gereği görevli mahkemenin tayininde 2007 yılındaki 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulanacağı tabidir.
Zaten 28.11.1956 tarih ve 15/15 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararı’nda, “her davada açıldığı tarihte tespit edilen vaziyet hükme ittihaz olunması iktiza eylemesine…” gerekçesine yer verilerek, davanın açıldığı tarihteki yürürlükte olan hükümlerin dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.
Gerek dava açıldığı tarihte gerek hüküm tarihinde geçerli olan Anayasa hükmü gerek kanuni düzenlemeler gerek Yargıtay uygulamaları ve gerekse aşağıda belirtilecek emsal ilamlar dikkate alındığında dava tarihinde geçerli olan hükümlere göre görev husususun belirlenmesi gerekir. Aksi düşünce bütün bu referanslara aykırı olacağı gibi “doğal hakim ilkesi”ne de aykırı olacaktır.
Zaten doktrinde de davacı davasını ikame ettiği andan itibaren, görevli olan mahkeme sabit hale gelecektir; yani dava ikame edildikten sonra görev ve yetkiye ilişkin meydana gelebilecek değişikler o davayı etkileyemeyecektir. (…, Davanın Açılmasına Bağlanan Hukuki Sonuçların Davanın Açılmamış Sayılması Halinde Değerlendirilmesi, İÜHFD, C.70 Sayı 2, 2012, Sayfa 199)
Bu arada dosyamız davalılarından …, …, …, …, … ile birleşen dosya davalısı Sadrettin Balaban’ın açık savunmaları, SGK’dan celb edilen kayıtlar, … Ticaret Sicil Müdürlüğünden celb edilen kayıtlar ve yine davalılara atfedilen eylemlerin gerçekleştiği tarih itibariyle davalıların işçi sıfatıyla davacı şirket bünyesinde görev aldıklarına dair Yargıtay 11.HD’nin 2010/12150E. 2011/3807K., Yargıtay 11.HD’nin 2010/12870E. 2012/18307K., Yargıtay 9.HD’nin 2016/23468E. 2016/19543K., Yargıtay 9.HD’nin 2007/30301E. 2009/6217K., davacı tarafından temyiz edilmeksizin kesinleşen … 6.ATM’nin …E. …K.sayılı ilamı ve yine asıl dava dosyasından ayrılan … 6.ATM’nin …E.sayılı dosyası içerisinde yer alan Yargıtay 13.HD’nin ilam içeriği bir bütün olarak dikkate alındığında bu davalıların eylem tarihinde işçi sıfatına haiz olduğu kesinleşmiş ilam içerikleri dahi sabittir.
Davanın açıldığı tarih itibariyle asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ile iş bölümü kaidesi olmakla birlikte yönetici sıfatına haiz davalıların dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK uyarınca ticaret mahkemesine tabi oldukları, işçi sıfatına haiz olduğu açıklanan davalının ise iş mahkemesine tabi oldukları, bu suretle bu dosyadaki davalılar arasında dava tarihi itibariyle ihtiyati dava arkadaşlığı bulunduğu mahkememizce tespit edilmiştir.
Davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan 1086 sayılı HUMK hükümlerine göre asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi arasında iş bölümü ilişkisi mevcut olup bu mahkemelerde açılmış olan davalarda iş bölümü itirazı olmadığı sürece davalar açılan bu mahkemelerde görülmekte olup bu mahkemeler arasında re’sen görevsizlik kararı zaten verilememektedir. (…, Hiç Veya Süresinde İlk İtiraz Olmadığı Halde TTK Uyarınca Verilen Gönderme Kararlarının Bağlayıcılığı, Terazi Hukuk Dergisi, Temmuz, 2009) Zaten bu mahkemeler arasında dava tarihi itibariyle resen görevsizlik kararı verilemediğinden, verilen gönderme kararları ise kural olarak bağlayıcı olduğundan ve iş bölümü ilişkisi nedeniyle asliye ticaret mahkemesi dava tarihi itibariyle aynen asliye hukuk mahkemesi gibi genel görevli mahkeme konumundadır.
Buna mukabil dava tarihinde dahi iş mahkemelerinin özel görevli mahkeme statüsünde bulunduğu, genel görevli durumunda olan asliye ticaret mahkemesiyle arasındaki ilişkinin ise görev ilişkisi olduğu açıktır.
Dava dosyasındaki davalılar arasında gerek dava tarihinde gerek hüküm tarihinde dava arkadaşlığı bulunduğu, davalıların bir kısmının özel, bir kısmının ise genel mahkemelere tabi olmaları durumunda davanın hangi mahkemede açılması gerektiği bu defa tartışılmalıdır.
Öncelikle doktrinde, bu tip durumlarda davalılar arasında göreve ilişkin hususların diğer davalılara sirayet edebileceği ileri sürülmüştür. (Prof.Dr.Ömer ULUKAPI, Dava Arkadaşlığı, Konya, 1991, Sayfa 224)
Buna mukabil somut olayda olduğu üzere, birden fazla davalı aleyhine açtığı davada, davalıların bir kısmının somut olayda olduğu üzere genel görevli mahkemeye, bir kısmının ise özel görevli mahkemeye tabi olması halinde özel görevli mahkemenin tüm davalılar açısından görevli olacağı da ilmi içtihat olarak belirtilmiştir. (Prof.Dr. Baki KURU, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, 3.Cilt, 2021, İstanbul, Sayfa 233, Yargıtay HGK, 17/04/2015T.ve 2013/13-2232E. 2015/1232K.sayılı ilamı; Yargıtay 13.HD 20/12/2010T.ve 2010/11737E. 2010/17269K.sayılı ilâmı)
Nitekim mahkememizce emsal alınan Yargıtay 11. HD’nin 2010/12150E. 2011/3807K.sayılı ilamında, ilk derece mahkemesinin bu konuya ilişkin oluşturmuş olduğu gerekçe incelenmiş ve gerekçe hukuka uygun olarak kabul edilmiştir. Adı geçen … 11.ATM’nin … E. …K.sayılı kararında “Yukarda özetlendiği üzere davalı … ve …. dışındaki davalıların davacı şirkette hizmet akdiyle görev yaptığı çekişmesizdir. 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanun’unun 1. maddesi, işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların İş Mahkemelerinde çözüleceği hükme bağlanmıştır. Adı geçen davalılarla davacı şirket arasındaki bu ilişki karşısında, olayda 5521 Sayılı Kanun’un yukarıda yer verilen 1.maddesi hükmünde öngörülen tüm koşulların mevcut olduğu ve davaya bakma görevinin de İş Mahkemesine ait bulunduğu açıktır. Bu noktada davalı şirket hissedarı ve yöneticiler yönünden sorumluluğun farklı hukuki kurallara tabi olması hususu değerlendirildiğinde; davalı çalışan ile diğer davalılar arasında mevcut ihtiyari dava arkadaşlığı karşısında, haklarındaki davalar arasında bağlantının varlığı da tartışmasız olup, bu nedenle davaların tümünün aynı mahkemede görülmesi de usulen mümkün ve gereklidir. Öte yandan bu şekilde davaların birlikte açılması halinde tüm davalılar hakkındaki davaların özel mahkeme niteliğindeki (İş Mahkemesinde) görülmesi gerekir. Genel mahkeme niteliğindeki Sulh ve Asliye Mahkemeleri yanında belirli kişiler arasında çıkan veya belirli türdeki uyuşmazlıkları çözmek üzere özel kanunlarla kurulan özel mahkemelerde mevcut olup, yukarıda yer verildiği üzere İş Mahkemeleri de bu anlamda özel mahkemelerdir. Özel Mahkemelerinde hangi tür davalara bakacakları da yine özel kanunlarınca belirlenir. Asliye Ticaret Mahkemeleri de Asliye Hukuk Mahkemelerinin dairesi durumunda olup, bu niteliği itibariyle özel değil genel mahkemeler arasında yer alırlar. Bu itibarla tüm davalılar hakkındaki davaların Özel Mahkemede (İş Mahkemesinde) görülmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır. Mahkemelerin görevini belirleyen usul kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında ve hiçbir sınırlamaya da tabi olmaksızın taraflarca ileri sürülebileceği gibi, mahkeme tarafından da bir itiraz olmasa bile resen görevli olup olmadığını kendiliğinden değerlendirmekle yükümlüdür. Birlikte davalı gösterilenler hakkında yukarıda açıklanan nedenle davanın özel mahkeme niteliğindeki İş Mahkemesinde görülmesi gerekir. Davanın görevli özel mahkeme olan İş Mahkemesinde görülmesi zorunluluğu karşısında mahkememizin görevsizliğine, dava dilekçesinin görev yönünden reddine ilişkin aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur”.
Bu suretle yukarıda atıf yapılan ilâma göre … A.Ş.’yi temlik alan … tarafından davalılar …, …, … (ölü), …, …, …, …, …, …, …, … (…), …, …, …, …, … aleyhine açılan davada yukarıdaki gerekçe ile verilmiş olan görevsizlik kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olduğu halde Yargıtay 11. HD yukarıda anılan ilam ile davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarını ret etmekle hükmü onamıştır.
Yine emsal niteliğinde Yargıtay 11. HD 2010/12870E. 2012/18307K.sayılı ilamına esas ilk derece mahkemesi olan … 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin…E. …K.sayılı dosyasında davacının … A.Ş., temlik alan …, davalılar …, …olduğu, dava tarihinin 18/05/2007 olduğu, dava konusunun sorumluluk davası olarak açıldığı, kararın davacı vekilince temyiz olunduğu, temyiz incelemesi neticesinde oluşturulan bozma ilamında ise aynen ” 1-Dava, davacı şirket çalışanları ve yöneticileri olan davalıların şirketi zarara uğrattıkları iddiasına dayalı olarak açılan tazminat istemine ilişkindir.
Davaya konu eylemlerin işlendiği yıllarda davalılardan … ile …davacı şirket çalışanları olup, davacı şirketi temsil ve ilzam yetkileri bulunmamaktadır. Bu durumda, anılan davalıların davacı ile aralarındaki hizmet sözleşmesine aykırı davranmak suretiyle çalıştıkları şirketi zarara uğrattıkları iddia edilerek hizmet akdi ile çalışan bu şahıslara karşı da tazminat davası açılmıştır. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi hükmü uyarınca İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayalı her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözümünde İş Mahkemesi görevlidir. Görev hususu, kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece kendiliğinden dikkate alınmak zorundadır. Her ne kadar … ve … dışındaki davalılar ile davacı arasında hizmet ilişkisi bulunmamakta ise de bu davalıların dava dilekçesinde bildirilen eylemleri işçi olan davalılarla birlikte işlediklerinin ileri sürülmüş olması nedeniyle tüm davalılar aleyhine açılan davalar arasında bağlantı bulunup, usul ekonomisi ilkesi gereğince ve doğru sonuca ulaşma bakımından kanıtların bir bütün olarak incelenmesinde yarar olması ve iş mahkemesinin ihtisas mahkemesi niteliğinde bulunması karşısında uyuşmazlığın çözümünde iş mahkemesi görevli olup, tüm davalılar hakkında açılmış işbu davada görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde işin esasına girilerek hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle dosyanın dava tarihi itibariyle bir bütün olarak iş mahkemesi tarafından bakılması gerektiği yeniden ve teyiden belirtilmiştir.
Yine emsal nitelikte olan … 6.ATM…E. …K.sayılı dava dosyasında davacının … Hiz. A.Ş., davalıların …, …, …,…, …, …, …, …, …, …, …, …, …., …, …, …, …, …, …, …, …, … olduğu, dava tarihinin ise 02/07/2007 olduğu, mahkemece verilen kararda “Davacı vekili, dava konusu olayla ilgili olarak, davacı şirketin yönetim ve denetim kurulu üyeleri aleyhine … 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin …E.sayılı dosyasında mali sorumluluk davası açıldığını, iş bu davanın ise olayda sorumluluğu bulunan, yönetim ve denetim kurulu üyesi olmayan diğer şirket yöneticilerine karşı açıldığını, bu nedenle görevlerinin niteliği ve konumu itibarı ile anılan yasa maddeleri uyarınca sorumlu tutulmayacaklarını bildirmişlerdir. Hizmet sözleşmelerinden kaynaklanan bu uyuşmazlıklara ilişkin davaların İş Mahkemesinde görülmesi 4857 ve 5521 sayılı Kanunların 1.maddeleri hükümleri gereğidir. Bu nedenle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermek gerekmiştir” gerekçesi ile görevsizlik kararı verildiği, eylemin 2004 tarihli karara dayandığı, bu dosyada ilk derece mahkemesinin görevsiz olduğu ve iş mahkemesinin bu noktada görevli olduğu noktasındaki kararın taraflarca temyiz kanun yoluna götürülmediği, bu kararın dahi 12/12/2013 tarihi itibariyle şeklen kesinleştiği, bu itibarla mahkememizdeki birleşen dava dosyasına esas olan tarih itibariyle de adı geçen dosyamızda taraf olan tam davalıların tüm davalarının iş mahkemesinde görülmesi gerektiği ortaya çıkmıştır.
Nihayet ve yine mahkememizdeki dosyanın ilk hali olan … 40.ATM’nin …E.sayılı dava dosyasına istinaden ilamına istinaden davacı … A.Ş.’yi temlik alan … tarafından davalılar …, …, …,…, …, …, …, …, ,,,, …, …, …, …, …, …, …ve birleşen dosyadaki … aleyhine olmak üzere TTK çerçevesinde sorumluluk davası açtığı, bu davalı kişilerin isnat olunan eylem tarihinde davacı şirket bünyesindeki görevlerine yönelik ayrıntılı araştırma incelemelerin yapıldığı, bu noktada gerekli delillerin toplandığı, mahkemenin 2021/25E. 2011/131K.sayılı ilamında ise “Sonuç olarak anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna dayalı bu tazminat davasında, davalı olarak gösterilen kişilerin yönetim kurulu üyeliği ve denetçi sıfatını haiz olmaması nedeniyle, davalıların görevleri itibariyle pasif dava ehliyetleri bulunmadığından, davacı tarafından açılan davanın pasif husumet nedeni ile reddine karar vermek gerektiği kanaatine varılmıştır. Davacı birleşen dosyada Muhasebe direktörü Sadrettin Balaban mirasçılarına karşı sorumluluk davası açmış olup, davalıların murisinin davacı şirkette yönetim kurulu üyesi ve denetçi olmadığı bilirkişi raporu ile tespit edildiğinden, davalıların murisinin davada pasif husumeti bulunmadığından birleşen dosyada açılan davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle ise adı geçen kişilerin atfedilen eylemin gerçekleşmiş olduğu yıllar itibariyle yönetim kurulu ve denetim kurul üyeleri olmadıkları tek tek tespit edilmiş, ayrıca kararlarda bu konular irdelenmiştir.
Mahkememizin 2007/386E.sayılı dava dosyasıyla birleşen … 6.ATM’nin …E.sayılı dosyası ile bu dosyanın birleşeni olan … 1.ATM’nin …E.sayılı dosyasında mevcut olan Yargıtay ilamında dahi bu konuya ilişkin bir farklı bir gerekçesinin olmadığı, asıl dava dosyasındaki davalılar açısından mahkememizin görevli bulunması, buna mukabil birleşen … 6.ATM’nin asıl ve eki birleşen dosya ile birlikte mahkememizin görevli olmamasına dair zaten ayırma kararı oluşturulmuştur. … 6.ATM’nin adı geçen ilamında karar veren mahkeme, davalının sıfatı karşısında yukarıda anılan Yargıtay ilamları çerçevesinde sıfat değerlendirilmiş ise de bu durum mahkememizce görev hususunun yeniden ele alınmasına ise engel teşkil etmemektedir.
Sonuç olarak;
Emsal alınan gerek Yargıtay ilamları, gerek kesinleşen ilk derece mahkeme ilamları ve gerekse birleşen … 6.ATM’nin karar içeriği ve ekindeki evraklar, mahkememizce celb edilen SGK kayıtları, yine bu deliller ile uyumlu davalı savunmaları ve bu savunmalara esas belgeler karşısında dava konusu eylemin gerçekleştiği tarih itibariyle bu dosyanın davalıları olan ve davacı şirket bünyesinde hizmet akdi ile görev yapan …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ile birleşen dosya davalısı … ile davacı şirket arasındaki ilişkinin eylem tarihi itibariyle yürürlükte olan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1.madde hükmü nedeniyle iş mahkemesinin görev alanı dahilinde bulunduğu, öte yandan işçi sıfatı olduğu anlaşılan bu kişiler aleyhine açılan dava yönünden ise, dava tarihinde yürürlükte olan HUMK hükümleri uyarınca tüm davalılar yönünden asliye ticaret mahkemesi ile kıyaslandığında özel mahkeme durumundaki iş mahkemesinin görevli bulunduğu, konuyla ilgili gerek doktrin gerek Yargıtay uygulaması ve gerekse yukarıda belirtilen gerekçeler karşısında mahkememizin görevli bulunmadığı, açılan davada dava tarihi itibariyle tüm davalılar yönünden iş mahkemesinin özel görevli mahkeme olarak bu davaya bakmakta görevli olduğu anlaşılmıştır.
Kaldı ki aynı davacının, aynı hukuki nedene dayalı olarak, aynı görev süresi içinde işçi sıfatıyla çalışan kişilerin şirkette yönetim kurulu ve denetim kurulu üyesi olan kişilerle birlikte davalı olmaları durumunda bu tip davaların iş mahkemesinde görülmesi gerektiği noktasında gerek doktrin gerek Yargıtay uygulaması çerçevesinde kararlar oluşturulduğu halde, mahkememizin bu dosyasında aynı davacı, aynı neden ve aynı görev süresi içinde işçi sıfatıyla çalışan kişilerin aynı şirkette yönetim kurulu ve denetim kurulu olan kişilerle birlikte davalı olmaları karşısında, mahkememizdeki bu dosyada dahi iş mahkemesinin görevli olmadığını kabul etmeyi gerektirir haklı ve makul herhangi bir hukuki neden bulunmamaktadır. Mahkemelerin tarafları, konusu ve sebepleri aynı veya benzer nitelikteki dosyalarda haklı ve makûl bir neden olmadığı sürece farklı ve çelişkili uygulamalara sebebiyet vermesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik uygulamaları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlaline de yol açacaktır. Bu yönden ihlalin oluşmaması açısından mahkememizce görevsizlik kararı verilirken bu husus dahi ayrıca dikkate alınmıştır.
Bu arada hemen belirtmek gerekir ki HMK m.114 hükmünde belirtilen görev hususu dava şartı olup HMK m.115 hükmü uyarınca görev hususu davanın her aşamasında ele alınması mümkün olan hususlardan olmakla konuyla ilgili Yargıtay uygulaması dahi dikkate alınarak dosya üzerinden hüküm oluşturulmuştur.
Yapılan açıklamalar karşısında; mahkememizin HMK m.114/f.1 ve HMK m.115 hükmü uyarınca görevli olmaması karşısında, asıl davanın dava şartı yokluğundan ve usulden reddine, talep halinde, asıl dava dosyanın görevli İstanbul İş Mahkemesine gönderilmesine, karara karşı kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliğinden itibaren iki hafta içinde; süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleştirilmiş ise kararın kesinleştiği tarihten itibaren iki hafta içinde taraflardan birinin mahkememize başvurarak dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesine, başka mahkemede davaya devam edilmesi söz konusu olmadığında dava hakkında açılmamış sayılma kararı verilerek davacının yargılama giderlerine mahkum edileceğinin taraf vekillerine ihtarına, HMK 331/2 maddesi uyarınca davaya başka bir mahkemede devam olunacağından yargılama giderlerine bu aşamada hükmedilmemesine dair kararı verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-MAHKEMEMİZİN 2021/777E.SAYILI DAVA DOSYASI (ESKİ NUMARASI … 6 ATM …E.) VE YİNE ASIL BU DOSYA İLE BİRLEŞEN VE BU DOSYANIN ZORUNLU EKİ DURUMUNDAKİ … 1.ATM … E.SAYILI DAVA DOSYASINDA Mahkememizin HMK m.114/f.1 ve HMK m.115 hükmü uyarınca görevli olmaması karşısında, davanın dava şartı yokluğundan ve usulden reddine,
2-Talep halinde, adı geçen asıl dosya ve zorunlu eki durumundaki birleşen dosyanın görevli İstanbul İş Mahkemesine gönderilmesine,
3-Karara karşı kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliğinden itibaren iki hafta içinde; süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleştirilmiş ise kararın kesinleştiği tarihten itibaren iki hafta içinde taraflardan birinin mahkememize başvurarak dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesine,
4-Başka mahkemede davaya devam edilmesi söz konusu olmadığında dava hakkında açılmamış sayılma kararı verilerek davacının yargılama giderlerine mahkum edileceğinin taraf vekillerine ihtarına,
5-HMK 331/2 maddesi uyarınca davaya başka bir mahkemede devam olunacağından yargılama giderlerine bu aşamada hükmedilmemesine,
Kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla Yargıtay nezdinde temyiz yasa yolu açık olmak üzere tarafların yokluğunda ve oy birliği ile karar verildi. 25/11/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip