Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/185 E. 2023/105 K. 09.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/185
KARAR NO : 2023/105

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 09/03/2021
KARAR TARİHİ : 09/02/2023

Mahkememizde görülmekte olan ticari şirket davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin davalı şirkette pay sahibi olduklarını, davalı şirketin onbir ortaklı bir anonim şirketi olduğunu, …, …, … ve …’nun çoğunluk pay sahipleri olduğunu, …, …, …, …, …, … ve …’ın ise azınlık pay sahipleri olduğunu, bir süredir çoğunluk pay sahipleri ile şirketlerin yönetimine dair ciddi problemler yaşandığını, 09.12.2020 tarihinde gerçekleşen 2019 yılı olağan genel kurul toplantısında faaliyet raporlarının müzakeresine, finansal tabloların onaylanmasına ve bazı yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesine ve bazı yönetim kurulu üyelerinin ise ibra edilmemesine ilişkin olarak alınan 2, 3 ve 4 numaralı kararların açıkça kanuna ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, faaliyet raporunun usulüne uygun olmadığı ve gereği gibi müzakere edilmediği halde müzakere edilmiş gibi gösterildiğini, finansal tabloların gerekli şartları taşımadığı halde onaylandığını, azınlık pay sahipleri arasından seçilmiş yönetim kurulu üyeleri olan … ve …’ın hiçbir gerekçe göstermeksizin ibra edilmediği, ancak çoğunluk pay sahipleri arasından seçilen …, … ve …’ın ibra edildiğini, çoğunluk pay sahipleri arasında yer alan ve … ailesine mensup olan …, …, … ve …’ nun davalı şirketi ve yukarıda isimleri geçen tüm şirketleri kendi tasarrufları doğrultusunda yönlendirmekte olduğunu, faaliyet raporu yönetmeliği ilgili hükümlerine aykırı olarak yönetim kurulu üyesi olarak görev yapmış olan … ve …’ın faaliyet raporunu “Şirketin 2019 yılına ilişkin finansal durumunu her yönüyle doğru, dolambaçsız ve gerçeğe uygun bir şekilde ortaya koymaması” nedeniyle uygun bulmayıp raporun revize edilmesini talep etmesine rağmen bu talebin reddedildiğini, … ve …’ın bu talebine ilişkin olarak raporda herhangi bir ibareye de yer verilmediğini, diğer grup şirketlerine verilen borçlar veya …, …, … ve …’tan oluşan … ailesinin doğrudan ve/veya dolaylı hâkim olduğu diğer grup şirketlerinden alınan borçlara ilişkin bilgi ve kayıtların faaliyet raporlarında ele alınmadığını, faaliyet raporunun “Şirket Faaliyetleri ve Faaliyetlere İlişkin Önemli Gelişmeler” ile ilgili bilgilere yer verilmesi gereken 4. bölümünde hiçbir açıklama ve değerlendirmenin yer almadığını, faaliyet raporunun önemli eksiklikler içerdiğini, tek pay sahipli şirket anlayışı ile azınlığı temsil eden yönetim kurulu üyelerinin hem imzasını hem de itiraz ve görüşlerini görmezden gelen tutumla hazırlandığı, finansal tablolarda yer verilen borç/alacak rakamlarının davalı şirket ile yukarıda adı geçen şirketler arasındaki borç ilişkilerini doğru ve açık bir şekilde ortaya koymadığını, finansal tabloların, davalı şirketin grup şirketleri ile borç/alacak işlemleri hakkında pay sahiplerinin doğru bilgiye ulaşmasını sağlamaktan çok uzak olduğu, finansal tabloların hem anlaşılır olmadığını hem de eksik olduğunu, çoğunluk pay sahiplerinin bu tablolar ile davalı şirketin gerçek finansal durumunu dürüst resim ilkesine aykırı bir şekilde gizlediğinin anlaşıldığı, çoğunluk pay sahiplerinin ibrada olumsuz oy kullanmasının nedeninin ise davacı müvekkillerinin yasadan kaynaklanan bilgi alma haklarını kullanmak istemesinden ileri geldiğini, … ve …’i haksız yere ibra etmeyen pay sahiplerinin asıl ibra edilmemesi gereken yönetim kurulu üyeleri olan …, … ve …’i haksız bir şekilde ibra ettiklerini, fiiliyatta davalı şirketi yöneten ve şirketi büyük bir zarara sürükleyen bizatihi çoğunluk pay sahipleri olduğunu, bu nedenle Davalı Şirket’in 9.12.2020 tarihli genel kurul toplantısında alından 2, 3 ve 4 numaralı kararların kanuna ve dürüstlük kuralına aykırı olması nedeniyle TTK m. 445 uyarınca iptalini beyan ve talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; iptali talep edilen kararlarla ilgili hiç iptal sebebinin gerçekleşmediğini, iptali talep edilen 2 numaralı genel kurul gündemi açısından ortada iptali talep edilebilecek bir karar olmadığını, gündem maddesinin sadece faaliyet raporunun okunması ve müzakeresinden ibaret olduğunu, karar alınmadığı için iptal edilebilecek bir hukuki işlemi de olmadığını, faaliyet raporunun mevzuata ve dürüst resim ilkesine uygun hazırlandığını, iptali talep edilen 3 numaralı karar açısından finansal tabloların bütünüyle mevzuata ve finansal raporlama standartlarına uygun olarak hazırlandığını, hiçbir gerçek dışı, hatalı, eksik veya müphem kalem bulunmadığını, iptali talep edilen 4 numaralı karar açısından iptali gerektirir hiçbir sebep bulunmadığını, davacılar …’nun, …’ın ve …’nun ibrasına ilişkin genel kurul kararı açısından hiçbir gerekçe ileri süremediğini, anılan YK üyelerinin ibra edilmemesini gerektirecek hiçbir husus bulunmadığını, öte yandan, ibra edilmeyen yönetim kurulu gerektirecek hiçbir husus bulunmadığını, öte yandan, ibra edilmeyen yönetim kurulu üyeleri … ile …’in şirkete karşı özen borcunu ağır şekilde ihlal ettiğini, huzurdaki davada iptali talep edilenler de dahil olmak üzere, 09/12/2020 tarihli genel kurul toplantısında alınmış olan kararların tamamının usule ve hukuka uygun biçimde alındığını, davacıların gayri ciddi ve dürüstlük kuralına aykırı taleplerin tümüyle reddedilmesi gerektiği, davacının yönetim kurulu üyeleri … ve …’dan herhangi bir bilginin gizlenmediğini, şimdiye kadar bilgi alma hakkının ihlal edilmemiş olduğunu, bu hususta anılan kişilerce TTK m.392 uyarınca hiçbir bilgi alma ve inceleme talebinin de ileri sürülmemiş olduğunu, yönetim kurulu üyelerinden …’in ve …’ın ibra edilmemelerine dair 4 numaralı karar bakımından iptal sebebi bulunmadığını, ibranın reddi kararının iptalini talep ettiklerini ve davacı tarafın herhangi bir hukuki menfaati bulunmadığını, zira ibranın reddi kararının tek başına uygulanabilir nitelik taşımadığı, ibra konusunda esas inceleme yani kanuna, esas sözleşmeye ve dürüstlük kuralına uygunluk açısından yapılacak bir incelemenin, ancak yönetim kurulu üyelerine karşı açılacak bir sorumluluk davasında gündeme geleceğini, bu hususun Yargıtay kararlarında sabit olduğu gibi öğretide de savunulduğunu, davacılardan … ve …, şirkete karşı özen ve sadakat yükümünü yerine getirmek yerine, yalnızca diğer davacıların menfaatlerini önceleyen ve onları temsil eden bir yönetim kurulu üyesi olarak hareket ettiklerini; anılan kişilerin, özellikle, kendilerinin ve temsil ettikleri pay sahiplerinin kişisel ve haksız hırs ve amaçları doğrultusunda yönetim kurulu toplantılarını terk ettikleri, faaliyet raporunu, tüm içeriğine vakıf olmalarına ve içeriğinin doğru olmasına rağmen hukuka aykırı amaç güderek imzalamaktan imtina etmeleri, şirket yöneticilerinin çalışma düzenini ısrarlı olarak bozmaları ve bu şekilde şirkete karşı özen borcunu ihlal etmeleri nedeniyle ibra edilmediklerini, bu nedenle davanın tümden reddini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu davalı şirketin sadece bir taşınmaza sahip ticari faaliyet yürüten bir şirket olup olmadığı, davalı şirketin bu çerçevede borçlu veya alacaklı olduğuna dair herhangi bir kayıt olup olmadığı, bu çerçevede şirketin faaliyetlerine esas teşkil edecek rapor hazırlanmasının söz konusu olup olmadığı, şirketin taşınmazı dışında başkaca bir faaliyeti olup olmadığı, yok ise söz konusu taşınmaz nedeni ile faaliyetinin olup olmadığı, tüm bu durumlar değerlendirildiğinde faaliyet raporunun usulüne uygun olmadığı ve gereği gibi müzakere edilmediği halde müzakere edilmiş gibi gösterildiği ve finansal tabloların gerekli şartları taşımadığı halde onaylandığına dair kararın genel kurul kararında aykırılık olup olmadığı, bu noktada finansal, işletmesel ve muhasebesel olarak bir aykırılık söz konusu olup olmadığı, Yargıtay 11.HD 2019/2711 E. 2020/1259 K.sayılı ilamında da belirtildiği üzere davacı taraflarca ibra edilmemeye dair genel kurul kararının iptali de istenilmekle söz konusu kararın kural olarak uygulanabilir nitelik taşıyıp taşımadığı, bu konuda yönetim kurulu üyesi olan davacılar hakkında sorumluluk davası açılmasının halihazırda söz konusu olup olmadığı, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmemelerine ilişkin genel kurul kararının iptalinin davacılar tarafından talep edilebilmesinin sorumluluk kararı için gerekli sürenin geçip geçmediği de gözetildiğinde bu yönden aykırılık olup olmadığı, ayrıca diğer yönetim kurulu üyeleri hakkında ibraya engel bir durumun söz konusu olup olmadığı, ibra kararının iptali talebi noktasında ise davacıların talebine dayanak kılınan vakıalar yani “şirketin zarara uğratıldığı, ve bu nedenle iptal kararının hatalı olduğu” iddiasının muhasebesel, finansal ve işletmesel açıdan davacı tarafından somutlaştırılan vakıalar ve belgeler çerçevesinde anlaşılabilir bir aykırılık halinin mevcut olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Davacıların pay sahibi olduğu, bir kısım davacılardan … ve …’ in aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olduğu, davanın genel kurul kararının iptali olup yasal üç aylık hak düşürücü süre içinde yetkili mahkemede açılmış olduğu, ayrıca her bir davacı açısından gerekli başvuru harcı ve ilam harcının ayrı ayrı depo edildiği tartışmasızdır.
Mahkememizce kök bilirkişi raporunu sunan birinci bilirkişi kurulunun 06/04/2022 tarihli raporunda “genel kurul toplantısında alınan 2., 3 ve 4.maddelerin iptalini talep ettiği, davacıların davalı şirkette pay sahibi olduğu, davalı tarafça incelemeye ibraz edilen 2019 yılı yasal defterlerin açılış ve kapanış tasdiklerinin kanuni sürelerinde yaptırıldığı, davalı şirketin sadece bir taşınmaza sahip ticari faaliyet yürüten bir şirket olduğu, başkaca bir ticari faaliyetinin olmadığı, davalı şirketin 2019 yılı sonu itibariyle 3.540.- TL tutarında alacağının olduğu 17.802.- TL tutarında da borcunun olduğu, 2.numaralı gündem maddesi yönünden şirketin faaliyetlerine esas teşkil edecek raporun Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında Yönetmelik (28.02.2012 tarih ve 28395 numaralı Resmi Gazetede yayımlanmıştır) çerçevesinde hazırlanmasının gerektiğini, 09.12.2020 tarihinde yapılan genel kurulun 2.maddesinde herhangi bir kararın alınmadığı görülmekle birlikte yönetim kurulu faaliyet raporunun “Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında Yönetmelik” hükümleri formatında hazırlanmasına karşın bazı maddeler yönünden yeterli ve somut bilgilere yer verilmediği, yapılması gereken bazı açıklamaların yapılmadığı ve yeterli açıklıkta olmadığı, davalı şirketin genel kurula sunulan mali tablolar ve yönetim kurulu faaliyet raporunda ortakların ortak oldukları diğer şirketlere davalı şirketin vermiş olduğu kefalet, aval vb. gibi yükümlülüklere yer verilmediği, bu nedenle davalı şirket üzerinde yer alan finansal risklerin boyutu hakkında genel kurulun bilgilendirilmediği, bu risklerin davalı şirket bilançosu üzerindeki riskinin açıkça ortaya konulmasının gerektiği; buna mukabil 2 numaralı karar yönünden yönetim kurulu faaliyet raporu ile ilgili olarak kabul ya da red yönünden herhangi bir oylama yapılmadığını, bu nedenle iptalini gerektirir bir durumun mevcut olmadığı, iptal edilebilmesi için öncelikle ortada faaliyet raporunun kabulü gibi olumlu bir karar söz konusu olması gerektiği, aksi halde ortada olumlu anlamda bir karar bulunmadığından bu raporun iptalinin söz konusu olamayacağı, bu bakımdan, 2 numaralı karar yönünden iptal sebeplerinin gerçekleşmediği; davalı şirketin yasal defter ve dayanak belgelerinde yapılan incelemeler neticesinde bilanço ve gelir tablosumun davalı şirket yasal defter kayıtlarını yansıttığı ve davalı şirketin tek bir gayrimenkule sahip olduğu ve tüm ticari faaliyetinin söz konusu gayrimenkulü kiraya vermek ve kira geliri elde etmekten ibaret olduğu, kefil olunan risklerin gerçekleştiği hususunda dosyada ve davalı şirket yasal defterlerinde herhangi bir tespitin yapılmadığı, açıklanan nedenlerle iptali talep edilen genel kurul 3 numaralı maddenin iptalini gerektiren bir durumun tespit edilemediği, 4.numaralı gündem maddesi uyarınca alınan ibra etme/etmeme yönünde bir kısım yönetim kurulu üyeleri bakımından farklılık arzeden kararın herhangi bir gerekçeye dayandırılmaması halinde TTK m. 391 eşit işlem ilkesine ve yine dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edebileceği, öte yandan ileri sürülen gerekçe ile birlikte düşünüldüğünde bu kanıda olan genel kurulun yönetim kurulunu üyelerini ibra etmesi yahut etmemesinin TTK m. 408 hükmü gereği devredilemez yetkileri ve yine anonim şirketlerde geçerli çoğunluk ilkesi çerçevesinde değerlendirilebileceği” şeklinde görüş bildirmiştir.
31 sayfadan ibaret bilirkişi raporuna yönelik davacı vekilinin itirazları karşısında finansal tablolara ilişkin değerlendirmelerde maddi hata olup olmadığı, bilançoya ilişkin yapılan değerlendirmelerde hata olup olmadığı, bu suretle davacının dinlenilme hakkının kısıtlanmaması açısından davacı vekilinin talebine uygun olarak yeni bilirkişi kurulunden yeni rapor alınmasına, davacıların pay sahibi olduğu, bir kısım davacılardan … ve …’ in aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olduğu davanın genel kurul kararının iptali olup yasal üç aylık hak düşürücü süre içinde bu davanın açılmış olduğu , ayrıca her bir davacı açısından gerekli başvuru harcı ve ilam harcının ayrı ayrı depo edildiği, bu hususların tartışmasız olduğu dikkate alındığında, davalı şirketin sadece bir taşınmaza sahip ticari faaliyet yürüten bir şirket olup olmadığı, davalı şirketin bu çerçevede borçlu veya alacaklı olduğuna dair herhangi bir kayıt olup olmadığı, bu çerçevede şirketin faaliyetlerine esas teşkil edecek rapor hazırlanmasının söz konusu olup olmadığı, şirketin taşınmazı dışında başkaca bir faaliyeti olup olmadığı, yok ise söz konusu taşınmaz nedeni ile faaliyetinin olup olmadığı, tüm bu durumlar değerlendirildiğinde faaliyet raporunun usulüne uygun olmadığı ve gereği gibi müzakere edilmediği halde müzakere edilmiş gibi gösterildiği ve finansal tabloların gerekli şartları taşımadığı halde onaylandığına dair kararın genel kurul karanının iptalinin aykırılık olup olmadığı, bu noktada finansal, işletmesel ve muhasebesel olarak bir aykırılık söz konusu olup olmadığı, Yargıtay 11.HD 2019/2711E. 2020/1259K.sayılı ilamında da belirtildiği üzere davacı taraflarca ibra edilmemeye dair genel kurul kararının iptali de istenilmekle söz konusu kararın kural olarak uygulanabilir nitelik taşıyıp taşımadığı, bu konuda yönetim kurulu üyesi olan davacılar hakkında sorumluluk davası açılmasının halihazırda söz konusu olup olmadığı, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmemelerine ilişkin genel kurul kararının iptalinin davacılar tarafından talep edilebilmesinin sorumluluk kararı için gerekli sürenin geçip geçmediği de gözetildiğinde bu yönden aykırılık olup olmadığı, ayrıca diğer tüm yönetim kurulu üyeleri hakkında ibraya engel bir durumun söz konusu olup olmadığı, ibra kararının iptali talebi noktasında ise davacını talebine dayanak kılınan vakıalar yani ” şirketin zarara uğratıldığı, ve bu nedenle iptal kararının hatalı olduğu” iddiasının muhasebesel, finansal ve işletmesel açıdan davacı tarafından somutlaştırılan vakıalar ve belgeler çerçevesinde anlaşılabilir bir aykırılık halinin mevcut olup olmadığı, bu noktada özellikle birinci bilirkişi kurulunun 01/04/2022 tarihli bilirkişi kurulu raporundan aynı veya farklı bir sonuca varılması halinde gerekçesinin açıklanması, birinci bilirkişi kurulunun raporuna itibar edilip edilmediği noktalarında bilirkişi incelemesi yapılmasına” dair ara karar oluşturulmuştur.
İkinci bilirkişi kurulunun 29/11/2022 tarihli raporunda “TTK m. 408 ve 409 uyarınca genel kurul onayına sunulması gereken faaliyet raporunun, mevzuata göre çok dar kapsamlı ve eksik hazırlanması, genel kurul onayına sunulmaksızın sadece ”müzakere edildi” şeklinde karar alınmasının TTK m. 408 ve 409’a aykırılık teşkil ettiği ve bu nedenle dava konusu genel kurulu 2 nolu kararının TTK m.445 uyarınca iptal şartlarının gerçekleştiğinin kabul edilebileceği, iptali talep edilen 3 no.lu karar yönünden; mali tabloların finansal raporlama standartlarına uygun olarak raporlandığı, defter kayıtları ile uyumlu olduğu, şirketin borç ve alacakları ile mali durumunu ortaya koyacak açık ve anlaşılırlıkta bulunduğu hususları belirlenmiş olmakla mevcut delillere göre mali tabloların yasa, esas sözleşme ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu yönünde herhangi bir tespit de yapılamadığından kararın iptalini gerektiren bir durum bulunmadığı, iptali talep edilen 4 no.lu karar yönünden; pay sahiplerinin özen yükümlülüğünü ihlal ettiğini düşündüğü yönetim kurulu üyelerinin ibrasında olumsuz oy kullanmalarının TTK m. 445 uyarınca dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmeyeceği, genel kurul kararının iptali için öngörülen üç aylık hak düşürücü sürenin sonunda huzurdaki dava açıldığından genel kurulun ibra etmeme kararının iptalinin dava edilebilmesi için makul sürenin geçtiği, ibra edilmeme kararına karşı dava açılması bakımından YK üyelerinin maddi menfaati olduğu kadar manevi menfaatinin de bulunduğu” şeklinde görüş bildirmiştir.
Dava, genel kurul kararın iptaline yönelik olarak açılmış ve 6102 sayılı TTK m.446 hükmünden kaynaklanmaktadır.
6102 sayılı TTK. m.446 hükmü somut uyuşmazlığa dayanak madde olup bu hükümde iptal davası açılabilecek kişiler sayılmıştır. Bu maddeye göre, toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağı geçirten, toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun veya olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri iptal davası açabileceklerdir.
İptal davası, genel kurul kararının alınmış olduğu tarih dikkate alındığında üç aylık yasal hak düşürücü süre içinde açılmış olup Mahkememiz yetkilidir. Davacılar ise aktif sıfat sahibidir.
İptal talebine konu olan 2.numaralı gündem maddesi uyarınca alınan kararın iptali talep olunmuştur. Bu noktada faaliyet raporunun yeterli olmaması, tabloların hukuka uygun hazırlanmaması, hesap verme ve dürüstlük ilkelerine uygun davranılmadığı iddiası mevcut olmakla birlikte söz konusu husus ile ilgili icra edilebilir şekilde hukuken ortaya çıkmış bir genel kurul kararı söz konusu değildir. Zaten dayanak kanun hükmü ve dayanaklardan anlaşıldığı üzere alınmış olan bir kararının iptali söz konusu olabilecektir. O halde ortada bir karar bulunmadığı anlaşılmakla bu yöne ilişkin iptal talebinin kabul edilemeyeceği değerlendirilmiştir. Özellikle bu noktada bilirkişi kurulu raporları arasında farklılık söz konusu ise de Mahkememizce ikinci bilirkişi kurulu raporuna değil sonuç olarak birinci bilirkişi kurulu raporuna itibar edilmiştir. Ancak bu noktada da Mahkememizce raporlarda irdelenmeyen Yargıtay uygulaması özellikle dikkate alınmıştır.
Anılan uygulama gereği:
“Dava, anonim şirket genel kurul kararının iptali istemine ilişkindir. Davalı şirketin 10.01.2014 tarihli genel kurul toplantısının (1) numaralı maddesinde, yönetim kurulu faaliyet raporu ile murakıp raporlarının okunduğu, ancak müzakere sonrası hiçbir oylamanın yapılmadığı, ayrıca genel kurul toplantısının (2) numaralı maddesinde ise bilanço kâr ve zarar hesaplarının okunduğu ve müzakere sonrası yapılan oylama neticesinde oy çokluğu ile kabul edildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, yazılı şekilde, şirketin kâr etmesine rağmen bu kârın yönetim kurulu kararı ile yedek akçe olarak ayrıldığı, bu durumun pay sahiplerinin vazgeçilmez hakkını ihlal ettiği ve davalı şirketin TTK’nın 409. maddesine uygun olarak kâr payı dağıtımı konusunda gündem belirlemediği gerekçesiyle anılan genel kurulun (1) ve (2) numaralı kararlarının iptaline karar verilmiştir. Ancak, her şeyden önce TTK’nın 445. maddesi gereğince iptal talebi hakkının kullanılabilmesi için ilk koşul, ortada bir genel kurul kararının mevcut olmasıdır. Oysa, dava konusu genel kurulun (1) numaralı maddesinde oylama yapılmamış ve olumlu veya olumsuz hiçbir karar alınmamış, sadece yönetim kurulu raporu ve murakıp raporu okunmuştur. Bu durumda, ortada TTK’nın 445. maddesi gereğince iptali talep edilebilir nitelikte bir karar olmadığından, davacıların bu kararın iptalini talep etmeleri mümkün değildir.
Ayrıca, dava konusu genel kurul gündemi TTK’nın 409/1 maddesine uygun olarak oluşturulmamış ise de, bu durum başlı başına iptal nedeni olarak kabul edilemez. Şöyle ki, TTK’nın 409/1 maddesi düzenleyici nitelikte kanun hükmü olup, genel kurul kararının düzenleyici nitelikte kanun hükümlerine aykırı olması, kararın geçerliliğiyle ilgili değildir. Dolayısıyla bu türden kanun hükümlerine aykırılık genel kurul kararlarının iptal edilebilirliğine değil, koşulları varsa sadece yönetim kurulunun sorumluluğuna yol açar. Kaldı ki, kârın yönetim kurulu kararı ile yedek akçe olarak ayrılması her ne kadar pay sahiplerinin vazgeçilmez hakkını ihlal etse de bu durum ayrı bir dava konusu olup, anılan yönetim kurulu kararıyla doğrudan bağlantılı olmayan işbu davada ileri sürülemez. Bu durumda, mahkemece, yukarıda anılan hususlar değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeye ve eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde anılan genel kurulun (1) ve (2) numaralı kararlarının iptaline karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.”
şeklinde gerekçe oluşturulmuştur.
Adı geçen gerekçede de değinilmiş olduğu üzere somut davada da söz konusu madde yönünden herhangi bir oylama yapılmamış, olumlu veya olumsuz hiçbir karar alınmamıştır. Buna göre faaliyet raporunun sadece müzakere edilmiş olması karşısında adı geçen Yargıtay uygulaması gereği dahi davacıların iptal talebinin kabulü mümkün görülmemiştir.
Yine Mahkememizce yapılan incelemede Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esaslarıyla Bu Toplantılarda Bulunacak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkında Yönetmelik hükümleri dikkate alındığında madde 13.hükmünün (ç) bendi finansal raporların okunması, müzakeresi ve tasdiki öngörüldüğü halde bu noktada karar alınmasına dair özel bir düzenleme dahi söz konusu değildir. Söz konusu özel düzenleme karşısında, karar alınmasında da usulen bir zorunluluk yoktur. Elbette Yargıtay uygulamasında açıklandığı üzere bu hal ancak ve gerektiği takdirde yönetim kurulunun sorumluluğunu doğuracak olmakla birlikte iptal nedeni olamayacaktır.
İptal talebine konu olan 3 numaralı karar finansal tablonun tasdikine ilişkindir. 2.numaralı madde ile ilgili açıklanan gerekçelerde de belirtilmiş olduğu üzere finansal raporun tasdikine ilişkindir. Ne var ki söz konusu tasdik kararı ile şirketin yasal defterlerindeki kalemleri ortadan kaldırıcı, değiştirici herhangi bir içerik taşımamaktadır. Kaldı ki muhasebesel açıdan yapılan incelemelere göre defter ve kayıtlar ile raporlamaların uyumlu olduğu, açık ve anlaşılır olduğu ortaya çıkmıştır. Söz konusu tasdikin esas sözleşme ve dürüstlük kuralına aykırı bir yönü bulunmadığı gibi yasaya aykırılık teşkil edebilecek ve somutlaştırılmış herhangi bir vakıa ve delil dahi söz konusu değildir.
İptal talebine konu 4.numaralı gündem ise yönetim kurulunun ibrasına ve ibra edilmemesine ilişkindir. Bu konuda Yargıtay uygulamasında da benimsendiği üzere;
“Davacı vekili, 2013 yılı olağan genel kurul toplantısında müvekkilinin ibra edilmemesi yönünde alınan kararın iptali ile müvekkilinin ibra edilmesinin gerekli olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın usulden ve esastan reddini savunmuştur.
Mahkemece, ibra edilmeme kararının tek başına uygulanabilirliğinin bulunmadığı, davacı hakkında sorumluluk davası açılması yönünde karar alınmadığı veya açılmış bir sorumluluk davasının olmadığı, davacının dava açmakta hukuki menfaatinin bulunmadığı gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve dava tarihi itibariyle hükmen ibra davası açılabilmesi için sorumluluk davası açılabileceği makul bir sürenin de geçmemiş olmasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.”
şeklinde açıklanan gerekçesi ve somut olayda olduğu gibi ibra edilmeme yönünde verilmiş olan kararın iptali ve davacının ibra olunmasının gerekli olduğu yönündeki karar içerik itibariyle tek başına uygulanabilirliği bulunmayan karar niteliğindedir. Somut olayda olduğu üzere davacılar hakkında sorumluluk davası açılması yönünde alınmış bir karar bulunmadığı gibi davanın görüldüğü aşama itibariyle açılmış bir sorumluluk davasının bulunduğu yönünde somutlaştırılmış herhangi bir vakıa veya delil söz konusu bulunmamaktadır.
Öte yandan ibraya ilişkin karar, nihai olarak bir genel kurulun yetkisi kapsamında kalmaktadır. Bu nedenle bu noktada Mahkememizce yerindelik denetimi yapılabilmesi ise mümkün bulunmamaktadır. Zaten yönetim kurulu üyelerinin ibra olunmasına ilişkin iradenin de tek başına ve münhasıran kanun, ana sözleşme ve dürüstlük kuralına aykırılığı ile ilgili somutlaştırılmış bir vakıa ve delil dahi söz konusu değildir. Bu nedenle genel kurulun kendi takdir yetkileri çerçevesinde yönetim kurulu üyelerini ibra etmemiş olmaları anonim ortaklıklarının şirket iş ve işlemlerinin ”şirket demokrasisi” anlayışı çerçevesinde alınmış bir karar olarak Mahkememizce takdir olunmuştur.
Mahkememizce alınan bilirkişi raporlarındaki 3. ve 4.numaralı gündem maddeleriyle ilgili görüşlere yönelik davacı vekilinin itirazlarına açıklanan nedenlerle itibar edilmemiş, 2.numaralı gündem maddesi yönünden ise Mahkememizce yapılan hukuki nitelendirmelere göre yine davacı vekilinin itirazlarına itibar edilmemiştir.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64) Oysaki her bir davacının, iptalini talep etmiş olduğu hususlar ile ilgili ispat yükünü yerine getiremediği açıklanan gerekçeler ile ortaya çıkmıştır.
Bilindiği üzere herbir pay sahibinin genel kurul kararının iptalini talep edebilme hakkı mevcut ise de aynı tarihli bir genel kurul kararına yönelik açılan bu tip davaların TTK m.448/f.2 hükmü uyarınca birlikte görülmesi zorunludur. Bu nedenle davacılar arasında şekli anlamda bir zorunlu dava arkadaşlığı mevcuttur. Bu nedenle davalı lehine tek bir vekalet ücreti takdir olunmuştur.
Yapılan açıklamalar karşısında davacıların davalı şirket aleyhine açmış olduğu davaların tümden ve ayrı ayrı reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacıların davalı şirket aleyhine açmış olduğu davaların tümden ve ayrı ayrı reddine,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince her bir davacıdan ayrı ayrı alınması gereken 179,90′ ar TL’den her bir davacının ayrı ayrı depo ettiği 59,30′ ar TL’nin mahsubu ile bakiye 120,60′ ar TL’nin her bir davacıdan ayrı ayrı tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Herbir davacının harcadığı masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalının harcadığı 500,00TL yargılama giderinin davacılardan takdiren müteselsilen tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Davanın reddi ve şekli zorunlu dava arkadaşlığı karşısında AAÜT gereği davalı lehine takdir edilen 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin, davacılardan müteselsilen tahsili ile davalıya verilmesine,
6-Artan avansın karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 09/02/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip