Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/63 E. 2022/340 K. 26.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/63 Esas
KARAR NO : 2022/340

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/11/2017
KARAR TARİHİ : 26/04/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili alacağına ilişkin olarak … 32. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından icra takibi başlattığını, gönderilen ödeme emri 26.05.2016 tarihinde davalı şahısa bizzat tebliğ edildiğini, davalı borçlu 01.06.2016 tarihinde borca itiraz etmek sureti ile takibi durdurduğunu, davalı borçlunun hukuki bir gerekçeye dayanmadan yapılan borca itirazın tarafınca mümkün olmadığını, takip konusu alacağa ilişkin olarak gönderilen ödeme emrinde borcun konusu olan cari hesap açık olup, davalı borçlunun bu alacağı bildiği halde kötüniyetli olarak borca itiraz ettiğinde, icra dosyasına ilişkin itirazın iptali ile davalının % 20den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalıya usulüne uygun olarak dava dilekçesi ve tensip zaptının tebliğ edildiği fakat her hangi bir cevap dilekçesi sunmadığı anlaşılmıştır.
Mahkememizce kaldırma ilamı öncesinde;
“…Dava, ticari satımdan kaynaklı faturaya dayalı alacağın tahsili istemiyle başlatılmış icra takibinde itirazın iptali ile takibin devamına ilişkindir.
Ticari davalar, TTK.nun 4. maddesinde düzenlenmiş olup görülmekte olan davanın, TTK.nun 4/1. maddesi kapsamında sayılan mutlak ticari davalardan olmadığı, davanın nispi ticari dava kabul edilmesi için de her iki tarafın da tacir olması ayrıca uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olmasının gerektiği, somut olayda davalı tacir olmayıp her iki taraf tacir olmadığından davanın nispi ticari dava olarak kabulünün de mümkün bulunmadığı, diğer özel düzenlemelerle (İİK.nun 154, TİRK.nun 22, Koop.K.nun 99, FKK.nun 31…gibi)belirlenmiş görev hükümleri gereğince mahkememizin görevli kılınmadığı, davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiği, davanın görevli mahkemede açılmış olmasının dava şartı olduğu ve davanın her aşamasında kendiliğinden değerlendirilmesi gerektiği anlaşıldığından(TTK.nun 4-5, HMK.nun 114/1-c,115) davanın esasına girilmeden usulden reddiyle dosyanın İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir….” şeklinde karar verilmiş, işbu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 2019/473 Esas 2019/1664 Karar sayılı ilamında:
“…6102 Sayılı TTK’nın 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın TTK veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir.
Aynı Yasa’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Ticari davadan söz edebilmek için, uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması gerekir.
Öte yandan 6102 sayılı TTK hükümlerine göre; ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan, faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir (TTK 11/1). Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Cumhurbaşkanlığınca çıkarılacak kararnamede gösterilir (TTK 11/2). Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa kendi adına işleten gerçek kişiye tacir denir (TTK 12/1).
İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır (TTK 15/1).
TTK’nın 24 ve devamı maddelerde düzenlenen ticaret siciline ilişkin hükümler, tacir sıfatını taşımanın tescile bağlı olmadığı, üstelik bu sıfatı taşımanın sonucu ve gereği olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle esnaf boyutunu aşan ticari işletme işleten kimsenin ticaret siciline kaydını yaptırmamış olması, tacir olmadığını göstermediğinden, esnaf sayılmasını gerektirmez.
Somut olayda, taraflar arasındaki uyuşmazlık satım sözleşmesi uyarınca düzenlenen faturadan kaynaklanmakta olup satım sözleşmesi TTK’da düzenlenmediğinden, ancak taraflardan her ikisinin de tacir olması halinde, davanın nispi ticari dava olduğu kabul edilecek ve Ticaret Mahkemesi görevli olacaktır. İşbu davada, davalının tacir sıfatını haiz olup olmadığının, satımın da ticari satım olup olmadığının tesbiti gerekmektedir.
TTK’nın 11(1) maddesi kapsamında ticari işletme esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan, faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletme olarak tanımlanmış olup, ticari işletmenin ticaret siciline kayıtlı olmaması bu işletme sahibinin tacir sayılmamasını gerektirmez.
O halde ilk derece mahkemesince yukarıda belirtilen tacir-esnaf ayrımına ilişkin esaslar dikkate alınarak, gerekli araştırmalar yapılıp, davalının 2017 yılı itibariyle tacir sıfatını haiz olup olmadığının tespiti gerekirken, deliller toplanmadan ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…” denilerek Mahkememiz kararı kaldırılmış, dosya yukarıda belirtilen esas sırasına kaydedilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ VE GEREKÇE ;
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; taraflar arasındaki ticari ilişki nedeniyle düzenlendiği iddia edilen faturalardan kaynaklı cari hesap alacağı iddiasına dayalı olarak … 32. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra takip dosyasına borçlu tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin devamı ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
Davacı …Tic. Lid. Şti tarafından 20.05.2016 tarihli … 32. İera Müdürlüğü’nün …Esas sayılı dosyası ile davalı …’a 139.425,10-TL asıl alacak ve 687,58 TL faiz alacağı için İlamsız icra takibi başlatıldığı ve davalı tarafa ödeme emri 26.05.2016 tarihinde tebliğ edildiği, davalı tarafından 01.06.2016 tarihinde süresinde borca itiraz etmek sureti ile içra takibi durdurulmuş olduğu, icra dosyası içeriğine göre borçlu tarafından tebliğ için gider avansı yatırılıp itiraz dilekçesi alacaklıya tebliğ edilmemiş olduğundan davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış olduğu görülmüştür.
Mahkememizce öncelikle kaldırma ilamı doğrultusunda, görev hususuna ilişkin inceleme yapılması gerekmiştir.
Tacir-esnaf ayrımına ilişkin esaslar dikkate alınarak, gerekli araştırmalar yapılıp, davalının 2017 yılı itibariyle tacir sıfatını haiz olup olmadığının tespitine yönelik incelemenin İstinaf kaldırma ilamı da dikkate alınarak teknik incelemeyi gerektirdiği görülmekle; … Vergi Dairesi Müdülüğünün … tarih … sayılı yazısında; Davalı …’ın 31.08.2016 tarihi itibariyle re’sen terk ettirilidiği görülmüştür. 08.11.2021 tarihli ara karara istinaden davalının 2017 yılı itibariyle tacir sıfatını haiz olup olmadığının tespiti için … Vergi Dairesi Müdürlüğüne ve … Ticaret Sicil Müdürlüğüne müzekkere yazılmış; müzekkere cevaplarının tetkikinde davalının ticari 2016 yılında terk etmesinden evvel işletme hesabına göre defter tutup, son olarak bilanço usulüne göre defter tuttuğu ve ticari işletme kaydının olmadığı anlaşıldı. İstanbul BAM 14. HD’ nin 2019/473 E, 2019/1664 Karar sayılı ilamı uyarınca davalı …’ ın 2016 yılında ticareti terk ettiğine dair Vergi Dairesi cevabi yazısı uyarınca ve Ticaret Sicile kayıt ve tescili tacir sıfatına haiz olan kurucu husus olmadığı da gözetilerek dava konusu alacağa konu olan tarih niteliğindeki 2017 yılı tacir sıfatına haiz olup olmadığına yönelik tacir esnaf ayrımına yönelik Bakanlar Kuruluna ait karar içeriği ve daha önceden tutmuş olduğu defter içerikleri gözetilerek değerlendirme yapılması için dosyanın mali müşavir bilirkişiye tevdine karar verilmiş, Mali Müşavir Bilirkişisi …’e tevdi edildiği, bilirkişi tarafından dosyaya sunulan 01.03.2022 tarihli bilirkişi raporunda özetle ve sonuç olarak; “Davalı …’ın vergi mükelletf kaydının bulunduğu vergi dairesi yazılarında, 04.12.2012-31.08.2016 tarihleri arasında gerçek kişi Gelir Vergisi mükellefi olduğu görülmüş olup. 31.08.2016 tarihinde ise vergi mükellefiyet kaydının re’sen terk olduğu, 2017 yılında vergi kaydının ve ticari faaliyetinin bulunmadığı, Davalı …’ın 04.12.2012 – 31.12.2013 yılları arasında ikinci sınıf tacir olarak işletme esasına göre defter tuttuğu görülmüş olup, 01.01.2014-31.08.2016 tarihleri arasında ise birinci sınıf tacir olarak bilanço esasına göre defter tuttuğu tespit edilmekle; mahkememizin davalının en son bilanço esasına göre defter tuttuğu da nazara alındığında, vergi kaydının terk işleminin tek başına maddi hukuk anlamında tacir vasfını kaldırmaya yetmeyeceği anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; taraflar arasındaki ticari ilişki nedeniyle düzenlendiği iddia edilen faturalardan kaynaklı olduğundan ticari defterlerin delil niteliği ve tacirler arası fatura tanzim delil niteliği hakkında mevzuat düzenlemeleri uyarınca uyuşmazlığın tahlili gereklidir.
Ticari defterlerin delil olmasına ilişkin düzenleme HMK 222.maddede yer almaktadır. Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK m.222/1). Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK m.222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. (HMK m.222/4).
Dosyanın re’sen seçilecek mali bilirkişiye tevdi ile, tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde ve tüm dosya kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırılmasına, incelenen ticari defterlerin açılış ve kapanış tasdiklerinin yasal sürede yapılıp yapılmadığı, sahibi lehine delil teşkil edip etmediği, dava dilekçesinde sözü edilen faturaların davacı ve davalı şirket defterlerinde kayıtlı olup olmadığı, faturaların davalı tarafa tebliğine ve bu faturalara konu malların davalı yana teslimine dair kaydın bulunup bulunmadığı, takip tarihi itibarıyla davacı şirketin davalıdan alacaklı bulunup bulunmadığı, varsa miktarı, alacak tutarının davalı tarafından davacıya kısmen veya tamamen ödenip ödenmediği gibi hususlarda bilirkişi raporu alınmasına, karar verilmiş; ara kararlar yasal ihtaratlı olarak davalının yasal tebligat adresine yapılmıştır. Davalı tarafça ticari defterlerin incelenmesi günü defterler ibraz edilmemiştir. Davalı yan inceleme günü olan 26.03.2021 saat 14:30 da Ticari Defterlerini sunmadığından ve yerinde inceleme talebinde bulunmaması nedeniyle Ticari Defter incelemesi yapılamamıştır.
22/7/2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanunun 23 üncü maddesiyle, HMK m.222/3’de yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş, tarafların ticari defterlerini sunmaması hali de usulüne uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için yeterli görülmüştür.
Bu kapsamda benzer mahiyetteki bir uyuşmazlık hakkında Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27.Hukuk Dairesi 2020/1170 Esas, 2020/1325 Karar sayılı ilamı ile şu şekilde değerlendirmelerde bulunulmuştur: “Bu kurallar birlikte değerlendirildiğinde ticari davalarda yani iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir. Yasada delil vasfı taşıdığı takdirde aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatı gerektiği düzenlenmiş olduğundan, yasanın ticari defterleri kesin delil olarak düzenlediği açıkça anlaşılmaktadır. Ticari defterler kesin delillerden ise de ancak HMK’nın 222. maddedeki koşullar çerçevesinde ispat aracı olabilir. Ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması gerekir. Bir taraf kendi defterlerine delil olarak dayanmış ise karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmamış olsa da karşı taraf defterlerinin incelenmesi zorunludur. Çünkü tarafın ticari defterleri yasada belirtildiği üzere karşı tarafın ticari defterleri ile uyumlu olduğu takdirde lehine delil olabilecektir. Karşı taraf defterleri incelenmediği takdirde dayanan tarafın kendi defterindeki kayıtların lehe delil olması mümkün değildir. Davacının da bu durumu bilerek ticari defterlere delil olarak dayandığı ve karşı tarafın ticari defterlerinin de incelenmesini istediği kabul edilmelidir. Aksinin kabulü halinde davacının ticari defterleri tek başına delil niteliği taşımadığından dayanılan böyle bir delilin incelenmesine gerek de olmayacaktır. Karşı taraf ticari defterlerini sunar ise birlikte incelenip değerlendirildiğinden delil olup olmadığı sonucuna göre değerlendirilebilecektir. Karşı taraf ticari defterlerini sunmadığı takdirde ise bu davranışı ile kendi ticari defterlerinin davacı defterleri ile uyumlu olup olmadığının incelenmesine engel olduğundan, engel olduğu sonucun varlığını kabul etmiş sayılmalıdır. Tacir olup ticari defter tutmak zorunda olan taraf, ticari defterleri bulunmadığını ileri süremeyeceğinden verilen kesin süreye rağmen ibraz etmediği takdirde, belgenin elinde olmadığına dair yemin etmesine gerek olmaksızın HMK’nın 220/3. maddesi gereğince sunmaktan kaçındığı belgelerdeki (ticari defterlerindeki) kayıtların, karşı taraf defterindeki kayıtlara uygunluğunu mahkeme kabul edebilir. Aksinin kabulü durumunda; karşı tarafın ticari defterlerini sunmaması halinde sunan tarafın muntazam tutulmuş ticari defterlerinin lehe delil olarak kabul edilemeyeceği şeklinde bir sonuç ortaya çıkar ki bu ticari defterleri ve karşı taraf elinde olduğu ileri sürülen belgeleri delil olarak kabul edip sunulmaması halinde sonuçlarını belirleyen HMK’daki açık düzenlemelere aykırı bir yorum olacaktır.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece taraflara ticari defterlerini sunmaları için süre verilmiş olup davacı defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucu alınan bilirkişi raporu ile talep edilen alacağın varlığı kanıtlanmıştır. Davalı defterlerini sunmayarak davacının ticari defter kayıtlarının HMK’nın 222. maddeye göre lehine delil oluşturup oluşturmadığının tam olarak incelenebilmesine engel olduğundan sunulmayan ticari defterlerinde de davacının alacaklı olduğuna dair kayıtların mevcut olduğu halde sunulmadığının ve bunun sonucunda da davacı incelenen defter kayıtlarının davacı lehine delil oluşturduğunun kabulü gerekir. Bu durumda ticari defter kayıtları ile alacağın varlığı ispatlandığı halde davanın kabulü gerekirken mahkemece davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, davacı vekilinin bu nedenle istinafının kabulü gerekmiştir.” şeklindeki yüksek mahkeme içtihatı da nazara alınarak; somut dosya içeriğinde de davalı yanca ticari defterlerin incelemeye sunulmaması yoluyla davacının usulüne uygun defter kayıtlarının denetlenmesini engellediği anlaşılmıştır.
Davacı şirketin BS formları üzerinde yapılan incelemede, davacı şirketin davalı …’a düzenlemiş olduğu faturaları Nisan 2016 Bs formuyla 31.05.2016 tarihinde beyan ettiği, 2012, 2013, 2014 yılı, 2015 yılı Kasım ve Aralık aylarına ait Bs formları örnek olarak rapor ekinde sunulmuş olup, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2012 yılından itibaren devam ettiği tespit edilmiştir. Davacı şirketin incelenen ticari defter kayıtlarına göre, takip tarihi olan 20.05.2016 itibariyle davalı yandan 139,425,10 TL alacağının bulunduğu, takip tarihi olan 20.05.2016 itibariyle işlemiş faiz miktarı 687,58 TL olarak hesaplanmış olup, takipte talep etmiş olduğu işlemiş faiz miktarı ile aynı olduğu, davacı … Tic. Tad. Şti tarafından 20.05.2016 tarihinde davalı …’a icra takibi başlatıldığında, davacı tarafın davalı taraftan icra takip tarihi olan 20.05.2016 öncesi ticari mal alım-satım ilişkisinden dolavı 139.425,10 TL cari hesap alacağının olduğu tespit edilmekle; davanın KABULÜ ile; davalının … 32.İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasına yönelik yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin kaldığı yerden aynı koşullar altında aynen devamına, karar vermek gerekmiştir. İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. (HGK’nın 07.06.2006 tarih 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı kararı ve Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 2021/3214 Esas, 2021/7424 Karar sayılı ilamı) Dosya kapsamına göre taraflar arasında devam eden cari hesap ilişkisi nedeniyle alacak miktarının gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte olduğundan Kabul edilen alacak olan 140.112,68-TL nin %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, dair hüküm tesisi yoluna gidilmiştir.
HÜKÜM: (Gerekçesi ve Ayrıntısı Yukarıda Açıklandığı Üzere);
1-Davanın KABULÜ ile; davalının … 32.İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasına yönelik yapmış olduğu İTİRAZIN İPTALİ ile takibin kaldığı yerden aynı koşullar altında aynen DEVAMINA,
2-Kabul edilen alacak olan 140.112,68-TL nin %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine,
3-Kabul edilen dava değeri (140.112,68 TL) üzerinden alınması gereken 9.571,09 TL harçtan başlangıçta peşin alınan 1.692,22 TL harcın mahsubu ile eksik kalan bakiye 7.878,87 TL harcın davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
4-Davacı tarafından yargılama nedeniyle yapılan 1.692,22 TL peşin harç, 31,40 TL başvurma harcı, posta ve tebligat masrafı 466,70 TL, bilirkişi ücreti 1.450,00- TL olmak üzere toplam 3.640,32‬ TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Davalı tarafından herhangi bir yargılama gideri yatırılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davacı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/1 maddesi uyarınca belirlenen 17.260,70 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
7-HMK’ nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan anacak kullanılmayarak artan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde resen ilgili tarafa veya vekiline İADESİNE,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.26/04/2022

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdır