Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/35 E. 2023/501 K. 05.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/332 Esas
KARAR NO : 2023/478

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 28/03/2016
KARAR TARİHİ : 31/05/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava : Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; düzenleyeni … düzenleme tarihi 15.11.2005, vade tarihi 15.12.2005, lehtarı … olan 195.000,00 TL bedelli bono yazılı temlikname ile müvekkiline verildiğini, müvekkili tarafından senet borçlusu …’ın vefat ettiğinin öğrenilmesi üzerine mirasçıları için veraset ilamı almak üzere … Sulh Hukuk Mahkemelerine başvurulduğunu, … 7.Sulh Hukuk Mahkemesinin… Esas -… Karar sayılı ilamı gereği borçlunun mirasçısı olmadığından bahisle mirasının Hazine’ye intikal ettiğini, müvekkilinin alacağının tahsili zımnında borçlunun mirasçısı davalı Maliye Hazinesine izafeten İstanbul Muhakemat Müdürlüğü aleyhine … 35. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile bonoya dayalı olarak icra takibi başlatıldığını, davalı tarafın takibe 23.03.2012 tarihinde itiraz ettiğini ve takibin durduğunu, müvekkilinin alacağının tahsili için davalının dayanak icra takibine soyut itirazının iptal edilmesi amacıyla davanın açıldığını, müvekkilinin alacağının bonoya dayandığını, müvekkilinin alacağının likit olduğunu, davalı tarafın itirazının soyut ve dayanaksız olduğunu, davalının huzurda görülen dayanak icra takibine dayalı alacağının %20’sinden az olmamak şartıyla müvekkiline karşı sorumlu tutulmasını talep ettiklerini, bu nedenlerle davanın kabulüne, davalının … 35. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazının iptali ile takibin talepname koşullarıyla devamına, alacağın likit olması nedeniyle %20’sinden az olmamak şartıyla müvekkiline karşı sorumlu tutulmasına ve yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap : Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; müvekkili hakkında haksız olarak başlatılan takibin devamı talepli itirazın iptali davasının öncelikle dava şartı yokluğundan görev nedeniyle reddi gerektiğini, 6102 sayılı Ticaret Kanunun 5/3 maddesinin değiştirildiğini, davanın TTK’nun 4.Maddesinde mutlak ticari dava olarak sayılan dava tiplerinden olmadığını, davaya dayanak bononun Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre 3 yıllık zamanaşımı süresi geçmiş bulunduğunu ve kıymetli evrak niteliğini yitirdiğini, davanın Mahkemenin görev kapsamında olmadığını, genel hükümlere göre Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülerek sonuçlandırılması gerektiğini, HUMK’nun 114.maddesi ve HUMK’nun 115.maddesi maddeleri gereğince davanın görevsizlikle Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesini, davacının daha evvel aynı bono nedeniyle … 2.İcra Müdürlüğü’nün…Esasına kayıtlı olarak başlatılan takibe 12.11.2009 tarihinde itiraz edildiğini, İİK amir hükümleri gereği yasal süre de itirazın iptali davası açılmadığını, alacaklı tarafın ancak genel mahkemede alacak davası açabileceğini, tekrar bir takip yapamayacağını, davacının bu hükme aykırı olarak aynı bono nedeniyle bu kez … 35.İcra Müdürlüğü’nün…sayılı dosyasından tekrar takip yapıldığını, söz konusu takibe 26.03.2012 tarihi itibariyle itiraz edildiğini, dolayısıyla yasal süreç geçirildikten sonra açılan bu davanın İİK her türlü amir hükmüne aykırı olduğunu, dava konusu bononun geçerliliğini kabul etmediklerini, takip nedeni yapılan bono tanzim ve vade tarihleri nazara alındığında her halukarda bononun zaman aşımına uğradığını, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 690.maddesi yollaması ile dava konusu bononun ayrı kanunun 661 maddesi gereğince; vadenin geldiği tarihten itibaren üç yıl içinde zaman aşımına uğramış durumda olduğunu, takibe dayanak 15.11.2005 tanzim tarihli borç senedinin keşidecisi görülen muris …’ın 82 yaşında ve vefatından sadece iki ay önce 195.000.00TL gibi yüksek miktarlı bir senet tanziminin her yönüyle kuşku verici olduğu ve hayatın olağan akışına uygun düşmediğini, şaibeli senede dayalı olarak Hazineye yönelik başlatılan hukuki sürecin iyi niyet dışı olduğunu, hukuki denetim gerektirdiğini, murisin borç senedini düzenlediği anda ki ehliyetine (ayırtım gücü),borca ve imzaya itiraz ettiklerini, imzanın keşidiciye ait olup olmadığının, borcun doğumu sebeplerinin araştırılmasını talep ettiklerini ve borcun esasına da itiraz ettiklerini, takibe dayanak gösterilen temliknamenin geçerlilik şartları bulunmadığını, geçersiz temlike dayalı şekilde Maliye Hazinesi ile herhangi bir ilgisi bulunmayan bono nedeniyle husumet tevcihi de usul ve yasaya aykırı bulunduğunu, davacı yanca … 2.İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından başlatılan takipte “… 7. Noterliğine ait … yevmiye aolu … günlü temliknamede bono lehtarı görünen Mevlude Karayılan’ın temlik ettiği hak ve alacağının … İcra Müdürtüğü’nün … Esas sayılı dosyasında ki hak ve alacağı olduğunun anlaşıldığını, bu takibin kime karşı açıldığı ve hangi aşamada olduğunun bilinmediğini, temlik alacaklısının temlik aldığı alacağın bulunduğunu icra takip dosyasını sürdürmek hak ve yetkisine sahip iken mükerrer olarak icra takibi yapılmış olması yönüyle, takibin açıkca İcra İflas Kanununa aykırı bulunduğunu, takibe temlik edilen hak ve alacağın icra takip dosyasında ki hak ve alacak olmasına karşın, yeniden icra takibi başlatılmış olması nedenleriyle itiraz edildiğini, davacının huzurda ki dava konusu … 35. İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyasından bu kez temlikname olarak ise farklı ve gayriresmi bir belgeye dayanıldığını, davacı yanca alenen her türlü usul ve nizama aykırı olacak şekilde, belli aralıklarla farklı varyasyonlarla Hazineye yönelik haksız takipler yapıldığını, … yapılan incelemeler sonrasında; her iki takip nedeni aynı bononun düzenleyicisi görülen …’ın 15.02.1923 tarihinde …’da doğduğunu, inceleme konusu taşınmazda ki 9 nolu daireye isabet eden … hisseyi … tarihinde satış suretiyle edinmiş olduğunu, 14.02.2006 tarihinde boşanmış ve çocuksuz olarak vefat ettiğinden birinci dereceden alt soy şikinci ve üçüncü dereceden üst soy mirasçılarırın bulunmaması nedeniyle 4721 sayılı M.K.’nun 501 maddesi hükmü uyarınca işlem yapılması gerektiği sonucuna varıldığını, Türk Medeni Kanunu 631 maddesi uyarınca mirasın devlete geçmesi halinde Sulh Hukuk Mahkemesince resen usulü dairesinde terekenin tesmi defterini düzenleyeceği ve devletin deftere yazılan borçlardan sadece miras yoluyla edindiği değerler ölçüsünde sorumlu olduğuna hükmedildiğini, … 7.Sulh Hukuk Mahkemesi’nin … tarih … Esas – … Karar sayılı ilamı ile muriş …’ın son mirasçışının TMK 501 madde uyarınca Hazine olduğuna hükmedildiğini, dava nedeniyle Defterdarlık Uzmanları Denetim Koordinatörlüğünce düzenlenen … tarih … sayılı inceleme raporunda takip konusu alacak senedinde borçluya ait olduğu öne sürülen adresin alacaklı …’a ait olması, senette borç miktarının 195.000 YTL yazılmasına rağmen yazı ile yüzdoksanbin YTL alacaklı olarak gösterilmesi, senet alacaklısı …’ın …sokakta bulunan … sahibi …’ın kuzeninin eşi olduğu, büfe sahibinin müteveffa ile yakinen tanışıyor olması, senedin müteveffanın ölümüne çok yakın bir zamanda halen dahi yüksek olan bir bedel üzerinden 1 ay gibi kısa bir süreliğine düzenlenmiş olması gibi nedenlerle senedin müteveffanın yalnız başına yaşadığını fırsat bilen kişilerce sahte olarak düzenlenmiş olması ihtimalinin çok yüksek olduğunu, bu nedenlerle senede itiraz edilmesi gerektiğinin bildirildiğini, takibe dayanak bononun açıkça muvazaalı ve her türlü hukuki geçerlilikten yoksun olduğunu, öncelikle …’a ait olduğu iddia edilen imzanın şahsa aidiyetinin denetlenmesini, Tapu Müdürlüğü ‘nde mevcut kayıt ve ilgili resmi belgeler üzerinde tetkikat ve mukayese yapılmasını, imzanın gerçek olup olmadığı konusunda gerekli teknik denetim ve bilirkişi incelemesini, ayrıca murisin dava konusu senedin düzenlendiği tarihte 82 yaşında olması ve iki ay sonra da vefat ettiği gözetilerek, akli dengesinin ve ehliyetinin, mümeyyiz olup olmadığının araştırılmasını talep ettiklerini, yapılacak tetkikat sonrasında suç unsuruna rastlanılması durumunda, ilgililer haklarında her türlü hukuki ve cezai başvuru haklarının mahfuz tutulduğunu, davaya dayanak gösterilen ancak taraflarına tebliğ edilmeyen tebliğ sonrasında sair her türlü itiraz haklarımız da saklı tutulan temlikname olduğu iddiası öne sürülen belge ise yasal unsur ve geçerlilik şartları yokluğundan, hukuki kabul edilebilirlik ve muteberlikten yoksun olduğunu, bir belgeye dayalı olarak her türlü illiyetten yoksun şekilde Maliye Hazinesi hakkında başlatıları sürecin usul ve yasaya, iyi niyet karinesine aykırı olduğunu, takip konusu borcun esasına da itiraz ettiklerini, … 2. İcra Müdürlüğü …Esas sayılı dosyasından başlatılan takipte … 7.Noterliğine ait … yevmiye nolu 28.05.2009 tarihli temliknameye dayanıldığını, huzurda ki dosyada temlikname olduğu öne sürüldüğünü, dava dilekçesi ilişiğine, şahıslar arasında tanzimli gayri resmi belge eklendiğini, Temlikname olduğu iddia edilen bu belgenin muvazaalı ve hukuki geçerlilikten mahrum olduğunu, herhangi bir kabule yer vermemek üzere takip ve dava konusu tutarın da hatalı ve fahiş olduğunu, takip konusu edilen rakamın, her türlü ferileri, takibe dayanak belge kıymetli evrak niteliğini yitirmiş olduğundan ticari faiz talep edilemeyeceğini, işletilen ve işletilecek faiz ve oranı, masraf ve vekalet ücretine muvafakatleri olmadığını, İİK ilgili hükümleri uyarınca alacaklının alacağının belirsiz olması, alacağın likit halde bulunmaması ve kötü niyetli takip nedenteriyle davacı hakkında kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep ettiklerini, davacının icra inkar tazminatı taleplerinin ise herhangi bir yasal gerekçesi bulunmadığını, haksız davanın öncelikle görev, hak düşürücü süre, zaman aşımı, husumet, usuli ve keza diğer esasa müessir nedenlerle reddine, … 35. İcra Müdürlüğü …Esas sayılı dosyasından başlatılan icra takibinin iptaline, İcra inkar tazminatı talebinin likit olmayan alacak iddiası nedeniyle reddine, alacaklı tarafından yapılan ve borçlu bulunmadığımız alacak yönünden vaki haksız takip nedeniyle takibe konu alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere alacaklı davacının kötüniyet tazminatı ödemelerinin hüküm altına alınmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 28/06/2019 tarihli ıslah dilekçesinde özetle; Davayı tamamen ıslah etmediklerini, davanın kabulü ile … 2. İcra Müdürlüğü‘nün … Esas sayılı dosyasına olan davalı taraf itirazının iptaline, takibin talepname koşulları ile devamına, müvekkilinin alacağının ticari avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine, kötü niyetli davacıdan %20‘den az olmayacak miktarda icra inkar tazminatının alınarak müvekkiline verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
… 35. İcra Müdürlüğü’nün… Esas sayılı takip dosyası, … 2. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası, 15/11/2005 tanzim tarihli 15/12/2002 vade tarihli 195.000,00 TL miktarlı senet aslı, temlikname, … 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin …s. Tereke Dosyası, … 7.Sulh Hukuk Mahkemesi’nin …Esas … Karar sayılı ilamı, İstanbul Defterdarlığı İnceleme Raporu celp edilmiş incelenmiştir.
Dava, zaman aşımına uğramış bono / senetten kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla genel haciz yoluyla başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Hemen belirtmek gerekir ki, davalı Maliye Hazinesi cevap dilekçesinde zaman aşımına uğramış bononun kambiyo vasfını yitirdiğini, davacının ve tarafların tacir olmadığını, müvekkilinin kamu kurumu / idare olduğunu, uyuşmazlığın tarafların ticari işletmelerinden de kaynaklanmadığını, bu bağlamda somut olayda TTK 4. md. hükmü uyarınca ticari dava bulunmadığından görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu bildirerek görevli mahkemeye ilişkin dava şartı itirazında bulunmuştur.
Davanın esasına geçilmeden evvel, öncelikle görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğunun tespit edilmesi gerekmektedir. Mahkemelerin görevi kanunla düzenlenir ve görev hususu kamu düzenine ilişkin olduğundan taraflarca her zaman ileri sürülebileceği gibi hakim tarafından da yargılamanın her aşamasında resen nazara alınması zorunludur.
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir.Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar,
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Somut olayda, icra takibine ve eldeki davaya konu bononun zaman aşımına uğradığı konusunda çekişme bulunmamaktadır. Bu itibarla, zaman aşımına uğramış bono, kambiyo vasfını yitirdiğinden TTK 4. maddesi kapsamında mutlak ticari dava olmadığı gibi, zaman aşımına uğramış bono ile ilgili Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin tartışılması ve değerlendirilmesi de gerekmemektedir. Kaldı ki dava, Türk Ticaret Kanununun 778. maddesi atfıyla bonolar için de uygulanan poliçelerde sebepsiz zenginleşmeyi düzenleyen 732. maddesine dayalı bir istemi de içermemektedir.
Bu kapsamda benzer nitelikteki uyuşmazlıklarda yüksek mahkemelerce verilen içtihatların tetkiki yoluna gidilerek yapılan incelemede;
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin 2021/513 Esas, 2021/472 Karar sayılı ilamında “… Dava ve takibin konusunun bono ya da çek gibi bir kambiyo senedine dayalı olması tek başına davanın ticari dava olduğunu göstermez. Mahkemenin görevini tayin için tarafların tacir olup olmadığı, uyuşmazlığın ticari ilişkiden kaynaklanıp kaynaklanmadığı ve aralarındaki hukuki ilişkinin niteliğine bakılması gerekmektedir. Somut olayda, taraflar tacir olmadığı gibi, uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmeleriyle ilgili hususlardan da doğmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda taraflar arasındaki davaya bakma görevi asliye ticaret mahkemesine değil, asliye hukuk mahkemesine aittir. Davayı görüp sonuçlandırma görevi asliye hukuk mahkemesine ait olduğundan mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken davanın usul yönünden reddi ile dosyanın asliye ticaret mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi hatalı olmuştur…”
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesinin 2019/2221Esas, 2022/853 Karar sayılı ilamında “…Dava; gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi nedeniyle taşınmaz bedeli için verilen çeklerden dolayı borçlu olmadığının tespiti talebine ilişkindir. Somut olayda; dava TTK m.4 anlamında mutlak ticari dava olmadığı gibi ayrıca her iki tarafın da ticari işletmesini ilgilendirdiğini ve davacının tacir olduğuna ilişkin deliller de bulunmadığına göre ihtilafa bakmakla görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Mahkemesince verilen kararda hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır.”
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 2020/903 Esas, 2022/853 Karar sayılı ilamında “…Dava; kambiyo senedine dayalı olarak başlatılan icra takibi nedeniyle davacının senedin teminat senedi olduğu iddiası ile açtığı menfi tespit davasıdır. Görülmekte olan dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra 24.08.2015 açılmış olup, bu kanuna göre görevli mahkemenin belirlenmesi gerekir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre; bir davanın ticari dava sayılması için ya uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir. Örneğin, ödünç para verme işlemlerine ilişkin uyuşmazlıklar Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, iflas davaları ise 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 154 ve devamı maddeleri hükmünce ticari dava sayılır. Buna karşılık Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın ticari dava sayılan havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin uyuşmazlıklardan doğan davalar herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari dava vasfını kaybedecektir. Yukarıda yapılan açıklama nezdinde somut olaya baktığımızda; aralarında düzenlenen sözleşme karşılığı düzenlenen bono nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istenmiş olup, davacı iş sahibinin ticari işletmesiyle ilgili bir iş söz konusu değildir. Kaldı ki davacı gerçek kişi olup, davacı yönünden tacir araştırması da yapılmamıştır. Dolayısıyla nisbi ticari dava söz konusu değildir. Yine TTK’nın 4/son maddesinde düzenlenen hususlardan veya diğer kanunlarda yer alan hususlardan kaynaklanan bir dava yoktur. Dolayısıyla mutlak ticari davadan da bahsedilemez. Kaldı ki davanın dayanağının kambiyo senedi olması tek başına davanın Ticaret Mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Dava tarihi itibariyle görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi olup tarafların sıfatı ve temel ilişkinin eser niteliğine göre görevli mahkeme Ticaret Mahkemesi değildir. (Yargıtay 15.H.D .2018/1593E- 2018/3866 K).
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin 2022/835 Esas, 2022/1179 Karar sayılı ilamında “…Davacı ödünç ilişkisine dayalı olarak uyuşmazlığa konu senedi verdiğini ve tarafların tacir olmadığını iddia etmiş olup tarafların tacir olduğu, taraflar arasında ticari ilişki bulunduğu hususunda dosyada herhangi bir belgenin bulunmadığı, davalının da bu hususta herhangi bir savunmasının olmadığı ve taraflar arasındaki temel ilişkiye göre görevli mahkemenin belirlenmesi gerektiği (Yargıtay 19. HD. 2012/2348E. 2017/1116K.) gözetildiğinde davaya bakmanın ticaret mahkemesinin görevi dahilinde olmadığı anlaşılmaktadır…”
Zaman aşımına uğramış bononun medeni usul hukuku anlamında yazılı delil başlangıcı olduğu hususunda tartışma bulunmamaktadır. Bu nitelikte senetlerin ilamsız icra takibine ve itirazın davasına konu edildiği uyuşmazlıklar yönünden görevli mahkemenin de incelenmesi gereklidir.
Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 2022/1551 Esas, 2022/1392 Karar sayılı ilamında “…Dosya kapsamı incelenmesinde: davacının takipte zaman aşımına uğramış bonoya dayandığı, zamanaşımına uğrayan bonoların kambiyo senedi niteliğinde olmadığı, HGK’nın 20.02.2008 gün ve 2008/3-159 E. 2008/158 K. sayılı ilâmında açıklandığı üzere yazılı delil başlangıcı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Davacının iddiasına göre bononun tanzim nedeni davacının davalıya borç olarak verdiği paradır, zamanaşımına uğramış bonoya dayalı olarak taraflar arasındaki temel ilişki ticari nitelikte değilse görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir…” şeklindeki karar içeriği somut uyuşmazlık ile benzerlikler içermektedir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULUNUN 2014/19-1241 ESAS, 2016/1033 KARAR SAYILI İLAMINDA: “…Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, satım sözleşmesine ve buna dayalı olarak bir tacir tarafından tacir olmayan kişi lehine düzenlenen ve zamanaşımına uğramış bonoya dayanılarak girişilen takibe vaki itirazın iptali davasının ticari dava niteliğinde olup olmadığı ve burada varılacak sonuca göre davayı görmek görevinin Asliye Hukuk Mahkemesinde mi, yoksa Asliye Ticaret Mahkemesinde mi olduğu noktasında toplanmaktadır. Hukuk mahkemelerinin hangileri olduğu ve bunların kuruluşu 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 4 ve 5 inci maddelerinde düzenlenmiştir. Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre asliye hukuk mahkemeleri, sulh hukuk mahkemelerinin görevleri dışında kalan ve özel hukuk ilişkilerinden doğan her türlü dava ve işler ile kanunların verdiği diğer dava ve işlere bakar. Bu husus 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 2 nci maddesiyle de teyit edilmiştir. Anılan maddenin ikinci bendi Hukuk Muhakemeleri Kanununda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesinin diğer dava ve işler bakımından da görevli olduğunu vurgulamıştır. Asliye Ticaret Mahkemeleri de 5235 sayılı Kanunun üçüncü fıkrasında düzenlenmiştir ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5 inci maddesinin 1 numaralı bendi uyarınca bu mahkemeler, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bir davanın ticari nitelikte olup olmadığı, bir diğer ifade ile asliye ticaret mahkemesinde görülüp görülmeyeceğinin belirlenmesi işi de Türk Ticaret Kanununun 4 üncü madde-sinde gösterilen ilkelere göre yapılmalıdır. Öğretide de benimsenen görüşe göre ticari davalar mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak iki gruba ayrılmaktadır. Türk Ticaret Kanununun 4 üncü maddesinin 1 inci bendinin (a) alt bendi uyarınca bu Kanunda düzenlenen hukuk davaları mutlak ticari davalardır. Nispi ticari davalar ise konusu ne olursa olsun, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davalarıdır (TTK.m.4/1). Kanuni düzenleme uyarınca sadece mutlak ya da nispi ticari davalar asliye ticaret mahkemesinde görülürken, bunlar dışında kalan davalar (istisnalar saklı kalmak kaydıyla) asliye hukuk mahkemelerinde görülmelidir.
Zaman aşımına uğramış bononun medeni usul hukuku anlamında yazılı delil başlangıcı olduğunda tartışma bulunmamaktadır. Dosya kapsamına göre davacı bonoya bir kambiyo senedi olarak değil bir ispat vasıtası olarak dayanmakta, davalı da bu çerçevede malın teslim edilmediği savunmasında bulunmaktadır. Bu durumda Özel Daire belirlemesinin aksine somut olay bakımından zamanaşımına uğramış bono ile ilgili Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmemektedir. Kaldı ki dava, Türk Ticaret Kanununun 778 inci maddesi atfıyla bonolar için de uygulanan ve poliçelerde sebepsiz zenginleşmeyi düzenleyen 732 nci maddesine dayalı bir istemi de içermemektedir. Bu haliyle somut uyuşmazlık satım sözleşmesinde karşılıklı edimlerin ifa edilip edilmemesi noktasında toplandığından, uyuşmazlığın çözümünde hakim kambiyo senetlerine ilişkin kuralları tartışmayacak, zamanaşımına uğradığı için bono vasfını kaybetmiş belgeyi taraflar arasındaki satım sözleşmesinin delili olarak değerlendirerek bir sonuca varacaktır. Bu belirlemeye göre uyuşmazlığın münhasıran bonoya dayanmadığı ve davanın da mutlak ticari dava sayılamayacağı sonucuna varılmaktadır. Davalının tacir olduğu sabit ise de dosyaya yansıyan bilgiler ve özellikle tarafların açıklamaları kapsamında davacının çiftçi olduğu ve Türk Ticaret Kanununun 12 nci maddesinde ifadesini bulan tanıma göre bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işletmediği anlaşıldığından, uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olmadığı, bu haliyle davanın nispi ticari dava olarak da kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Varılan sonuçlar bir arada değerlendirildiğinde işin ticari nitelikte olmadığı, davanın da mutlak ya da nispi ticari dava sayılamayacağı anlaşıldığından davanın asliye ticaret mahkemesinde değil asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerekmektedir.”
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesinin 2020/740 Esas, 2022/2250 Karar sayılı ilamında “…Görev kamu düzenine ilişkin olduğu için yargılamanın her aşamasında resen dikkate alınmalıdır. Bu nedenlerle taraflar tacir değilse Ticaret Kanunu’nda düzenlenen bononun bono vasfını kaybedip yazılı delil başlangıcına dönüştüğü ve ilamsız takip yapıldığı göz önüne alınarak görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olması sebebi ile tarafların tacir olmaması halinde görevsizlik kararı verilerek dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerektiği…” şeklindedir.
Değinilen emsal içtihatlar uyarınca yeniden somut olaya dönüldüğünde;
Dava dilekçesinin talep sonucunda … 35. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı icra dosyasına ilişkin itirazın iptali ve takibi devamı istenilmiştir. Bahsi geçen dosyada, 15/12/2005 vade tarihli 195.000,00TL bedelli bono ile 28/05/2009 tarihli alacağın temliki sözleşmesine dayanılmıştır. Ancak, takip tarihi itibariyle 3 yıllık zaman aşımı süresi dolduğundan bono kıymetli evrak / kambiyo vasfını kaybetmiş, zaman aşımına uğrayan bono yönünden genel haciz yoluyla ilamsız takip yapılmıştır.
Davacı vekili 29/06/2019 tarihli ISLAH dilekçesinde; bu sefer dava dilekçesinin talep sonucunda ıslah yoluna giderek … 2. İcra Müdürlüğünün… E. sayılı icra dosyasına ilişkin itirazın iptali ve takibin devamını talep etmiştir. Bahsi geçen dosyada da, 15/12/2005 vade tarihli 195.000,00 TL bedelli bono ile 28/05/2009 tarihli alacağın temliki sözleşmesine dayanılmıştır. Ancak, bu takip tarihi itibariyle da 3 yıllık zaman aşımı süresi dolduğundan bono kıymetli evrak / kambiyo vasfını kaybetmiş, zaman aşımına uğrayan bono yönünden genel haciz yoluyla ilamsız icra takibi yapılmıştır.
Zaman aşımına uğrayan bonoda düzenleyen …, lehtar … olup, senet zaman aşımına uğradıktan sonra senetten ve icra takibinden kaynaklanan tüm haklar ve alacaklar, alacağın temliki sözleşmesi ile davacı …’a temlik edilmiştir.
Borçlu … mirasçı bırakmaksızın vefat ettiğinden takip ve dava son yasal mirasçı sıfatıyla Hazineye karşı husumet yöneltilerek devam etmektedir.
Takip tarihi itibariyle dava konusu bono zaman aşımına uğramıştır.
Zaman aşımına uğrayan bono, kıymetli evrak ve kambiyo vasfını yitirir.
Davacı zaman aşımına uğrayan ve kambiyo vasfını yitiren senetten doğan alacağı, alacağın temliki hükümleri uyarınca devralan kimsedir.
Bu halde, davacı cirodan farklı olarak TTK 732.md.göre hak iddiasını ileri süremez.
Görevli mahkeme, mevcut halde temel ilişkiye bakılarak belirlenecektir.
Davacı vekili senedin tarafları arasındaki temel ilişkiye yönelik 16/03/2018 tarihli beyan dilekçesinde; senet metnin “nakden” ibaresinin yazılı olduğunu, bu nedenle nakit borç para karşılığında senedin düzenlendiğini ifade etmiştir. Ayrıca bu hususta temel ilişkiye yönelik olarak tanıklarının dinlenmesini istemiştir. Bildirilen tanıklar temel ilişkiye yönelik olarak dinlenmiş, tahkikat eksiksiz yürütülmüş, nihayetinde tanık beyanları uyarınca dahi, senedin borçlusu ve lehtarı arasında herhangi bir ticari ilişki olmadığı, aynı mahalleden komşu oldukları, elden alınan nakit borç para / ödünç karşılığında senedin düzenlendiği beyan edilmiştir. Görüleceği üzere, temel ilişkide senedin tarafları arasında herhangi bir ticari ilişki bulunmamaktadır. Esasen, senet borçlusunun ve alacaklısının ticari işletmeleri de yoktur. Dava konusu senet ticari işletmeden kaynaklanan bir sebeple düzenlenmiş de değildir. Öte yandan; senedin tarafları tacir de değildir. Nitekim, senedin borçlusu tanzim tarihi itibariyle 82 yaşında bir kimse olup, tanzim tarihinden iki ay sonra da vefat etmiştir. Bu haliyle somut olay bakımından zaman aşımına uğramış bono ile ilgili Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmediğinden mutlak bir ticari davanın varlığından bahsetmek mümkün değildir.
Diğer taraftan; eldeki davada, zaman aşımına uğramış bonodan kaynaklanan alacağı temlik alan davacının tacir sıfatının bulunmadığı, davalı Maliye Hazinesinin kamu kurumu / idaresi olup tacir sıfatının olmadığı, davanın taraflarının ticari işletmelerinin bulunmadığı, uyuşmazlığın tarafların ticari işletmelerinden de kaynaklanmadığı, bu halde taraflar yönünden mutlak veya nispi bir ticari dava söz konusu olmadığından mahkememizin de görevli olmadığı (Y. 19.HD 2016/17318 E. 2018/1926 K), genel görevli Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu, ayrıca zaman aşımına uğramış bono yönünden eldeki davada senede yazılı delil başlangıcı ve ispat vasıtası olarak dayanıldığı, bu durumda zaman aşımına uğramış bono ile ilgili Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin tartışılması ve değerlendirilmesinin gerekmediği, uyuşmazlığın münhasıran bonoya dayanmadığı ve davanın da mutlak ticari dava sayılamayacağından ( Yargıtay HGK. 2014/19-1241 E. 2016/1033 K.) mahkememizin görevsiz olduğu, görevli mahkemenin genel görevli Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, Mahkemelerin görevinin kamu düzenine ilişkin ve dava şartı niteliğinde olması sebebiyle, HMK.’nın 114/1-c, 115/2. maddeleri uyarınca mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine dair karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: ( Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı üzere;)
1-HMK 114/1-c ve HMK 115/2. madde hükümleri uyarınca mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın USULDEN REDDİNE, görevli mahkemenin ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ olduğunun tespitine,
2-Kararın kesinleşmesinden itibaren 2 hafta içinde talep halinde dosyanın görevli İSTANBUL (NÖBETÇİ) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’ne gönderilmesine,
3-Kararın kesinleşmesinden itibaren iki haftalık süre içinde görevli mahkemeye gönderme talebinde bulunulmaması durumunda HMK. 20. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine,
4-6100 sayılı HMK. 331/2. maddesi uyarınca harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki (2) haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 31/05/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır