Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/3 E. 2021/378 K. 04.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/3 Esas
KARAR NO : 2021/378

DAVA : İtirazın İptali (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 19/01/2009
KARAR TARİHİ : 04/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan asıl ve birleşen itirazın iptali davalarının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
ASIL DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … A.Ş ile dava dışı asıl borçlu …Ltd.Şti arasında Genel Kredi Sözleşmesi imzalandığını, davalı …’nin sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzladığını, kredi borcunun ödenmemesi üzerine 30.l0.1997 tarihli ihtarname gönderildiğini, ihtarnameye rağmen borcun ödenmemesi üzerine … 6.İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyasından icra takibi başlatıldığını, TMSF tarafından takip başlatılmış ise de, alacağın müvekkili tarafından temlik alınarak daha önce takipsiz bırakılan icra dosyasının yenilendiğini ve … Esas numarasını aldığını, davalı itirazının haksız olduğunu öne sürerek, itirazın iptali ile % 40 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; icra dosyasında ödeme emrinin 26.07.2004 tarihinde tebliğ edildiğini, yasal süresi içerisinde icra takibine itiraz edilerek tebligat masrafı da bırakıldığını, davanın ise 20.01.2009 tarihinde açıldığını, süresinde açılmayan davanın reddi gerektiğini, davanın esas yönünden de haksız olduğunu, müvekkilinin kefaletinin 10.000,00 TL sınırlı olduğunu, alacağa dayanak yapılan kredi taahhütnamesinin müvekkiline tebliğ edilmediğini, müvekkilinin davacıya borcu bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA MAHKEMEMİZİN 2009/507 ESAS SAYILI DOSYASI
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; alacaklı … A.Ş. ile dava dışı kredi borçlusu … Ltd. Şti arasında yine davalı …’nin müşterek borçluluk ve müteselsil kefaleti ile Genel Kredi Sözleşmesi akdedildiğini, borçlu kefilin kredinin ödemeleriyle ilgili edimlerini yerine getirmemesi üzerine … 6. İcra Müdürlüğünün … esas (yenilenmekle … Esas) sayılı dosyası ile takip yaptıklarını, yapılan takibe kredinin diğer kefili …’nin itiraz ettiğinden … 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. Sayılı dosyası ile itirazın iptali davası açtıklarını, davanın derdest olduğunu, açılan işbu dava ile mahkememizde açılan 2009/39 e. Sayılı dosyasındaki davanın aynı kredi borcundan kaynaklandığını ve takibe yapılan itiraz neticesinde açıldığından bahisle öncelikle mahkememizin 2009/39 esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine, borçlunun haksız itirazlarının iptaline, takibin devamına ve alacağın %40’ından aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Usule uygun tebligata rağmen davalı taraf davaya cevap vermemiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Asıl ve birleşen dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacak nedeniyle davalı müteselsil kefiller aleyhine başlatılan aynı takibe itirazlar nedeniyle farklı tarihlerde açılmış itirazın iptali davalarıdır.
Takip ve davalar … AŞ tarafından açılmış ise de, yargılama sırasında (YHGK incelemesi aşamasında) … AŞ’nin … AŞ ile birleşme-külliyen devir suretiyle tüzel kişiliğinin sona ermesi nedeniyle, asıl ve birleşen davada bu aşamadan sonra davacı olarak …AŞ husumetiyle yargılamaya devam edilmiş ve … AŞ vekilince vekaletname sunularak davalar takip edilmiştir.
Asıl ve birleşen davalar ilk olarak mahkememizin 2009/39 E dosyası üzerinden açılan asıl davada birleştirme üzerine yargılama yapılmış, 15/12/2012 tarihli 2012/37 K sayılı kararla “davalıların kefalet ettikleri 28.04.1997 tarihli sözleşme ile kullandırılan kredinin geri ödendiği ve kefaletin sona erdiği gerekçesiyle” asıl davanın ve birleşen davanın reddine karar verilmiş, bu kararın asıl ve birleşen dava davacısı vekilince temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19.HD’nin 2012/7616 E 2012/13981 K sayılı ilamıyla “Banka ile kredi borçlusu arasında 16.04.1997, 28.04.1997, 17.06.1997, 23.06.1997, 25.06.1997 tarihli kredi sözleşmeleri düzenlenmiştir. Davalılar 28.04.1997 tarihli sözleşmeyi kefil olarak imzalamışlardır. Bu durumda öncelikle kredi borcunun hangi sözleşmeden doğduğunun tespiti gerekir. Bilirkişi raporunda bu yönde bir belirleme bulunmamaktadır. Davalıların kefalet ettikleri sözleşmeye dayalı kullandırılan kredinin bir safhada ödenerek borcun (0) olması akdi tek yanlı olarak sona erdirmez. Aynı sözleşmeye dayalı olarak yeniden kredi verilebilir. Şayet kullandırılan kredi başka bir sözleşmeye dayalı ise o zaman kefillerin sorumluluklarından söz edilemez. Bu yönler incelenmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir”gerekçesiyle bozulmuş, bozma kararına karşı asıl ve birleşen davalılar vekili tarafından karar düzeltme talep edilmesi üzerine ise Yargıtay (Kapatılan) 19.HD’nin 2013/3593 E 2013/6237 K sayılı ilamıyla davalıların karar düzeltme istemleri kabul edilerek ilk bozma ilamının kaldırılmasına karar verilmiş ve mahkememizin 2012/37 K kararı bu defa “Banka ile kredi borçlusu arasında 16.04.1997, 28.04.1997, 17.06.1997, 23.06.1997, 25.06.1997 tarihli kredi sözleşmeleri düzenlenmiştir. Davalılar 28.04.1997 tarihli sözleşmeyi müteselsil kefil olarak imzalamışlardır. Alacaklı bankanın takip konusu yaptığı alacağın TL.olarak kullandırılan kredilerden kaynaklanmadığı, DM olarak düzenlenen döviz kredilerinden kaynaklandığı bilirkişi incelemesi sonucu saptanmıştır. Davalıların, DM üzerinden kullandırılan kredilerde imzaları bulunmadığından, TL.üzerinden düzenlenen kredi sözleşmesinden kaynaklanan borç kapandığından kural olarak davalı kefiller takip konusu DM üzerinden düzenlenen kredi sözleşmelerinden doğan borçtan sorumlu tutulamazlar.
Davalıların karar düzeltme talepleri yerindedir. Ancak davalı müteselsil kefil … 22.01.2009 tarihli itiraz dilekçesinde takip tarihi itibariyle borcun 10.000 TL.sinden sorumlu olduğunu kabul etmiştir. Mahkemece, bu beyan üzerinde durularak bir karar verilmesi gerektiğinden mahkeme kararının açıklanan değişik gerekçeyle bozulması gerekmiştir” şeklinde değişik gerekçeyle bozma kararı verilmiştir.
Dosya bozma kararı sonucu mahkememize geldikten sonra 2013/192 E dosyaya kaydedilmiş olup, 07/10/2013 tarihli 2013/243 K sayılı kararla bozma ilamına uyulmayarak, (asıl ve birleşen davanın reddine dair) direnme kararı verilmiştir. Direnme kararının gerekçesi ise “Yargıtay ilamında belirtildiği üzere, davalı (birleşen dava davalısı) müteselsil kefil … 22.01.2009 tarihli itiraz dilekçesinde takip tarihi itibariyle borcun 10.000,00.TL’sinden sorumlu olduğunu kabul etmiştir. Ancak mahkememizin bozmaya konu kararında bu husus değerlendirme dışında tutulmamıştır. Mahkememiz kararından açıkça anlaşıldığı üzere, … yönünden 10.000,00 TL için takip kesinleşmiştir. Bu miktar zaten dosyamızda dava konusu değildir. Zira, itirazın iptali davasının konusunu sadece itiraz edilen kısmın teşkil edeceği kuşkusuzdur. İtiraz edilen kısım yönünden ise davanın haksız olduğu anlaşılmış ve bu husus Yargıtay bozma ilamında da belirtilmiş olmasına rağmen, kesinleşmiş olan 10.000,00 TL ‘lik alacak kısmı ile ilgili bir değerlendirme yapılmadığından bahisle mahkememiz kararı bozulmuştur. Oysa kesinleşen kısımla ilgili değerlendirme yapılmasında ne gibi bir hukuki yarar bulunduğu anlaşılamamıştır. İtirazın iptali davası haksız bulunduğuna göre, kesinleşen 10.000,00 TL ‘lik alacağın tahsili için takibin devam ettiği açıktır. Bu durumun ayrıca kararda belirtilmesine ihtiyaç yoktur. Dolayısıyla mahkememiz kararında herhangi bir hata veya noksanlık mevcut değildir.” şeklindedir.
Mahkememizin 2013/243 K sayılı direnme kararının asıl ve birleşen davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/19-921 E 2020/493 K sayılı ilamıyla, Yargıtay 19.HD’nin son bozma ilamındaki gerekçelerle ve ek gerekçelerle mahkememizin direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
YHGK’nın bozma ilamı gerekçeleri ise “İstanbul 6. İcra Dairesinin 2008/2859 E.sayılı takip dosyasında, kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacağın tahsili için asıl borçlular yanında asıl ve birleşen dosya davalılarına yönelik olarak “172.638,88TL’lik kısmının, asıl alacağın 10.000,00TL’lik kısmına 19.03.2004 tarihinden ödeninceye kadar işleyecek ve BK 84. madde uyarınca kısmi ödemeyi öncelikle faize mahsup ederek hesaplanacak yıllık %250 temerrüt faizi, faizin %0 gider vergisi, sözleşme gereğince avukatlık ücreti, avukatlık ücretinin gider vergisi ve icra masraflarıyla birlikte …, …’den alacaklının fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak ve tahsilde tekerrür etmemek kaydıyla ödenmesi” talebini içeren icra takibi başlatıldığı, … 6. İcra Dairesinin … E. sayılı dosyasından çıkartılan ödeme emrinin tebliği üzerine …’nin yasal süresi içerisinde 28.07.2004 tarihinde sunulan dilekçe ile borcun tamamına, faize ve ferilerine itiraz ettiği, TMSF sürecinde işlemden kaldırılan icra dosyasının davacı tarafça yenilenerek 2008/2589 E. sayısını aldığı, davalı borçlu …’ye yeniden ödeme emrinin tebliğ edildiği, davalı … vekilince süresinde verilen 22.01.2009 tarihli itiraz dilekçesinde aynen; “Müvekkil … dosyada kefil konumunda olup, borcun (takip tarihi itibari ile) 10.000,00TL’lik kısmından sorumludur. Gönderilen ödeme emrinde yer alan faize, faiz oranlarına ve faizin gider vergisine yasal süresi içerisinde itirazlarımızı sunuyoruz” şeklinde beyanda bulunduğu, bu itiraz üzerine her iki davalı bakımından itirazın iptali davası açıldığı anlaşılmıştır. Yerel mahkemece; davalı … bakımından takibin tamamen durduğu, davalı … yönünden ise takibin işlemiş faiz miktarı ve faiz oranı yönünden durduğu, davalıların kefil sıfatıyla imzalarının bulunduğu 10.000,00TL bedelli sözleşmeden kaynaklanan kredi borcunun 02.07.1997 tarihinde kapatıldığından bu krediden kaynaklanan bir sorumluluklarının bulunmadığı, davalıların kefil sıfatıyla imzalamadıkları … cinsinden düzenlenen krediler nedeniyle de sorumlu tutulamayacakları gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Mahkemece verilen karar, borcun tamamına itiraz eden asıl dosya davalısı … bakımından kesinleşmiştir. Uyuşmazlık, birleşen dosya davalısı … bakımından ortaya çıkmıştır.
Çekişme konusu olmamakla birlikte, Özel Dairenin temyiz ve karar düzeltme aşamalarında açıklanan ve mahkemenin de kabulünde olan genel ilkeler uyarınca belirtmek gerekir ki; davalıların kefalet ettikleri sözleşmeye dayalı olarak kullandırılan kredinin bir safhada ödenerek borcun sıfır (0) olması akdi tek yanlı olarak sona erdirmez. Aynı sözleşmeye dayalı olarak yeniden kredi verilebilir. Şayet kullandırılan kredi başka bir sözleşmeye dayalı ise o zaman kefillerin sorumluluklarından söz edilemez. Banka ile kredi borçlusu arasında 16.04.1997, 28.04.1997, 17.06.1997, 23.06.1997, 25.06.1997 tarihli kredi sözleşmeleri düzenlenmiş olup, kefillerin sorumluluğuna hükmedebilmek için öncelikle kredi borcunun hangi sözleşmeden doğduğunun tespiti gerekmektedir. Davalılar yalnızca, 28.04.1997 tarihli sözleşmeyi müteselsil kefil olarak imzalamışlardır. Alacaklı bankanın takip konusu yaptığı alacağın TL olarak kullandırılan kredilerden kaynaklanmadığı, DEM olarak düzenlenen döviz kredilerinden kaynaklandığı bilirkişi incelemesi sonucu saptandığından ve davalıların, DEM üzerinden kullandırılan kredilerde imzaları bulunmayıp, TL üzerinden düzenlenen kredi sözleşmesinden kaynaklanan borç kapandığından kural olarak davalı kefiller takip konusu DEM üzerinden düzenlenen kredi sözleşmelerinden doğan borçtan sorumlu tutulamayacaklardır.
Genel ilkeler yukarıdaki şekilde olmakla birlikte uyuşmazlığın çözümü bakımından önem arz eden asıl husus; birleşen dosya davalısı …’nin icra takip dosyasına sunmuş olduğu 22.01.2009 tarihli dilekçenin değerlendirilmesi aşamasında ortaya çıkmaktadır. Nitekim, alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlayan ve takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek konu, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında takip tarihi itibari ile haklı olup olmadığının belirlenmesidir. Zira genel hükümlere göre açılacak alacak davalarında haklılık durumu dava tarihi itibariyle tespit edilebilirken, İİK’dan doğan itirazın iptali davalarının sonuçları farklılık arz ettiğinden bu davalarda haklılık durumunun takip tarihi itibariyle belirlenmesi gerekmektedir. Bu durumda öncelikle alacak, takip tarihi itibariyle tespit edilmeli ve sonuca gidilmelidir. Somut olayda ise kabul beyanı ile bağlı olan birleşen dosya davalısı … 22.01.2009 tarihli itiraz dilekçesiyle takip tarihi itibari ile borcun 10.000,00TL’sinden sorumlu olduğunu belirtmiştir. Birleşen dosya davalısına yönelik olarak açılan davada dava değeri 67.855,37TL olarak gösterilmiştir. Yapılan itiraz, takipten sonra işleyecek faiz oranına, miktarına ve ferilerine yöneliktir ve mahkemece bu itiraz bakımından bir karar verilmemiştir. Eş söyleyişle mahkemece, takip tarihi itibari ile varlığı kabul edilen 10.000,00TL ile ilgili olarak 19.03.2004 tarihinden itibaren işleyecek olan faiz, faiz oranı ve faizin gider vergisine yönelik itirazı üzerinde durulmalı ve bu konu hakkında bir inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmelidir” şeklindedir.
YHGK kararı mahkememiz açısından bağlayıcı olmakla, asıl dava yönünden mahkememizin dava red kararına ilişkin bir bozma yapılmadığı ve karar şeklen kesinleşmiş durumda olduğundan asıl davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Birleşen dava açısından ise, YHGK bozma ilamı ve bu bozma ilamında özellikle vurgulanan “birleşen davada dava değerinin 67.855,37 TL olarak gösterildiği” hususu ve birleşen dava davalısının karar düzeltme isteminin kabulüne dair Yargıtay 19.HD kararı nedeniyle davalının durumunun ağırlaştırılamayacağı-aleyhe bozma yasağı ilkesi, birleşen dava davalısınca takibe itiraz sırasında (yenileme sonrası verilen itiraz dilekçesinde) 10.000,00 TL’lik asıl borcun itirazsız kabul edilmekle takibin bu miktar yönünden kesinleşmiş durumda olduğu, itirazın sadece takip öncesi işlemiş faiz ve takip tarihi sonrası işleyecek faiz oranına yönelik olduğu hususları hep birlikte değerlendirilmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Yargıtay 19.HD’nin davalıların karar düzeltme istemini kabul ederek verdiği bozma ilamı içeriği ile YHGK’nın ek gerekçe de ekleyerek verdiği bozma ilamında, davacı vekilin bildirdiği dava değerine vurgu yapılmış olduğu ve YHGK bozma ilamının aleyhe bozma yasağına aykırılık içermediği, Yargıtay’a karar düzeltme başvurusu yapıp bu talebi kabul edilmiş olan birleşen dava davalısının durumunu ağırlaştırmadığına ilişkin YHGK bozma ilamında yazılan gerekçe hep birlikte gözetildiğinde, Yargıtay 19.HD’nin ve YHGK bozma ilamının içeriğinin “birleşen dava açısından davalı …’nin takipte itiraz etmediği 10.000,00 TL asıl alacağa isabet eden işlemiş faiz ve takip sonrası temerrüt faiz oranı hakkında birleşen davada mahkememizce bilirkişi incelemesi yapıp davacının talep edebileceği işlemiş faiz-temerrüt faiz oranını hesaplatarak esastan (yani birleşen davadaki talebin işlemiş faiz-faiz oranına ilişkin dava olduğunu kabul ederek davanın kısmen veya tamamen kabulüne veya esastan reddine dair) mahkememizce hüküm kurulmasının zorunlu olduğuna dair bir bozma gerekçesi içermediği anlaşılmakta olup, aksine bildirilen dava değeri ve takip talebine, aleyhe bozma yasağına aykırılık bulunmadığına vurgu yapıldığı, bu nedenle mahkememizin direnme kararında “10.000,00 TL asıl alacak kısmının birleşen davada zaten dava konusu olmadığına ve birleşen davanın takipte itiraz edilen işlemiş faize yönelik olduğuna, birleşen davalının müteselsil kefil imzasının bulunmadığı GKS’den kaynaklanan işlemiş faiz alacağına itirazın iptali isteminin reddine” dair gerekçe ve hükmün dosya kapsamına uygun olmadığı anlaşılmaktadır.
Asıl ve birleşen davanın konusu olan takip dosyasında dava dışı asıl borçlu, dava dışı diğer kefillerle birlikte davalı kefiller hakkında başlatılmış olan takip talebinde “asıl alacak talebi 67.855,34 TL” şeklinde, ayrıca “takip öncesi işlemiş faiz 1.102.561,26 TL” şeklinde talep edilmiştir. Takip talebinde ayrıca asıl ve birleşen dava davalılarından, takip talebinde yazılı toplam alacağın “172.638,88 TL’lik kısmının, asıl alacağın 10.000,00 TL’lik kısmına 19.03.2004 tarihinden ödeninceye kadar işleyecek temerrüt faiziyle ve diğer fer’ileriyle birlikte” tahsilde tekerrür olmamak üzere tahsilinin talep edildiği belirtilmiştir.
Birleşen davada davacı vekilince dava değeri 67.855,00 TL şeklinde bildirilmiş olup, bu rakam takip talebindeki asıl alacak talebiyle eşdeğer tutardır. Bu nedenle taleple bağlılık ilkesi gereği birleşen dava açısından sadece asıl alacakla ilgili olarak itirazın iptalinin talep edildiğinin kabul edilmesi mahkememiz açısından yasal zorunluluktur. Bu kapsamda değerlendirme yapıldığında, esasen takip talebinde birleşen dava davalısı …’den asıl alacak yönünden 10.000,00 TL ile sınırlı talepte bulunulduğu, birleşen dava davalısı vekilince (yenileme sonrası) sunulan itiraz dilekçesinde 10.000,00 TL asıl alacak borcunun itirazsız kabul edildiğine dair açık beyan bulunduğu, bu nedenle birleşen dava davalısı yönünden bu asıl alacak tutarı kadar takibin kesinleşmiş durumda olduğu görülmekle, bildirilen dava değerinin 10.000,00 TL asıl alacağa yönelik kısmıyla ilgili olarak, borçlunun itiraz etmediği kısımla ilgili itirazın iptaline karar verilmesini talep etmekte davacının hukuki yararı bulunmamaktadır. Bakiye dava değeri olan 57.855,00 TL asıl alacak kısmı yönünden de, takipte (birleşen davalı) borçlu …’den bu kısımla ilgili bir talep bulunmadığından, davacının takipte talep etmediği kısımla ilgili itirazın iptaline karar verilmesini talep etmesinde yine hukuki yararı bulunmadığından, birleşen dava yönünden davanın “hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
Birleşen dava açısından ortaya çıkan hukuki sorun ve uyuşmazlık, birleşen davalının takipte itiraz etmediği-kabul ettiği 10.000,00 TL asıl alacak kısmına isabet eden takip öncesi işlemiş faiz ve takip sonrası temerrüt faiz oranı ile fer’i taleplerle ilgili olarak mahkememizin işbu dava dosyasında hüküm kurulup kurulamayacağı, bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle davacının 10.000,00 TL asıl alacağa isabet eden işlemiş faiz talebi ve takip tarihi sonrası isteyebileceği temerrüt faizi oranı ile fer’ilerinin tespit ettirilerek hükme bağlanması gerekip gerekmediği konusunda toplanmaktadır.
YHGK bozma ilamı sonrası birleşen dava davacı vekilince sunulan beyan dilekçesi ile, birleşen davada dava değerinin sehven 67.855,00 TL olarak bildirilmiş olduğu, esasen birleşen dava dilekçesinde davalının takibe itiraz ettiği kısımla ilgili itirazının iptaline karar verilmesinin talep edildiğinin dava dilekçesinden açıkça anlaşıldığı, bu nedenle doğru dava değerinin 67.855,00 TL olmayıp, 10.000,00 TL itiraz edilmemiş asıl alacağa isabet eden ve 19/03/2004 tarihinden takip tarihine kadar işlemiş faiz tutarı olan “163.958,33 TL” olduğu belirtilerek, birleşen davada dava değeri olarak sehven bildirilen 67.855,00 TL’nin değil 163.958,33 TL faiz tutarının esas alınması ve bilirkişi incelemesiyle davalının (itiraz etmediği 10.000,00 TL asıl alacak nedeniyle) sorumlu olduğu işlemiş faizin hesaplatılarak hüküm kurulması gerektiği beyan edilmiştir.
Tüm yargılama boyunca dava değerine ilişkin bir maddi hata bildirimi, ıslah veya talep açıklama yapmayan, eksik peşin harç yatırmamış olan birleşen dava davacısı (devrolan … ve devralan …), dava dilekçesinde bildirdiği dava değeri ve takiple sıkı sıkıya bağlı olan itirazın iptali davasında takip talebindeki alacak kalemleri-türleri ve tutarlarıyla bağlı olup, dosyada nihai karar verildikten ve temyiz incelemesi yapıldıktan sonra verilen talep açıklama dilekçesine göre dava değerinin, alacak türünün yani davadaki talebin belirlenmesi, dava değerinin artırılması ve buna göre mahkememizce hüküm kurulması olanaklı değildir. Yukarıda açıklandığı üzere takip talebindeki asıl alacak tutarı şeklinde bildirilen dava değerine göre ve YHGK bozma ilamı kapsamına göre dosyada hukuki değerlendirme yapılması ve hüküm kurulması zorunludur. Bu nedenlerle, esasen takipte itiraz edilmemiş asıl alacağa isabet eden ve takipte itiraz edilmiş durumda olan fer’i taleplere yönelik, alacaklı davacı tarafından itirazın iptalinin talep edilmesi mümkün ise de, mahkememizin iş bu birleşen dava dosyasının dava dilekçesinde itirazın iptaline karar verilmesi için dava değeri olarak bildirilmemiş olan kısım (takipte itiraz edilmemiş 10.000,00 TL asıl alacağa isabet eden işlemiş faiz ve takip sonrası temerrüt faiz oranı ile fer’i talepler) hakkında, mahkememizce, iş bu birleşen davada itirazın iptaline karar verilmesinin talep edildiğinin kabul edilmesi ve bu aşamada bir bilirkişi incelemesi yaptırılarak veya alınan bilirkişi raporundaki tespitlere göre hüküm kurulması, taleple bağlılık ilkesi ve itirazın iptali davalarının takip talebiyle sıkı sıkıya bağlı olduğu kuralı karşısında mümkün değildir, ayrıca iddianın değiştirilmesi-genişletilmesi yasağına da aykırıdır.
HÜKÜM:Yukarıda Açıklanan Gerekçelerle:
1-Asıl davanın REDDİNE,
a) (… AŞ’nin harç muafiyeti 24/03/2021’de sona erdiğinden) Alınması gerekli 59,30-TL karar ve ilam harcının peşin alınan 1.004,95-TL harçtan mahsubu ile bakiye 945,65‬-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
b)Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
c)Davalı taraf vekille temsil olunduğundan yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 13.641,58-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
d)Taraflarca yatırılan avansın kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
2-Birleşen mahkememizin 2009/507 Esas davasının hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,
a) (… AŞ’nin harç muafiyeti 24/03/2021’de sona erdiğinden) Alınması gerekli 59,30-TL karar harcının peşin alınan 1.004,95-TL harçtan mahsubu ile bakiye 945,65‬-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
b)Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
c)Davalı taraf vekille temsil olunduğundan yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 4.080,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
d)Taraflarca yatırılan avansın kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, tarafların gerekçeli kararı tebliğ tarihinden itibaren 15 GÜN içerisinde mahkememize verecekleri bir dilekçe ile veya bulundukları yerdeki başka bir mahkeme aracılığıyla mahkememize gönderecekleri dilekçe ile Yargıtay’da temyiz yoluna başvurma hakları bulunduğu hatırlatılmak suretiyle verilen karar açıkça okunup anlatıldı.04/06/2021

Katip

Hakim