Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/512 E. 2023/816 K. 08.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/512 Esas
KARAR NO : 2023/816

DAVA : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtirazın İptali)
DAVA TARİHİ : 08/07/2014
KARAR TARİHİ : 08/11/2023

… 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17/03/2016 tarih 2014/264 Esas ve 2016/274 Karar sayılı görevsizlik kararı, … 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06/12/2016 tarih 2016/655 Esas ve 2016/1153 Karar sayılı yetkisizlik kararı ve İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 07/11/2017 tarih 2017/373 Esas, 2017/938 Karar sayılı görevsizlik kararı ile dosya mahkememize tevzi edilmiş olmakla, mahkememiz esasının 2020/512 Esas sırasına kaydı yapılan Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtirazın İptali) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … A.Ş’nin davalılardan olan alacağını temlik sözleşmesi ile …’ na devrettiğini, …’ nda Kredi Alacağı Temliki Sözleşmesi ile alacağı … A.Ş’ ne devrettiğini, … ile … arasında yapılan temlik sözleşmesinin 3. maddesi gereğince henüz takip konusu yapılmış veya yapılmamış alacağın tahsilini teminen yasal yollara başvurmak veya devam etmek hak ve yetkisinin tek başına varlık yönetim şirketine ait olduğunu, davalı hakkında … 12. İcra Müd’ürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, davalının takibe itiraz ettiğini, itiraz üzerine takibin durdurulduğunu, davalıların faiz ve faiz oranına da itiraz ettiklerini, davalı …’ in faize itirazını kısmen kabul ettiklerini, takip tarihinden önce işlemiş olan faiz ve faiz oranına ilişkin itirazı kabul ettiklerini, davalılardan …’in de faize itirazını kısmen kabul ettiklerini belirtmiş, davalılardan …’in … 12. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyası yaptığı itirazın iptali ile takibin 185.921,67 TL üzerinden devamına, davalılardan …’in … 12. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyası yaptığı itirazın iptali ile takibin 15.000,00 TL asıl alacak, 140.200,00 TL işlemiş faiz ve 164,00 TL dosya masrafı olmak üzere toplam 155.164,00 TL üzerinden devamına, faize itirazın iptali ile faizin takip tarihinden itibaren % 13,75 olarak hesaplanmasına, davalılardan % 20′ den az olmamak üzere icra inkar tazminatının hüküm altına alınmasına, vekalet ücreti ve yargılama giderinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Cevap: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinin tebligatının Yasa’ ya aykırı olduğunu, dava ile ilgili müvekkilinin eline her hangi bir tebligat geçmediğini, davadan tesadüfen e-devlet uygulaması ile haberdar olunduğunu, tebligat usulsüzlüğü sebebiyle davalı açısından usul kanununda ön görülen sürelerin başlamayacağını ayrıca taraf teşkilinden de bahsedilemeyeceğini, dava dilekçesinin tebliği ve taraf teşkili tarihinin 29/09/2015 olduğunu, müvekkilinin resmi ikametgahının İstanbul olduğunu ayrıca davacı yanın ikametgahının da İstanbul olduğunu, takip ve dava açısından yetkili yargı mercilerinin İstanbul icra daireleri ve mahkemeleri olduğunu, esas yönünden de dava konusu alacağın zaman aşımına uğradığını, alacak iddiasının afaki olduğunu belirtmiş, öncelikle yetki itirazının kabulü ile davanın yetkisizlik sebebi ile reddine, bilhare haksız, yersiz ve kötü niyetli davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
… 12. İcra Müdürlüğünün …Esas sayılı icra dosyası, genel kredi sözleşmeleri, hesap kat ihtarnameleri ile tebliğ şerhleri ve sair tüm banka kayıtları celp edilmiş, incelenmiştir.
Dosya, bankacılık alanında uzman ve emekli banka müdürü bilirkişi …’e tevdi edilmiş, bilirkişi tarafından dosyaya sunulan 12/08/2023 tarihli bilirkişi raporunda özetle ve sonuç olarak; “… 1- Davacı bankanın davalıdan 19.06.2013 takip tarihi itibarıyla itibarıyla: a- Davalı kefil …’den kefalet limitiyle sınırlı olarak 13.349,80 TL. asıl alacak ve 127.007,61 TL. da birikmiş faiz olmak üzere toplam 140.357,41 TL., b- Diğer kefil …’den kefalet limitiyle sınırlı olarak 12.149,80 TL. asıl alacak ve 115.794,63 TL. da birikmiş faiz olmak üzere toplam 127.944,43 TL. Alacaklı olduğunun hesaplandığı, 2- Takip Tarihinden borç tamamen ödeninceye kadar: a- Davalı kefil…’den 13.349,80 TL. Matrah üzerinden b- Diğer kefil …’den ise 12,149,80 TL. Matrah üzerinden talep gibi yıllık 4 4 13,75 temerrüt faizi istenebileceği, 3- Davacı yanın tespitlerimi aşan talebinin yerinde olmadığı, takip talebinde öne sürülen 164,00 TL. da dosya masrafi talebine ait makbuzun sunulması kaydıyla yukarıda hesaplanan tutarlara 164,00 TL. da dosya masrafı eklenmesinin mümkün olduğu, 4- Tarafların, masraf, tazminat, ücreti vekalet ve benzeri talepleri ile detayları yukarıda verilen hukuki mahiyetteki beyan ve itirazlarının Sayın Mahkemenizin takdirleri içinde kaldığı, Sonuç ve kanaatine varılmıştır …” şeklinde tespit edilmiştir. Denetime açık ve gerekçeli bilirkişi ek raporu taraflara usulüne uygun olarak tebliğ edilmiştir.
Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, davalılar icra dosyasında ödeme emrine itiraz dilekçesi ile birlikte … İcra Müdürlüklerinin yetkisine itirazda bulunarak genel yetki kuralları uyarınca İstanbul İcra Müdürlüklerinin yetkili olduğunu belirtmiş ise de; 2004 s. İİK 50. maddesinin yollamasıyla 6100 s. HMK 7. maddesinde “Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir.” şeklinde düzenlendiği, icra takibinde davalı kefillerin dışında özelikle asıl borçlu şirketin de takip borçlusu olarak gösterildiği, takip borçlusu … Ltd. Şti.’ nin yerleşim yerinin … olduğu, bu itibarla 6100 s. HMK 7. maddesi uyarınca birden fazla takip borçlusu bulunduğu takdirde bunlardan birinin yerleşim yeri adresinde icra takibi başlatılabileceğinden davalıların … İcra Müdürlüğünün yetkisine ilişkin itirazları yerinde görülmeyerek reddedilmiştir.
26.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren 5020 sayılı Kanunun 27. maddesiyle 4389 sayılı Kanuna eklenen ek 3. maddesiyle, Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi 20 yıl olmuştur. 01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Kanunun 141. maddesinde de Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğu hükme bağlanmıştır. 5411 sayılı Kanunun geçici 16. maddesinde ise 141. maddede öngörülen 20 yıllık zamanaşımı süresinin geçmişe etkili olduğu belirtilmiştir. Bu durumda 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren ek 3. madde ile bu tarihte on yılını doldurmamış tüm fon alacaklarının zamanaşımı süresi 20 yıla uzamıştır. Anayasa Mahkemesi’nin 04.06.2014 gün 2014/85 E. 2014/103 K. sayılı ilamı ile Bankacılık Kanunu’nun 141.madde hükmü iptal edilmemiş, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun geçici 16. maddesine ilişkin esas incelemenin “zamanaşımı” sözcüğü ile sınırlı olarak yapılmasına ve bu maddede yer alan “zamanaşımı” sözcüğünün Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir ( Aynı yönde bakınız. Yargıtay 19 HD. 2017/5273 E. 2019/2644 K). Davaya ve takibe konu genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla davacı (devirden önce … A.Ş.), 19/07/2000 tarihli ihtarnameyi göndererek hesap kat ihtarında bulunmuş, alacak bu tarih itibariyle muaccel olmuştur. Yukarıda açıklanan zamanaşımı süreleri ve tarihler dikkate alındığında, davaya konu alacağın 4389 sayılı Kanuna eklenen ek 3. maddesinin yürürlüğe girdiği 26.12.2003 tarihinde on yıllık zamanaşımı süresini doldurmadığı ve bu nedenle zamanaşımı süresinin 20 yıla uzadığı anlaşılmaktadır. Eldeki davanın 08/07/2014 tarihinde açıldığı gözetilerek , dava tarihi itibariyle zaman aşımı süresinin dolmadığı anlaşılmış, davalıların zaman aşımı itirazlarının reddine karar verilmiştir.
Bu aşamada belirtmek gerekir ki, davalılar alacağın fon alacağı olmadığını ve zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğu savunmuşlardır. Ancak, …A.Ş.’nin 27/10/2000 tarihinde fona (…’ye) devredilen bankalardan olduğu, dolayısıyla alacağın fon alacağına dönüştüğü, davacı varlık yönetim şirketinin fon alacağını temlik aldığı hususunda duraksama yoktur. Kaldı ki, eldeki davada; … 12. Asliye Ticaret Mahkemesi … E. … K. sayılı kararında, davanın fona devredilen … A.Ş.’den kullandırılan kredilerden kaynaklandığını, 5411 s. Bankacılık Kanunun 142. maddesi hükmü uyarınca alacağın fon alacağı olduğu gözetilerek ihtisas mahkemesi sıfatıyla mahkememize görevszlik kararı verilmiş, davalılar vekili alacağın fon alacağı olmadığını, 5411 s. Bankacılık Kanunun 142. maddesinin uygulama alanı bulmayacağını ileri sürerek işbu kararı istinaf etmiş, ancak İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/171 E. 2020/563 K. sayılı ilamında “somut olayda, asıl borçlu … Ltd. Şti.’nin 31/08/1998 ve 20/10/1999 tarihlerinde fona devredilen …’tan kullanmış olduğu kredi sözleşmelerini davalıların müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıkları…” gerekçesiyle fon alacağı yönünden mahkememizin ihtisas mahkemesi olarak görevli olduğu vurgulanmış, davalılar vekilinin istinaf talepleri reddedilmiştir. Bu itibarla, davalıların bu yöndeki savunmaları da isabetli değildir. Somut olayda, fon alacağı bakımından zaman aşımı süresi 20 yıl olup, dava tarihi itibariyle zaman aşımı süresi dolmamıştır.
Davaya konu kredinin kullandırılma tarihi, hesap kat ihtarı ve buna göre alacağın muaccel hale gelmesi, 818 Sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olduğu dönemde gerçekleşmiştir. Ancak 01.07.2012 tarihinde 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği anlaşılmaktadır. Türk Borçlar Kanununun Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 sayılı Kanunun 1. maddesinin son cümlesinde ”….Ancak Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiili ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye Türk Borçlar Kanununun hükümlerine tabidir.” denilmiştir. Bu durumda somut olayda borcun sona ermesiyle ilgili olarak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun hükümlerinin uygulanması gerektiği açıktır. Türk Borçlar Kanununun 598/3. maddesinde ”Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.” denilmiştir. Türk Borçlar Kanununun 598/4. maddesinde ”Kefalet 10 yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak 10 yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Davalıların müteselsil kefili olduğu sözleşmelerin tarihi 31/08/1998 ile 20/10/1999 tarihi olup. Türk Borçlar Kanunun 598/3. maddesi uyarınca, sözleşmelerin kurulduğu tarihten 10 yılın geçmesiyle kefaletin sona ereceği kabul edilmelidir. Nitekim anılan madde de açıkça sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kefaletin kendiliğinden ortadan kalkacağı ifade edilmiştir. Buna göre 1998 ile 1999 tarihinden itibaren 10 yıllık sürenin sonu olan 2008 ile 2009 tarihi itibariyle kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığının kabul edilmesi gerekir. 6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde ”Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuş ise, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. 6101 sayılı Kanunun 6. maddesinde ise ”Bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde Türk Borçlar Kanununda öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.” denilmiştir. Taraflar arasındaki sözleşmenin akdedildiği tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununda kefalet için herhangi bir sürenin öngörülmediği, ancak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanununda azami 10 yıllık sürenin getirildiği ve bu düzenlemenin 6101 sayılı Kanunun 5/2. maddesinde ifade edildiği şekilde ”ilk defa öngörülen” süre niteliğinde olduğu ve kefaletin 10 yıllık sürenin sonunda kendiliğinden kalkacağı 598/3. maddesinde açıkça ifade edilmiş olduğundan bu sürenin zamanaşımı süresi değil, hak düşürücü süre olarak kabul edilmesi gerekir. Nitekim öngörülen 10 yıllık süre dolduğunda, kefalet ortadan kalkacaktır. Başka bir deyişle 10 yıllık sürenin dolmasının neticesinde kefalet geçersiz hale gelmektedir. Yasada geçersiz hale geldiği belirtildiğinden bu hususun mahkemece resen dikkate alınması gerekmektedir. Aşağıda yer verilen görüşler dikkate alındığında kefalete ilişkin 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmadığı yönünde doktrinde de görüş birliğinin olduğu görülmektedir. 1-”….. 10 yılın geçmesiyle borç kendiliğinden kalkar, kefalet için getirilen yasal en yüksek süreye ilişkin düzenleme başka hiçbir hukuk sisteminde bulunmamaktadır. Amaç, kefili belli bir süre geçtikten sonra kefillik bağından kurtarmaktır..” (Nihat Yavuz, Kefalet Sözleşmesi, Sayfa 3085) ; 2- ”…10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığı için kesilme ve durma söz konusu olmaz. 10 yıllık sürenin tamamlanması ile birlikte kefilin yükümlülüğü kendiliğinden (yasa gereği ortadan kalkar) kefalet süresinin dolduğu yargıç tarafından görevinden ötürü gözönünde tutulur.” (Prof. Dr. Cevdet Yavuz, Borçlar Hukuku, Sayfa 1472) 3-”.. Yeni borçlar kanununda sona ermeyle ilgili emredici hükümler varsa bunlar -sözleşmede örneğin feragat ile ilgili hüküm olsa da olmasa da- 01.07.2012 tarihinden sonraki sona ermelerde uygulanacaktır. (kefalet sözleşmesinde) 10 yıllık süre daha önce sona ermiş ise yürürlük yasasının 5. maddesi gözönünde tutulacaktır. Gerçek kişilerin verdiği kefaleti sona erdiren 10 yılın hakdüşürücü süre olarak kabul edilip edilmemesi, 5. maddenin uygulanması bakımından farklı sonuçlar verecektir… Hakdüşürücü süre olarak kabul edilirse 01.07.2012 tarihinden önce 10 yılı dolduran kefaletlerde alacaklı 5. maddenin tanıdığı 1 yıllık ek süreden yararlanacak ve 01.07.2013 tarihine kadar kefili dava edebilecektir” (Prof. Dr. Sezayi Reisoğlu-TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun Bankacılık İşlemleri Açısından Değerlendirilmesi-İstanbul 15.06.2012-Türkiye Bankalar Birliği Yayını) 4-”…Kefilin sorumlu tutulabileceği 10 yıllık süre kefalet sözleşmesinin meydana geldiği andan itibaren işlemeye başlar… 10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığına göre kesilme ve durma da söz konusu olmaz.” (Doç. Dr. Burak Özen, Kefalet Sözleşmesi, Sayfa 578 vd.) 5-”.. 6101 Sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 5/2. maddesine göre TBK ile hakdüşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, haksahipleri TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak 1 yıllık ek süreden yararlanır… Aynı kanunun 6. maddesine göre, bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’da öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir… bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde 01.07.2012den önce kurulmuş bulunan gerçek kişilerin kefil olduğu kefalet sözleşmeleri derhal 10 yıllık süreye tabi olur… Bu tarihten önce 10 yıllık süre dolmuşsa …. alacaklı 01.07.2013 tarihine kadar kefili takip edebilecektir. Bu tarihte ise kefalet sözleşmesi hükümden düşer..” (Y. Doç. Dr. Serkan Ayan, Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğu). Bu itibarla, sözleşme tarihinden itibaren 10 yıllık sürenin sonu 2008 ile 2009 yıllarıdır. Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce kefalet için öngörülen 10 yıllık sürenin dolduğu anlaşılmaktadır. 6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde Türk Borçlar Kanunu ile hakdüşürücü sürenin ilk defa öngörülmesi ve bu sürenin kanunun yürürlüğünden önce dolmuş olması halinde hak sahiplerine yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanabilme imkanının getirildiği anlaşılmaktadır. Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce 2008 ile 2009 tarihinde kefalet için öngörülen 10 yıllık sürenin dolduğu, kanunun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdiği ve bu tarihten itibaren hak sahiplerine bir yıllık ek sürenin tanındığı ve bu sürenin de 01.07.2013 tarihi itibariyle dolacağı, ancak somut olayda ek süre dolmadan davaya esas icra takibinin 19/06/2013 tarihinde başlatıldığı anlaşılmakla, davalı kefiller yönünden somut olayda hak düşürücü sürenin dahi geçmediği anlaşılmış, davalılar vekilinin hak düşürücü süre itirazları da reddedilmiştir. (Aynı yönde gerekçe ve detaylı bilgi için bakınız. İSTANBUL BAM 12 HD. 2018/1462E. 2019/1249 K.)
Davalılar vekili cevap dilekçesi ile birlikte, davalıların genel kredi sözleşmesi kapsamında müteselsil kefil olduklarını, ancak davalı kefil … yönünden kefalet limitinin açıkça yazıldığı halde, diğer kefil davalı … yönünden kefalet miktarının sözleşmede yazılmadığını ileri sürmüş, ayrıca her iki davalı kefil bakımından 6098 s. TBK 583/1. maddesi uyarınca kefalet tarihi, miktarı ve müteselsil kefil ibarelerinin kefillerin el yazısı ile yazılmadığından davalıların kefaletinin geçersiz olduğu ileri sürülmüştür. Öncelikle belirtmek gerekir ki, davalıların müteselsil kefil olduğu genel kredi sözleşmeleri 31/08/1998 ve 20/10/1999 tarihlerinde imzalanmıştır. Genel kredi sözleşmelerinin akdedildiği tarih itibariyle 818 sayılı Borçlar Kanunu yürürlükte olup, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 583/1. maddesinin somut olayda uygulanma kabiliyeti yoktur. Zira, bir sözleşmenin geçerlilik koşullarının, hüküm ve sonuçlarının o sözleşmenin akdedildiği tarihte yürürlükte bulunan Kanun hükümlerine göre tayin edilir. 818 sayılı Borçlar Kanununda, kefalet tarihi, miktarı ve müteselsil kefil ibarelerinin, kefilin el yazısı ile yazılma şartı bulunmamaktadır. Öte yandan; davalı kefil …için kefalet miktarının yazılı olmadığı belirtilmiş ise de; 31/08/1998 tarihli ve 20/10/1999 tarihli Genel Kredi Sözleşmelerinin ilk sayfasında kredi limitinin açıkça yazıldığı ve belirlendiği, bu durumda kredi limiti çerçevesinde davalı kefilin sorumlu olacağı nazara alındığında kefalet sözleşmesinin geçerli olduğu anlaşılmıştır. ( Aynı yönde yerleşik uygulamadan misaller için bakınız. Yargıtay 19 HD. 2012/6787E. 2012/11063K. ; Yargıtay 19 HD. 2012/4406E. 2012/8834K.). Hasılı, eldeki dava dosyası bakımından kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartlarının bulunduğu, davalıların kefalet sözleşmeleri uyarınca davacıya karşı hukuken sorumlu oldukları sonucuna varılmış, açıklanan nedenlerle davalıların kefalet sözleşmesinin geçersizliği yönündeki savunmalarına da itibar edilmemiştir.
İcra müdürlüğünün yetkisine itiraz, zamanaşımı, hak düşürücü süre ve kefalet sözleşmesinin geçerliliğine yönelik gerekçeler tamamlandıktan sonra, davanın esasının incelenmesine geçilmiştir.
Yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; fona devredilen devir öncesi … A.Ş. … Şubesi ile davalı asıl borçlu …Ltd. Şti. arasında 31/08/1998 tarihli 1.200,00 TL limitli ve 20/10/1999 tarihli 15.000,00 TL limitli olmak üzere toplam 16.200,00 TL limitli iki adet genel kredi sözleşmesinin imzalandığı, davalılardan …’in işbu genel kredi sözleşmelerine toplam 16.200,00 TL miktarla; davalılardan …’in ise yalnızca 20/10/1999 tarihli genel kredi sözleşmesinde 15.000,00 TL miktarla müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla kefil oldukları, genel kredi sözleşmelerine istinaden dava dışı asıl borçlu …Ltd. Şti.’ye nakdi krediler kullandırıldığı, ancak dava dışı asıl borçlunun genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan kredi alacaklarını sözleşmede kararlaştırılan şekilde fona devredilen bankaya ödeyemediği, bu durum üzerine fona devredilen … A.Ş.’nin … 1. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile hesaplarının kat edildiği ve kat tarihi itibariyle bankaya olan toplam kredi borcunun ihtarnamenin tebliğinden itibaren iki (2) gün içinde bankaya ödenmesini dava dışı asıl borçlu ile davalı kefillerden talep ettiği, hesap kat ihtarnamesinin her iki davalı kefile ayrı ayrı ve usulüne uygun olarak 20/07/2000 tarihinde tebliğ edildiği, ancak kat ihtarnamesinde davalı kefillere tanınan atıfet sürelerine rağmen borcun ödenmediği, bu sırada …’ ye devredilen fon alacağının alacağın temliki sözleşmesi uyarınca … A.Ş.’ ye temlik edildiği, alacağı temlik alan … A.Ş.’nin dava dışı asıl borçlu ile davalı müteselsil kefiller hakkında … 12. İcra Müdürlüğünün …Esas sayılı icra dosyası üzerinden ilamsız icra takibi başlattığı, ancak davalıların borca itirazı üzerine takibin durduğu, davacının duran takibe devam edilmesi ve kredi alacağının tahsiline yönelik işbu itirazın iptali davasını açtığı anlaşılmıştır.
Bu aşamada belirtmek gerekir ki, dava açıldıktan sonra … A.Ş. birleşme yoluyla… A.Ş. olmuştur (bu husus istinaf ilamında da belirtilmiştir). Dolayısıyla, davacı … A.Ş.’nin dava ehliyeti ve dava takip yetkisi noktasında usuli bir noksanlık bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere, genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacakların hesabın kat edildiği tarih itibariyle muaccel hale gelecekleri, muacceliyet için kat ihtarının tebliğine gerek olmadığı, kat ihtarının tebliğinin ancak muhatap borçlu ya da kefiller için takip öncesi temerrüt durumunu etkilediği, öte yandan genel kredi sözleşmesine müteselsil kefil sıfatıyla kefil olan kişilerin asıl borçlu gibi kredi borcundan kefalet ettikleri tutar kadar hukuken sorumlu bulundukları, bu bağlamda asıl borçlunun genel kredi sözleşmesindeki kredi borçlarını geri ödeyememesi halinde, alacaklının pekala müteselsil kefilleri takip ve dava edebileceği konusunda duraksama yoktur. Esasen, genel kredi sözleşmelerini müteselsil kefil sıfatıyla imzalayan davalıların, imza inkarı da bulunmadığından, davacıya karşı hukuken sorumlu olacakları açıktır.
Uyuşmazlığın temeli, davacının genel kredi sözleşmeleri kapsamında davalı kefillerden alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise icra takip tarihi itibariyle takipteki asıl alacak ve feri kalemlerle (işlemiş faiz ve masraf) birlikte davalı kefillerin kefalet miktarları da gözetilerek alacaklı olduğu toplam miktarının tutarı noktasında toplanmaktadır.
Meselenin halli, özel ve teknik bilgi ile nitelikli hesaplama gerektirdiğinden bankacılık alanında uzman bilirkişi vasıtasıyla bilirkişi incelemeleri yaptırılmıştır.
Bankacı bilirkişi … tarafından dosyaya sunulan 23/05/2022 tarihli kök ve 28/11/2022 tarihli ek raporlarda; rapor içeriğinin denetime elverişli olmadığı, takip öncesinde hesap kat ihtarnamesi davalı kefillere tebliğ edilmesine rağmen temerrüt tarihi ve faizi noktasında ihtimalli / seçenekli hesaplama yapıldığı, bu suretle de alacak hesabı noktasında isabetsiz sonuçlara ulaşıldığından işbu kök ve ek rapor hükme esas alınmamış, taraf vekillerinin itirazları doğrultusunda yeniden rapor alınmasına yoluna gidilmiştir.
Bu amaçla, dosya bankacılık alanında uzman ve emekli banka müdürü bilirkişi …’ e tevdi edilmiş, bankacı bilirkişi tarafından düzenlenen 12/08/2023 tarihli rapor dosyaya sunulmuştur.
Bankacı bilirkişi tarafından sunulan raporda da ifade edildiği üzere; genel kredi sözleşmelerinin 19/07/2000 tarihi itibariyle kat edildiği, hesap kat ihtarının her iki davalı kefile ayrı ayrı 20/07/2000 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, hesap kat ihtarnamesinde atıfet süresinin 2 gün olarak belirlendiği, dolayısıyla davalı kefillerin 23/07/2000 tarihi itibariyle temerrüte düştükleri, fona devredilen bankanın hesabın kat edildiği tarih itibariyle davalı kefillerden 17.981,72 TL asıl alacak, kat tarihi ile temerrüt tarihi (19/07/2000 – 23/07/2000) arasında 139,86 TL işlemiş akdi faiz (GKS uyarınca akdi faiz %70 oranında) ve 6,99 TL BSMV olmak üzere toplam 18.128,57 TL alacaklı olduğu anlaşılmıştır. Hasılı, davacının temerrüt tarihi itibariyle davalı kefillerden 18.128,57 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir. Ancak, davalı kefillerden …’in 16.200,00 TL, davalı kefil …’in 15.000,00 TL kefalet miktarı bulunduğundan, davalıların kefalet limitlerini aşan tutardan sorumlulukları bulunmadığı, bu nedenle hesaplamanın davalı kefillerin kefalet miktarları üzerinden yapılması gerekmektedir. Nitekim, bankacı bilirkişi davalı kefillerin kefalet limitini nazara almış, denetime elverişli açıklamalarla bu hususa değinip isabetli hesaplamalar yapmıştır. Bankacı bilirkişi tarafından sunulan 12/08/2013 tarihli raporda netice olarak; davalı kefil …’den kefalet limitiyle sınırlı olarak 13.349,80 TL asıl alacak ve 127.007,61 TL birikmiş faiz olmak üzere toplam 140.357,41 TL, davalı kefil …’den kefalet limitiyle sınırlı olarak 12.149,80 TL asıl alacak ve 115.794,63 TL birikmiş faiz olmak üzere toplam 127.944,43 TL alacaklı olduğu hesaplanmıştır.
Ayrıca, icra takibinde talep edilen 164,00 TL masraf yönünden dava dosyasında ve takip talebinde yapılan masrafı gösterir herhangi bir belge bulunmadığından ve davacı vekili tarafında da sunulmadığından bu alacak kaleminin (masrafın) ise dışlanması gerektiği anlaşılmıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki, bankacı bilirkişi tarafından sunulan 12/08/2023 tarihli rapor ayrıntılı, gerekçeli, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve delillerle uyumlu olup, tarafların ve Mahkemenin denetimine elverişli olduğu, özellikle davalı kefillerin hesap kat ihtarnamesinin tebliği ile takip öncesinde temerrüt tarihlerinin isabetli olarak tayin edildiği, temerrüt faizi oranının taraflar arasındaki sözleşmeye (GKS 4.V.a maddesi) göre belirlenerek davacının talep sonucunda istemiş olduğu temerrüt faiz oranı ayrıca nazara alınarak doğru hesaplamalar yapıldığı, takibin davacı varlık yönetim tarafından yapılması sebebiyle BSMV yönünden yapılan açıklamaların bilimsel yönden isabetli tespit ve değerlendirmeler içerdiği, hatta rapor içeriğinde mahkememizce alınan diğer raporların dahi tartışılarak değerlendirildiği (farklılıkların gerekçeli açıklandığı), nihayetinde alacak hesabında maddi hata bulunmaması karşısında 12/08/2023 tarihli bilirkişi raporuna itibar edilmiş, mahkememizce rapor içeriği de denetlenerek hükme esas alınmıştır.
Nitekim, 12/08/2023 tarihli bilirkişi raporuna karşı taraflarca itirazda bulunulmamıştır.
Davacı vekili rapora bir diyeceklerinin olmadığını beyan etmiş ve rapor doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili ise raporda yapılan hesaplamalar dışında, cevap dilekçesinde ileri sürdüğü hak düşürücü süre, zaman aşımı ve kefaletin geçersiz olduğuna ilişkin savunmalarını tekrar etmiştir. Yukarıda kapsamlı olarak açıklandığı üzere, davalıların hak düşürücü süre, zaman aşımı ve kefaletin geçersizliğine yönelik tüm savunma sebepleri mahkememizce yerinde görülmemiştir. (Tekrardan kaçınmak adına gerekçeli kararın 2,3,4,5.syf. bkz.).
Yapılan açıklamalar karşısında; mahkememizce hükme esas alınan 12/08/2023 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda (tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) davanın kısmen kabul kısmen reddine; davacı, talep sonucunda takip tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi istemek yerine, %13,75 oranında faiz işletilmesini talep ettiğinden taleple bağlılık ilkesi uyarınca mahkememizce takip tarihinden itibaren asıl alacak tutarlarına %13,75 oranında faiz işletilmesine karar verilmiştir. Son olarak, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan nakdi kredi alacaklarının likit ve muayyen olması sebebiyle, 2004 s. İİK 67/2. maddesi hükmü uyarınca icra inkar tazminatına ilişkin yasal koşullar bulunduğundan davacı lehine icra inkar tazminatına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere);
Davanın KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile; (Tahsilde Tekerrür Olmamak Kaydıyla)
I. Davalı kefil … yönünden;
Davalının … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasına yönelik yapmış olduğu İTİRAZIN İPTALİ ile; takibin 13.349,80 TL Asıl Alacak ve 127.007,61 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 140.357,41 TL üzerinden; asıl alacak tutarına (13.349,80 TL) takip tarihinden itibaren borç tamamen ödeninceye kadar yıllık %13,75 oranında temerrüt faizi uygulanmak suretiyle takibin DEVAMINA, davacının fazlaya ilişkin talebinin REDDİNE,
II. Davalı kefil … yönünden;
Davalının … 12. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasına yönelik yapmış olduğu İTİRAZIN İPTALİ ile; takibin 12.149,80 TL Asıl Alacak ve 115.794,63 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 127.944,43 TL üzerinden; asıl alacak tutarına (12.149,80 TL) takip tarihinden itibaren borç tamamen ödeninceye kadar yıllık %13,75 oranında temerrüt faizi uygulanmak suretiyle takibin DEVAMINA, davacının fazlaya ilişkin talebinin REDDİNE,
III. Alacağın likit ve muayyen olduğu anlaşılmakla, hükmedilen asıl alacağın 140.357,41 TL’ nin %20’si oranındaki 28.071,48 TL icra inkar tazminatının (davalı kefil …’in bu tutarın 25.588,88 TL’sinden sınırlı sorumlu olmak kaydıyla) davalılardan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
IV.Kabul edilen dava değeri (140.357,41 TL) üzerinden alınması gereken 9.587,81 TL harçtan başlangıçta peşin alınan 3.175,10 TL harcın mahsubu ile eksik kalan bakiye 6.412,71 TL harcın davalılardan (davalı kefil …’in bu tutarın 5.564,78 TL’sinden sınırlı sorumlu olmak kaydıyla) alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
V.Davacı tarafından yargılama nedeniyle yapılan 3.175,10 TL peşin harç, 1.360,75 TL posta ve tebligat masrafı ile 4.500,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 9.035,85 TL yargılama giderinden dava kabul ve ret oranına göre hesaplanan 6.821,41 TL yargılama giderinin davalılardan (davalı kefil …’in bu tutarın 6.218,13 TL’sinden sınırlı sorumlu olmak kaydıyla) alınarak davacıya VERİLMESİNE, bakiye kalan yargılama giderlerinin davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
VI.Davacı yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/1. maddesi uyarınca belirlenen 22.457,19 TL vekalet ücretinin davalılardan (davalı kefil …’in bu tutarın 20.471,11 TL’sinden sınırlı sorumlu olmak kaydıyla) alınarak davacıya VERİLMESİNE,
VII.Davalılar yargılama sırasında kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri üzerinden hesaplanan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/2. ve 13/1. maddeleri uyarınca maktudan az olmamak koşu ile belirlenen 17.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara VERİLMESİNE,
VIII.HMK 333. maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde kullanılmayan ve artan bakiye gider avansının resen ilgili taraflara veya vekiline İADESİNE,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalılar vekilinin yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki (2) haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 08/11/2023

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdır