Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/463 E. 2022/317 K. 19.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/463 Esas
KARAR NO : 2022/317

DAVA : İtirazın İptali (Ticari İşletme Kirası Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 30/06/2021
KARAR TARİHİ : 19/04/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari İşletme Kirası Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalılar arasında 11.10.2017 tarihinde “Ruhsat Devri Öncesi İşletme Sözleşmesi” imzalandığını, müvekkili tarafından, davalıların bu sözleşmenin 3., 5. ve 6. maddelerinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemeleri üzerine; … 28. İcra Müdürlüğü … Esas Sayılı dosyasıyla 13.10.2020 tarihinde ilamsız icra takibi başlattığını, davalıların bu takibe itirazı üzerine … 28. İcra Müdürlüğü’nün 03.12.2020 tarihli tensip kararıyla … Esas Sayılı dosyasındaki takip durduğunu, … 28. İcra Müdürlüğü … Esas Sayılı dosyasında belirtilen 102.190,71 TL alacağımızın tahsili amacıyla 08.03.2021 tarihinde … Arabuluculuk Bürosu’na … Dosya numarasıyla yapılan başvurudan da sonuç alınamadığını, davalılar tarafından yapılan haksız itirazın iptali ile icra inkar tazminatına hükmedilmesini, alacağa sözleşmede belirlenen oranda faiz işletilmesini talep etme zorunluluğunun hasıl olduğunu, davanın kabulünü, itirazın iptalini, itiraza uğrayan tüm alacaklar yönünden takibin kaldığı yerden devamını ve asıl alacağa sözleşmede öngörülen oranda faiz işletilmesini, haksız ve kötü niyetle itiraz eden borçlular aleyhine alacağın %20 sinden az olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili sözleşme dolayısıyla üzerine düşen bütün yükümlülükleri ve edimleri yerine getirdiğini, müvekkili sözleşmenin 5. Maddesinde de yer alan gerekli olan bütün kira, stopaj, sgk, vergi, belediye, işgaliye, elektrik, su, ısınma, ve bunun gibi tüm giderleri kendisi ödediğini, Belediye, işgaliye ve vergi kalemlerini yasal olarak kendi üstüne alamayacağından ruhsat sahibi olan davacı adına ödemelerini gerçekleştirdiğini, ödemelerinin kendi adına müvekkili tarafından yapıldığını da davacı tarafın bildiğini, diğer giderleri kendi üzerine aldığını, ödemelerini yaptığını, müvekkili dava konusu işyerini kiralamak ve kendi adına işletme ruhsatı çıkarmak istediğini, ancak davacı taraf işletmeye ait ruhsatının kendilerine ait olduğunu, işyerinin olduğu bölgede tanındıklarını ve eğer kendilerine ait işletmeyi ve ruhsatı kiralamazsa iş yapmasını engelleyeceklerini söyleyerek müvekkili korkuttuğunu, müvekkili ile davacılar arasında yazılı şekilde işletme sözleşmesi yapıldığını, sözleşme “sokak kahvesi ve pikap arasında ruhsat devri öncesi işletme sözleşmesi” olduğunu, bu sözleşme yapıldıktan sonra müvekkili tarafından söz konusu işyeri pikap adı ile işletildiğini, söz konusu işletme sözleşmesi, sözleşme hükümleri dürüstlük kuralına aykırı olduğundan geçerli olmadığını, sözleşmede müvekkilin menfaatleri ve haklarına hiç değinilmediği gibi karşı tarafın sözleşme ile kazandığı menfaatleri oldukça fazla olduğunu, söz konusu sözleşmeyi müvekkilini korkutma ile imzalattığını, müvekkilin ticari anlamda deneyimsiz olmasından yararlanılmak istenildiği, aşırı menfaat dengesizliği olduğunun açık olduğunu, sözleşme ile müvekkili bir çok yükümlülük, sorumluluk ve cezai şartlar getirilmesine rağmen karşı tarafa bunun karşılığında hiçbir yükümlülük verilmediğini, sözleşme hükümlerinin iyi niyet ve dürüstlük kuralından uzak olduğunu, her ne kadar hukukumuzda sözleşme serbestisi olsa bile bu sözleşme hükümlerinin iyi niyet ve dürüstlük kurallarına uygun olmaları gerektiğini, dava konusu sözleşme bu yönüyle açıkça hukuka ve kanuna aykırı olduğunu, sözleşmenin geçersizliğinin söz konusu olduğunu, davanın reddini, yargılama gideri ile vekalet ücretini karşı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Usulüne uygun tebligata rağmen davalı … tarafından cevap dilekçesi sunulmamıştır.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Dava, tarafların “ruhsat devri öncesi işletme sözleşmesi” olarak nitelendirdikleri sözleşmeden dolayı aylık işletme bedellerinin tahsiline yönelik başlatılan icra takip dosyasına borçlu tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin devamı ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
… 28. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyası celbedilerek incelendiğinde, davacı tarafından aylık 2.500,00-TL işletme bedeli olarak isimlendirilen ücretin 2019/6 ayından 2020/9 ayını dahil edecek şekilde 102.190,71-TL alacağı için başlatılan ilamsız takibe davalı borçluların süresinde itirazı üzerine takibin durdurulmuş olduğu, icra dosyası içeriğine göre borçlu tarafından tebliğ için gider avansı yatırılıp itiraz dilekçeleri alacaklıya tebliğ edilmemiş olduğundan davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış olduğu görülmüştür.
Dosyanın incelenmesinde davacı iddiasını “ruhsat devri öncesi işletme sözleşmesi”ne dayandırdığı, ilgili sözleşme içeriğine göre davacı tarafından bir ticari işletmenin demirbaşları ile birlikte davalılardan …’a devredilmeksizin dönemsel edimle bırakıldığı anlaşılmaktadır.
HMK m.33 uyarınca öncelikle görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğunun tespit edilmesi, başka bir anlatımla somut olay bakımından mahkememizin görevli olup olmadığının değerlendirilmesi zorunludur.
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir.Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar,
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi mutlak ticari dava niteliğinde olmadığı açıkça anlaşılmakla ve tarafların “ruhsat devri öncesi işletme sözleşmesi” olarak nitelendirdikleri sözleşmenin hükümlerinin irdelenmesinde; davacıya ait işletmede davalının kendi namına ve farklı türde bir işletmeyi işletme hakkını elde ettiği ve bu işletme gideri için de aylık 2.500,00-TL ödemeyi taahhüt ettiği diğer davalının da davalının edimini kefil sıfatıyla garanti altına aldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü, davada dayanılan ve taraflarca akdedilen sözleşmelerin hukuki tanım ve yorumunda toplanmaktadır.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33. maddesi uyarınca Türk Hukukunu resen uygulamakla görevli olan hâkimin, 6098 Sayılı TBK’nın 19. maddesindeki “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” hükmünü de göz önünde tutarak, tarafların hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmaksızın fiili durumun gerçek hukuki nitelendirmesini yaparak uygulanacak hükümleri belirlemesi gerektiği açıktır.
Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin ödeme ve kefil başlıklı 6.maddesine göre davalının elde ettiği gelirden bağımsız olarak kira bedeli belirlenmesi yapıldığı açıktır. Ancak ilişkinin adi şekliyle taşınır veya taşınmaz kira hükümlerine tabi olduğu da bu aşamada söylenemeyecektir.
Taraflar arasındaki ilişki; işletmenin işletilmesine ilişkin hukuki ürününün konu edildiği bir hasılat kira sözleşmesidir.
Hasılat kirasına ilişkin yüksek mahkemelerin belirlemelerine ayrıca değinmek gerekirse;
III. Kira sözleşmesi ve ürün (hasılat) kirası:
Hasılat kirası; Borçlar Kanununun 270-298 maddelerinde düzenlenmiş olup, hasılat veren bir mal veya hakkın semerelerinden yararlanılmak ve işletmek üzere bir bedel karşılığında kiralayan tarafından kiracıya devredilmesinin taahhüt edilmesidir. Bir başka ifadeyle, hasılat kirasında kiralayan hasılat getiren bir malı, ya da, hakkı, kiracının bu malın semeresinden yararlanmasını da içerecek şekilde kiralamaktadır. Hasılat kirasının konusunu, hasılat getiren bir taşınır veya taşınmaz, yahut bir ticari işletme veya hak oluşturabilir. (Doç. Dr. Hüseyin Altaş, Hasılat ve şirket kirası, Yetkin Yayınları 2009, sayfa:73) Hasılat kirasında kiracı, kiralanan şeyi işletmekle yükümlüdür.
Borçlar Kanununda, hasılat kirasının geçerliliği herhangi bir biçim koşuluna bağlanmamış, yine, süresi ile ilgili bir düzenleme yer almamıştır. Ancak, anılan Yasanın 285. maddesine göre, süre konusunda sözleşme veya mahalli adette aksine bir hüküm belirlenmemişse, iki taraftan her biri en aşağı altı aylık bir ihbar sürecine uyarak sözleşmeyi feshedebilir. Bu hükmün mefhumu muhalifinden hasılat kiralarının minimum altı aylık sürelerle yapılabileceğini söylemek yanlış olmaz. Yine, Borçlar Kanununun 287.maddesinde düzenlenen zımni yenilemenin hasılat kirasında bir yıl olması nedeniyle, bu sözleşmelerin bir yıllık sürelere tabi olduğu da söylenebilir. Ancak, günün sosyolojik ve teknolojik gelişimine göre, daha kısa süreli hasılat kiraları da mümkün olabilecektir. (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 2019/2891 Esas, 2020/103 Karar sayılı ilamı)
Hasılat kirasından söz edilebilmesi için hasılat getiren bir taşınır ya da taşınmaz mal, ticari işletme ya da hakkın kira ilişkisinin konusunu oluşturması ve kiralananın demirbaşları ve işletme ruhsatı ile birlikte kiraya verilmesi gerekir. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesinin 2021/3365 Esas, 2021/2699 Karar sayılı ilamı)
Hasılat kirası ürün veren bir mal veya hakkın kullanıma, semerelerinden yararlanılma ve işletilmek üzere bir bedel karşılığında kiralayan tarafından kiracıya devredilmesine ilişkin sözleşme olarak tanımlanır. TBK’nun 357.ve devamı maddelerinde düzenlenen hasılat kirasından söz edilebilmesi için hasılat getiren bir taşınır ya da taşınmaz mal, ticari işletme ya da hakkın kira ilişkisinin konusunu oluşturması ve kiralananın demirbaşları ve işletme ruhsatıyla birlikte kiraya verilmesi gerekir.(Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 2020/766 Esas, 2021/1392 Karar sayılı ilamı)
Hasılat kirasından kaynaklanan ihtilaflarda tarafların tacir niteliğine bakılmaksızın sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu hususu ise sabittir. Konu hakkında benzer nitelikte bir ihtilafta Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 2021/287 Esas, 2021/3719 Karar sayılı ilamında;
“… Ürün (hasılat) kirası; kiraya verenin kiracıya ürün (hasılat) veren bir mal, işletme ya da hakkın kullanılmasını, semerelerinden yararlanılmasını veya işletilmesini belli bir bedel karşılığında terk ettiği kira türüdür(TBK md.357).
Hemen belirtmek gerekir ki, hem doğal hem de hukuki ürün getiren eşya ürün kirasına konu olabilir. Bu kapsamda işletmenin işletilmesi sonucu elde edilen kâr, hukuki ürün olarak nitelendirilebilir.
Lokanta, otel, kantin, hastane, okul, dükkan, fabrika gibi iş yerlerinin işletilmek maksadıyla kiraya verilmesinde, reklam panolarının kiralanmasında, taksi kiralarında söz konusu olan ürün kirasıdır (Prof.Dr. Azra Arkan Serim; Hasılat Kirasında Tarafların Hak ve Borçları, İstanbul 2010, s. 3). Yerleşmiş Yargıtay uygulamasına göre de; kira sözleşmesinin, ürün kirasına ilişkin hükümlere tabi olabilmesi için, kiralananın işletme ruhsatıyla birlikte işletme hakkının devredilmiş olması gerekir.
Öte yandan, ürün kirasında; kira bedelinin, üründen bağımsız bir bedel olarak kararlaştırılması hâlinde genel ürün (hasılat) kirasından; buna karşılık kira bedeli, ürünün belli bir hissesi ya da bölümü olarak belirlenmiş ise, katılmalı (iştirakli) ürün kirasından söz edilir (6098 sayılı TBK m. 357). Bununla birlikte kira bedelinin karma olarak yani bir kısmı sabit bir miktar, bir kısmının da üründen bir bölüm olarak belirlenmesi de sözleşme özgürlüğü çerçevesinde mümkündür.
Yapılan açıklamalar ve TBK’nın 19/1. maddesi ışığında taraflarca imzalanan sözleşmeler bir bütün olarak incelendiğinde;…… davanın, ürün kirası sözleşmelerine dayalı alacakların tahsili istemini içerdiği anlaşılmaktadır.
Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir.
01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nın 4/1-a maddesine göre; kiralanan taşınmazların, 09/06/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda, “Sulh hukuk mahkemeleri” görevlidir.
Dava, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra 03/06/2013 tarihinde açıldığına göre, görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir.
Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; uyuşmazlığın çözümünde sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca asıl ve birleşen davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, taraflarca akdedilen sözleşmelerin hukuki tanım ve yorumunda yanılgıya düşülerek davaların esası hakkında hüküm kurulmas usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir….” şeklinde tespit ve değerlendirmelerde bulunulmuştur.
Yukarıda yüksek mahkeme ilamlarının içeriği de gözetilerek; taraflar arasındaki ilişki; işletmenin işletilmesi sonucu kira bedelinin, üründen bağımsız bir bedel olarak kararlaştırılması şekliyle belirlenmiş, işletmenin kendisinin konu edildiği bir hasılat kira sözleşmesi olduğu; kira bedeline ilişkin davacının elde ettiği gelirden bağımsız sabit bir (aylık 2.500,00-TL) kira bedeli belirlenmesi yapıldığı, görevli mahkemenin “Sulh hukuk mahkemeleri” olduğu, HMK 114/1-c ve HMK 115/2 madde hükümleri uyarınca mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine, görevli mahkemenin Sulh Hukuk Mahkemesi olduğunun tespitine, dair hüküm tesisi yoluna gidilmiştir.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-HMK.’nın 114/1-c , 115/2. Maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan mahkememizin görevsizliği ile davanın USULDEN REDDİNE, Görevli Mahkemenin SULH HUKUK MAHKEMESİ olduğuna,
2- HMK.nın 20. Maddesi uyarınca taraflardan birinin , bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten , süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak talep etmesi halinde dava dosyasının görevli İSTANBUL NÖBETÇİ SULH HUKUK MAHKEMESİNE tevzi edilmek üzere hukuk mahkemeleri tevzi bürosuna GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nın 20 maddesine göre kararın kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde Mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ya da yetkili Mahkemeye gönderilmesi talep edilmediği takdirde Mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği,
4- Harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf yasa yolu açık olmak üzere dosya üzerinde karar verildi. 19/04/2022

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır