Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/341 E. 2021/468 K. 24.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/341
KARAR NO : 2021/468

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 07/05/2021
KARAR TARİHİ : 24/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan dava dosyasının yapılan incelemesi sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili hakkında … CBS’nin … numaralı dosya üzerinden mal varlığı değerlerine el konulduğuna dair karar tesis edildiğini, akabinde … 2.Sulh Ceza Hakimliğinin …D.iş sayılı kararına istinaden tüm mal varlığı değerleri yönünden …’nin kayyım olarak atandığını, bu karara karşı Anayasa Mahkemesi nezdinde … nolu bireysel başvuru ile halen yargılamanın devam ettiğini, …’nin kayyım olarak atanmasının ardından mal varlığı değerlerinin yönetimi açısından kayyım sıfatıyla “kayyım sıfatıyla tasarruf yetkisine haiz” yöneticiler olarak davacı gerçek kişilerin …’nin bağlı bulunduğu bakan tarafından görevlendirildiğini, müvekkilinin hissedarı olduğu hisselerin 3.şahıs bir tüzel kişiye devri nedeniyle söz konusu şirketlerdeki kayyımlık kararının kaldırılmasının talep edildiğini öğrendiğini, CMK’nın m.128/10 hükmüne göre kayyım atamasının yapıldığını, CMK m.133 madde hükümlerine kıyasen uygulanması gerektiğini, CMK m.133/3 hükmüne göre “İlgililer, atanan kayyımlık işlemlerine karşı, görevli mahkemeye 22/11/2021 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ve 29/06/1956 tarihli ve 6762 sayılı TTK hükümlerine göre başvurabilirler” düzenlemesinin mevcut olduğunu, bu nedenle ticaret mahkemesinin görevli olduğunu, müvekkilinin aleyhine tesis edilen işlemlerin hukuka aykırı olduğunu, nitekim konuyla ilgili kayyım …’nin 04/10/2019 tarih ve… sayılı kararın iptaliyle ilgili … 4. İdare Mahkemesinin …E.sayılı dava dosyasının mevcut olduğunu, bu davanın bekletici mesele olarak kabul olunmasını ve bu çerçevede müvekkilinin hissedarı olduğu şirketler tarafından ihraç edilen ve halen müvekkili uhdesinde bulunan nama yazılı hisse senetlerinin bulunduğunu, nama yazılı hisse senetleri devredilmeden yalnızca yazılı devir sözleşmesi ile şirket hisselerinin devrine yönelik olarak gerçekleştirilen tüm işlemlerin hukuken “yoklukla malul” olduğunu, bu durumun ticaret hukuku kuralları, Yargıtay içtihatları ve hatta doktrin görüşleri ile de tartışmasız bir şekilde kabul edilen, ticaret hayatının en temel kurallarından biri olduğunu, … ve diğer davalılar tarafından aksi yönde yapılan devir işlemlerinin “yoklukla malul” olduğunu, bu çerçevede müvekkilinin hissedarı ve nama yazılı senetlerine sahip olduğu şirketlerin … ve diğer davalılar tarafından nama yazılı hisse senetleri devrilmeden salt devir sözleşmesiyle devredilmesine ilişkin tüm işlemlerin yoklukla malul olduğunu, kayyımın … ve kayyım sıfatıyla tasurruf yetkisine haiz diğer davalıların tesis ettiği işlemlerin yetki bakımından hukuka aykırı olduğunu, Cumhurbaşkanı kararı olmadan TMSF ve diğer davalıların kendi kendilerine satış ve tasfiye kararı vermesinin 6758 sayılı Kanunun 19 maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul Ve Esasların 7.maddesi ve Cumhurbaşkanlığının 2019/1 sayılı genelgesine aykırı olduğunu, kayyım sıfatıyla …’nin ve diğer davalıların müvekkilinin hissedarı olduğu şirket yetkililerinin satma yetkisi olmadığını, bu işlemin hukuka açıkça aykırı olduğunu, şirketin satışının haklı bir sebep bulunmadığını, kayyım … ve diğer davalı işlemlerinin kamu düzenine dahi açıkça aykırı olduğunu, yapılan işlemin kanuna aykırı olarak ve kötü niyetli gerçekleştirildiğinin bir diğer göstergesinin satılan şirketlerin sahibi olduğunu, proje sahalarının henüz şirketlerin hisse devirleri gerçekleştirilmeden önce fiili olarak “Yapıen” isimli alıcı firmaya devredilmesi olduğunu, şirketlerin satışının ana sözleşme hükümlerine dair aykırı olarak gerçekleştirildiğini, müvekkilinin mal varlığının lehine işlem tesis etmesi gereken … ve diğer davalıların müvekkilinin zararına işlem tesis ettiğini, şikayet konusu edilen hisse devir işlemlerine ilişkin kayyım … ve diğer davalılarca tesis olunan işlemlerin ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasını, müvekkilinin sahibi olduğu gayrimenkullerin ve hissedarı olduğu şirketlerin hisselerinin devrine dair tesis edilen tüm ve iş ve işlemlerin, imzalanan hisse devir vadi sözleşmesinin, hisse devir sözleşmelerinin denetlenmesini, davalılar tarafından gerçekleştirilen şikayet konusu iş ve işlemlerin hukuka aykırı olduklarının tespiti ile işlemlerin iptalini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının tedbir talebinin Anayasa m.125 ve 667 sayılı KHK m.10,668 sayılı KHK m.38 hükümleri karşısında kabulün mümkün olmadığını, bu hükümler çerçevesinde tedbir kararı verilemeyeceğini, ayrıca müvekkili fon tarafından tesis edilen işlemlerin mevzuata uygun olarak gerçekleştirildiğini, müvekkili kurum ve görevlendirilen kayyım temsilcilerini yani yönetim kurulu üyelerinin yasalarla kendilerine yüklenen görevlerini en iyi şekilde yerine getirebilmek amacıyla kayyımlık görevi yürüttüklerini, şirketlerin haklarını korumak ve ekonomiye kazandırmak için üstün gayret sarf ettiklerini, bu arada fon kurulu kararlarınca atanan yönetim kurulunun idari, mali, cezai sorumluluklarının bulunmadığını, şirketlerin özenli ve ticari teamüllere uygun şekilde yönetildiğini, idari yargının görevli olduğunu, bu çerçevede satış sürecinin hukuka uygun olarak yürütüldüğünü, davanın reddini savunmuştur.
Bu arada davalı gerçek kişiler ise 23/06/2021 tarihli dilekçesi ile vekaletnamesini sunmuş ve cevap dilekçesi için ek süre talep etmiştir.
Öncelikle mahkememiz heyetince dosya üzerinde yapılan incelemede «davacının mahkememize başvurmasına esas olan CMK m.133/f.3 hükmünün davacının hangi mahkemeye ve hangi usulle başvurması gerektiği noktasında açık, yeterli bir düzenleme içermediği, buna göre davacının hak arama hürriyetini etkin ve makul süre içerisinde kullanabilmesini temin etmeye yarayacak bir hukuk normu özelliği taşımadığı, bu itibarla adı geçen hükmün Anayasa m.36 hükmü gereği adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabileceği gerekçesiyle maddenin anayasaya aykırılığı noktasında Anayasa Mahkemesi Başkanlığına mahkememizce başvurulması yönündeki mahkeme başkanı görüşünün azınlık görüş olarak tecelli etmesi» nedeniyle hükümle ilgili Anayasa Mahkemesi Başkanlığına başvurulmamış; ancak bu husus mahkeme heyetince bir ön sorun olarak tartışılmıştır.
Bu çerçevede mahkememizin görevli olup olmadığı hususu, HMK m.114 hükmü uyarınca dava şartı olması nedeniyle ve yürürlükteki mevzuat hükümleri ve yorum kuralları göz önüne alınarak öncelikle değerlendirilmiştir.
“Bir uyuşmazlığın doğumundan önce uyuşmazlığı görmekle görevli olan mahkemenin hangi mahkeme olduğu “doğal hakim ilkesi” nedeniyle büyük önem arz etmektedir. Nitekim konunun önemi nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” düzenlemesi getirilmiştir.
Konuyla ilgili Yargıtay uygulamalarında da doğal hakim ilkesine dair ayrıntılı tespit ve belirlemeler yapılmıştır.
“Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir. (5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi gerekir.(…)
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir. (Yar.HGK 2017/11-10E. 2019/401K.sayılı ilamı)”
Buna göre dava konusu edilen uyuşmazlığın meydana geldiği tarih itibariyle ve doğal hakim ilkesi gereği görevli mahkemenin tespitine yönelik olarak ve öncelikle mevzuat hükümlerinin dikkate alınması icap eder.
Buna göre ilgili mevzuat hükümleri şu şekildedir.
04.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun, Terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle, “Şirket yönetimi için kayyım tayini” başlıklı 133. maddesindeki;
“(1)Suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekle olduğu hususunda kuvvetli şiiphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hakim veya mahkeme, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir. Atama kararında, ‘yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğinin kayyımın onayına bağlı kılındığı’ veya \yönetim organının yetkilerinin (Ek ibare: 6723 – 1.7.2016 /m.32) ya da yönetim organının yetkileri ile birlikte ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin tümüyle kayyıma verildiği’ açıkça belirtilir. Kayyım tayinine ilişkin karar, ticaret sicili gazetesinde ve diğer uygun vasıtalarla ilan olunur.” hükmü,
B) 22.11.2016 Tarihli Resmi Gazetede Yayımlanan 677 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
“Kayyımlık yetkisinin devri” başlıklı 7. maddesi,
“(/) Bu Kanun Hükmimde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihten önce terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun ¡33 üncü maddesi uyarınca kayyım atanmasına karar verilen şirketlerde görev yapan kayyımların yetkileri, hâkim veya mahkeme kararı ya da talep olmaksızın bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yayımı tarihinde sona erer ve şirketlerin yönetimi kayyımlar tarafından derhal Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilir” hükmü,
C) Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair 6758 sayılı Kanunun “Kayyımlık yetkisinin devri ve tasfiye” başlıklı 19. maddesindeki;
” (1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca kayyım atanmasına karar verilen şirketlerde görev yapan kayyımların yetkileri, hakim veya mahkeme tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilir ve devirle birlikte kayyımların görevleri sona erer.
(2) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra ve olağanüstü halin devamı süresince terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca şirketlere ve bu Kanunun 13 üncü maddesi uyarınca varlıklara kayyım atanmasına karar verildiği takdirde, kayyım olarak … atanır.
(3) (Değişik:7072 – 1.2.2018 hn.79) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen şirketler hariç olmak üzere; birinci ve ikinci fıkra kapsamındaki şirketler, soruşturma ve kovuşturma sonuna kadar, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun gözetiminde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakanın atadığı yöneticiler tarafından ticari teamüllere uygun olarak ve basiretli tüccar gibi yönetilir. Bu şirketlerin yöneticileri Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakan tarafından atanır ve görevden alınır. Bu şirketlerin mali durumu, ortaklık yapısı, piyasa koşulları veya diğer sorunları nedeniyle mevcut halin sürdürülebilir olmadığının tespit edilmesi durumunda, şirketin yahut varlıklarının veya 5271 sayılı Kanunun 128 inci maddesinin onuncu fıkrasında belirtilen malvarlığı değerlerinin satılmasına veya feshi ile tasfiyesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakan tarafından karar verilebilir. Satış ve tasfiye işlemleri ilgili şirketin yönetim kurulu veya … tarafından yerine getirilir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakan onayıyla belirlenir.
(9) (Ek: 7078 – 1.2.2018 /m. 174) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun kayyımlık görevini yürüttüğü şirketlerin genel kurullarının yetkileri 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olunmaksızın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakan tarafından kullanılabilir.
10) (Ek: 7078 – 1.2.2018 / m. 174) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakan, bu madde kapsamındaki yetkilerini kısmen veya tamamen … Başkanına veya Fon Kuruluna devredebilir, “hükmü
“Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Satış ve Tasfiyeye İlişkin Yetkileri” başlıklı 20’nci maddesinin 1 nci fıkrası;
19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi … tarafından devralınan şirketler ve bunların varlıkları ile ilgili olarak Fona verilen yetkiler, bu Kanun ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna verilen kayyımlık görevi ile satış veya tasfiye işlemlerinde, bu şirketlerin yahut bunların sahiplerinin Fona borçlu olup olmadığına ve varlıkları üzerinde Fon haczi bulunup bulunmadığına bakılmaksızın kıyasen uygulanır. (Değişik 2. cümle:7076 – 1.2.2018 / m, 11) Kayyımlık yetkisi Fona devredilen veya Fonun kayyım olarak atandığı şirketleri ve ortaklık paylarını soruşturma ve kovuşturma süresince yönetmek ve temsil etmek üzere atananlar veya görevlendirilenler ile 5271 sayılı Kanunun 128 inci maddesinin onuncu fıkrasına göre malvarlığı değerlerinin yönetimi amacıyla atananlar ve bu kapsamda icra edilen iş ve işlemler hakkında 8/11/2016 tarihli ve 6755 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 37 nci ve 38 inci maddeleri uygulanır. Şirketlerin tasfiye işlemlerini yürütmek üzere Fon Kurulu tarafından görevlendirilen tasfiye komisyonu, adli işlemler veya davalar bakımından taraf ehliyetine sahiptir. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun kayyım olarak atandığı şirketlerin ya da bunların varlıklarının bu madde kapsamında satışından elde edilecek tutarlar yargılamanın kesin hükümle sonuçlandırılmasına kadar bir hesapta nemalandırılır”.
İlgili mevzuat hükümleri de dikkate alındığında dava konusu edilen işlemler, CMK hükümlerine göre ve soruşturma aşamasında ceza hakimi tarafından atanmış olan kayyımın almış olduğu iş ve işlemlere yöneliktir. Bu noktada işlemine karşı şikayet edilen kayyımı atayan sulh ceza hakimleridir. Uyuşmazlığın kaynağı sulh ceza hakimliğinin atamış olduğu kayyımın iş ve işlemlerinden doğmaktadır. CMK m.133/f.3 hükmünde hangi mahkemenin görevli olacağına dair açık ve kesin bir belirtme olmadığından bu meselenin halledilmesinde gerek mevcut mevzuat gerekse yorum kaideleri çerçevesinde hareket edilmesi gerekir.
Yukarıda açıklanan yasal düzenlemelerde de açıklandığı üzere belirtilen 667 sayılı KHK m.10 hükmü gereği Kanun Hükmünde Kararname kapsamında alınan kararlar ve yapılan işlemler nedeniyle açılan davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemez. Yine yukarıda atıf yapılan 668 sayılı KHK m.38 hükmü gereği es olağanüstü hal süresince yayınlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında alınan kararlar ve yapılan işlemler nedeniyle açılan davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemez. Adı geçen 6768 sayılı kanununun m.19 hükmüne göre ise kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle 04/12/2014 tarihli ve 5171 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133. maddesi uyarınca kayyım atanmasına karar verilen şirketlerde görev yapan kayyımların yetkileri, hakim veya mahkeme tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilir ve devir ile birlikte kayyımların görevi sona erer.
Nitekim dava konusu uyuşmazlıkla ilgili olmak üzere 6758 sayılı Kanunun m.19/9 hükmüne göre ise “…’nun kayyımlık görevini yürüttüğü şirketlerin genel kurullarının yetkileri 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın …’nun ilişkili olduğu bakan tarafından kullanılır”.
Bilindiği üzere hüküm hiçbir yorumu gerektirmeyecek şekilde açık ise yapılacak şey sadece hükmü uygulamaktadır. Ne var ki dava konusu uyuşmazlık açısından hangi mahkemenin görevli olacağı noktasında yargısal uygulamada hakimleri kesin ve mutlak anlamda bağlayacak bir düzenleme esasen mevcut değildir. Bu nedenle adı geçen kuralın uygulanmasında genel yorum kurallarının dikkate alınması zaruridir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki “Birşey yapıldığı şekilde çözülür.(Unumquodque eodem modo qua colligatum est dissolvitur). “Yetki ve usulde paralellik ilkesi gereği bir işlemi değiştirmeye, ilga etmeye veya geri almaya yetkili makam, bu işlemin tesis edilmesinde uygulanan usulün işlemin değiştirilmesi, ilga edilmesi ve geri alınmasında da yetkilidir. (Şeref GÖZÜBÜYÜK/Turgut TAN, İdare Hukuku, Genel Esaslar, Ankara, 2017, Sayfa 465) İdare hukukunda çok sık kullanılan bu ilkenin kaynağı yukarıda açıklanan temel yorum kaidesidir. O halde sulh ceza hâkimliğinin CMK uyarınca kayyım ataması sonrası, kayyımın kanunlara aykırı olduğu ileri sürülen iş ve işlemlerine karşı kayyım atayan makam, yani sulh ceza hâkimi görevli olmalıdır.
Söz konusu uyuşmazlığın çıkmasına esas olan kayyım iş ve işlemlerinden doğan hukuki uyuşmazlık noktasında dayanak olan yargı organının sulh ceza hakimliği olması nedeniyle bu konuda ortaya çıkacak uyuşmazlığın da sulh ceza hakimliği tarafından görevli mahkeme olarak çözülmesi esas olarak kabul edilmiştir.
Yine Mecelle’deki ifade ile “Vücutta bir şeye tâbi olan hükümde dahi ona tabi olur”. Bu kaide gereği CMK çerçevesinde görevli sulh ceza hakimince suç soruşturması aşamasında ve CMK gereği atanan kayyımın, CMK’dan aldığı yetki ile gerçekleştirdiği tüm iş ve işlemlere yönelik olmak üzere bu iş ve işlemlerden dolayı hak arama hürriyetini kullanmak isteyen ilgililerin haklarını CMK sistematiği içerisinde ve CMK ile hukuki bağ koparılmaksızın ileri sürmeleri gerekir. CMK gereği görevli sulh ceza hakiminin atadığı kayyımın iş ve işlemlerinin ana dayanağı CMK hükümleri gereği atama yapan sulh ceza hakimliği olmakla kayyımın iş ve işlemleri ile ilgili denetleme, durdurma, hukuka aykırılık nedeniyle işlemi iptal etme veya geçersiz kılma noktasında da sulh ceza hakimi görevli olmalıdır. Bir başka deyişle sulh ceza hakiminin atamış olduğu kayyımın yapmış olduğu iş ve işlemler, görevli sulh ceza hakiminin atama kararı sonrası gerçekleştiğinden atama kararına bağlı olarak gerçekleşmiş olan iş ve işlemler niteliğindedir. Bu nedenle kayyımın iş ve işlemleri bir anlamda asla göre fer’i nitelikte olmakla fer’i nitelikteki bu işlemler noktasında görevli mahkeme, asıl olan yani atama kararını veren görevli sulh ceza hakimi olmak durumundadır.
Davacı vekilinin iddia ettiği üzere ve CMK m.133/f.3 hükmünde ilgililerin kayyım işlemlerine karşı Türk Medeni Kanunu ve Türk Ticaret Kanunun hükümlerine göre görevli mahkemeye başvurma imkanının mevcut olması, işlemin ticaret hukukundan kaynaklandığının davacı vekilince beyan edilmesi münhasıran ve tek başına mahkememizin görevli olmasını gerektirmemektedir. Zira 2004 sayılı İİK’dan kaynaklanan hükümler her zaman icra mahkemesini görevli kılmadığı gibi TTK’da düzenlenen bir kısım hükümlerin TTK’da sadece düzenlenmiş olması ve bu hükümlerin başka hükümlerle uygulanacak olması da her zaman ve mutlak anlamda ticaret mahkemesini görevli kalmaz. Yine TMK hükümlerinin uygulanması da her daim genel görevli mahkemeyi görevli hale getirmeyecektir. Zira tüm temel kanunlarda belirtilmiş olduğu üzere görevle ilgili diğer kanunlardaki düzenlemeler her daim saklı olup uyuşmazlığın dayanağı olan sulh ceza hakimliğinin kayyım atama kararı ve bu kayyımın işlemleridir. Bu nedenle ticaret kanunundaki bir takım hükümlerin CMK’daki başka hükümlerle kısmen uygulanacak olması da mahkememizi görevli hale getirebilecek nitelik taşımamaktadır. Nitekim yukarıda açıklanan 6758 sayılı Kanunun m.19/9 hükmü de buna işaret eder.
Benzer uyuşmazlıkla ilgili İstanbul BAM 12.HD 2021/494E. 2021/444K sayılı ilamı ile “CMK çerçevesinde atanan TMSF’nin kayyım atandığı şirketin genel kurul toplantısını yapmak, şirketin taşınmazlarının satışına dair işlemin iptaline yönelik talep ile ilgili oluşturduğu gerekçede; “5271 sayılı Kanunun 133.maddesi “Suçun bir şirket faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli suç şüphe sebeblerinin varlığı… …soruşturma ve kovuşturma sürecinde hakim veya mahkeme şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir.Atama kararında “yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğinin kayyım onayına bağlı kılındığı “veya “yönetim organının yetkilerinin yada yönetim organının yetkileri ile birlikte ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin tümüyle kayyıma verildiği açıkça belirtilir” denilmiştir.
6758 sayılı kanunun 20.maddesinde ise ; “5411 sayılı Kanun ile temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi TMSF ne verilen kayyımlık görevi ile satış veya tasfiye işlemlerinde ,bu şirketlerin veya bunların sahiplerinin Fona borçlu olup olmadığına bakılmaksızın kıyasen uygulanır. “
6758 sayılı Kanunun 19.maddesinin uygulanmasına ilişkin esaslara ilişkin Yönetmeliğin 7. (1)maddesinde; … Mali durum, ortaklık yapısı, piyasa koşulları veya diğer sebepler nedeniyle şirketin mevcut halinin sürdürülebilir olmaması halinde şirketin, şirket varlıklarının veya malvarlığı değerlerinin satılmasına veya feshi ile tasfiyesine Bakan tarafından karar verilebilir.
19.maddeye dayalı yapılan yetki devri yönergesinin 5.maddesi uyarınca c) mali durum,ortaklık yapısı ,piyasa koşulları ile diğer sorunlar nedeniyle mevcut halin sürdürülebilir olmadığının tesbit edilmesi durumunda şirketin yahut varlıklarının veya malvarlığı değerlerinin satılmasına veya feshi ile tasfiyesine karar verme yetkisi Fon Kuruluna devredilmiştir.
ç) Gerektiğinde 6102 sayılı TTK hükümlerine tabi olmaksızın genel kurul yetkilerini kullanma yetkisi Fon Kuruluna devredilmiştir.
Anlatılan yasal düzenlemelere göre şirketin veya malvarlığının idaresinin yürütülen ceza soruşturma süresince kayyım olarak TMSF’ye devredildiği, TTK hükümleri ile bağlı olmaksızın genel kurulun yetkilerinin Fon Kurulu tarafından kullanılabileceği, kaynağı suç soruşturması olan ve ceza yargılamasının konusunu teşkil eden nedenler ile uyuşmazlığın TTK hükümlerine dayalı olarak çözümünün mümkün olmadığı ile görevsizlik nedeniyle isteğin reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir. İstinaf nedeni yerinde görülmeyen davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir” şeklindeki farklı gerekçeyle mahkememizce açıklanan aynı sonuca varmıştır” bu şekilde sulh ceza hakimliğinin kayyım işleminin iptali noktasında görevli olduğu sonucuna ulaşmıştır.
Bir kısım yargısal uygulamada ise CMK gereği atanan kayyımın iş ve işlemlere ilişkin iptal talebi açısından idari yargının görevli olduğu sonucuna ulaşılmıştır. (İzmir BAM 20.HD. 2021/226E. 2021/198K.sayılı ilâmı)
Bu nedenle 2577 sayılı İYUK m.2 hükmü uyarınca ve bir an için idari yargının görevli olduğu düşünülse dahi yine HMK m.20 hükmü uygulanamayacağından sonuç nedeniyle mahkememizin her halükarda yine görevli olmayacağı, davanın bu nedenle ve yine sadece usulden red olunması gerektiği kabul edilmiştir.
Bu arada CMK m.133 hükmün çerçevesinde atanan kayyımın işlemlerine karşı nereye başvurulacağı meselesi ile ilgili şikayet ve itirazlar bakımından görevli mahkemenin sulh hukuk ile asliye hukuk mahkemesi olduğu, zira TTK’ya göre atanmış bir kayyım olmadığı sürece asliye ticaret mahkemesinin görevli olmadığı yönünde doktrin görüşleri dahi mevcuttur. (Yard.Dç.Dr.Uğur Ersoy, Bir Koruma Tedbiri Türü Olarak Şirket Yönetimi için Kayyım Tayini-CMK m.133, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 65 (4) 2016:3393-3431; aynı yönde Doğan/Taşkın, Vesayet Örgütünün İşleyişi, Sayfa 126-127) Bu nedenle somut olay açısından bir an için CMK m.133 hükmüne göre atanan kayyımın işlemlerine karşı sulh hukuk ile asliye hukuk mahkemesi olduğu görüşüne itibar olunsa dahi yine mahkememizin görevli olmadığı yönünde varılan sonuç bu açıdan dahi isabetli olacaktır.
Sonuç olarak CMK m.133 hükmü çerçevesinde atanan kayyımın bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olan bir suç olduğu, suçun zincirleme ve kesintisiz şekilde işlenmekte olması, suçun işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe bulunması, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için gerekli olması, işlenmekte olan suçun katalog suçlardan bulunması hallerinin gerçekleşmiş olduğu gözetilerek şirkete soruşturma aşamasında kayyım atandığı, atayan makamın sulh ceza hakimliği olduğu, kayyım atanma amacının 6102 sayılı TTK ve 2004 sayılı İİK’da düzenlenen hususlardan ise kaynaklanmadığı, bu atamanın somut olay açısından savcılık soruşturmasının amaca uygun yürütülebilmesi açısından gerçekleştiği mahkememizce değerlendirilerek ve yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde görevli olan yargı mercinin sulh ceza hakimliği olduğu takdir olunmuştur.
Hal böyle olunca ve açıklanan gerekçelerle uyuşmazlıkla ilgili mahkememiz görevli değildir. Ne var ki HMK m.20 hükmünün açık içeriğinden de anlaşılacağı üzere dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi dahi mümkün değildir. Zira HMK m.20 ancak HMK’yı uygulayabilecek hukuk mahkemeleri için söz konusudur. Hatta icra mahkemesindeki icra müdür işlemine yönelik şikayetin görev yönünden reddi halinde de dosya görevli mahkemeye gönderilmediğinden sadece talep görevsizlik yönünden red olunur ve davadan el çekilir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının HMK m.114 hükmü uyarınca ve Mahkememizin görevli olmaması nedeniyle dava şartı yokluğundan ve usulden reddine, Mahkememizin görevli olmadığından davacının tüm tedbir taleplerinin dahi reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Davacının davasının HMK m.114 hükmü uyarınca ve Mahkememizin görevli olmaması nedeniyle dava şartı yokluğundan ve usulden reddine,
2-Mahkememiz görevli olmadığından tüm tedbir taleplerinin dahi reddine,
3-Dava açılırken alınması gereken harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalılar kendilerini avukat ile temsil ettiklerinden ve para ile değerlendirilmesi ile mümkün olmayan uyuşmazlık mevcut olduğundan, ret nedeni tüm davalılar yönünden aynı olmakla, AAÜT gereği tek olarak alınması gereken maktu vekalet ücretinin yarısına isabet eden 2.040,00 TL tek maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine,
6-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde gider avansının iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere tarafların yokluğunda oy birliği ile karar verildi.24/06/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …