Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/188 E. 2021/538 K. 13.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/188 Esas
KARAR NO : 2021/538

DAVA : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
DAVA TARİHİ : 11/03/2020
KARAR TARİHİ : 13/07/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;Davacı vekili tarafından verilen dava dilekçesi ile; müvekkilinin 31/10/2019 tarih 4.392,70-TL’lik faturanın 2.392,00-TL’lik kısmı ile 30/11/2019 tarihli 1.901,90-TL’lik Fatura alacağının tahsili amacıyla davalı/borçlu aleyhine … 6. İcra Müdürlüğünün …Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını, davalı tarafın yasal süre içerisinde takibe itiraz ettiğini, müvekkili ile davalı arasında 09/10/2019 tarihli araç taşıma sözleşmesi olduğunu kesilen faturaların taşımacılık faaliyeti karşılığında kesilen bedelin faturası olduğunu bu nedenlerle itirazın iptaline karar verilerek %20’den az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmedilerek, yargılama giderleri ile vekalet ücretlerinin davalı tarafa yüklenmesini talep etmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde özetle;Davalı vekili tarafından verilen cevap dilekçesi ile; dava konusu icra takibinin yetkisiz icra müdürlüğünde açıldığını ve itirazın iptali davasının yetkisiz mahkemelerde açıldığını, müvekkilinin faturalar nedeniyle herhangi bir borcunun bulunmadığını, müvekkilinin fatura borcuna konu edilen aylarda davacı taraftan hizmet almadığını, davacının müvekkiline haber vermeden sözleşmeye aykırı davranarak fatura tarihlerinden daha önce çalışmasını habersiz şekilde bırakarak müvekkilinin uğramasına neden olduğunu, davacı tarafın çalışmalarının son döneminde müvekkili şirkete karşı tutumunun imzalanmış olan sözleşmeyi sona erdirerek sözleşmeden doğan cezai şartlardan kurtulmak için bu olayı çıkış formu düzenlemeden gerçekleştirdiğini, davacının dava konusu ettiği faturaları müvekkiline ait şirkete hizmet vermeyerek servis yapmadığı halde aldığı yakıt bedeli adı altında müvekkili şirkete ödetmeye çalıştığını, davacı tarafın müvekkiline hiçbir bildirimde bulunmadan işi bıraktığını ve gitmesi gereken servise gitmediğini aracının arıza yaptığını beyan ettiğini, bu nedenlerle öncelikle davanın yetkisizlik nedeniyle reddine ayrıcı davanın esastan reddi ile %20 kötü niyet tazminatına hükmedilerek yargılama giderleri ve vekalet ücretlerinin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
İş bu dava dosyası, … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin…Esas ve ..Karar sayılı görevsizlik kararı ile mahkememize tevzi olunmuştur.
Dava, taşıma sözleşmesinden kaynaklı ilamsız haciz yoluyla yapılan takibe konu itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı …’in 2019 yılında işletme defteri performans bilgilerine göre, 21.07.2007 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2007/12362 sayılı BKK. Uyarınca esnaf sınırını aşıp aşmadığının tespiti bakımından, bu yılda verdiği Gelir Vergisi Beyannamesi, eki gelir tablosu ve performans bilgilerinin gönderilmesi ve bu bilgilere göre VUK 171/1 ve 3 no.lu bentlerde ilgili yıl için belirlenen nakdi limitin yarısını, 171/2 no.lu bentte belirlenen nakdi limitin tamamını, ilgili yıl yıllık gayrisafi iş hasılatı tutarı yönünden aşıp aşmadığının araştırılması amacıyla Bayrampaşa Vergi Dairesine müzekkere yazılmış, müzekkere cevabına istinaden davacının 2019 yıllık gelir vergisine esas kazancının 56.919,37-TL olduğu, bu haliyle tüccarlar kısmında belirtilen istisna haddini açmadığı ve işletme hesabına göre defter tuttuğu Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayicinin Ayrımına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı (2007/12362) kararı uyarınca tacir statüsünde olmadığı anlaşılmıştır.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar,
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Somut olay özelinde her ne kadar Davacı … gelir vergisi beyannamesi irdelendiğinde snaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayicinin Ayrımına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı (2007/12362) kararı uyarınca tacir statüsünde olmadığından huzurdaki dava ticari işletmesiyle hususlarda doğmadığından nisbi ticari dava olarak kabul edilemeyecekse de, taraflar arasındaki uyuşmazlığın taşıma hukukundan kaynaklandığı gözetildiğinden huzurdaki dava tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardan olup, mahkememizin görev alanına girmektedir.
Diğer taraftan 6100 sayılı HMK’nın yetki sözleşmesini düzenleyen 17. maddesinde; “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır” hükmüne yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, yetki sözleşmesi düzenleyebilecek şahıslar, sadece tacirler veya kamu tüzel kişileri olarak belirlenmiştir. Bu haliyle davacı ile davalı aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında mahkemelerin ve icra dairelerinin yetkisine yönelik Şişli Mahkemeleri ve İcra Daireleri (yargı çevresi itibariyle İstanbul Mahkemeleri ve İcra Daireleri) yetkili kılan anlaşma geçerli olamayacağından, dava konu takibe yönelik yetki itirazının HMK yetki kurallarının uygulanması ile çözülmesi icap eder.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 50. maddesinde yetki ve itirazları düzenlenmiştir. İlk fıkrada, para veya teminat borcu için takip hukukunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun yetkiye dair hükümlerinin kıyas yoluyla tatbik olunacağı ifade edilmiştir.
İş bu dava İtirazın iptali davası olup ve davalı borçlu şirket hakkında başlatılan icra takibine karşı itiraz üzerine davanın açılmış olması göz önünde bulundurarak, öncelikle icra takip dosyalarının incelenmesi isabetli olacaktır. Çünkü borçlunun icra dairesinin yetkisine ve borca itiraz etmesi ve alacaklının İtirazın iptali davası açmış olması halinde öncelikle icra dairesinin yetkisinin incelenmesi gerekecektir. Yetkisiz icra dairesinde takip başlatılmışsa, İtirazın iptali davasının usulüne uygun olarak açılmış olduğu kabul edilemez. Açılan davada mahkemenin yetkisine itiraz edilmiş olsa dahi öncelikle icra dairesinin yetkisi incelenip karara bağlanmalıdır.
Yargıtay’ın kararlılık kazanmış uygulamasına göre de İtirazın iptalini gören mahkeme, İcra dairesinin yetkisine yönelik itirazı inceleyebilir. Mahkemenin yetkisine yönelik bir İtirazın olup olmaması, bu sonuca etkili değildir. Başka bir ifadeyle, itirazın iptali davasında, mahkemenin yetkisine itiraz edilmiş olsun veya olmasın mahkeme öncelikle tetkik merciinin yerine geçerek, İcra dairesinin yetkisini inceleyerek, kesin olarak sonuçlandırmalıdır (HGK 28.03.2001 gün ve 2001/19-267-311 sayılı, 11 HD 8.11.1999 gün ve 1999/ 6901 -8904 sayılı, 19 HD 4.4.1997 gün ve 1996/7286 ,1997/3995 sayılı kararları ).
Kaldı ki İtirazın iptali davasını görme yetkisi, takibin yapıldığı yer mahkemesine aittir. İcra dairesinin yetkisine yapılan itiraz üzerine, yapılan inceleme sonucunda, mahkeme, kendisinin de yetkili olup olmadığını belirlemiş olacaktır. (Saim Üstündağ, İcra Hukukunun esasları, İstanbul 1995,6. baskı sayfa ;101-102).(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu‘nun 20.03.2002 tarihli, 2002/13-241 Esas, 2002/208 Karar). (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2017/2449 Esas 2019/2149 Karar no lu ilamı)
İİK’nın 50/II. maddesinde salt takip hukuku açısından yetki itirazının İcra Hukuk Mahkemesince incelenmesine ilişkin prosedür düzenlenmiş olup İİK’nın 67. maddesine dayanan ve genel hükümler çerçevesinde yargılama yapılan itirazın iptali davasına bakacak mahkemenin yetkisini sınırlandırıldığı düşünülemez.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 28.03.2001 tarih, 2001/267 Esas, 2001/311 Karar).
Davaya konu icra takibinin yürütüldüğü icra dairesinin yetkili olup olmadığına yönelik ön sorunun değerlendirilmesi;
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 50. maddesinde yetki ve itirazları düzenlenmiştir. İlk fıkrada, para veya teminat borcu için takip hukukunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun yetkiye dair hükümlerinin kıyas yoluyla tatbik olunacağı ifade edilmiştir. HMK’nun 6. maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesidir. Aynı kanunun 10. maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzenlemedir. Ayrıca BK.’nun 73. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 89.) maddesi uyarınca para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir. Dolayısıyla dava, davacının seçimine göre, hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede açılabilir. (Bkz. HGK. 5.11.2003, 2003/13-640-627 sayılı kararı)
Bu haliyle somut olay bakımında davacı-alacaklı ile davalı-borçlunun yerleşim yerlerinin İstanbul İcra Daireleri yargı çevresinde bulunduğu görülmektedir. Bu maddi vakıa karşısında taraflar arasındaki taşımacılık sözleşmesinde kaynaklı dava faturaya dayalı bir miktar para alacağına ilişkin olup, davalı yan tarafından akdi ilişkinin inkar edilmemiş olması bakımından İİK 50/I. maddesi yollamasıyla 6100 sayılı HMK’nın yetkiye ilişkin hükümleri ve bu arada sözleşmeden doğan davalarda TBK’nın 89. Maddesinin de irdelenmesi gerekmektedir.
Dosya kapsamından davacı tarafın işletme merkezinin … olduğu anlaşılmakta olduğuna göre TBK’nın 89. maddesi uyarınca para alacağında alacaklının yerleşim yerinin ifa yeri olması göz önüne alınarak yetkili icra dairesi yine İstanbul İcra daireleri olup, taraflar arasında sözleşmenin ifa yeri ile ilgili ayrıca bir sözleşme hükmü bulunmamaktadır.
Dava konusu … 6.İcra Dairesinin … sayılı icra takibine karşı usulüne uygun yetki itirazında bulunduğu ve yetki İtirazının yerinde olduğu, yetkili yer icra dairesinde başlatılan icra takibinin bulunmadığı ve sonuç itibariyle, yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, yetkisiz icra dairesinde takip başlatılmışsa, İtirazın iptali davası usulüne uygun olarak açılmış bir dava kabul edilemeyeceğinden, davanın, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 114/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle, aynı yasanın 115/2. fıkrası gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle usülden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
Yine AAÜT’nin 7/2 maddesinde düzenlenen açık düzenleme gereği dava şartlarının yerine getirilmemesi nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi halinde maktu vekalet ücretini geçmemek üzere tarifenin 3. kısmında yazılı nispi vekalet ücretine hükmolunacağının, (yani üst sınırının maktu vekalet ücretini geçmemek üzere) yine 13. Maddesinde de bu tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla tarifenin üçüncü kısmına göre belirleneceği belirtilmişse de işbu aynı maddede (7. Maddenin ikinci fıkrası hükmü saklı kalmak kaydıyla) şeklinde düzenlendiğinden ve davacının fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 5.468,61 TL dava değeri üzerinden işbu davayı açmakla ve davanın dava şartının yerine getirilmemiş olması nedeniyle usulden reddine dair karar verilmiş olması nedeniyle davalı lehine tarifenin 7/2 maddesi gereğince tarifenin üçüncü kısmına göre dava değerinin %15 i olarak nispi vekalet ücretine hükmedilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Mahkememizin 2021/188 E.sayılı dosyasında açılan itirazın iptali davasının, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114/2. Fıkrası gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle aynı yasanın 115/2. Fıkrası gereğince usülden REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından başlangıçta peşin alınan 71,28 TL harcın mahsubu ile fazladan alınan 11,98 TL harcın kararın kesinleşmesi ve talep halinde davacıya veya vekiline İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından herhangi bir yargılama gideri yapılmadığı anlaşıldığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinden yürürlükte bulunan AAÜT 7/2 ve 13/1. maddesi uyarınca belirlenen 820,30 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili davalıya verilmesine,
6-Fazla yatan avans var ise Adalet Bakanlığı HMK gider avansı tarifesinin 5. maddesine göre karar kesinleştikten sonra talep halinde elektronik ortamda hesap numarası var ise bu numara üzerinden yok ise PTT aracılığı ile adreste ödemeli gönderilmesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı verilen karar miktar itibariyle kesin olmakla açıkça okunup anlatıldı.13/07/2021

Katip …

Hakim …