Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/27 E. 2021/451 K. 17.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/27
KARAR NO : 2021/451

DAVA : İflas (Doğrudan Alacaklı Tarafından Talep Edilen İflas (İİK 177))
DAVA TARİHİ : 05/08/2019
KARAR TARİHİ : 17/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan iflas (Doğrudan Alacaklı Tarafından Talep Edilen İflas (İİK 177)) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile dayanak ilama dayalı olarak takip yapıldığını, icra dosyasına ödeme yapılmadığını, davalı şirkete kayyum atanması gerektiğini, bu çerçevede davalı şirkete kayyum atanmasını, defter tutulması taleplerinin kabulü ile iflas kararı verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili ise cevap dilekçesi ile davacı müvekkil şirket aleyhine açmış olduğu icra takibi ile borcu tahsil etmeye yönelik haciz, muhafaza, satış vs.araçları kullanmadığını, iddia edilen alacağın tahsile yönelik herhangi bir çaba sarfetmediğini, en son başvurması gereken iflas yoluna kötü niyetli olarak başvurduğunu, şirketin iflasına karar verilmesine yönelik talebin reddini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, dayanak icra dosyasına istinaden yapılan ilamlı icra takiplerinden sonuç alınıp alınamadığı, tehiri icra kararının bulunup bulunmadığı, buna göre ilama dayalı iflas kararı verilme şartı oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.
İcra dosyasına istinaden ilamlı takip yapıldığı, bu nedenle ilama dayalı iflas talebinde bulunulduğu, davanın niteliği gereği depo kararı verilemeyeceği, mahkememizin ise kesin yetkili bulunduğu tartışmasızdır.
Dava; İİK.m.177/f.4 hükmüne dayalı doğrudan iflas talebine ilişkindir.
6100 sayılı HMK.m.137/f.1 hükmü gereği ön inceleme duruşmasının tamamlanabilmesi, dava şartlarının tam ve eksiksiz gerçekleştiğinin tespiti sonrası olup HMK.m.138 hükmü uyarınca ise duruşma sırasında da bu hususun incelenebilmesi gerekli ve mümkündür.
Davacı vekilinin kayyım atanmasına dair talebi ise 31/10/2019 tarihli ara kararı gereğince gerekçeli şekilde ret olunmuştur.
Mahkememizin 27/02/2020T. ve 2019/289E. 2020/113K.sayılı gerekçesinde açıklandığı üzere;
Yargıtay 23.HD’nin yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere İİK.m.160 hükmüne göre iflas isteyen alacaklının ilk alacaklılar toplantısına kadar olan masraflarla birlikte iflas kararının kanun yolları için gerekli bütün tebliğ masraflarını peşin vermesi zorunludur.Dava dosyası içinde mevcut cevabi yazılardan anlaşılacağı üzere İstanbul İflas Dairelerinin 2019 yılı itibariyle 25.000,00TL’den az olmamak üzere iflas avansına ihtiyaç duyduğu ise sabittir.Esasen bu husus dava şartı olarak kabul edildiğinden öncelikle bu konu üzerinde durulmalıdır.
Davacı vekilinin iflas avansına dair adli yardım talebi ret olunmuş,bu karara yönelik itiraz ise … 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin …D.İş ve 21/11/2019 tarihli karar ile yeniden ret edilmiştir.
Davacı vekilinin adli yardım talebinin kesin olarak ret olunması sonrası ve bu defa,”2019 yılı itibari ile … İflas Müdürlükleri tarafından en düşük iflas avansı 25.000-TL olarak bildirilmiş olmakla ve 08/08/2019 tarihli tensip tutanağının 10.maddesiyle verilen süreden itibaren ise beş ayı aşkın sürenin geçmiş olması karşısında bu defa,İİK m.160 hükmüne göre ilk alacaklılar toplantısına kadar yapılacak masrafları karşılamak üzere 25.000-TL iflas avansını depo etmek üzere davacı vekiline bir aylık kesin süre verilmesine; bir aylık kesin süre içerisinde iflas avansı depo edilmediği takdirde bu yöne ilişkin özel dava şartı gerçekleşmediğinden dolayı davanın usulden red edileceğinin davacı vekiline bildirilmesine” rağmen davacı vekili iflas avansını depo etmemiştir.
Bu noktada iflas avansı ile ilgili davacının adli yardım talebinin haklılığı noktasında 6100 sayılı HMK m.27 hükmü çerçevesinde ayrıntılı hukuki değerlendirme yapılmasında ayrıca fayda bulunmaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere davacının adli yardım talebi mahkememizce ret olunmuş, ret kararına yönelik itiraz dahi … 3.Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından yeniden ret edilmiştir.
6100 sayılı HMKm.334/f.1 hükmü uyarınca “Kendisi ve ailesinin geçimi önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin,gereken yargılamaya veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler ,iddia ve savunmalarında,geçici hukuki koruma talebinde ve icra takiplerinde,taleplerin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler “
Kanun koyucu kural olarak yargılama giderlerini davacının ödemesi gerektiği noktasında 6100 sayılı HMK m.120 hükmü ile düzenleme getirmiş olmakla birlikte 6100 sayılı HMK m.334 vd.hükümleri ile bir anlamda genel kurala istisna tanıyan hükümler getirmiştir.
Davacının talebi, bu noktada getirilen kurumun özelliği, amacı ve genel kuraldan ayrılan istisnai düzenleme olması gözetilerek ve yorum bilimi kurallarına göre değerlendirilmelidir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki adli yardım talep eden taraf,ilamların icrasına dair hükümler çerçevesinde takip başlatmış, takip kesinleşmiştir.Davacı olan takip alacaklısını alacağını takip hukuku çerçevesinde tahsil etmek kabiliyetinin bulunmadığına dair icra dosyasında belge ise mevcut bulunmamaktadır.
Bu suretle alacağını takip hukuku çerçevesinde dahi tahsil etme imkanı devam etmekte olan davacının maddi durumunun zor olduğunu iddia etmesine rağmen, İİK m.177 hükmü çerçevesinde iflas hükümlerine dayalı ve avans masrafları yüksek olan yol ile alacağını tahsil etme çabası usuli açıdan 6100 sayılı HMK m.29 hükmüne göre evleviyetle değerlendirilmelidir.
Yargıtay 12.HD uygulamasında da kabul olunduğu üzere ” 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Dürüst Davranma Ve Doğru Söyleme Yükümlülüğü başlıklı 29. maddesinde “Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler.” Dürüstlük Kuralına Aykırılık Sebebiyle Yargılama Giderlerinden Sorumluluk başlıklı 327. maddesinin 1. fıkrasında “Gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermiş olan taraf, davada lehine karar verilmiş olsa bile, karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkûm edilebilir.”… 4721 Sayılı TMK.’nun Hukukun Uygulanması Ve Kaynakları başlıklı 1. maddesinde “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.”, Dürüst Davranma başlıklı 2. maddesinde “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”, Hakimin Takdir Yetkisi başlıklı 4.maddesinde “Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hakim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.”, Hukukun Uygulanması başlıklı 33. maddesinde ise; “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.”…Hakkın kötüye kullanılmasını; hukuken var olan bir hakkın sınırlarını aşarak ya da o hakkı gerekçe göstererek hukuka aykırı eylemler yapma durumu olarak veya bir hakkın, yasaların tanıdığı yetkilerin sınırları içinde olmakla birlikle, amacından saptırarak kullanılması olarak da açıklayabiliriz. Türk Medeni Kanunun 2. maddesine göre herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Yani bir hak sahibi hakkını kullanırken ve borçlu borcunu öderken objektif iyi niyet kurallarına uymak, dürüst davranmak, başkalarını zarara uğratmamak zorundadır. Hak sahibi başkasına zarar vermek amacını taşımasa bile hareketi açıkça iyi niyet kurallarına aykırı ise ve başkasını zarara uğratıyorsa veya hak sahibine sağladığı yarar ile başkasına verdiği zarar arasında aşırı dengesizlik varsa bu durumu hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirebiliriz. Anayasa başta olmak üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu hak sahibinin hakkını kullanırken objektif iyi niyet kuralları içinde hareket etmesini emretmiş,aksi davranışın hukuk düzeni tarafından korunamayacağını belirtmiştir.”
Bu çerçevede somut olayda davacı tarafın alacağını tahsil için takip yoluna başvurması,bu takibin kesinleşmesi ve takibin sonuçsuz kaldığına dair veri bulunmaması söz konusu olduğu halde,bu defa aynı davacının,maddi durumunun zayıflığını bildiği halde çok yüksek miktarda avans depo edilmesi gereken iflas davası açması bu noktada dürüstlük kuralına uymadığı gibi hazinenin gereksiz yere külfet altına girmesi sonucunu doğuracaktır. Zira davacının alacağının tahsil etmesi noktasında tek ve mutlak hakkı sadece ve sadece açmış olduğu dava olmadığı gibi bilakis alacağını tahsil etme noktasında kesinleşmiş bir icra takibi dahi söz konusudur.
Esasen davacının adli yardım talebi, somut olayın özellikleri gözetildiğinde ölçüsüz ve orantısız bir talep niteliğindedir.Nitekim “dava masraflarının yüksekliği nedeniyle,bu masrafları karşılayacak olan başvuranın,hiçbir şekilde dava açamaması, hak arama özgürlüğüne aykıdır. “(KREUZ,C.Pologne reg.28249/95 ve 19/06/2001 tarihli AİHM kararı) Bu durumda davacının adli yardım talebi noktasında bir an için maddi durumunun elverişli olmadığı kabul olunsa dahi, davacının alacak hakkının tahsili noktasında somut icra dosyasının özelliği dikkate alındığında hiçbir şekilde hakkını arayamadığı ve hiçbir şekilde adalete erişim imkanının olmadığı iddiası kabul edilebilir değildir.
Nitekim … 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin atıf yaptığı Yargıtay 23.H.D.dahi 2014/7945E.2015/2915K.sayılı ilamında “Davacı vekili, müvekkilinin uzunca yıllar davacı şirkette çalıştığını, işçilik haklarının ödenmesi amacıyla … 3. İş Mahkemesi’nin … esas sayılı ilamına dayalı olarak davalı aleyhine başlatılan icra takibinin kesinleştiğini, borçlu şirketin tasfiye halinde olup borcunu ödemekten kaçındığını davalı hakkında … 6. Ticaret Mahkemesi’nin … esasında açılna iflas davasının müvekkilinin masrafları karşılayamaması sebebiyle dava şartı yokluğundan reddolunup kesinleştiğini ileri sürerek, adli yardım talebi davalının iflasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı davaya cevap dilekçesi sunmamıştır. Mahkemece iddia ve tüm dosya kapsamına göre; davacının daha az masraflı genel haciz yolu ile alacağını tahsil etmek yerine davalı borçlu şirketin iflas yolu ile külli tasifeyesi ile alacağını tahsil etmek istemesi İİK’nın hükümleri uyarınca tasfiye masraflarını yüklenmeyi kabul ettiği anlamı taşıdığı, iflas avansının İİK’nın 160. maddesi hükmüne göre, iflas davasının dava şartı olup, davacının verilen kesin sürede gider avansını karşılamaması gerekçesiyle, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.”gerekçesi mahkememizin varmış olduğu sonuç ile aynı niteliktedir.
Davacı vekilinin iflas avansını verilen kesin süreye rağmen depo etmediği sabittir.Oysa bilindiği üzere Yargıtay 23.HD somut iflas davası açısından iflas avansının depo edilmesini dava şartı olarak benimsemekte, bu şart yerine getirilmediği takdirde davanın usulden reddi gerektiğini, istikrarlı şekilde açıklamaktadır.(Yargıtay 23.HD 2014/7945E. 2015/2915K., 2016/6863E.2019/2749K.sayılı vb.ilamları) Ne var ki davacı vekili dava şartına ilişkin eksikliği verilen süreye rağmen gidermemiştir.
6100 sayılı HMK.m.115/f.2 hükmü uyarınca dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise de verilen kesin süreye rağmen davacı vekili tarafından bu eksiklik tamamlanmadığından davanın adı geçen yasal düzenleme uyarınca usulden reddi yasal zorunluluk arz etmektedir.
Yapılan açıklamalar karşısında iflas avansı depo edilmediğinden davacının davasının dava şartı yokluğundan ve usulden reddine karar vermek gerekmiştir”.
Mahkememizce verilen karar yönelik İstanbul BAM 45.HD 2020/1823E. 2020/229K.sayılı kararında;
“Mahkemece 04/11/2019 tarihinde itirazın değerlendirilmesi için dosya … 3. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmiş ve … 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin …D.İş … K. sayılı 21/04/2019 tarihli kararı ile; “Mahkememizce, UYAP sisteminden alınan davacının araç, taşınmaz ve SGK sorgu raporları, itiraz dilekçesi ekindeki … İli … İlçesi … Mahallesi Muhtarlığı Fakirlik Belgesinin incelenmesinden; davacı adına kayıtlı mal varlığı bulunmadığı anlaşılmıştır. Somut olayda davacının dava başında alınması gerekli başvuru ve peşin harcı ve gider avansını yatırmış olduğu, talebin iflâs avansına ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Davanın niteliği gereği İİK 181 maddesi yollaması ile İİK 160 maddesi uyarınca iflas avansı dava şartı olup, bu nedenle davacının iflâs avansını ödeyecek maddî gücü olmadığından bahisle adlî yardım talebinde bulunmasının mümkün olmadığı kabul edilerek Yüksek Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin bu yöndeki 27/04/2015 tarih 2014/7945 E. 2015/2915 K. sayılı emsal ilamı da nazara alınmak sureti ile… 2. Asliye Ticaret Mahkememesi’nin … esas sayılı dosyasında davacının adli yardım talebinin reddine dair 17/10/2019 tarihli duruşma tutanağının 2 nolu ara kararına ilişkin itirazın reddine” karar verilmiştir.
Yine İlk Derece Mahkemesinin 04/11/2019 tarihli ara kararında, davacı vekili tarafından verilen adli yardım talepli dava dilekçesi ve eki belgelerin incelendiği belirtilerek “Davacının adli yardımdan faydalanmasını gerektirir dosyaya yeterli belge sunulmadığından ve mahkememizde bu yolda kanaat oluşmadığından davacının adli yardım talebinin reddine” karar verilmiş olup, bu karara ilişkin itiraz incelemesi ise yapılmamış ve karar 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun, 6545 sayılı Kanunun 45.maddesi ile değiştirilen 5/3 maddesinin “İflas, iflasın ertelenmesi, iflasın kaldırılması, iflasın kapatılması, konkordato ve yeniden yapılandırmadan kaynaklanan davalara…ilişkin tüm yargılama safhaları, bir başkan ve iki üye ile toplanacak heyetçe yürütülür ve sonuçlandırılır. Heyet hâlinde bakılacak davalarla ilgili olmak üzere, dava açılmadan önce veya açıldıktan sonra talep edilen ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbirler de heyet tarafından incelenir ve karara bağlanır.” şeklinde düzenlemeye aykırı olarak tek hakim tarafından verilmiştir.
6100 sayılı HMK 334/1 maddesinde “Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler” ve HMK 336/2 maddesinde “Talepte bulunan kişi, iddiasının özeti ile birlikte, iddiasını dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorundadır” hükmü yer almakta olup yukarıda anlatılan dosya safahatı gereğince öncelikle davacı asil 20/09/2019 tarihli dilekçesine fakirlik belgesi eklemesine rağmen, ilk derece mahkemesinin 17/10/2019 tarihli ön inceleme duruşmasında “davacının mali durumuna ilişkin sunulan belge bulunmaması” gerekçesi yerinde değildir. Zira davacı asilin 20/09/2019 tarihli dilekçesi ekinde yer alan kayıtlar mahkemece incelenmemiştir.
HMK 337/1 maddesinde; “Mahkeme, adli yardım talebi hakkında duruşma yapmaksızın karar verebilir. Ancak, talep hâlinde inceleme duruşmalı olarak yapılır. Adli yardım taleplerinin reddine ilişkin mahkeme kararlarında sunulan bilgi ve belgelerin kabul edilmeme sebebi açıkça belirtilir.” düzenlemesi yer almakta olup, davacı asil tarafından belge sunulmasına rağmen bu belgeler değerlendirilmeksizin 17/10/2019 tarihli ön inceleme duruşmasında davacının belge sunmadığı belirtilmesi, yasal düzenleme uyarınca sunulan bilgi ve belgelerin kabul edilmeme sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmesine rağmen bu yönde gerekçe oluşturulmaması yasal düzenlemeye aykırı olduğu gibi bu şekilde verilen ara kararın ise itiraz merci olan … 3. Asliye Ticaret Mahkemesince değerlendirilmesi de yerinde değildir. Zira öncelikle esas mahkemesince sunulan belgelerin değerlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca İlk Derece Mahkemesince 04/11/2019 tarihli ara karar oluşturulmuş ise de bu ara karara yönelik de itiraz prosedürü işletilmemiştir ve yukarıda açıklandığı gibi ara kararın tek hakim tarafından verilmiş olması da yasaya aykırıdır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun hukuki dinlenilme hakkı başlıklı 27. maddesinin birinci fıkrasında davanın taraflarının kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip oldukları belirtildikten sonra maddenin ikinci fıkrasında bu hakkın açıklama ve ispat hakkını da içerdiği vurgulanmıştır. Davanın taraflarının usul hukuku hükümlerine aykırı olarak açıklama ve ispat hakkını kullanmalarının kısıtlanması, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurur. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır.
Anayasamızda yer alan hak arama hürriyetinin kullanılabilmesi için ve adil yargılama hakkının unsurlarından olan, taraflar arasında silahların eşitliği ilkesinin hayata geçirilebilmesi için gerekli yargılama giderlerini ödemede sıkıntıya düşecek veya ödeyemeyecek durumda bulunan kişilere, her türlü mali ve hukuki korunma taleplerinde kolaylık sağlanması sosyal hukuk devletinin ilkelerinden olup, bu gereğin yerine getirilebilmesi ise adli yardım ile mümkündür.
İlk derece mahkemelerince verilen adli yardıma dair kararlar HMK’nin 337.maddesinde yer alan “itiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir.” hükmü gereğince istinaf denetimine tabi değil ise de usul yönünden inceleme yapılmış olup, somut olayda, yukarıda açıklandığı üzere davacının adli yardım talebi yönünden gerek esas mahkemesince gerekse itiraz makamınca verilen kararların yasal düzenlemeye uygun olarak oluşturulmadığı, karara karşı itiraz yasa yolunun doğru olarak işletilmediği anlaşılmakla, bu durumda adli yardım talebinin reddedilerek kesinleştiğinden söz edilemeyeceğinden, davacı tarafça iflas avansının kesin süre içerisinde yatırılmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddi kararı hak arama özgürlüğüne ve hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil etmektedir.
Açıklanan nedenlerle davacının adli yardım talebine ilişkin sunulan kayıtların öncelikle esas mahkemesince incelenerek adli yardım talebinin değerlendirilmesi, talebin reddi halinde karara karşı yasal düzenlemeye uygun olarak itiraz prosedürü işletilmek suretiyle, itiraz merciinin kararı kesinleştikten sonra sair işlemlerin yapılması gerektiğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1.a.6 maddesi gereğince kaldırılmasına, dairemizin kararına uygun şekilde yargılama yapıldıktan sonra yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir” şeklinde karar verilmiştir.
İstanbul BAM 45:HD 2020/1823E. 2020/229K.sayılı kararı ile dava dosyasının gönderilmesinden sonra yapılan incelemede;
“1-a) Mahkememizin önceki dosya numarası olan 2019/489 E.sayılı dava dosyasında 17/10/2019 tarihi itibari ile icra olunan ön inceleme duruşması sonucunda:
“Davacının ilama dayalı takip yapmış olması karşısında icra dosyası içeriğinin bir bütün olarak incelenmesi sonrası adli yardım talebinin takdirine,
Bu aşamada ve mevcut dosya kapsamına göre davacının mali durumuna ilişkin sunulan belge bulunmaması da dikkate alınarak bu aşamada ve bu gerekçe ile davacının adli yardım talebinin reddine,
Adli yardım talebinin reddine dair ara karara yönelik olarak bir hafta içinde İstanbul 3.ATM nezdinde itiraz etme hakkının bulunduğunun davacı vekiline bildirilmesine,
Adli yardım talebinin reddine dair ara kararın şeklen kesinleşmesi sonrası tensip tutanağının 10 nolu ara kararı uyarınca takdir olunan 25.000,00TL iflas avansını depo etmek üzere davacı vekiline kesin süre verilebileceğinin davacı vekiline bildirilmesine,
Bu noktada iflas avansının takdiri ile davacı vekiline tebliğ hususunda taraf vekillerinden birinin talebi durumunda celse arası karar oluşturulmasına” dair karar verildiği,
b)Akabinde davacı vekilinin 24/10/2019 tarihli dilekçesi ile adli yardım talebinin reddi kararına dair olmak üzere itirazda bulunduğu, bu itiraz üzerine 04/11/2019 tarihi itibari ile dosyanın … 3.ATM’ne gönderildiği , akabinde … 3. ATM … D.iş – … K. numarası ile yapmış olduğu gerekçeli değerlendirme sonucunda itirazın reddine dair kesin olarak karar verdiği,
Bu suretle adli yardım talebinin reddine dair kararın şeklen kesinleştiği,
c)Buna rağmen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. HD 2020/1823 E. 2020/229 K. kararı ile ” ……davacı asil tarafından belge sunulmasına rağmen bu belgeler değerlendirilmeksizin 17/10/2019 tarihli ön inceleme duruşmasında davacının belge sunmadığı belirtilmesi, yasal düzenleme uyarınca sunulan bilgi ve belgelerin kabul edilmeme sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmesine rağmen bu yönde gerekçe oluşturulmaması yasal düzenlemeye aykırı olduğu gibi bu şekilde verilen ara kararın ise itiraz merci olan … 3. Asliye Ticaret Mahkemesince değerlendirilmesi de yerinde değildir. Zira öncelikle esas mahkemesince sunulan belgelerin değerlendirilmesi gerekmektedir……” gerekçesini ilamın kaldırılma nedenlerinden olarak açıkladığı,
d)Oysaki yine başkaca bölge adliye mahkemelerince incelenen dosyalarda davacının iflas talep etmesi, akabinde iflas avansı için adli yardım talep etmesi, bu yöne ilişkin adli yardım talebinin red olunması, akabinde de ilk derece mahkemesince iflas avansının yatırılmaması nedeni ile davanın ” mahkememizce oluşturulan hükümde olduğu üzere” dava şartı iflas avansının depo edilmemesi nedeni ile red kararı oluşturulması sonrası iflas avansı ile ilgili adli yardım talebinin red olunması hususunun istinaf konusu yapıldığı, bu yöne ilişkin olarak adli yardım talebinin reddi ile ilgili istinaf talebinin davacı vekilince ortaya konulduğu, bu konu ile ilgil gerek Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2017/629 E. 2017/764 K. sayılı kararı gerek Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 2019/1273 E. 2019/1211 K. sayılı kararı ile ve açıkça ” ilk derece mahkemelerince verilen adli yardıma dair kararlar HMK m.337 hükmü uyarınca istinaf denetimine tabi değildir.” ibareleri ile bu yöne ilişkin istinaf taleplerinin red olunduğu,
e)Böylelikle adli yardım talebinin asıl davaya bakan mahkemece red olunması, akabinde itiraz üzerine bakan mahkemece dahi itirazın red olunması sonrası adli yardım talebinin reddi kararının ve itiraz talebinin reddi kararının istinaf aşamasında “hukukilik” denetimine tabi tutulup tutulamayacağı noktasında İstanbul BAM 45. Hukuk Dairesinin 2020/1823 E. 2020/229 K. sayılı kararı ile Gaziantep BAM 11. Hukuk Dairesinin 2019/1273 Esas 2019/1211 Karar ve … 23. Hukuk Dairesinin … Esas -…Karar sayılı kararı arasında açık çelişki oluştuğu,
Anlaşılmakla öncelikle bu çelişkinin giderilmesi açısından Yargıtay’ a başvurulmak üzere İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulu’ na gerekli başvurunun yapılmasına,
2-Çelişkinin giderilmesi talebine konu olan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 45. HD 2020/1823 E. 2020/229 K. kararı ile “17/10/2019 tarihli ön inceleme duruşmasında davacının belge sunmadığının belirtilmesi, yasal düzenleme uyarınca sunulan bilgi ve belgelerin kabul edilmeme sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmesine rağmen bu yönde gerekçe oluşturulmaması yasal düzenlemeye aykırı olduğu gibi bu şekilde verilen ara kararın ise itiraz merci olan … 3. Asliye Ticaret Mahkemesince değerlendirilmesi de yerinde değildir. Zira öncelikle esas mahkemesince sunulan belgelerin değerlendirilmesi gerekmektedir……” ibaresi ile ilgili İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 45. HD’ nin açıkça ve yine aynı dava türü ve yine aynı konuda Ankara Bölge Adliyesi 23. Hukuk Dairesi ve … 11. Hukuk Dairesinden farklı karar verilmesi, esasen mahkememizin kararı ile … Bölge Adliye Mahkemesi ve … Bölge Adliye Mahkemesi kararının uyumlu olması söz konusu olsa da İstanbul BAM 45. Hukuk Dairesinin kararının gereğinin icrasına,
a)Buna göre aynı ilamın 5. Sayfasının 3. Paragrafında “ayrıca ilk derece mahkemesince 04/11/2019 tarihli ara karar oluşturulmuş ise de bu ara karara yönelik de itiraz prosedürü işletilmemiştir ve yukarıda açıklandığı gibi ara kararın tek hakim tarafından verilmiş olması da yasaya aykırıdır. ” şeklindeki gerekçe ile karara karşı itiraz yolunun şekli belirtilmiş ise de davacı vekilinin dava dilekçesi ve ekleri ile ilgili adli yardım talebine dair ve 17/10/2019 tarihli duruşmadan önceki adli yardım talebinin mahkememizce 17/10/2019 tarihi itibari ile ve itiraz yolu açık olarak red olunduğu , bu karara yönelik olarak davacı vekilinin ise bu defa 24/10/2019 tarihi itibari ile itiraz hakkını kullandığı, bu itiraz üzerine dosyanın 04/11/2019 tarihi itibari ile … 3.ATM’ye gönderildiği, … 3.ATM’nin 24/11/2019 tarihi itibari ile bu defa gerekçeli şekilde itirazı kesin olacak şekilde red ettiği,
b)Bu şekilde davacının adli yardım talebinin red olunduğunun şeklen kesinleştiği, itiraz yolunun tam ve doğru olarak işletildiği,
c)Her ne kadar 04/11/2019 tarihi itibari ile dosyanın 3. ATM”ye gönderileceği aşamada fiziki olarak dosyada dahi bulunmayan ve daha önemlisi mahkememiz heyeti tarafından değerlendirilmeyen, mahkeme heyeti oluşturan hakimlerinin isim ve imzalarının yer almadığı, mahkeme başkanın isminin bulunduğu ve maddi hataya dayalı olarak onaylandığı açık olan celse ara kararı ile adli yardım talebinin red olunduğu, oysaki bu kararın Yargıtay uygulamasında belirtildiği üzere hukuki olarak ” yok hükmünde” olduğu, zira heyetçe verilen bir red kararın bulunmadığı için ortada da mahkeme heyetince verilmiş bir mahkeme kararının zaten en önemlisi bulunmadığı, Mecelle’deki ifade ile “Arızi sıfatlarda aslolan ademdir.” kaidesince ortada bir mahkeme kararı olmadığı için itiraz edilecek bir kararın dahi bulunmadığı, ortada olmayan bir karar için itiraz yolunun evleviyetle mümkün bulunmadığı, zaten adli yardım talebinin mahkememiz heyetince 17/09/2019 tarihinde red edilmesi sonrası davacı vekilinin 24/10/2020 tarihli dilekçesi ile sadece itiraz talebinde bulunduğu, yeni bir adli yardım talebinin bu aşamada sunulmasının zaten mümkün olmadığı gibi adli yardım talebinin HMK m.317/f.2 hükmü uyarınca, red olunması sonrası ödeme gücünde sonradan gerçekleşen ciddi bir azalmaya dayanan tekrar bir talebin, dahi söz konusu bulunmadığı,
Değerlendirilmekle birlikte İstanbul BAM 45. Hukuk Dairesinin 2020/1823 E. 2020/229 K. sayılı kararının gereğinin aynen icrasına,
3-Bu arada HMK m.330 hükmü ve halihazırda dosya kapsamı ve mevcut BAM kararı nedeni ile oluşan yasal zorunluluk karşısında davacının adli yardım talebinin mahkememiz heyeti tarafından yeniden takdirine,
Mahkememiz heyeti tarafından yapılan değerlendirmede davacının adli yardım talebinin” mahkememizin 27/02/2020 tarihli gerekçeli kararında da açıklandığı üzere ” davacının alacağını takip hukuku çerçevesinde dahi tahsil etme imkanı var iken davacının maddi durumunun zor olduğunu iddia etmesine rağmen iflas hükümlerine dayalı ve avansı masrafları yüksek olan yol ile alacağını tahsil etme çabasının kabulü mümkün bulunmadığı, bu durumun dürüstlük kuralı bulunmadığı gibi hazinenin gereksiz yere külfet altına girmesi sonucunu doğurması, davacının alacağın tahsili aşamasında tek hakkının açmış olduğu iflas davasının olmadığı, esasen takibin ilamlı takip olarak başlatıldığı, kaldı ki işçilerin açtığı davada dahi iflas avansının adli yardım yolu ile karşılanmasına dair taleplerin gerek Yargıtay 19. Hukuk Dairesi gerek Yargıtay 23. Hukuk Daireleri tarafından da kabul edilebilir bir talep olmadığı yönünde yargısal uygulamanın mevcut olduğu, bu noktada sunulan belgelerin önem taşımadığı, gerekçeleri ile adli yardım talebinin yeniden red olunduğunun davacı vekiline bildirilmesine,
4-Bu suretle halihazırda yasal düzenlemelere göre geçerli bulunan İstanbul BAM 45. Hukuk Dairesinin 2020/1823 E. 2020/229 K. sayılı ilamının usul ve yasaya uygun olmadığı değerlendirilse de “kesin karar ” olması nedeni ile bu yöne ilişkin ilamın gereğinin yerine getirilmiş olduğuna,
5-Bu noktada mahkememizce davacının adli yardım talebinin yeniden reddine dair ara karara yönelik olarak bir hafta içinde İstanbul 3.ATM nezdinde itiraz etme hakkının bulunduğunun davacı vekiline bildirilmesine”
şeklinde ara karar oluşturulmuştur.
Usuli zorunluluk çerçevesinde ilgili BAM kararı uyarınca davacının adli yardım talebi kaldırma kararı öncesindeki ara kararlarda belirtildiği üzere ve yine heyetçe gerekçeli olarak reddedilmiş, bu karara yönelik olarak davacı vekili yasal itiraz hakkını kullanmış, itiraz sonucunda adli yardım talebi yine … 3. ATM’nin…D.İş kararı ile yeniden ve aynı gerekçelerle ret olunmuştur. Bu çerçevede 19/02/2021 tarihli ara kararda belirtilen dayanak HMK m.337 hükmü ve atıf yapılan BAM kararları gereği artık adli yardıma dair karar şeklen kesinleşmiş olup, bu karar artık hukuki denetim dışı kalmıştır.
Adli yardıma dair talebin şeklen kesinleşmesi sonrası davacı vekiline 15/04/2021 tarihli duruşma ile takdir olunan iflas avansını belirtilen kesin süre içinde depo etmesi için usulüne uygun şekilde kesin süre verilmiş, HMK m.94 hükmüne uygun olarak kesin süreye konu olan işlem hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklanmış ve hukuki sonucu dahi tutanağa geçirilerek bu noktada davacı vekiline gerekli ihtarın yapılması sağlanmıştır.
Usulüne uygun olarak yapılan tüm uyarılara rağmen iflas avansı davacı vekili tarafından depo edilmemiştir. Bu suretle kesin süreye uyulmamasının sonuçları çerçevesinde durumun takdir olunması yasal zorunluluk arz etmektedir.
Davacı vekilinin iflas avansını verilen kesin süreye rağmen depo etmediği sabittir.Oysa bilindiği üzere Yargıtay 23.HD somut iflas davası açısından iflas avansının depo edilmesini dava şartı olarak benimsemekte, bu şart yerine getirilmediği takdirde davanın usulden reddi gerektiğini, istikrarlı şekilde açıklamaktadır. (Yargıtay 23.HD 2014/7945E. 2015/2915K., 2016/6863E.2019/2749K.sayılı vb.ilamları) Ne var ki davacı vekili dava şartına ilişkin eksikliği verilen süreye rağmen gidermemiştir.
6100 sayılı HMK.m.115/f.2 hükmü uyarınca dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise de verilen kesin süreye rağmen davacı vekili tarafından bu eksiklik tamamlanmadığından davanın adı geçen yasal düzenleme uyarınca usulden reddi yasal zorunluluk arz etmektedir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının iflas avansını depo etmemesi nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine, davanın usulden reddi nedeni ile davacının tedbir talebinin dahi reddine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının iflas avansını depo etmemesi nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine,
2-Davanın usulden reddi nedeni ile davacının tedbir talebinin dahi reddine,
3-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL karar ve ilam harcının, peşin alınan 44,40 TL harçtan mahsubu ile kalan 14,90 TL’nin -Mahkememizin 2019/489E. 2020/113K.ilâmı nedeniyle tahsilde tekerrür olmamak üzere- davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı lehine AAÜT gereği tek olarak takdir edilen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak -Mahkememizin 2019/489E. 2020/113K.ilâmı nedeniyle tahsilde tekerrür olmamak üzere- davalıya verilmesine,
6-Karar kesinleştiğinde gider avansının talep halinde iadesine,
Dair, davalı vekilinin huzurunda davacı vekilinin yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren on günlük yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yasa yolu açık olmak üzere ve oy birliği ile karar verildi. 17/06/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …