Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/547 E. 2023/91 K. 03.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/547
KARAR NO : 2023/91

DAVA : İtirazın İptali (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/08/2021
KARAR TARİHİ : 03/02/2023

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde ;borçlu … A.Ş.’nin (Eski ünvanı: …A.Ş.) … ili … ilçesinde bulunan …Termal Elektrik Santrali rehabilitasyonu işini üstlenmiş olan yüklenici firma olduğunu, müvekkil şirket ise alt yüklenici statüsünde olduğunu, taraflar arasında 06.05.2019 tarihinde imzalanan “Sözleşme” ile …Termik Santralindeki bazı elektrik işlerini (GKE tarafından temin edilerek kendisine teslim edilecek ve/veya doğrudan müvekkili tarafından temin edilecek tesis ekipmanının, kablo ve diğer malzemelerin santral sahasına getirilmesi, santral sahasında taşınması, demontaj ve montajlarının yapılması test ve devreye alma işlemlerinin yapılarak borçlu …’ye teslimi) müvekkilinin üstlenmiş olduğunu, taraflar arasında imzalanan sözleşme kapsamında yapımı üstlenilen proje Ünite 1, Ünite 2 ve Ünite 3 olarak üç bölümden oluşmakta olduğunu, müvekkili şirketin ilk aşamada Ünite 1 kapsamında kendi üzerine düşen tüm yükümlülükleri eksiksiz olarak yerine getirmiş olduğunu, müvekkilinin, yalnızca Ünite 1 kapsamında yapımı tamamlanan işler sebebiyle ve takibe de konu edildiği üzere borçlu taraftan 177.600,69-Avro ve 2.419,00-USD tutarında alacaklı olduğunu, yazılı borç ikrarına dayanan 177.600,69-Avro ve 2.419,00-USD tutarı üzerinden başlatılan takibe haksız olarak itiraz eden borçlunun itirazının iptali ile takibin devamına karar verilmesi gerekmekte olduğunu, … 18. İcra Müdürlüğü …Esas sayılı dosyasına yapılan haksız itirazın iptaline ve takibin devamına, davalı/borçlunun %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirkete e-tebligat yapılmasına rağmen süresi içinde cevap dilekçesi sunmadığı, bu nedenle davayı inkar eden konumda bulunduğu, davalı vekilinin UYAP ortamında 12/04/2022 tarihi itibariyle sunmuş olduğu dilekçesinin bu çerçevede ele alınacağı, buna göre davalının dilekçelerin verilmesi aşamasının tamamlanmasından sonra sunmuş oldukları delillerin dilekçelerin verilmesi aşamasında kural olarak incelenmesinin mümkün bulunmadığı ise açıktır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, dava dilekçesinin içeriği ile dayandığı 18/08/2021 tarihli dilekçeye dahi konu edilen faturaların taraf şirketlerin ticari defter ve kayıtlarında mevcut olup olmadığı, davacının iddia etmiş olduğu ilişki çerçevesinde davacı tarafından davalı aleyhine faturalarda belirtilen hizmetin verilip verilmediği, faturaların taraf şirketlerin ticari defter ve kayıtlarında ne şekilde mevcut olduğu, takibe konu faturaların davalıya tebliğinin anlaşılır olup olmadığı, davalı şirket aleyhine şeklen kesinleşip kesinleşmediği, 2019, 2020, 2021 yılı ticari defter ve kayıtlarında ve takip tarihi itibari ile davacının dayanak faturalar nedeni ile alacaklı gözüküp gözükmediği, dayanak faturaların içeriğinin davacının iddia etmiş olduğu sözleşme ve davacının somutlaştırmış olduğu belge içerikleri ile uyumlu olup olmadığı, ne şekilde uyumlu olduğu, dayanılan faturaların içerikleri ile dayanılan diğer belge ve sözleşme içeriklerinin sektörel açıdan uyumlu olup olmadığı, ne şekilde uyumlu olduğu, ihtarnameler ve mutabakat içerikleri ile fatura içeriklerinin uyumlu olup olmadığı, taraf şirketlerin ticari defter ve kayıtlarında lehe veya aleyhe veri olup olmadığı, sonuç olarak takip ve dava tarihi itibariyle davacının muhasebesel olarak davalıdan alacağının bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Taraflar arasında termik santraldeki bazı elektrik işlerinin davacı tarafından alt yüklenici olarak yapılmasına ilişkin bulunduğu, buna göre davalı şirket tarafından davacı olan şirkete teslim edilecek ve /veya doğrudan tarafından temin edilecek tesis ekipmanın, kablo ve diğer malzemelerin santral sahasına getirilmesi, taşınması, demontaj ve montajların yapılması, test ve devrealma işlemlerinin davalı tarafından yapılmasına dair bulunduğu, taraflar arasında cari hesap mutabakatı ve cari hesap ekstresinin varlığına dayanılmış olduğu, uyuşmazlığın eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağına ilişkin bulunduğu, uyuşmazlığa esas olan bedelin yalnızca ünite 1 kapsamında yapımı tamamlanan işler sebebiyle talep olunduğu hususları tartışmasızdır.
Dava, eser sözleşmesine dayalı itirazın iptali davası olup İİK m.67 hükmüne dayanmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık hususlarının araştırılması için atanan bilirkişi kurulunun 21/11/2022 tarihli rapor içeriğine göre “taraflar arasındaki 06/05/2019 tarihli sözleşmeye göre; sözleşmenin konusunu davalı şirketin yüklenicisi olduğu santral projesinin bir kısım elektrik işlerinin alt yüklenici sıfatıyla davacı şirket tarafından üstlenilmesinin oluşturduğu, sözleşmede tahmini iş bedelinin 1.189.740,00 TL + KDV olarak belirtildiği, ayrıca kesin iş bedelinin onaylı nihai projelere göre hesaplanacağının belirtildiği, sözleşmenin 10.maddesinde alt yüklenicinin yükümlülüklerinin, 11.maddesinde geçici kabul şartlarının, 12.maddesinde sözleşme bedelinin, 13.maddesinde ödeme şartlarının ayrıntılı olarak açıklandığı hususları tespit edildiği, sunulan faturalara göre; davacının alacağını aşağıda detayları arz edilen 5 adet toplamda 346.869,00 Avro tutarlı hak ediş faturaları ile 1 adet 2.419,00 USD tutarlı mal bedeli faturasına dayandırdığının hesap ve tespit edildiği, sunulan cari hesap mutabakatlarına göre; tarafların 31/12/2019 tarihi itibariyle davacının 273.055,06 Avro alacağı ve 163.563,98 TL borcu, 31/07/2020 tarihi itibariyle ise davacının 501.592,73 Avro ve 2.419,00 USD alacağı olduğuna dair iki ayrı tarihte hesap mutabakatı yaptıkları, bu mutabakatların sadece 2.419,00 USD bedelli mal faturasını kapsadığı, hak ediş bedellerine ait faturaları ise kapsamadığının tespit edildiği, davalı tarafça dosyaya sözleşeme konusu işin yapıldığına dair “referans belgesi” başlıklı davalı şirket kaşesi üzerinde saha direktörü … adına atfen imzalanan 12/10/2020 tarihli bir belge sunulduğu, sunulan bu belgeye göre; davalı şirketin şantiye sorumlusu tarafından davacı şirketin 06/05/2019 tarihli sözleşme kapsamında termik santralin 1. ünitesinde panel ve trafo rehabilitasyonları, … sisteminin yenilenmesi, elektromekanik kapsamındaki işleri, enstruman montajı ve kalibrasyonları ile test devreye alma hizmetlerini tamamlayarak, 1. ünitenin montaj işlerini tamamladığının, sözleşme kapsamındaki 2. ve 3. ünite işlere iş programına uygun olarak devam edileceğinin belirtildiği, tespit edildiği, davacı şirketin 2019, 2020 ve 2021 yıllarına ait defter beratlarının süresi içerisinde verildiği, uyuşmazlık konusu kayıtların dayanakları belgeler ile birbirini teyit edildiğinin tespit edildiği, alacağına dayanak olarak dosyaya sunduğu hak ediş ve mal faturalarını da kapsayacak şekilde cari hesaptan dolayı defterlerinde takip ve dava tarihi itibariyle davalıdan 574.801,20 Euro ve 2.419,00 USD alacaklı durumda gözüktüğü, davalı şirketin 2019, 2020 ve 2021 yıllarına ait defter tasdik ve beratlarının yasal süresinde yaptırıldığı / verildiği, uyuşmazlık konusu kayıtların dayanakları belgeler ile birbirini teyit ettiğinin tespit edildiği, davalı şirketin 2019, 2020 ve 2021 yıllarına ait ticari defter kayıtları üzerinde yapılan incelemelerde; davacı şirket ile sözleşmeye dayalı olan ticari ilişkisini birden fazla hesap altında takip etmiş olduğu, davacının alacağına dayanak olarak dosyaya sunduğu hak ediş ve mal faturalarından kaynaklı cari hesap bakiyesinden dolayı defterlerinde takip ve dava tarihi itibariyle
davacıya 325.101,39 Avro ve 2.419,00 USD alacaklı durumda gözüktüğü, davacının davalı aleyhine başlattığı 16/04/2021 tarihli icra takibinde 177.600,69 Avro ve 2.419,00 USD asıl alacak talebinde bulunduğu, bu alacağını cari hesaba ve kısmen ödenmeyen faturalara dayandırdığı, taraflar arasında 06/05/2019 tarihli bir sözleşme bulunmakta olup bu sözleşme yönünden herhangi bir çekişmenin mevcut olmadığı, bu sözleşme ile kesin bedeli nihai projeye göre belirlenmek üzere 1.189.740,00 USD + KDV karşılığında davalı şirketin yüklenicisi olduğu santral projesinin bir kısım elektrik işlerinin alt yüklenici sıfatıyla davacı şirket tarafından üstlenildiği, taraf defterlerine göre taraflar arasındaki sözleşmeye dayalı ilişkinin yabancı para üzerinden cari hesap yani açık hesap şeklinde yürütüldüğü, davacının ticari defter kayıtlarına göre alacağını dayandırmış olduğu faturaları da kapsayan cari hesap bakiyesi nedeniyle davalıdan 574.801,20 Avro ve 2.419,00 USD tutarında alacaklı durumda olduğu, davalının ticari defter kayıtlarına göre ise davacının alacağını dayandırdığı faturalardan kaynaklı cari hesap bakiyesi nedeniyle davacıya 325.101,39 Avro ve 2.419,00 USD tutarında borçlu durumda olduğu, tarafların ticari defter kayıt ve belgelerine göre davacının alacağını dayandırdığı faturaların tamamının davalı tarafından benimsenerek defterlere kaydedildiği, faturaların itiraza uğramadığı ve şeklen kesinleştiği, tarafların ticari defter kayıtlarının davacının alacağını dayandırdığı faturalardan kaynaklı olarak davacının davalıdan takip ve davaya konu ettiği miktarı yani 177.600,69 Avro ve 2.419,00 USD tutarındaki alacak miktarını aşan miktarda alacaklı olduğu, tarafların ticari defter kayıt ve belgeleri ile dosya mevcudu ihtarname ve yazışma içeriklerine göre davacının alacağını dayandırdığı fatura konusu işlerin yapılmış olduğu anlaşılmakla dosyadaki delillere göre fatura konusu işlerin eksik ya da ayıplı yapıldığı yönünde herhangi bir tespit yapabilmenin mümkün olmadığı, davacı şirketin usulüne uygun olarak tutulmuş olan ticari defterlerinde alacağını dayandırmış olduğu faturaları da kapsayan cari hesap bakiyesi nedeniyle davalı şirketten takip ve dava tarihi itibariyle 574.801,20 Avro ve 2.419,00 USD tutarında alacaklı durumda gözüktüğü, davalı şirketin usulüne uygun olarak tutulmuş olan ticari defterlerinde davacı şirketin alacağını dayandırmış olduğu faturalardan kaynaklı cari hesap bakiyesi nedeniyle davacı şirkete 325.101,39 Avro ve 2.419,00 USD tutarında borçlu durumda gözüktüğü, tarafların ticari defter kayıt ve belgelerine göre davacının alacağını dayandırdığı faturaların tamamının davalı tarafından benimsenerek defterlere kaydedildiği, faturaların itiraza uğramadığı ve şeklen kesinleşmiş olduğu, taraf defterlerinin bu faturalardan kaynaklı cari hesap bakiyesi nedeniyle davalının davacıya takip ve davaya konu edilen miktardan fazla borçlu olduğu noktasında mutabık oldukları, tarafların ticari defter kayıt ve belgeleri ile dosya mevcudu ihtarname ve e-posta yazışmaları içeriklerine göre davacının alacağını dayandırdığı fatura konusu işlerin yapılmış olduğu,
dosyadaki delillere göre fatura konusu işlerin eksik ya da ayıplı yapıldığı yönünde herhangi bir tespitin ise yapılamadığı” şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibi konusu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. İtirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukuki sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde kanıt yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonucunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir. Bu açıklamalar da göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir. (Yargıtay HGK 2017/19-919E. 2019/886K.sayılı kararı)
Somut olayda davalı taraf cevap süresi içinde itirazlarını sunmamıştır. Artık bu aşamadan sonra Mahkemece inkar kapsamında kalan hususlar dışında davalı savunmasının araştırılması mümkün değildir. Elbette yukarıda açıklandığı üzere davalı tarafından takibe itiraz edilirken bildirmiş olduğu sebeplerle sınırlı olarak sadece tahkikat icra edilecektir.
Davalı tarafın itiraz dilekçesi dikkate alındığında davacının cari hesap ekstresinden kaynaklı ve kısmen ödenmemiş faturalardan doğan alacak iddiasına karşı, davalı bu kalemlerden dolayı alacağın olmadığı ileri sürmüş olmakla dayanılan takip nedeni dikkate alınarak ve öncelikle bu yönden inceleme ve değerlendirme yapılacaktır.
Buna göre davacının takibe esas kıldığı ve kısmen ödenmemiş olan faturaların tarihleri, numaraları, fatura açıklamaları ve fatura bedeli tek tek bilirkişi kurulu raporunda incelenmiştir. Bu incelemeye göre taraf şirketler arasında yapıldığı gözüken iki farklı tarihteki hesap mutabakatı söz konusu olup bu mutabakatların sadece 2.419 USD bedelli mal faturasını kapsadığı, diğer hak ediş bedellerine ait faturaları kapsamadığı teknik ve muhasebesel yönden ve kayden açıktır.
Öte yandan taraf şirketlerin ticari defter ve kayıtlarına göre, davacının bu davaya esas alacağını dayandırmış olduğu faturaların tamamının davalı tarafından benimsendiği, defterlere kayıt olunduğu, faturaların itiraza uğramadığı ve şeklen kesinleştiği ise kesin olarak tespit edilmiştir. .
“Taraflar arasındaki uyuşmazlık 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 470 vd. maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olmakla tacir olan tarafların ticari defterleri önem arz eder.
Ticari defterlerin delil olmasına ilişkin düzenleme HMK 222.maddede yer almaktadır. Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK m.222/1). Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK m.222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. (HMK m.222/4).
Ticari defterler uyumlu değil ise muntazam tutulmuş olsun veya olmasın sahibi aleyhine delil olacaktır. Ancak defterlerden biri muntazam olsa da her iki defter de sahibi aleyhine kayıt içeriyor ise aleyhe delil sayılma yönünden öncelikle iddiasını ispat yükü altında olan taraf defterleri aleyhine delil sayılmalıdır. Yani ispat yükü altında olan taraf kendi defterindeki aleyhe kayıtları bertaraf edecek şekilde karşı tarafın aleyhine olan ticari defterler kayıtlarından yararlanmamalıdır. Bunun sonucu ise aleyhe kayıtların uyuşmayan kısmından ispat yükü altında olan tarafın yararlanamayacağı kabul edilmelidir. Çünkü ispat yükü, uyuşmazlık konusu hususlar için olup, karşı tarafın ileri sürmediği bir husus için ispat yükü de söz konusu olamayacağından bu sonuca varılması usul kurallarının da temel bir sonucudur”.(Yargıtay 15. 2017/23 2018/2735K.sayılı ilamı)
Hemen belirtmek gerekir ki somut uyuşmazlığın tarafları, birinci sınıf tacir yani şirkettir. 6102 sayılı TTK m.18/f.2 hükmü (eski TTK m.20/f.2) uyarınca her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir…Her tacir ticari faaliyetlerinde tedbirli ve tecrübeli bir iş adamı gibi hareket etmekle yükümlüdür.Bu yükümlülüğe aykırılık sebebi ile bir zarar doğarsa,tacir bu zarardan sorumlu olur….(Ülgen, Teoman, Helvacı, Kendigelen, Kaya, Nomer, Ertan, Ticari İşletme Hukuku,İstanbul,2006,Sayfa 235) Bu nedenle davalı olan şirketin, hesap mutabakatına kısmen konu edilen ve edilmeyen, davacının alacağını dayandırdığı faturaların tamamını benimsemek suretiyle kendi aleyhine ticari defterinde kayıt oluşturduktan sonra ve herhangi bir muhasebesel ve vergisel düzeltme dahi yapmaması durumunda bunun sonuçlarına katlanması usulen gerekecektir.
Davalı olan şirket alacağı esas bu faturaları kendi defterine kayıt etmiş ve faturalar itirazsız ve şeklen kesinleşmiş durumdadır. Bir kimsenin, davranışlarında tutarlılık bulundurmasını gerektiren bir prensip yoktur. Fakat bir hukuki ilişkide bir kimse davranışı ile karşı tarafta esaslı bir güven uyandırdıktan sonra, artık bu davranışına aykırı tutum takınamaz. (Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman, Medeni Hukuk Dersleri, Sayfa 173, İstanbul, 1975). Bu nedenle belirtilen aşamaların gerçekleşmesinden sonra davalı olan şirketin dava ve takibe esas faturalara konu bedelden dolayı borçlu olmadığı yönünde itiraz etmesi itiraz hakkını dahi kötü hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Oysaki 4721 sayılı TMK ile belirtilen yeniliklerden birisi hakkın kötüye kullanılmasının sadece kanun tarafından değil hukuk düzeni tarafından himaye edilemeyeceği konusundadır. O halde kanun koyucunun yapmış olduğu bu değişikliğin de dikkate alınması gerekir ki bu durumda adı geçen faturalar yönünden, davalının icra dosyasındaki itiraz dilekçesine itibar edilemez.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığa esas faturaların davalı defterinde kayıtlı olması, akdi ilişkinin varlığını gösterir. Zaten taraflar arasında bu noktada yapılmış bir yazılı sözleşme mevcut olup bu durum söz konusu faturaların dahi sözleşme kapsamında düzenlendiğini göstermektedir.
Kaldı ki dava ve takip konusu alacağa esas olduğu bildirilen faturaların davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarına işlenmiş olması karşısında, itiraz süresi içinde herhangi bir itiraz veya kayıtlarda düzeltme olmadığından 6102 sayılı TTK m.21/f.2 hükmü gereği bu fatura kapsamının kesinleşmiş olduğu, faturadaki tutarın iş bedeli olarak kabul olunması gerektiği mahkememizce takdir edilmiştir. Bu fatura kapsamı kesinleşmiş olmakla artık iş bedeli ile ilgili herhangi bir bedel araştırılmasının gereği de bulunmamaktadır. (Yargıtay 3. HD. 2013/5642E. 2013/9789K.sayılı ilamı) Yargıtay uygulamasında da kabul olunduğu üzere “davalının ticari defterlerinde kayıtlı borç bakımından defterleri kendi aleyhinde delil olacaktır.6100 sayılı HMK m.220, m.222 hükümleri dikkate alındığında hiçbir tacir kendi defterine aleyhe kayıt düşemeyeceğinden faturaların davalı defterinde kayıtlı olması,faturalar içeriğindeki hizmetin davalıya teslim edildiğine karine oluşturur. Bu karinenin aksini, bir başka deyişle faturalar içeriği hizmetin teslim edilmediğini davalı ispatlamalıdır.”(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/19-823E.2019/553K.sayılı ilamı)Nitekim somut olayda da davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarında gözüken, şeklen kesinleşmiş faturalara konu olan hizmetin alınmadığı ve faturaların gerçek olmadığı esasına dayanan ve itiraz dilekçesinde belirtilen açık bir vakıa olmadığı gibi bu noktada süresi içinde cevap dilekçesi dahi sunulmamıştır. Esasen davalının adı geçen fatura konusu işlerin eksik ve ayıplı olduğu yönünde itiraz dilekçesinde bir açık itirazı bulunmadığı gibi süresi içinde sunulmuş bir cevap dilekçesini dahi bulunmadığı dahi açıklanmıştır.
Benimsenen bu faturalar karşısında davalı şirket lehine delil teşkil edecek bir ödeme kaydı sunulmadığı gibi ödeme savunmasında dahi bulunulmamıştır. Alacağa esas faturalardaki miktarlar kadar davacı lehine davalı aleyhine dava konusu edilen miktarlar kadar alacağın varlığının ispatlandığı kabul edilmiştir. (Adı geçen Yargıtay 15. 2017/23E. 2018/2735K.sayılı ilamı)
Kaldı ki davacı vekilinin delil olarak dayandığı ve somutlaştırdığı 10/08/2020 tarihli “mutabakat metni” başlıklı, davalı şirketin imza ve kaşesinin yer aldığı belge içeriğine göre davalı şirketin 10/08/2021 tarihi itibariyle davacı şirkete 501.592,73 Avro ve ayrıca 2.419 USD tutarında borçlu bulunduğu anlaşılmaktadır. Davalı şirketin, adı geçen mutabakat belgesine vakıa olarak dava dilekçesinde dayandığı ve ayrıca delil olarak dahi gösterdiği halde davalı vekilinin süresi içinde belge içeriğine yönelik herhangi bir itirazı öncelikle bulunmamaktadır. Bu durumda söz konusu belgenin bu açıdan davacı lehine ve davalı aleyhine senet niteliğinin bulunduğu kabul olunmalıdır. Kaldı ki bu senet içeriğine göre senet davalı şirketin saha direktörü … adına imzalanmıştır. Söz konusu bu senedin davalı şirkette görevli kişi tarafından imzalanmış olmakla beraber mutabakat belgesine konu olan 2.419 ABD doları bedelli faturanın dahi davalı kayıtlarında açıkça yazıldığı anlaşılmakla davalı şirket kaşesi üzerine davalı şirket adına atılmış olan imzanın davalı şirket tarafından muhasebesel olarak dahi açıkça benimsendiği Mahkememizce kabul olunmuştur. Davalı şirketin bu benimsemesi karşısında, bu aşamadan sonra söz konusu mutabakat mektubu içeriğinin davalı aleyhine delil olacağı kabul edilmiştir. Hatta varlığı tartışmasız olan e-posta yazışmalarında davalı şirket adına çalışanlar tarafından yapılan bir kısım uyarılar dahi bu konularda davalı şirketin bir benimseme içinde olduğunu ayrıca göstermektedir.
Hal böyle olunca davacının dava konusu ettiği tutarlar kadar davalıdan alacaklı olduğu, davacının dava konusu etmiş olduğu tutarlara yönelik davalının itirazının ise haksız bulunduğu davacı tarafından ispatlanmıştır.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir(…) Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 792).” Oysaki davalının inkar yönündeki savunmasını ispatlayacak somutlaştırılmış bir delil mevcut değildir.
Davalı şirketin takip konusu alacak miktarı kadar davacı şirkete borçlu olduğu gerek taraf şirketlerin ticari defter ve kayıtları ve gerekse mutabakat metni ile sabit olduğu halde davalı yapılan icra takibine itiraz etmiştir. Davalı olan şirketin mevcut bu duruma rağmen takibe itiraz etmesi “çelişkili davranış yasağı” (Venire Contra Factum Proprium) ilkesinin açıkça ihlalidir. Bu ilkeyi ihlal ettiği dosya kapsamına göre açıkça anlaşılan davalının kanunun kendisine tanımış olduğu itiraz hakkını kötüye kullandığı bu suretle açıkça ortaya çıkmıştır. Davalı, davacı ile olan cari hesap ilişkisi içinde dürüstlük kuralı gereği karşı taraftan haklı bir güven uyanmasını sağladıktan sonra kendisinden beklenen davranış çerçevesinde hareket etmesi gerekirken takibe itiraz etmiştir.
Davacının davası kabul edilmiş olmakla birlikte davacının ayrıca icra inkar tazminat talebi dahi bulunmaktadır. Yargıtay uygulamasında kabul olunduğu üzere itirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. İcra inkâr tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir (HGK’nın 07.06.2006 tarihli ve 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı kararı). Bu ilke ile kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu alacağın varlık ve miktarı faturalara dayalı olarak belirlenmiş olup dava konusu alacak miktarı ve faturalar davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarından açıkça anlaşılabilir niteliktedir. Bu nedenle davacı lehine kabul edilen alacak miktarı üzerinden icra inkar tazminat talebinin kabulü gerekir. (Yargıtay 6.HD 2021/6454E. 2022/5432K.sayılı kararı) Buna göre davalı borçlunun itirazının haksız olduğu açıkça anlaşıldığından davacı lehine varlığı ispatlanan yabancı paraların takip tarihindeki efektif satış kur karşılığına isabet eden TL üzerinden davacı lehine icra inkar tazminatı hükmedilmiştir. Buna mukabil süresi içinde cevap dilekçesi sunulmaması ve ayrıca davacının haklı olduğunun anlaşılması nedeniyle davalının tazminat talebi dahi ret olunmuştur.
Öte yandan bilirkişi raporunun alınmasından sonra davacı vekilinin ihtiyati haciz talebi üzerine Mahkememizce hükmedilen miktarlar kadar davalı aleyhine ve davacı lehine olacak şekilde davacının ihtiyati haciz talebi kabul olunmuştur.
Bu çerçevede ayrıca ihtiyati haciz kararına yönelik itirazın kabulünün gerekip gerekmediği incelenmiştir.
Bu uyuşmazlık çözümlenmeden mevcut yasal düzenlemelerin öncelikle dikkate alınması gerekmektedir.
Bilindiği üzere ihtiyati hacze ilişkin yasal düzenleme 2004 sayılı İİK’nın 257 ilâ 268’inci maddeleri arasında yer almaktadır.
İİK m.258 hükmüne göre “İhtiyati haczin 50’nci maddesine göre yetkili mahkeme tarafından karar verilir. Alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeye mecburdur.
Mahkeme iki tarafı dinleyip dinlememekte serbesttir.
İhtiyati haciz talebinin reddi hâlinde alacaklı istinaf yoluna başvurabilir. Bölge adliye mahkemesi bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir.” şeklindedir.
Yine İİK’nun 257. maddesinde “Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.
Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir.
1-Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa;
2-Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla mallarını gizlemeye, kaçırmaya veya kendisi kaçmaya hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunursa;
Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında maucceliyet kesbeder.
Gemi alacaklıları, donatanın yalnız mahdut aynı surette mesul olduğu hallerde, ancak mesuliyete mevzu teşkil eden mal ve haklara ihtiyati haciz koydurabilirler. Donatanın aynı zamanda şahsen mesul olduğu haller bundan müstesnadır. Şu kadar ki, donatanın şahsi mesuliyeti bir miktar ile mahdut ise gemi alacaklıları ancak bu miktar için donatanın diğer mallarını haczettirebilirler.
Yük alacaklıları hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü kıyas yoluyla tatbik olunur” hükmü düzenlenmiştir.
İİK. 259 maddesinde de teminat hususu düzenlenmiştir. Madde de “ İhtiyati haciz isteyen alacaklı hacizde haksız çıktığı takdirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 96. maddesinde yazılı teminatı vermeye mecburdur.
Ancak alacak bir ilama müstenid ise teminat aranmaz.
Alacak ilam mahiyetinde bir vesikaya müstenid ise mahkeme teminata luzum olup olmadığını takdir eder.
Tazminat davası ihtiyati haczi koyan mahkemede dahi görülür. hükmü yer almaktadır.
Bu açıklamalara göre mevcut dosya kapsımı değerlendirilerek, talep tarihi itibariyle ihtiyati haciz talep eden alacaklı lehine ve borçlular aleyhine ihtiyati haciz kararı verilmiştir.
Mahkememizce verilmiş olan ihtiyati haciz kararına, borçlular vekili tarafından süresinde itiraz edilmiştir.
Mevcut kanuni düzenlemelere göre, ihtiyati haciz kararına karşı borçlular itiraz etme haklarını kullanmışlardır.
Mevcut itirazın ana dayanak noktası bir alacağın varlığı noktasında kanaat verici belgenin veya belgeler zincirinin davalı aleyhine mevcut olup olmadığıdır. Buna göre İİK. m.257/f.1 ve/veya İİK. m.257/f.2 hükmüne dayalı olsa dahi ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için açısından öncelikle ve mutlaka talep tarihi itibariyle bir alacağın varlığı noktasında kanaat verici delil olmalıdır.
İhtiyati haciz “alacaklının, bir para alacağının zamanında ödenmesini güvence (garanti) altına almak için, mahkeme kararı ile, borçlunun mallarına önceden geçici olarak el konulması”dır.
İhtiyati hacizde borçlunun mallarına önceden geçici olarak el konulduğundan ihtiyati haciz kesin (icrai) hacze çevrilip, takip kesinleşmeden, alacaklı ihtiyaten haczedilen malların satılmasını ve bedelinin kendisine ödenmesini isteyemez.
Bilindiği üzere ihtiyati haciz, İİK’nun 257. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, bir para alacağının zamanında ödenmesini temin etmek için mahkeme kararı ile borçlunun mal varlığına geçici olarak el konulması halidir. İİK m.257/f.1 gereği ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için, yukarıda açıklandığı üzere talepte bulunanın alacaklı olması, bu alacağın muaccel bulunması ve rehinle temin edilmemiş olması gerekir. Yine İİK. m.257/f.2 gereği ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için malların gizlenmesi, kaçırılması veya borçlunun kaçmaya hazırlanması ve kanunda sayılan diğer hallerin gerçekleşmesi yanında ve ayrıca talepte bulunanın yine alacaklı olması gerekir. Bu noktada yani alacaklının alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında İİK.m 258/f.1 hükmü gereği “kanaat verici delillerin” gösterilmesi mecburidir. Bu mecburiyet İİK m.257 hükmüne dayalı tüm ihtiyati haciz talepleri açısından “olmazsa olmaz” şart durumundadır. Bu şart gerçekleşmediği taktirde ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için yukarıda açıklanan diğer şartların varlığı ise hukuken hiçbir önem taşımayacaktır.
İleri sürelen vakıalar, toplanan deliller, dayanılan belgeler, özellikle alacağın varlığına ilişkin davacının dayanmış olduğu ve davalı şirkete atfedilen kaşe ve imzayı içeren mutabakat mektubu içeriğinin ise davalı şirketin incelenen ticari defter ve kayıtları ile tam uyumlu bulunması karşısında ihtiyati haczin talep tarihi ve ihtiyati haciz kararının verildiği tarih itibariyle davacının rehinle temin olunmamış ve muaccel hale gelmiş bir alacağının varlığı noktasında kanaat verici delillerin mevcut olduğu açıkça ortaya çıkmıştır.
Bu nedenle Mahkememizce verilen ihtiyati hacze yönelik itirazın reddolunması gerekmiştir.
İhtiyati haciz kararının teminat karşılığı kaldırılmasına dönük davalı vekilinin talebi dahi Mahkememizin görevli bulunmaması dikkate alınarak ve usulden reddolunmuştur. Zira “İİK’nun 266. maddesi gereğince; borçlu, para veya mahkemece kabul edilecek rehin veya esham yahut tahvilat depo etmek veya taşınmaz rehin yahut muteber bir banka kefaleti göstermek şartı ile ihtiyati haczin kaldırılmasını genel mahkemeden isteyebilir. Takibe başlandıktan sonra bu yetki, icra mahkemesine geçer. Göreve ilişkin bu kural; icra takibi öncesinde alınan ihtiyati haciz kararları için geçerli olduğu gibi, uyuşmazlık konusu olayda olduğu gibi icra takibi başladıktan sonra alınan ihtiyati haciz kararları için de uygulanır. Somut olayda icra takibine başlandığı, ödeme emrinin borçluya tebliğ edildiği, yasal sürede yapılan itiraz üzerine takibin durduğu, itirazın iptali davasına bakan Mahkememizce bilirkişi kurulu raporundan sonra ise ihtiyati haciz kararı verildiği, borçlu vekilinin icra mahkemesine sunduğu dilekçe ile ihtiyati haczin teminat karşılığı kaldırılması talebinin icra mahkemesince reddolunduğu açık ise de bu durumda ihtiyati haciz kararı, takibe başlandıktan sonra verilmiş olup, İİK’nun yukarıda açıklanan 266. maddesi uyarınca teminat karşılığı ihtiyati haczin kaldırılması talebini inceleme görevi icra mahkemesine aittir. (Yargıtay 12.HD 2016/595E. 2016/14021K.sayılı kararı) Bu nedenle bu yöne ilişkin talep Mahkememizin görevli olmaması nedeniyle usulden red edilmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kabulüne, … 18. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra dosyasına konu olan 177.600,69-Avro ve 2.419,00-ABD Doları alacağa yönelik itirazın iptali ile bu kısımlar yönünden takibin aynen devamına, hükmedilen 177.600,69-Avro ile 2.419,00-ABD Doları alacağa, takip tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/a hükmü gereği devlet bankalarının Avro cinsinden ve ABD Doları cinsinden bir yıllık vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faizin uygulanmasına, hükmedilen toplam 177.600,69-Avronun ve ayrıca 2.419,00-ABD Dolarının takip tarihindeki efektif satış kur karşılığına isabet eden Avro yönünden 1.719.938,36-TL ‘nin ve ABD Doları yönünden 19.555,19-TL’nin % 20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, süresi içinde cevap dilekçesinin sunulmaması ve şartlarının oluşmaması karşısında davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine, Mahkememizce verilen 10/01/2023 tarihli ihtiyati hacze yönelik davalının itirazının reddine, Mahkememizce verilen 10/01/2023 tarihli ihtiyati haciz kararının İİK m.266 hükmü uyarınca kaldırılmasına dair talebinin ise, takibe başlandıktan sonra ihtiyati haciz talep edildiğinden dolayı ve mahkememizin görevli bulunmaması dikkate alınarak usulden reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının davasının kabulüne,
… 18.İcra Müdürlüğünün … E.sayılı icra dosyasına konu olan 177.600,69-Avro ve 2.419,00-ABD Doları alacağa yönelik itirazın iptali ile bu kısımlar yönünden takibin aynen devamına,
2-Hükmedilen 177.600,69-Avro ile 2.419,00-ABD Doları alacağa, takip tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/a hükmü gereği devlet bankalarının Avro cinsinden ve ABD Doları cinsinden bir yıllık vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faizin uygulanmasına,
3-Hükmedilen 177.600,69-Avronun ve ayrıca 2.419,00-ABD Dolarının takip tarihindeki efektif satış kur karşılığına isabet eden Avro yönünden 1.719.938,36-TL’nin ve ABD Doları yönünden 19.555,19-TL’nin %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Süresi içinde cevap dilekçesinin sunulmaması ve şartlarının oluşmaması karşısında davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine,
5-Mahkememizce verilen 10/01/2023 tarihli ihtiyati hacze yönelik davalının itirazının reddine,
6-Mahkememizce verilen 10/01/2023 tarihli ihtiyati haciz kararının İİK m.266 hükmü uyarınca kaldırılmasına dair talebinin ise, takibe başlandıktan sonra ihtiyati haciz talep edildiğinden dolayı ve mahkememizin görevli bulunmaması dikkate alınarak usulden reddine,
7-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince, dava tarihindeki efektif satış kuru dikkate alınarak kabul edilen 177.600,69-AVRO’nun TL karşılığı olan 1.772.810,08 TL ve kabul edilen 2.419,00 ABD dolarının TL karşılığı olan 20.656,32 TL’nin toplamı olan 1.793.466,40TL üzerinden alınması gereken 122.511,69TL harçtan, peşin alınan 21.836,92 TL harç ile 8.692,58 TL icra harcı toplamı olan 30.529,50‬ TL’nin mahsup edilerek bakiye ‭‭91.982,19‬‬TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına, (Yargıtay 11.HD 2020/6387E. 2022/3734K.sayılı kararı)
8-Davacı tarafından yatırılan 21.836,92 TL peşin harç, 59,30TL başvuru harcı gideri toplamı olan 21.896,22‬‬‬‬‬ TL harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
9-Davacı tarafından yapılan ‬87,25 TL tebligat ve posta gideri, 5.600,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 5.687,25‬ TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
10-Davacı vekil ile temsil edildiğinden, dava tarihindeki efektif satış kuru dikkate alınarak hesaplanan 1.793.466,40TL üzerinden hüküm tarihinde yürürlükte olan AAÜT gereğince takdir olunan 188.673,32TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, (Yargıtay 11.HD 2020/6387E. 2022/3734K.sayılı kararı)
11-1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin ileride Bakanlıkça ödenmesi durumunda 6183 sayılı AATUHK hükümleri gereği davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
12-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye avansın taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 03/02/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip