Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/727 E. 2021/144 K. 04.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/1072
KARAR NO : 2021/62

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 27/10/2016
KARAR TARİHİ : 28/01/2021

Mahkememizde görülmekte olan alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; “davacının F belge türüne sahip olduğunu, davalı ile acentelik sözleşmesi imzalamış olduğunu müvekkilinin ilk olarak 2008 yılında ticari ilişkiye başladığını, acentelik sözleşmesinin feshedildiğini, … adını almış ve 25 Haziran 2015 Tarihinde Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinin 746. Sayfasında yayınlanarak unvan değişikliğinin yapılmış olduğunu, acentelik sözleşmesinin, sürekli borç doğuran bir iş görme sözleşmesi olarak taraflara haklar ve borçlar yüklemekte olduğunu, müvekkilin ücret ödeme borcunun karşılı olarak görülmesi gerektiğini, dolayısıyla acentelik ilişkisinde tarafların karşılık temel borcunun, acente açısından müvekkili adına ve hesabına faaliyette bulunmak, müvekkil açısından ise acenteye ücret ödemek olduğunu, müvekkilin acentelik sözleşmesine ve acentecilik ilişkisinin doğasına uygun olarak … A.Ş. ye karşı yükümlülüklerinin tamamını zamanında ve konusuna uygun bir şekilde tam olarak yerine getirmiş olduğunu, davalı şirket tarafından, taraflarına … 10. Noterliği’ nin … tarihli ve … yevmiye numaralı acentelik sözleşmesi ve acentelik hizmetlerinin sürdürülmesi ile ilgili taraflar arasında mevcut her türlü sözleşme, protokol ek sözleşme 27.06.2016 günü saat 23.59’dan itibaren geçerli olmak üzere sözleşmenin feshedildiğinin ihtar edilmiş olduğunu, sözleşme metni incelendiğinde bu iki aylık sürenin sözleşmenin zayıf tarafı olan acenteye tanınmış olduğunu, sözleşmenin güçlü tarafı olan “…” tarafından yapılan bu feshin geçersiz olduğunu, olağan fesih için öngörülen şartlara uyulmadan yapılan Bursa 10.Noterliği’nin ihtarnamesi ile yapılan fesih ihbarının TTK ‘da belirlenen ihbar sürelerine uyulmaması nedeniyle feshin geçersiz kılmakta olduğunu, … tarihli ve … yevmiye numaralı acentelik sözleşmesinin fesih ihbarının geçersiz olduğunu, hüküm doğurmayacağının ihtarname ile ihtar etmiş olduğunu, davalı şirketin acentelik sözleşmesinin usulünce feshedildiğini belirterek acentelik ilişkisinden kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmeyi reddetmiş olduğunu, davalı … A.Ş.’nin yine ihtarnamesinde taşınmazlar hakkında alt kira sözleşmesinin feshedildiğini bildirmiş olduğunu, söz konusu firma ile uzun süredir acentelik faaliyeti yürüten firmanın acentenin haksız feshi nedeniyle denkleştirme tazminatına taraflar açısından hüküm verilmesinin gerekli olduğunu, söz konusu denkleştirme taleplerinin kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla, aralarındaki acentelik ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret hakkın kaybediyor olmasının gerekli olduğunu, müvekkilin söz konusu bu faaliyet nedeniyle bu ücret haklarını kaybetmiş durumda olduklarını” beyan ederek sözleşmenin haksız feshi nedeniyle uğranılan zararların (haksız feshin fiilen başladığı yani iletişimin kesildiği tarihten itibaren sözleşmenin bir yıl uzamış sayıldığı, bitiş tarihi olan 10.07.2017 tarihine kadar tüm acentelik ücretlerinin tespit edilerek) tespit edilerek tazminine, şimdilik fazlaya ilişkin haklarımız saklı olmak üzere 10,000 TL’lik tazminatın davalıdan, fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari reeskont faizi ile birlikte tahsiline, sözleşmeye üç yıldır taraf olmaları nedeniyle haksız feshin olması nedeniyle uğramış oldukları müşteri çevresi kaybı ve benzeri hal göz önünde bulundurularak fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak üzere 10.000 TL’lik denkleştirme/portföy tazminatının, fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili tarafından sunulmuş olan davaya cevap dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin ticari işlerinin yürütüldüğü merkez adresinin … olduğunu, davanın zamanaşımına uğramış olduğunu, müvekkil şirketin, … İli … İlçesindeki faaliyetlerine herhangi bir acente olmaksızın ilk olarak 1996 yılında başladığını, uzun yıllar bu faaliyetlerini sürdürmüş olduğunu, davacı şirket ile … 10. Noterliği’nin … tarihli ve … yevmiye numaralı acente sözleşmesi akdedildiğini, ardından …Ltd. Şti.” nevi değiştirmesi üzerine yine … 10. Noterliğinin … tarihli ve … yevmiye numaralı acentelik sözleşmesinin akdedilmiş olduğunu, bu sözleşme uyarınca davacı firmanın, müvekkil şirket acentesi olarak işletilmiş olduğu davacı firmanın acentelik hizmetini gereğince ve verimli olarak yerine getirememesi, hizmet kalitesinin düşük olması, davacı firma döneminde satışlarının azalması ve benzeri sebepler nedeniyle acentelik sözleşmesinin müvekkili şirket tarafından haklı nedenle feshedilmiş olduğunu, taraflarınca keşide edilen … 10. Noterliği’nin… tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinde; taraflar arasında akdedilmiş olan … 10. Noterliğince onaylı …tarihli ve … yevmiye numaralı acentelik sözleşmesinin 27.06.2016 tarihinden itibaren hüküm ifade etmek üzere feshedilmiş olduğu, yine … 10. Noterliği’nin … tarihli … yevmiye numara İhtarnamesinde; (1) … (2) …, ( … / …, (4)… ve (5) … adreslerindeki taşınmazlar hakkında akdedilen kira sözleşmelerinin de 27.06.2016 tarihinden itibaren feshedilmiş olacağını, bu nedenle taşınmazların en geç belirtilen tarihte tahliye edilmesi gerektiğinin müvekkili şirket adına bildirilmiş olduğunu, davacı tarafın ise, müvekkil şirkete ilk öne … 67. Noterliği’nin … tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarname ile ardından … tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile cevap verdiğini, … 10 Noterliği’nin …tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile sözleşmenin feshedildiğini, feshin 27.06.2016 günü saat 23:59 itibari ile hüküm doğuracağının davacıya bildirilmiş olduğunu, davacı tarafın hem müvekkil şirket tarafından gerçekleştirilen fesih işlemlerinin geçersiz olduğunu, hem de 14.07.2015 tarihli acentelik sözleşmesinin ve 10.07.2015 başlangıç tarihli alt kira sözleşmelerinin feshedildiğini düzenlemiş olduğunu, birçok iade faturası ile ikrar etmiş olduğunu, acentelik sözleşmesi ve alt kira sözleşmelerinin tamamının basiretli bir tacir olarak imzaladığını, tüm hükümlere uyacağını peşinen kabul ve taahhüt etmiş olduğunu, sözleşmelerin feshine dair müvekkil şirket adına gönderilen ihtarnamelerin geçersiz olduğunun kötü niyetle ileri sürülmesinin açıkça usule, yasaya ve sözleşme hükümlerine aykırı olduğunu, müvekkil şirket ile acente arasında akdedilen sözleşmenin 27.06.2016 tarihi itibariyle sona ermiş olduğunu, müvekkilinin … İli, … İlçesi’ndeki ticari faaliyetlerine 1996 yılından bu yana devam ettirmiş olup, davacı firmanın müşteri çevresinin oluşmasına herhangi bir katkısının olmadığını, Mahkemece ticari defter ve belgeler üzerinde yapılacak bilirkişi incelemesi neticesinde müvekkil şirketin Bodrum İlçesinde sattığı bilet sayısının sözleşmenin feshinin ardından arttığını, diğer bir deyişle, davacı firmanın sunduğu hizmetin kalitesiz olması ve acentelik faaliyetlerini etkin bir şekilde yürütmemiş olması sebebi ile müvekkil şirketin sözleşme süresi boyunca zarara uğrattığının görülecek olduğunu, acentenin özel bir çabası veya kendi kurduğu ticari işlerinin olmadığını, “…” ve bu markaya duyulan güven nedeniyle müşterilerin müvekkil şirketi tercih etmekte olduklarını, somut olayda işletmeye acente tarafından yeni müşteriler kazandırılmadığını, bu nedenle yeni müşteriler dolayısıyla ücret alacağının doğmadığını, acentenin ücret kayıplarının, gelecekte kurulacak ticari ilişkilerden kaynaklanacağını, gelecekteki ticari ilişkilerin acentenin ücret kaybına yol açması için acentenin müşteri çevresinden yararlanılması gerektiğini, somut olayda acentenin ücret isteme hakkının doğabilmesi için yeni müşteri çevresi ve bu müşteri çevresi ile acentenin ticari çabası arasında nedensellik bağının bulunmasının gerekmekte olduğunu, müvekkil şirketin acentelik sözleşmesini feshetmesi dolayısıyla 27.06.2016 tarihinden itibaren 10.07.2017 tarihine kadar tüm acentelik ücretlerinin tespit edilerek kendilerine ödenmesini, bu nedenle şimdilik 10.000,00 TL tazminat taleplerinin bulunduğunu beyan etmiş olduğunu, davacı tarafın bu yöndeki beyan ve taleplerinin de taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını, davanın öncelikle esasa girilmeksizin yetki ve zamanaşımı itirazları doğrultusunda reddine karar verilmesini savunmuştur.
Yetki itirazı karşısında öncelikle bu itirazın sonuca bağlanması gerekir. Nitekim yargılama aşamasında HMK m.17 hükmü karşısında tarafları tacir olan uyuşmazlık açısından, taraflar arasındaki uyuşmazlığa esas acentelik sözleşmesinin 7.20 hükmü gereği karşısında ise davalının mahkememizin yetkisine yönelik itirazının red olunmuştur.
Ayrıca davacının dava dilekçesinde ve ıslah dilekçesinde belirtmiş olduğu ve kar mahrumiyeti olarak dava dilekçesinde talep olunan zarar kaleminin ve denkleştirme tazminatı kaleminin sözleşmeden doğan talep olması ve on yıllık genel zamanaşımı süresine tabi bulunması dikkate alınarak bu alacak kalemleri yönünden dahi zamanaşımı defi ise tümden red olunmuştur.
Hüküm öncesi ve mutlak suretle süreye dair itirazın değerlendirilmesi gerekmektedir. Sözleşme ilişkisi sona ermesinden itibaren bir yıl içinde denkleştirme isteminde bulunulduğu anlaşılmakla, 6102 sayılı TTK m.122/f.4 hükmü uyarınca bir yıllık hak düşürücü süre içinde talepte bulunulduğundan dava dilekçesindeki denkleştirme istemi tazminatı açısından dahi süreye dair itirazın reddine gerekmiştir. Bu noktada belirtmek gerekir ki kanun koyucunun gerekçesinde açıklamış olduğu üzere bu bir yıllık sürenin zamanaşımı süresi mi yoksa hak düşürücü süre mi olduğu sorununun hükümde açık bırakıldığı, Alman öğretisinde bir yıllık sürenin hak düşürücü süre olduğu görüşünün hakim olduğu kabul edilmiş olup yargısal uygulamada da ve mahkememizce bu sürenin hak düşürücü süre olduğu kabul edilmiştir. Davacı vekilinin sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra denkleştirme tazminatına ilişkin hakkının ne şekilde kullanacağı noktasında ise kanun koyucu somut koşul vakıa belirtmemiştir. Kanun koyucu sözleşmenin feshinden sonra denkleştirme isteminin ileri sürmesini gerekli ve yeterli görmüş olup, nitekim davacı da sözleşmenin feshedilmesinden sonra bu yöne ilişkin istem hakkını süresi içinde ileri sürmüş olmakla, denkleştirme tazminatına dair talebin süresi içinde ileri sürülmediği savunmasına da bu açıdan itibar olunmamıştır.
Taraflar arasında 21/05/2013 tarihi itibariyle sözleşme akdedildiği, yine 27/06/2016 günü saat 23:59’dan geçerli olmak üzere ise sözleşmenin feshedildiğinin ihtar olunduğu, taraflar arasında belirsiz süreli acentelik ilişkisi kurulduğu, taraflar arasında varlığı tartışmasız sözleşme içeriğine göre davalıya fesih ihbar hakkının tanındığı, fesih ihbar süresinin belirlendiği tartışmasızdır.
Taraflar arasında tartışmalı olan husus ise sözleşmenin davalıya tanınan fesih ihbar süresi sonunda fesh edilmiş olması karşısında davalının sözleşmeyle tanınan fesih ihbar süresini kullanma hakkı olup olmadığı, gerekli sürenin davacıya tanıyıp tanımadığı, buna göre davacının sözleşmenin feshi sonucunda mahrum kaldığı kar kaybın tazminatını talep etme hakkının olup olmadığı, var ise kaç TL talep edebileceği, yine sözleşmenin feshi karşısında davacının sözleşmenin feshi sonrası davalıya yeni müşteri kazandırıp kazandırmadığı, davalının sözleşmenin sona ermesinden sonra önemli ölçüde menfaat temin ediyor veya temin edecek olup olmadığı, denkleştirme tazminatı hükmedilmesinin hakkaniyet gereği olup olmadığı, buna göre talep edilebilecek ise denkleştirme tazminat miktarının ne olduğu noktasında toplanmaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın araştırılması açısından atanan bilirkişi kurulu hazırlamış olduğu 05/06/020 tarihli raporunda; sözleşme çerçevesinde davalının üç ay önceden fesih ihbar hakkına haiz olduğu, esasen bu sürenin TTK m.121 hükmünde belirtilen ve sözleşmenin tasfiyesine yönelik bir süre olduğu, kısaltılamayacağı ancak davalının sadece fesih ihbar süresini davacıya tanıdığı, bu durumda eksik olarak davacıya tanıdığı bir aylık süre nedeniyle davacının bir aylık kar mahrumiyeti zararının oluştuğu, davacının kar mahrumiyeti tazminatının hesaplanması noktasında ise sözleşmenin feshedildiği 27/06/2016 dönemi öncesi itibariyle 12 ayın dikkate alınması gerektiği, 12 ayda elde edilen komisyon gelirinin 1.066.861,02 TL, aylık ortalamasının 88.905,09 TL olduğu, ancak sözleşmenin feshi nedeniyle davacının yapmaktan kurtulmuş olduğu masraf ve harcamalarının bulunduğu ve bunların düşürülmesi gerektiği, piyasa koşullarında dava konusu acentenin personel, kira, yönetim ve benzeri diğer giderleri için elde ettiği komisyon gelirinden %70 tutarında düşüm yapılmasının gerektiği, buna göre aylık ortalama tutarının %30’u geçmemesi gerektiği, sonuç itibariyle bir aylık net kar mahrumiyet tutarının 26.671,52 TL olduğu, öte yandan davacı tarafından denkleştirme tazminatı talep olunmuş ise de yeni müşterinin sürekli olması gerektiği, ilişkinin tarzı karşısında somut olayda davacının yeni müşteri kazandırdığına dair tespitin mali verilere göre mevcut olmadığı, yine sözleşme ilişkisi sona erdikten sonra davalının çabası nedeniyle önemli ölçüde menfaat temin ettiği veya edecek olduğu noktasında da tespitin yapılamadığı, bu nedenle denkleştirme tazminatı bedeline ilişkin şartların gerçekleştiği anlaşılamamakla birlikte mahkemenin aksi kanaatte olması durumunda da yıllık ortalama komisyon bedelinden %40 oranında düşüm yapılması durumunda 519.116,92 TL tutarında denkleştirme tazminatı talep olunabileceği hesaplanmıştır.
Yargılama aşamasında davacı vekili olarak miktarlar yönünden talebini ıslah etmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının sözleşmenin feshi nedeniyle kar kaybından dolayı tazminat talep edip edemeyeceği, yine denkleştirme tazminatı talep edip edemeyeceği noktalarında toplanmakta olup öncelikle sözleşmedeki fesih hakkına ilişkin genel açıklamalar yapılmalıdır.
Doktrinde de genel olarak kabul edildiği üzere, hak sahibine, tek taraflı irade beyanında bulunarak, yeni bir hukukî ilişki kurmak, mevcut bir hukukî ilişkiyi değiştirmek yahut sona erdirmek yetkisini veren feshi ihbar hakkı, bozucu yenilik doğuran tek yanlı bir irade beyanı olup karşı tarafa ulaşması ile birlikte hüküm doğurur. Bu irade beyanının karşı tarafa ulaşmasıyla birlikte artık taraflar arasındaki hukuki ilişki sona ermiş olacaktır. Sürekli borç ilişkilerinden belirli bir süre bulunmayanlar için kanun, herhangi bir sebep aramaksızın, fesih hakkı tanımaktadır. Bu fesih esas itibariyle derhal değil, “feshi ihbar süresi” adı verilen bir süre geçtikten sonra borç ilişkisini ilerisi için sona erdirir. Fesih iradesini içeren beyan karşı tarafa ulaştığı andan itibaren ihbar müddeti işlemeye başlar, müddetin dolmasıyla birlikte taraflar arasındaki hukuki ilişki sona erer. Davaya konu olayda taraflar arasında bir süre öngörülmediğinden, taraflar arasında akdedilen sözleşme belirsiz süreli sözleşme niteliğindedir. Sürekli borç ilişkilerinde belirli bir süre bulunmayanlar için kanun, belirli bir ihbar süresine uyulmak koşulu ile sözleşmeyi fesih etme yetkisini taraflara tanımıştır.
Yargıtayın yerleşik içtihatları uyarınca feshe ilişkin beyanın noter marifetiyle veya iadeli taahhütlü bir mektupla yahut telgrafla yapılması bir ispat şartı olup, olayımızda bu ispat gerçekleşmiştir.
Bu çerçevede mahkememiz dosyasında taraflar arasında yapılan belirsiz süreli sözleşmede davalı tarafından sözleşme içeriğine uygun olarak fesih ihbar hakkının kullanıldığı, fakat sözleşme uyarınca fesih ihbar hakkına haiz olan davalının davacıya üç aylık fesih ihbar süresi değil iki aylık fesih ihbar süresi tanıyarak fesih hakkını kullandığı, bu suretle taraflar arasındaki sözleşmenin iki aylık fesih ihbar suresi tanınmak suretiyle fesh edildiği, davalı şirket tarafından fesih hakkının kullanımının, bu şartlarda sözleşmeden doğan bir hakkın kullanımı niteliğinde olduğu, buna göre davacının sadece sözleşmede belirtilen üç aylık fesih ihbar süresinin değil sadece iki aylık fesih ihbar süresinin davacıya tanınmış olması nedeniyle bir aylık süre açısından davalının sözleşmeye aykırı hareket ettiği, esasen üç aylık fesih ihbar süresine uyulması halinde davacının hiçbir kar kaybı talep etmesinin gerek yukarıda yapılan açıklamalar gerek Yargıtay uygulamaları dikkate alındığında mümkün olmadığı, sonuç olarak davacının sözleşmenin feshi nedeniyle kar kaybı tazminatı talebinin sadece bir aylık süre ile sınırlı olması gerektiği mahkememizce kabul edilmiştir. Bu yöne ilişkin bilirkişi kurulu raporunda ayrıntılı gerekçe olmamakla birlikte sonuç olarak davacının bir aylık kar mahrumiyeti zararını kabul eden bilirkişi raporuna sonuç olarak itibar edilmiştir. (Yargıtay 19. HD 2016/14866E.sayılı, 2017/2604K.sayılı ilamı)
Kaldı ki gerekli olan fesih ihbar süresi verilmeden tek taraflı olarak sözleşmenin davalı tarafından sonlandırıldığı hallerde dahi Yargıtay kararları doğrultusunda bu tür sözleşmelerde ihbar süresinin makul bir süre olması gerektiği, dolayısıyla belirsiz süreli acentelik sözleşmesinin feshi için TTK. m.121/1 hükmünde (6762 sayılı TTK 133 madde) öngörülen üç aylık ihbar süresinin kıyasen uygulanabileceğine, tek satıcılık sözleşmelerinde ise, BK nun 640.maddesinde öngörülen 6 aylık ihbar süresinin kıyasen uygulanabileceğine ilişkin görüşler mevcuttur. Buna göre Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 27.01.2016 tarih 2015/5009E.sayılı 2016/969K.sayılı ilamında dahi mahkeme tarafından tek taraflı sözleşmeler için altı aylık fesih ihbar süresinin kabul edilmesine dair kabulün onanmış olduğu dikkate alındığında ise somut olay yönünden ve mevcut sözleşme hükümleri nedeniyle dahi TTK m.121/1 hükmünde öngörülen sürenin aynı zamanda kanun koyucunun öngördüğü bir fesih ihbar süresi olduğu kabul edilmelidir.
Esasen bilirkişi kurulu raporunda da, üç aylık fesih ihbar süresinin, sözleşmeyle kısaltılamayacağı; ancak uzatılabileceği, bu sürenin sözleşmenin tasfiyesinin gerçekleştirilmesi için tanınmış bir süre olduğu açıklanmıştır. O halde gerek Yargıtay uygulaması gerek kanun hükümleri dikkate alındığında, sözleşmenin tasfiyesi açısından davalı tarafın, davacıya üç aylık fesih ihbar süresi yerine sadece iki aylık fesih ihbar süresi tanıması nedeniyle, davacı tarafın en fazla bir ay olmak üzere sözleşmenin feshi nedeniyle kar kaybı tazminatı talep edebileceği mahkememizce benimsenmiştir.
Kaldı ki “taraflar arasında yapılan belirsiz süreli sözleşmede davalının uygun bir ihbar süresi tanıyarak ve bir fesih sebebi göstermeye gerek olmaksızın olağan fesih imkanı mevcuttur. Davalının bu yolu izlemesi için makul bir süre önce fesih ihbarı yapması gerekir. Somut olayda davalı bu şekilde fesih ihbarında bulunmuş olmakla birlikte son iki ay ile sınırlı davacıya bu imkanı tanımış, ancak yukarıda açıklandığı üzere bir aylık fesih ihbar süresini tanımamıştır. Bu durumda davalının, davacıya tanıması gerekli olan diğer bir aylık fesih ihbar süresi kadar olan bir zaman dilimi içinde aktin ayakta kalacağının kabulü icap eder. Bu sebeple, mahkememizce atanan uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyeti, tarafların durumu, yapılan anlaşmanın niteliği ve hacmi göz önünde tutulmak suretiyle, bu süresiz aktin feshi için davalının davacı lehine bir aylık fesih ihbar süresi tanımadığından, bir aylık kar mahrumiyetinden doğan tazminatı ödemesi gerektiğini açıklamıştır. (Yargıtay 11.HD. 15/01/1992 tarih ve E. 1959E.sayılı 96.K sayılı kararı) ki bilirkişi raporundaki sonuca bu açıdan da itibar edilmiştir.
Öte yandan kar kaybının hesaplanması noktasında birbirinden çok farklı ölçülerin esas alınabilmesi mümkün ise de bu noktada bilirkişi kurulunun sözleşmenin feshedildiği yıl ve ay itibariyle, son 12 aylık dönemi esas alması, buna göre bilirkişi kurulunun davacının son 12 ay içerisinde elde etmiş olduğu 1.066.861,02 TL miktarın aylık ortalamasını bulması, aylık ortalamadan doğal olarak davacının sarf etmesi gerekli personel, kira, yönetim ve benzeri diğer giderler için %70 oranında düşüm yapılması ticari hayatın gereklerine ve dosya kapsamına uygundur. Kaldı ki ticari hayatın olağan akışı içinde hizmet sektörü içinde gerçekleşen ve rekabetin çok yoğun olduğu karayolu taşımacılığında, acente açısından aylık ortalama gelirin %30’unun kâr olarak kabulü azımsanmayacak bir oran olduğu da mahkememizce kabul edilmiştir. Bilirkişi kurulunun aylık net kar kaybı tazminatını farklı bir şekilde hesaplanmasını gerektirecek ve bilirkişi raporundaki izlenen yöntemin aksini ortaya koyacak somutlaştırılmış başkaca bir delil de dosyada mevcut değildir. Sonuç olarak 6098 sayılı TBK m.50 uyarınca, bu tazminata ilişkin bilirkişi kurulu raporundaki hesaplama tarzı olayın özelliklerine uygun, davacının yapması gereken giderlerin mahsup olunması açısından denkleştirici adalet kurallarıyla uyumlu ve net kar kaybının tespitine yönelik olması nedeniyle mahkememizce itibar edilebilir niteliktedir.
Davacının diğer talebi ise portföy yani denkleştirme tazminatına hükmedilip hükmedilmeyeceği noktasındadır.
Yargıtay uygulamasında da kabul olunduğu üzere “genel olarak portföy tazminatı, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, bu ilişki devamı boyunca acentenin kişisel gayretiyle yarattığı müşteri çevresinden akidinin halen yararlanması, acentenin ise yararlanmaması nedeniyle uğradığı kaybın karşılığıdır.”
6102 sayılı TTK’nın 122. maddesinde açıkça ‘denkleştirme istemi’ olarak tanımlanan, doktrinde de ‘müşteri tazminatı’, ‘portföy tazminatı’, ‘portföy akçesi’ olarak da ifade edilen bu tür tazminat 6762 sayılı TTK’da düzenlenmemiştir. Anılan Kanunun 134. maddesinde muhik bir sebep olmadan ve üç aylık ihbar müddetine riayet etmeksizin akdi fesheden tarafın, başlanmış işlerin tamamlanmaması yüzünden diğer tarafın uğradığı zararı tazmine mecbur olduğu, müvekkilin veya acentenin iflas veya ölümü yahut hacir altına alınması sebebiyle acentelik mukavelesi sona ererse, işlerin tamamen görülmesi halinde acenteye verilmesi gereken ücret miktarına nispetle tayin olunacak münasip bir tazminatın acenteye yahut yukardaki hallere göre onun yerine geçenlere verileceği hükme bağlanmıştır.(…)
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 122. maddesinde “Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra; a) Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa, b) Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa ve c) Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa, acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir.” hükmü düzenlenmiş olup, denkleştirme tazminatı talep koşulları belirlenmiştir.
Somut olayda bu hesaplama yapılırken davacının, davalı lehine ne tür acentelik hizmeti verdiği, sözleşmenin feshinden sonra davalının ne gibi önemli menfaatler elde ettiği veya edeceği, hakkaniyet ilkesi dikkate alındığında portföy tazminatı verilmesinin gerekip gerekmediği hususlarının ispatı önem arz etmektedir. Zira davacının portföy tazminatı isteminin buna göre değerlendirilmesi gerekir.
Dava konusu somut olayda, davacı acentenin sözleşmenin kurulduğu tarihten sözleşmenin feshe edildiği tarihe kadar sürekli olarak gelirinin azaldığı, hatta 2015 yılı itibariyle davacının üretmiş olduğu, ticari faaliyete dair gelirin 2013 yılına kıyasla %41 oranında azaldığı, bu durumun sözleşmenin feshine kadar olumsuz şekilde devam ettiği, dolayısıyla davacı acente tarafından davalı şirket lehine bir müşteri çevresi genişletilmesinin söz konusu olmadığı, hatta ciddi oranda daraldığı, bu durumda davacının sözleşmenin sona ermesi nedeniyle ileriye dönük olarak mahrum kaldığı bir ücretten söz edilemeyeceği dikkate alındığında davacının portföy tazminatına ilişkin talebinin kabulü mümkün değildir. (Yargıtay 11. HD 2013/5505E. 2014/1530K.sayılı ilamı)
Yine davacı acentenin, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra denkleştirme tazminatı talep edebilmesi için sadece yeni müşteri çevresi yaratması değil, var olan müşteri ilişkisinin nitelik ve nicelik olarak arttırılmak suretiyle bu müşteriler sebebiyle davalının ileride menfaat elde edeceğini ispatlaması gerekir. “Öğretide denkleştirme isteminde esas alınacak yeni müşterinin tanımı yapılırken, acentenin müvekkille olan sözleşmesi esnasında işlem yaptığı tüm müşteriler kabul görmemekte, bunların arasında da süreklilik niteliğine sahip olanlar aranmaktadır. Sürekli müşteri, belli bir süre içinde yeniden sözleşme yapması beklenen müşteri olarak tanımlanmaktadır. (A.Nilay Şenol, Bayilik Sözleşmesinin Sona Ermesi ve Sonuçları, İstanbul, 2011,Sayfa 267) Bilirkişi raporunda irdelendiği üzere davacının acentelik ilişkisinin devam ettiği süre zarfında sözleşmenin feshi sonrasında sürekli müşteri olarak kabul edilebilecek bir portföy yarattığına dair hiçbir mali tespit olmadığı gibi bu noktada somutlaştırılmış bir delili de yoktur. “Doğal olarak müvekkilin iş kolu, ürettiği ve sattığı ürünün yahut sunduğu hizmetlerin niteliği, müşterinin sürekli olup olmadığını belirlerken önem kazanmaktadır. (Dr. Cemile Demir Gökyayla, Milletlerarası Hukukta Tek Satıcılı Sözleşmeleri, Seçkin Yayınları, Ankara, 2005, Sayfa 255) Buna göre somut olayda otobüs yolu ile karayolu taşımacılığı noktasında acentelik yapan davacının sunmuş olduğu hizmetin sürekliliğinden bahsetmek en azından bu noktada, davacı lehine gerekli ispatı gerçekleştirmek anlamında zor bir haldir. Elbette davalı şirketin otobüs yolu ile gerçekleştirilen taşımacılık hizmeti alanında tanınırlığı bilinen bir firma olması, davacının denkleştirme tazminatı talebini ortadan kaldırmaz ise de hizmet alanı gözetildiğinde bu noktada davacı lehine ispat durumu yoktur. Zaten davacı acentenin faaliyeti nedeniyle, davalı şirket lehine müşteri toplaması noktasında mahkememizde oluşmuş bir kanaat da mevcut değildir. O halde davacı acentenin bu noktada yani sözleşmenin feshi sonrası davalının artan müşteri nedeniyle menfaat edeceği noktasında ispat yükünü yerine getirmek bir yana bu noktada somutlaştırdığı vakıa dahi mevcut değildir.
Öte yandan Anayasa’nın 2.maddesinde belirtilen hukuk devleti insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk devletinde adaleti tesis etmekle yükümlü olan mahkemelerin oluşturacakları hükümlerde, özellikle kanun koyucu tarafından tazminata hükmedilmesi için hakkaniyet unsurunun arandığı hallerde özellikle bu durumun değerlendirilmesi zorunludur. “Hakkaniyet terimi başlı başına açıklanmaya ihtiyaç duyulan bir terimdir. Zira içerisi çok geniş anlamlı doldurulabilir. Hakimin takdir yetkisinin düzenlendiği, EMK m.4’de “hak ve nısfetle” ifadesi kullanırken, MK 4.maddede “hukuka ve hakkaniyete” ifadesi tercih edilmiştir. Hakimin takdir yetkisini olayın özellikleri göz önüne alınarak, kanun hükmü sınırları içerisinde ve adil bir sonuca varacak şekilde kullanması gerekir. (Prof.Dr.M.Kemal Oğuzman, Prof.Dr.Nami Barlas, Medeni Hukuk, Giriş, Kaynaklar, Temel Kavramlar, 8.Baskı, İstanbul, 2000, Sayfa 91) Bu noktada somut olay yönünden denkleştirme tazminatı talep eden davacının sözleşmenin feshi öncesi davalı kuruma kazandırdığı bir müşteri portföyü olmadığı, hatta müşteri portföyünün giderek azaldığı, buna rağmen davacının kar elde etmeye devam ettiği, buna mukabil davalı şirketin ise sözleşme süresince ve istikrarlı şekilde müşteri portföyünün azaldığı, esasen ticari hayatın olan akışı içinde mevcut müşterinin ise davalının marka bilinirliği nedeniyle hizmet aldığının kabul olunması gerektiği kabul edilmiştir. Hal böyle iken ayrıca davacı lehine ve davalı aleyhine olacak şekilde denkleştirme tazminatı hükmedilmesi, somut olayın özellikleri dikkate alındığında adil olarak kabul edilemez. Zira davalının bir yandan sözleşmenin devamı süresince müşteri kitlesinin acentenin bulunduğu bölge itibariyle azalması, diğer yandan kendisine kazandırılan sürekli bir müşterinin bulunduğunun ise ispatlanamaması söz konusu olduğu halde ayrıca ve bir de davacıya bu nedenle tazminat ödemesi hakkaniyet ilkelerine uygun olarak da kabul edilemez.
İspat hukuku şekli hukukun içinde yer alsa da, ispat yükü maddi hukuk tarafından belirlenir… Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıalarının, iddialarının doğru olduğu veya karşı tarafın iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlamak amacı ile çekişmeli vakıalar ile ilgili deliller sunarak gerçekleştirdikleri bir hukuki faaliyettir. Delil ikame yükü ise, ispat yükü kuralları çerçevesinde hakimin aleyhte karar verme tehlikesini ortadan kaldırmak amacı ile tarafların delil ikamesi faaliyeti ile kendi vakıa iddialarının doğruluğu veya karşı taraf iddialarının yerinde olmadığı yolunda hakimde kanaat oluşturmasıdır. (Bilge Umar, İspat Yükü Kavramı ve Bununla İlgili Bazı Kavramlar, İÜHFM, 1962, Cilt: 3, Sayfa 64). Bu şartlarda davacı acentenin kanun koyucunun belirlediği somut koşul vakıalarla ilgili ispat yükünü yerine getiremediği mahkememizce kabul edilmiştir.
Mahkememizce yukarıda açıklanan gerekçeler dikkate alındığında da bilirkişi kurulu tarafından yapılan incelemede acente durumundaki davacının yeni ve sürekli müşterileri sözleşmenin feshi sonrası kazandırma durumunun olmadığı ve davalının bu noktada önemli ölçüde menfaat elde etmesinin de mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır. Bilirkişinin bu sonuca varmasını gerektiren gerekçe mahkememizce açılanan gerekçeler dikkate alındığında dar kapsamda olsa da mahkememizce varılan sonuç ile aynı yöndedir.
Yapılan açıklamalar karşısında davacının dava dilekçesine ve ıslah dilekçesine konu yaptığı haksız fesih nedeni ile talep olunan kâr mahrumiyeti tazminatı miktarı olan 216.519,67-TL tazminat alacağının 26.671,52-TL kısmının kabulüne; kabul olunan 26.671,52-TL kâr mahrumiyeti tazminat alacağının, dava tarihi olan 27/10/2016 tarihinden itibaren ve talep gereği reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine; davacının bu alacak kalemi yönünden fazlaya ilişkin talebin reddine; davacının dava dilekçesine ve ıslah dilekçesine konu yaptığı haksız fesih nedeni ile talep olunan denkleştirme tazminatı alacağına konu edilen 1.297.092,29-TL tazminat alacağının ise sübut bulmadığından reddine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
I. Davacının dava dilekçesine ve ıslah dilekçesine konu yaptığı haksız fesih nedeni ile talep olunan kâr mahrumiyeti tazminatı miktarı olan 216.519,67-TL tazminat alacağının 26.671,52-TL kısmının kabulüne,
Kabul olunan 26.671,52-TL kâr mahrumiyeti tazminat alacağının, dava tarihi olan 27/10/2016 tarihinden itibaren ve talep gereği reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Davacının bu alacak kalemi yönünden fazlaya ilişkin talebin reddine,
II. Davacının dava dilekçesine ve ıslah dilekçesine konu yaptığı haksız fesih nedeni ile talep olunan denkleştirme tazminatı alacağına konu edilen 1.297.092,29-TL tazminat alacağının sübut bulmadığından reddine,
III.492 sayılı Harçlar Kanunu hükümlerine göre alınması gereken 1.821,93 TL harcın, peşin alınan 341,55 TL ve ıslah ile tamamlatılan 25.507,16 TL toplamı 25.848,71 TL harçtan mahsup edilerek bakiye 24.026,78‬ TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
IV.Davacı tarafından yatırılan 29,20 TL başvuru harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
V.Davacı tarafından yapılan 3.650,00 TL bilirkişi ücreti, 423,55 TL tebligat posta gideri olmak üzere toplam 4.073,55 TL yargılama giderinden davanın kabul nispetine göre (%1,76) 71,69 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
VI.Davalı tarafından yapılan 150,00 TL posta tebligat giderinin davanın ret nispetine göre 147,36 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
VII.Davanın kabul edilen kısmı nedeniyle yürürlükte olan AAÜT gereğince 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
VIII.Gerek kanun gerek davacının nitelendirmesi gereği tazminat talep olunmakla yeni yürürlüğe giren AAÜT m.13/f.3 hükmü gereği yürürlükte olan AAÜT gereğince 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
IX.Artan avansın karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize veya bulunulan yer asliye ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla İstanbul BAM nezdinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere vekillerin huzurunda ve oy birliği ile karar verildi. 28/01/2021

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …