Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/350 E. 2022/882 K. 26.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/350
KARAR NO : 2022/882

DAVA : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtrazın İptali)
DAVA TARİHİ : 11/12/2013
KARAR TARİHİ : 26/12/2022

Mahkememizde görülmekte olan banka dışındaki diğer kredi kuruluşlarına ilişkin düzenlemelerden kaynaklanan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; banka tarafından, … 8. İcra Müdürlüğünün … tiırihli … E. Sayılı dosyası üzerinden düzenlenen ödeme emri ile davalı-borçlu hakkında; 8.547.785 USD asıl alacak, 45.580,305 USD işlemiş faiz, 2.279,015 USD BSMV olmak üzere toplam 56.407,105 USD’lik toplam alacağının takip tarihinden itibaren icra giderleri, vekalet ücreti ve asıl alacağın % 36,00 faizi ile birlikte tahsili amacıyla ilamsız haciz yoluyla yasal takibe başlandığını,ödeme emrinde kurun, 1,9538 TL (TCMB 05.07.2013 tarihli efektif satış kuru) alındığını, TL cinsinden alacağın ise 110.208,20 TL olarak gösterildiğini bildirerek itirazın iptaline karar verilmesini istemiş, daha sonra mahkemeye sunduğu 02.06.2015 tarihli dilekçede; ödeme emrinde maddi hata yapıldığını ve esas tutarın 56.407.105 USD ve TL karşılığının da 110.208.201,00 TL olduğunu belirterek davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılardan …Tic. A.Ş. vekili dilekçesinde; müvekkillerinin alacaklıya iddia edildiği gibi borçlu olmadığını, borcun zamanaşımına uğradığını, borca ve ferilerine itiraz ettiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalılardan …vekili dilekçesinde özetle; müvekkilinin kefil olduğunu, 10 yıl geçmekle kefalet akdinde öngörülen zamanaşımı süresinin dolmuş olduğunu, müvekkili aleyhine … 14.İcra Müdürlüğünün …E. (… l0.icra Müdürlüğünün … E.) ve … 6.İcra Müdürlüğünün …E. Sayılı dosyalanndan yapılan takipler sonucunda anapara ve faizlerin önemli bir bölümünün ödenmiş olduğunu, takibin mükerrer olduğunu, alacaklı olduğunu iddia eden bankanın 14 yıl beklemesinin doğal olmadığını, alacaklı bankanın 14 yıl boyunca takibe geçmeyerek % 36 faiz çalıştırmak suretiyle kötü niyetli ve kusurlu olduğunu, talep edilen USD cinsi %36 yıllık faiz oranının fahiş olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava, İİK m.67 hükmüne dayalı itirazın iptali ve takibin devamı niteliğindedir.
Dava … Bankası A.Ş.tarafından açılmıştır. Yargılama sırasında dava konusu alacağı temlik aldığını beyan eden … A.Ş.vekili, dosyaya 31/12/2018 tarihli ve “Tahsili Gecikmiş Alacakların Devir Sözleşmesi” sunmuştur.
… Bankası A.Ş.’den alacağı temlik alan …A.Ş. huzuruyla yargılamaya devam olunmuştur.
Davacı temlik eden banka 5411 sayılı Bankacılık Kanununun Geçici m.13 uyarınca harçtan muaf olmakla birlikte alacağı temlik alan şirketin durumunun irdelenmesi gerekmektedir.
Davanın açıldığı tarihten itibaren herhangi bir harcın yatırılmadığı, yargılama aşamasında tespit edilmiştir. Bunun üzerine 09/06/2022 tarihli ara karar ile “temlik alan … A.Ş açısından gerek başka dosyalarda davacı olan … A.Ş , gerek dosyamızda temlik alan …A.Ş açısından Yargıtay HGK 2009/12-259 E- ,2001/549 K.sayılı ,Yargıtay 4. HD 2016/12632 E.-2019/3133 K.sayılı, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2021/31323 E.-2012/14987 K.sayılı ve nihayet güncel Yargıtay HGK 2017/12-342 E.-2020/1030 K.sayılı ve yerleşik uygulamaları ve yine bu uygulamaları benimseyen mahkememizin 2014/251 E.sayılı dosyasındaki uygulamaları, yine Yargıtay uygulamasını benimseyen ve dava dosyasında istinaf incelemesi yapan İstanbul BAM 14.H.D 2021/2203 E.-2021/1600 K.sayılı ilam içerikleri karşısında dava değeri olduğu açıklanan 56.407.105-ABD doları üzerinden harç eksikliğinin öncelikle tamamlanmasına; 56.407.105-ABD dolarının dava tarihi olan 11/12/2013 tarihindeki yabancı paranın TL karşılığı üzerinden hesaplanan 114.844.865,78-TL miktarın binde 68,31 kısmına tekabül eden miktarın 1/4’ne isabet eden 1.961.263,20-TL’nin Harçlar Kanunu m.27,30,32 hükümleri uyarınca müteakip duruşmaya kadar mahkeme veznesine depo olunması için davacı vekiline kesin süre verilmesine; aksi halde adı geçen Kanun hükümlerine atfen dava dosyasının işlemden kaldırılacağının, nitekim mahkememizin aynı davacının temlik aldığı … E.sayılı dava dosyasında dosyanın işlem kaldırılmış olduğunun huzurda bulunan temlik alan davacı …A.Ş vekiline bildirilmesine; bu çerçevede dava tarihi itibariyle davacı varlık şirketinden alacağı temlik alan varlık şirketinin Harçlar Kanunu m.27,30,32 hükümleri çerçevesinde harç eksikliğini tamamlamasına; harç eksikliğinin tam olarak giderilmesinden sonra Harçlar Kanunu uyarınca müteakip işlem niteliğindeki 14/04/2022 tarihli ek rapora yönelik beyanların takdir olunması ve gerekirse aynı bilirkişi kurulundan ek rapor alınması hususunun takdirine” dair davacı vekili huzurunda ara karar oluşturulmuştur. Nitekim İstanbul BAM 14. HD yine davacısı … A.Ş.olan dosya ile ilgili oluşturduğu 2021/2203E. 2021/160K.sayılı ilamında Yargıtay HGK uygulamasını Mahkememiz gibi benimsemiştir.
Mahkememizce oluşturulan bu ara karar yönelik davacı vekilinin ara karardan dönülmesine dair talep Mahkememizce 12/09/2022 tarihli ara karar ile reddedilmiş, yine bu ara karara yönelik istinaf talebi ise yine Mahkememizin 20/09/2022 tarihli kararı ile reddolunmuştur.
Bu arada Mahkememizce oluşturulan 15/09/2022 tarihli tutanağında “Mahkememizin 09/06/2022 tarihli 2,3,4 numaralı ara karardan dönülmesine dair talebin reddine dair 12/09/2022 tarihli ara kararın istinaf olunmasına ilişkin davacı vekilinin 13/09/2022 tarihli dilekçesinin, istinaf talebine konu olan kararın 6100 sayılı HMK m.341 hükmü kapsamında kalmaması nedeniyle davacı vekilinin istinaf dilekçesinin HMKm.346/f.2 hükmü gereği reddine, red kararına dair gerekçeli kararın heyet tarafından hazırlanmasına, red kararının tebliğinden itibaren davacı vekilinin HMK m.346/f.2-cümle 1 hükmü uyarınca bir hafta içinde istinaf yoluna başvurabileceğinin bildirilmesine, eksik harcın tamamlanması için 09/06/2022 tarihi itibariyle süre verildiği, verilen sürelerin hangi nedenle , hangi hususta olduğunun açıklandığı, tamamlanması gereken nispi harç ve maktu harcın dahi miktar olarak tek tek ve ayrı ayrı belirtildiği ve dahi yetinilmediği ,ayrıca verilen kesin sürenin kanundan kaynaklandığına dair ilgili kanun adının ve hükmünün açıkça ve ayrıntılı olarak yazıldığı, yine verilen kesin sürenin sonuçlarının ne olduğunun dahi HMK m.94 hükmüne göre belirtildiği, bu çerçevede kesin sürenin usulüne uygun verildiği gibi sürenin yaklaşık üç ay bir haftaya tekabül ettiği, bu aşamadan sonra bu noktada taraflar lehine veya aleyhine usuli kazanılmış hakkın oluştuğu gerçeği karşısında eksik harcın tamamlanması için yeniden süre verilmesine dair davacı vekilinin talebinin reddine” dair ara karar oluşturulmuştur. Akabinde aynı duruşmada harç eksikliğinin tamamlanmasına kadar ve HMK m.150 hükmü gereğince dosya işlemden kaldırılmıştır.
Ara kararda atfedilen karar içerikleri irdelenerek öncelikle davacı şirketin harçtan muaf olup olmadığı gerekçeli olarak ayrıca ele alınmalıdır.
Yargıtay HGK 2017/12-342E. 2020/1030K.sayılı ve varlık şirketlerinin harçtan muafiyet ve istisna durumunu inceleyen kararına göre;
Harçlar konusunda genel düzenleme içeren, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun gerekçesinde harcın tanımı “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmıştır (Bu harç tanımını benimseyen Anayasa Mahkemesi kararları için bakınız: 31.03.1987 tarihli ve 1986/20 E.-1987/9 K.; 14.02.1991 tarihli ve 1990/18 E.-1991/14 K.; 28.09.1995 tarihli ve 1995/24 E.-52 K.)
Buna göre, bir hizmetin harç konusu olabilmesi için; kişilerin bir kamu kurumundan yararlanmaları, kişilere kamu eliyle özel bir yarar sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması gerekmektedir (YİBK 07.12.1964 tarihli ve 1964/3 E.-5 K.; Anayasa Mahkemesinin 31.03.1987 tarihli ve 1986/20 E.-1987/9 K. sayılı kararları).
Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de kanunda yer almasına bağlıdır.
Nitekim, 1982 Anayasası’nın 73. maddesinin 3. fıkrası “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” hükmünü içermektedir. Bu Anayasa kuralının, vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu bellidir. O hâlde, harca ilişkin bir yasa hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amaç gözden uzak tutulmamak gerekir. Aksi hâlde, kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına sokulmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, Yasa Koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.05.1982 tarihli ve 1982/5-341 E, 1982/493 K. sayılı kararı). Bu kanunilik ilkesine paralel olarak, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1. maddesinde, bu Kanuna göre alınacak harçlar arasında, diğer harçlar yanında yargı harçları da bulunmaktadır. Aynı Kanunun 2. maddesinde ise yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu vurgulanmıştır.
16.12.1983 tarihli ve 1983/5 E.-6 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında yargı harcı, devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete, ondan yararlananların katkısı olarak tanımlanmıştır.
492 sayılı Harçlar Kanunu’nun “harçdan müstesna işlemler” başlıklı 13. maddesinde harçtan müstesna mevzular düzenlenmiş, 59. maddesinde “Harçtan müstesna tutulan işlemler” başlığı altında hangi işlemlerin harçtan istisna olduğu sıralanmış, son fıkrasında ise ”  Yukarıda yer alan istisnalara ilave olarak özel kanunlarda yer alan muafiyet ve istisnalara ilişkin hükümler saklıdır.” düzenlemesi getirilmiştir. Aynı Kanununun “kısımlar arası müşterek hükümler” üst başlığı altında birinci bölüm olarak “genel muaflıklar ve istisnalar” başlığı, bu başlığın altında ise “özel kanunlardaki hükümler“ alt başlığını taşıyan 123. maddesi düzenlenmiştir.
Harç alınmaması kişiler yönünden ise “muafiyetten” işlemler yönünden ise “istisna”dan söz edilebilir (Anayasa Mahkemesinin 04.05.1971 tarihli ve 1970/36 E., 1970/50 K. sayılı kararı).
492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 123. maddesinin 1. fıkrası “…Özel kanunlarla harçtan muaf tutulan kişilerle, istisna edilen işlemlerden harç alınmaz…” hükmünü içermektedir.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesinin 1. fıkrası; “…Bankalar ve Fon dâhil diğer malî kurumların alacakları ile diğer varlıklarının satın alınması, tahsili, yeniden yapılandırılması ve satılması amacıyla, kuruluş ve faaliyet esasları Kurul tarafından belirlenen varlık yönetim şirketleri de kurulabilir. Varlık yönetim şirketleri alacaklarının tahsili ve alacakların ve/veya diğer varlıkların yeniden yapılandırılması kapsamında alacak tahsili amacıyla edindiği gayrimenkul veya sair mal, hak ve varlıkların işletilmesi, kiralanması ve bunlara yatırım yapılması ve yine alacaklarını tahsil etmek amacıyla borçlularına ilâve finansman sağlamak veya sermayelerine iştirak etmek dâhil olmak üzere her türlü faaliyeti gerçekleştirmeye yetkilidir…” şeklinde olup, aynı maddenin 5. fıkrası “…Bu Kanun kapsamında kurulan varlık yönetim şirketleri ile 4743 sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 3 üncü maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Kurulun çıkarmış olduğu yönetmelik kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemler ve bununla ilgili olarak düzenlenen kâğıtlar, kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa göre ödenecek damga vergisinden, 492 sayılı Harçlar Kanununa göre ödenecek harçlardan, her ne nam altında olursa olsun tahsil edilecek tutarlar 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta muameleleri vergisinden, kaynak kullanımını destekleme fonuna yapılacak kesintilerden ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 39 uncu maddesi hükmünden istisnadır…” hükmünü içermektedir.
Türk Hukukunda varlık yönetim şirketlerine ilişkin ilk düzenleme 18.06.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 14. maddesinin 6. fıkrasında yer almaktadır. Belirtilen düzenlemede her ne kadar açıkça varlık yönetim şirketi deyimi kullanılmamış ise de Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na ait alacakları takip ve tahsil etmek üzere sermayesinin tamamı Fon’a ait bir şirket kurulması öngörülmüştür. Bir sonraki düzenleme ise 30.01.2002 tarihli ve 4743 sayılı Mali Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile yapılmıştır. 4743 sayılı Kanun’da varlık yönetim şirketlerinin bankalar, özel finans kurumları ve diğer mali kurumların alacak ve varlıklarını temellük etmelerine imkân tanınmıştır. 01.10.2002 tarihli ve 24893 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Varlık Yönetim Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelikle de ayrıntılı düzenlemeler getirilmiştir. Son olarak 4389 sayılı Kanun ile 4743 sayılı Kanun’daki hükümler kaldırılarak 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda varlık yönetim şirketlerinin hukuki yapısı ve yetkileri yeniden düzenlenmiştir. 5411 sayılı Kanun’da bankalar ve fon dahil mali kurumların alacakları ile diğer varlıkların satın alınması, tahsili, yeniden yapılandırılması ve satılması amacıyla varlık yönetim şirketlerinin kurulması öngörülmüştür.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 93 ve 143. maddelerine dayanılarak hazırlanan Varlık Yönetim Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmeliğinin 11. maddesinin 1. Fıkrasının (a) bendinde varlık yönetim şirketleri “Banka, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, diğer mali kurumlar ve kredi sigortası hizmeti veren sigorta şirketlerinin söz konusu hizmetlerinden doğan alacakları ile diğer varlıklarını satın alabilir, satabilir, satın aldığı alacakları tahsil edebilir, varlıkları nakde çevirebilir veya bunları yeniden yapılandırarak satabilir.” hükmünü içermekte olup, Yönetmeliğin “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasının (alacağın temliki tarihinde yürürlükte bulunan) (b) bendinde bu yönetmelikte yer alan “… Diğer mali kurumlar: Ana faaliyet konuları para ve sermaye piyasaları olan ve bu konulardaki özel kanunlara göre izin ve ruhsat ile faaliyet gösteren kurumlardan, finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri ve finansman şirketleri gibi finansman sağlama veya ödünç para verme işleriyle iştigal eden tüzel kişileri,..” ifade eder şeklindedir.
Somut olayda “varlık şirketinin Bankacılık Kanunu hükümleri çerçevesinde kurulduğu, halihazırda 5411 sayılı Bankacılık Kanununun m.143 hükmündeki düzenlemede ise “muaflıktan” değil “istisna”dan söz edilmektedir. Adı geçen Yargıtay HGK kararında belirtildiği üzere varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemleri ve bununla ilgili olarak düzenlenen kağıtları, kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince, (değişiklikle süre kaldırıldı) 492 sayılı Harçlar Kanunu’na göre ödenecek harçlardan, maddede sayılan diğer vergilerden ve kesintilerden istisna tutmuştur. Görüldüğü üzere, bu hüküm varlık yönetim şirketlerinin vergiden istisna olacağı halleri istisna kurumunun doğasının da gereği olarak kendilerinin yaptıkları işlemlerden ve bu işlemlerle ilgili olarak düzenlenen kağıtlardan dolayı, hükümde sayılan kanunlar uyarınca vergi, harç veya kesinti borçlusu durumunda bulunacakları hâllerle sınırlamıştır. Somut olayda, davacı şirketin yaptığı bir işlem veya bununla ilgili düzenlenmiş bir kağıt söz konusu olmadığından kendisinin ya da işleminin yargısal harçtan istisna veya muafiyetinin bulunmadığının kabulü gerekir. (Yargıtay HGK 2017/12-342E. 2020/1030K.sayılı kararı) Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.12.2008 tarihli ve 2008/12-715 E., 2008/717 K. sayılı kararı da bu yöndedir.
Ayrıca yukarıda atıf yapılan kararda belirtildiği üzere 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun “Harçdan müstesna işlemler” başlıklı 13. maddesinde, bu maddede yazılı mevzuların harçtan istisna olduğu belirtilmiştir. Konunun bu maddede sayılan mevzulardan olmadığı açıktır. Yine aynı Kanunun “Harçtan müstesna tutulan işlemler” başlıklı 59. maddesine göre değerlendirme yapıldığında uyuşmazlığın harçtan müstesna tutulan işlemlerden olmadığı da belirgindir”.
Davacı temlik alan şirketin fon tarafından kurulmuş bir varlık şirketi olması durumunun, 5411 sayılı Kanun çerçevesinde harçtan muaf veya istisnaya tabi olmasını gerektirip gerektirmediği Mahkememizce tartışılmıştır. Somut olayda davacı varlık şirketinin tüm hissedarının fon olduğunun kabulünün, davacı olan şirketin yargısal harçlardan muaf veya istisnaya tabi tutulmasına etkisinin ne olduğu üzerinde ayrıca ele alınmalıdır. Zira atıf yapılan Yargıtay HGK kararında bu konu üzerinde durulmamıştır.
Halihazırda temlik alan davacı şirketin, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun m.143 hükmünde düzenlenen varlık yönetim şirketi olduğu açıktır. Adı geçen dayanak hükmün tüm içeriği dikkate alındığında kanun koyucu varlık yönetim şirketleri arasında ve 4.fıkrasında bir ayrım yapmıştır. Kanun koyucunun yapmış olduğu bu ayrıma göre “fonun en az %20 hissedarları olduğu varlık yönetim şirketleri lehine fona tanınan bir kısım hak ve yetkiler” tanınmıştır. Bir başka deyişle fonun en az %20 hissedar olduğu varlık yönetim şirketleri kapsamında olmayan şirketlerin ise fona tanınan bu bir kısım hak ve yetkilerden yararlanamayacağı hükmün açık içeriğinden anlaşılmaktadır. Öte yandan davacı şirketin tüzel kişiliği, dava dışı fonun temlik eden bankanın tüzel kişiliğinden ayrı ve bağımsızdır. Nitekim 5411 sayılı Bankacılık Kanununun “Tanımlar” başlıklı m.3 hükmünde “fon” kelimesinin sadece “Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu” kapsadığı açıkça düzenlenmiştir.
Adı geçen 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun m.143/f.4 hükmüne göre; “Fonun en az yüzde yirmi hissedar olduğu varlık yönetim şirketleri, Fondan devraldığı alacaklarla ilgili olarak bu Kanunun 132 nci maddesinin sekizinci fıkrası ve 138 inci maddesinin beşinci fıkrasında Fona tanınan hak ve yetkileri kullanır.” Adı geçen hükmün atıf yaptığı kanun hükümlerinin ilgili fıkraları irdelendiğinde ise davacı varlık şirketinin, yargısal harçtan muaf veya istisna olduğuna dair açık düzenleme yoktur. Zaten “fonun” yargısal harçlardan muaf olduğuna dair düzenleme Bankacılık Kanunun m.140/f.1 hükmünde düzenlenmiştir. Bir başka deyişle varlık yönetim şirketi lehine 5411 sayılı Bankacılık Kanununun m.143 hükmünün 4.fıkrasında veya başka bir maddede, …’nin harçtan muafiyet ve istisna tutulduğuna ilişkin Bankacılık Kanununun m.140/f.1 hükmünün davacı varlık şirketi lehine uygulanması noktasında belirtilmiş bir kanun kıyası mevcut değildir. Şüphesiz ki kanun koyucunun amacı ve adı geçen hükümlerin lafzı dikkate alındığında bu hükme atıf yapılmaması kanun koyucunun açık iradesidir ve tercihidir. “Her kanun normu, kanun koyucunun çarpışan menfaatler için biçtiği bir kıymetin ifadesidir.” (E.Hirş) Bu durumda Mahkememizce yapılan değerlendirmede davacı varlık şirketinin sermayesinin %100’ünün fona ait olması davacı şirketin “fondan” bağımsız bir tüzel kişilik olduğu ve amacının farklı bulunduğu gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. O halde fon lehine tanınan bu istisnai düzenlemenin yani m.140 hükmün, davacı varlık şirketi lehine kanun kıyası yolu ile uygulanmasını öngören herhangi bir düzenleme mevcut değildir.
Kanun koyucunun iradesi o derece açıktır ki, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun Geçici Madde 13 hükmünde, Tasfiye Halinde …Bankası A.Ş.dahil sermayesinin yarıdan fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan yada hisselerinin çoğunluğu üzerinde bu kurum ve kuruluşların irade ve temsil yetkisi bulunan ve özel kanunla kurulmuş bankaların belirli işlerden doğan alacaklarıyla ilgili, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun m.140 hükmünün uygulanacağına açık atıf yaparak yargısal harç ile ilgili fona tanınan muafiyet veya istisna ile ilgili açık bir kanuni kıyas düzenlemesi yapmıştır. Oysa fonun en az %20 hissedarı olduğu halde Birleşim Varlık Yönetim A.Ş.lehine bu yönde herhangi bir düzenleme adı geçen m.143 hükmünde veya başkaca bir maddede yapılmamıştır. Hükümde sadece ve sadece “adı geçen maddede belirtilen fıkralar çerçevesinde fona tanınan hak ve yetkilerin fonun en az %20 hissedar olduğu varlık şirketleri lehine uygulanacağı” açıklanmış, adı geçen varlık yönetim şirketleri lehine fon lehine harçtan muafiyeti düzenleyen m.140 hükmüne hiçbir atıf yapılmamıştır. Bir başka deyişle fon lehine kanun koyucunun düzenlediği yargısal harca dair muafiyet düzenlemesinin, fonun %100’ün hissedar olduğu kabul olunsa dahi hukuken farklı bir tüzel kişilik taşıyan, “fon” tanımı kapsamında kalmayan davacı şirket lehine uygulanabilmesinin yasal hiçbir dayanağı bulunmamaktadır.
Kaldı ki, harçtan muafiyet devir eden davacı banka lehine ve açıklanan kanun hükmü ile bahşedilmiş bir haktır. Bu hak sadece devir eden bankanın tüzel kişiliğine özgü ve özel ve istisnai bir düzenlemedir. O halde devir eden bankaya özgü olan harçtan muafiyete dair bu haktan, 6098 sayılı TBK m.189 (eski BK m.168) gereği alacağı devir alan …A.Ş.’nin yararlanabilmesinin kanunen mümkün olmadığı Mahkememizce değerlendirilmiştir.
Mahkememizce bu çerçevede adı geçen hükümlere istinaden yapılan yargısal yorum ve değerlendirmelere göre, davacı şirketin yargısal harç ve istisnalardan yararlanamayacağı sonucuna varılmıştır. Aksine yorum kanun hükmünün lafzına, kanun koyucunun amacına aykırı olduğu gibi istisnai nitelikteki harçtan muafiyet ve istisnaya dair bu hükmün yorum bilimi kurallarına ve kanuna aykırı olarak geniş yorumlanması sonucunu dahi doğuracaktır. Yürürlükte olan hukuka (de lege late) öncelikle Mahkemeler uymalıdır.
Yukarıda açıklanan yasal hükümlere rağmen davacı şirketin kanunun belirlemiş olduğu kesin süre içinde, Mahkememizce tüm unsurları itibariyle belirtilen yargısal harç miktarını depo etmediği açıkça ortaya çıkmıştır.
“Dava konusunun belirli bir değere ilişkin olması nedeniyle bir başka deyişle para veya para ile değerlendirilen bir şey ile ilgili bir dava olması nedeniyle 492 Sayılı Harçlar Kanunu’nun 1 sayılı tarifesi gereğince davanın nispi harca tabi olduğu uyuşmazlık konusu değildir.
Bilindiği üzere harç, kamu hizmetlerinden yararlanan özel ve tüzel kişilerin özel menfaatlerine ilişkin olarak kamu hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yararlandıkları hizmetlerin maliyetine katlanmaları zorunluluğu olarak tanımlanmaktadır. (B, Pınar Yargı Harçları, Ankara 2009, sayfa 1-3) Yapılan iş ve hizmet amme hizmetinden daha çok kişilerin kişisel menfaatine ilişkin olduğundan yararlanılan hizmetin karşılığı olarak harcın Hazinece tahsili gerekmektedir. Nitekim 492 Sayılı Harçlar Kanunu’nun gerekçesinde “harç” tanım olarak “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığı yaptıkları ödeme olarak” belirtilmiş aynı tanım Anayasa Mahkemesi kararlarında da benimsenmiştir. (Anayasa Mahkemesi 31.03.1987 günlü, 1986/20 Esas, 1987/9 Karar, 14.02.1991 gün ve 1990/18 Esas, 1991/14 Karar, 28.09.1995 günlü, 1995/24 Esas-52 Karar)
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının 73/3 maddesinde ise “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” hükmünü içermektedir. Buna göre kamu kurum ve kuruluşları tarafından sunulan hizmetlerin karşılığı olarak alınan harç yasaya dayalı olarak alınmalı ve yükümlüsü de kanunun amacına uygun olarak bu hizmetten yararlanan kişiler olmalıdır. Bu zorunluluk Yargıtay İçtihadı Birleştirme YİBK’nın 07.12.1994 günlü 1964/3 Esas,-5 Karar, ve Anayasa Mahkemesi’nin 31.03.1987 günlü ve 1986/20 Esas-1987/9 Karar sayılı ilamlarında da gerekçe kısmında belirtilmiştir.
Anayasanın harç alınmasındaki kanunilik ilkesi gereğince Harçlar Kanunu’nun 1. maddesinde alınacak harçlar arasında yargı harçları da sayılmıştır. Yargı harcı devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete, bu hizmetten yararlananların sağladığı katkıdır. (Y.İ.B.K. 16.12.1983 günlü ve 1983/5, 6 Karar) Yargı harçları başvurma harcı, celse harcı ile karar ve ilam harcıdır. Karar ve ilam harcı ise maktu veya nispi harç olmak üzere iki çeşit olup konusu para veya para ile değerlendirilebilen belirli bir değere ilişkin davalarda Harçlar Kanunu’nun 1 sayılı tarifesi gereğince nispi harç alınır. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun nispi harçlarda ödeme zamanı başlığını taşıyan 28. maddesinin 1. bendi nispi harçlarda ödeme zamanını düzenlemiş aynı maddenin a bendinde ise karar ve ilam harcının ödeme zamanı öngörülmüştür. Bu madde de aynen “karar ve ilam harçlarının 1/4’ü peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren 2 ay içinde ödenir” hükmü yer almaktadır.
Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi ise; “Muhakeme sırasında tesbit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 409 uncu maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır. Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe mütaakıp işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” hükmü yeralmaktadır.
Nitekim aynı esas 492 Sayılı Harçlar Kanunu’nun 32. maddesinde “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz.” tekrarlanmıştır. Bu maddenin Anayasa aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi 17.03.2010 günlü Resmi Gazete’de yayınlanan 2009/27 Esas, 2010/9 Karar sayılı kararının gerekçesinde “Yargılama sürecinde yasayla harca tabi kılınmış bir hizmetten yararlanmak isteyen ilgili (davacı veya davalı), genel kurallar uyarınca harcını ödeyerek bu hizmetten yararlanabilir. Dava açan veya yargılama sırasında harca tabi bir işlemin yapılmasını isteyen tarafın, harç ödemeden devam eden işlemlerin yapılmasını isteyerek bireysel bir menfaat elde etmesi, harçların konuluş amaçlarına aykırılık oluşturur.
Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlerin yapılamayacağını belirten kural bireylerin özel menfaatleriyle ilgili olarak yargı hizmetlerinden yararlanmaları, bu hizmetin karşılığı olan harcın ödenmesi koşuluna bağladığından bu kural Anayasa’nın 36. maddesindeki hak arama özgürlüğünü sınırlandıran bir kural değildir.
Bu nedenlerle, Yasa’nın emredici hükümleri gözetilerek yargılama sırasında (…) mahkemece tespit edilen değeri dava dilekçesinde gösterilen değerden daha yüksek olduğundan tespit edilen değere göre Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi gereğince eksik nispi harcın tamamlanması aksi halde müteakip yargılama işlemlerine devam edilmeyerek dosyanın işlemden kaldırılması Harçlar Kanunu 30 ve 32. maddesinde yasal zorunluluk olarak öngörüldüğünden davanın yasanın emredici hükümleri gözetilmeksizin yargılamaya devamla esastan karar verilmesi usul ve yasaya aykırılık nedeniyle bozma nedenidir. Nitekim gerek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, gerekse dairelerin yerleşik uygulamaları bu yöndedir. (Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 04.12.2013 günlü, 2013/21-445 Esas, 2013/1625 Karar, 13.12.2017 günlü, 2017/10-1974 Esas, 2017/1735 Karar, 06.06.2018 tarihli, 2017/13-1984 Esas, 2018/1172 Karar, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 26.04.2016 tarihli, 2016/774 Esas, 2016/7461 Karar, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 09.10.2018 günlü, 2016/1183, 2018/4595 Karar)
Yukarıda ayrıntıların açıklandığı üzere yargı hizmetinden yararlanan öncelikle dava açan davacıdır. Davacı yargılama sırasında tespit edilen değere göre eksik yatırdığı karar ve ilam harcından sorumludur. Eksik harç ikmal edilmeden müteakip yargılama işlemlerine devam edilerek dosyanın esasının sonuçlandırılması yasanın emredici hükümlerine aykırıdır.
Bu durumda, (…) 492 Sayılı Harçlar Kanunu’nun 30 ve 32. maddesi hükümleri gereğince işlem yapılarak, harç ikmal edildiği taktirde davaya devam edilip işin esası hakkında bir karar verilmesi, harç tamamlanmadığı taktirde ise dosyanın 6100 Sayılı HMK’nın 150. maddesi gereğince işlemden kaldırılması ve yasal süresi içerisinde harcı yatırılmak suretiyle yenilenmediği taktirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 23. HD 2017/1239E. 2020/2574K.sayılı kararı)
Somut olayda da yukarıda açıklandığı üzere yatırılması gereken harç miktarının ayrıntılı olarak belirlendiği, duruşma sırasında davacı vekiline ayrıntılı olarak belirtildiği, buna rağmen açıklanan eksik harcın kanuni süresi içinde tamamlanmadığı, mazeret dahi sunulmadığı, bunun üzerine ilgili ara kararda belirtildiği üzere ve bu defa müteakip duruşmanın icra olunduğu 15/09/2022 tarihi itibariyle dava dosyasının adı geçen yasal hükümler gereği işlemden kaldırıldığı, bu işlemin taraf vekili huzurunda gerçekleştiği, taraf vekillerinin dosyanın işlemden kaldırıldığından haberdar olduğu, dava dosyasının işlemden kaldırıldığı tarihten itibaren ise HMK m.150 gereği üç aylık süre içinde de bu harç eksikliğinin giderilmediği, anlaşılmakla yasal şartların oluşması nedeniyle dava dosyası hakkında açılmamış sayılma kararı verilmesi zorunludur.
Açılmamış sayılma kararı ile davanın açılmasından kaynaklanan durumun ortadan kalkması ve davalıların haksızlığının ise ispatlanamaması nedeniyle davacının İİK m.67 hükmüne dayalı icra inkar talebinin reddi gerekir.
Yapılan açıklamalar karşısında dava dosyasının açılmamış sayılmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın HK m.30, m.32 hükmüne atfen HMK.m.150 hükmü uyarınca AÇILMAMIŞ SAYILMASINA,
Davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğinden İİK m.67 hükmü gereği davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 80,70 TL maktu peşin harcın, 80,70 TL başvuru harcı toplamı olan 161,40 TL’nin Yargıtay HGK gereği harçtan sorumlu olan varlık şirketi durumundaki devralan davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı … tarafından harcanan 24,00 TL tebligat-posta giderinin dava konusunu devreden ve devralan davacıdan HMK m.125/f.2 hükmü uyarınca müteselsilen tahsili ile davalı …’ye verilmesine,
5-Davalı … tarafından harcanan 24,00 TL tebligat-posta giderinin dava konusunu devreden ve devralan davacıdan HMK m.125/f.2 hükmü uyarınca müteselsilen tahsili ile davalı …’e verilmesine,
6-Davalıların kendisini vekil ile temsil ettirmesi, tüm davalılar hakkında aynı nedenle “davanın açılmamış sayılmasına” dair karar verilmesi karşısında, AAÜT gereği ve ön inceleme icra olunmakla tek olarak hesaplanan 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin dava konusunu devreden ve devralan davacıdan HMK m.125/f.2 hükmü uyarınca müteselsilen tahsili ile davalılara verilmesine,
7-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye avansın iadesine,
Dair kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde İstanbul BAM nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu ve oybirliği ile karar verildi. 26/12/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip