Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/537 E. 2022/755 K. 02.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
ASLİYE 2.TİCARET MAHKEMESİ

DOSYA NO : 2020/464
KARAR NO : 2022/758

DAVA : İTİRAZIN İPTALİ (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 31/08/2020
KARAR TARİHİ : 02/12/2022

Yukarıda açık kimliği yazılı taraflar arasında görülen İTİRAZIN İPTALİ davasının mahkememizde yapılan yargılaması sonunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili Banka ile … Şirketi arasında 23/01/2018 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi imzalandığını, sözleşmeye istinaden kredi kullandırıldığını, davalıların müteselsil kefil olduklarını, kredi borcunun ödenmemesi üzerine … 6. Noterliği’nin … tarihli ve … ve …. tarihli … yevmiye numaralı ihtarnameleri ile hesapların kat edildiğini, … 34. İcra Müdürlüğü’nün… E. Sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, borca davalıların itiraz ederek takibi durdurduklarını, arabuluculuk görüşmelerinin olumsuz sonuçlandığını belirterek, borçluların haksız olan itirazının iptaline, takibin devamına, %20’den aşağı olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına mahkum edilmelerine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; kefaletin geçersiz olduğunu belirterek zamanaşımı def’inde bulunmuştur.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; mahkemenin ve icra dairesinin yetkili olmadığını, müvekkilinin ikametinin bulunduğu Anadolu Adliyesi Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğunu, arabuluculuk görüşmelerinin usulsüz yürütüldüğünü, faiz hesaplarının yanlış, fazla hesaplandığını, kambiyo senediyle ilamsız takip yapıldığını, kefaletin geçersiz olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME:
Dava; bankacılık işlemlerinden kaynaklanan ticari kredi borcunun ödenmemesi üzerine alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
İtirazın iptali davalarının 2004 sayılı İİK’nın 67/1. fıkrası gereğince Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Davacı … 34. İcra Dairesi’nin … sayılı dosyası ile 31/08/2020 tarihinde, davacılar ile dava dışı … Tic.AŞ. Ve … aleyhine, 180.699,79-TL toplam alacak üzerinden ilamsız icra takibi başlattıktan sonra (Örnek No:7) ödeme emrinin borçlu/davalılar 22/01/2020 tarihinde tebliğ edildiği, borçlu …’in 17/01/2020, borçlu …’in 27/01/2020 tarihinde hiçbir borcu olmadığını, borcun tamamına ve faize itiraz ettiğini belirterek takibi durdurduğu, Borçlu …’in ayrıca icra dairesinin yetkisine de itiraz ettiği, itiraz dilekçesinin davacı/alacaklı vekiline tebliğ edildiğine dair belgeye rastlanmadığı, davacının da 31/08/2020 tarihinde 1 yıllık yasal hak düşürücü süre içinde 180.699,79.-TL asıl alacak üzerinden huzurdaki itirazın iptali davası açtığı anlaşılmaktadır.
Davalı … icra dairesinin ve mahkememizin yetkisine de itirazda bulunmuş ise de Genel Kredi sözleşmesinin 7.2.1.maddesinde sözleşmenin uygulanmasından doğan her türlü uyuşmazlığın çözümünde İstanbul Mahkemeleri ve icra dairelerinin yetkili olduğu kabul edilerek yetki anlaşması yapılmış olduğundan 6100 sayılı HMK.nun 17. Maddeleri gereğince bu itirazı da yerinde görülmemiş, mahkememizce kabul edilmemiştir.
Davalı Nail zamanaşımı def’inde bulunmuş ise de TBK.nun 146.maddesi gereğince genel zamanaşımı süresi 10 yıldır. Genel Kredi ve Kefalet Sözleşmesinin imzalandığı tarihin 23/01/2018, kat ihtarının 2019 yılı, icra takibinin ise 31/08/2020 tarihinde başlatılmış olması karşısında bu itiraz yerinde görülmemiş, mahkememizce kabul edilmemiştir.
Taraflar arasında imzalanan Genel Kredi Sözleşmesi inkar edilmemektedir.
Çözümlenmesi gereken sorun, sözleşmedeki kefaletlerin geçerli olup olmadığı, davacı bankanın alacağının bulunup bulunmadığı, var ise miktarının ne olduğu noktasında toplanmaktadır.
6100 sayılı HMK.nun “Delil Sözleşmesi” başlıklı 193.maddesi gereğince, taraflar yazılı olarak veya mahkeme önünde tutanağa geçirilecek imzalı beyanlarıyla kanunda belirli delillerle ispatı öngörülen vakıaların başka delil veya delillerle ispatını kararlaştırabilecekleri gibi; belirli delillerle ispatı öngörülmeyen vakıaların da sadece belirli delil veya delillerle ispatını kabul edebilirler. Taraflardan birinin ispat hakkının kullanımını imkânsız kılan veya fevkalade güçleştiren delil sözleşmeleri geçersizdir. Taraflar arasında imzalanan “Genel Kredi Sözleşmesi”nin 7.1 maddesi gereğince çıkabilecek her türlü uyuşmazlıkta bankanın defter ve bilgisayar kayıtlarının geçerli delil olarak kabul edileceği konusunda anlaşmışlardır.
Tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya sundukları deliller, icra dosyası ile tüm dosya kapsamı ile beraber alınan bilirkişi raporları ve yapılan yargılama sonunda;
Uyuşmazlığın çözümü için banka kayıtlarının incelenerek teknik hesaplamalar yapılması gerekmektedir. Mahkememizin bilgisi ve hukuki yorumu ile iddia edilen borç miktarının çıkarılıp hesaplanması mümkün değildir. Zaten uygulamada da böyle bir örnek yoktur. Bu nedenle 02/07/2021 tarihli celsenin (4) nolu ara kararıyla “4-2 ve 3 nolu ara karar cevapları sonrası, mahkemece re’sen seçilecek bankacılık ve finans uzmanı bilirkişi aracılığıyla bilirkişi incelemesi yapılmasına, 1.500,00-TL bilirkişi ücreti takdiriyle mahkeme veznesine yatırmak üzere davacı vekiline iki hafta kesin süre verilmesine, kesin sürede yatırılmazsa bilirkişi deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağının, mevcut delil durumuna göre karar verileceğinin ihtarına (ihtarat yapıldı), rapor geldiğinde taraflara tebliğine,” denilmek suretiyle bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş, ücretin yatırılması için kesin süre verilmiştir.
Duruşmanın bırakıldığı 21/01/2022 tarihli celsede kesin süreye rağmen bilirkişi ücretinin yatmadığı görülmüştür. Duruşma mazeret nedeniyle 27/05/2022 tarihine ertelenmiştir.
Bu arada bilirkişi ücreti 23/05/2022 tarihinde yatırılmıştır.
27/05/2022 tarihli duruşmada da kesin süreye ilişkin ara karardan dönülerek bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir.
6100 sayılı HMK.nun “Sürelerin Belirlenmesi” başlıklı 90. Maddesi gereğince. Süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.
Yine HMK.nun “Kesin Süre” başlıklı 94. Maddesi gereğince: Kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hâkim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder. Kesin olduğu belirtilmeyen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir; bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.
Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HMK.nun 90. maddesinde açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı Yasanın 94. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakimin tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazan davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç da sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir Emsal: Yargıtay 1.HD.nin 15.10.1998 tarih ve 1998/10134 E. 1998/11064 K.). Öte yandan Yargıtay kararlarında her ne kadar verilen kesin süre geçirilse de, yeni celse açılmadan ücretin yatırılmış olması duruşmanın uzamasına neden olunmadığı gerekçesi ile davanın bu nedenle reddedilmemesi gerektiğine işaret edilmektedir (Emsal: Yargıtay 11.HD.nin 2020/8382 E. 2022/5201 K., aynı dairenin 25/04/2022 tarih ve 2021/1326 E. 2022/3365 K. ).
Yukarıdaki açıklamalardan sonra somut olaya gelince; Mahkememizce kesin süre verilirken yasanın aradığı anlamda ve Yargıtay içtihatlarında da işaret edildiği üzere tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça ve ayrıntılı olarak delil avansı yatırılması için 02/07/2021 tarihli celsede kesin süre verilerek duruşma 27/01/2022 tarihine bırakılmıştır. Bu celse mazeretler kabul edilerek duruşma 27/05/2022 tarihine bırakılmış, bilirkişi ücreti de 23/05/2022 tarihinde yatırılmıştır. Bu durum davalılar lehine kazanılmış hak oluşturmaktadır. Her ne kadar 27/05/2022 tarihli ara karar ile kesin süreden dönülmüş ve yeniden bilirkişi incelemesine karar verilmiştir. Hakimin idareye karşı olduğu kadar aynı zamanda diğer hakimlere karşı da bağımsız olduğu evrensel bir prensiptir. Bu nedenle verilen bu ara karardan yukarıda yapılan açıklamalan nedeniyle tekrar dönülmüştür. Zira bilirkişi teslim tutanağının önceden hazır edilmesinin davacıyı hataya düşürebilir bir yönü yoktur. Paranın yatıp yatmadığı davacı tarafça bilinebilir ve küçük bir araştırmayla öğrenilebilir durumdadır.
Banka hesaplarının incelenmesi teknik ve uzmanlık gerektiren bir iş olması, mahkememizin hukuki bilgisi ile sonuca gitmenin mümkün görülmemesi nedeniyle davacı banka davasını ve iddialarını ispaatlayamamış durumdadır. Bu nedenle davanın reddine karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
Davanın REDDİNE,
1-Davacının kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından davalıların kötü niyet tazminatı taleplerinin REDDİNE,
2-Alınması gerekli 80,70-TL karar ve ilam harcının, peşin alınan 2.182,41-TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 2.101,71‬-TL harcın karar kesinleştiğinde DAVACIYA İADESİNE,
3-Davalılardan … vekille temsil olunduğundan yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 28.104,97-TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp DAVALILARDAN …’YE VERİLMESİNE,
4-Davalılardan … vekille temsil olunduğundan yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 28.104,97-TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp DAVALILARDAN …’A VERİLMESİNE,
5-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin KENDİ ÜZERİNDE BIRAKILMASINA,
6-Taraflarca yatırılan avansın kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde ilgili tarafa İADESİNE,
7-Dava şartı arabuluculuk sürecinde Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.360,00-TL arabuluculuk ücretinin, davada haksız çıkan davacıdan 6183 sayılı Kanuna göre tahsili ile HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
Dair, davacı İstanbul Varlık vekili ve davalılardan Mehmet vekilinin yüzüne karşı, diğer davalının yokluğunda, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK. 341.maddesi uyarınca İstanbul BAM. nezdinde İSTİNAF yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.02/12/2022

KATİP

HAKİM