Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/756 E. 2021/831 K. 30.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/756
KARAR NO : 2021/831

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 25/12/2020
KARAR TARİHİ : 30/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı tarafın ticari satımdan doğan borçlarını müvekkiline ödememiş olduğunu, bu nedenle … 2. İcra Dairesinin… Esas sayılı dosyasında icra takibi başlatılmış olduğunu, kötü niyetli yapılan bu itirazın gerçekle bir ilintisinin bulunmamakta olduğunu, taraflarınca 14.09.2020 tarihinde yapılan icra takibinden sonra davalı tarafından müvekkili şirketin hesabına 5.000,00 Auro ödenmiş olduğunu, itirazın iptali davasında 60.402,33 Auro asıl alacak ve ferileri üzerinden açılmış olduğunu, haksız ve hukuka aykırı şekilde … 2. İcra Müdürlüğünün …Esas sayılı dosyasına yapılan itirazın iptaline, davalının, takip tutarının %20‘den aşağı olmamak üzere icra-inkar tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde her ne kadar müvekkil şirketten alacaklı olduğunu beyan etmişse de ; müvekkil şirketin takip alacaklısı yana borcu ya da taahhüdü bulunmamakta olduğunu, bu nedenle işbu dava ile talep edilen borcun tamamına, işleyecek faiz ve borcun tüm ferilerine itiraz ettiklerini, müvekkil şirketin davacı … Ticaret A.Ş.’ne herhangi bir borcunun olmadığını, bu nedenle borcun, taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını, takip ve davanın yetkisiz icra dairesinde ve mahkemede açılması nedeni ile davanın usulden reddine, müvekkili şirketin davacı şirkete herhangi bir borcu olmadığından davanın esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının iddia etmiş olduğu ilişkisi çerçevesinde icra takibine esas olan faturaların davalı tarafından kayden ve fiilen benimsenip benimsenmediği, takibe esas olan faturaların taraf şirketlerinin 2020 yılı ticari defterlerinde kayıtlı mevcut olup olmadığı, faturalar ile dayanılan irsaliye bilgilerinin uyumlu olup olmadığı, ne şekilde uyumlu olduğu, takibe konu faturaların davalı şirket aleyhine şeklen kesinleşip kesinleşmediği, davacının iddia ettiği üzere 14/09/2020 tarihinde yapılan icra takibinden sonra davalı tarafından 5.000-Euro tutarında ödeme yapılıp yapılmadığı, davacı vekilinin dava dilekçesi ve cevaba cevap dilekçesi de dikkate alındığında somutlaştırmış olduğu vakıalar ile sınırlı kalınarak davacının alacaklı olup olmadığı, özellikle dosyaya celbedilen BA ve BS form içerikleri ile davacının dayanmış olduğu fatura içeriklerinin uyumlu olup olmadığı, sonuç itibari ile takip talebi ile sıkı sıkıya bağlılık dikkate alındığında, takip sonrası yapılan ödeme sonrası davacının dava tarihi itibari ile kaç Avro miktarda alacaklı olduğu noktalarında toplanmaktadır.
Davacının satıcı, davalının alıcı olarak isimlendirildiği, davacının alacağının ticari satım akdinden doğan alacak hakkına dayandırıldığı, yabancı para üzerinden takip yapıldığı, icra dairesinin ve mahkememizin yetkisine yönelik itirazların akdi ilişkinin varlığının inkar edilmemesi, zaten akdi ilişkinin varlığının da mevcut olduğu hususu tartışmasızdır.
Yargılama aşamasında davalı vekilinin akdi ilişkinin varlığına dair açık itirazının olmaması, davacının satım akdinden doğan para alacağını talep etmiş bulunması karşısında HMK m.10 ve TBK m.89 hükmü gözetilerek yetkiye yönelik itirazın red olunmasına, davalı vekilinin cevap dilekçesinin ikinci sayfasının son paragrafında görev “itirazında bulunmuş olmakla ve davalı vekilinin 12/03/2021 tarihli dilekçesinin 4.maddesinde taraflarınca görev itirazında bulunmadıkları” yönünde beyanda bulunmuş ise de tarafların her ikisinin birinci sınıf tacir olması, uyuşmazlığın ticari işletmeleri ile ilgili olması, uyuşmazlığın satım akdinden kaynaklanması dikkate alınarak davalı vekilinin görev itirazının reddine” karar verilmiştir.
Takip ve dava konusunun yabancı para alacağına ilişkin olması nedeniyle yabancı para üzerinden açılan davalarda dava tarihi itibari ile efektif satış kur karşılığı üzerinden yabancı paranın TL karşılığı üzerinden harç yatırılması zorunlu olmakla davacı vekilinin tensip tutanağının 22.maddesi çerçevesinde açıklama yapıp yapmadığının uyap kayıtlarından araştırılmasına, bu konuda açıklama yok ise belirsizliği gidermesi ve bu çerçevede harç eksikliğini tamamlaması amacı ile davacı vekiline gelecek duruşmaya kadar süre ve imkan tanınmasına; aksi halde gerekli usul hükümlerinin uygulanmasına” dair karar verilmiş, yargılama aşamasında harç eksikliği dahi tamamlanmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık hususlarının araştırılması için öncelikle davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi amacıyla … Asliye Ticaret Mahkemesine istinabe yazılmış, davalı şirket ticari defter ve kayıtlarının incelemesi yapılmıştır. Akabinde mahkenmemizce atanan ve birleştirici raporunu hazırlayan SMMM-denetçi olan bilirkişi ise hazırlamış olduğu BA ve BS bildirimleri dikkate alındığında tarafların 2020 yılı BA-BS formlarında tam mutabakatın olduğu, davalının 2019 yılı Ba formlarının ise dosya kapsamında bulunmadığı, diğer taraftan takip ekinde sunulan faturaların (2020 yılına ait olduğu dikkate alındığında) tarafların BA ve BS formlarında aynen kayıtlı olduğu, yine davalı defterlerinde de hem 2019 hem de 2020 yılı davacı faturalarının davalı defterlerinde aynen kayıtlı olduğunun belirlendiği nazara alındığında tarafların davacının faturaları ve içerikleri açısından tam mutabakatlarının olduğunu, davalı tarafça 26.07.2021 tarihli beyanda yine davacı tarafa borçlu olmadığını beyan etmek sureti ile talimat mahkemesi nezdinde alınan içeriğini kabul etmedikleri, ayrıca takip öncesi temerrüt olmadığından işlemiş faiz isteminin yasal olmadığını beyan ettiği, ancak davacının takip talebinde ki işlemiş faize ilişkin talebin olmadığı, ayrıca davalı tarafça yapılan BA bildirimlerinde ödeme emri ekindeki 2020 yılı fatura içeriklerinin kabulüne dair bildirimlerin yapılmış olduğu, ancak söz konusu faturaların ne şekilde ödendiğine dair herhangi bir vesaikin dosya kapsamında ve/veya davalı defterleri üzerinde talimat mahkemesi nezdinde yapılan bilirkişi incelemesinde belirlenemediği, davalının davacı tarafa borçlu olmadığına dair beyanlarına karşın davalı defterlerinde davacının faturalarının ve davacı tarafa yapılan ödemeler konusunda tam mutabakatın olduğu, yine takibe konu edilen faturaların Avro cinsi üzerinden düzenlendiği, ödemelerin Avro üzerinden yapılacağının belirtmiş olduğu, yine faturanın alt bölümünde ödemelerin Avro bazlı yapılması için Avro hesap bilgilerine yer verilmiş olduğu, davacı ile davalı arasındaki ticari ilişki kapsamında ödemelerin de Avro cinsinden banka aracılığı ile ödemesini yaptığının belirlendiği, diğer bir ifade ile davacının tanzim ettiği faturaların Avro bazında ödenmesi hususunda taraflar arasındaki ticari ilişkide teamülün söz konusu olduğu, iş bu teamül dikkate alındığında davacının davalı adına tanzim ettiği faturalar ile ilgili 14.09.2020 takip tarihi itibari ile 65.445,35 Avro alacaklı olacağı, ancak davalının takip tarihi sonrasında ödeme emrinin tebliğinden önce yaptığı 5,000,00 Avro ödeme dikkate alındığında davacının alacağının 60.445,35 Avro olacağı, ancak talepte bağlılık ilkesi doğrultusunda davacının alacağının 60.402,33 Avro olacağı, davalı tarafça içerikleri kabul edilen satış faturaları için sekiz günlük yasal süre içerisinde itirazda bulunulduğunu ispatlayıcı mahiyette herhangi bir vesaikin dosyada yer almadığı, bu itibarla süresi içinde itiraz edilmeyen faturaların kapsamı ve parasal türü bakımından davalıyı bağlayacağı, davalı tarafın söz konusu mal alımları ile ilgili iade ve bedelleri ödediğini ispatlayıcı mahiyette herhangi bir belge ibraz etmediği, davalı taraf defterlerinde de davacının faturaları ile davalı tarafça yapılan ödemelerin aynen kayıtlı olduğu nazara alındığında, davacının semene hak kazanmış bulunduğu, 14.09.2020 takip tarihi itibari ile asıl alacak miktarının 60.402,33 Avro olduğu, dava konusu takibin, açık hesaba (Fatura müstenidine) dayalı adi takip olması ve işlemiş faiz talep edilebilmesi için davalının (TBK. 117) uyarınca mütemerrit olması gerektiğini, davalı nezdinde talimat yolu ile yapılan incelemelerde davacının davalı adına tanzim ettiği faturaların ve davacı tarafa yapılan ödemeler ile davacı defterindeki kayıtların birbiri ile örtüştüğü, diğer bir ifade ile davacının davalı taraftan takip tarihi itibari ile talep, ettiği 65.402,33 Avro alacak konusunda tam mutabakatın olduğu, davalının takip tarihi sonrasında ve ödeme emrinin tebliğ öncesinde yaptığı 5.000,00 Avro ödemenin davacı tarafça kabul edildiği, iş bu itirazın iptali davasında davalı taraftan talep edilen 60.402,33 Avro alacağının davalı defterinde de aynen kayıtlı olduğunun belirlendiğini, davalının takip konusu faturalarin içeriği hizmetleri aldığına dair kabulünün bulunduğu, davalı taraf beyanlarında davacı tarafa borcu olmadığını beyan etmesine karşın dosya kapsamında defterinde kayıtlı olan faturaların ne şekilde ödendiğine dair herhangi bir vesaik sunmadığı, davalının aldığı mal ve/veya hizmetin bir kısmını iade ettiği ve/veya kalan kısmını ödediğine dair ispat edici mahiyette vesaik sunmadığı dikkate alındığında 14.09.2020 takip tarihi itibari ile davalı taraftan 60.402,33 Avro asıl alacaklı olduğunun ispatlandığı, davalı tarafın TBK. m 117 uyarınca rapor içeriğinde ayrıntısı verildiği üzere 14.09.2020 takip tarihi itibari ile mütemerrit olduğu nazara alındığında takip tarihi öncesinde islemiş faiz tahakkukunun mümkün olmadığı, 14.09.2020 tarihli 65.402,33 Avro takip miktarı ile 5.000,00 Avro fazla talebin olduğunu, fazlalığın takip sonrası ve ödeme emri tebliğ öncesi davalı tarafça yapılan 5.000,00 Avro ödemeden kaynaklandığı” şeklinde görüş bildirmiştir.
Davaya esas olan tarih, fatura ve bedelleri belirtilen ve takibe konu alacak ile ilgili faturaların BA ve BS formlarına göre gerekli bildirimlerin vergi dairesine yapıldığı, diğer ifade ile davalıların BA bildirimleri ile BS formlarının faturalar ile uyumlu bulunduğu, esasen tarafların ticari defter ve kayıtlarının ise dava tarihi öncesi yapılan 5.000,00 Avroluk ödeme mahsup olunduğunda takibe konu olup bu davaya konu edilen 60.402,33 Avro tutarın davalı şirketin ilgili yıllara ait ticari defter ve kayıtlarında mevcut olduğu açıklanmıştır.
Bu halde davaya konu alacak miktarı ile ilgili davalı şirketin alacağına dayanak olan belgeler ile ilgili yapmış olduğu alımları vergi dairesi müdürlüğüne bildirmiş olduğu, bu durumun davalı aleyhine ve davacı lehine sonuç doğurduğu öncelikle belirtilmelidir.
Esasen davalı tarafından bilirkişi raporunda da açıklanan alımların bildirilmiş olması karşısında alımları bildirilen faturalarla ilgili VUK nun 381 seri nolu genel tebliği ve BA formu içeriği ile vergi uygulaması gözetildiğinde aksini düşünmek mümkün değildir. Yine genel ispat kuralları çerçevesinde hiç bir kimsenin kendi aleyhine delil oluşturmayacağı dikkate alındığında, davalı tarafın resmi bir kuruma dava konusu hizmeti teslim aldığına yönelik beyanı kendisini bağlayacaktır. Davalı tarafın çelişkili davranış yasağına (venire contra factum proprium) ilkesine aykırı hareket etmesi halinde ilk beyana itibar olunması uygun görüldüğünden uyuşmazlık konusu faturalardaki malları almadığı yönündeki davalı beyanına itibar edilemez.
Öte yandan taraflar tacir olmakla taraf şirketlerin defter ve kayıtlarında dava konusu faturaların yer alıp almadığı ve ne şekilde yer aldığı, tarafların lehine ve aleyhine delil teşkil edip etmeyeceği öncelikle dikkate alınmıştır.
HMK. 219. maddesine (HUMK. 326) göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari deferlerine de dayandığı, eş söyleyişle, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da uyuşmazlığa özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar HMK. 219. ve ardından gelen maddelerindeki konuya ilişkin genel düzenlemelere tabidir.
Somut uyuşmazlık yönünden bakıldığında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarında da açıklandığı üzere “HMK. 220. maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki HMK. 220. (HUMK. 330, 331, 332 ) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Eş söyleyişle, belirtilen bu durumda ticari defterlerde HMK. 219. ve sonraki maddeleri anlamında “belge” niteliğindedir.
Ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK 220-222 maddesi değerlendirildiğinde ve aynı kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla kesin delil olduğu öngörülmüştür.
“Dava, 01/10/2011 tarihinden sonra açılmış olup, HMK’nın “ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesinin uygulanması gerekmektedir. Zira, 6103 sayılı Kanun’un 13. maddesi, 6335 sayılı Kanun’un 47. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6102 sayılı TTK’nın 4/2. maddesinde, ticari davalarda da deliller ile bunların sunulmasının 1086 sayılı HUMK hükümlerine tabi alacağına ilişkin hükümde yer alan atıf, HMK’nın 447/2. maddesi uyarınca HMK’na yapılmış sayılır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.03.2012 tarih ve 2011/11-862 Esas, 2012/51 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 6100 sayılı HMK’nın 219. (1086 sayılı HUMK’nın 326.) maddesine göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, diğer anlatımla, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa 6100 sayılı HMK’nın 222/5. (6762 sayılı TTK’nın 83/2.) maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK’nın m. 220 (HUMK’nın 330.) maddesindeki genel düzenlemelere tabidir. HMK’nın 220. (HUMK’nın 332.) maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki; HMK’nın 220. (HUMK’nın 332.) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Diğer anlatımla, belirtilen bu durumda ticari defterler de, HMK m. 220. madde (HUMK’nın 330 ve sonraki maddeleri) anlamında “vesika” niteliğindedir. Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 82.) maddesindeki hüküm, “I Kati delil” şeklindeki kenar başlığı ile birlikte değerlendirildiğinde ve aynı Kanun’un 1474. maddesi uyarınca kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde; ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngörmektedir.
Somut olayda, taraf şirketlerinin ticari defter ve kayıtlarında iddiaya konu olan alacağa esas tutulan faturaların tümünün kayıtlı olup olmadığı önem arz etmektedir. Davacı tarafın davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarına dayandığı ve bu kapsamda yapılan incelemenin davalı aleyhine delil içerdiği kabul edilmiştir.
Davalı tarafa ticari defterlerini ibraz etmek üzere mehil verilmiş ve davalı şirket ticari defter ve kayıtlarını sunmuş, bu noktada gerekli inceleme yapılmış, özellikle davacının dayanmış olduğu dayanak belgeler nedeniyle davalı şirketin dava konusu miktar kadar ve bu miktara esas faturalar nedeniyle borçlu olduğu halde davalı şirketin ilgili yıllara ait ticari defter ve kayıtlarında dahi davalı lehine herhangi bir şekilde ödeme yapılmış olduğuna dair vesaik sunulmadığı, davalının almış olduğu malların tamamını veya bir kısmını iade ettiği veya ödediği noktasında da davalı lehine herhangi bir muhasebesel verinin de bulunmadığı kayden açıktır.
O halde davalı tarafın faturaya konu malları aldığı ispatlanmış olmasına rağmen doğan alacaktan dolayı davacının alacaklı olmadığını ortaya koyacak şekilde ve davacı şirketi bağlayabilecek bir delilin ibraz edilmediği, somutlaştırılamadığı, bilakis bu noktada davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarının dahi davacı defter ve kayıtları ile uyumlu olduğu, buna göre davacının dava öncesi ödemelerin mahsubu sonrası dava ve takip konusu edilen 60.402,33 Avro tutarında ve dava tarihi itibariyle dahi alacağının mevcut olduğu anlaşılmıştır. (Yargıtay 23. HD 2016/1122E. 2018/4888K.sayılı ilamından hareket edilmiştir)
Bir kimsenin, davranışlarında tutarlılık bulundurmasını gerektiren bir prensip yoktur. Fakat bir hukuki ilişkide bir kimse davranışı ile karşı tarafta esaslı bir güven uyandırdıktan sonra, artık bu davranışına aykırı tutum takınamaz. (Venire contra factum proprium) -(Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman, Medeni Hukuk Dersleri, Sayfa 173, İstanbul, 1975). Bu nedenle dava ve takibe esas olan faturalardan dolayı davalının borçlu olmadığını savunması bir anlamda hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Oysaki 4721 sayılı TMK ile belirtilen yeniliklerden birisi hakkın kötüye kullanılmasının sadece kanun tarafından değil hukuk düzeni tarafından himaye edilemeyeceği konusundadır. O halde kanun koyucunun yapmış olduğu bu değişikliğin de dikkate alınması gerekir ki bu durumda da adı geçen takip ve davaya konu miktar kadar davalının borçlu olmadığı yönündeki savunmasına itibar edilemez.
Davacının üzerine düşen ispat yükümlülüğünü yerine getirdiğinin kabulü karşısında ispat yükünün davalıya geçip geçmediği ve başkaca bir araştırmanın yapılıp yapılmadığının ayrıca ele alınması gerekmektedir. Zira dava itirazın kaldırılması ve takibin iptali olarak açılmış olup genel hükümlere göre yargılamanın görülmesi esastır. Mahkememizce Yargıtay 19.HD ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu uygulaması karşısında, bilirkişi raporu ile davacı lehine karine oluşması, davalının ise cevap dilekçesi ile faturaya konu hizmetin alınmadığını ileri sürmesi karşısında, davalıya savunmasını ispatlaması amacıyla ve cevap dilekçesinin ”deliller” kısmında yemin deliline dayanmış olması nedeni ile yemin teklif etme hakkı hatırlatılmıştır. Davalı vekilinin cevap dilekçesinde yemin deliline dayanması karşısında davacı taraf yemin edeceğini açıklamış, bu çerçevede ise davalı şirket temsilcisi mahkememizce tespit olunan yemini usulüne uygun olarak eda etmiş ve usulüne uygun olarak yemin merasimini tamamlamıştır. Yemini eda eden davacı temsilcisi dahi dava tarihi itibariyle dava konusu edilen 60.402,33 Avro tutarında davacı şirketin alacaklı olduğunu yeminli olarak beyan etmiştir.
Davacının ispat faaliyeti çerçevesinde üzerine düşen yükümlülüğü, Yargıtay HGK’nun emsal uygulamaları ve Yargıtay’ın özel daire kararlarındaki uygulamaları ile yerine getirdiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere HMK’nın ispat yükünü düzenleyen 190. maddesine göre ispat yükü; kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi gereğince de, kural olarak, herkes iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa: 4, 64). Bu şartlarda sonuç olarak davalı şirketin, davacı lehine ve ancak davalı aleyhine oluşan karinenin aksini ispatlayamadığı kabul olunmuştur.
Kaldı ki bilirkişinin hazırladığı rapor gerekçeli, açık ve denetime elverişli, uyuşmazlık konularını muhasebesel açıdan tek tek ele alan niteliktedir. Mahkememizce yapılan yargısal yorumlar dikkate alındığında bilirkişi raporuna itibar etmeye engel ve somutlaştırılmış bir itiraz ise yoktur.
6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 11.fıkrasına göre;
“(11) Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur.
Ayrıca bu taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilmez. Her iki tarafın da ilk toplantıya katılmaması sebebiyle sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılır”.
Buna göre dosyada mevcut arabuluculuk tutanağı gözetildiğinde her iki taraf arabuluculuk toplantısına katılmış ise de genel hükümler ve davanın kabulü karşısında arabuluculuk ücretinin davalıdan tahsili gerekir.
Bilindiği üzere İİK.m.67/f.2 hükmüne göre itirazın iptali davalarında davalı borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi karşısında borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli olması halinde ise alacaklı tazminata mahkum edilir. Nitekim somut olayda borçlunun haksız olarak itiraz ettiği ve hükmedilen toplam 60.402,33-AVRO asıl alacağın takip tarihindeki AVRO ‘ nun efektif satış kur karşılığına isabet eden 536.807,58-TL’nin %20’sine isabet eden 107.361,51-TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesi, buna mukabil davanın kabulü karşısında ise davalının yasal koşulları oluşmayan kötü niyet tazminat talebinin ise ret olunması gerekmiştir. Bu hesaplama yapılırken Yargıtay uygulaması çerçevesinde hükmedilen toplam yabancı para alacağının takip tarihindeki efektif kur karşılığı dikkate alınmak suretiyle inkar tazminatına hükmedilmiştir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının kabulüne, … 2. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra dosyasına konu olan asıl alacağın 60.402,33-AVRO kısmına yönelik itirazın iptali ile bu kısım yönünden takibin aynen devamına, hükmedilen 60.402,33-AVRO tutarlı asıl alacağa, takip tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/a hükmü gereği devlet bankalarının AVRO cinsinden bir yıllık vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faizin uygulanmasına, hükmedilen toplam 60.402,33-AVRO asıl alacağın takip tarihindeki AVRO ‘ nun efektif satış kur karşılığına isabet eden 536.807,58-TL’nin %20’sine isabet eden 107.361,51-TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davalının kötüniyet tazminatı talebinin ise şartları oluşmadığından reddine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kabulüne,
… 2. İcra Müdürlüğünün …E.sayılı icra dosyasına konu olan asıl alacağın 60.402,33-AVRO kısmına yönelik itirazın iptali ile bu kısım yönünden takibin aynen devamına,
2-Hükmedilen 60.402,33-AVRO tutarlı asıl alacağa, takip tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/a hükmü gereği devlet bankalarının AVRO cinsinden bir yıllık vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faizin uygulanmasına,
3-Hükmedilen toplam 60.402,33-AVRO asıl alacağın takip tarihindeki AVRO’nun efektif satış kur karşılığına isabet eden 536.807,58-TL’nin %20’sine isabet eden 107.361,51-TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davalının kötüniyet tazminatı talebinin ise şartları oluşmadığından reddine,
5-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince dava tarihindeki (25/12/2020) efektif satış kuru dikkate alınarak (1 Avro=9.2342 TL) kabul edilen 60.402,33-AVRO’nun TL karşılığı olan 557.767,20 TL üzerinden alınması gereken 38.101,07 TL harçtan, peşin alınan 6.232,31 TL, 401,00 TL tamamlama harcı ve 2.892,84 TL icra harcı toplamı olan 9.526,15‬ TL’nin mahsup edilerek bakiye ‭‭28.574,92‬ TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
6-Davacı tarafından yatırılan 6.232,31 TL peşin harç, 401,00 TL tamamlama harcı, 54,40TL başvuru harcı gideri toplamı olan ‭‭6.687,71‬‬ TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı tarafından yapılan 139,5‬ TL tebligat ve posta gideri, 2.000,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.139,50 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davacı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte olan AAÜT gereğince dava değeri olan 557.767,20 TL üzerinden hesaplanan 44.938,36 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
9-1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin ileride Bakanlıkça ödenmesi durumunda 6183 sayılı AATUHK hükümleri gereği davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
10-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye avansın taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi.30/11/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …