Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/219 E. 2021/770 K. 18.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/219
KARAR NO : 2021/770

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 23/04/2018
KARAR TARİHİ : 18/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, dava dışı … Tic. Ltd. Şti’ne ait elektrik tüketim bedelinin ödenmediğini, davalıların bu şirketin yöneticileri olduğunu, şirket adına oluşan borcu ödemediklerini, kötü niyetli itirazda bulunduklarını, uyuşmazlığın sözleşmeden kaynaklanmış olması ve para iadesi söz konusu olduğundan, davacının ikametgah mahkemesinin yetkili olduğunu belirterek itirazın iptaline takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, takibin yetkisiz icra dairesinde başlatıldığını, itiraz iptali davasını da takibin yapıldığı yerde davasının da açılması gerektiğini, esas yönünden de davanın haksız olduğunu, ortakların şirket borçlarından sorumlu olmadıklarını, belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Dava, İİK m.67 hükmüne dayalı itirazın iptali talebine ilişkin olup icra müdürlüğünün ve mahkemenin yetkisine yönelik itiraz ise yargılama aşamasında gerekçeli olarak reddolunmuştur.
Davalı şirket yöneticileri tarafından ve davacı aleyhine olacak şekilde ” kusurları ile dava dışı şirket borçlarını ödememe yoluna gittikleri, davalıların kusurları ile ödememe yolunu seçtikleri, davalıların iyiniyetli alacaklıları gözetmek, şirket kaynaklarından borçlarını ödemek yerine kötüniyetle herhalükarda kusurları ile başka yönelim içinde oldukları” vakıalarına dayalı olmak üzere davalılar aleyhine dava açılmış olduğu, dava dışı olan şirketin yöneticisi konumunda olan bu dosyanın davalıları gerçek kişiler aleyhine 6102 sayılı TTK m.553 hükmüne göre sorumluluk davası açılmış olduğu tartışmasızdır.
Davalı gerçek kişilerin davacı şirkete yönelik borçlarını ödememeye yönelik veya ödemeyi zorlaştırmaya yönelik kasti ve ihmali bir hareketleri olup olmadığı, davacı vekilinin dava dilekçesinde somutlaştırmış olduğu vakıalar ile bağlı kalınarak bu noktada davalılara atfı kabil bir kusurun kasti veya ihmali şekilde gerçekleştirildiği noktasında davalıların yönetim kurulu üyesi olarak sorumluluklarının mevcut olup olmadığı; İstanbul BAM 3. HD nin kaldırma kararında da irdelendiği üzere davalılara atfıkabil kusuru var ise davacılar yönünden” dolaylı zararın mı yoksa doğrudan zararın mı” söz konusu olduğu; buna göre davacının uğranılmış olan zararın doğrudan davalılardan tahsil olunmasına yönelik talep şartlarının oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise davacının takip tarihi itibari ile davalılardan kaç TL talep edebileceği noktalarında toplanmaktadır.
BAM tarafından verilen karar öncesi Mahkememizce oluşturulan 2018/354E. 2018/1315K.sayılı gerekçede;
“Asıl borçlu dava dışı … Ltd. Şti. hakkında ayrıca … 32.İcra Müdürlüğünde … sayılı icra takibi başlatılmıştır.
Davalılar asıl borç ilişkisinde taraf olmayıp taraf şirketin yöneticileridir. Talebin dayanağı dava dilekçesinde TTK.nın 512, 513, 553 ve 554. Maddeleri gösterilmiştir.
Madde 512- (1) Haksız yere ve kötüniyetle kâr payı veya hazırlık dönemi faizi alan pay sahipleri, bunları geri vermekle yükümlüdür. Yönetim kurulu üyelerinin kazanç payları hakkında da aynı hüküm uygulanır.
(2) Geri alma hakkı, paranın alındıgı tarihten itibaren bes yıl geçmekle zamanasımına ugrar.   
Madde 513- (1) Sirketin iflası hâlinde, yönetim kurulu üyeleri sirket alacaklılarına karsı, iflasın açılmasından önceki son üç yıl içinde kazanç payı veya baska bir ad altında hizmetlerine karsılık olarak aldıkları ve fakat uygun ücreti asan ve bilanço uygun bir ücret miktarına göre tedbirli bir tarzda düzenlenmis olsaydı ödenmemesi gereken paraları geri vermekle yükümlüdürler.
(2) Sebepsiz zenginlesmeye iliskin hükümler geregince alınması mümkün olmayan paraların geri verilmesi yükümlülügü yoktur.
(3) Mahkeme, hâlin bütün gereklerini göz önünde bulundurarak takdir hakkını kullanır.
Madde 553- (1) Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözlesmeden dogan yükümlülüklerini (Ek ibare: 26/06/2012-6335 S.K./28.md.) kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem sirkete hem pay sahiplerine hem de sirket alacaklılarına karsı verdikleri zarardan sorumludurlar.
(2) Kanundan veya esas sözlesmeden dogan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, baskasına devreden organlar veya kisiler, bu görev ve yetkileri devralan kisilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kisilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar.
(3) Hiç kimse kontrolü dısında kalan, kanuna veya esas sözlesmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamaz; bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamaz.   
Madde 554 – (Degisik madde: 26/06/2012-6335 S.K./29.md.)
(1) Sirketin ve sirketler toplulugunun yılsonu ve konsolide finansal tablolarını, raporlarını, hesaplarını denetleyen denetçi ve özel denetçiler; kanuni görevlerinin yerine getirilmesinde kusurlu hareket ettikleri takdirde, hem sirkete hem de pay sahipleri ile sirket alacaklılarına karsı verdikleri zarar dolayısıyla sorumludur.
Davalıların takip konusu alacağın dayanağı sözleşmede taraf olmadıkları, borçlu şirketin yöneticisi olmaları sebebiyle haklarında takip başlatıldığından dava dilekçesinde talebin dayanağı olarak gösterilen TTK 512, 513 ve 554. maddelerinin konu ile ilgisi bulunmamaktadır.
Emsal Kararlar:
“…Davacı tarafça, davalıların yetkilisi oldukları dava dışı limited şirketten olan alacağın tahsil edilememesinden kaynaklanan zararın tazmini istemi ile açılan işbu davada, mahkemece yukarıda özetlendiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ancak, 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 2. maddesi gereğince, gerek zarar doğrucu olduğu iddia edilen eylemin vuku bulduğu tarihte yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nın 556. maddesi atfı ile 309. maddesi ve gerekse de 6102 sayılı TTK’nın 644/1- a maddesi göndermesi ile 553. ve 556. maddeleri uyarınca yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen limited şirket müdürleri, bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumlu olup, müdür aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı, ortaklığa aittir. Ayrıca, yukarıda açıklandığı üzere, zarar gören alacaklıların da müdür aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Zira, müdürün ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, alacaklıların dolaylı zararı olarak sonuç doğuracağından alacaklı dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatın kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. Somut uyuşmazlıkta, davalı müdürlerin kusurlu davranışları nedeniyle alacağın dava dışı şirketten tahsil edilememesi sureti ile davacı şirketi zarara uğrattıkları ileri sürüldüğüne göre, dava konusu edilen zararın davacı yönünden dolaylı zarar niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durum karşısında mahkemece, davanın mülga 6762 sayılı TTK’nın 309. maddesi kapsamında açılan bir dava olup, böyle bir davanın ancak hükmedilecek tazminatın dava dışı şirket lehine hüküm altına alınması istemli olarak açılabileceği, davacı tarafça tazminatın bizzat kendisine ödenmesinin talep edilmesi karşısında işbu davanın dinlenemeyeceği nazara alınarak davanın reddi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yazılı gerekçe ile kabulü doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir….”Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/13409-2018/6594 sayılı kararı)
”…davacı taraf davalı şirket yöneticisi olan (…)’dan davalı şirkete verdiği iddia edilen zararın kendisine ödenmesini talep etmiştir. Davacının istemiş olduğu bu zarar dolaylı zarardır. Bu durumda (…) dolaylı zararın şirkete ödenmesinin talep edilmesi gerekirken davacı tarafın bizzat kendisine ödenmesini talep etmesi(…) nedeniyle davanın reddi gerekir…” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2016/12851 esas, 2018/4807 sayılı kararı)
TTK 553. maddeye dayanan talep, dolaylı zarar olup zarar konusu tutarın ancak ilgili şirkete ödenmesi talep edilebilir. Oysa takip ve davada, gerçekleştiği ileri sürülen zararın doğrudan davacıya ödenmesi istenmiş, bu nedenle davanın reddine karar vermek gerekmiştir”.şeklinde gerekçe açıklanmak suretiyle davanın reddine dair hüküm oluşturulmuştur.
Mahkememizce verilmiş olan bu kararla ilgili yapılan istinaf başvurusu sonucunda ise İstanbul BAM 3.HD 2019/1159E. 2021/447K.sayılı ilamında (…)
“Dava, dava dışı şirketin yöneticileri olan davalıların şirket borçlarını kusurlarıyla ödemedikleri iddiasına dayalı alacağın tahsili istemiyle başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu ise, davacı şirketin zarar görmesi ile ilgili olarak yapmış oldukları eylemlerden dolayı bağlantı olup olmadığı, davacının gerçekten zararının olup olmadığı ve zarar var ise davalıların sorumlu bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Dosya kapsamından; davacı tarafından davalılar aleyhine dava dışı şirket olan …Ltd. Şti.ödenmeyen gecikmiş enerji bedeli açıklaması ile 06.06.2011, 27.10.2011,26.12.2011,12.03.2012 tarihli faturaları ve gecikme faizi ve faizin KDV’si toplamı olan 137.619,93 TL’nin tahsili istemiyle takip başlatıldığı anlaşılmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 553/1. maddesinde “Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ihlal ettikleri takdirde, kusurlarının bulunmadığını ispatlamadıkça, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.” ibaresinin bulunmaktadır
İlk derece mahkemesince “TTK 553. maddeye dayanan talep, dolaylı zarar olup zarar konusu tutarın ancak ilgili şirkete ödenmesi talep edilebilir. Oysa takip ve davada, gerçekleştiği ileri sürülen zararın doğrudan davacıya ödenmesi istendiği” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de 6102 sayılı TTK’nın 553/1 maddesi uyarınca şirket alacaklılarına karsı verdikleri zarardan sorumlu oldukları düzenlemesi gereğince davalıların borcun ödenmemesi konusunda kusurlarının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu itibarla davalının istinaf isteminin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, davacının istinaf talebini kabulüyle kararın HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.” gerekçesiyle mahkememizin vermiş olduğu kararın kaldırılması nedeni açıklanmıştır.
BAM kararının kesin olarak verilmiş olması karşısında mahkememizce belirlenen uyuşmazlık konuları belirlenmek suretiyle konusunda ehil bilirkişi kurulu marifetiyle inceleme yapılmıştır.
Bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 28/09/2021 tarihli raporda sözleşmenin taraflarının … A.Ş. ile …Tic. Ltd. Şti. arasında olup …, …(… vekilleri) ile …(… Vekili) tarafından temsil edileceğini, sözleşmenin bunlar tarafından imza edileceğini, dava dışı tarafça sunulan yasal defter ve diğer vesaikler üzerinde yapılan incelemeler neticesinde; farklı zamanlarda dava dışı şirketin nakit kasasından toplamda 71.195,57 TL’lik elektrik faturası ödemesinin kayıtlı olduğu, davacının takibe konu ettiği 06.06.2011 tarih 7.754,31 TL, 27.10.2011 tarih 41.683,00 TL, 26.12.2011 tarih 8.129,90 TL ve 12.03.2012 tarih 4.515,41 TL olmak üzere toplamda dosyaya sunulmuş olan 62.082,62 TL’lik dört adet faturanın, dava dışı firmanın yasal defterlerinde kayıtlı olmadığı, davacının iş bu faturalarına ilişkin olarak dava dışı tarafça bahsi geçen fatura tarih ve tutarında herhangi bir ödemenin yapılmadığı, yasal defterde görünen tarih ve ödemeler ile takibe konu fatura tarih ve ödemelerin uyuşmadığı, sözleşmeye (özen borcuna) aykırı hareketle zarara sebebiyet veren yönetim kurulu üyesi kusursuz olduğunu ispat etmedikçe zararı tazminle yükümlü olduğu, ancak farklı olarak somut olayda olduğu gibi, alacaklının açtığı sorumluluğa dayalı tazminat davası haksız fille dayalı kabul edilir ve kusurun ispatı yönünden farklılık arz edeceğini, sözleşmesel sorumluluğun şirket alacaklısı ile şirket yöneticisi arasında cari olmadığını, şirket ve alacaklı bir sözleşmenin (elektrik sağlama/kullanım akdi) tarafları, diğer yandan yönetim kurulu üyesi ve şirket bir diğer sözleşmenin (vekalet akdinin) tarafları olduğu, bu bakımdan alacaklı ile şirket arasında doğrudan sözleşme ilişkisi bulunmayıp sözleşmesel sorumluluk da söz konusu olmadığını, öğreti ve uygulamada ifade edildiği üzere alacaklı davalının kusurunu ve dolayısıyla sorumluluğunu ispat etmesi gerektiğini, somut olayda ise dosya kapsamından bu hususun net bir biçimde anlaşılmadığını, diğer bir ifade ile ödememe ve şirketin faturaları ödeyemez hale gelecek ölçüde zarar etmesi olgusunda davalıların ne gibi bir dahli ve kusuru olduğunun ortaya konabilmiş olmadığından doğrudan davalıları alacaklının bu zararından sorumlu tutmanın mümkün olmadığını, diğer bir ifadeyle salt şirket alacaklılarına borcun ödenmemesi ihtimalinin bu anlamda şirket ortaklarını sorumlu hale getiremeyeceğini, böyle bir kabulün sermaye şirketlerinde sınırlı sorumluluk sisteminin donatılması anlamına geldiğini, buradaki düzenleme ile amaçlananın şirket mükellefiyetlerinin ihlali suretiyle pay sahipleri ve alacaklıların zarara uğratılmasının önüne geçilmesi olduğunu, bu şekilde uğranılan zararın tazmin edilmesi gerektiğini, somut olayda şirketin iflası ve alacaklı davacıya olan borcun ödenemez hale gelmesinden davalıların kusuru ile sorumluluğunu aramak gerektiğini, ancak yukarıda belirtildiği gibi davalıların yöneticisi oldukları şirketin borca batık hale gelmesi ile tasfiyesinde ve şirket alacaklısının alacağını tahsil edememesinde açık ve net bir biçimde kusurları ile sorumlu olduklarına ilişkin somut bir verinin dosyaya sunulu olmadığını, salt alacaklının alacağını elde edememe durumu yöneticilerin sorumluluğuna yol açmaya yeterli olmadığını, davalıların şirkete sermaye borçlarını ödediklerini, ayrıca 2015 yıl sonu itibari ile dava dışı şirketten kaydi verilere göre 216.194,51 TL alacaklı olduğunun belirlendiğini, davalı tarafça talep edilen %20 oranında icra inkar tazminatının Mahkemenin takdirinde bulunduğunu, TTK m.553 ve devamındaki sorumluluk hükümleri ile TTK m.556 alacaklının dava açma hakkı bakımından sorumluluk şartlarının dosyanın halihazırdaki durumuna göre somut olayda mevcut olmadığı” yönünde görüş bildirmişlerdir.
Taraflar arasında tartışmalı olan husus davacının alacaklı, davalıların yönetici olması karşısında davacının dayanmış olduğu vakıalar nedeniyle davacının takip tarihi itibariyle davalılardan TTK m.553 ve devamı hükümleri uyarınca tazminata konu olacak alacağı talep etme imkânının bulunup bulunmadığı noktalarındadır.
Buna göre TTK m.553’de sorumluluğu doğuran sebep olarak “kanundan veya esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerin ihlâli” gösterilmiştir. Dayanak hükme göre sorumluluğun söz konusu olabilmesi için kusurun varlığı önem arz ettiği gibi meydana gelen zararın nevinin tespit olunması önem arz etmektedir. Zira maddede sözü edilen “…verdikleri zarardan…” ibaresinin “doğrudan zarar”ı ifade ettiğini, TTK m.553 anlamında doğrudan zararın, bir kurucunun, yönetim kurulu üyesinin, yöneticinin veya tasfiye memurunun kanundan ve/veya esas sözleşmeden doğan bir yükümlülüğünü ihlâl ederek, anonim ortaklığının veya pay sahibinin ya da bir alacaklının doğrudan malvarlığında bir değer eksilmesine yol açan yahut malvarlığında oluşması beklenen değer artışının meydana gelmemesi şeklindeki zarar olduğu doktrinde de kabul edilmektedir.. ”…, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, Vedat Kitapçılık, 4.Bası, İstanbul 2015, s.444”. Böylece kanun koyucunun, alacaklının uğradığı her türlü zararı bu madde çerçevesinde talep edemeyeceğini kabul ettiği düşünülmelidir.
Ortaklığa verilen zarar dolayısıyla davacı alacaklının menfaatinin zarar görmesi mümkün ise de bu tip ”dolayısıyla oluşan zararlar” nedeniyle alacaklının ancak 6102 sayılı TTK m.556 hükmüne dayalı olarak yönetim kurulu üyesinin sorumluluğuna dayanması mümkün olabilir.
04.06.1958 Gün ve 15/6 sayılı İBK’da da belirlendiği gibi, HUMK’nın 74,75 ve 76. maddeleri gereğince hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları re’sen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlüdür. HUMK’nun bu hükümlerini karşılayan HMK’nın 24/1, 25, 26. madde hükümlerinde de aynı yönde düzenleme getirilmiştir. O halde mahkememiz, davacının dayanmış olduğu maddi vakıalar ile bağlı bulunmakla beraber bu vakıaların dayanmış olduğu ve uygulanması gereken kanun hükmü ile bağlı değildir. Bu noktada uyuşmazlık 6102 sayılı TTK m.553 hükmünden değil m.556 hükmünden kaynaklanmaktadır.
”TTK’nın yeni düzenlemesi bu nokta da eskisinden çok farklı ve karışıktır. TTK m.556/f.1 mehaz OR Art. 757, deki düzenlemeyi esas alarak şirketin iflası halinde tazminatın şirkete ödenmesini isteme hakkını şirket alacaklılarına tanımakta ancak bazı koşulların gerçekleşmesine bağlamaktadır. Buna göre ”zarara uğrayan şirketin iflası halinde, tazminatın şirkete ödenmesini isteme hakkını şirket alacaklıları da haizdir; ancak pay sahiplerinin ve şirket alacaklılarının istemleri önce iflas idaresince ileri sürülür”… düzenlemesinden anlaşılacağı üzere alacaklılar ve ortaklar, dolaylı zarara istinaden ancak şirket iflas sürecine girmişse ve iflas idaresi davayı açmadığı takdirde tazminat şirkete verilmek üzere sorumluluk davası açabileceklerdir. (Doç. Dr. Nejla Akdağ Güney, Anonim Şirket Yönetim Kurulu, İstanbul 2016 sayfa 346)”
Bu şartlarda davacının alacaklı olduğu, iddia olunan zararın doğrudan alacaklı nezdinde doğmadığı, davalının yöneticisi olduğu şirketin bir an için doğrudan zarara uğradığı kabul edilse dahi bu zararın davacı alacaklı yönünden dolaylı zarar teşkil ettiği, uygulanması gereken hükmün 6102 sayılı TTK m.556 hükmü ile düzenlendiği, şirketin iflası haline münhasıran bu durumun normatif olarak düzenlendiği, doktrin görüşlerinin bu çerçevede olduğu gibi hükmün sistematik yorumunun da aynı sonuca varılmasını gerektirdiği, ne var ki dava tarihi itibariyle davalıların yöneticisi olduğu şirketin iflasına dair vakıa ve delil olmadığı gibi bu yönde beyan dahi bulunmadığı, daha da önemlisi bir an için iflas olsa dahi iflas idaresinin dava açmadığına dair vakıa ve delil dahi bulunmadığı, bu durumda dolaylı zarara istinaden ve mevcut maddi hukuk hükümlerine göre davanın kabul edilemeyeceği anlaşılmıştır.
Nitekim İstanbul BAM 13.HD 2018/1925E. 2020/577K.sayılı ilâmındaki abone alacağı için dava dışı şirket yöneticileri aleyhine TTK m.553 ve devamı hükümlerine göre açılmış olan, davacının yine … Anonim Şirketi, davalının …, dava konusunun itirazın iptali olduğu davada;
“Dava, şirket alacaklısı tarafından açılan limited şirket müdürünün sorumluluğuna dayalı itirazın iptaline ilişkindir.
Dava dışı borçlu … Limited Şirketi’nin sicil kaydına göre, 6102 Sayılı TTK.nın geçici 7.ci maddesine göre sicilden 15/11/2013 tarihinde resen terkin edilmiş olup buna göre borçlu şirketin ihya edilip şirketten borcun tahsil imkanı ve ihtimalinin bulunduğu, dolayısıyla zararın varlığının ve miktarının takip ve dava tarihi belirli olmadığı gibi,
Yargıtay 11 Hukuk Dairesinin 2017/786 esas, 2018/6284 karar sayılı içtihadı ve Yargıtay 11 Hukuk Dairesinin 2016/13409 esas, 2018/6594 karar sayılı içtihadında belirtildiği üzere, 6102 sayılı TTK m. 644/1-a atfı ile uygulanması gereken TTK m. 553 uyarınca, kanun veya anasözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ederek zarara yol açan yöneticiler şirkete, şirket alacaklılarına ve ortaklara karşı sorumludurlar. Somut olayda, davacı, dava dışı borçlu şirketin, davalının kötü yönetimi nedeniyle borçlarını ödeyemeyecek hale geldiğini ve fatura bedelini kendisine ödeyemediğini iddia ederek fatura bedellerinin davalıdan tahsilini talep etmekte ise de; oluşan zarar şirket alacaklısının doğrudan uğradığı zarar niteliğinde olmayıp, dava dışı şirkete yönelik doğrudan, davacı yönünden ise dolaylı zarar niteliğinde olduğundan, ancak şirkete verilmesi istemiyle dava açabileceği halde, kendisine verilmesi istemiyle açtığından, davanın bu sebeple reddine karar verilmesi gerekirken yukarıdaki gerekçeyle reddine karar verilmesi yerinde görülmemiş olup davacı vekilinin istinaf sebepleri kısmen yerinde görülmüştür.
Sonuç itibariyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İDM. kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca gerekçe yönünden kaldırılmasına, dairemizce yeniden hüküm kurularak yukarıdaki gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur” gerekçe oluşturulmuştur.
Nitekim İstanbul BAM 14.HD 2019/213E. 2020/564K.sayılı ilâmında abone alacağı için dava dışı şirketin yöneticileri aleyhine TTK m.553 ve devamı hükümlerine göre açılmış olan, davacının … Anonim Şirketi, davalıların …, …, …, müteveffa … Mirasçıları …, dava konusunun tazminat olduğu davada;
“Dava, yönetim kurulu üyeleri ve müdürün sorumluluğuna ilişkin tazminat davasıdır.
Davacı tarafça, davalıların yetkilisi oldukları dava dışı şirketten olan alacağın tahsil edilememesinden kaynaklanan zararın tazmini istemi ile açılan işbu davada, mahkemece yukarıda özetlendiği şekilde davanın usulden reddine karar verilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
TTK hükümleri uyarınca anonim şirketlerde yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen yönetim ve denetim kurulu üyeleri, bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. Yöneticiler ve denetçiler aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı, ortaklığa aittir. Ancak, zarar gören ortakların da yöneticiler ve denetçiler aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere, zarar gören alacaklıların da yöneticiler ve denetçiler aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Yöneticinin ortaklığın mal varlığının azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Yani, şirketin kötü yönetilmesi nedeniyle şirketin zarara uğratılması nedenine dayalı tazminat davasında, şirket yöneticisinin eylemleri nedeniyle uğranılan zarar, şirket açısından doğrudan, davacı alacaklı açısından ise dolaylı zarardır. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, alacaklıların dolaylı zararı olarak sonuç doğuracağından alacaklı dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatın kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. Somut uyuşmazlıkta, davalı yöneticilerin kusurlu davranışları nedeniyle alacağın dava dışı şirketten tahsil edilememesi sureti ile davacı şirketi zarara uğrattıkları ileri sürüldüğüne göre, dava konusu edilen zararın davacı yönünden dolaylı zarar niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında, ilk derece mahkemesince, davanın dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın 555. (6762 sayılı TTK’nm 309.) maddesi kapsamında açılan bir dava olup, böyle bir davanın ancak hükmedilecek tazminatın dava dışı şirket lehine hüküm altına alınması istemli olarak açılabileceği, davacı tarafça tazminatın bizzat kendisine ödenmesinin talep edilmesi karşısında işbu davanın dinlenemeyeceği nazara alınarak davanın usulden reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir (Emsal bkz. Yargıtay 11 HD, 20/12/2018 tarih ve 2017/337-2018/8127 EK; 23/10/2018 tarih ve 2016/13409 -2018/6594 E.K sayılı ilamları).
Ne var ki, davalılar müteveffa …’nun yasal mirasçıları … ve …’nun murisin mirasını reddettikleri ve reddi mirasa ilişkin kesinleşmiş mahkeme ilamının dosyaya sunulmuş olduğundan, bu davalılar hakkında davanın pasif husumet ehliyeti (davalı sıfatı) yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından kararın bu yönden düzeltilmesi gerekmiştir ( (Emsal Bkz. Yargıtay 11. HD, 22/05/2019 tarih, 2018/2648- 2019/4026 E.K; 15/04/2019 tarih, : 2018/1406 -2019/2982 E.K sayılı ilamları).
Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, HMK’nın 33, 355. maddeleri uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının resen düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm verilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir” gerekçesiyle açıklanmıştır.
Hal böyle olunca gerek mahkememizin gerekçesi gerek BAM’ın ilgili Hukuk Dairelerinin gerekçeleri yukarıda açıklanan kanun hükümlerine, konuyla ilgili Yargıtay uygulaması ve ayrıca doktrin görüşleri ile dahi uyum içindedir. Bu noktada belirtmek gerekir ki Yargıtay 3. HD’nin 2013/5476E. 2013/8924K.sayılı kararı ile yöneticinin sorumlu tutulmasına dair karar mevcut olsa da yukarıda açıklanan gerekçe, özellikle gerek doktrin gerek Yargıtay uygulaması karşısında adı geçen ilam ve benzeri nitelikteki ilamların somut olay yönünden emsal olma niteliği yoktur. Esasen uyuşmazlık kaçak elektrik faturasından değil abonelik sözleşmesinden doğan bedelin ödenmemesine dayalı olduğu, bu yönden bir vakıaya da dayanılmadığı dikkate alındığında bu ilâmın somut olay yönünden emsal niteliği yoktur.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir(…) Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 792).” Oysaki davacının iddiasıyla ilgili iddiasının varlığını ispatlayacak somutlaştırılmış bir delil mevcut değildir.
Bilindiği üzere İİK.m.67/f.2 hükmüne göre itirazın iptali davalarında davalı borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi karşısında borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli olması halinde ise alacaklı tazminata mahkum edilir. Ne var ki somut olayda davanın reddi karşısında davacının tazminat talebinin ret olunması gerektiği gibi davacının kötü niyetli olarak takip yaptığı ispatlanamadığından davalıların tazminat talebi dahi ret olunmuştur.
Mahkememizce verilen 13/12/2018 tarihli karar, Bölge Adliye Mahkemesinin 18/02/2021 tarihli kararı ile kesin olarak kaldırılmıştır. Bölge Adliyesi Mahkemesince verilen kesin nitelikteki kararda “davalıların borcun ödenmemesi konusunda kusurlarının bulunup bulunmadığının incelenmesi” gerektiği yönünde gerekçe açıklanmıştır. “Görüldüğü üzere bu değerlendirme ve bu değerlendirmeye uygun şekilde davalıların kusurunun olup olmadığının atanan bilirkişi kurulu marifetiyle araştırılması, aslında davanın esasına yönelik bir değerlendirme olup zaten mahkememizce de dava sübut bulmadığından ret olmuştur. Bu durumda, karar esastan verilmiş bir karar niteliğinde olduğundan yargılamada kendisini bir vekil ile temsil ettiren davalılar lehine açılan davanın itirazın iptali davası olması dahi gözetilerek AAÜT gereği nisbi vekalet ücreti verilmiştir. (Yargıtay HGK 2012/19-271E. 2013/290K; 2013/19-1298E. 2013/1408K; 2014/19-763E 2014/856K; 2013/19-332E. 2013/1563K. ve benzeri ilâmları) Zaten yukarıda anılan İstanbul BAM 13. HD. kararı da bu ilamlara uygundur.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının, … 6. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra dosyasına yönelik itirazın iptali ile takibin devamına dair davasının davalılar yönünden sübut bulmadığından ayrı ayrı reddine, davacının davasının reddi sebebi ile davacının her iki davalıya yönelik icra inkar tazminatı talebinin reddine, davacının kötü niyetli takip yaptığı ispatlanamadığından davalıların kötü niyet tazminatı taleplerinin reddine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının, … 6. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra dosyasına yönelik itirazın iptali ile takibin devamına dair davasının davalılar yönünden sübut bulmadığından ayrı ayrı reddine,
2-Davacının davasının reddi sebebi ile davacının her iki davalıya yönelik icra inkar tazminatı talebinin reddine,
3-Davacının kötü niyetli takip yaptığı ispatlanamadığından davalıların kötü niyet tazminatı taleplerinin reddine,
4-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30-TL harcın peşin alınan 1.060,22TL’den mahsubu ile bakiye ‭‭1.000,92‬ TL’nin davacıya -Mahkememizin 2018/354E. 2018/1315K.sayılı ilamı nedeniyle -tahsilde tekerrür olmamak üzere- karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,
5-Davacı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalılar vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince dava değeri üzerinden hesaplanan 8.870,74 TL tek nispi vekalet ücretinin davacıdan -tahsilde tekerrür olmamak üzere- alınarak davalılara verilmesine,
7-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.18/11/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip