Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/47 E. 2021/729 K. 04.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/47
KARAR NO : 2021/729

DAVA : Alacak(Cari Hesap veya Ticari Kredi Sözleşmesi Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 15/01/2021
KARAR TARİHİ : 04/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … A.Ş. ‘nin alanında yıllarca faaliyet göstermiş olduğunu, davalı şirketin “…” olarak piyasada tanınmakta ve sandviç üretimini sürdürmekte olduğunu, …A.Ş. ‘nin ortaklıktan ayrılmasına ilişkin ön protokolün müvekkili şirketin ve …A.Ş. tarafından imzalanmış olduğunu, esasen adi ortaklıkta bulunan ortaklardan birinin imzası dahi bulunmayan davalı şirket lehine tek taraflı hükümleri içerir şekilde düzenlenen bu protokolün kabulünün taraflarınca da imkansız hale gelmiş olduğunu, bu nedenle … 10. Asliye Ticaret Mahkemesinde … Esas sayılı dosyasıyla davalının da ortağı bulunduğu adi ortaklığın feshi ve tasfiyesine ilişkin dava açmış olduklarını, protokol sonrasında davalı şirketin müvekkil şirketten.. Bankası A.Ş. nin … Şubesinin 31.12.2019 keşide tarihli ve 1552435 çek seri numaralı 984.500-TL lık çekini almış olduğunu, sözleşme kapsamı dışında tutularak davalı tarafça… Bankası A.Ş. nin … Şubesinin 30.11.2019 keşide tarihli ve … çek seri numaralı 680.400-TL lık çeki de … yetkilisi … tarafından müvekkil şirketten alınmış olduğunu, davalı …Tic. A.Ş.’nin 26.07.2019 tarihli söz konusu protokol sonrası müvekkil şirketten toplam 1.664.900-TL’lik yukarıda belirtilen iki adet çeki müvekkili şirketten almış olduğunu, davalı şirketin … A.Ş.’nin tüm bu yaşananlar sonrasında da müvekkil şirketin iyi niyetini kullanmış olduğunu, protokol dışında müvekkili şirketin … tarih ve … fatura numaralı 112.266-TL, 03.09.2019 tarih ve … fatura numaralı 9.234-TL, 27.09.2019 tarih ve… fatura numaralı 48.600-TL, 28.10.2019 tarih ve … fatura numaralı 133.584-TL, 17.01.2020 tarih ve GIB 0001 fatura numaralı 100.300-TL, 17.01.2020 tarih ve GIB 0002 fatura numaralı 124.274,06-TL olmak üzere toplam 528.258,06-TL alacaklı olduğunu, şirket kayıtları incelendiğinde açık biçimde görüleceği üzere davalı tarafından 528.258,06-TL ‘lik tarih ve fatura numarası belirli olan ürünler alınmış olduğunu, bu ürünlere ilişkin bugüne kadar müvekkili şirkete hiçbir ödeme de bulunulmamış olduğunu, müvekkili şirketin davalı şirketten olan 528.258,06-TL alacağının dava tarihinden itibaren uygulanacak olan en yüksek ticari faiz ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı ile müvekkili şirket arasında imzalanmış olan 26.07.2019 tarihli protokolün hukuken geçerli bir protokol olduğunu, nitekim, davacı tarafın da, bugüne kadar, protokol ile ilgili olarak hiçbir itirazda ya da fesih ihbarında bulunmamış olduğunu, bahsi geçen faturalara konu malların davacı şirket tarafından müvekkil şirkete teslim edilmemiş olduğunu, davacı şirketin müvekkil şirkete teslim etmediği malların bedelini talep etmesinin yasaya aykırı olduğunu, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık akdi ilişkinin varlığının davalı tarafından kayden ve fiilen benimsenip benimsenmediği, davaya esas kılınan faturaların taraf şirketlerin 2019,2020 yılı ticari defter ve kayıtlarında mevcut olup olmadığı, ne şekilde mevcut olduğu, davaya konu faturaların davalı şirket aleyhine şeklen kesinleşip kesinleşmediği, 2019,2020 yılı ticari defter ve kayıtlarında ve dava tarihi itibari ile davacının dayanak faturalar nedeni ile alacaklı gözüküp gözükmediği, dayanak faturaların içeriğinin davacının iddia etmiş olduğu gibi faturaya konu malların teslim edilip edilmediği, bu noktada davacı vekilinin 31/05/2021 tarihli ve delilerin somutlaştırılmasına dair dilekçesinde belirtmiş olduğu teslime dair belgelerin fatura ve sevk irsaliyelerinin, kargo faturalarının içerik olarak dahi birbiri ile uyumlu olup olmadığı, buna göre ve sonuç olarak davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Davacının faturalara dayalı olarak dava açtığı, ayrıca faturalar ile ilgili teslim belgeleri ve sevk irsaliyelerine dahi dayandığı, tarafları arasındaki ilişkinin adi ortaklık ilişkisi ile ilgisi olmayıp, bağımsız bir sözleşmesel ilişkiden kaynaklandığı tartışmasızdır.
Uyuşmazlık konularının araştırılması açısından mahkememizce atanan SMMM-KGK bağımsız denetçi unvanına haiz bilirkişi tarafından hazırlanan raporda “dava konusu uyuşmazlık kapsamında gerek davacı şirket ve gerekse davalı şirket tarafından incelemeye ibraz olunan 2019-2020-2021 ticari defterlerinin TTK hükümlerine uygun tutuldukları anlaşılmakla, anılan ticari defterlerin davacı ve davalı şirket lehine delil kabiliyetlerinin Mahkemenin takdirinde bulunduğu, taraflar arasında 08.03.2019 tarihli adi ortaklık sözleşmesi marifetiyle “… ORTAKLIĞI” ünvanlı adi ortaklık kurulduğu, davalı şirketin hisselerinin devri, adi ortaklığın kapatılması, adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin olarak ise 29.07.2019 tarihli protokolün imzalandığını, davacı şirket tarafından davalı şirket adına 29.07.2019 tarihli protokol sonrası düzenlendiği görülen ve huzurdaki davaya konu edilen toplam 528.258,06 TL bedelli altı adet faturanın davacı şirket ticari defterlerinde davalı şirket adına “borç”, davalı şirket ticari defterlerinde ise davacı adına “alacak” kayıtlarının yapıldığını, taraflar arasında bu hususta ihtilaf bulunmadığı, dolayısıyla davacı şirket tarafından davalı adına düzenlenen ve davalı ticari defterlerinde kayıtlanan dava konusu bedele esas 6 adet faturanın davalı şirkete tesliminin gerçekleştiğinin tartışmasız olduğu; bu bağlamda davalının davacı ile ticari ilişkisini kayden benimsediği, davacı şirket tarafından incelemeye ibraz olunan ticari defterler kapsamında dava konusu 528.258,06 TL bedelli altı adet faturaya ilişkin tahsilat kaydına rastlanmadığı, davalı şirket tarafından incelemeye ibraz olunan ticari defterler kapsamında ise yapıldığı görülen ödemelerin; “adi ortaklığa ilişkin ödemeler ve 08.03.2019 tarihli adi ortaklık sözleşmesinin 26.07.2019 tarihli protokolle sonlandırılması neticesinde işbu protokol’ün 5.maddesi kapsamında davalı tarafından davacıdan alınan 984.500,00 TL bedelli çekin, dava konusu bedele esas faturalara mahsuben kayıtlandığının anlaşıldığı; neticeten davalı şirket ticari defterlerinde dava konusu faturalara istinaden davacıya borçlu olunmadığı gibi davacıdan 15.01.2021 dava tarihi itibariyle 671.587,01 TL alacaklı konumuna geçildiğinin görüldüğü, taraflar arası uyuşmazlık konusunun “davacının, faturalara dayalı olarak huzurdaki davayı açtığı, ayrıca faturalar ile ilgili teslim belgeleri ve sevk irsaliyelerine dayandığı, taraflar arasındaki ticari ilişkinin adi ortaklık ilişkisi ile ilgili olmayıp bağımsız sözleşmesel ilişkiden kaynaklandığı tartışmasız belirlenmiş olmakla, davalı tarafından adi ortaklık adına yapılan borç ödemeleri ile davalının adi ortaklıktan ayrılması sonucu davacıdan alınan çekin, dava konusu fatura bedellerinden bağımsız olduğu, davaya dayanak fatura bedellerinden mahsup edilemeyeceğinin değerlendirildiği, dava konusu edilen fatura içeriği malların davalı şirkete teslimine ilişkin olarak gerek davacı vekili tarafından 31.05.2021 tarihli dilekçesi ekinde sunulan belgelerin ve gerekse taraflara ait BA-BS formlarının karşılaştırmalı tetkiki neticesinde dava konusu altı adet faturadan beş adedinin tamamen, bir adedinin ise 9.787,00 TL eksiği ile davalı tarafından bağlı bulunulan vergi dairesine BA formu ile beyan edildiği, işbu eksik beyana esas 28.10.2019 tarih, … no.lu, 133.584,00 TL bedelli fatura içeriği ürünlerin tamamına ilişkin teslimin ispata muhtaç kalması nedeniyle işbu 9.787,00 TL bedelin, dava konusu 528.258,06 TL davacı alacağından mahsubunun gerektiğini, davacı şirket tarafından davalı şirket adına düzenlendiği görülen huzurdaki davaya konu altı adet faturanın davalı tarafından kayden ve fiilen benimsendiği, davalı şirket aleyhine kesinleştiği; davacının davasının kabulü halinde davalı şirketten (528.258,06 – 9.787,00=) 518.471,06 TL tutarı talep edebileceği” şeklinde görüş bildirmiştir.
Davaya esas olan tarih, fatura ve bedelleri belirtilen altı adet faturaların BA ve BS formları vergi müdürlüklerinden ayrı ayrı celbedilmiş olup buna göre davaya konu faturalardan 112.266,00 TL, 9.234,00TL, 48.600,00 TL, 100.300,00 TL, 124.274,06 TL bedelli faturaların BA ve BA formlarının bulunduğu, bu suretle bu faturalara konu hizmete dair faturaların davalı tarafından vergi müdürlüğüne beyan olunduğu, buna mukabil 133.584,00 TL faturanın ise 103.950,00 TL kısmı ile ilgili BA ve BS formunun davalıca düzenlendiği, bu çerçevede dava konusu faturaların uyumlu olduğu, bu kayıtların bu miktarlar kadar davacı lehine ve davalı aleyhine sonuç doğurduğu kanaatine varılmıştır. (Yargıtay 19. HD. 2011/8941 E. – 2012/969 K sayılı kararından hareket edilmiştir) O halde ve öncelikle dayanak faturalarla ilgili BA miktarı kadar davalının mal alımı yaptığı, ödemediği noktasında davalı aleyhine karine oluşmuştur.
Esasen davalı tarafından yukarıda açıklanan BA formları sunulmuş olmakla VUK nun 381 seri nolu genel tebliği ve BA formu içeriği ile vergi uygulaması gözetildiğinde aksini düşünmek mümkün değildir. Yine genel ispat kuralları çerçevesinde hiç bir kimsenin kendi aleyhine delil oluşturmayacağı düşünüldüğünde davalı tarafın resmi bir kuruma dava konusu hizmeti teslim aldığına yönelik beyanı kendisini bağlayacaktır. Davalı tarafın çelişkili davranış yasağına (venire contra factum propium) aykırı hareket etmesi halinde ilk beyana itibar olunması uygun görüldüğünden davalı tarafın da faturalardaki hizmeti almadığı yönündeki beyanına itibar edilemez. Davalı tarafın bir an için BA formu sunmadığı kabul edilse bile taraflar tacir olmakla taraf şirketlerin defter ve kayıtlarında dava konusu faturaların yer alıp almadığı ve ne şekilde yer aldığı, tarafların lehine ve aleyhine delil teşkil edip etmeyeceği öncelikle aşağıda irdelenecektir.
HMK. 219. maddesine (HUMK. 326) göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari deferlerine de dayandığı, eş söyleyişle, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da uyuşmazlığa özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar HMK. 219. ve ardından gelen maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabibir.
Somut uyuşmazlık yönünden bakıldığında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarında da açıklandığı üzere “HMK. 220. maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki HMK. 220. (HUMK. 330, 331, 332 ) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterler HMK. 219. ve sonraki maddeleri anlamında “belge” niteliğindedir.
Ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK 220-222 maddesi değerlendirildiğinde ve aynı kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla kesin delil olduğu öngörülmüştür.”
Somut olayda, taraf şirketlerinin ticari defter ve kayıtlarında iddiaya konu olan tarih, fatura, bedelleri tek tek belirtilen ve toplamı 528.258,06 TL olan faturaların davacının ve bu arada davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarında mevcut olduğu, davalı defterine kayıt edilmiş olan dava konusu faturaların iade olunduğuna dair taraf şirketlerinin ticari defter ve kayıtlarında herhangi bir veri bulunmadığı, bu şartlarda bu davaya esas altı adet faturaya konu hizmetin teslim edildiğinin davalı defterleri içeriğinden anlaşılacağı yönündeki davacı iddiasının doğru bulunduğunun kabulü gerekir. Davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarının usule uygun tutulduğu, davaya esas altı adet faturaların davalı ticari defterlerinde kayıtlı olduğu sabittir. Tacir olarak defter tutmak yükümlülüğünde olan davalı şirketin ticari defterlerini sunması dikkate alındığında adı geçen bu altı adet fatura yönünden taraf şirketin mevcut defter kayıtları dahi davalı aleyhine hukuki sonuç doğurucu en önemli delil niteliğindedir. Esasen bu faturalar davacı defterinde de kayıtlı olup bu alacak miktarının sona ermesine dair davacı aleyhine herhangi bir veri ise yoktur.
Davacının üzerine düşen ispat yükümlülüğünü yerine getirdiğinin kabulü karşısında ispat yükünün davalıya geçip geçmediği ve başkaca bir araştırmanın yapılıp yapılmadığının ayrıca ele alınması gerekmektedir.
Yargıtay uygulamasında da kabul olunduğu üzere “davalının ticari defterlerinde kayıtlı borç bakımından defterleri kendi aleyhinde delil olacaktır. 6100 sayılı HMK m.220, m.222 hükümleri dikkate alındığında hiçbir tacir kendi defterine aleyhe kayıt düşemeyeceğinden faturaların davalı defterinde kayıtlı olması, faturalar içeriğindeki hizmetin davalıya teslim edildiğine karine oluşturur. Bu karinenin aksini, bir başka deyişle faturalar içeriği hizmetin teslim edilmediğini, faturaların usulsüz olduğunu davalı ispatlamalıdır.”(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/19-823E.2019/553K.sayılı ilamı)Nitekim somut olayda da davalının ticari defter ve kayıtlarında gözüken, şeklen kesinleşmiş faturalara konu olan hizmetin alınmadığı ve faturaların gerçek olmadığı esasına dayanan savunma karşısında, davalının aleyhine oluşan bu karinenin aksini ispatlama hak ve imkanının davalıya tanınması usulen gerekir. Mahkememizce Yargıtay 19.HD ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu uygulaması karşısında, bilirkişi raporu ile davacı lehine karine oluşması ve davalının ise cevap dilekçesi ile faturaya konu hizmetin alınmadığını ileri sürmesi karşısında, davalıya savunmasını ispatlaması amacıyla ve cevap dilekçesinin ”deliller” kısmında yemin deliline dayanmış olması nedeni ile yemin teklif etmesi düşünülebilir ise de bu noktada davalının dilekçelerin verilmesi aşamasında yemin deliline dayanmadığı, bu yöne ilişkin herhangi bir somutlaştırmada bulunmadığı açıktır.
Bir kimsenin, davranışlarında tutarlılık bulundurmasını gerektiren bir prensip yoktur. Fakat bir hukuki ilişkide bir kimse davranışı ile karşı tarafta esaslı bir güven uyandırdıktan sonra, artık bu davranışına aykırı tutum takınamaz. (Venire contra factum proprium; Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman, Medeni Hukuk Dersleri, Sayfa 173, İstanbul, 1975). Bu nedenle davacının iddiasına konu olan ve dava dilekçesinde tarihleri, numaraları ve bedelleri tek tek somutlaştırılan 112.266,00 TL, 9.234,00 TL, 48.600,00 TL, 133.584,00 TL, 100.300,00 TL, 124.274,06 TL bedelli olan tüm faturaların davalı şirketin ticari defterlerinde kayıtlı olması, bu faturalara konu hizmetin davalı tarafından alındığı noktasında davalı aleyhine karine oluşması söz konusu olduğu halde davalının faturalara konu hizmetin almadığını ve borçlu olmadığını savunması bir anlamda hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Oysaki 4721 sayılı TMK ile belirtilen yeniliklerden birisi hakkın kötüye kullanılmasının sadece kanun tarafından değil hukuk düzeni tarafından himaye edilemeyeceği konusundadır. O halde kanun koyucunun yapmış olduğu bu değişikliğin de dikkate alınması gerekir ki bu durumda da adı geçen altı adet fatura yönünden davalı savunmasına itibar edilemez.
Kaldı ki “borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde bile faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi (faturaları deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması) halinde alacaklının (hizmet vermiş olsun ya da olmasın) HMK’nın 222. maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir. (Yargıtay 23. HD’nin 2015/5485 E. 2016/550 K. ilamı)
Hal böyle olunca bir an için davalı tarafından hiçbir fatura için hiçbir şekilde BA formu beyan edilmemiş olsa ve davacı tarafında da Bs formu vergi müdürlüğüne beyan olunmamış olsa dahi yukarıda açıklanan karine dahi tek başına davacı lehine ve davalı aleyhine mutlak anlamda delil teşkil edecektir.
Davacının ispat faaliyeti çerçevesinde üzerine düşen yükümlüğü bu deliller ile yerine getirmiş olduğu Yargıtay HGK emsal uygulamaları ve Yargıtay’ın özel daire kararlarındaki uygulamaları ile anlaşılmaktadır. Bu noktada uyuşmazlık konusu olan 133.584,00 TL bedelli fatura ile ilgili BA ve BS formları arasında uyumsuzluk olması bu çerçevede davacı aleyhine sonuç doğurucu nitelik taşımamaktadır.
Kaldı ki davacı gerek dava dilekçesinde gerek cevaba cevap dilekçesinde BA ve BS formlarına dayanmamış, sadece bilirkişi bu noktada bu kayıt ve belgelere ihtiyaç duyduğunu açıkladığından adı geçen belgeler celbedilmiştir. Bu çerçevede tarafların ve özellikle davacının delil olarak dahi dayanmadığı belgenin bu çerçevede davacı aleyhine sonuç doğurabileceğini kabul edebilmek Yargıtay 19.HD’nin uygulamaları çerçevesinde de güç gözükmektedir.
Davalı aleyhine tespit edilmiş olan bu duruma rağmen, davalı şirket dilekçelerin verilme aşamasında davacıya yapmış olduğu ödemeler nedeniyle davacıya borçlu olmadığını, davalı şirketin davacıdan alacaklı olduğunu bildirmiş, bilirkişi tarafından mahsup işleri yapılmadığı gerekçesiyle rapora da itiraz etmiştir. Bu konunun ise ayrıca ele alınması gerekir.
Bilindiği üzere HMK’nın ispat yükünü düzenleyen 190. maddesine göre ispat yükü; kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi gereğince de, kural olarak, herkes iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Usul hukukumuzda senetle ispat zorunluluğu ( HMK m. 200 ), yine senede karşı da senetle ispat zorunluluğu ( HMK m. 201 ) ilkesi benimsenmiştir. Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk lirasından az miktarda olsa bile tanıkla ispat olunamaz; ancak senet ile ispat edilebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, senetle ispat zorunluluğuna ilişkin kuralın istisnaları da HMK’nın 203. maddesinde düzenlenmiştir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 200. maddesinde; “(1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. (2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati halinde tanık dinlenebilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki davalının savunması niteliği gereği belge ile ispatlanması gerekmekte olup davacı vekilinin 04/11/2021 tarihli duruşmadaki açık beyanı dahi dikkate alındığında, davalının tanık dinletilmesine muvafakat olunmadığı, zaten mahkememizce düzenlenen 17/05/2021 tarihli tutanağı davacı vekiline tebliğ olunduğu halde davacının bu noktada açık muvafakatini sunmadığı, bu şartlarda davalının belge ile ispatı gereken hususta tanık dinletemeyeceği sabittir.
Öte yandan bilirkişi raporunda belirtilen ödemeye dair belgelerin dava konusu faturalara ilişkin bulunduğu noktasında davalı tarafın somutlaştırmış olduğu bir delil olup olmadığı bilirkişi tarafından incelemiş, bilirkişi hazırlamış olduğu raporda yapmış olduğu ayrıntılı muhasebesel inceleme sonucunda davalı tarafından davacı adına 2019 yılında yapılan ödemelerin, davacı şirket tarafından davalı şirket adına düzenlenmiş olan ve dava konusu bulunan faturalara ait olmadığını, esasen bu ödemelerin adi ortaklık ile ilgili ödemeler olduğunu açık olarak belirtmiştir. Nitekim dayanak yazılı belgelerin açık içeriği de bu yöndedir. Gerek bilirkişinin yapmış olduğu açık muhasebesel incelemeler gerek yazılı belgeler üzerindeki açık bilgiler, davaya esas faturalar için ödemeler yapılmadığını açıkça göstermektedir. Zaten davacı vekili dahi rapora itibar olunmasını talep etmiş, davalıdan da alacaklı olduğunu beyan etmiş, dilekçenin verilmesi aşamasında da bu beyanlarını tekrarlamıştır. O halde davalının rapora yönelik itirazı soyut, dayanaktan yoksun ve belge içeriklerine ise aykırıdır.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak davalı şirketin, davacı lehine ve ancak davalı aleyhine oluşan karinenin aksini ispatlayamadığı kabul olunmuştur.
Davacı dava dilekçesi ile dava konusu alacak için en yüksek ticari faiz talep etmiştir. Davacı vekilinin dava dilekçesinde talep etmiş olduğu faiz türü açık ve kesin olmadığından HMK m.31 hükmü uyarınca davacı vekilinin beyanı alınmış, davacı vekili ise avans faizi talep ettiğini beyan ederek belirsizliği gidermiştir.
Kaldı ki somut olayda, taraf şirketler arasındaki uyuşmazlık karşısında 6102 sayılı TTK hükümleri uyarınca 3095 sayılı Yasa’nın değişik 2/2. maddesi gereğince avans faizi istenebilir. Bu durumda davacı ticari faiz talep etmiş olsa da 01.01.2000 tarihinde 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 2/2. maddesinde yapılan değişiklik ile avans faiz oranı belirlenmiş olduğundan uyuşmazlık açısından dahi avans faizi uygulanması gerekir. (Yargıtay 23 HD. 2013/4247E. 2013/6569K.sayılı ilamı, Yargıtay 15.HD 2015/3648E. 2015/5728K.sayılı ilamlarından hareket edilmiştir).
Yapılan açıklamalar karşısında 528.258,06-TL alacağın dava tarihi olan 15/01/2021 tarihinden itibaren ticari faiz olan TCMB’nın kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-528.258,06-TL alacağın dava tarihi olan 15/01/2021 tarihinden itibaren ticari faiz olan TCMB’nın kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 36.085,30 TL harçtan, peşin alınan 9.021,33 TL harcın mahsup edilerek bakiye 27.063,97 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 9.021,33 TL peşin harç, 59,30 TL başvuru harcı gideri toplamı olan 9.080,63‬‬ TL harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 8,50 TL vekalet harcı gideri, 103,50 TL tebligat, posta gideri, 1.200,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.312‬,00 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince dava değeri olan 528.258,06 TL üzerinden hesaplanan 43.462,90TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin ileride Bakanlıkça ödenmesi durumunda 6183 sayılı AATUHK hükümleri gereği davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
7-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye avansın iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 04/11/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …