Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/310 E. 2022/808 K. 13.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/310 Esas
KARAR NO : 2022/808

DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/04/2021
KARAR TARİHİ : 13/12/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket davalı yan ile Şubat 2020 tarihinde …’da ; Temmuz 2020 tarihinde de …’da gerçekleştirilecek fuarlar için 16.10.2019 tarihinde iki farklı “Fuar Katılım Sözleşmesi” imzalandığını, bu sözleşmeler kapsamında fuar organizatörü davalı … şirketine her bir fuar için 4.200 Euro olmak üzere toplam 8.400 Euro fuar katılım bedeli ödendiğini, davalı yanca organize edilen fuarlardan biri ertelenmiş diğeri ise davalı organizasyon şirketi tarafından kendi keyfiyetlerince iptal edildiğini, fuarın sürekli ertelenmesi ve pandemi nedeniyle tekrar ertelenme ihtimalinin kuvvetle muhtemel olduğunu, bu nedenele müvekkili şirket açısından fuardan beklenen amacın gerçekleşmeyeceğini, ticari olarak fuarın müvekkili şirkete hiçbir katkısının olmayacağının görüldüğünü, sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine süresinde getirmediklerini, geldikleri gün itibari ile de getirse de artık müvekkiline bir faydası olmayacağını, olan muhtemel ifa nedeni ile bekleme süresi tahammül süresini çoktan geçmiş olan davalı tarafın müvekkilinden aldığı ve davalı uhdesinde karşılıksız kalan fuar katılım bedeli ile davalının açık haksız eylemi nedeni ile doğan zararların tahsili için huzurdaki bu davayı açma gereği hasıl olduğunu, davalarının kabulünü, fuar katılım sözleşmesi kapsamında ödenen 8.400,00 Euro fuar katılım bedelinin en başta sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamında müvekkili ihtar tarihinden işleyecek ticari faizi ile iadesini, tüm yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalıya tahmiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı taraf sözleşmelerden döndüklerini; dönme nedeniyle yapmış oldukları ödemelerin iadesinin gerektiğini, ödemenin yapılmaması nedeniyle müvekkili şirketin temerrüte düştüğünü iddia etmekteyse de; taraflar arasındaki sözleşme hükümleri incelendiğinde bu iddianın mesnetsiz olduğunu, sözleşme tarihlerinin değişmesinin müşteriye sözleşmenin feshi hakkını vermeyeceğini, müşteri tarafından nakden iade talep edilemeyeceği taraflarca açıkça kararlaştırıldığını, davacı tarafça sözleşmelerin feshinin haksız olduğunu, sözleşme tarihlerindeki değişiklik nedeniyle müşteri yeni fuara katılabileceği gibi müvekkili şirket tarafından 2 yıl içinde düzenlenecek başka bir fuara da fiyat farkını ödeyerek katılma hakkının haiz olduğunu, davacı taraf 11.06.2020 tarih ve … iade tipli 4.200 € bedelli iade faturası düzenlediğini, işbu iade faturası 12.06.2020 tarihinde müvekkili şirkete tebliğ edildiğini, anılan iade haksız olduğundan iade faturaları 16.06.2020 tarihli ihtarname iadeli-taahhütle olarak davacı şirkete iade edildiğini, haksız ve usulsüz davanın reddi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa tahmilini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Uyuşmazlık, taraflar arasında imzalanan fuar katılım sözleşmesi gereğince davacının fuara katılamayacağı gerekçesiyle sözleşmeden dönme iradesi doğrultusunda davalıya ödediği bedelin istirdadının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Taraflarca Şubat 2020 tarihinde …’da; Temmuz 2020 tarihinde …’da gerçekleştirilecek fuarlar için taraflarca 10.10.2019 tarihinde 2 farklı sözleşmenin imza altına alınmış olduğu belirlenmiştir.
Davanın temelini sebepsiz zenginleşme iddiasına dayandığından öncelikle imkansızlık kurumunun irdelenmesi gerekmektedir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 136. maddesinde; “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır. Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.” düzenlenmiş,
Kanunun 137 nci maddesinde; “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak, bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu kısmen imkânsızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam imkânsızlık hükümleri uygulanır.”denilmiş,
Kanunun 138 inci maddesinde; “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.” hükmü düzenlenmiştir.
Mücbir sebebin varlığından söz edilebilmesi için borcun ifasının imkânsiz hale gelmesi gerekmektedir. Türk Borçlar Kanununun 136 ve 137 nci maddelerinde düzenlenen ifa imkansızlığı hükümleri bu durumda uygulama alanı bulacaktır. İfa imkansızlığı; edimin içeriği değişmeksizin borcun aynen yerine getirilmesinin imkansız hale gelmesi olarak açıklanabilir. Eğer ifa imkansızlığı sadece sözleşmenin tarafları bakımından değil, herkes için söz konusu ise buna objektif imkansızlık, yalnız sözleşmenin taraflarından birinin tutumundan doğmuşsa buna da subjektif imkansızlık denir. İfa imkansızlığı sözleşme yapılmadan önce var ve bu olgu herkes bakımından aynı sonucu meydana getirmekte ise sözleşme geçersizdir.
Somut olayda TBK anlamında davalının borçtan kurtulmasına yönelik bir hal söz konusu değildir. Zira davalının ediminin tamamen imkansızlaşması söz konusu olmamış, dava konusu fuarların tarihleri ertelenmiştir. Yine fuarların çeşitli nedenlerle yapılamaması hali taraflarca sözleşme kapsamında açıkça öngörülmüş olduğundan, bu halin tek başına davalı sorumluluğunda olmadığı da kararlaştırılmış görünmektedir.
Yine davalı ediminin TBK m.137 anlamında kısmen imkansızlaşmasına yönelik hükmün tetkikinde de taraflarca fuarların çeşitli nedenlerle yapılamaması hali taraflarca sözleşme kapsamında öngörülmüş olduğundan TBK m.137/1-2.cümle kapsamında erteleme olasılığında sözlşemenin zaten yapılmayacağına yönelik kısmi imkansızlık halinin mevcut olmadığı, çeşitli nedenlerle ertelenme halinin davacı yanca dahi önceden öngörülmüş olduğu sabittir. Zira fuarların ertelenme ihtimali taraflar arasındaki sözleşmenin 6.maddesi uyarınca ” fuar tarihinde ve yerinde; doğal afet, Türkiye Cumhuriyeti veya fuarın yapılacağı ülke hükümetleri ile ilgili resmi mercilerinin, varsa fuarı tertipleyen şirketin veya yetkili diğer makamların alacağı kararlar neticesinde veya burada sayılmamış olan sair sebeplerden ,yahut ORGANİZATÖRÜ fuar başarısına veya güvenliğe yönelik tek taraflı alacağı kararları ile, değiştirilmesi veya fuar açıldıktan sonra kapatılması hallerinden Organizatör doğrudan sorumlu tutulamaz.” şeklindeki sözleşme hükmü ile çok geniş olaylara bağlanmış, taraflarca sözleşme ilişki kurulurken fuarların ertelenme olasılığı öngörülmüştür. Bu haliyle fuarların çeşitli nedenlerle yapılamaması hali taraflarca sözleşme kapsamında öngörülmüş olduğundan, fuarın salgın hastalık nedeniyle ertelenmesi olasılığında sözleşmenin yapılmayacağı gibi bir sonuca, taraflar arasındaki sözleşmenin 6,7,8 ve 9.maddeleri uyarınca varılması mümkün değildir. Bu haliyle davacının talebinin temelinde imkansızlık hükümlerinin uygulanması, davalının borcunun sona erdiği şeklinde bir sonuca varılması somut dava uyarınca mümkün görülmemiştir.
Buna nazaran sözleşme hükümlerinin de devre dışı kalacağı bir işlem temelinin çökmesi olgusunun varlığı da ayrıca tartışılmalıdır.
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Türk hukukunda da öteden beri MK.nun 2 ve 4. maddesinden de esinlenilerek, hem Clausula Rebus Sic Stantibus ilkesi, hem de İşlem Temelinin Çökmesi Kuramı uygulanmak suretiyle, uyarlanma davalarının görülebilir olduğu benimsenmiştir.
6098 sayılı T.B.K yürürlüğe girmesinden evvel, mevzuatımızda uyarlama kurumuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi halinde değişen bu koşullar karşısında (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ) ilkesi bağlamında ve M.K. 2. maddesinden de yararlanılmak suretiyle sözleşmenin yeniden düzenlenmesinin mümkün bulunduğu ve karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak “işlem temelinin çökmesi” halinde M.K. 1, 2 ve 4’üncü maddelerinden yararlanılması gerektiğine dair öğreti ve uygulamada yerleşik bir kabul mevcut iken 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 138 nci maddesi ile bu husus yasal bir düzenlemeye de kavuşturulmuştur.
Yargıtay tarafından benimsenen ve sözleşmeye bağlılık ilkesinin istinasını oluşturan, uyarlama davası 6098 sayılı TBK’nun yasalaştırılması sırasında da benimsenerek, 6098 Sayılı Yasanın 138. maddesinde “Aşırı İfa Güçlüğü” madde başlığı altında düzenlemiş, “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir. İlgi maddenin gerekçesinde de “Bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir. İmkânsızlık kavramından farklı olan aşırı ifa güçlüğüne dayanan uyarlama isteminin temeli, Türk Medenî Kanunu’nun 2. maddesinde öngörülen dürüstlük kurallarıdır.
Anlaşılacağı üzere hukukumuzda ahde vefa ilkesinin geçerli olduğu ancak bir kısım özel şartların bir araya gelmesi halinde TBK’nun 138. maddesi çerçevesinde sözleşmeyle bağlılık ilkesinin ihmal edilebileceği açıktır.
Görünen odur ki TBK m.138 hükmü zaten TMK m.2 dürüstlük kuralı gözetilerek düzenlemiş bir hükümdür. Bu takdirde artık uygulanacak bir hüküm vardır. Bu hükmün varlığına rağmen artık tamamlayıcı norm niteliği olan TMK m.2’nin somut olayda uygulanabilirliği bulunmamaktadır. Dolayısıyla da TBK m.138’in kanuni şartlarının somut olayda olup olmadığı özel olarak tahlil edilmelidir.
Sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılması, şu dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır.
a. Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır.
b. Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır.
c. Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır.
d. Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.
Maddeye göre, uyarlamanın ya da sözleşmeden dönme hakkının bütün koşulları gerçekleşmişse borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir ya da yasal dönme hakkını kullanabilir.
Somut davada, davacının fuar bedellerini peşin olarak ödediği ve sebepsiz zenginleşme uyarınca iadesini talep ettiği anlaşılmaktadır. Bu haliyle aşırı ifa güçlüğü halinin sözleşmeden dönme iradesinin ortaya koyan davacı nezdinden irdelenmesi gerekir.
Somut talebe dayanak olayda, sonradan meydana gelen değişikliklerin önceden teşhis ve tahmin edilememiş olması şartının, bir başka deyişle öngörülemeyen dış bir olayın Covid salgını meydana gelmesi olgusunun gerçekleştiği, bu durum borçludan kaynaklanmamış olduğu, bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olduğu, dolayısıyla işlem temelinin çöktüğü sabit ise de yine kanuni bir şart olan davacının edimini peşin olarak ifa etmesi nedeniyle “borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması” şartı somut davada bulunmamaktadır.
Bu noktada artık kanunen aranan bir şartın yok sayılması ya da TMK m.2 hükmü dayanak yapılarak düzenlenen normatif şartların bir kısmının varlığının aranmaması hakimin takdiri ile ulaşılabilecek bir sonuç olmaktan uzaktır. Nihayeten somut davada davacının taraf olduğu fuar katılım sözleşmesi hükümlerine göre davalıya bir kusur atfedilemese de bir kısım özel şartların bir araya gelmesi halinde TBK’nun 138. maddesi çerçevesinde sözleşmeyle bağlılık ilkesinin ihmal edilebileceği açık olmasına rağmen; somut olayda taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin geçersizliğine yol açacak ve TBK m.138 hükmünün işletilebileceği bir hal, aranan dört şarttan bir tanesi eksik olduğundan bulunmamaktadır.
Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali ( ikinci derecede ) yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecek iken; davacının borcunu önceden ve haklarını saklı tutmaksızın ödemesi karşısında TBK m.138 kapsamındaki yasal şartlar oluşmadığından, sözleşme ilişkisi halen geçerli ve ayakta olduğundan, davacının peşin ödediği sözleşme bedelinin işlem temelinin çöktüğü iddiası ile iadesine yönelik talebinin yasal şartları oluşmadığından davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesisi yoluna gidilmiştir.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davının reddine,
2-Alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından başlangıçta peşin alınan 1.430,21 TL harcın mahsubu ile fazladan alınan 1.349,51 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep edilmesi halinde davacıya veya vekiline İADESİNE.
3-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı tarafından yapılan 150,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
5-Davalı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca belirlenen 13.399,68-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
6-Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00- TL arabuluculuk sarf ücretinin davacıdan tahsil edilerek HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
7-HMK 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde re’sen ilgili tarafa veya vekillerine İADESİNE,
Dair, davacı vekilinin ve e-duruşma ile katılan davalı vekillerinin yüzlerine karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.13/12/2022

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır