Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/668 E. 2022/119 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/668
KARAR NO : 2022/119

DAVA : İflas (Adi Takipten Doğan İtirazın Kaldırılması Ve İflas (İİK 156))
DAVA TARİHİ : 08/10/2021
KARAR TARİHİ : 17/02/2022

Mahkememizde görülmekte olan iflas davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava ve takip konusu 16.04.2018 tarihli kredi sözleşmesi ve diğer dört adet kredi sözleşmesi uyarınca davalı tarafından üstlenilen edimlerin yerine getirilmediğini, anılan anlaşmalara konu ödemelerin davalı ve davalı firma yetkililerinin kendi kişisel çıkarlarına yönelik kullandığını, bunun tespiti ile müvekkili şirketin dolandırıldığının anlaşıldığını, tüm anlaşmaların feshedildiğini, alacaklarının ödenmesinin … 9. Noterliği aracılığı ile keşide edilen … tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarname ile davalıya bildirildiğini, keşif sondajı ve jeotermal sahasının geliştirilmesi amacıyla söz konusu sondajların finansmanı ve işletme sermayesi olarak kullanması için davalıya sağlanan krediye ilişkin olarak müvekkili şirket tarafından davalıya ödenen 400.000,- ABD dolarının, ilgili sözleşme hükümleri gereği geri ödendiğini, müvekkili şirketin yapılması gereken ödemelere ilişkin olarak iyi niyetini koruduğunu, davalı ile gerekli görüşmeleri yaptığını, ödenmeyen borçları gündem maddesi yaptığını, ihtarlarda bulunduğunu, ancak davalının kendisine sağlanan finansmanı adı geçen anlaşmalar dışında kullanması sonrası ve davalının sulhten uzak tavrı neticesinde alacağını tahsil edemeyen müvekkili şirketin davalı aleyhine iflas yolu ile takibe başvurmak zorunda kalındığını, ancak bu sefer de davalının hiçbir haklı yönü bulunmayan ve son derece kötü niyetli şekilde borca itiraz ettiğini, davalının işbu haksız itirazı neticesinde iflas takibinin durdurulmuş olduğundan mahkemeye başvurma zorunluluğu hasıl olduğunu, öncelikle … 32. İcra Müdürlüğü’nün …E.sayılı dosyası üzerinden başlatılan takibe karşı davalının haksız ve hiçbir hukuki dayanağı olmayan itirazının kaldırılmasını, anılan takibin devamını, davalının, müvekkili şirkete zarar verebilecek tasarruflarda bulunma olasılığının yüksek olması nedeniyle malvarlığı üzerinde muhafaza tedbirleri alınmasını, hükmedilecek muhafaza tedbirleri dolayısıyla davalının malvarlığına ilişkin üçüncü kişilerdeki hak ve alacakları dahil aktiflerin ve pasiflerin tespiti açısından İİK m.161 uyarınca defter tutulmasını, davalının müvekkili şirkete ödemesi gereken borcunun, yasal faizi ile diğer tüm ferilerinin ve iflas yolu ile takibe ilişkin tüm harcama ve giderlerin, davalı tarafından Mahkeme veznesine depo edilmesini, depo kararı verilmesi halinde, kararın gereği süresi içinde davalı tarafından yerine getirilmediği taktirde, davalının iflasını, yargılama ücreti, davaya ilişkin tüm masraflar ve vekâlet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki anlaşmadan kaynaklanan uyuşmazlığın asıl alacaklı olan tarafın müvekkili şirket ve asıl mütemerritin davacı şirket olduğunu, davacının, müvekkili şirket tarafından ruhsatların kaybedilmemesi amacıyla kurmak zorunda kaldığı jeotermal seraları iş geliştirme adı altında jeotermal endüstri niteliklerine sahip olmayan ve müvekkili şirket yetkilisi tarafından yapılan lüzumsuz harcamalar gibi göstererek mahkemenin yanıltmaya çalışıldığını, davacının davalı tarafınca ikame edilen tazminat/alacak davasında dosyanın geldiği aşama itibariyle müvekkil şirketin davadaki iddialarını ispatlayamadığını, tarafların savunmalarının doğruluğunun ortaya çıktığını beyan ederek HMK’nın 29.maddesinde ön görülen doğruyu söyleme yükümlülüğüne açıkça aykırı hareket ettiğini, gerçeği sakladığını, müvekkil şirketin yukarıda da açıklandığı şekilde somut olayda davacı şirkete karşı borçlu olmadığını, alacaklı konumunda olduğunu, … 12.Asliye Ticaret Mahkemesinin …E.sayılı dosyasında yapılacak bilirkişi incelemesi ve tamamlanacak yargılama sonucunda bu durumun gün yüzüne çıkacağını, davadaki haklılığı açık olduğundan … 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin… esas sayılı dosyasının huzurdaki davada bekletici mesele yapılmasını talep ettiğini, zira anılan davanın huzurdaki davadan daha önce açıldığını, müvekkil şirket’in alacaklı olup olmadığı, davacının edimini yerine getirip getirmediği konularının anılan dava kapsamında çözüme kavuşturulacağını, davacı şirket iddialarının aksine davacı şirketin 02.03.2020 tarihli ihtarnamesine çevap verdiğini, davalı tarafça ödemezlik def’inin ileri sürüldüğünü, davacı şirket gerçek dışı beyanda bulunarak delil saklama gayreti ile mahkemeyi yanıltmaya çalıştığını, davacı şirket … ile taahhüt ettiği edimleri yerine getirmediği gibi asıl kendisi temerrüt halinde olduğunu, davacı şirketin TBK md.97 hükmü ile açık olan ifada sıra kuralı gereği kendi edimini ifa etmediğini, ayrıca davacı şirketin sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadığını, davalı tarafın ödemezlik def’inin ileri sürme hakkının bulunduğunun da göz önüne olduğunu, davacı şirket tarafından haksız rekabet kapsamında açılan haksız ve mesnetsiz dava ve soruşturmalardan bir tanesinin de … Cumhuriyet Başsavcılığı Sahtecilik ve Dolandırıcılık Bürosunun … Soruşturma numaralı dosyası olduğunu, haksız ve hukuka aykırı dava yetkisiz vekil tarafından ikame edildiğinde davanın öncelikle dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddini, Mahkeme aksi kanaatteyse savunmalarının davacının kötü niyetini açıkça ortaya koyduğundan davalı şirketin davacı şirketten alacaklı olduğu sabit bulunduğundan … 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …Esas sayılı alacak dava dosyasının huzurdaki davada bekletici mesele yapılmasını, davacının haksız ve hukuka aykırı itirazın kaldırılması talebinin reddini, davacı şirket’in İİK 68/son uyarınca takip talebinin yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere icra tazminatına mahküm edilmesini, HMK m. 329/1 uyarınca hiçbir hakkı olmadığı halde dava açan davacının müvekkili ile kararlaştırılan vekâlet ücretini ödemeye mahküm edilmesini, HMK m. 329/2 uyarınca hiçbir hakkı olmadığı halde dava açan davacının disiplin para cezasına mahkum edilmesini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, taraflar arasındaki sözleşme çerçevesinde davalı tarafın istenilen edimleri yerine getirip getirmediği, buna göre sözleşmeler çerçevesinde davalıya ödenen kredi bedellerinin davacıdan talep edilmesinde davacının haklı olup olmadığı, buna göre davacının iflaslı takibe konu miktarlar kadar davacıdan alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise itirazın kaldırılmasının gerekip gerekmediği ve sonucuna göre davalı şirket hakkında iflas kararı verilmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
Taraflar arasında 14/12/2017 tarihli sözleşmenin imzalandığı, sözleşme çerçevesinde tarafların hak ve yükümlülükleri yazılı olarak belirlendiği, taraflar arasında uyuşmazlık nedeni ile farklı davaların açıldığı ve davaların derdest olduğu, davanın itirazın kaldırılması ve iflas davası olarak ve ödeme emrinin tebliğ olunduğu tarihten itibaren süresi içinde mahkememizde açıldığı, sicil kayıtlarına göre ise mahkememizin yetkili bulunduğu gibi görevli dahi olduğu, yabancı uyruklu olduğu anlaşılan davacı yönünden teminattan muaf tutulmayı gerektirir durum bulunmadığından dolayı davacı tarafından gerekli teminatın duruşma öncesi vezneye depo edildiği, yine taraflarca imzalanan ve uyuşmazlığa esas bulunan 14/12/2017 tarihli sözleşmenin 17.maddesine göre tarafların uyuşmazlığa esas anlaşma bildirisinde ortaya çıkan tüm uyuşmazlıkların mümkün olduğunca taraflar arasındaki müzakere yolu ile çözümünün esas olduğu, söz konusu sözleşmenin 18.maddesinin taraflar açısından bağlayıcı olduğu, sözleşmenin Lihtenştayn yasaları tahtında yapıldığı, yetkili mahkemelerin Vaduz mahkemeleri olduğu, yine taraflar arasındaki uyuşmazlığa esas olan kredi sözleşmesinin ise 18/12/2017 tarihli olduğu, sözleşmenin 8.maddesine göre taraflar arasındaki “işbu kredi sözleşmesinden doğan tüm yasal ilişkilerin Lihtenştayn hukukuna tabi olduğu”, yetkili yargı dairesinin “Lihtenştayn” bulunduğu, MÖHUK’nın 47. maddesine göre, yer itibariyle yetkinin münhasır yetki esasına göre tayin edilmediği hâllerde, taraflar, aralarındaki yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkilerinden doğan uyuşmazlığın yabancı bir devletin mahkemesinde görülmesi konusunda bu suretle anlaştıkları, anlaşmanın, yazılı belgeler ile sabit olduğu, dosyaya sunulan yazılı sözleşmede uyuşmazlığın yabancı bir devlet mahkemesinde görüleceğinin kararlaştırıldığı, iflas davalarında Türk Mahkemelerinin İİK’nın 154/son maddesi uyarınca kesin yetkili olduğu, bu yetkinin kamu düzenine ait bulunduğu, ancak, iflas davalarında öncelikle alacaklı olduğunu iddia eden davacının alacaklı olduğunu kanıtlamasının zorunluluk arz ettiği, taraflar arasında imzalanan sözleşme gereği taraflar arasındaki tüm yasal ilişkiler ve uyuşmazlıkların … hukukuna tabi olup yetkili yargı mercinin ise Lihtenştayn’da bulunan yargı mercileri olduğu, halihazırda bu konu ile ilgili … yetkili yargı mercileri tarafından alacağın varlığını ispatlayacak bir belgenin mevcut bulunmadığı tartışmasızdır.
Dava itirazın kaldırılması ve iflas davası olmakla öncelikle ve usulen itirazın kaldırılmasının gerekip gerekmediği araştırılmalıdır.
“Dava, İİK’nın 155. maddesi uyarınca başlatılan iflas yolu ile takibe yapılan itirazın kaldırılması ve iflas istemine ilişkindir.
Taraflar arasında varlığı tartışmasız olan sözleşme çerçevesinde ve öncelikle davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Taraflar arasında imzalanan 18/12/2017 tarihli sözleşmenin 4.maddesinde “işbu kredi sözleşmesinden doğan yasal ilişkiler, … hukukuna tabidir; yetkili yargı dairesi …”dır, düzenlemesinin yer aldığı, yine taraflar arasında varlığı tartışmasız olan 14/12/2017 tarihli ve tarafların isim ve ibralarının yer aldığı sözleşmenin 18.maddesine göre “işbu anlaşma bildirisindeki mutabakat, imza tarihinden itibaren ortaklar üzerinde her açıdan bağlayıcı olacaktır” yine aynı belgenin 19.maddesine göre “işbu anlaşma bildirisi … yasaları tahtında yapılmıştır, yetkili mahkeme Vaduz mahkemesidir”.
Dosyaya sunulan yazılı sözleşmede uyuşmazlığın yabancı bir devlet mahkemesinde görüleceği ve yabancı hukukun uygulanacağı kararlaştırılmış olup iflas davalarında Türk Mahkemeleri İİK’nın 154/son maddesi uyarınca kesin yetkilidir. Bu yetki kamu düzeni ile ilgilidir. Ancak, iflas davalarında öncelikle alacaklı olduğunu iddia eden davacının alacaklı olduğunu kanıtlaması gerekmektedir. Taraflar arasında imzalanan sözleşme gereği alacak borç miktarının belirlenmesi “… hukukuna tabi” olup uyuşmazlığın bu çerçevede belirleneceği ve nitekim Vaduz mahkemelerinin yetkili kılındığı açıktır.
Bu itibarla davacı, alacaklı olduğunu ve miktarını somut olayda … mahkemesinde açacağı alacak davası ile net olarak belirlemeli ve kesinleştirdikten sonra iflas yollarından birisiyle alacağının tahsili yoluna gitmelidir. Yukarıda açıklanan nedenler karşısında davacının öncelikle anılan yargı yerlerinde alacağının varlığını ispatlayacak bir karar alması ve bununla Türkiye’de borçlu aleyhine iflas yolu ile takip yapması ve iflas davası açması gerekirken, taraflar arası hukuk ve yetkili yargı yeri seçimini ortadan kaldıracak ve özellikle alacağın başka bir yer hukukuna tabi kılınması sonucunu doğuracak şekilde doğrudan iflas takibi yapması ve bunu dayanak göstererek iflas davası açması doğru değildir.
Benzer davalara ilişkin emsal mahiyetteki Yargıtay 23. H.D.’nin 28.06.2013 tarih, 2013/4113 Esas 2013/4498 Karar sayılı kararı, 06.12.2013 tarih 2013/6122 Esas 2013/7788 Karar sayılı kararlarında belirtildiği üzere;
“Dava itirazın kaldırılması ve iflas davası olup niteliği gereği bu davalar öncelikle davacının alacaklı, davalının borçlu olduğuna dair bir maddi hukuk yargılamasını, sonrasında ise şartların mevcudiyeti halinde davalı borçlunun iflasına karar verilmesini gerektirmektedir. Her ne kadar İİK’nun 154. maddesinde, iflas davasının mutlaka borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer mahkemesinde açılması ve iflas davaları için yetki sözleşmesi yapılamayacağı düzenlenmiş ise de bu kural taraflar arasındaki alacağın tespiti aşamasına ilişkin olmayıp iflas kararı verilmesine ilişkindir. Dolayısıyla taraflar sözleşme serbestisi sınırları içerisinde sözleşmeye uygulanacak hukuku ve doğacak uyuşmazlıkları çözecek yetkili yargı yerlerini belirleme hakkına sahiptir. Dava konusu olayda … hukukunun uygulanacağı ve Vaduz mahkemelerinin yetkili olduğu yönündeki düzenleme karşısında, davacının davalıdan alacaklı olduğuna ilişkin belirleme Vaduz mahkemelerince … hukukuna göre yapılacaktır. Dolayısıyla davacının öncelikle, sözleşmede belirtilen yargı yerlerinden alacaklı olduğunu ispatlayacak bir karar alması, daha sonra bu karara istinaden borçlu hakkında iflas yoluyla takip başlatması ve iflas davası açması gerekmekte olup taraflar arasındaki hukuk ve yetkili yargı yeri seçimini ortadan kaldıracak ve özellikle alacağın başka bir yer hukukuna tabi kılınması sonucunu doğuracak şekilde iflas takibi başlatması ve bunu dayanak göstererek iflas davası açması doğru görülmemiştir. (Yargıtay 23. HD 2016/4814E. 2018/3644K.sayılı onama kararı)
Nitekim emsal başka bir kararda “İtirazın kaldırılması ve iflas davaları öncelikle davacının alacaklı, davalının ise borçlu olduğuna ilişkin bir maddi hukuk yargılamasını, sonrasında şartların mevcudiyeti halinde borçlu-davalının iflasına karar verilen davalardandır. İflas kararını ancak davalının muamele merkezi mahkemesi verebilir (İİK.m.154). İflas davalarında tahkim şartının uygulana- mayacağına ilişkin kural, alacağın tesbiti aşamasına ilişkin olmayıp, iflas kararı verilmesi konusundaki devlet egemenliği ilkesi açısından hüküm ifade eder.
Somut olayda davacı İngiltere Mahkemelerinden veya Londra Tahkim Mahkemesi’nden aldığı bir karar olmaksızın, doğrudan sözleşmeye dayalı olarak iflas yolu ile takibe girişmiş; davalı da gerek takibe itirazında ve gerek davaya cevabında bu yönü ileri sürmüştür.
Yukarıda açıklandığı üzere davacının alacaklı, davalının ise borçlu olup olmadığının tesbiti, aksine bir hüküm yoksa iflasa bakan yer mahkemesince incelenir, ancak taraflar arasındaki sözleşmede bu belirleme İngiltere hukukuna ve İngiltere Mahkemelerine veya Londra Tahkim Mahkemesi’ne bırakılmıştır.
Bu durumda davacının öncelikle anılan yargı yerlerinde alacağının varlığını ispatlayacak bir karar alması ve bununla Türkiye’de borçlu aleyhine iflas yolu ile takip yapması ve iflas davası açması gerekirken; taraflar arasındaki hukuk ve yetkili yargı yeri seçimini ortadan kaldıracak ve özellikle alacağın başka bir yer hukukuna tâbi kılınması sonucunu doğuracak şekilde doğrudan iflas takibi yapması ve bunu dayanak göstererek iflas davası açması doğru değildir.
Açıklanan nedenle davanın reddine karar verilmek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 23. HD 2013/4113E. 2013/4498K.sayılı ilamı)
Açıklanan gerekçede de aynı şekilde itirazın kaldırılması ve iflas davalarında, alacağın varlık veya yokluğunun taraflar arasındaki sözleşme ile yabancı bir mahkeme ve yabancı hukuka göre belirleneceği öngörülmüş ise yabancı hukuk hükümleri uygulanıp yabancı mahkemeden alınacak bir karar olmaksızın iflas yolu ile takip yapılması ve akabinde iflas davası açılması davanın özelliği karşısında mümkün görülmemiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının, davalı şirket aleyhine açmış olduğu itirazın kaldırılması ve iflas davasının reddine, yasal dayanak olmadığından, aleyhine itirazın kaldırılması ve iflas davası açılan davalının talep ettiği icra tazminatı talebinin dahi reddine, HMK m.329/f.2 hükmünde belirtilen yasal koşullar oluşmadığından ve davacının kötüniyetli dava açtığı anlaşılamadığından davacının disiplin para cezasına mahkum edilmesine dair davalının talebinin reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının, davalı şirket aleyhine açmış olduğu itirazın kaldırılması ve iflas davasının reddine,
2-Yasal dayanak olmadığından, aleyhine itirazın kaldırılması ve iflas davası açılan davalının talep ettiği icra tazminatı talebinin dahi reddine,
3-HMK m.329/f.2 hükmünde belirtilen yasal koşullar oluşmadığından, davacının disiplin para cezasına mahkum edilmesine dair davalının talebinin reddine,
4-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL harçtan, peşin alınan 59,30TL’den mahsup edilerek bakiye ‭21,40 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafından harcanan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafından harcanan 301,00 TL posta ve tebligat giderinin davacıdan tahsili ile davalı tarafa verilmesine,
8-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereği 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
9-Artan avansın karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren on günlük süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 17/02/2022

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …