Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/71 E. 2023/94 K. 07.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/71 Esas
KARAR NO : 2023/94

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 17/09/2014
KARAR TARİHİ : 07/02/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; olay tarihi olan 24/09/2005 tarihinde … mah. … Sokak ile … sokak kesişiminde … sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile davacının sevk ve idaresinde … plakalı aracın çarpışması sonucu davacının ağır bir şekilde yaralandığını, olay sonrası … Devlet Hastanesine sevk edilerek tedavi altına alındığını, bu olay nedeniyle davacının ağır yaralandığını, vücudunda kalıcı sakatlık oluştuğunu, … Devlet Hastanesinden alınan özürlü sağlık kurulu raporuna göre davacıda %26 oranında kalıcı sakatlık bulunduğunu, bu şekilde beden gücünde kayıp olduğunu ve tazminat ödenmesi gerektiğini, kazaya sebebiyet veren ve tamamen kusurlu bulunan … plakalı aracın olay tarihinde davalı … Sigorta tarafından ZMMS poliçesi ile sigortalı bulunduğunu, açıklanan nedenlerle şimdilik 2.000TL kalıcı sakatlık (maluliyet) tazminatını davalı sigorta şirketinin temerrüde düştüğü başvuru tarihi olan 24/02/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Davacının talebinin zamanaşımına uğradığını, davalı şirketin sorumluluğunun sigortalısının kusuru ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, davacının sürekli sakatlığının adli tıp kurumundan alınacak rapor ile ispatlanması gerektiğini, zarar hesabı için seçilecek bilirkişinin aktüerler siciline kayıtlı kişilerden olması gerektiğini, davalının yalnızca dava tarihinden itibaren faizden sorumlu olabileceğini, olaya uygulanması gereken faiz türünün yasal faiz olduğunu, davacının müterafik kusurunun bulunup bulunmadığının mahkemece tespiti ile tazminattan düşülmesi gerektiğini, davacının emniyet kemeri takmadığının tespit edildiğini, tedavi masrafları bakımından davalı şirketin herhangi bir sorumluluk almadığını, açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
Dava çift taraflı yaralamalı trafik kazası nedeniyle sürekli iş göremezlik tazminat istemine ilişkindir.
Dosya kapsamından, davalı sigorta şirketine ZMMS sigortalı bulunan dava dışı sürücü… sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araç ile davacının sevk ve idaresindeki … plakalı aracın çarpışması ile gerçekleşen trafik kazası neticesinde, davacının yaralandığı ve bu yaralanma nedeniyle sürekli iş göremezlik tazminatı talep edildiği anlaşılmaktadır.
Mahkememizin 11/04/2017 tarih ve 2014/668 esas 2017/429 sayılı kararı ile davanın ıslah dilekçesi doğrultusunda davanın kabulüne karar verildiği, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nin 12/12/2019 tarih, 2017/2166 esas, 2019/3983 sayılı kararı Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu’ndan dosyada bulunan kaza nedeniyle davacının gördüğü tedavilere ilişkin tüm belgeler, raporlar ve tedavi evrakları incelenmek suretiyle ve davacıda bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, davacının yaralanması nedeniyle kazadan sonra gelişen bir durum olup olmadığı, maluliyetin gelişen bir durumdan ortaya çıkıp çıkmadığı, hangi tarihte maluliyet durumunun saptanabilir olduğu, tedavilerinin ne zaman sona ereceği, vücut çalışma gücü kaybının hangi tarihte kesin olarak belirlenebilir duruma geldiği konusunda değerlendirme içeren rapor alındıktan sonra, gelişen durumun olup olmadığı da dikkate alınarak, dava ve ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı defi’nin buna göre değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle, kaldırılmakla yukarıdaki esasa kaydı yapılarak yargılama yapılmıştır.
Mahkememizce kaldırma ilamı doğrultusunda dosya Adli Tıp Kurmununa sevk edilmiş;
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunun 12/06/2020 tarihli adli tıp raporu ile özetle:
“Mevcut belgelere göre;
1)… oğlu, 1979 doğumlu …’nin 24.09.2005 tarihinde geçirdiği trafik kazası sonucunda geliştiği bildirlen arızası; … karar sayılı Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümlerinden yararlanılarak ve mesleği bildirilmemekle Grup1 kabul olunarak: Gr1 X (2…..33) A%37 E cetveline göre %32.2 (yüzdeotuzikinoktaiki) oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı,
2)İyileşme (geçici işgöremezlik) süresinin olay tarihinden itibaren 9 (dokuz) aya kadar uzayabileceği,
3)Kişiye verilen meslekte kazanma gücü kaybı oranının 24.09.2005 tarihinde geçirdiği trafik kazasına bağlı boyun omur bölgesinde uygulanan anterior stabilizasyon nedeniyle verildiği, boyun bölgesindeki sabitlemenin hayatı boyunca süreceği, anterior stabilizasyon materyalinin çıkartılma işlemi yapılmadığı sürece maluliyet oranında herhangi bir değişiklik yapılamayacağıı oy birliği ile mütalaa olunur.”
Şeklinde rapor tanzim edildiği; davacı vekilinin talebi doğrultusunda itirazın değerlendirilmesi için dosyanın yeniden ATK’ya sevk edildiği;
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunun 19/03/2021 tarihli adli tıp raporu ile özetle:
“… oğlu, 1979 doğumlu …’nin 24.09.2005 tarihinde geçirdiği trafik kazası sonucunda geliştiği bildirilen arızası hakkında Kurulumuzun 08.06.2020 tarih ve 7339 sayılı kararında tespit edilmiş olan %32.2 (yüzdeotuzikinoktaiki) maluliyet oranının;
1. Davacının dava konusu kazada meydana gelen yaralanması nedeniyle gelişmiş olduğu,
2. Maluliyetinin dava konusu kazada meydana gelen yaralanmalarının yapılan tedaviler neticesinde fizyolojik iyileşme süresi tamamlandıktan sonra oluşan fonksiyonel ve anatomik kayıplar nedeniyle geliştiği,
3. Tespit edilen %32.2 (yüzdeotuzikinoktaiki) maluliyet oranının dava konusu kaza tarihi olan 24.09.2005 tarihinden 9 (dokuz) ay sonrasında başladığı, kaza ile bu süre zarfında kişinin maluliyet oranının %100 (yüzdeyüz) olduğu,
4. Vücut çalışma gücü kaybı ile meslekte kazanma gücü kaybı farklı kavramlar olduğundan kişide tespit edilen %32.2 (yüzdeotuzikinoktaiki) maluliyet oranının kişinin meslekte kazanma gücü kaybı olduğu, kişide vücut çalışma gücü kaybının olmadığı,
5. Kişinin tedavilerinin ne zaman sona ereceği sorusu hakkında kişinin tedavilerini gördüğü klinikten görüş alınmasının uygun olduğu, bu konunun adli tıbbi bir konu olmadığı oy birliği ile mütalaa olunur.”
Adli tıp 2. İhtisas Kurulunun 19/03/2021 tarihli raporundaki ”Kişinin tedavilerinin ne zaman sona ereceği sorusu hakkında kişinin tedavilerini gördüğü klinikten görüş alınmasının uygun olduğu, bu konunun adli tıbbi bir konu olmadığı” şeklindeki mütaalası da göz önünde bulundurularak davacının tedavi görmüş olduğu … Devlet Hastanesi, … Devlet Hastanesi, … Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesine ayrı ayrı müzekkere yazılarak davacının tedavisinin ne zaman sona ereceği hususundaki görüşlerini ilgili şahsın kronolojik olarak hasta kayıt başvurularında en son tedavi görmüş olduğu hastaneninde kendi kayıtlarından tetkiki ile imkan olması halinde ilgili başhekimlikleri sağlık kurulu raporlarıyla tasdiklenecek şekilde mahkememize bilgi verilmesinin istenilmiş; davacıya ait tüm tedavi evraklarının dosya kapsamına kazandırılması sonrasında BAM kaldırma kararı gereğince ATK tarafından rapor tanzimine uygun hale getirilmesi ile Adli Tıp İhtisas Kuruluna sevki ile dosyada bulunan kaza nedeniyle davacının gördüğü tedavilere ilişkin mahkememizce ayrıca temin edilen devlet hastanelerinin tüm belgeleri incelenmek suretiyle tüm belgeler, raporlar ve tedavi evrakları incelenmek suretiyle ve davacıda bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, davacının yaralanması nedeniyle kazadan sonra gelişen bir durum olup olmadığı, maluliyetin gelişen bir durumdan ortaya çıkıp çıkmadığı, hangi tarihte maluliyet durumunun saptanabilir olduğu, tedavilerinin ne zaman sona ereceği, vücut çalışma gücü kaybının hangi tarihte kesin olarak belirlenebilir duruma geldiği konusunda değerlendirme içeren rapor alındıktan sonra, gelişen durumun olup olmadığı hususunda rapor tanziminin istenmiştir.
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunun 12/12/2022 tarihli adli tıp raporu ile özetle:
“1. Her ne kadar Mahkemenizin 13.10.2022 tarih ve 2020/71 Esas sayılı üst yazısında sorulan hususların Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’nca cevaplandırılması istenmiş ise de, Kurumumuzun 23/02/2018 tarih ve 13 no’lu Başkanlar Kurulu Kararı ile Kurumumuz Adli Tıp Üçüncü İhtisas Kurulu’ndaki iş yoğunluğu nedeniyle Asliye Ticaret Mahkemeleri tarafından gönderilen ve maluliyet konusunda görüş sorulan dosyaların 01/03/2018 tarihinden itibaren benzer nitelikli kurul üyelerinden müteşekkil Kurumumuz Adli Tıp İkinci İhtisas Kurulu tarafından değerlendirilmesi kararı alınmış olup, kurul bünyesinde üyesi bulunmayan uzmanlık alanına ilişkin dosyalar olduğunda diğer ihtisas kurullarından ilgili alandaki üye ya da raportörün katılımı ile mütalaa düzenlenmektedir;
2. … oğlu, 1979 doğumlu …’nin 24.09.2005 tarihinde geçirdiği trafik kazası sonucunda geliştiği bildirilen arızası hakkında Kurulumuzun 08.06.2020 tarih ve 7339 sayılı kararında tespit edilmiş olan %32.2 (yüzdeotuzikinoktaiki) maluliyet oranının; Davacının dava konusu kazada meydana gelen omur vertebra kırığı yaralanmasının kırık bölgesinde uygulanan anterior stabilizasyon nedeniyle nedeniyle gelişmiş olduğu, Maluliyetinin dava konusu kazada meydana gelen yaralanmalarının yapılan tedaviler neticesinde fizyolojik iyileşme süresi tamamlandıktan sonra oluşan fonksiyonel ve anatomik kayıplar nedeniyle geliştiği, Bu nedenle tespit edilen %32.2 (yüzdeotuzikinoktaiki) maluliyet oranının dava konusu kaza tarihi olan 24.09.2005 tarihinden 9 (dokuz) ay sonrasında başladığı, 9 (dokuz) ay olarak takdir edilen iyileşme süresi zarfında kişinin maluliyet oranının %100 (yüzdeyüz) olduğu,
3. Kişinin maluliyetine neden olan omur anterior stabilizasyonunun kalıcı bir durum olduğu, hayat boyu kalabildiği, ancak klinik gereklilik durumunda (komplikasyon, yeni gelişen tedavi yöntemleri vb. nedenlerle ) çıkarılabileceği, bu durumun ön görülemez bir durum olduğunun kabulü gerektiği kaza tarihinden cihetle kişinin maluliyetinin dava konu kaza tarihi olan 24.09.2005 tarihinden itibaren başladığı, itibaren iyileşme süresi olan 9 (dokuz) aylık zaman diliminde maluliyetinin %100 (yüzdeyüz) olduğu, iyileşme süresi tamamlandıktan sonra (kaza tarihinden 9 (dokuz) ay sonrasına denk gelen tarih) maluliyetinin %32.2 (yüzdeotuzikinoktaiki) olduğu oy birliği ile mütalaa olunur.” şeklinde rapor tanzim edilmiştir.
Bu haliyle davaya konu trafik kazası nedeniyle davacının maluliyet durumunun saptanabilir olduğu tarihin kaza tarihinden 24.09.2005 itibaren 9 ay sonrası olduğu bu haliyle; dava nedeniyle zaman aşımı başlangıç tarihinin 24.03.2006 tarihi olarak kabulü gerektiği anlaşılmıştır.
Bu halde ise uyuşmazlık, kaza tarihinden davanın açıldığı tarihe kadar zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı ve ıslah tarihi itibariyle zamanaşımının dolup dolmadığı hususlarına dayanmaktadır.
Davalıya dava dilekçesi 28.03.2014 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı vekili 10.04.2014 tarihinde vermiş olduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Zamanaşımı def’i cevap dilekçesi ile süresinde ileri sürülmüştür.
Somut olayda, yaralamalı trafik kazası 24/09/2005 tarihinde gerçekleşmiş, dava ise 11.03.2014 tarihinde açılmıştır.
2918 sayılı KTK’nın 109/1. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmüne, yine aynı kanunun 109/2. maddesinde ise “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir.
2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını yeterli görmekte; bunun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, sözkonusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten veya Güvence Hesabı) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK’nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705, HGK’nın 16.04.2008 gün 2008/4-326-325 ve HGK’nın 05.06.2015 gün 2014/17-2198 E. 2015-1495 K. sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir). (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 2019/1650 Esas, 2021/1182 Karar sayılı ilamı) KTK’nın 109/2. maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresinin uygulanması için kamu davasının açılmış olması veya mahkûmiyet kararı verilmiş bulunması aranmamakta olup cezayı gerektiren fiilin varlığı yeterlidir. Yasa koyucunun amacı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca tehlike sorumluluğunu doğuran olaylarda sorumlulara karşı daha uzun zamanaşımı süresi içerisinde yönelmeyi sağlamaktır. KTK’nın 109. maddesinin 2.fıkrasındaki “cezayı gerektiren fiil” ifadesi ile fiili tarif ettiği zamanaşımı yönünden yukarıda da açıklandığı gibi soruşturma veya kovuşturma yapılması koşullarının aranmadığı sonucunu doğurmaktadır.
5237 sayılı TCK’nın 89.maddesinde düzenlenen ve somut olayda eyleme uyan taksirle yaralama suçunun ceza zamanaşımı süresi aynı Kanun’un 66/1-e maddesine göre 8 yıl olduğundan açılan dava 8 yıllık dava zamanaşımı süresine tabidir. Ancak ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde, sonradan değişme eğilimi gösteriyor, kısaca, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise artık “gelişen durum” ve dolayısıyla, gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler söz konusu olacaktır. Böyle hallerde, zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olamayacağı için 8 yıllık zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır. (Yargıtay HGK’nın 15.11.2000 gün ve 2000/21-1609, 2000/1699 EK sayılı kararı, 17.HD’nin 07.02.2018 tarih, 2016/3768 E. ve 2018/692 K. sayılı kararı).
Somut uyuşmazlıkta; Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunun 12/12/2022 tarihli raporu uyarınca maluliyet durumunun saptanabilir olduğu tarihin kaza tarihinden 24.09.2005 itibaren 9 ay sonrası olduğu bu haliyle; dava nedeniyle zaman aşımı başlangıç tarihinin 24.03.2006 tarihi olarak kabulü gerektiği ve zamanaşımı süresinin 24.03.2014 tarihinde sona erdiği; dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmıştır.
Belirsiz alacak davası istisnai bir dava türü olup, bunun dava dilekçesinde açıkça belirtilmemiş olması ve kısmi olarak açıldığının dava dilekçesinden anlaşılmış olması karşısında, davanın kısmi dava olarak açıldığının kabulü zorunludur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun E:2021/(22)9-485 , K:2021/971 sayılı kararında da vurgulandığı üzere “fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla” veya “şimdilik” ibareleriyle açılan davaların açıkca belirsiz alacak davası olduğu belirtilmedikçe bu nitelikte olduğunun kabulüne imkan bulunmamaktadır. Bu haliyle somut dava dilekçesinde de açıkça belirsiz alacak ifadesinin bulunmadığı, yargılama sırasında davacı tarafça da ıslah talebinde bulunulduğu anlaşılmaktadır.
Davacı vekili 26.11.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 50.000,00 TL’ye yükseltmiştir. Kısmi davada zamanaaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir. Zaman aşımını kesen sebeplerin çoğaltılması veya yorum yoluyla genişletilmesi mümkün değildir. Kısmi dava, sadece dava konusu edilen kısım yönünden zamanaşımını keser; davaya konu edilmeyen alacak kısmı yönünden kesmez.(İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 2018/142 Esas, 2018/869 Karar sayılı ilamı)
Bu haliyle zamanaşımı süresinin 24.03.2014 tarihinde sona erdiği; ıslah tarihi olan 26.11.2016 itibariyle dava konusu alacağa yönelik 8 yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olduğu ve davalı vekilince ıslah dilekçesine karşı da 07.12.2016 tarihinde ayrıca zamanaşımı definde bulunulduğu anlaşılmıştır.
Nihayeten dosya kapsamında kaldırma ilamından önce aynı maluliyet oranının tespit edildiği 30/03/2016 tarihli ATK raporunun ve 26/09/2016 tarihli aktüer ve kusur raporunun bulunduğu, her iki raporun da taraflara usulüne uygun olarak tebliğ edildiği ve taraf vekillerince rapora karşı herhangi bir itiraz dilekçesinin sunulmamış olduğu görülmekle; davalı vekilinin dosya kapsamına gelişen durum teorisi hakkında alınan 12/02/2022 tarihli maluliyet rapor içeriğine itirazlarının maluliyet yönetmeliği kapsamında olduğu ve aynı yönetmeliğe göre daha önce alınmış rapora herhangi bir itirazlarının da bulunmadığı görülmekle; davalı vekilinin rapora itirazlarının reddi ile dosya kapsamında maluliyet ve aktüer raporlarına kaldırma ilamından önce itiraz edilmediği de gözetilerek; davalının cevap dilekçesi içeriğindeki müterafik kusur iddiasına dayanak bir delilin de bulunmaması karşısından, davalı sigorta şirketinin poliçe limitinin altında kalan dava değeri uyarınca huzurdaki davanın kısmen kabulüne; ıslah konusu ettiğin miktarın ise zamanaşımı nedeniyle reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesisi yoluna gidilmiş, dosya kapsamında dava öncesinde davacının sigorta şirketine başvurusunda açıkça temerrüt oluşturacak nispette açık bir tazminat bedelinin talep edilmediğinin anlaşılmıştır.
2918 sayılı KTK’nın 99. maddesi uyarınca “Sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar”. İlgili hükümde 14/4/2016 tarihli ve 6704 sayılı Kanunun 6 ncı maddesiyle, bu fıkrada yer alan “kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu” ibaresi “zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri” şeklinde değiştirilmiştir. Dolayısıyla davacının başvuru tarihi itibariyle 2918 sayılı KTK’nın 99. Maddesinde “kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu” başvuru ile birlikte ibrazı gerekmekte olup; dosya kapsamına göre davacının 27.02.2014 tarihli başvuru dilekçesi ekinde gerekli evrakların bulunduğu; başvuru tarihi itibariyle zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri başvurusunun ekinde bulundurması gerekmediği, bu haliyle 27.02.2014 tarihli başvuru üzerine 8 iş günü sonrası 12.03.2014 tarihi itibariyle temerrüt oluştuğuna kanaat getirilmiş; davacının talebi uyarınca bu tarihten itibaren yasal faize hükmetmek gerekmiştir.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davanın kısmen kabulü ile,
– 2.000,00-TL maddi tazminatın (davalının sorumluluğunun poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davalıya başvuru tarihinden 8 iş gün sonrası olan 12.03.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, fazlaya dair ıslaha konu talebin ise zamanaşımı nedeniyle reddine,
2-Kabul edilen dava değeri (2.000,00-TL) üzerinden alınması gereken 136,62-TL harçtan başlangıçta alınan 6,84-TL peşin harç ve 163,95 TL ıslah harcının mahsubu ile fazla alınan 34,17 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, (Mahkememizce yazılan 20/10/2017 tarihli 2017/208 harç numaralı Harç Tahsil Müzekkeresinin tahsil ve tahakkuk yapılmadan iadesi hususunda Hisar Veraset Ve Harçlar Vergi Dairesine müzekkere yazılmasına)
3-Alınması gerekli ve davacı tarafından yatırılan 136,62-TL harca ilişkin yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Kaldırma öncesi davacı tarafından yargılama nedeniyle yapılan 432,6 TL posta, tebligat yargılama gideri, ve 1.000,00 TL bilirkişi ücreti davanın kabul ve ret oranına göre hesaplanan 57,30 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, bakiye kalan yargılama giderinin davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Kaldırma sonrası davacı tarafından yargılama nedeniyle yapılan 100,5 TL posta, tebligat yargılama gideri ve 1.810,00 TL ATK ücreti davanın kabul ve ret oranına göre hesaplanan 76,42 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, bakiye kalan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Kaldırma öncesi davalı tarafından yargılama nedeniyle yapılan 86,70 TL posta, tebligat yargılama giderinden davanın kabul ve ret oranına göre hesaplanan 83,23 TL’sinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE, bakiye kalan yargılama giderinin davalı üzerinde BIRAKILMASINA,
7-Davacı yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1 ve 13/2 maddesi uyarınca belirlenen 2.000,00-TL vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
8-Davalı yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/3 maddesi uyarınca belirlenen 2.000,00-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
9-HMK’nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ancak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline İADESİNE,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla istinaf yasa yolu açık reddedilen miktar yönünden istinaf yasa yolu açık, kabul edilen miktar yönünden kesin olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 07/02/2023

Katip

Hakim