Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/505 E. 2022/103 K. 15.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/505 Esas
KARAR NO : 2022/103

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 28/07/2021
KARAR TARİHİ : 15/02/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi özetle; Müvekkili ile Davalı Borçlu Şirket arasında 15.10.2020 tarihinde Danışmanlık Hizmet Sözleşmesi akdedildiğini, bu sözleşme kapsamında müvekkili davalı şirkete seçilen model kapsamında Yönetim Kurulu Danışmanı olarak danışmanlık yapması ve sözleşmenin 12. Maddesi gereği 15.10.2020 tarihinden 31.12.2021 tarihine değin toplam 14,5 aylık sürede sözleşmenin giriş hükümlerinde belirtilen çalışma modellerinden, 1. çalışma seçeneğinde belirtilen surette aylık net 3.000-USD danışmanlık ücretinin ve buna ilaveten aynı sözleşmenin 7. maddesine göre, davacı alacaklı Müvekkilimin yönlendirdiği müşterilere yapılan satışlardan doğan komisyon bedellerinin ödenmesine karar verildiğini, Mezkur Danışmanlık Hizmeti Sözleşme’nin 2. maddesinde ” … Firmasının gerek yurtiçi gerekse yurtdışındaki her türlü satış, yatırım projeleri hakkında Yönetim Kurulu’na danışmanlık yaptığını, ekspertiz yaptığını, bahse konu projeler hakkında gerek Yurtiçi gerekse de Yurtdışında temas ve görüşmeler yapmak ve Yönetim Kurulu Başkanı’na rapor etmek” şeklinde tanımlandığını, müvekkili mezkur hizmet sözleşmesinin akdedilmesini takiben müvekkili sözleşmeye uygun surette haftada 1 gün ayda toplam 4 gün Davalı Borçlu Şirkete danışmanlık hizmeti vermeye başladığını, müvekkili davalı şirket nezdinde Satış genel Müdür Yardımcısı unvanı ile 8 yıl 8 ay boyunca çalıştığını, müvekkili ve davalı şirket yönetimi birbirlerini son derece yakınen tanındığını, hizmetin kapsamı ve hizmet kapsamında danışmanlık yapan müvekkili iş yapış şekli sözleşmenin akdedilmesinden önce Davalı yan tarafından bilindiğini, nitekim mezkur danışmanlık hizmetine ilişkin icap da davalı borçlu şirketten geldiğini, müvekkili tarafından davalı borçlu şirket ile çalışma ilişkisi sona erdikten sonra çalıştığı şirketin sektör değişikliği nedeniyle elden çıkaracağı ürün ve demirbaşlar ile ilgili Davalı Şirket Yönetim Kurulu Başkanı’na bilgi verilmiş, Şirketleri için faydalı olabileceği ifade edilmiş ve ilgilenip ilgilenmedikleri sorulduğunu, taraflar arasında 15.10.2020 tarihli Danışmanlık Hizmet Sözleşmesi akdedilmiştir. Sözleşmenin yürürlüğe girmesi ve SÖzleşmede belirlenen aylık Danışmanlık ücretinin doğmasının ardından Müvekkilim tarafından 16.11.2020 tarihinde Şirketin Nakit Yönetimi Yöneticisi …’e yazılı olarak bilgilendirme yapıldığını, davalı şirketin muhasebesel planlarının her surette kötüniyetli olduğunu anlayan müvekkili tarafından 08-02-2021 tarih, …, … sayılı komisyon faturaları ile aynı tarihli …, …, … sayılı danışmanlık faturaları düzenlenerek davalı şirket’e gönderildiğini, davalı şirket tarafından bu faturalara usul ve yasaya uygun surette itiraz edilmemiş ancak her nasılsa konusu hizmet olan bu faturalara karşı Müvekkilim ile mutabakat da kurulmadan 16.02.2021 tarih ve … sayılı 104.042,42-TL tutarlı iade faturası 25.02.2021 tarihi saat 12:45’de e-posta ile Müvekkilime tebliğ edildiğini, mezkur iade faturası tarafımızca keşide edilen … 37. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile usul ve yasaya uygun surette iade edildiğini, mezkur ihtarname davalı şirkete 03.03.2021 tarihinde tebliğ edildiğini, müvekkili sözleşme ile üzerine düşen edimleri ifa etmiş ve ifaya hazır olduğunu bildirmiş olmasına karşın, ödeme edimini yerine getirmeyen ve sözleşmeye aykırı surette edimin ifa edilmesini engelleyen Davalı Şirket’in kötüniyetle ödemeden kaçındığı şüphesiz olduğunu, … 37. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile Müvekkilim tarafından mezkur sözleşme kapsamında hizmet verilmiş olduğunu müvekkili sözleşme kapsamında hizmet vermeye hazır olduğunu, müvekkili tarafından 15.10.2020 tarihli Sözleşmeye istinaden sözleşmesel edimini ifaya hazır olduğu hususu bildirilerek, edimin ifası için Davalı Şirket’e düzenli olarak ulaşılmakta olduğunu, davalı tarafından müvekkili edimini ifaya hazır olmasına karşın, müvekkili e-postalarına uzun süre cevap verilmediğini, son olarak 25.02.2021 tarihinde Müvekkilime hakaret içeren bir dönüş yapıldığı da ihtar edildiğini, davalı yanın mezkur ihtara karşı ödeme yapmak yönünde bir irade göstermemesi üzerine davalı şirket hakkında sözleşmede belirlenen yetkili İstanbul İcra Dairelerinde icra takibine girişildiğini açıklanan nedenler ile davalı borçlunun … 23.İcra Müdürlüğü’nün …E ve …E. sayılı icra takip dosyalarına yapmış olduğu haksız ve kötü niyetli itirazların iptali ile her bir dosya bakımında %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafça iki ayrı takip şeklinde … 23. İcra Müdürlüğü’nde …Esas ve … Esas numaralı dosyalar ile müvekkil şirket aleyhine icra takibi başlatıldığını, usulüne muvafık şekilde mezkur haksız takibe tarafımızca itiraz edildiğini, takibin durduğunu, davacı tarafça 28/07/2021 tarihinde işbu dava açılmış ve dava dilekçesi tarafımıza 09/08/2021 tarihinde tebliğ edildiğini, dava dilekçesine karşı tarafımızca cevap dilekçesi ibraz etme zarureti hasıl olduğunu, zamanaşımı itirazı olduğunu, mahkemenin uğramış veya uğrayacak zamanaşımı hususunda taleplerimizi göz önünde bulundurulması gerektiğini, yabancı parra icra takiplerinde, ödeme emrinde yabancı para cinsinin TL karşılığı bulunması gerektiğini, davacı tarafından uyuşmazlık görevli mahkemede açılmamıştır. görevli mahkeme ticaret mahkemesi değil İş Mahkemesi olduğunu, iki farklı icra takibine ilişkin tek itirazın iptali davası açılmış olup işbu durum hukuka aykırı olduğunu, hukuken geçerli bir yetki sözleşmesi akdedilmediğinden dolayı dava yetkisiz mahkemede açılmıştır. sayın mahkemenin yetkisizlik kararı vermesi kanaatimizce isabetli olacağını, davacı tarafın dava dilekçesinde iddia ettiği ve dayandığı olgular gerçeklikle bağdaşmayan muhayyile ürünü beyanlardır. soyut beyanların esas alınamayacağı gerçeğinden uzak şekilde hazırlanmış dava dilekçesine karşı izahta bulunma zarureti hasıl olduğunu açıklanan nedenlerle davacıların haksız, mesnetsiz davasının öncelikle görev ve yetki hususları başta olmak üzere usulden reddini, esas incelemesi yapıldığı takdirde davanın reddini, haksız olarak müvekkil şirket aleyhine yapılan işbu icra takibi uyarınca, müvekkil lehine %20 den az olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatına hükmedilmesini yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesi yönünde karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, … 23. İcra Müdürlüğünün … Esas ve …. Esas sayılı takip dosyalarına yapılan itirazın iptali takibin devamı ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
Davalı taraf cevap dilekçesi içeriğinde, görev ve yetki itirazında bulunmuştur.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllere dava şartları denir. Bilindiği üzere, dava şartlarının neler olduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114. maddesinde belirtilmiş olup, anılan düzenlemenin 1. bendinin (c) alt bendinde mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup bir dava ancak görevli mahkemece incelenebilir. Mahkeme her şeyden önce görevli olmalıdır. Görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir (Pekcanıtez, H./ Özekes, M./ Akkan, M./ Korkmaz, H.T.: Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 930). (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/(6)3-979 Esas, 2021/759 Karar sayılı ilamı)
Bu itibarla, öncelikle görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğunun tespit edilmesi, başka bir anlatımla somut olay bakımından Mahkememizin görevli olup olmadığının değerlendirilmesi zorunludur.
Bu kapsamda davalı tarafın görev ve yetkiye ilişkin itirazlarının dosya kapsamındaki evraklar uyarınca bu celse karar verilmesi mümkün olmadığından HMK m.163 uyarınca ön sorun olarak ele alınmasına karar verilmiştir.
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir.Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar,
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, taraflar arasında danışmanlık sözlşemesinden kaynaklanan alacağının tahsiline yönelik açılan işbu davanın, TTK’ da düzenlenen mutlak ticari davalardan olmadığı açıktır.
Nispi ticari dava bakımından, davacının ticari şirket olması sebebiyle tacir olduğu konusunda duraksama yoktur. Ne var ki, bu ayrıma göre her iki tarafın, yani davalının da tacir olması zorunludur. 19.02.1986 tarih 19024 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 25.01.1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile T.T.K.’nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. Buna göre;
1-Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre, defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar,
2-Vergi Usul Kanunu’na istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların (iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların) esnaf ve küçük sanatkar, tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. 21/07/2007 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile esnaf ve tacir ayrımına esas sınırlar belirlenmiş olup, bu kararda 213 Sayılı VUK 177.maddesinde belirtilen hallerden 1. ve 3.bendindeki konularda faaliyette bulunanlarda yarısını, 2.benddeki faaliyetlerde bulunanların bu tutarın tamamını aşanların tacir olacağı belirlenmiştir.
Davacı gerçek kişi olarak birinci sınıf tacir olup olmadığı, esnaf olup olmadığı, basit usul, işletme usulü veya bilanço usullerinden hangisine göre defter tutup tutmadığının araştırılması müzekkere cevabında … sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde esnaf sınırını aşıp aşmadığının tespiti amacıyla taraflar arasında temel ilişkinin başlangıç tarihi olan 2019 ve sonrası Gelir Vergi Beyannameleri ile eki performans bilgileri tablosu ve işletme hesap özetlerinin teminin müzekkere cevabında eklenerek İlgili Vergi Dairesi Müdürlüğüne müzekkere yazılmış; davacı gerçek kişinin bağlı bulunduğu Ticaret sicil müdürlüğü ve esnaf odasına kaydı olup olmadığı araştırılmıştır.
Gelen yazı cevaplarına göre davacı gerçek kişinin tacir sıfatının olmadığı anlaşılmaktadır. Taraf arasındaki hukuki ilişkinin mahiyetinin irdelenmesi ve bu sayede görevli mahkemenin belirlenmesi gerekmektedir.
Bu haliyle uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1. maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi”dir. İşçi sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde görülmesi gerekir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 1. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4. maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.
Kanunun 2. maddesinde bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. İşçi ve işveren sıfatları aynı kişide birleşemez.
Yasanın 8. maddesinin birinci fıkrasına göre iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici öğeleridir.
İş sözleşmesini eser ve vekâlet sözleşmelerinden ayıran en önemli ölçüt bağımlılık ilişkisidir. Her üç sözleşmede, iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil edilen) karşı ekonomik bağımlılığı vardır.
İş sözleşmesini belirleyen ölçüt hukukî-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukukî bağımlılık işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki talimatlara uyma yükümlülüğünü içerir. İşçi edimini işverenin karar ve talimatları çerçevesinde yerine getirir. İşçinin işverene karşı kişisel bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini, işçinin işverenin talimatlarına göre hareket etmesi ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. İşin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, işçinin bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme şekli, kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin ölçüt teşkil etmez. İşçinin işverenin belirlediği koşullarda çalışırken kendi yaratıcı gücünü kullanması ve işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz. (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 2019/4465 Esas, 2021/2985 Karar sayılı ilamı)
İş Kanununa tabi genel müdür olarak çalışanların aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olmaları halinde kişi-organ statüsünü taşıyıp taşımadıklarının araştırılması gerekir. Genel müdürün organ sıfatını kazanmaksızın yönetim kurulu üyesi olması halinde, “genel müdürlük görevi” sebebiyle iş ilişkisinin devam ettiği sonucuna varılmalıdır. Buna karşın şirketi temsil ve ilzama yetkili kişi-organ sıfatı kazanılmışsa, işçi ve işveren sıfatı aynı kişide birleşemeyeceğinden iş ilişkisinin bulunmadığı kabul edilmelidir. (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 2019/4465 Esas, 2021/2985 Karar sayılı ilamı)
Dosya kapsamı itibariyle davacı gerçek kişinin davalı şirkette herhangi bir tescil edilmiş yönetim kurulu üyeliği ve/veya ticari temsilci/vekil sıfatı bulunmamaktadır. Kaldı ki davacının bu yönde bir sıfatı olması halinde dahi görevli mahkemenin tespitine yönelik yine ayrıca değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Türk Ticaret Kanununun 319. maddesine göre, anonim şirketler yönünden yönetim ve temsil yetkisinin yönetim kurulu üyelerine bırakılması halinde, bu kişi veya kişiler kişi-organ sıfatını kazanır. Şirketi temsil ve yönetime yetkili kişi-organ sıfatını taşıyan kişiler işveren konumunda bulunduklarından işçi sayılmazlar. (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 2019/4465 Esas, 2021/2985 Karar sayılı ilamı)
Ticari temsilci olan, genel müdür veya müdür ile tacir olan kişi arasında çıkan uyuşmazlıkların iş ilişkisi olması halinde uyuşmazlığın 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/1. maddesi yollaması nedeni ile 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca iş mahkemesinde görülmesi gerekir. Zira anılan 5. maddede açıkça ayrı düzenleme yoksa ticari davanın ticaret mahkemelerinde görülmesi gerektiği belirtilmiştir. 5521 sayılı kanun ayrı düzenleme öngörmüştür. (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 2019/4465 Esas, 2021/2985 Karar sayılı ilamı)
Somut ihtilafta taraflar arasında imzalanan “Danışmanlık Hizmet Sözleşmesi” hükümlerinin incelenmesinde; iş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini, işçinin işverenin talimatlarına göre hareket etmesi ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi unsurlarının açıkça düzenlendiği, işin tanımının açıkça yönetim kuruluna danışmanlık hizmeti vermek olduğu, çalışma saatlerinin, haftalık izin günlerinin belirlendiği, yıllık izinlerin düzenlendiği, sözleşmenin 13.maddesinde açıkça İş Kanunu hükümlerine atıf yapıldığı, iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil edilen) karşı ekonomik bağımlılığının açıkça var olduğu anlaşılmaktadır.
Benzer nitelikte bir ihtilaf hakkında İş mahkemesince verilen görevsizlik kararının tahlilinde Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 2021/823 Esas, 2021/1065 Karar sayılı ilamında “… aylık belirli ücret karşılığı davacının davalı kooperatife danışmanlık hizmetinde bulunduğu, kooperatifin işlerini takip ettiği, hizmet akdinin kurulması için çalışanın fiilen işyerinde bulunmasının gerekmediği, taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı iş kanunu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, dolayısıyla taraflar arasındaki ihtilafın çözümünde mahkemenin görevli olduğu sonucuna varılmakla ilk derece mahkemesi kararın kaldırılmasına,…” karar verildiği görülmektedir.
Yukarıda atıf yapılan mahkeme kararları mahkememizin görev alanının ticari dava ile sınırlı olması, tacir konumu olmayan kişilerin ticari amaçla faaliyette bulunmalarının uyuşmazlığı ticari dava haline getirmeyeceği; tacir, ticari iş, ticari işletme ve ticari davanın birbirleri üzerinden tanımlanan ancak farklı kavramlar oldukları; bu haliyle huzurdaki dava davacı gerçek kişinin hizmet sözleşmesi kapsamında davası şirket bünyesinde işçi konumunda olduğu da gözetilerek HMK 114/1-c ve HMK 115/2 madde hükümleri uyarınca mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine, görevli mahkemenin İş Mahkemesi olduğunun tespitine, dair aşağıdaki şekilde hüküm vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklanan nedenlerle;
1-HMK 114/1-c ve HMK 115/2 madde hükümleri uyarınca mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın USULDEN REDDİNE, görevli mahkemenin İŞ MAHKEMESİ olduğunun tespitine,
2-Kararın kesinleşmesinden itibaren 2 hafta içinde talep halinde dosyanın görevli İSTANBUL (NÖBETÇİ) İŞ MAHKEMESİ’ne gönderilmesine,
3-Kararın kesinleşmesinden itibaren iki haftalık süre içinde görevli mahkemeye gönderme talebinde bulunulmaması durumunda HMK. 20. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine,
4-6100 sayılı HMK. 331/2. maddesi uyarınca harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, E-duruşma ile katılan davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile HMK. 341.maddesi uyarınca İstanbul BAM. nezdinde İSTİNAF yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.15/02/2022

Katip

Hakim