Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/498 E. 2022/201 K. 16.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/498 Esas
KARAR NO : 2022/201

DAVA : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtrazın İptali)
DAVA TARİHİ : 20/06/2016
KARAR TARİHİ : 16/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtirazın İptali) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili bankanın ticari faaliyetlerini devam ettirdiği dönemde, müvekkili bankanın … Şubesinden kullanılan 2 1.01.1997 ve 14.08.1997 tarihli Genel Kredi Sözleşmeleri nedeniyle, borçlu …Tic, Ltd. Ştı. ile müşterek borçlu ve müteselsil kefilleri; … Ltd. Şti, …’nın borçlanmış olduklarını, söz konusu kredi borcunun ödenmemesi üzerine, müvekkili bankaca borçlulara; … 13.ncü Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye no.lu ihtarnamesi ile hesabın kat edildiği ve ödeme yapılmaması halinde yasal takibe geçileceği hususunun, … yönünden adresinden ayrılmış olduğundan bila tebliğ iade edilmiş olduğunu, ihtarnameye rağmen borcunu ödemeyen borçlular aleyhine, … 6.ncı İcra Müdürlüğünün … – … – …Esas sayılı dosyaları ile takipler yapıldığını, dosyaların yenilenmesi için icra dairesine taraflarınca talepte bulunulduğunu, ancak icra müdürlüğünce dosyaların imha edildiğinin taraflarına bildirildiğini, bunun üzerine de alacaklarının tahsili amacıyla, borçlular aleyhine, … 1.nci İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyası ile yeniden genel haciz yoluyla ilamsız İcra takibi başlatıldığını, ancak davalı söz konusu takibe, borç aslına ve ferilerine itiraz etmiş, bunun üzerine de sayın mahkemenizde itirazın iptali davası açma zaruretinin hasıl olduğunu, borçluların zamanaşımı itirazının yersiz ve reddi gerektiğini, zira borçlu borcun olmadığını iddia etmesine rağmen zamanaşımı itirazında bulunarak borcun varlığını kabul etmiş olduğunu, dolayısıyla borçlunun ileri sürdüğü gibi genel zamanaşımı süresinin dolmadığını, kaldı ki 5411 sayılı yasa gereği olarak müvekkili banka alacaklarında zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunu, yapılan icra işlemlerinin zamanaşımını kestiğinden ve henüz alacağın muaccel hale gelmesinden bu yana 20 yıllık süre geçmediğini, bu durumun, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 2006/12-100 E., 2006/122 K. Sayılı kararı ile de açıkça belirtildiğini, borçluların faiz oranının çok yüksek olduğunu ileri sürerek de itiraz ettiklerini, faiz oranının fahiş olduğu iddiası da gerçek dış olup, Genel kredi sözleşmeleri, protokol ve Banka faiz genelgesinde açıkça belirtilen faiz oranlarının uygulandığını, borçlular tarafından da bu oranların kabul edilmiş olduğunu, ayrıca 5411 sayılı yasa gereği, bankanın tarafı olduğu davalarda ispat külfetinin karşı tarafta olduğunu, davalıların itirazları ile sınırlı olmak ve iddiaları ile ileri sürdükleri vakaları genişletmesine muvafakatlerinin almadığını, takip hususunda yapılan itirazların daha sonra genişletilemeyeceğini, borçluların itirazının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davalı borçluların, müvekkili banka ile Bireysel Kredi Borçlanma Sözleşmesini imzalamış olup tüm borçtan mesul olduğunu, kullandırıldığı kesin ve imzaların gerçek olduğunu, Müvekkili banka tahsili amacıyla, davalı borçlunun haksız ve mesnetsiz itirazının takibin devamına, borçlunun %20’den aşağı olmamak üzere tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücreti üzerinde bırakılmasını dava ve talep etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 5411 sayılı kanunun geçici 13.ncü maddesinde fon alacaklarında zamanaşımının 20 yıl olduğunu düzenleyen aynı kanunun 141. Maddesine herhangi bir şekilde atıf veya gönderme mevcut olmadığından idda olunan alacak için 20 yıllık zamanaşımı süresine kabul etmenin mümkün olmadığını, dava konusu alacak … 13.ncü Noterliğinin … tarih ve … yevmiye no.lu ihtarname ile kat edilmiş olup bu tarihin üzerinden 18 yıl geçtiğini, bu bağlamda dava konusu alacağın açıkça zamanaşımına uğramış olduğunu, TBK M.147’ye göre, ‘Kira bedelleri, anapara faizleri, gibi diğer dönemsel edimlerin 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, dava konusu icra takibi incelendiğinde, davacının 1997 yılından itibaren sabit % 165 temerrüt faizi işlettiğinin görüldüğü, bu oranın açıkça fahiş olduğunu ve yasa hükmüne de aykırı bulunduğunu, açıklanan nedenlerle; davacının davasının reddine, davacının haksız ve kötü niyetli giriştiği icra takibinden dolayı %40’dan az olmamak koşuluyla kötü niyet tazminatına hükmedilmesıne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini,” talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;Mahkememizce bozma ilamı öncesinde;”…Somut uyuşmazlıkta icra takibinin 21/01/2015 tarihinde başlatıldığı, TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, bu nedenle davanın reddine karar vermek gerektiği sonucuna ulaşılmış, davanın hak düşürücü süre yönünden reddine…” şeklinde karar verilmiş, işbu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 02/05/2019 tarih 2018/762 Esas 2019/632 Karar sayılı ilamında;
“…Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, takip tarihi itibariyle TBK 598/3 maddesinde ön görülen 10 yıllık hak düşürücü süre ile 6101 sayılı kanun 5/2 maddesi ile getirilen 1 yıllık ek sürenin geçmiş olmasına göre, mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği…” şeklinde karar verilmiş, işbu karara karşı davacı vekili tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 02/06/2021 tarih ve 2020/3098 Esas, 2021/4689 Karar sayılı bozma ilamında;
“…Davacı vekili, davacı banka ile dava dışı … arasında düzenlenen 28/01/1997 ve 14/08/1997 tarihli genel kredi sözleşmelerinin davalı tarafından müteselsil kefil sıfatı ile imzalandığını, kullanılan kredi borcu ödenmediği için 19/01/1998 tarihinde hesabın kat edildiğini asıl borçlu ile davalının da arasında bulunduğu müteselsil kefiller hakkında 1998 yılında başlatılan icra takip dosyalarının yenilenmesi amacıyla yapılan başvuru üzerine icra müdürlüğü tarafından dosyaların imha edildiğinin bildirildiğini bunun üzerine yeniden başlatılan icra takibinin davalının itirazı üzerine durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davaya konu alacağın 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu ve bu sürenin dolduğunu, 18 yıl sonra yapılan takibin kötü niyetli olduğunu savunarak davanın reddi ile tazminata karar verilmesini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki kefalet ilişkisinin 28/01/1997 ve 14/08/1997 tarihlerinde kurulduğu, 6101 sayılı TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 1. maddesinde, TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren önceki fiil ve işlemlere bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise uygulanması gerektiği temerrüt tasfiye ve sona erme konularında TBK’nın uygulanacağının kabul edildiği, 6101 sayılı Kanunun 5/2 maddesinde TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı ilk defa öngörülmüş olupta başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuş ise hak sahiplerine TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayarak bir yıllık ek süre verileceğinin düzenlendiği, TBK’nın 598. maddesindeki 10 yıllık sürenin hak düşürücü süre mi yoksa süreye bağlı hak mı olduğu tartışmalı olsa bile 6101 sayılı Kanunun 6. maddesinde bu Kanunun 5. maddesinin uygun düştüğü ölçüde TBK’da öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanacağının belirtildiği, 6098 sayılı TBK’nın 598/3 maddesine göre bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefaletin 10 yıl geçmekle kendiliğinden ortadan kalkacağının düzenlendiği, buna göre davalının kefalet yükümlülüğünün 14/08/2007 tarihinde kendiliğinden ortadan kalktığı, davacı bankanın 6101 sayılı TBK’nın 5. maddesinde öngörülen 1 yıllık ek sürü 01/07/2013 tarihinde geçtikten sonra 03/02/2015 tarihinde icra takibini başlattığı anlaşıldığından davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili istinafa başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre, gerçek kişilerin kefaleti yönünden 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK 598/3 maddesi ile mülga 818 sayılı BK’da yer almayan 10 yıllık geçerlilik süresi ilk defa düzenlendiği, maddedeki düzenlemeye bakıldığında söz konusu 10 yıllık sürenin hak düşürücü süre olduğu, somut olayda davaya ve takibe konu Genel Kredi Sözleşmeleri 1997 yılında imzalandığı, 6098 sayılı TBK 598/3 maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre TBK’nın yürürlüğe girme tarihinden önce dolduğu, 6101 sayılı Kanunun 5/2 maddesine göre hak sahiplerinin TBK’nın yürürlük tarihinden itibaren 1 yıllık ek süreden yararlanabileceği, davaya konu takip ise öngörülen bu bir yıllık ek süre geçtikten sonra başlatıldığından davanın hak düşürücü süre yönünden reddine yönelik ilk derece mahkemesi kararında isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf isteğinin esastan reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali davasıdır. Mahkemece, kefil olan davalı hakkında 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın 598. maddesinde ilk defa düzenlenen 10 yıllık süre içerisinde takip yapılmadığı gerekçesiyle davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiş ise de davacı vekili tarafından aralarında davalının da bulunduğu borçlular hakkında … 6. İcra Müdürlüğünün …, …, … sayılı dosyalarında icra takibi başlatıldığı, dosyaların yenilenmesi talebiyle icra müdürlüğüne yapılan başvuru üzerine dosyaların imha edilmesi nedeniyle yenileme yapılamadığından bu davaya konu … 1. İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyasında takip başlatıldığının ileri sürülmesine ve davalı tarafından süresinde verilen cevap dilekçesinde bu iddiaya itiraz edilmemesine göre davacı tarafça 1998 yılında icra takibine başlatıldığı anlaşılmakla somut olayda artık TBK’nın 598. maddesindeki düzenlemenin uygulanma imkanı bulunmamaktadır.
Ancak, dosya içerisindeki delillere göre davacı (Temlik eden) Tasfiye Halinde … Bankası A.Ş.nin … tarafından devralınmadığı, fonun devralmadığı bankaların alacakları yönünden 20 yıllık zamanaşımı süresi söz konusu olmayacağından, 5411 sayılı Kanun’un geçici 13. maddesinde, fon alacaklarının zamanaşımının 20 yıl olduğunu düzenleyen 141.maddesine de herhangi bir gönderme yapılmadığından ve dava konusu kredi alacağının tahsili için 1998 yılında başlatılan icra takibinden sonra davaya konu icra takibinin başlatıldığı 2015 yılına kadar zamanaşımını kesen yeni bir işlem yapıldığı ispat edilemediği için 818 SAYILI BK’NIN 125. MADDESİNDE DÜZENLENEN 10 YILLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN DOLDUĞUNDAN DAVANIN REDDİNE KARAR VERİLMESİ GEREKİRKEN hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. 2-Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir…” denilerek Mahkememiz kararı bozulmuş, dosya yukarıda belirtilen esas sırasına kaydedilmiştir.
Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Yapılan yargılama, toplanan deliller, Yargıtay bozma ilamı ve tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; alacağı temlik eden Tasfiye Halinde …Bankası Anonim Şirketinin … tarafından devir alınan bankalardan olmadığı, Fonun devralmadığı bankaların alacakları yönünden 20 yıllık zaman aşımı süresinin uygulanmayacağı, 5411 sayılı Bankacılık Kanunun Geçici 13. maddesinde fon alacaklarının zaman aşımının 20 yıl olduğunu düzenleyen 141. maddesinde, alacağı temlik eden bankaya yönelik herhangi bir gönderme de yapılmadığından somut olayda 10 yıllık zaman aşımı süresinin uygulanması gerektiği, dava konusu kredi alacağının tahsili için 1998 yılında başlatılan icra takibinden sonra davaya konu icra takibinin başlatıldığı 2015 yılına kadar zaman aşımını kesen yeni bir işlem yapıldığı davacı tarafından ispat edilemediğinden 818 sayılı Borçlar Kanunun 125.maddesinde düzenlenen 10 yıllık zaman aşımı süresinin dolduğu anlaşılmakla, uyulmasına karar verilen Yargıtay bozma ilamı gereğince davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
Bilindiği üzere İİK.m.67/f.2 hükmüne göre itirazın iptali davalarında davalı borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi karşısında borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli olması halinde ise alacaklı tazminata mahkum edilir. Somut olayda, davalı vekili her ne kadar davacının basiretli tacir olduğunu ifade ederek kötü niyet tazminatı talebinde bulunmuş ise de; İİK 67. maddesi uyarınca Kanun koyucunun basiretli tacir olmayı değil, haksız ve kötü niyetli icra takibinde bulunmayı tazminata mahkum etmesi yasal koşul olarak düzenlediğinden davalının takipte haksız olmakla birlikte kötü niyetli olduğu davalı tarafından ispat edilemediğinden davalının kötü niyet tazminatı isteminin yasal koşullar oluşmadığından reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davanın zamanaşımı nedeniyle REDDİNE,
2-Davalının kötü niyet tazminatı talebinin yasal koşullar oluşmadığından REDDİNE,
3-Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına YER OLMADIĞINA,
4-Davacı tarafından yargılama nedeniyle yapılan masrafların kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Davalı tarafından yapılan 22,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
6-Davalı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ nin 13/1. maddesi uyarınca 11.800,98 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği, ancak önceki kararın yalnızca davacı tarafından istinaf ve temyiz edilmesi ve davalının ise herhangi bir istinaf ve temyiz talebinde bulunmaması nedeniyle davacı lehine vekalet ücreti yönünden usuli kazanılmış hak oluştuğundan önceki hükümde karar altına alınan toplam 9.519,83 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
7-HMK 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde re’sen ilgili tarafa veya vekillerine İADESİNE,
Dair, davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük yasal süresi içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.
16/03/2022

Katip
e-imza *

Hakim
e-imza *