Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/452 E. 2022/229 K. 23.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/452 Esas
KARAR NO : 2022/229

DAVA : Alacak (Cari Hesap Veya Ticari Kredi Sözleşmesi Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 20/02/2018
KARAR TARİHİ : 23/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Cari Hesap Veya Ticari Kredi Sözleşmesi Kaynaklı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili davacı ile davalı şirket arasında 17.12.2008 tarihli Enerji Müsaadesi Belgesi imzalandığını, bu enerji müsaadesi kapsamında taraflar arasında 16.04.2009 tarihli kira sözleşmesi imzalandığını, 28.04.2009 tarihinde tapuya tescil edildiğini, sözleşme kapsamında davacı tarafından … Mah. … pafta, 1215 ada, 1 parsel sayılı taşınmazda davacı tarafından tüm masrafları karşılanmak suretiyle trafo inşa edildiğini, ayrıca … adresinde ve …Mah. … Sok. 6 ada 13 parsel… adresinde var olan ve müvekkili şirket tarafından inşa edilen trafolardan elektrik bağlantısının davacı tarafından masraf yapılarak sağlandığını, 21057 nolu trafo bedeli olan 104.000,00-TL’nin faizi ile ödenmesinin ihtarname ile talep edildiğini, ancak davalı şirketin bu talebi cevabi ihtarname ile reddettiğini beyanla, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00-TL’nin avans faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Cevap: Davalı vekili dava dilekçesinde özetle; Bu kapsamda dava konusu edilen tesislerin yapım maliyetlerine ilişkin bedellerin bizzat davacı tarafça karşılandığı dikkate alındığında talep sonucunun belirlenmesinde objektif imkânsızlık olduğu olgusuna dayalı olarak belirsiz alacak davası ikame etmiş olması açıkça hukuka aykırı olduğunu, sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırı olduğunu, çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmekte olduğunu, önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkâna sahip olup olmadığı olduğunu, bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmesi gerektiğini, ikame edilen davaya konu taleplerin belirlenmesi bağlamında objektif bir imkânsızlık halinin mevcut olması belirsiz alacak davası açılabilmesinin olmazsa olmaz koşulu olduğunu, bu kapsamda eldeki davada talep edilen alacak kalemlerinden bir kısmının bilirkişi incelemesi ile ortaya çıkarılacağı bu nedenle objektif olarak belirlenememe halinin mevcut olduğu iddiası hukuka aykırı olduğunu, davacı tarafın harcamayı bizzat yapan kimse olarak belirleyemediği alacak kaleminin bilirkişi tarafından belirleneceği tezi hukuki garabet örneği olacağını, 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 5784 Sayılı Kanunla değişik 15. maddesi hükmü ve tedaş arasında düzenlenen 24.7.2006 tarihli sözleşme hükümleri uyarınca husumetin tedaş’a da yöneltilmesi gerekir. Bu sebeple davalı yedaş hakkında açılan davanın pasif husumet ehliyeti bulunmadığından reddine karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesinin doğru görülmediğini, aradaki sözleşme ilişkisi gereğince davacı tarafın talepte bulunabilmesi hukuken mümkün görünmediğini ileri sürerek davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Mahkememizce kaldırma ilamı öncesinde;
“…Dava, davacı tarafından enerji müsaade belgesine istinaden yaptırılan trafo bedellerinin tahsili istemine ilişkindir. Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır. Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı kanunun dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacı taraf, dava dilekçesinde, davalı bankadan kullandığı kredilere istinaden kendisinden haksız olarak masraflar alındığını, bu masrafların iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı bankanın almış olduğu masrafların hesap özetleri ile belirlenebilir nitelikte olduğu açıktır. Bu durumda uyuşmazlık belirlenebilir nitelikte bulunmaktadır. Mahkemece, davanın belirsiz alacak davası şeklinde görülemeyeceği anlaşılarak, davacıya dava konusu ettiği toplam alacak miktarını belirlemesi için kesin süre verilmesine ilişkin ara karardan dönülerek, dava belirsiz alacak davası biçiminde görülerek karara bağlanmıştır. Bu itibarla, mahkemece, davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olmadığı kabul edilerek hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulmasına karar verilmiştir.” şeklinde olup işbu davada talep edilen trafoların davacı tarafından yapıldığı, yapılan masrafların ne kadar olduğunun bilinmemesinin mümkün olmadığı, bedelin belirli olduğu ve davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı anlaşılmakla dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir…” şeklinde karar verilmiş, işbu karara karşı davacı vekili tarafından İstinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 03/06/2021 tarih ve 2020/230 Esas 2021/1637 Karar sayılı bozma ilamında;
“…Konuya ilişkin emsal davalara yönelik Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2020/2651E-2020/3672K kararında ” Kural olarak alacaklı,alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının belli bir bölümünü dava konusu yapabilir. Zira; hiç kimse kendi lehine olan davayı (tam dava) açmaya zorlanamaz.(HMK m.24/2). Bu bağlamda davacının alacağının şimdilik belli bir kesimi için açtığı davaya, kısmi dava denilir. Kısmi dava 6100 sayılı HMK’nın 109. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında; “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir” denilmiştir.Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden (mesela, ödünç veya satış sözleşmesinden) doğmuş olması ve bu (aynı hukuki ilişkiden doğan) alacağın şimdilik bir kesiminin dava edilmesi gerekir.Dava konusu alacak, bir alacağın belli bir kesimi değil (bilakis bağımsız bir alacak) ise, o zaman dava, kısmi dava olarak nitelendirilemez.Davacının davasını açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesi zorunlu değildir. Davacının kısmi dava mı yoksa tam dava mı açtığı, dava dilekçesinden (talep neticesinden) anlaşılır. Davacı, dava sebebi olarak gösterdiği vakıalardan doğan alacağının tümünü mü, yoksa yalnız bir kesimini mi istediğini açıkça bildirmelidir. (m.119, 1/ğ). Aksi halde, yani davacı alacağının yalnız bir kesimi için dava açtığını bildirmemiş ise, dava, kısmi dava değil tam dava sayılır.Hukukumuzda kısmi dava açılması mümkündür. (HMK m.109) Bundan başka, kısmi davanın mümkün olması, hiç kimsenin kendi lehine olan davayı (yani tam dava) açmaya zorlanamayacağı kuralına (HMK m.24) da uygundur. Borçlar Hukuku bakımından da, alacaklının alacağının bir kısmını istemesine (dava etmesine) bir engel yoktur. (TBK m.84).Şu halde, alacaklı, alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının şimdilik belli bir kısmını dava konusu yapabilir. Ancak, alacaklının böyle bir kısmi dava açmada korunmaya değer (meşru) bir hukuki yararının bulunması gerekir.Kısmi davanın açılması mümkün olan hallerde davacının, yargılama giderlerinden tasarruf etmek için, kısmi dava açmasında korunmaya değer (meşru) bir hukuki yararı vardır. Buna karşılık, bir alacağın (keyfen) küçük parçalara bölünerek, her parça için ayrı ayrı dava açılmasında, korunmaya değer bir hukuki yarar yoktur.Davacının, alacağını küçük parçalara bölerek her parça için ayrı kısmi dava açmasında korunmaya değer bir hukuki yararı olmadığı gibi, böyle bir davranışı hakkın kötüye kullanılması olarak da nitelendirilebilir. (TMK.m.2) Bu nedenle, bu şekildeki kısmi davaların, esasına girilmeden, caiz (mesmu) olmadıklarından dolayı reddi gerekir (Prof. Dr. B. Kuru Medeni Usul Hukuku 23. Baskı Ank. 2012, sh. 277-278).Kısmi dava açabilmesi için alacaklının bu davayı açmada korunmaya değer bir hukuki yararının bulunması şarttır. Hukuki yarar; dava konusuna ilişkin dava şartlarından olup; dava açıldığı anda var olmalıdır. Mahkemece, esas hakkındaki incelemeye geçilmeden önce; talep sahibinin bu hususta hukuki yararının bulunup bulunmadığına bakılmalı, hukuki yarar varsa talebin esasının incelenmesine geçilmelidir.” gerekçeleriyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.” şeklinde belirtilmiştir.
Şu halde; davacı tarafça dava dilekçesinde ” 16.09.2009 tarihli kira sözleşmesine istinaden 81.384,18.-TL ana para 6.356.88-TL ve 6.324,26.-TL tutarındaki fatura bedelleri olmak üzere toplam 94.065,32.-TL bedelin,… adresinde bağlantı görüşü ve iş emrine göre tamamlanan alt yapı giderlerine ilişkin olarak 60.089.-TL bedelin,… Mah. … Sokak 6 Ada 128 No:13 Parsel… adresinde bağlantı görüşü ve iş emrine göre tamamlanan alt yapı giderlerine ilişkin olarak 18.988.-TL bedelin ödenmesine karar verilmesini talep ederiz, fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla alacağımızın şimdilik 10.000.-TL’sinin (Kısmi dava olarak ıslah ve ek dava haklarımız saklı kalmak üzere) avans faiziyle birlikte tahsili için davanın kabulüne karar verilmesini talep ederiz.” şeklindeki beyanları çerçevesinde, davacının dava dilekçesindeki beyanlarında davanın kısmi dava olduğuna dair açıklamaları dikkate alınarak davanın kısmi dava olduğunun ve davacının dava açmada hukuki yararı bulunduğu kabul edilmelidir. Somut dava buna göre belirsiz alacak davası olarak kabul edilmemelidir. Mahkemenin kararı usul ve hukuka uygun bulunmamıştır…” denilerek Mahkememiz kararı kaldırılmış, dosya yukarıda belirtilen esas sırasına kaydedilmiştir.
Dava, enerji müsaade belgesi uyarınca davacı tarafından yapıldığı ileri sürülen trafo bedellerinin tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili … 23/03/2022 tarihli beyan dilekçesinde “Feragat sebebiyle sayın Mahkemenizce gerekli işlemlerin yapılarak bu hususta karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz” şeklinde davadan feragat beyanında bulunduğu anlaşılmıştır.
Davalı vekili … 23/03/2022 tarihli 2. celsede “Feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep ediyoruz, ayrıca yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep ediyoruz ” diyerek ıslak imzalı beyanları alınmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun feragate ilişkin 307. ve devamındaki maddelerine göre; feragat, davacının, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı olmaksızın talep sonucundan kayıtsız – şartsız vazgeçmesidir. Hükmün kesinleşmesine kadar yapılabilen feragat, kesin hüküm gibi sonuç doğurur. Feragat veya kabul beyanında bulunan taraf, davada aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilir. Yukarıda yazılı yasal düzenleye göre; davanın, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri nitelikteki davalardan olduğu, davacı vekilinin talep sonucundan kayıtsız, şartsız ve tamamen vazgeçtiği, davacı vekilinin davadan feragate ilişkin vekaletnamesinde özel yetkisinin bulunduğu anlaşılmakla vaki feragat uyarınca davanın reddine, ayrıca davalı vekilinin 23/03/2022 tarihli 2. celsedeki beyanları da nazara alınarak yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davanın feragat nedeniyle REDDİNE,
2-Harçlar Kanunun 22. maddesi uyarınca alınması gereken 53,80 TL maktu karar ve ilam harcından başlangıçta peşin alınan 170,78 TL’nin mahsubu ile fazladan alınan 116,98 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep edilmesi halinde davacıya veya vekiline İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ nin 13/1. maddesi uyarınca 5.100,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği, ancak önceki kararın yalnızca davacı tarafından istinaf edilmesi ve davalının ise herhangi bir istinaf talebinde bulunmaması nedeniyle davacı lehine vekalet ücreti yönünden usuli kazanılmış hak oluştuğundan önceki hükümde karar altına alınan 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
5-HMK’ nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline İADESİNE,
Dair, davalı vekilinin yüzüne karşı, davacı vekilinin yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki (2) haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.23/03/2022

Katip
e-imza *

Hakim
e-imza *