Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/568 E. 2022/202 K. 16.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/568 Esas
KARAR NO : 2022/202

DAVA : İtirazın İptali (Komisyonculuk Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 01/09/2021
KARAR TARİHİ : 16/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Komisyonculuk Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalılar aleyhine başlatılan takip dosyasına, davalılar tarafından itiraz edildiğini, söz konusu takibin haksız ve hukuksuz olarak durdurulduğunu, müvekkili …, uzun yıllar kurumsal bir firmada yönetici pozisyonunda çalıştığını, yaklaşık 1 yıl önce de kendi emlak danışmanlığı firmasını kurduğunu ve söz konusu işi yapmaya başladığını, kendisi, kurumsal hayattan gelmesi sebebiyle, söz konusu işi layıkıyla yerine getirdiğini ve söz konusu alanda da rakiplerine nazaran oldukça başarılı olduğunu, yine aynı şekilde yaptığı işi gerçekleştirirken işinin gerekliliklerini ve daha ötesini titizlikle ve layıkıyla yerine getirdiğini, müvekkilinin gerek akademik eğitimi gerekse uzun yıllar iletişim alanında kurumsal büyük şirketlerdeki tecrübesi; iştigal ettiği emlak sektöründe pazarlama faaliyetleri, pazar analizi, raporlama, iletişim becerileri ve hukuki süreçlere hakimiyet gibi ayrıcalıklı meziyetleri ile önem arz ettiğini, bu hususta sıklıkla karşı taraf nezdinde de övgüler aldığını, müvekkili ile karşı taraf, karşı tarafa ait …’un … ilçesine bağlı … mahallesinde bulunan ve yaklaşık 3 yıl süreyle farklı emlak ofislerince pazarlanan ve satılamayan taşınmazla ilgili görüşmelere, Aralık 2020 ‘de başladıklarını, görüşmeleri takiben de taraflar anlaşarak ilgili taşınmazın pazarlama faaliyetlerini yürütmek ve alıcı adayları bulmak üzere müvekkilinin çalışmalara başladığını, müvekkilinin, ilki Nisan 2021’de, ikincisi Haziran 2021’de olmak üzere iki ciddi alıcı adayı ile karşı tarafı bir araya getirdiğini, ilki ile müvekkilinin, alıcı ve karşı taraf arasında satışa aracılık sözleşmesi imzalandığını, ancak taraflar anlaşmış olmasına rağmen alıcının finansmanını organize edememiş olması nedeniyle satış, satış işlemine 1 gün kala iptal olduğunu, ikinci alıcı adayı ile görüşmeler ise yine karşı tarafın da katılımıyla müvekkilinin ofisinde 3 Haziran 2021’de gerçekleştiğini, alıcının ödemeyi kararlaştırılan tarihten daha ileride yapabilecek olması nedeniyle satıcı karşı tarafın anlaşılan bedel üzerinden faiz istemesi nedeniyle, mülkün satılamadığını, 3 Haziran’da yukarıda bahsi geçen satış toplantısı sırasında, bahsi geçen mülkün şu anki malikinin eşi “…” tarafından müvekkilinin “…” üzerinde yer alan mülke ait profil görüldüğünü, mülkün beğenildiğini ve akabinde müvekkiline mülkle ilgili mesaj atıldığını fakat müvekkilinin, o sırada karşı taraf ve alıcı adayı ile toplantıda olması sebebiyle söz konusu mesaja hemen dönemediğini, akabinde ilgili alıcı adayı mülkün konumunu müvekkiline ait sahibinden.com üzerindeki mülk profilinden görerek iyi niyete aykırı şekilde müvekkilini atlayarak konuma gittiğini, mülkteki kiracıya emrivaki yaparak söz konusu mülkü gördüğünü ve akabinde de taşınmazı almaya karar verdiğini, müvekkilinin, bütün bu süreçleri en başından beri … ‘un oğlu … ile yürüttüğünü, gerekli bilgilendirmeleri kendisine yaptığını, hatta en başında söz konusu pazarlama faaliyetlerine başlamadan, müvekkiliyle ilgili taşınmaz üzerinde oldukça fazla ve özenli çalıştığını, değerleme raporunu hazırladığını, mülkün satılmasına mani teşkil eden sorunları tespit ettiğini ve bu sorunların bertarafı için hukuki tavsiyelerde bulunduğunu ve bu süreçlerde karşı tarafa destek verdiğini, hatta mülkün tapu dairesindeki satışı için gerekli evrakların asılları dahi müvekkilinde iken, … mülkü babasının arkadaşına satmaya karar verdiklerini dolayısıyla evrak asıllarını alması gerektiğini müvekkiline ilettiğini, akabinde de müvekkilinin evrakları kendilerine eksiksiz olarak teslim ettiğini, daha sonra müvekkili tarafından söz konusu alıcı adayının müvekkilinin pazarlama faaliyetleri sonucunda kendi profilinden ulaşan ve kendisine mesaj atan alıcı adayı olduğunun öğrenilmesinin ardından, müvekkilinin kendilerini aramışsa da maalesef ne taşınmaz sahipleri ne de … Bey telefonlara çıkmadığını, akabinde, tarafınca da davalılardan … Bey aranmış, kendisi evi arkadaşına sattığını söylemek yerine, doğrudan kendisine ulaşan bir alıcı adayına sattığını belirttiğini, hatta arabuluculuk görüşmeleri yapıldığı süreçte de, karşı taraf bu defa evi diğer davalı … Bey’in arkadaşına satıldığını belirtmiş dolayısıyla söz konusu durumun sırf müvekkilinin yasal hakkı olan komisyon alacağının verilmemesi için düzmece olduğu buradan da anlaşıldığını, müvekkilinin, karşı tarafın taşınmazının satılması için mevcut emlak danışmanlarının aksine oldukça özenli, disiplinli ve kurumsal bir çalışma yaptığını, hatta sadece bununla da kalmayıp gerekli hukuksal prosedürlerin gerçekleştirilmesi için oldukça etkin rol oynamış ve karşı tarafla aynı memleketli olması ve iyi anlaşması sebebiyle yasal hakkı olan %2 +KDV alacağını %1+KDV’ye düşürmüş ve 3 yıl boyunca satılamayan mülkün kısa sürede satılmasını sağladığını ve bu zamana kadar mülk için verilen tekliflerin en yükseklerinin verilmesini sağladığını fakat tüm bu iyi niyetinin ve özenli çalışmasının karşılığının bu şekilde olmasına oldukça üzüldüğünü, hatta karşı tarafın bu haksızlığı karşısında, müvekkilinin alıcı adayından olacak %2+KDV oranındaki alacağından da mahrum kaldığını, ortada alenen bir kötü niyetin mevcut olduğunu ve maalesef müvekkilinin bu durumdan ötürü maddi ve manevi zarara uğradığını ve bahsi geçen komisyon alacaklarının dışında mülkün pazarlanması için pazarlama ve ağırlama giderlerini, ulaşım vb giderleri için kendi cebinden masraf yaptığını beyanla davalının yapmış olduğu haksız ve mesnetsiz itirazın iptali ile takibin devamına, borçlunun bu itiraz başvurusu bakımından kötü niyeti sabit olduğundan yasa gereği takip konusu alacağın %20’ sinden az olmamak üzere hakkında icra inkâr tazminatına/kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesine, vekâlet ücreti ve sâir yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; görevsizlik itirazında bulunarak huzurdaki davaya bakmakla görevli olan mahkemenin Tüketici Mahkemesi olduğunu beyanla HMK 114 ve 115 maddeleri uyarınca davanın görevsizlik ve müvekkili yönünden husumet nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
… 30. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra dosyası, tarafların gerçek kişi ticari işletme kaydı bulunmadığına dair … Ticaret Sicil Müdürlüğünün müzekkere cevapları, taraflara ait … Esnaf ve Sanatkarlar Odası kayıtları, davacının esnaf olarak kaydının bulunduğuna ilişkin Esnaf ve S.O.B. yazı cevabı, taraflara ait vergi kayıtları celp edilmiş, incelenmiştir.
Dava, simsarlık sözleşmesinden kaynaklanan komisyon alacağının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davalılar vekili cevap dilekçesi ile birlikte Mahkememizin görevine yönelik itirazda bulunmuş, tarafların tacir olmadığını, davaya konu uyuşmazlığın tüketici işlemi niteliğinde olduğunu, bu nedenle sundukları emsal ilamlar gereğince görevli mahkemenin Tüketici Mahkemesi olduğunu ifade ederek, görevsizlik sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesini istemiştir.
Öncelikle görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğunun tespit edilmesi, başka bir anlatımla somut olay bakımından Mahkememizin görevli olup olmadığının değerlendirilmesi zorunludur.
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir.Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar,
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, taraflar arasındaki simsarlık sözleşmesinden kaynaklanan komisyon alacağının tahsiline yönelik açılan işbu davanın, TTK’ da düzenlenen mutlak ticari davalardan olmadığı açıktır.
19.02.1986 tarih 19024 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 25.01.1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile T.T.K.’nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. Buna göre;
1-Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre, defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar,
2-Vergi Usul Kanunu’na istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların (iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların) esnaf ve küçük sanatkar, tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. 21/07/2007 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile esnaf ve tacir ayrımına esas sınırlar belirlenmiş olup, bu kararda 213 Sayılı VUK 177.maddesinde belirtilen hallerden 1. ve 3. bendindeki konularda faaliyette bulunanlarda yarısını, 2.bendindeki faaliyetlerde bulunanların bu tutarın tamamını aşanların tacir olacağı belirlenmiştir.
Davacı …’in tacir sıfatına yönelik yapılan araştırmalar kapsamında VUK 177/1-3 madde hükümleri uyarınca 1. sınıf tacir olmadığı, bilanço esasına göre defter tutan kimselerden olmadığı, ticaret sicilde tacir olarak kayıtlı olmadığı, başka bir anlatımla tacir sıfatının bulunmadığı, tam aksine, davalının Beşiktaş Vergi Dairesi Başkanlığı yazı cevabına göre, işletme hesabına göre defter tutan kimselerden olduğu, celp edilen gelir beyannameleri ve eki performans tablolarına göre yukarıda değinilen Bakanlar Kurulu kararı uyarınca esnaf – tacir ayırımına göre faaliyetinin esnaf sınırını aşmadığı, VUK 177. maddesinde belirtilen limitleri aşmadığından esnaf olarak faaliyet sürdürdüğü anlaşılmıştır. Davalıların ise ne tacir ne de esnaf sıfatları bulunmamaktadır. Bu halde, hem davacının hem de davalıların tacir sıfatı bulunmadığından eldeki dava dosyası bakımından Mahkememizin görevli olmadığı aşikardır.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/1-l maddesinde “Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi,” şeklinde tüketici işlemi tanımlanmıştır.
Davacının simsar , davalıların ise tüketici oldukları davaya konu simsarlık sözleşmesinin 6502 sayılı Kanunun 3/1-l maddesi uyarınca tüketici işlemi olduğundan davaya bakmakla görevli mahkeme, Tüketici Mahkemesidir. (AYNI GEREKÇE VE EMSAL İLAMLAR İÇİN BAKINIZ. YARGITAY 13. H.D. 2020/26 E., 2020/290 K; YARGITAY 13. H.D. 2017/2466 E., 2019/11395 K ). Kaldı ki, dosyaya celp edilen tapu kayıtlarına göre simsarlık sözleşmesine konu taşınmaz ticari iş yeri olmayıp, aksine MESKEN / KONUT vasfında olduğundan görevli mahkeme yine Tüketici Mahkemesidir. (İstanbul BAM 12. H.D. 2019/1599 E., 2021/1879 K.). Açıklanan nedenler karşısında, davaya konu uyuşmazlık bakımından görevli mahkemenin Tüketici Mahkemeleri olması sebebiyle, Mahkememizce görevsizlik kararı verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: ( Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı üzere;)
1-HMK.’nın 114/1-c, 115/2. maddeleri uyarınca mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğunda davanın USULDEN REDDİNE, Görevli mahkemenin TÜKETİCİ MAHKEMESİ olduğunun tespitine,
2-…nın 20. Maddesi uyarınca taraflardan birinin , bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak talep etmesi halinde dava dosyasının görevli İSTANBUL (NÖBETÇİ) TÜKETİCİ MAHKEMESİNE tevzi edilmek üzere hukuk mahkemeleri tevzi bürosuna GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nın 20 maddesine göre kararın kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde Mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ya da yetkili Mahkemeye gönderilmesi talep edilmediği takdirde Mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine,
4-Harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, davacı vekilinin ve davalılar vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki (2) haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 16/03/2022

Katip …
e-imza *

Hakim …
e-imza *