Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/113 E. 2021/856 K. 06.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/113 Esas
KARAR NO : 2021/856

DAVA : Alacak (Rücu İsteminden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 27/03/2015
KARAR TARİHİ : 06/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, müvekkiline alacağını temlik eden … ile davalının dava dışı … Ltd. Şti.’nin eşit oranda hissedarları ve münferit imza ile temsilcileri olduğunu, vergi dairesince tahakkuk ettirilen verginin bir bölümü ödenmeyince yapılandırılıp … tarafından 284.002,85 TL olarak ödendiğini, bu ödemenin 142.001,42 TL’sinin davalı adına yapıldığını ileri sürerek 142.001,42 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, vergi borçlarının kanunen ortadan kalktığını, davacının rızai ödemesinin vergi dairesince kabul edildiğini, amme borcunun doğduğu dönemde faal olan şirketin malvarlığı bulunduğunu, borcun şirketçe ödenmesi imkanı varken davacının ödeme yaptığını, bu durumda rücu hakkının doğmadığını, öncelikle şirket tüzel kişiliğine başvuru gerektiğini, doğrudan müvekkilinden talepte bulunulamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, limited şirket müdürünün şirketin kamu borcunu ödemiş olması nedeniyle yine ortak ve müdür olan dava dışı …’ndan … 3.İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip konusu alacağını temlik alan davacının rücu istemine ilişkindir.
Mahkememizce verilen …tarih ve … sayılı karar ile davacının delil olarak dayanmakla birlikte dava dışı şirketin defterlerini sunmadığı, kesin süreye rağmen yerlerini bildirmediği, öncelikle kamu alacağının asıl borçlu şirketten tahsil edilmesi ya da tahsil edilemeyeceğinin anlaşılmasının gerektiği, bu sebeple şirket defterlerinin incelenmeden, şirket malvarlığının tespit edilmeden amme alacağının şirketten tahsil edilemeyeceği sonucuna varılmasının mümkün olmadığı, şirketin tasfiye haline girmediği gerekçesiyle davanın reddine yönelik verilen karar; Yargıtay 11. HD’nin 04.11.2020 tarih 2019/1636 esas, 2020/4738karar sayılı kararı ile mahkememiz esasının yukarıda belirtilen sırasına kaydı yapılmış; bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.
Yüksek mahkemenin bozma ilam içeriğinde; “Mahkemece, kamu alacağının öncelikle şirketten tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gerektiği ancak şirket defterlerinin yerlerinin bildirilmemesi nedeniyle incelenemediği bu halde amme alacağının şirketten tahsil edilemeyeceği sonucuna varılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de şirket defterlerinin incelenememiş olması tek başına mahkemenin ulaştığı sonuca götürmez. Aynı taraflar arasında görülen bir başka dava hakkında Dairemizin 2018/3881 Esas- 2020/3481 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere şirketin bir kısım vergi borçlarından ötürü temlik eden ortağın takibe maruz kaldığı, kamu idaresinin amme alacağını 6183 sayılı Kanunun 35. maddesi çerçevesinde kamu borçlusu şirketten tahsil edemeyeceğini değerlendirerek ortağa yöneldiği anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece, davaya konu alacağın da şirketten tahsil edilemeyeceği kabul edilerek işin esasına girilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi yerinde olmamış, kararın davacı yararına bozulmasını gerektirmiştir.” şeklindeki gerekçe ile bozulduğu görülmektedir.
Yüksek mahkeme bozma ilam içeriğinde aynı taraflar arasında görülen bir başka dava hakkında 2018/3881 Esas- 2020/3481 Karar sayılı ilamı ile yine dairece verilen emsal nitelikteki kararından bahsettiği görülmekle, somut uyuşmazlıkla doğrudan ilgisi bulunmayan ancak aynı taraflar arasında daha önce açılmış ve hukuki sebepleri ve uyuşmazlık konusu itibariyle benzer mahiyetteki dava konusu ilgili mahkemesinden celbedilerek incelenmiştir. Bu kapsamda mahkememiz dosyasına yönelik bozma ilamı olan Yargıtay 11.HD’ nin 2019/1636 E, 2020/4738 Karar sayılı ilam içeriğinde adı geçen aynı dairenin 2018/3881 E, 2020/3481 Karar sayılı ilamına konu yerel mahkeme kararı dosyası olan … 11. A.T.M’ nin …E, (ESKİ … E.) dosyasının UYAP ortamına tarandığı görülmüştür. İlgili mahkeme dosyasının temyiz incelemesinde “Kamu idaresinin 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesi çerçevesinde söz konusu alacağın kamu borçlusundan tahsil edilemeyeceğini değerlendirerek …’na yönelmiş olduğu dosya kapsamı ile belirgindir. Bu durumda, davalı yanca, şirketin mal varlığı bulunduğu, kamu idaresine ödenen borcun öncelikle şirketten tahsil edilmesine yönelik savunmasının kanıtlanamaması halinde, davacının hissesine düşen miktardan fazla ödediği tutarın, teselsül hükümleri gereğince, davalıya hisse oranı dairesinde rücu edilmesinde hukuka aykırılık yoktur. ” şeklindeki gerekçelerle yerel mahkemece verilen red kararının bozulduğu görülmektedir.
İncelenen yerel mahkeme ve Yargıtay kararlarının mahkememiz dosyası ile doğrudan bir ilişki bulunmadığın huzurdaki uyuşmazlık hakkında yalnızca fikir verici mahiyette bulunduğunun tespiti ile mahkememiz dosyanın incelenmesinde, dosya kapsamındaki uyuşmazlığı yönelik bozma öncesinde tanzim edilen 03/09/2018 tarihli bilirkişi heyet raporunun dosya içerisinde bulunan 03.09.2018 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “Kamu borçlarından kanuni temsilcilerin sorumlu tutulabilmeleri için öncelikle asıl kamu borçlusunun yani şirketin takip edilmesi ve takibin sonuçsuz kalması yada sonuçsuz kalacağının anlaşılması gerekir daha açık bir deyişle kamu alacaklısı öncelikle şirketi kamu borçları için takip edecek ve kamu alacağının şirketten tahsil edilememesi yada bu durumun anlaşılması halinde kanuni temsilcinin sorumluluğuna gidilebilecektir. İflas ve tasfiyeden önce şirketin borcunu karşılayacak varlığın olmadığı, takiplerin sonuçsuz kalmasından ve ayrıca hiçbir bankada alacak bakiyesinin bulunmamasından anlaşılması halinde, tasfiyenin sonucunun ve aciz vesikasının alınmasının beklenmesine gerek yoktur. AATUHK mükerrer m.35/1 hükmünde “tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları” denilmek suretiyle bu husus açıkça ifade edilmiştir. Somut olayda, dava konusu kamu borcunun, idare tarafından şirketten tahsil edilemeyip davacıdan tahsil edildiği ve yine dava konusu şirketin ticaret sicil müdürlüğü tarafından, faaliyetinin olmaması nedeniyle, re’sen terkin edildiği hususları dikkate alındığında; şirketin dava konusu borcu ödeyebilecek durumda olmadığı sonucuna varılmaktadır. Bu nedenle davalı tarafın öncelikle şirkete karşı takip yapılması ve takibin semeresiz kaldığının ispat edilmesi gerektiği yönündeki iddiası yerinde olmamaktadır”.
Bütün bu hususlar dikkate alındığında,
-… Kurumlar Vergi Dairesinin kayıtlı mükellefi iken 01/07/2012 tarihinde … Vergi Dairesine nakil giden … vergi kimlik numaralı …LTD.ŞTİ’nin ortaklarının %50’şer hisseli … ve … olduğu,
-Şirket Ortakları … ve …’nun şirketin borçlarından dolayı sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu oldukları,
-… LTD.ŞTİ’nin .. Kurumlar ve Nakil Vasıtaları Vergi Daireleri ve … Gümrük Saymanlık Müdürlüğüne olan borçları 6111 sayılı kanun kapsamında yapılandırılarak ödendiği,
-Bu borçların 6183 sayılı AATUHK’nun 102.maddesine göre zamanaşımına uğramadığı, … Asliye 29. Ticaret Mahkemesinin … Esas nolu kararında da bu miktarlar üzerinden takibe devam edilmesine karar verilmesi dikkate alındığında, mükerrer takip ve tahsilatın bulunmadığı,
-Dava dışı … LTD.ŞTİ’ne ait 5,6 ve 7.taksit tutarları olan 284.002,85 TL’lik vergi borcunun davacı … tarafından kendi adına kayıtlı olan Kredi kartları ve şahısa ait … şubesindeki… nolu hesaptan ödediği, %50 hisseli şirket Ortağı olan davalı …’nın bu tutarın 142.001,42 TL’lik kısmından sorumlu olduğu kanaati oluşmaktadır”. şeklinde tespitlerine yer verildikten sonra raporda açıklanan nedenlerle; davacının davalıdan (dava değeri) 142.001,42 TL alacaklı olduğu, davalıdan talep edilen miktara avans faizi işletilebileceği kanaati bildirilmiştir.
Dosya kapsamındaki raporun denetime elverişli niteliği de gözetilerek, Yargıtay bozma ilamı içeriği de bünyesinde barındırdığı tespitler uyarınca davalı vekilinin tarafların ortak olduğu şirketin mali durumunun araştırılmasına yönelik taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Bir sermaye şirketi türü olan limited şirketlerde ortaklar açısından sınırlı sorumluluk ilkesi geçerlidir. Ortağın asıl borcu, taahhüt ettiği sermayeyi ödemektir. Sermaye borcunu tam olarak yerine getiren ortağın sorumluluğu sona ermektedir. İlke olarak kanun, ortaklarla limited şirket alacaklıları arasında bir ilişki kurmamış, alacaklılara gerektiğinde ortaklara başvurma imkanını tanımamıştır. Ancak bu ilkenin bir istisnası kamu borçlarından dolayı ortakların sorumluluğudur.
Amme Alacakları’nın Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 4369 Sayılı Yasa ile değişik 35’inci maddesi, limited şirket ortaklarının, şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacağını ve bu kanun hükmüne göre takibe tabi tutulacağını hükme bağlamıştır. Benzer düzenleme içeren VUK’nun 10. Maddesinin 2. Fıkrası uyarınca vergi yükümlüsü tüzel kişilerin malvarlığından karşılanamayan vergi ve buna bağlı alacaklarda temsilciler kişisel malvarlıkları ile sorumludurlar. Bu nedenle davalı ortağın yargılama konusu borçtan sorumlu olmasının ön koşulu, amme borcunun limited şirketten tahsil imkanının bulunmamasıdır.
Somut olayda; davacıya alacağını temlik eden dava dışı …’nun, davalı ile birlikte dava dışı … Ltd. Şti.’nin ortağı ve yöneticisi oldukları, adı geçen temlik edenin şirketin vergi borçlarından dolayı ilgili vergi idaresince takibe maruz kalması nedeniyle tahakkuk eden toplam 93.920 TL vergi borcunun tümünü ödediği dosya kapsamı ile sabit olup; hükmüne uyulan bozma ilamında vurgulandığı üzere, söz konusu kamu alacağı kamu borçlusundan (dava dışı şirketten) tahsil edilemediğinden ilgili vergi idaresince …’ndan tahsil edildiği dosya kapsamı ile sabittir.
Rücuan tazminat davası yönünden davacı şirket hakkında 6831 sayılı AATUHK’nın 35. maddesine göre söz konusu vergi alacağının tahsili için takip yapılarak şirketin acz içinde olduğuna dair belge alındığına ve dolayısıyla şirket ortaklarının sorumluluğuna gidileceğine dair bir durum olmaksızın davacı şirket ortağı tarafından yapılan ödemelerin davalıdan tahsili mümkün olmamasına rağmen, dosya kapsamında bulunan … Vergi Dairesi yazı cevabına göre, dava dışı … LTD.ŞTİ’nin 31/08/2012 tarihinde vergi mükellefiyetinin sona erdiği anlaşılmış; … 11. A.T.M’ nin … E, (ESKİ … E.) dosyası içeriğinden de anlaşıldığı üzere … 49. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … tarih ve … Esas-… Karar sayılı kararla dava dışı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmiş olup, davalı yanca, şirketin mal varlığı bulunduğu, kamu idaresine ödenen borcun öncelikle şirketten tahsil edilmesine yönelik savunmasının dosya kapsamı ile uyumlu olmadığı görülmüştür. Temlik eden …’nun (ve dolayısıyla temlik alan davacının) hissesine düşen miktardan fazla ödediği tutarın, teselsül hükümleri gereğince, davalıya hisse oranı dairesinde rücu edilmesine yönelik talebinin mevcut borcun kamu borçlarından kaynaklandığı da gözetilerek kabulü gerekmekle, kamu borcunu ödemiş olması nedeniyle yine ortak ve müdür olan dava dışı …’ndan … 3.İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip konusu alacağını temlik alan davacıya; şirket adına ödenen vergi borçları yönünden -tahsilde tekerrür oluşmamak kaydıyla- 142.001,42-TL ‘nin dava tarihi olan 27/03/2015 ‘dan itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak verilmesine, dair aşağıdaki şekilde hüküm vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davanın Kabulü ile,
Davacı tarafından şirket adına ödenen vergi borçları yönünden -tahsilde tekerrür oluşmamak kaydıyla- 142.001,42-TL ‘nin dava tarihi olan 27/03/2015 ‘dan itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Alınması gereken 9.700,12 TL harçtan peşin alınan 2.425,03 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.275,09 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacının yapmış olduğu 2.425,03 TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafça yapılan 1.600,00 TL bilirkişi ücreti, 773,50 TL posta ve tebligat ücreti olmak üzere toplam 2.373,50 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/1. maddesi uyarınca maktudan az olmamak koşulu ile belirlenen 17.440,13 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-HMK’nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline İADESİNE,
Dair, E-duruşma ile katılan davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük yasal süresi içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.06/12/2021

Katip …

Hakim …