Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/229 E. 2023/312 K. 05.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/229
KARAR NO : 2023/312

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 26/12/2019
KARAR TARİHİ : 05/04/2023

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; karşı taraf ile müvekkili şirket arasında 17/05/2018 tarihli “Siparişe İstinaden Ürün Alım Sözleşmesi” imzalanmış olup, bu sözleşme kapsamında ticari ilişkinin mevcut bulunduğu; bu ticari ilişki nedeniyle davacı müvekkil tarafından üretim ve teslimatı taahhüt edilen ürünlerin davalı şirkete teslim edildiği ve davacı müvekkilinin 1.184.275,42 TL alacağı doğduğu, ancak, davalı şirket tarafından “Grup spot sevkiyatsızlık bedeli” açıklamasıyla tamamen haksız ve mesnetsiz olarak 31/07/2019 tarihinde 44 adet 568.819,49 TL meblağlı e-fatura düzenlendiği ve müvekkil şirkete gönderildiği, bunun üzerine müvekkil şirketçe, … 17. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile faturalara itiraz edildiği, ihtarname içeriğinde davalı … A.Ş. tarafından keşide edilen 44 adet faturanın ve bu faturaların içeriğinin kabul edilmediği, ticari defter ve cari hesap kayıtlarına işlenmediğinin izah edildiği, davalı/borçlu tarafından keşide edilen 44 adet faturanın tamamen haksız ve mesnetsiz olarak keşide edildiği izah edilse de davalı/borçlu şirketin, müvekkil şirkete göndermiş olduğu … 4. Noterliği’nin … tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile faturaların haklı sebeple düzenlendiğini, bu nedenle faturaları kayıtlarından çıkarmayacaklarını ve carilerinden mahsup ettiklerinin belirtildiği, müvekkili şirket de davalının bu ihtarnamesine cevaben … 11. Noter… tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesini gönderdiği ve söz konusu faturaların ticari kayıtlara işlenmeyececeğini, cari hesaba göre davalının müvekkil şirkete 1.185.644,00 TL borcu olduğunu, bu borcun ödenmesi gerektiğini açıkça beyan ettiğini, davalı/borçlu şirketin, müvekkili şirket tarafından gönderilen … 11. Noterliği’nin … tarihli … numaralı ihtarnamesine karşılık … 4. Noterliği’nin … tarihli, … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile cevap verdiği, faturaları kayıtlarından çıkarmayacaklarının tekraren belirtildiği, davalı şirketin bu haksız ve hukuka aykırı davranışı üzerine, taraflarınca davalı/borçlu …A.Ş. aleyhine … 13. İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığı, davalının, söz konusu icra takibine haksız ve mesnetsiz bir şekilde itiraz ederek icra takibini durdurduğu; davalı/borçlunun işbu haksız ve mesnetsiz itirazında, toplam 1.204.521,66 TL’lik müvekkili şirket alacağının 307.258,70 TL’sini kabul ettiği ve bu kısmı icra dosyasına yatırdığı; geriye kalan 897.262,96 TL’lik alacağın 328.443,47 TL’lik kısmının muaccel olmadığını iddia ederek icra takibine itiraz ettiği ve geriye kalan 568.819,49 TL’lik kısmı için de böyle bir borçlarının olmadığını iddia ederek itirazda bulunduğu, işbu icra takibine konu alacaklarının tamamının muacel hale gelmiş olup, davalının, işbu alacağın 328.443,47 TL’sinin muaccel hale gelmediğine ilişkin itirazının dayanaktan yoksun olduğunu, geriye kalan 568.819,49 TL’lik kısmına ilişkin ise davalının böyle bir borcunun olmadığını iddia etmesinin kabul edilemeyeceği, davaya konu icra takibine dayanak ticari defterlere ve 31/08/2019 tarihli cari hesap kayıtlarına bakıldığında da görüleceği üzere, müvekkil şirketin, davalıdan muaccel hale gelmiş toplam 897.262,96 TL’lik alacağı bulunduğunu, davalı/borçlu aleyhine … 13. İcra Müdürlüğü’nün …E.sayılı dosyasından yürütülen takibe yönelik itirazların iptali ile takibin devamına karar verilmesini, icra takibine yapmış olduğu haksız ve kötü niyetli itirazı nedeniyle davalı/borçlu hakkında toplam alacak miktarının %20’sinden aşağı olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı şirketin sözleşmeler ve ticari İlişkilerden kaynaklı taahhütlerini yerine getirmediği, bu nedenle sözleşme hükümlerine istinaden müvekkili şirketçe cezai şart niteliğinde faturalar düzenlendiği ve davacı şirketin cari hesabından mahsup edildiğini, taraflar arasında imzalanan çerçeve sözleşmenin 8.maddesinde açıkça “Satıcı, bu sözleşme ve/veya eklerindeki yükümlülüklerinden herhangi birini ihlali halinde ve/veya siparişi verilen emtiayı şahit numuneye birebir uygun olarak ve/veya süresinde ve/veya eksiksiz ve/veya ayıpsız olarak teslim etmediği takdirde, alıcının sözleşmeyi fesih ve/veya devam etme hakları saklı kalmak kaydıyla cezai şartı derhal nakden defaten ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir….sadece kısmi teslimat yapıldığı ve/veya emtiada kısmi ayıplar bulunması veya sair herhangi bir yükümlülüğün kısmen ifası halinde de bu hüküm geçerlidir…” hükmünün amir olduğunu, davacı tarafın e-posta yazışmalarından da görüleceği üzere müvekkili şirkete taahhüt etmiş olduğu ürünleri taahhüt etmiş olduğu tarihlerde teslim edemediğini, söz konusu ürünlerin müvekkil şirkete teslim edilip edilmediğine dair ispat yükü davacı tarafa olup davacı tarafça bu hususta herhangi bir bilgi, belge ve kaydın dosyada bulunmadığı, taraflar arasında imza edilmiş “siparişe istinaden ürün alım sözleşmesinde “siparişin söz konusu ürünün, satıcı veya üçüncü kişi tarafından, satıcının kabul ve taahhüt ettiği tarih, saat, miktar ve ambalajda teslim edilmesi sözleşmenin asli unsurudur.” hükmünün bulunduğu, ticari ilişkinin satıcısı konumunda bulunan davacı tarafın ürünleri zamanında ve eksiksiz olarak teslim etmesi sözleşmenin asli unsuru olup davacı tarafın sözleşmenin asli unsurlarını açıkça yerine getirmediğini, yine aynı sözleşmenin başka bir hükmünde açıkça “Satıcı, emtiayı şahit numuneye birebir uygun olarak ve/veya süresinde ve/veya eksiksiz ve/veya ayıplı olarak teslim edemez ise ve/veya kısmen dahi olsa anlaşılan, bu sözleşme ya da ek sözleşmelerde yer alan şartlar, üretim teknikleri, malzeme ve ürün spektlerine aykırı şekilde üretmiş ise ya da ürün üretim standartlarına ve/veya yasal mevzuat düzenlemelerine uygun şekilde üreterek teslim etmemesi hallerinden herhangi birinin gerçekleşmesi durumunda (her bir sipariş ya da teslim için ayrı ayrı hesap edilmek üzere), alıcının sözleşmeyi fesih ve/veya devam etme hakları saklı kalmak kaydıyla ve her iki durumda da 20.000,00 Avro’dan az olmamak şartı ile tüm bölgeler için son iki aylık dönemde verilmiş sipariş toplamının cezai şart tazminatı olarak alıcıya ödemeyi kayıtsız şartsız, gayri kabili rücu kabul ve taahhüt ettiğini, ayrıca satıcının haksız şekilde sözleşmeden cayması ya da haksız olarak sözleşmenin feshine sebep olması durumunda, 50.000,00 Avro’dan az olmamak üzere tüm bölgeler için fesih tarihinden önceki son altı aylık sürede sipariş edilen vergiler dahil ürün toplam bedelinin yarısı cezai tazminat olarak, maddi tazminatlardan tamamı ile ayrı şekilde alıcıya ödenecektir.” hükmünün bulunduğu; dosyaya sunulu mail yazışmalarından da görüleceği üzere davacı şirket ürünlerin teslimine ilişkin taahhütlerini yerine getiremediğini, ürünleri zamanında, eksiksiz şekilde teslim edemediğini, ürünlerin bir yıl boyunca teslim edilmemesine rağmen müvekkil şirketin planlama yapabilme adına ürünler bakımından yeni bir planlama yapma teklifine karşı dahi ürünlerin üretileceğinin garantisinin verilmediği ve müvekkili şirketten toplantı talep edildiğini, davacı şirketin toplantıda ürünleri üretemeyeceğini belirttiği ve taahhüt etmiş olduğu ürünleri müvekkil şirkete bugüne kadar teslim etmediğini, dolayısıyla müvekkili şirketin de imza edilmiş ve yukarıda yer verilmiş sözleşme maddeleri kapsamında karşı tarafa cezai şart niteliğinde “Grup Spot Sevkiyatsızlık Bedeli” faturası düzenlediğini, bu bedelleri cari hesaptan mahsup ettiği, bu hususların müvekkili şirketin ticari defterlerinin incelenmesinin ardından açığa çıkacağını, Türk Ticaret Kanunu’ nun 84/2. maddesinden atıfla Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ nun 193. Maddesinin; “Taraflar yazılı olarak veya mahkeme önünde tutanağa geçirilecek imzalı beyanlarıyla kanunda belirli delillerle ispatı öngörülen vakıaların başka delil veya delillerle ispatını kararlaştırabilecekleri gibi; belirli delillerle ispatı öngörülmeyen vakıaların da sadece belirli delil veya delillerle ispatını kabul edebilirler.” şeklinde olduğunu, taraflar arasında müvekkili şirketin ticari defter, belge ve kayıtlarının doğru ve geçerli delil olduğu konusunda anlaşıldığından Mahkeme marifetiyle gerçekleştirilecek olan bilirkişi incelemesinde ve yargılamada işbu doğrultuda müvekkil şirketin defterlerinin esas alınarak inceleme yapılması gerektiği, davacı tarafın, müvekkili şirket tarafından dosyaya sunulan mail yazışmaları, sözleşmeler ve sair delillerden de görüleceği üzere sözleşmeden doğan taahhütlerini yerine getirmediğini, müvekkili şirketçe çerçeve sözleşmenin 8.maddesi ve siparişe istinaden ürün alım sözleşmesinin ilgili maddeleri uyarınca cezai şart niteliğinde “Grup Spot Sevkiyatsızlık Bedeli” açıklamaları ile faturalar kesildiği, ve davacı şirketin cari hesabından mahsup edildiğini, taraflarınca vadesi gelmiş tüm borçları ödenmiş olup bu sebeple davacı şirkete herhangi bir borç bulunmadığından davanın reddini, davacının başlatmış olduğu icra takibinin haksız ve kötü niyetli olduğu sabitlik kazanmış olup alacak miktarının %20’sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığa konu mal tesliminden doğan alacağın, esas itibari ile davalının vermiş olduğu mal siparişi sonrası gerçekleşen üretime dayalı eser sözleşmesinden mi yoksa hazır olan malın satım sözleşmesinden mi doğduğunu açıklamak üzere taraf vekillerine HMK m.31 hükmü uyarınca süre verilmiştir. Verilen süre sonunda uyuşmazlığın esas olarak verilen siparişin üretimi ve satılarak teslimine yönelik eser sözleşmesi kaynaklı olduğu anlaşılmıştır.
Taraflar arasında akdi ilişki olduğu, bu akdi ilişkinin gerçekleştiği, davacının ödenmeyen alacakları için takip yaptığı, itiraz üzerine takibin durduğu, sadece asıl alacak miktarının dava konusu olduğu, işlemiş faizin dava konusu olmadığı, davacının davalı tarafın kabul ettiği miktarı düşmek suretiyle dava tarihi itibariyle alacaklı olduğu miktarı dava konusu ettiği tartışmasızdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalının cezai şart alacağına esas olan faturalarının taraf şirketlerin ticari defter ve kayıtlarında ne şekilde gözüktüğü, davalı tarafından düzenlenen bu faturaların cezai şart olarak düzenlenmesine esas kılınmak istenen sözleşmenin 8.maddesi ve yine davalının somutlaştırmış olduğu açıklamalar dikkate alındığında davalının varlığı tartışmasız olan sözleşme hükümlerine göre ” grup spot sevkiyatsızlık bedeli” nitelendirilmesi ile cezai şart faturası düzenlenmesine esas olan şartların sözleşme dikkate alındığında davalı lehine oluşup oluşmadığı, taraflar arasındaki inkar edilmeyen e-posta yazışmaları ve yine inkar edilmeyen hususlar çerçevesinde zamanında teslim edilmeyen ürünlerin olup olmadığı, var ise bu noktada davalı lehine ve davacı aleyhine anlaşılır bir durum olup olmadığı, bu ürünlerin geç tesliminin davalı lehine olmak üzere cezai şarta ilişkin fatura düzenlenmesini gerektirip gerektirmediği, bu noktada davacının cevaba cevap dilekçesinde açıklamış olduğu 1.grup ve 2.grup ürünlere dair açıklamasının ve dayanaklarının taraflar arasındaki uyuşmazlık yönünden ve davacı lehine ve davalı aleyhine sözleşmesel açıdan etkili olup olmadığı, itiraz konusu olan 897.262,96-TL asıl alacağın 328.443,47-TL kısmının muaccel olmasına engel muhasebesel, sektörel ve işletmesel bir durum olup olmadığı da gözetildiğinde bakiye kalan kısmın 568.819,49-TL kısmı tutarında da davacının alacağının olup olmadığı, bu inceleme yapılırken takip talebi açık hesap ilişkisine dayalı alacak olarak ileri sürülmekle ve takip talebi ekinde de bu açık hesaba ilişkin fatura dökümlerinin bulunduğu anlaşılmakla adı geçen faturaların taraf şirketlerin ticari defter ve kayıtlarında mevcut olup olmadığı, muhasebesel olarak tarafların lehine ve aleyhine kesinleşip kesinleşmediği, yine davalının takip öncesi veya sonrası itibari ile takibe dayalı olan bu faturalar için çekincesiz şekilde ödediği ve ikrar ettiği miktar dışında kalan bakiye ve uyuşmazlık konusu 897.262,96-TL tutarında alacağının olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık hususlarının araştırılması için öncelikle davacı şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılması için istinabe yazılmış, akabinde konusunda ehil ve özellikle perakende sektöründe ehil bilirkişinin ve SMMM bilirkişilerin dahi yer aldığı bilirkişi kurulu marifetiyle inceleme yapılmıştır.
Bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 04/08/2022 tarihli raporunda ” davalı şirket tarafından dava konusu uyuşmazlık kapsamında incelemeye ibraz olunan 2019-2020-2021 yılı ticari defterlerinin TTK ve HMK 222/2 hükümlerine uygun tutuldukları anlaşılmakla, anılan ticari defterlerin davalı lehine delil kabiliyetlerinin Mahkemenin takdirinde bulunduğu; taraflar arası uyuşmazlığın sebebinin davalı tarafından davacı adına düzenlenen ancak davacı tarafından kabul edilmeyerek iade edilen 539.999,98 TL bedelli 44 adet grup sevkiyatsızlık faturalarının olduğu; anılan faturaların davalı ticari defterlerinde davacı hesabına borç kaydedilmek suretiyle davacı alacak tutarından mahsup edildiği, anılan faturaların davacı tarafından kabul edilmeyerek iade edildiği nitekim, davacı ticari defterlerinde yapılan inceleme neticesi alınan talimat bilirkişi raporunda işbu 44 adet fatura kaydına davacı ticari defterlerinde rastlanmadığının belirtildiği; gerek davacı şirket tarafından sunulu dava dilekçesinde, gerek davalı vekili tarafından sunulu icra takibine itiraz ve davaya cevap dilekçesi ve gerekse davacı ticari defterlerinde yapılan inceleme ile alınan talimat bilirkişi raporunda davacı tarafından kabul edilmeyerek iade edilen 44 adet grup sevkiyatsızlık fatura bedelinin 568.819,49 TL olarak belirtildiği, ancak yapılan incelemeler neticesinde söz konusu 44 adet fatura bedelinin 539.999,98 TL olduğu; bu bağlamda huzurdaki raporun sektörel incelemeler başlığı altında detaylı olarak açıklandığı üzere davalının, varlığı tartışmasız olan sözleşme hükümlerine göre ” grup spot sevkiyatsızlık bedeli” nitelendirilmesi ile cezai şart faturası düzenlenmesine esas olan şartların sektörel ve perakendecilik uygulamaları dikkate alındığında davalı lehine oluşmadığı kanaatine varıldığı; sektörel sonuç kapsamında, davalının 44 adet fatura bedeli olan 539.999,98 TL tutarın davalı tarafından davacı cari hesabında davacıya olan borcundan mahsup edilmemesi gerektiğinin değerlendirildiği, davacı şirket ticari defterlerine göre 02.10.2019 takip tarihi itibariyle davalı borç tutarının icra takibine konu edilen 1.184.275,42 TL olmakla birlikte yapılan hesaplama kapsamında davalının davacıya takip tarihi itibarıyla borç tutarının 1.176.107,33 TL olduğu, dava tarihine gelindiğinde davacı ticari defterlerine göre davalı borç tutarı 596.967,28 TL iken, davalı ticari defterlerinde davacıya olan borç tutarının 1.416,00 TL olarak yer aldığı, neticeten davacının davasının kabulü halinde davalı şirketten takip tarihi itibarıyla 1.176.107,33 TL, dava tarihi itibarıyla ise kendi ticari defterlerinde her ne kadar 596.967,28 TL alacaklı görülse de 544.391,72 TL talep edebileceği” şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Davacı vekilinin 29/08/2022 tarihli dilekçesinde belirtilen itirazların tek tek ele alınması, ayrıca davalı vekilinin 07/09/2022 tarihli dilekçesindeki hususların dikkate alınması, bu çerçevede muhasebesel, sektörel ve işletmesel yönden gerekli incelemenin yapılması, bu inceleme yapılırken davacının tarih ve miktarı belli olan faturaları değil, “cari hesaba dayalı” olarak alacak talep etmiş olduğunun dikkate alınması, yapılacak tüm bu incelemeler sonucunda bilirkişilerin kök raporlarında değişikli yapılmasını gerektirir bir neden olup olmadığı hususlarını belirlemeleri ile ilgili aynı bilirkişi kurulundan ek rapor alınmasına dair ara karar oluşturulmuştur.
Bunun üzerine bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 02/11/2022 tarihli raporunda “bilirkişi heyeti kök raporundaki sonuç cümlesinin olan “neticeten” davalının, varlığı tartışmasız olan sözleşme hükümlerine göre ” grup spot sevkiyatsızlık bedeli” nitelendirilmesi ile cezai şart faturası düzenlenmesine esas olan şartların sektörel ve perakendecilik uygulamaları dikkate alındığında davalı lehine oluşmadığı kanaatine varılmıştır….” sonuç cümlesinin, bu ek raporda belirtilen nedenlerle aynı şekilde benimsendiği; davalı tarafından tanzim edilen 539.999,98 TL tutarlı 44 adet “grup spot sevkiyatsızlık bedeli” açıklamalı faturaların tanziminin haklı nedenlere dayanmadığı kanaatine tekrar varıldığı, davacı tarafın, tanzim olunan kök raporda yalnızca 44 adet fatura bedelinin 539.999,98 TL olarak belirlendiği ve bu sebeple davacının davalıdan 544.391,72 TL talep edebileceğinin belirtildiği, fakat cari hesap tablosunda da belirtildiği üzere müvekkili şirketin davalıdan alacağının 596.967,28 TL olduğu, raporun bu yönüyle eksik olduğu beyanına katılmanın mümkün bulunmadığı; zira gerek kök raporda ve gerekse huzurdaki ek raporda yer verildiği üzere; taraflar arası cari hesap farklarının tespiti yukarıda açıklanan gerekçelerle yapılamadığı; zira tekrar etmek gerekirse her iki tarafa ait cari hesap ekstrelerinin birebir karşılaştırmaya çalışılmış olup, taraflar arası yoğun ticari ilişki çerçevesinde çok fazla sayıda hesap hareketi olduğu, yanı sıra bir taraf muhasebesinde her bir faturaya yönelik tahsilât/tediye kayıtları ayrı ayrı yer almakta iken diğer taraf muhasebesinde toplu tahsilat/tediye kayıtlarının varlığının görüldüğü, bu sebeple binlerce kalemi bulan karşılaştırmalı borç/alacak eşleştirmesinin yapılmasının mümkün olmadığı, bu bağlamda taraf muhasebe birimlerinin ticari ilişkilerinin başladığı tarihten sona erdiği tarih olan 10.06.2020 tarihine kadar geçen süreyi kapsayacak şekilde karşılıklı olarak fatura/tahsilat/tediye farklarını bulmaya yönelik çalışma yaparak işbu farklara esas liste ve dayanağı belgelerin intikali ile yukarıdaki tabloda yer verilen farkların net tespitinin yapılabileceği, beyan kapsamında fatura/tahsilat/tediye farklarını bulmaya yönelik çalışma suretiyle cari hesap farklarına ilişkin işbu farklara esas liste ve dayanağı belgelerin (fatura/sevk irsaliyesi/tahsilat/tediye farkları vb) somutlaştırılarak intikal etmediği, neticeten bu haliyle davasının kabulü halinde davalı şirketten 544.391,72 TL talep edebileceği hususunda değişiklik bulunmadığı” şeklinde görüş bildirmiştir.
Bilirkişi kurulunun en son ek raporuna yönelik gerek davalı vekilinin ve gerekse davacı vekilinin itirazları dikkate alınarak ve özellikle muhasebesel yönden hata olup olmadığı dikkate alınarak ek rapor alınmasına dair ara karar oluşturulmuştur.
Bu defa bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 24/01/2023 tarihli ikinci ek raporunda ise “davacı vekilinin sunduğu beyan ve itirazları çerçevesinde işbu itirazları tek tek ele alınarak örneklendirilmek ve tablolar marifetiyle alt açıklamaları da yapılmak suretiyle değerlendirildiği, tarafların ek rapora beyan ve itirazlarının dikkate alınarak özellikle muhasebesel yönden hata olup olmadığı dikkate alınarak ek rapor tanzimi olup, davacı vekilinin kök rapora sunduğu beyan ve itiraz dilekçesinin aynısını ek rapora beyan ve itiraz dilekçesi olarak da sunduğu anlaşıldığı, bu bağlamda arz edildiği üzere ek rapordaki tek tek irdelenen itirazların hiç değerlendirmeye alınmamış gibi aynı itirazların yinelendiği görüldüğü, bu bağlamda davacı vekilinin kök rapora beyan ve itiraz dilekçesinde yer alan hususların aynısının ek rapora da beyan ve itiraz dilekçesi olarak sunulması sebebiyle tekrara düşülmemesi bakımından gerek kök raporu ve gerekse 1.ek rapordaki tespit ve değerlendirmelerin huzurdaki rapora aktarıldığı, 04.08.2022 tarihli kök rapordaki itirazlarını 02.11.2022 tarihli ek raporda detaylı ve ayrıntılı olarak incelemiş ve ilgili ek raporda taraf itirazların tamamı incelenerek cevap verildiği, söz konusu olan 2.ek raporda ise, Mahkeme tarafından her ne kadar bilirkişi heyetinin son ek raporuna yapılan taraf itirazlarının karşılanması konusunda görevlendirme verilmiş ise de, tarafların ek rapora itirazlarının, kök rapora itirazları ile birebir aynı olduğu, bu itirazların ise zaten ek raporda incelenmiş konular olduğu, yeni bir itiraz konusu olmadığı, kök ya da ek raporda yapılmış tespitleri değiştirecek bir taraf beyanı ve/veya itirazı da bulunmadığı, dolayısıyla, detayı gerek kök ve gerekse 1.ek raporda arz ve izah olunan nedenlerle sonuç bölümünde değişikliğe gidilmesini gerektirecek tespit ve değerlendirmeye esas yeni bir husus bulunmadığı” şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Alınan bilirkişi raporlarında yer alan perakende sektöründe ehil bilirkişinin uzmanlığına yönelik itiraz edilmiştir. 16/03/2023 tarihli ara kararında belirtilmiş olduğu üzere “alınan kök rapor ve ek rapor içerikleri karşısında ve özellikle perakende sektöründe uzman bir bilirkişinin heyete dahil edilmesi talep edilmiş ise de bilirkişi heyetinde yer alan ve perakendecilik sektöründe ehil bilirkişi …’ ın halihazırda tüm mahkemelerde ulusal zincir marketler, yerel zincir marketler,süper marketler, market ve bakkallardan oluşan hızlı tüketim ürünleri piyasasında toptan ve perakende kanalları ile ilgili dosyalarda bilirkişilik yapmakta olması, esasen bilirkişinin bu noktada bilinen şirketlerde 1992 tarihinden itibaren satış temsilcisi, satış şefliği, bölge şefliği, bayiler şefi, bölge şefi, ayrıca bölge müdürü ve yine satış müdürü olarak görev yapması karşısında ek rapor alınmasına dair taleplerin dahi reddine karar verilmiştir.
“Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddede cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.
Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamaz.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, takibe sıkı sıkıya bağlı olan davada taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadığından, aradaki ilişkinin açık hesap ilişkisi olarak değerlendirilebileceği ve Özel Daire kararında belirtildiği gibi yalnızca takibe konu faturaların ve faturalara ilişkin ödemelerin taraf defterlerinde kayıtlı olup olmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılması, faturaların tümünün teslim alan kısımlarında imza olduğu hususunun gözetilmesi ve delillerin eksiksiz olarak toplanıp hep birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerektiği, aksi yönde yapılacak araştırmanın ise itirazın iptali davasının niteliği ile bağdaşmayacağı hususları açık olduğundan, mahkemece önceki kararda direnilmesi doğru değildir.” (Yargıtay HGK 2017/19-903E. 2018/974K.sayılı kararı)
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde davacı, 31/08/2019 tarihli cari hesap ekstresine dayanmış olup bu durumda icra dosyasına sunulan bu hesap ekstresinde yer alan dayanak muhasebesel verilerin değerlendirilmesi, bu çerçevede hesap mutabakatsızlığına dayalı uyuşmazlığın çözümü usuli açıdan gereklidir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü ile ilgili sektörel açıdan yapılan irdelemeler dikkate alındığında, raporda da irdelendiği üzere taraflar arasında çerçeve sözleşme ile siparişe istinaden ürün alım sözleşmesi yapılmıştır. Sözleşme içeriklerine göre belli bir ürün siparişi miktarı belirtilmemiş olup sözleşmeye göre anlaşmadan sonra ayrıca bir sipariş aşaması mevcuttur. Buna göre siparişlerin teslim tarihi, sözleşmenin ikinci maddesinde düzenlenmiş olmakla birlikte çerçeve sözleşmesinde teslim maddesini özel olarak düzenleyen bir sözleşme maddesi yoktur. Buna göre siparişlerin teslim süresine ilişkin sözleşme maddesi irdelendiğinde taraflar arasındaki mutabakatsızlığın çok büyük kısmı grup spot sevkiyatsızlık bedeli faturalarından kaynaklanmaktadır. Bu noktada söz konusu sevkiyatsızlığın varlığının ölçülebilmesi ise raporda açıklandığı üzere davacının uyması gereken teslimat koşullarının ne olduğuna bağlıdır. Elbette bunun için mevcut bir siparişin varlığı gerektiği gibi yazılı bir sevkiyat tarihinin belirtilmesi, yine ilgili sözleşmenin ikinci maddesine göre bu tarih olmadığı takdirde sipariş tarihinden itibaren dört gün içinde teslim şartının var olduğunun dikkate alınması zorunludur. Oysaki davalının somutlaştırabildiği dava ve deliller dikkate alındığında ceza kesen 44 adet bölge deposuna ait verilmiş sipariş emirleri mevcut değildir. Gerek dava dosyası ve gerekse yerinde yapılan incelemeler ile bu durum açık ve kesin olarak tespit edilmiştir.
Öte yandan sözleşmelere göre sevkiyatsızlık halinde uygulanacak ceza maddeleri söz konusu olup çerçeve sözleşmenin sekizinci maddesine göre sözleşmede belirtilen ihlalin gerçekleşmesi durumunda ihlale ait son sipariş esas alınarak ceza tahakkuk edecektir. Bu göre ürün alım sözleşmesinde ceza maddesi mevcuttur. Siparişe istinaden ürün alım sözleşmesinin ikinci maddesindeki %20 ceza maddesi söz konusu ise de içerik olarak bu düzenlemenin çerçeve sözleşmesinde yer alan ceza maddesinden farklı olduğu, taraflar arasındaki ceza faturalarının konu edildiği bir ceza maddesi olmadığı, yine sözleşmenin yedinci maddesinde yer alan %30 ya da 20.000,00 Avroya ilişkin ceza maddesinin ise çerçeve sözleşmesinin sekizinci maddesindeki ceza maddesini kapsayan, sadece farklı oranı düzenleyen, mükerrer bir düzenleme olduğu, yine adı geçen sözleşmenin yedinci maddesindeki %20 ya da 50.000,00 Avroya ilişkin ceza maddesinin ise caymaya ilişkin düzenleme olup, taraflar arasındaki ceza faturalarının düzenlenmesine esas olan vakıadan tamamen farklı bulunduğu, yine sözleşmedeki muadil ürün alma ve %25 ceza maddesinin dahi içerik olarak çerçeve sözleşmedeki ceza maddesinden tamamen farklı bir ceza maddesi olup yine ceza faturalarının konu edildiği bir ceza maddesi içeriği taşımadığı sözleşme içeriklerine göre tespit olunmuştur.
Buna göre davacı tarafın birinci ve ikinci grup olarak adlandırdığı ceza faturalarının regular ürün satışından değil davacı tarafın tabiri ile ikinci ürün grup dediği grup spot iş sevkiyatsızlıklarına ait olduğu anlaşılmaktadır. Zamanında teslim edilmeyen ürünlerin ait olup olmadığı noktasında somutlaştırılan e-posta içerikleri ve varlığı tartışmasız olan yazışma içerikleri bir bütün olarak dikkate alındığında ise, sektörel açıdan grup spot için davalı tarafın talep ettiği ürünlerin benzerlerinin zaten rafında regular olarak satılan, yani düzenli olarak davacı tarafından üretilerek davalının kendi rafında düzenli olarak sattığı ürünler olduğu sektörel açıdan tespit edilmiştir. Davalı taraf bunları ayrıca grup spot için ayrı rakamlarda almak istemektedir. Aslında söz konusu ürünler davalı tarafın yok olduğunu belirttiği, rafta yok satıldığını açıkladığı, ayrıca satış kaybı yaşanan ürün gruplarına ait bulunmamaktadır. Nitekim cari hesap ekstrelerine göre on aylık dönem içinde dahi yoğun şekilde regular ürünlere ait faturaların tanzim edildiği kayden tespit edilmiştir.
Bu durumda sektörel olarak sadece davacı yönünden değil herhangi bir üretici ile, kendisine ait markalarda girişilecek bir grup spot hakkında dahi davalı tarafın karşı tarafla anlaşmadan kendisinin tek taraflı alacağı bir grup spot kararı verebilmesi, sipariş bildirimde bulunabilmesi sektörel açıdan mümkün değildir. Bu durumda bir grup sevkiyatsızlık cezasının uygulanabilmesi için sözleşmeler ve ceza maddelerinin içeriği dikkate alındığında bu cezanın uygulanmasına esas olan hususların konu, neden ve dayanaklar açısından açıkça belirlenmesi, bu hususların denetlenebilir ve hesaplanabilir olması zorunludur. Elbette bu noktada davalı tarafın ticari defterlerinin ne eksik teslimat ne de geç teslimata dair delil değerinin olamayacağı, bu noktada yegane belgenin davalının sipariş emri olduğu mevcut kayıtlara göre ve bilirkişi raporu ile açıkça ortaya konulmuştur.
Oysaki grup spot sevkiyatsızlık bedeli faturalarının sözleşmeye göre değerlendirilmesinde, 44 bölge deposunun davacı tarafa çektiği herhangi bir sipariş ve/veya merkez satın almanın bölge bazında davacıya bildirildiği toplu bir sipariş olduğu hususu davalı tarafından somutlaştırılamamıştır. Bilirkişi kök ve ek raporunda da açıklandığı üzere adı geçen sipariş emirleri olmaksızın sevkiyatsızlık vakıasına dayalı olarak 44 adet bölge deposundan ayrı ayrı ceza faturalarının tanzim edilmesini gerektiren somut koşul vakıaların sözleşme hükmü çerçevesinde davalı tarafından ispatlanamadığı anlaşılmaktadır.
Buna göre 44 adet ceza faturasının hangi tarihli grup spot tarihine ilişkin olduğunun tespit edilemediği, grup spotlara ait bir üretim olmadığı, spot ceza faturalarına dayanak olmak üzere davacıya bildirilen bir sipariş bulunmadığı, grup spot ceza faturalarından ise 09/05/2018 tarihindeki e-postadaki proje sayısı ve toplam miktar tablosunda alınmadığı belli olan miktarlar için sevkiyat yapıldığının anlaşılamadığı, üretilmeyen ürünün satış cirosunun %20 yerine %10’unun ise firmaya fatura olunduğu, ancak bu %10 rakımının net bir rakam değil yaklaşık bir rakam olarak bulunduğu bilirkişi kurulu tarafından açıklanmıştır.
Bu suretle davalı tarafın cezai şart niteliğinde faturalar düzenlendiği, cari hesaptan mahsup yaptığı, bu nedenle davacının kendisinden alacaklı olmadığı savunması mevcut ise de davalı tarafından kesilen ceza faturalarındaki cezai şart bedelinin gerek muhasebesel açıdan gerek sözleşmesel açıdan düzenlenmesini gerektirir dayanak davalı tarafından ispatlanamamıştır. Zaten söz konusu faturaların davacı şirket defterinde kayıtlı olmadığı, herhangi bir şekilde davacı şirket tarafından benimsenmediği ve davanın başından itibaren davacının bu faturalara ilişkin açık inkarının mevcut olduğu anlaşılmaktadır. (Yargıtay 11.HD 2021/3577E. 2022/5473K.sayılı kararından hareket edilmiştir)
Yine davalı vekili cevap dilekçesinde taraflar arasındaki sözleşme uyarınca delil sözleşmesine dair düzenleme olduğunu, bu nedenle sadece davalı tarafın defter ve kayıtlarının esas alınması gerektiğini savunmuştur. “(…) 6100 sayılı HMK’nin 193/2. maddesi uyarınca, taraflar arasındaki münhasır delil sözleşmesine rağmen bu delilin aksi, yine aynı kuvvetteki başka bir delille ispatlanabileceği gibi taraflardan birinin ispat hakkının kullanımını imkansız kılan veya fevkalade güçleştiren delil sözleşmeleri de geçersizdir. Bir başka deyişle, delil sözleşmesinin varlığı davacı tarafın yasal delillerini sunma olanağını ortadan kaldırmayacağı gibi, ticari defter ve kayıtlarının incelenmesine de engel teşkil etmeyecektir. Bu durumda, davacı şirketin delilleri arasında gösterdiği kendi ticari defter ve kayıtları da incelenip karşı tarafın defter kayıtlarıyla karşılaştırılması ve iddia ve savunmanın bu şekilde değerlendirilmesi gerekir. (Yargıtay 11.HD 2016/3231E. 2017/5473K.sayılı kararından hareket edilmiştir) Davacı şirketin sözleşmedeki konumu, sözleşmedeki güçsüz taraf konumunda bulunması, ekonomik olarak zayıf konumda bulunması ve dosya kapsamı dikkate alındığında davalının dayanmış olduğu delil sözleşmesine itibar olunması davacının ispat hakkını kullanmasını imkansız kılan bir düzenleme niteliğindedir. Bu nedenle davalının bu yönde savunmasına itibar edilememiştir.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64) Oysaki davacı tarafından kabul edilmeyerek iade edilen, buna mukabil davalı ticari defterlerinde ise davacı hesabına borç olarak kaydedilmek suretiyle davalı tarafından davacı aleyhine mahsubu yapılan 44 adet ve toplamı 539.999,98TL bedelli faturaların davacı defterine kayıt edilmediği gibi cezai şart faturası düzenlenmesine esas olan şartların sözleşmesel ve muhasebesel açıdan davalı tarafından ispatlanamadığı anlaşılmaktadır.
Buna göre davalının 44 adet fatura bedeli olan 539.999,98 TL fatura miktarının davalı tarafından, davacı cari hesabında ve davacıya olan borcundan mahsup edilebilmesinin yasal olarak varlığı davalı tarafından ispatlanamamıştır. Öte yandan 44 adet sevkiyatsızlık fatura bedeli 568.819,49 TL olarak belirtilmiş ise de söz konusu 44 adet fatura bedel toplamı zaten 539.999,98 TL’den ibarettir. Davacının davalı şirketten takip tarihi itibariyle 1.176.107,33 TL, dava tarihi itibariyle ise kendi defterlerinde 599.967,28 TL tutarında alacaklı gözükmüş olsa dahi bu noktada davacının talep edebileceği miktar muhasebesel açıdan ancak ve sadece toplam 544.391,72TL’dir. Bu miktara muhasebesel açıdan itibar edilmesine engel gerekçeli bir itiraz ise yoktur.
Hal böyle olunca davacının davalıdan takip tarihi itibariyle ve en son dava tarihi itibariyle talep edebileceği miktar 544.391,72 TL’dir. Davacının bu miktardan daha fazla alacaklı olduğu iddiasında ise, dava dilekçesinde dayanmış olduğu yemin delili çerçevesinde davalı tarafa yemin teklifinde bulunma hakkı hatırlatılmış, davacı vekili yemin teklifinde bulunmayacağını bildirmiştir. Buna mukabil davalı vekiline ise, davalı aleyhine muhasebesel olarak hesaplanan 544.391,72 TL tutar oranında davacının alacaklı olmadığı yönünde yemin teklif edebileceği bildirilmiş, ancak davalı vekili dahi yemin teklif hakkını kullanmayacağını açıklamıştır. Bu suretle tahkikat bu noktada eksiksiz olarak tamamlanmıştır.
İtirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacaklının icra hakimliğine başvurmadan alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Öte yandan davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için davacının takip yapmakta kötü niyetli olduğunun anlaşılması gerekir.
Bu konuda somut olay irdelendiğinde, taraflar arasındaki uyuşmazlık, açık hesap ilişkisi içinde düzenlenen cari hesap ekstresine dayalı olan ve icra takibine konu edilen alacağın, daha ziyade davalının düzenlemiş olduğu iade faturası kaynaklı mahsup nedeniyle ödenmemesinden doğan hesap mutabakatsızlığından kaynaklanmaktadır. “YHGK’nın 17.10.2012 tarih ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; genel bir kavram olarak “likid (liqiude) alacak”; “tutarı belli (muayyen), bilinebilir, hesaplanabilir alacaktır” Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez (YHGK’nın 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 E. 397 K. sayılı ilamı). Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi vasıtasıyla belirleyeceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktır. (Kuru, Arslan, Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, s. 737, 740). Somut olayda; davacı tarafça icra inkar tazminatı talep edilmiş, ilk derece mahkemesince bu talep kabul edilmiş, bölge adliye mahkemesince bu talebin reddine karar verilmiştir. Dava, itirazın iptali ile takibin devamına ilişkin olup alacağın, davalı yönünden bilinebilir, hesap edilebilir, belirlenebilir yani likit alacak niteliğinde olduğu ticari kayıt ve belgeler esas alınarak bilirkişi tarafından belirlenmesinin alacağın likit (belirlenebilir) bir alacak olduğu olgusunu değiştirmeyeceği gözetilerek, yargılama sonunda itirazın haksızlığı belirlenen alacak tutarı üzerinden davacı yararına İİK’nın 67/2. maddesi uyarınca icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle bu istemin reddine karar verilmesi isabetsiz olmuş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.” (Yargıtay 6.HD 2021/2614E. 2021/2145K.sayılı ilamı) Yukarıdaki bozma ilamına esas Yargıtay kararı ve bu karara esas ilk derece Mahkeme kararı dikkate alındığında emsal uyuşmazlık cari hesap ekstresine dayalı olarak yapılan icra takibine konu alacak, davalının eksik ve ayıp nedeniyle düzenlediği iade faturaları nedeniyle ödenmemiş, ancak cari hesap ekstresine dayalı hesap mutabakatsızlığının bilirkişi incelemesiyle araştırılması, bu çerçevede hüküm verilmiş olması nedeniyle davacının talep etmiş olduğu icra inkar tazminatına hükmedilemeyeceği kabul edilmiş ise de Ankara BAM 27.HD kararı, Yargıtay tarafından açıklanan gerekçelerle kaldırılmıştır.
Bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, icra takibine dayanak olan cari hesap ekstresine konu miktar ve bu miktara esas olan faturaların belirtildiği, bu miktar ve tutarların davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarında mevcut olduğu, esasen bu noktada taraflar arasında bir uyuşmazlığın bulunmadığı, asıl uyuşmazlığın önemli oranda davalının cezai şarta ilişkin olarak düzenlemiş olduğu fatura kaynaklı ve mahsup savunmasına dayalı olduğu, ancak davalının bu faturaları düzenlemesinin sözleşmesel açıdan ve muhasebesel açıdan herhangi bir dayanağının ortaya konulamadığı, bu şekilde sözleşmesel ve muhasebesel açıdan mevcut hesap mutabakatsızlığı ile ilgili bilirkişi incelemesinin yapıldığı, yapılan inceleme sonucunda davalının sevkiyatsızlık bedeli olarak düzenlemiş olduğu faturalar nedeniyle ödeme yapmaktan kaçındığı, bu miktar ve somutlaştırılan delillere göre tespit olunan açık hesap çerçevesinde davacının davalıdan 544.391,72 TL tutarında alacaklı olduğu, bu miktarın 539.999,98TL’nin haksız iade faturası düzenlenmiş olması, diğer kısmın ise mevcut hesap ilişkisi sonucunda ortaya çıktığı, bu noktada keşfen bir inceleme yapılmasının dahi gerekmediği, buna göre en az Mahkememizce hükmedilen asıl alacak tutarında davacı lehine alacağın muhasebesel açıdan var olduğu, davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarından dahi bu durumun anlaşıldığı, bu alacağın likit olduğu kabul edilmiştir. O halde icra takibine dayanak olarak sunulan ve varlığı tartışmasız olan, faturalar nedeniyle davacının davalıdan 544.391,72TL tutarında alacaklı olduğunun açık hesap ilişkisinde tutulan kayıtlardan anlaşılır olduğu açıktır. Bu durumda takip ve dava tarihi itibariyle 544.391,72TL üzerinden %20 icra inkar tazminatına davacı lehine hükmedilmesi Yargıtay uygulaması çerçevesinde kabul olunmuştur. (Yargıtay 6.HD 2021/2614E. 2021/2145K.sayılı ilamı)
Buna mukabil davacının takip yapmakta kötü niyetli olduğunun ispatlanamaması karşısında davalının kötü niyet tazminat talebi red edilmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kısmen kabulüne, … 13.İcra Müdürlüğünün … E.sayılı icra dosyasına konu olan asıl alacağın 544.391,72-TL miktarına yönelik davalının itirazının iptali ile bu kısım yönünden takibin devamına, hükmedilen 544.391,72-TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren TCMB’nın kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizinin değişen oranlarda işletilmesine, hükmedilen 544.391,72-TL asıl alacağın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin tüm taleplerinin reddine, şartları oluşmadığından, davalı tarafın kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kısmen kabulüne,
… 13. İcra Müdürlüğünün … E.sayılı icra dosyasına konu olan asıl alacağın 544.391,72-TL miktarına yönelik davalının itirazının iptali ile bu kısım yönünden takibin devamına,
Hükmedilen 544.391,72-TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren TCMB’nın kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizinin değişen oranlarda işletilmesine,
Hükmedilen 544.391,72-TL asıl alacağın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Davacının fazlaya ilişkin tüm taleplerinin reddine,
Şartları oluşmadığından, davalı tarafın kötüniyet tazminatı talebinin reddine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 37.187,39TL harçtan, peşin alınan 9.300,40 TL’nin ve 6.022,61 TL icra harcı toplamı olan 15.323,01‬ TL’nin mahsup edilerek bakiye 21.864,38‬ TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 9.300,40 TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından harcanan 1.145,1 TL tebligat posta gideri, 44,40 TL başvuru harcı, 10.300,00TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 11.489,50 TL yargılama giderinden davanın kabul nispetine göre (%60) 6.893,70 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından harcanan 200,60 TL tebligat ve posta ücretinin davanın red nispetine göre (%40) 80,24 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı, vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince dava değeri olan 544.391,72TL üzerinden hesaplanan 77.883,09 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı, vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince reddolunan 352.871,24‬TL üzerinden hesaplanan 52.401,97 TL TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin ileride Bakanlıkça ödenmesi durumunda 6183 sayılı AATUHK hükümleri gereği %60’ına isabet eden 792,00TL’nin davalıdan, %40’ına isabet eden 528,00TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
9-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye avansın iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 05/04/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip