Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/718 E. 2022/857 K. 20.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/718 Esas
KARAR NO : 2022/857

DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 07/08/2020
KARAR TARİHİ : 20/12/2022

İstanbul 10. Tüketici Mahkemesinin 05/10/2020 tarih, 2020/233 esas, 2020/405 karar sayılı görevsizlik kararı ile dosya mahkememize gönderilmekle; dosya, mahkememizin yukarıda belirtilen sırasına kaydedilmiş olmakla, mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin, davalının dava dışı … T.A.Ş.’ye olan borcunu temlik almış olmasından dolayı … 30. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı sayılı icra takip dosyasında alacaklı sıfatını haiz olduğunu; söz konusu borcun kredi ilişkisinden kaynaklandığını; takibe davalı yan tarafından haksız ve dayanaksız olarak itiraz edildiğini ve takibin durduğunu belirterek; itirazın iptaline, takibin devamına davalı aleyhine %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dışı olan bankanın bir zamanlar ortağı olduğu,…Şirketi ve … Şirketi ile yapmış olduğu kredi sözleşmelerine kefil olarak imza attığını, 09/03/2010 tarihinde … 8. Noterliğinde yapılan sözleşme ile … Şirketi ve…Şirketinden bulunan hisselerini ortağına devrettiğini ve ortaklıktan ayrıldığını, davanın görevli mahkemede açılmadığını, taraflar arasındaki mevcut uyuşmazlıkta görevli mahkemenin ticaret mahkemesi olduğunu, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, davanın süresinde açılmadığını, davanın reddini, takibinde haksız ve kötü niyetli olan alacaklı hakkında takip konusu alacağın %20’sinden az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik olarak kefile karşı başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık, davalının genel kredi sözleşmesindeki kefaletinin geçerli olup olmadığı, takip tarihi itibarıyla davacının genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağı bulunup bulunmadığı, var ise miktarı, alacağın davalı kefilden talep edilip edilemeyeceği, davalının icra takibine itirazının haksız olup olmadığı hususlarından kaynaklanmaktadır.
… 30.İcra Müdürlüğü … Esas sayılı takip dosyası, genel kredi sözleşmesi, hesap kat ihtarnamesi, banka defter ve kayıtları celp edilmiş incelenmiştir.
Dava dosyası … 10. Tüketici Mahkemesi’nin 07/08/2020 gün … Esas, …Karar sayılı görevsizlik kararı ile mahkememize tevzi edilmiş, dava açılırken harç ikame edilmediği görülmüş olup; Yargıtay 11. HD’ nin 2020/7057 E, 2020/5720 K.sayılı ilamı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/12-342 E, 2020/1030 K.sayılı ilamları uyarınca davacı … şirketinin harçtan muaf olmadığı kanaati ile harç eksikliği giderilerek açık yargılamaya devam olunmuştur.
… 30.İcra Müdürlüğü … Esas sayılı takip dosyası, genel kredi sözleşmesi, hesap kat ihtarnamesi, banka defter ve kayıtları celp edilmiş, takibin 19.096,85-TL asıl alacak, 10.698,01-TL işlemiş akdi faiz, 534,90-TL Bsmv ve 232,52-TL masraf bedeli ile takip çıkışının 30.562,28-TL olduğu, davacı banka tarafından genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan için başlatılan ilamsız takibe davalı borçlunun süresinde itirazı üzerine takibin durdurulmuş olduğu, icra dosyası içeriğine göre borçlu tarafından tebliğ için gider avansı yatırılıp itiraz dilekçesi alacaklıya tebliğ edilmemiş olduğundan davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış olduğu görülmüştür.
Uyuşmazlığa konu genel kredi sözleşmesinin incelenmesinde, alacağını TEMLİK eden dava DIŞI … T.A.Ş. ile dava DIŞI kredi lehtarı (ası/ borçlu) … LTD.ŞTİ. Arasında 1.000.000,00 TL limitli Genel Kredi Sözleşmesi akdedilmiştir.
Kefalet sözleşmesi alacaklı ile kefil arasında kurulan ve alacaklıya kişisel güvence sağlayan bağımsız nitelikte bir borç ilişkisidir. Kefalet sözleşmesi kişisel bir teminat sözleşmesidir. Kefiller kendi temerrüdünün sonuçlarından ve kefalet limiti kapsamında asıl borçlunun borcu kadar sorumludur. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 2018/1320 Esas, 2020/402 Karar sayılı ilamı)
Taraflar arasında banka ile dava dışı asıl borçlu şirket arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığı, davalının sözleşmede müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu, banka tarafından kredi hesabının kat edildiği hususlarında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Dava konusu kefalet 6098 Sayılı TBK’nın yürürlük tarihinden öncedir.
Bu haliyle mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 484. maddesi, “Kefaletin sıhhati, tahriri şekle riayet etmeğe ve kefilin mes’ul olacağı muayyen bir mikdar iraesine mütevakkıftır.” hükmünü içermekte ve buna göre, kefaletin geçerli olması için yazılı şekilde yapılması ve kefilin sorumlu olacağı miktarın belirtilmesi gerekmektedir. Yazılı şekil şartının sebebi kefilin sorumlu olduğu miktarı bilerek kefalet sözleşmesinin imzalanmasıdır.
Dava konusu icra takibine dayanak genel kredi sözleşmeleri 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenmiş olmaları itibariyle uygulanması gereken 818 sayılı BK’nın 484. maddesi uyarınca kefalet sözleşmesinin geçerli olması için; yazılı şekilde yapılması ve kefilin sorumlu olduğu kefalet limiti olarak, belirli bir miktarın gösterilmesi gereklidir.
Davacı ile dava dışı asıl borçlu … Ltd. Şti. arasında akdedilen 27/08/2008 tarihli 1.000.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesinde davalının müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu, kefalet imzasının bulunduğu sayfada kefalet limitinin ayrıca yer almadığı görülmüştür.
Takip dayanağı genel kredi sözleşmesi 19/12/2008 tarihli olup, sözleşmede yer alan kefaletin geçerliliğine ilişkin şekil koşullarına uygun olup olmadığı, sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan mülga BK’nun 484 vd. maddeleri hükümleri gözetilerek incelenmelidir.
Bilindiği üzere 6101 sayılı TBK’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 1. maddesine göre TBK’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse kural olarak o kanun hükümleri uygulanır.
6101 sayılı TBK’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 7. maddesinde 6098 sayılı TBK’nun derdest davalara uygulanması ile ilgili düzenleme yapılmışsa da bu hüküm 818 sayılı BK’na uygun olarak kurulan kefaletin kamu düzenine aykırı olduğu sonucunu doğurmayacağından somut olayda uygulama yeri bulunmamaktadır.
Takip dayanağı 19/12/2008 tarihli genel kredi sözleşmesinde kredi limiti üç milyon TL olarak belirtilmiştir. Mülga BK’nun 484. maddesi hükmü uyarınca kefalet limiti bu sözleşmede açıkça yazılı değil ise de Yargıtay’ın 12.04.1944 tarihli ve 14/13 sayılı içtihadı birleştirme kararı gözetildiğinde genel kredi sözleşmesinin ilk sayfasında sözkonusu kredi limiti yazılı olup, bu şekilde borç miktarı belli olduğuna göre davalı kefilin anılan sözleşmedeki kefaletinin geçersiz olduğu ileri sürülemeyecektir (Emsal Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 04/12/2018 tarih ve 2017/4303 Esas 2018/6291 Karar, 20/02/2014 tarih ve 2013/17460 Esas 2014/3325 Karar sayılı ilamları). (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 2020/1052 Esas, 2022/830 Karar sayılı ilamı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 2019/1905 Esas, 2022/245 Karar sayılı ilamı)
Nihayetinde 818 sayılı Borçlar Kanunun 484. maddesinde kefaletin şartları: yazılı şekilde yapılması, kefilin sorumlu olduğu belirli bir miktarın açıkça gösterilmesi, kefalet edilen geçerli bir borcun olması ve kefilin fiil ehliyetine sahip olması şeklinde söylenebilir. Somut olayda da davalı gerçek kişinin kefalet sözleşmelerinin geçerli olduğuna kanaat getirilmiştir. TBK’nın 583 ve 584 üncü maddelerde kefalet sözleşmesi için geçerlilik şartları belirtilmiş , 818 sy. BK’da olmayan eş rızası getirilmiştir. Sözleşme tarihi itibariyle de ayrıca eşin rızasına yönelik denetime gerek duyulmamıştır.
Hak düşürücü süre yönünden re’sen yapılan denetime göre de, dava konusu kefaletname 27/08/2008 tarihli olup, belgede herhangi bir süre sınırlaması bulunmadığından, kefaletin süresiz verildiği anlaşılmaktadır. 6098 sayılı TBK’nın 598.maddesinde, “Hangi sebeple olursa olsun, asıl borç sona erince, kefil de borcundan kurtulur. Borçlu ve kefil sıfatı aynı kişide birleşmiş olursa, alacaklı için kefaletten doğan özel yararlar saklı kalır. Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir.Kefalet süresi, en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce yapılmak kaydıyla, kefilin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklamasıyla, azamî on yıllık yeni bir dönem için uzatılabilir.” hükmü düzenlenmiştir.
Bu hükümlere göre, 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü ve zamanaşımı süreleri eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam edecektir. Ancak bu sürelerin henüz dolmamış kısmı TBK’da öngörülen süreden uzun ise yürürlüğünden başlayarak TBK’da öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü veya zamanaşımı süresi dolmuş olacaktır. Buna karşın bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, TBK’da öngörülen süreden kısa ise eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam edecektir. TBK’da ilk kez öngörülen ve fakat yasanın yürürlük tarihi itibariyle dolmuş olan süre 1 yıldan kısa ise hak sahiplerinin yararlanabileceği ek süre TBK’da ilk kez öngörülen süre kadar olacaktır.
Kefaletteki 10 yıllık hak düşürücü süre ilk kez 6098 sayılı TBK’nın 598.maddesiyle getirilmiş olup, davaya konu kefaletname de 27/08/2008 tarihli olup, 27/08/2018 tarihinden sonra bu belgeye dayalı olarak kefile başvurması mümkün değildir. Somut olayda davacı tarafından davalıya karşı 13/11/2012 tarihinde icra takibine başlanmış olup, takip tarihi itibariyle yasada belirlenen 10 yıllık süre dolmadığından hak düşürücü sürenin dahi geçmediğine kanaat getirilmiştir.
Bilindiği üzere, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacakların hesabın kat edildiği tarih itibariyle muaccel hale gelecekleri, muacceliyet için kat ihtarının tebliğine dahi gerek olmadığı, kat ihtarının tebliğinin ancak muhatap borçlu ya da kefiller için takip öncesi temerrüt durumunu etkilediği, öte yandan genel kredi sözleşmesine müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla kefil olan kişilerin asıl borçlu gibi kredi borcundan kefalet tutarları / kefalet limitleri kadar kendi temerrütlerinden hukuken sorumlu bulundukları, bu bağlamda asıl borçlunun genel kredi sözleşmesindeki kredi borçlarını geri ödeyememesi halinde alacaklının pekala müteselsil kefilleri takip ve dava edebileceği konusunda duraksama yoktur.
Dava konusu alacak ile ilgili dava dosyası içinde sunulan belgeler, dilekçeler ve banka kayıtları üzerinde inceleme yapmak suretiyle dava ve takip konusu alacağın ferileri ile beraber doğup doğmadığı ve Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2015/12924 E., 2016/4207 Kararıda gözetilerek kefil yönünden temerrüt durumunun rapor içeriğinde ayrıca ele alınmasının istenilerek dosya bankacı bilirkişiye tevdi edilmiş; rapor içeriğinde de tespit edildiği üzere davalı kefil yönünden takipten önce yapılan kat ihtarı ile temerrüt oluşmuştur. Bu haliyle bankacı bilirkişi tarafından yapılan isabetli hesaplamaya göre, kat tarihinden temerrüt tarihine kadar ki akdi faiz miktarı talep edilen asıl alacaktan fazla hesaplanmış olmasına karşın taleple bağlılık ilkesi gereğince bir eksiklik tespit edilmemiş; temerrüt tarihinden takip tarihine kadar ki temerrüt faizi hesaplamasında ise fark oluştuğu görülmüş; bu farkın nedeni takip talebinde davacı şirket tarafından temlik alınan bankanın belirlediği faiz oranlarına göre faiz talep etmesi, bilirkişi tarafından ise bu faiz oranına itibar edilmemesidir.
Faiz yönünden, Dava dışı asıl borçlu şirket tarafından kullanılan kredi kartının gerek yasa, gerek sözleşme gereği kurumsal kredi kartı niteliğinde olduğu hükme esas alınan raporunda da doğru olarak belirlendiği üzere davacı bankaca takipte talep olunan dava konusu kredili mevduat hesabı ve kredi kartı için uyarınca belirlenen yıllık %142,80 temerrüt faizi oranının, bu türden kredi alacakları için 5464 sayılı Yasa’nın 26/3. Maddesi uyarınca TCMB tarafından üç ayda bir çıkarılan tebliğlerde belirtilen faiz oranı olan %28,08 akdi faiz ve %34,08 olan temerrüt faizi oranını geçemeyeceğinden uygulanması mümkün değildir. (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 2020/837 Esas, 2022/1078 Karar sayılı ilamı) Bu nedenle bilirkişinin akdi ve temerrüt faizi hesaplamasına itibar etmek gerekmiştir.
Davalının kefaletten dönmeye yönelik ihtarı nedeniyle bilirkişi tarafından bu hususta alternatifli hesaplama yapılmıştır. Kefil, geçerli bir kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra tek taraflı olarak kefaletini geri alamaz. Bu şekildeki bildirim akdin diğer tarafça açıkça kabul edilmedikçe hukuki sonuç doğurmaz. Nitekim dava dışı temlik eden bankanın davalının kefaletten vazgeçme talebini kabul ettiğine yönelik dosya kapsamında bir delil ya da bilirkişinin banka kayıtlarındaki tespiti bulunmamaktadır .(HGK. 23.10.2002 19-866/845). Türk Borçlar Kanunu’nun 598. maddesinde kefaletin hangi sebeple olursa olsun asıl borcun sona ermesi halinde kefilin de borcundan kurtulacağı veya kefaletin sözleşmenin durmasından başlayarak 10 yılın geçmesi ile kendiliğinden ortadan kalkacağı düzenlemesi ile birlikte somut olay değerlendirildiğinde; kât tarihi olan tarihi itibariyle kredi borcunun devam ettiği, davalı tarafından davacı bankaya takip tarihi itibariyle yapılmış herhangi bir ödemenin mevcut olmadığı, kredi kullandırılarak kefalet sorumluluğu başlamasından sonra kefillikten dönülemeyeceği, Türk Borçlar Kanunu’nun 599. maddesi gereğince kefaletten dönmeye ilişkin koşulların oluşmadığı anlaşılmıştır. (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 2018/489 Esas, 2018/440 Karar sayılı ilamı) Bu nedenle bankacı bilirkişinin alternatifli hesaplamasından borcun tamamından sorumlu olduğuna yönelik hesaplamaya itibar edilmiştir.
Bu haliyle somut ihtilafta bilirkişi tarafından hesaplamaya esas alınan faiz oranları ile yapılan hesaplamanın yargı denetimine açık ve somut kredi ilişkisi ile uyumlu olduğu anlaşılmakla; takibin takibin 19.096,85-TL asıl alacak, 2.471,49-TL işlemiş akdi faiz, 123,57-TL faizin gider vergisi ve 232,52- TL ihtarname masrafı olmak üzere toplam 21.924,43-TL alacak yönünden, takip tarihi sonrası 19.096,85-TL asıl alacağa yıllık % 34,08 oranınra temerrüt faizi işletilmek suretiyle aynı koşullarda devamına, fazla istemin reddine, karar vermek gerekmiştir.
İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. (Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 2021/3214 Esas, 2021/7424 Karar sayılı ilamı) Davaya konu banka alacağının, asıl alacak yönünden likit ve muayyen olduğu anlaşılmakla takip konusu yapılan ve kabul edilen asıl alacak tutarı üzerinden icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. Kötü niyet tazminatı, itirazın iptali davasına konu edilmiş bir alacağın mevcut olmadığının tespit edilmesi ve alacaklının da kötüniyetli olarak icra takibi başlatmış olmasının anlaşılması halinde borçlu lehine hükmedilebilecek bir tazminat olup, alacaklının icra takibinde kötü niyetli olduğunun iddia eden borçlu tarafça kanıtlanması gerekir iken somut olayda, reddedilen kısmın temerrüt tarihinden takip tarihine kadar olan faiz kalemine ilişkin olması karşısında davacının kötü niyetli olduğu ispat edilemediğinden, davalı lehine kötü niyet tazminatı talebinin reddine dair hüküm tesisi yoluna gidilmiştir.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile,
Davalının … 30.İcra Müdürlüğü …Esas takip dosyasına itirazının kısmen iptaline, takibin 19.096,85-TL asıl alacak, 2.471,49-TL işlemiş akdi faiz, 123,57-TL faizin gider vergisi ve 232,52- TL ihtarname masrafı olmak üzere toplam 21.924,43-TL alacak yönünden, takip tarihi sonrası 19.096,85-TL asıl alacağa yıllık % 34,08 oranınra temerrüt faizi işletilmek suretiyle aynı koşullarda devamına, fazla istemin reddine,
2-Kabul edilen asıl alacak olan 19.096,85-TL nin %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine,
3-Davalının kötü niyet tazminatı talebinin şartları oluşmadığından reddine,
4-Kabul edilen dava değeri (21.924,43 TL) üzerinden alınması gereken 1.497,65 TL harçtan başlangıçta peşin alınan 521,93 TL tamamlama harcının mahsubu ile eksik kalan bakiye 975,72 TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
5-Davacı tarafından yatırılan bakiye 521,93 TL tamamlama harcına ilişkin yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yargılama nedeniyle yapılan 160,90 TL posta, tebligat, 750,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 910,90 TL yargılama giderinden davanın kabul ve ret oranına göre hesaplanan 653,45 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, bakiye kalan yargılama giderinin davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
7-Davalı tarafından herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Davacı yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1. maddesi uyarınca maktudan az olmamak koşulu ile belirlenen 9.200,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
9-Davalı yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1.2. maddesi uyarınca hükmedilecek vekalet ücretinin reddedilen dava miktarını geçmemek koşulu ile belirlenen 8.637,85 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
10-6183 sayılı Kanuna göre dava şartı arabuluculuk sürecinde Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.360,00 TL arabuluculuk sarf ücretinin tarafların haklılık durumlarına göre;
a) 975,62 TL’sinin davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
b) 384,38 TL’nin davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
11-HMK’nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline İADESİNE,
Dair, davacı vekili ve davalının yüzüne karşı, davalının yokluğunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.20/12/2022

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır