Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/255 E. 2021/512 K. 07.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/255 Esas
KARAR NO : 2021/512

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/04/2021
KARAR TARİHİ : 07/07/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; müvekkili sigorta şirketinin zorunlu trafik sigortalısı olan davalı borçlunun maliki, diğer borçlu …’ ın sürücüsü olduğu, … plaka numaralı aracın 31/01/2019 tarihinde … plakalı araca, aracın seyir halinde olduğu şeride tecavüz etmek suretiyle çarpması sonucunda maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kaza sonrasında sigortalı araç sürücüsü …’ ın olay yerini terk ettiğini, eksper raporunda söz konusu araç için maddi hasar bedelinin 17.498,53 TL olarak belirlendiğini, yapılan incelemeler sonucunda reel değer kaybının 5.154,78 TL olduğu kanaatine varıldığını, kaza sonrası … plakalı araçta oluşan maddi hasar ile ilgili …’ un sigortacısı olan … Sigorta A.Ş.’ ye ve değer kaybı nedeniyle de zarar gören …’ a müvekkili sigorta şirketi tarafından alınmış olan ekspertiz raporları ile hesaplanan toplam 13.904,04 TL ödeme yapıldığını, … plakalı aracın sürücüsü …’ ın KTK 84/1-g uyarınca asli kusurlu olup kaza sorasında olay yerini terk etmiş olması sebebiyle müvekkili şirket tarafından kazada zarar gören 3.kişiye ve onun sigorta şirketine ödenmiş olan tutarı müvekkili şirkete rücuen ödemekle yükümlü olduğunu, yapılan ödemenin rücuen tazmini amacıyla aracın maliki olan …ve sürücü … aleyhine … 13. İcra Müdürlüğünün …Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını ve davalı … tarafından ödeme emrine haksız ve mesnetsiz olarak itiraz edildiğini ve takibin durdurulduğunu, bu nedenlerle davanın kabulü ile davalının haksız ve kötü niyetli itirazının iptaline, itiraz üzerine duran … 3. İcra Müdürlüğünün …Esas sayılı icra takibinin devamına, haksız ve kötü niyetle yapılan itiraz nedeniyle davalının alacağın %20′ sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemeye mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle; görev itirazında bulunduklarını, söz konusu davada görevli yargı yerinin İdare Mahkemeleri olduğunu, davacının davalı idareye dava açmasında hukuki yararının bulunmamasından kaynaklı hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesinin gerektiğini, dava konusu olayda davalı idarenin kusurlu/ kusursuz sorumsuz sorumluluğu hiçbir şekilde bulunmadığını, karşı tarafın sonradan polis memuru çağırarak tutmuş olduğunu tutanağın usulsüz tutanak olup davacının bu tutanağa yönelik davalı idareye karşı icra takibi başlatması ve davalı idareye karşı iş bu haksız davayı ikame etmesinin hukuka, hakkaniyete aykırı olduğunu ve davanın reddine karar verilmesinin gerektiğini, davalı idarenin kusursuz olduğunu, bu çerçevede davacının 3.kişiye veya onun sigorta şirketine ödenmiş olan herhangi bir tutarı ödeme yükümlülüğünün bulunmadığını, bu nedenlerle öncelikle davanın görev yönünden usulden reddine, aksi kanaatte davacının davalı idareye dava açmasında hukuki yararının bulunmamasından kaynaklı hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddine, aksi düşünülmesi ihtimaline binaen davanın husumetten reddine, aksi düşünülmesi ihtimaline binaen davanın tümden reddi ile davacının alacağın %20′ sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatı ödeme karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
… 13. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası, … poliçe numaralı trafik sigortası, ekspertiz raporları, ödeme dekontu ve ödeme listesi, kaza yeri tespit tutanakları, arabuluculuk anlaşamama tutanağı, hasara ilişkin renkli fotoğraflar, Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı Destek Hizmetleri Müdürlüğü yazısı celp edilmiş ve incelenmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan araç hasar bedelinin rücuen tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davanın esasına geçilmeden evvel, davalı tarafın görevli mahkeme ve yargı yoluna ilişkin itirazları da nazara alınarak; öncelikle yargı yolunun ve görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğunun tespit edilmesi, başka bir anlatımla somut olay bakımından Mahkememizin görevli olup olmadığının değerlendirilmesi zorunludur.
Yargı yolu itirazı bakımından, davalı taraf kazaya karışan aracın davalı idareye ait olması, bu aracın kamu hizmetinde kullanılması ve kazanın da kamu hizmetinin ifası sırasında meydana gelmesi nedeniyle idari yargının ve idare mahkemelerinin görevli olduğunu savunmaktadır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun birinci maddesinde, bu Kanun’un amacının, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’un 6099 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen 110. maddesi ise “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” şeklindedir.
Yasama belgeleri ile anılan düzenlemenin gerekçesine bakıldığında, 2918 sayılı Kanun’un uygulanması gereken sorumluluk davalarında bir karmaşanın söz konusu olduğu, bu karmaşanın adli yargı yerlerinin görevli olduğu belirlenmek suretiyle giderilmek istendiği anlaşılmaktadır.
Bahse konu düzenleme, Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası ile somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi önüne taşınmış, Anayasa’nın 2, 125 ve 155. maddeleri bağlamında inceleme yapan Mahkeme, düzenlemeyi Anayasa’ya aykırı bulmayarak iptal istemini şu gerekçelerle reddetmiştir. (AYM’nin 26/12/2013 tarihli ve 2013/68-165 E-K sayılı kararı): Anayasa Mahkemesinin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması hâlinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir.
İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına, kamu ya da özel araç olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanundan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek, söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan, Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesi de önüne gelen benzer uyuşmazlıklarda AYM’nin yukarıda yer verilen kararına atıf yaparak benzer sonuca ulaşmıştır. UYM, 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesiyle, yargı yolu uyuşmazlıklarına ve bu nedenle de yargılamaların uzamasına neden olan anılan Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarında, yeknesaklığı sağlamak amacıyla ve kamu yararı gözetilerek adli yargı yerlerinin görevli kılındığını, AYM’nin de bu durumu Anayasa’ya aykırı bulmadığını tespit etmektedir (UYM’nin11/04/2016 tarihli ve 2016/163-210 E-K sayılı; 24/09/2018 tarihli ve 2018/530-467 E-K sayılı kararları).
2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin gerekçesiyle AYM ve UYM’nin yukarıda yer verilen kararları birlikte değerlendirildiğinde, 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi gerekliliği ortaya çıkmış, Anayasa’nın 153. maddesinin birinci ve son fıkraları ile 158. maddesinin birinci fıkrası uyarınca da tüm yargı yerlerinin benzer nitelikte yorum yapması kaçınılmaz hâle gelmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki benzer olaylara aynı hukuki sonuçlar bağlanması anlamına gelen yargısal kararlardaki istikrar, adil yargılanma hakkının görünümlerinden olan hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin gereğidir. İstikrarlı karar verme, hukuki belirliliği ve öngörülebilirliği sağladığı gibi, kişilerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de tesis eder. 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin uygulanmasında, Yargıtayın idari yargı yerlerini görevli kabul eden kararları (11/03/2013 tarihli ve 2013/1438-4361 E-K sayılı; 18/04/2013 tarihli ve 2013/6055-7371 E-K sayılı; 06/11/2013 tarihli ve 2013/15737-17128 E-K sayılı; 06/03/2013 tarihli ve 2013/258-3916 E-K sayılı) bulunmakta ise de yukarıda açıklanan gerekçe ve yüksek mahkeme kararları göz önüne alınarak Yargıtay 04/12/2019 tarihli ve 2019/2897-5764 E-K sayılı ilke kararıyla önceki yerleşik uygulamadan dönülmüştür. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda eldeki davanın görüm ve çözüm yeri adli yargı olduğu konusunda duraksama bulunmadığına göre davalının yargı yoluna yönelik itirazları yerinde görülmemiştir.
Görevli mahkeme bakımından:
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir.Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar,
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, davacı sigorta şirketinin kendi sigortalısına karşı açmış olduğu eldeki rücuen tazminat davasının mutlak ticari dava olmadığı açıktır. Öte yandan, … bir kamu idaresi olup, tacir de değildir. Her ne kadar davacı ticari şirket / tacir olmakla birlikte, davalı … tacir olmadığından nispi ticari davanın şartlarının (her iki tarafın tacir olması gerekir) bulunmadığı açıktır. … tacir sıfatının bulunmadığına yönelik yargısal uygulamalarla destek vermek gerekirse;
İstanbul BAM 19. H.D.’ nin 2018/3169 E., 2018/2294 K. sayılı ilamında “… TTK.’nun 4. maddesinde her iki tarafında ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri tarafların tacir olup olmamalarına bakılmaksızın ticari dava olarak kabul edileceği belirlenmiştir. Taraflar arasında tespit edilen uyuşmazlık noktaları göz önünde bulundurulduğunda, davalı belediyenin tacir olmadığı, ..bu nedenle ilk derece mahkemesinin görevsizlik kararı vermesi gerekirken..”
İstanbul BAM 17. H.D.’ nin 2018/2571 E., 2018/1800 K. Sayılı ilamında “…Tacirler arası hizmet alım sözleşmesinden kaynaklanan her türlü davalar ( rücu dahil ) sonucu verilen hüküm ve kararlar “ a yönelik istinaf kanun yolu başvurularını inceleme görevi İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesine verilmiştir. Somut davada davalı (…) tacir değildir…” şeklinde ifade edilmiştir.
O halde, eldeki dava mutlak veya nispi bir ticari dava olmadığından Mahkememizin uyuşmazlığın çözümünde görevli olmadığı, genel mahkemeler olna Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu açıktır.
HÜKÜM: (Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-HMK 114/1-c ve HMK 115/2 madde hükümleri uyarınca mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın USULDEN REDDİNE, görevli mahkemenin ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ olduğunun tespitine,
2-Kararın kesinleşmesinden itibaren 2 hafta içinde talep halinde dosyanın görevli İSTANBUL (NÖBETÇİ) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’ne gönderilmesine,
3-Kararın kesinleşmesinden itibaren iki haftalık süre içinde görevli mahkemeye gönderme talebinde bulunulmaması durumunda HMK. 20. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine,
4-6100 sayılı HMK. 331/2. maddesi uyarınca harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemede değerlendirilmesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yasa yolu açık olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu karar verildi. 07/07/2021

Katip
(e-imzalıdır)

Hakim
(e-imzalıdır)