Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/107 E. 2022/753 K. 01.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/107
KARAR NO : 2022/753

DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 08/02/2021
KARAR TARİHİ : 01/12/2022

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında 01/01/2019-31/10/2019 tarihleri arasında cari hesap ticari ilişkinin mevcut olduğunu, bu döneme ilişkin olmak üzere davacının davalıdan 674.893,44-TL tutarında alacaklı bulunduğunu, daha evvelki yıllarda da bu ilişkiyi gösterir muavin defter kayıtlarının mevcut olduğunu, taraflar ait ticari defter ve kayıtlar incelendiğinde de bu şekilde olduğunun görüleceğini, alacağı ispata yarar bir belge bulunmadığı, sözleşme, fatura sunulmadığının öne sürülmüş olduğunu, müvekkil davacının davalı firmaya verdiği mallara ilişkin faturalar ve firmaca teslim alındığına dair kantar fişlerinin mevcut olduğunu, kantar fişlerinden faturalara konu malların davalı firma yetkililerince imza karşılığı alındığının açıkça görülmekte olduğunu, … 14. İcra Müdürlüğünün … E.sayılı dosyasında başlatılan icra takiben yaptığı haksız ve yersiz itirazın iptali ile icra takibinin devamına, takibe haksız ve kötü niyetli itiraz eden davalının %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevap dilekçesi sunmamış olup davayı inkar eden konumdadır.
Davacının cari hesap ilişkisi çerçevesinde davalı aleyhine takip yaptığı, davalının süresi içinde icra takibine itiraz ettiği, takibin durduğu, davalının akdi ilişkinin varlığına yönelik açık bir itirazının ise mevcut olmadığı tartışmasızdır.
Dava şartlarının oluştuğu, bu arada akdi ilişkinin varlığına yönelik açık inkar olmadığından BK m.89 ve HMK m.10 hükmü gereği davacının adresinin mahkememiz yargı çevresinde bulunması nedeni ile davacının yetkili icra müdürlüğünde takip yaptığı gibi icra müdürlüğünün yetkisine itirazda bulunan davalının HMK m.19/f.2 yetkili icra müdürlüğünü dahi açıkça bildirilmediği, bu arada yetki itirazının usulüne uygun olmadığı anlaşılmakla, yetki itirazının dahi red olunmasına karar verilmiştir.
Davacının iddia etmiş olduğu cari hesap yani açık hesaba dayanan ticari ilişki çerçevesinde ve takip tarihi dikkate alındığında, davacının dava dilekçesi ekinde bildirmiş olduğu faturalarda belirtilen malı verip vermediği, bu noktada akdi ilişkinin varlığının davalı tarafından kayden ve fiilen benimsenip benimsenmediği, davaya esas olan faturaların taraf şirketlerinin 2017,2018,2019,2020 yılı ticari defter ve kayıtlarında mevcut olup olmadığı, ne şekilde mevcut olduğu, takibe konu faturaların davalıya tebliğinin davalı kayıtlarından anlaşılır olup olmadığı, davalı şirket aleyhine şeklen kesinleşip kesinleşmediği, taraf şirketlerin ticari defter ve kayıtlarında ve takip tarihi itibari ile davacının dayanak faturalar nedeni ile alacaklı gözüküp gözükmediği, dayanak faturaların içeriğinin davacının iddia etmiş olduğu sözleşme ve celbedilecek Ba formları ve dayanılan kantar fişi, SGK kayıtlarında yer alan isimler dikkate alındığında ve ayrıca davacı vekilinin dava dilekçesinde belirtmiş olduğu hangi faturanın hangi kantar fişi ile ilgili olup olmadığı konusunda yapacağı eşleştirme ve somutlaştırmanın tek tek dikkate alınması durumunda belgelerin uyumlu olup olmadığı, ne şekilde uyumlu olduğu, açık hesap ilişkisi çerçevesinde yapılan ödemelerin takip tarihi öncesi ve sonrası olup olmadığı, sonuç olarak davacının takip ve dava tarihi itibari ile alacaklı olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık hususlarının araştırılması açısından öncelikle … Asliye Ticaret Mahkemesine istinabe yazılmış, davalı vekiline istinabe yazısına uygun olarak HMK m.220-222 hükümlerine uygun olarak ihtaratlı davetiye tebliğ olunmuş, ancak davalı şirket ticari defter ve kayıtlarını sunmamış, buna mukabil davacı şirketin ticari defter ve kayıtları ise Mahkemece atanan bilirkişi tarafından incelenmiştir.
Mahkememizce atanan SMMM-KGK denetçi bilirkişi 12/04/2022 tarihli raporda “dava konusu uyuşmazlık kapsamında davacı firma tarafından incelemeye ibraz olunan 2017 yılı ticari defterlerine açılış tasdikleri yaptırılmış olmakla
birlikte kapanış tasdikinin yaptırılmamış olması sebebiyle TTK hükümlerine uygun tutulmadıkları; 2018-2019-2020-2021 ticari defterlerinin ise TTK hükümlerine uygun tutuldukları anlaşılmakla anılan ticari defterlerin davacı lehine delil kabiliyetlerinin Mahkemenin takdirinde bulunduğu; davalı şirketin davaya cevap dilekçesi sunmadığı; davalı merkez adresinin … olması sebebiyle dava konusu uyuşmazlık kapsamında rapor tanzimi amacıyla yazılan talimata esas talimat bilirkişi raporu ile “davalının adresinde bulunmaması nedeniyle Av. … ile iletişime geçildiği halde defter ve belgelerin teslim edilmediği, bu sebeple inceleme yapılamadığı..” hususunun arz edildiği; dava konusu uyuşmazlık kapsamında davacı tarafından incelemeye ibraz olunan ticari defter ve dosyada mübrez belgeler kapsamında taraflar arasında ticari ilişkinin varlığının sabit olduğu; bu bağlamda davacı tarafından davalı adına 2017-2018-2019 yıllarında düzenlenen faturaların davacı ticari defterlerinde zamanında ve usulüne uygun olarak davalı adına borç, yapılan tahsilatların ise alacak kaydedildiği; davacı tarafından ibraz olunan ticari defterler kapsamında davalının davacıya 12.08.2020 takip tarihi itibarıyla icra takibine konu edilen 674.893,44TL, 08.02.2021 dava tarihi itibarıyla ise 668.393,44 TL borçlu olduğunun görüldüğü; davacı tarafından davalı adına düzenlenen her bir fatura içeriğinin “…” olduğu görülmekle dosyaya sunulu kantar fişlerinin faturalarla tek tek mukayese edilmesi sonucunda faturada yer alan miktarlar ile davacının iddia etmiş olduğu cari hesap yani açık hesaba dayanan ticari ilişki çerçevesinde davacının takip tarihi dikkate alındığında ve
somutlaştırmış olduğu delillere göre davacının dava dilekçesi ekinde bildirmiş olduğu faturalarda belirtilen malı verip vermediği hususunda kantar fişlerinin faturalarla tek tek eşleştirilmek suretiyle mukayese edildiği ancak sunulu
kantar fişlerinde yer alan miktarların birbiri ile uyumlu olmadığının anlaşıldığı; zira davacı tarafından davalıya 2017 yılında düzenlenen faturalara ilişkin kantar fişlerinin hiç sunulmadığı; 2019 yılında düzenlenen 1 adet faturaya ilişkin kantar fişinin sunulduğu, 2018 yılında düzenlenen faturalara ilişkin kantar fişlerinin de kısmi olarak sunulduğu, ancak Mahkemeniz tarafından tarafların bağlı bulunduğu vergi dairelerine yazılan müzekkereler ile dosyaya celbi sağlanan 2017-2018-2019 BA-BS formlarının tetkiki neticesinde anılan üç yılda davacı tarafından davalı adına düzenlenen ve davacı tarafından BS formu ile beyan edilen toplam 2.297.265,00 TL KDV hariç bedelli 53 adet faturanın davalı şirket tarafından
BA formu ile toplam 2.155.025,00 TL (KDV hariç) 52 adet fatura olarak beyan edildiği; (2.297.265,00 TL – 2.155.025,00 TL=) 142.240,00 TL KDV hariç fark tutara %18 KDV 25.603,20 TL nin ilavesi ile toplam 167.843,20 TL lik kısmın
davalıya tesliminin ispata muhtaç kaldığının değerlendirildiği; bu noktada akdi ilişkinin varlığının 167.843,20 TL lik kısım hariç kayden ve fiilen benimsendiğinin anlaşıldığı; zira ticari defterlere işlenmeyen faturaların davalı tarafından bağlı bulunulan vergi dairesine BA formu ile beyan edilemeyeceği; davacı tarafından davalı adına düzenlenen ve davalı tarafından BA formu ile beyan edilen 52 adet fatura karşılığı 2.155.025,00 TL (KDV) bedelli faturaların davalı şirket aleyhine şeklen kesinleştiği; davacı ticari defterlerine göre davalı şirket takip tarihi itibarıyla 674.893,44 TL borçlu olup takip tarihinden sonra dava tarihinden önce yapılan ödemenin mahsubu ile davacı tarafından huzurdaki dava ile 668.393,44 TL talep edilmiş olmakla birlikte, davalıya teslimi ispata muhtaç kalan 167.843,20 TL bedellin mahsubunun gerektiği; davacının davasının kabulü halinde davalı şirketten (668.393,44 TL -167.843,20 TL=) 500.550,24 TL talep edebileceği” şeklinde görüş bildirmiştir.
Bu halde davacının dayanmış olduğu dayanak belgelerle ilgili olmak üzere 53 adet faturanın davalı şirket tarafından ve BA formu ile toplam 2.155.025,00 TL(KDV hariç) 52 adet fatura olarak beyan olunduğu, bu nedenle 142.240,00 TL (KDV hariç) tutulduğunda ve bu tutara %18 oranında ilave sonrasında bulunan 167.843,20 TL kısmının ise davalıya tesliminin ispata muhtaç olduğu, bu nedenle bir adet fatura ve mukabili 167.843,20 TL’lik kısmı hariç olmak üzere akdi ilişkinin varlığının kayden ve fiilen benimsendiği, ticari deftere işlenmeyen faturaların davalı tarafından bağlı bulunulan vergi dairesine BA formu olarak beyan edilmesinin ise mümkün bulunmadığı, davacı şirketin ticari defterlerine göre takip tarihi itibariyle 674.893,44 TL borcun olup dava tarihi öncesi ise ödemenin yapıldığı, davacının ise 668.293,44 TL talep ettiği, ispata muhtaç kalan kısmın mahsup edilmesi durumunda ise talep edilebilecek miktarın 500.550,24 TL olduğu, ispatlanamayan fatura dışındaki diğer faturalara ilişkin alımların vergi dairesi müdürlüğüne dahi yapılmış olduğu, bu durumun davalı aleyhine, davacı lehine sonuç doğurduğu öncelikle belirtilmelidir.
Esasen davalı tarafından bilirkişi raporunda da açıklanan alımların bildirilmiş olması karşısında alımları bildirilen faturalarla ilgili VUK nun 381 seri nolu genel tebliği ve Ba formu içeriği ile vergi uygulaması gözetildiğinde aksini düşünmek mümkün değildir. Yine genel ispat kuralları çerçevesinde hiç bir kimsenin kendi aleyhine delil oluşturmayacağı düşünüldüğünde, davalı tarafın resmi bir kuruma dava konusu malları teslim aldığına yönelik beyanı kendisini bağlayacaktır. Davalı tarafın çelişkili davranış yasağı (venire contra factum proprium) ilkesine aykırı hareket etmesi halinde ilk beyana itibar olunması uygun görüldüğünden uyuşmazlık konusu olmayan faturalardaki malları almadığı yönündeki davalı beyanına itibar edilemez.
Öte yandan taraflar tacir olmakla taraf şirketlerin defter ve kayıtlarında dava konusu faturaların yer alıp almadığı ve ne şekilde yer aldığı, tarafların lehine ve aleyhine delil teşkil edip etmeyeceği öncelikle dikkate alınmıştır.
HMK. 219. maddesine (HUMK. 326) göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari deferlerine de dayandığı, eş söyleyişle, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da uyuşmazlığa özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar HMK. 219. ve ardından gelen maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabibir.
Somut uyuşmazlık yönünden bakıldığında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarında da açıklandığı üzere “HMK. 220. maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki HMK. 220. (HUMK. 330, 331, 332 ) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterlerde HMK. 219. ve sonraki maddeleri anlamında “belge” niteliğindedir.
Ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK 220-222 maddesi değerlendirildiğinde ve aynı kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla kesin delil olduğu öngörülmüştür.
“Dava, 01/10/2011 tarihinden sonra açılmış olup, HMK’nın “ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesinin uygulanması gerekmektedir. Zira, 6103 sayılı Kanun’un 13. maddesi, 6335 sayılı Kanun’un 47. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6102 sayılı TTK’nın 4/2. maddesinde, ticari davalarda da deliller ile bunların sunulmasının 1086 sayılı HUMK hükümlerine tabi alacağına ilişkin hükümde yer alan atıf, HMK’nın 447/2. maddesi uyarınca HMK’na yapılmış sayılır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.03.2012 tarih ve 2011/11-862 Esas, 2012/51 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 6100 sayılı HMK’nın 219. (1086 sayılı HUMK’nın 326.) maddesine göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, diğer anlatımla, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa 6100 sayılı HMK’nın 222/5. (6762 sayılı TTK’nın 83/2.) maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK’nın m. 220 (HUMK’nın 330.) maddesindeki genel düzenlemelere tabidir. HMK’nın 220. (HUMK’nın 332.) maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki; HMK’nın 220. (HUMK’nın 332.) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Diğer anlatımla, belirtilen bu durumda ticari defterler de, HMK m. 220. madde (HUMK’nın 330 ve sonraki maddeleri) anlamında “vesika” niteliğindedir. Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 82.) maddesindeki hüküm, “I Kati delil” şeklindeki kenar başlığı ile birlikte değerlendirildiğinde ve aynı Kanun’un 1474. maddesi uyarınca kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde; ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngörmektedir.
Öte yandan davalı tarafa ticari defterlerini ibraz etmek üzere mehil verilmiş, bu konuda davalı birinci sınıf tacire HMK’nın 220. maddesindeki usule göre ihtaratlı tebliğ edilmiş, hatta davalı birinci sınıf tacire usulüne uygun olarak ve duruşma ara kararında belirtilmiş olduğu ihtarlı davetiye tebliğ edilmiş, buna rağmen davalı birinci sınıf tacir talebe konu ticari defter ve kayıtları mahkememizce takdir olunan inceleme gün ve saati itibariyle mazeretsiz olarak hazır etmemiştir. Davalı tarafın BA formunu düzenlemesine esas olan faturaya konu malları aldığı noktasında davalı aleyhine karinenin oluştuğu anlaşılmaktadır. Esasen Yargıtay uygulamasında da davalı tarafın davaya konu edilen alacak miktarlarıyla ilgili faturaları ilgili vergi dairesine bildirmesi halinde bu bildirimin fatura kapsamındaki malların teslim alınmış olduğunu göstereceği yönünde benimsemesi mevcuttur. (Yargıtay 19. HD 2014/11846E. 2014/15110K.sayılı, 2015/4268E. 2016/948K.sayılı kararı)
O halde dava ve takibe konu olan miktarlardan, davalı tarafından BA formları verilmiş olan miktar kadar davacının dava tarihi itibariyle davalıdan alacaklı olduğu kabul edilmiştir. Yargıtay uygulaması da dikkate alındığında bu miktar davacı lehine ve davalı aleyhine ispatlanmıştır. (Yargıtay 23.HD 2016/802E. 2018/4589K., Yargıtay 23.HD 2016/3846E. 2018/5911K.sayılı ilamları)
Ne var ki davalının ticari defterlerini sunmamasına mukabil davacının sunmuş olduğu ticari defterlerin davalı aleyhine delil teşkil edebilmesi için ancak “kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulması, açılış ve kapanış onaylarının yapılması ve defter kayıtlarının birbirini doğrulaması gerekir. Ancak bu şartlara uygun biçimde tutulmuş olan davacı şirketin defter kayıtları sahibi lehine delil” olarak değerlendirilebilir. Oysaki davalının BA formunu vermediği, yine bilirkişi raporuyla saptanan, ayrıca Mahkememizce yapılan yemin merasimine olan 167.843,20 TL alacak miktarı yönünden davacı tarafın 2017 yılı ticari defterlerinin TTK hükümlerine ve usule uygun tutulmadığı açıktır. Bu durumda ve artık davalı ticari defterlerini sunmamış olsa dahi bu alacağa esas olan yıla ait defter ve kaydın davacı lehine ve davalı aleyhine bu miktar yönünden delil teşkil edebilmesi mümkün bulunmamaktadır. Kaldı ki mali müşavir tarafından ispata muhtaç kaldığı belirtilen miktarlarla ilgili fatura konusunun teslimi davalı aleyhine sonuç doğurabilecek dayanak belgelerle ispatlanamamıştır. Yargıtay uygulamasında kabul olunduğu üzere “adı geçen fatura konu ürünlerin teslimine ilişkin dayanak sevk irsaliyesi, kantar fişi gibi davalıyı bağlayacak belge bulunmadığı, ispata muhtaç kalan bu kısım yönünden dayanak belgeler ile teslim olgusunun ispat olunamadığı” gerçeği karşısında (Yargıtay 11. HD 2022/46E. 2022/1017K.sayılı ilamı ve bu ilama esas İstanbul BAM 13.HD 2018/1125E 2019/1408K.sayılı ve Gebze ATM’nin 2017/322E. 2018/400K.sayılı ilamı) ve ayrıca defter durumu nedeniyle ispata muhtaç kalan kısmın davacı tarafından ispatlanamadığı kabul olunmuştur.
Davacının üzerine düşen ispat yükümlülüğünü 500.550,24 miktar tutarında yerine getirdiği kabul olunmakla beraber davalının inkar ettiği ve teslimi ispata muhtaç olan 167.843,20 TL tutarında olmak üzere davacıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılmıştır. Davacı vekili yemin teklif etme hakkını kullanmış ise de ispata muhtaç kalan miktar ile ilgili davalı şirketin münferit temsilcisi usulüne uygun olarak kendisine teklif olunan yemini eda etmiştir. Bu nedenle bu kısım yönünden davacı iddiasını ispatlayamamış olmakla birlikte diğer hususlarla ilgili ispat yükümlülüğünü yerine getirmiştir.
Öte yandan Yargıtay HGK’nin ve Yargıtay dairelerinin uzun yıllardan beri yerleşik kararlarında açıkladıkları üzere, itirazın iptali davalarında haklılık durumu dava tarihi itibariyle araştırılır. Dava açan davacı, bu çerçevede yapılan ödemeyi mahsup etmek suretiyle dava değerini 668.393,44 TL olarak göstermiş olup nitekim bilirkişi raporunda dahi bu durum saptanmıştır. Ne var ki ispata muhtaç kalan 167.843,20 TL ile ilgili davacı iddiasını ispatlayamadığından dolayı bu kısmın mahsubu sonucunda davacının talep edebileceği asıl alacak rakamı 500.550,24 TL olarak tespit olunmuştur.
Davacının ispat faaliyeti çerçevesinde üzerine düşen ispat yükümlülüğünü, Yargıtay HGK’nun emsal uygulamaları ve Yargıtay’ın özel daire kararlarındaki uygulamaları ile ve belirtilen miktarlar çerçevesinde yerine getirdiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere HMK’nın ispat yükünü düzenleyen 190. maddesine göre ispat yükü; kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi gereğince de, kural olarak, herkes iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak davacı şirketin reddolunan miktar hariç tutulduğunda 500.550,24 TL asıl alacak ile ilgili iddiasını ispatladığı kabul olunmuştur.
Kaldı ki bilirkişinin hazırladığı rapor gerekçeli, açık ve denetime elverişli, uyuşmazlık konularını muhasebesel açıdan tek tek ele alan niteliktedir. Mahkememizce yapılan yargısal yorumlar dikkate alındığında bilirkişi raporuna itibar etmeye engel ve somutlaştırılmış bir itiraz ise yoktur.
Ayrıca davacının icra inkar tazminatı mevcut olup bu talep ele alınmalıdır. Bilindiği üzere İİK.m.67/f.2 hükmüne göre itirazın iptali davalarında davalı borçluların itirazının haksızlığına karar verilmesi karşısında borçlular, takibinde haksız ve kötü niyetli olması halinde ise alacaklı tazminata mahkum edilir. Nitekim somut olayda davalı borçlunun Mahkememizce kabul olunan miktara haksız olarak itiraz ettiği anlaşılmıştır. Esasen bu miktar, harcı yatan ve İİK m.67/son gereği hükmolunan kısımdır. O halde Yargıtay uygulaması da dikkate alınarak bu miktarın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesi gerekmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kısmen kabulüne, … 14. İcra Müdürlüğünün… E.sayılı icra dosyasına konu asıl alacağın 500.550,24-TL kısmına yönelik davalının itirazının iptali ile bu kısım yönünden takibin devamına, talep gereği hükmedilen 500.550,24-TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren TCMB’nın kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizinin değişen oranlarda işletilmesine, hükmedilen 500.550,24-TL asıl alacağın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin asıl alacak talebinin reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kısmen KABULÜNE,
… 14.İcra Müdürlüğünün…E.sayılı icra dosyasına konu asıl alacağın 500.550,24-TL kısmına yönelik davalının itirazının iptali ile bu kısım yönünden takibin devamına,
2-Talep gereği hükmedilen 500.550,24-TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren TCMB’nın kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizinin değişen oranlarda işletilmesine,
3-Hükmedilen 500.550,24-TL asıl alacağın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacının fazlaya ilişkin asıl alacak talebinin reddine,
5-492 sayılı Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 34.192,58 TL harçtan peşin alınan 8.040,02TL harç ile 3.374,47 TL icra harcı mahsup edilerek 22.778,09‬‬ TL bakiye ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
6-Davacı tarafından yatırılan 8.040,02 TL peşin harç, 59,30 TL başvuru harcı gideri toplamı olan 8.099,32‬ TL harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 11.fıkrası gereği ve arabuluculuk toplantısına davalı mazeretsiz iştirak etmediğinden, davacı tarafından harcanan 338,80 TL tebligat posta masrafı ile 1.700,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.038,8‬0 TL yargılama giderinin tamamının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
8-Dava kısmen kabul edildiğinden kabul edilen 500.550,24 TL üzerinden yürürlükte olan AAÜT gereği hesaplanan 73.060,53 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
9-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 11.fıkrası gereği ve arabuluculuk toplantısına davalı mazeretsiz iştirak etmediğinden kısmen red nedeniyle davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
10-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 11.fıkrası gereği 1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin ileride Bakanlıkça ödenmesi durumunda 6183 sayılı AATUHK hükümleri gereği davalıdan tahsili hazineye irat kaydına,
11-Artan avansın karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 01/12/2022

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …