Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/752 E. 2021/374 K. 04.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/752
KARAR NO : 2021/374

DAVA : Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/12/2020
KARAR TARİHİ : 04/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan) davasının mahkememiz heyetince incelenmesi sonucunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; şirket yönetim kurulu üyeleri olan davalılar … ve …’in şirket kaşesi üzerine attıkları imza ile … lehine emre bono tanzim ettiklerini, şirketin adı geçene böyle bir borcu bulunmadığını, akabinde de bu bononun bu defa …’in eşi …’e muvaazalı olarak verildiğini, konuyla ilgili davalılar hakkında … CBS ….Sr.numarasına istinaden şikayette bulunulduğunu, akabinde bu bonoya istinaden takip yapıldığını, şirketin taşınmazının Bodrum İcra Müdürlüğü nezdinde yapılan açık arttırmada satıldığını, bu suretle Bodrum’daki taşınmazların şirketin öz varlığından çıktığını, söz konusu eylem nedeniyle 100.000,00 TL maddi tazminat, 100.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalı … vekili süresi içinde sunduğu cevap dilekçesinde şirket merkezi karşısında İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili bulunduğunu, mahkememizin yetkili olmadığını belirterek itiraz etmiş, ayrıca usule ilişkin itirazlarda bulunmuş, davanın esastan reddi gerektiğini savunmuştur.
Davalı … vekili süresi içinde sunduğu cevap dilekçesinde şirket merkezi karşısında İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili bulunduğunu, mahkememizin yetkili olmadığını belirterek itiraz etmiş, ayrıca usule ilişkin itirazlarda bulunmuş, davanın esastan reddi gerektiğini savunmuştur.
Davalı … vekili ise müvekkilinin hissedar ya da yönetim kurulu üyesi olarak şirkette yer almadığını, şirket nezdinde 3.kişi konumunda olduğunu belirterek davanın husumetten ret olunması gerektiğini savunmuştur.
Bir kısım davalılar derdestlik itirazında bulunmuş iseler de mahkememizdeki dava konusu ve dayanak vakıalar farklı olduğundan derdestlik yönünden dava şartına dair bir eksiklik söz konusu olmadığı gibi başkaca dava şartı eksikliği yoktur. Henüz duruşmalı ön incelemenin bitirilmemiş olması ve HMK m.142 uyarınca süreye ilişkin itirazın bu aşamada incelenmesi usulen mümkün bulunmamaktadır.
Süresi içinde gerçekleşen yetki itirazları çerçevesinde öncelikle bu husus üzerinde durulmalıdır. Esasen dava şartlarına ilişkin bir eksiklik yoktur.
Dava dilekçesinde dayanılan vakıalardan ve somutlaştırılan delillerden de anlaşılacağı üzere davalı … aleyhine genel haksız fiil hükümlerine dayalı dava açılmış olmasına rağmen diğer davalı gerçek kişiler aleyhine yönetim kurulu üyeleri olmaları sebebiyle ve 6102 sayılı TTK m.553 ve devamı hükümleri uyarınca sorumluluk davası açılmıştır.
Yöneticinin sorumluğuna dayalı alacak davası açısından, 6102 sayılı TTK m.567 hükmüne göre “Sorumlular aleyhine şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesinde dava açılabilir.” Gerek kanun hükmünün açık içeriği ve gerekse Yargıtay 11.HD uygulaması dikkate alındığında somut olayda mahkememizin şirket adresi karşısında yetkili bulunmadığı, nitekim yönetim kurulu üyesi olan davalıların mahkememizin yetkisine yönelik olarak süresinde ve usulüne uygun olarak itiraz ettikleri anlaşılmaktadır.
Yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davası mahkememizde açılmış olsa da dava tarihi itibariyle şirket merkezinin bulunduğu yer “Kartal” olup bu itibarla ve öncelikle İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemeleri nezdinde bu davanın açılabilmesi mümkün olduğu halde bu mahkemede dava açılmadığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere mahkemelerin yetkisi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 5 ila 19. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi genel yetkili mahkeme olarak belirlenmiştir. (m. 6). O halde bu yönden de yetki durumu ele alınmalıdır. Zira somut davada kesin yetki durumu yoktur.
Kamu düzenine ilişkin olmayan özel yetki kuralları, genel mahkemenin (m.6) yetkisini kaldırmadığından, eş söyleyişle onunla birlikte uygulandığından, davacı davasını genel veya özel yetkili mahkemede açmak hususunda bir seçim hakkına sahiptir. Zira özel yetki genel yetkiyi ortadan kaldırmaz, onun yanında varlığını sürdürür; dolayısıyla dava veya icra takibi, davacının seçimine göre, hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede açılabilir.
Davalıların birden fazla olması halinde yetki ise 6100 s. HMK’nın 7. maddesinde düzenlenmiş olup adı geçen hükme göre;
“(1) Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır.
(2) Birden fazla davalının bulunduğu hâllerde, davanın, davalılardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ilgili davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir” şeklindedir.
Somut olayda yukarıda da açıklandığı üzere ve HMK m.7 hükmü uyarınca davalılar birden fazla ise davanın bunlardan birinin yerleşim mahkemesinde açılması mümkün ise de hiçbir davalının yerleşim yerinin mahkememizin yargı çevresinde bulunmadığı öncelikle açıktır. HMK m.7/f.2 hükmüne göre somut olayda olduğu üzere birden fazla davalının bulunduğu hallerde, davanın, aleyhine dava açılan davalılardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı anlaşıldığı takdirde yetki itirazında bulunan hakkında yetkisizlik kararı verilebilmesi söz konusu olabilse de somut olayda davalılardan biri değil tüm davalıların, kendi yerleşim yeri mahkemesi durumunda olmayan mahkememiz nezdinde davalı olarak kılındığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla taraflar arasındaki dava arkadaşlığı karşısında bu durumun dikkate alınması gerekir. Esasen tüm davalıların dava tarihi itibariyle yerleşim yerleri dikkate alındığında dahi İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkili bulunduğu anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak 6100 sayılı HMK m.6 hükmüne göre dahi bu davanın davalıların dava tarihi itibariyle yerleşim yerlerinde açılması mümkündür. Ne var ki hiçbir davalının adresi dava tarihi itibariyle mahkememiz yargı çerçevesinde dahi değildir. Esasen tüm davalıların yerleşim yerleri İstanbul Kadıköy ilçesinde olup bu açıdan dahi davanın İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemeleri nezdinde açılmasının mümkün olduğu halde bu mahkemede açılmadığı görülmektedir.
Uyuşmazlığa konu dava aynı zamanda haksız eylemden kaynaklandığından dolayı HMK 16. maddesinin de açıklanması ve HMK 7. maddesi ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
6100 sayılı HMK’nın “Haksız fiilden doğan davalarda yetki” başlıklı 16. Maddesine göre ise:
“Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir”.
Haksız fiilden doğan davalarda yetkinin belirlenmesine ilişkin olarak 6100 sayılı HMK’nda özel bir düzenleme olarak 16. maddeye yer verilmiştir.
Dava dilekçesi içeriğine göre haksız fiilden doğan davalarda haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. Doktrinde de kabul olunduğu üzere ” haksız fiilin işlendiği yer” aslında “hukuka aykırı davranışın işlendiği yer” mahkemesidir. (Prof.Dr. Süha Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, Ankara, 2018, Sayfa 243) Öncelikle belirtmek gerekir ki davacı vekili dava konusu haksız fiile esas olan durumla ilgili olarak İstanbul Anadolu CBS’de suç duyurusunda bulunmuştur. Davacı bu eylemiyle dava konusu haksız fiilin işlendiği yerin İstanbul Anadolu Adliyesi yargı çevresi dahilinde gerçekleştiği noktasında iradesini de ortaya koymuş bulunmaktadır. Davacının ortaya koyduğu bu irade beyanı çerçevesinde ve dürüstlük kuralları uyarınca artık hukuk düzeninde haksız fiilin işlendiği yerin İstanbul Anadolu Adliyesinin yargı çevresi olarak benimsendiği anlaşılmaktadır. Davacının davasının haksız bir fiil ile şirketin mal varlığının azalmasına ilişkin bulunması, malvarlığı azalan şirketin sicil adresinin ise “Kartal” olması ve ayrıca zararın meydana geldiği yer dahi dikkate alındığında bu yerlerin Kartal ilçesi olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Esasen zararın meydana geldiği yer mahkemesi veya gelme ihtimalinin bulunduğu yer mahkemesi için dahi aynı durum söz konusu olacaktır.
Kaldı ki davacının haksız fiile dayalı açmış olduğu tazminat davasında şirketin mal varlığının icra takibi sonucunda haksız satılması iddia olunmakla Bodrum Mahkemelerinin dahi yetkili olabileceği düşünülebilir ise de bu açıdan da yine mahkememizin yetkili olamayacağı açıktır.
Nihayet davacının haksız fiile dayalı tazminat davası açısından davacının yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olabileceği düşünülebilir ise de gerek dava dilekçesi gerek vekaletname içeriği ile dahi anlaşıldığı üzere davacının yerleşim yeri adresi dahi “Kadıköy” ilçesi olup bu yer ise yine İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresi dahilinde kalmaktadır.
Dava dilekçesinde dayanılan vakıaların özelliği gözetildiğinde 6100 sayılı HMK m.7/f.1 c.2 hükmüne göre dava sebebi haksız fiil olarak dikkate alındığında haksız fiilin meydana geldiği yer mahkemesi ve zararın meydana geldiği yer mahkemesi ortak yer olarak kabul olunduğu takdirde dahi mahkememizin yine ortak yetkili mahkeme konumunda bulunamayacağı da açıktır.
Hal böyle olunca gerek şirket merkezinin sicil adresinin gerek davacının gerek davalıların yerleşim yeri adreslerinin gerekse haksız fiile ilişkin fiilin işlendiği yer, zararın meydana geldiği yerin ve dahi meydana gelme ihtimalinin bulunduğu yerin ve yine zarar gördüğü iddia edilen davacının yerleşim yerinin dahi mahkememizin yargı çevresi dışında kaldığı anlaşılmaktadır. Buna göre gerek genel yetki kuralları gerekse özel yetki kuralları dahi dikkate alındığında mahkememizin yetkili olmadığı, tüm davalılar açısından davanın niteliği gereği davanın birlikte görülmesinin de esasen zorunluluk arz ettiği, hiç bir davalı açısından mahkememizin yetkisini doğuracak bir durum bulunmadığı, davalılar arasından açık şekilde şahsi ve fili bağlantının olduğu sonucuna varılmıştır.
Yapılan açıklamalar karşısında mahkememizin yetkili olmaması karşısında davanın usulden reddine, talep halinde dosyanın yetkili İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Mahkememizin yetkili olmaması karşısında davanın usulden REDDİNE,
Talep halinde dosyanın yetkili İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine,
2-Karara karşı kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliğinden itibaren iki hafta içinde; süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleştirilmiş ise kararın kesinleştiği tarihten itibaren iki hafta içinde taraflardan birinin mahkememize başvurarak dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesine,
3-Başka mahkemede davaya devam edilmesi söz konusu olmadığında dava hakkında açılmamış sayılma kararı verilerek davacının yargılama giderlerine mahkum edileceğinin taraf vekillerine ihtarına,
4-HMK 331/2 maddesi uyarınca davaya başka bir mahkemede devam olunacağından yargılama giderlerine bu aşamada hükmedilmemesine,
Dair, kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içinde İstanbul BAM nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen ve dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu karar verildi. 04/06/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …