Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/455 E. 2021/898 K. 21.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/455 Esas
KARAR NO:2021/898

DAVA:Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin)
DAVA TARİHİ:26/08/2020
KARAR TARİHİ:21/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Müvekkili davalılardan … San ve Tic Ltd Şti’ nin %30 ortağı olduğunu, ortaklığın başladığı tarihten bugüne kadar şirketin iş ve işleyişiyle ilgili diğer ortaktan bilgi alamadığını kâr dağıtımı yapılmadığını, şirket bilançolarının gösterilmediğini, şirketin sicilde kayıtlı gösterilen adreslerde faaliyette bulunmadığını müvekkili TTK gereğince haklı sebeplerle şirketin ortaklığından ayrılmak istediğini, davalı şirket faaliyet konusundan uzaklaştığını, sürekli zarar ettiğini, mal varlığı israf edildiğini icra takipleri açıldığını, bu durumun müvekkili aile birliğini tehdit eder konuma geldiğini, limited şirket faaliyet tamamen durduğunu, şirketin ticaret sicilde kayıtlı adresinde olmadığını, ortaklar arasında güven ilişkisinin sonra erdiğini, sürekli güvensizlik ortamı oluştuğunu, diğer ortak kendi kusurundan kaynaklı şirketin kuruluş gayesinin gerçekleşmesinde hukuki ve ekonomik imkansızlık meydana geldiğini, şirketin devamlı olarak zarar ettiği ve kâr sağlayamamakta olduğunu, şirket yönetiminde yolsuzluklar yapıldığını açıklanan nedenlerle Türk Ticaret Kanunun hükümleri uyarınca müvekkilinin haklı sebeplerle hissesine karşılık bedelin ödenmek suretiyle şirket ortaklığından çıkarılmasına karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle: Davacı taraf ayrılma akçesinin ödenmesi suretiyle ortaklıktan çıkma talebinde bulunduğunu, davacı tarafın bir alacak talebi olduğunu, ancak dava açılırken bir dava değeri belirtilmediğini, dava dilekçesi içerisinde de alacak miktarı konusunda bir belirleme yapılmadığını, HMK md. 119/1-d’ye aykırılık teşkil ettiğini, HMK md. 119/2 doğrultusunda davacı tarafa eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verilmesini, eksikliğinin tamamlanmaması halinde davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesini, dava şartı zorunlu arabuluculuk kapsamında olduğunu, dava açılmadan önce davacı tarafça arabuluculuk başvurusu yapılmadığını, müvekkili …’nın pasif husumet ehliyetinin olmadığını, davacı tarafın bir yıl önce adresini değiştirmek suretiyle kayıplara karıştığını, müvekkili …, kendisi adına tescilli aracın davacının kullanımında olması ve limited şirkete ortak olmaları hasebiyle bir müddet davacıya ulaşmak için çaba göstertiğini, İşbu davanın açılması ile davacının adresinden haberdar olunduğunu, şirketin işleyişi ile ilgili bilgi edinmek isteyen bir kişinin bir yıl boyunca müvekkili …’yı aramaması ve bir kez dahi şirkete uğramaması hayatın olağan akışı ile bağdaşmadığını, bilgi edinmek isteyen kişi müvekkiline ya da şirket muhasebecisine ulaşamıyorsa en azından ihtarname yolu ile bu isteğini dile getirebileceğini, ancak davacı tarafın bu yönde hiçbir çabası olmadığını, müvekkili, şirketin ekonomik olarak zor duruma girdiği dönemlerde kendisine ait taşınmazı satmak suretiyle elde ettiği parayı ve diğer nakit birikimlerini şirkete vererek şirketin ayakta kalmasını sağladığını, 10.10.2020 tarihli geçici mizan ve aynı tarihli 431 kodlu ortaklara borçlar hesabının muavin defter kayıtları incelendiğinde, davalı …’nın davalı şirketten 1.056.845,29 TL alacaklı olduğu görüldüğünü, Hal böyleyken, hiçbir somut delil ileri sürmeksizin müvekkili şirketi kötü yönettiğini ve borçlandırdığını iddia etmek yersiz ve hukuk dışı olduğunu, müvekkili şirketin …’de ve …’da iki adet yeri bulunduğunu, her iki yer de faal durumda olduğunu, davacı taraf şirket ortaklığının yanında, davalı şirketin her iki yerinde de çalıştığını, açıklanan nedenlerle zorunlu arabuluculuk kapsamında olmasına rağmen arabuluculuğa başvurulmadan açılan davanın dava şartı yokluğundan reddini, pasif husumet ehliyeti bulunmayan müvekkilim … yönünden davanın usulden reddini, davanın esasına girilerek bir karar verilecek ise, somut deliller ile ispatlanamayan haksız ve hukuka aykırı davanın esastan reddini, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Bilirkişi heyeti SMMM … ve Ekonomi Finans Uzmanı Ticaret ve Borçlar Hukuku Öğretim Üyesi Dr. … tarafından mahkememize sunulan 16/04/2021 tarihli bilirkişi heyet raporunda özetle: “Davalı şirketin, 22.11.1985 tarihinde davacı … ile davalılardan … arasında 10.000 TL sermaye ile kurulduğu ( … 3.000 TL, … 7.000 TL) ve 27 Kasım 1985 tarih ve 1396 sayılı ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği, şirket müdürlüğüne, 15 yıl süre ile olarak …’nın atandığı,
Şirketin 10.000 TL olan sermayesinin, ortaklar kurulunun 12.09.1997 tarihli kararı ile 10.000 TL artırılarak 20.000 TL’na çıkarıldığı, kuruluşta belirlenen sürenin sona ermesi sonrasında 20.11.2000 tarihinde ortaklar kurulu kararı ile 10 yıl süre ile şirket müdürlüğüne …’nın yeniden atandığı, Süre dolumu sonrasında 28.12.2010 tarihinde ortaklar kurulu kararı ile 10 yıl süre ile şirket müdürlüğüne …’nın yeniden atandığı, 29.06.2016 tarihli ortaklar kurulu kararı ile şirketin süresinin 30 yıldan 59 yıla çıkarıldığı tespit edilmiştir.
Şirketin sermayesi ve ortaklık yapısı: Şirketin sermayesinin 20.000 TL olduğu ve tamamının ortaklarca ödendiği tespit edilmiştir. Tarafların ortağı olduğu davalı şirketin incelenen yasal ticari defter kayıtlarına göre, 2019 yılı aktif toplamının, 2.411.735,72 TL, borçlarının, 1.414.962,71 TL olduğu, öz kaynaklarının ise 996.773,01 TL olduğu ve şirketin 2019 yılında borca batık olmadığı, şirketin sermayesinin özkaynaklar içerisinde korunduğu tespit edilmiştir.
Davalı şirketin 2020 yılı aktif toplamının, 7.429.371,32 TL, borçlarının, 6.483.563,15 TL olduğu, öz kaynaklarının ise 945.808,17TL olduğu ve şirketin 2020 yılında borca batık olmadığı, şirketin sermayesinin özkaynaklar içerisinde korunduğu tespit edilmiştir. İki dönem arasında aktifte ve borçlarda meydana gelen artışın, davalı şirket tarafından tedarikçi olan DYO boya sanayine sipariş avansı olarak çeklerden meydana geldiği tespit edilmiştir.
Şirketin büyük ortağı ile yapılan görüşmede şirketin ana faaliyetlerine …’de devam etmediği, faaliyetlerin …’da yürütüldüğü, Şirketin gelir tablosu hesapları incelendiğinde, 2018 yılında 5.642.677,63 TL net satış hasılatı elde edilmesine rağmen elde ettiği ana faaliyet karının sadece 13.141,95 TL olarak gerçekleştiği ve faaliyet kar marjının, 13.141,95 TL/5.642.677,63 TL -0,0023(binde2,3) olduğu, 2019 yılında 5.404.914,13TL net satış hasılatı elde edilmesine rağmen elde ettiği ana faaliyet karının sadece 78.750,88 TL olarak gerçekleştiği ve faaliyet kar marjının, 78.750,88TL/5.404.914,13TL -0,014 (yüzde 1,4) olduğu, 2020 yılında şirketin net satışlarının bir önceki yıla göre 37 kat azalarak sadece 144.945,65 TL net satış hasılatı elde ettiği, aşağıdaki tablolarda yer almasa da 2021 yılının ilk üç ayında satışlarının durduğu, ana faaliyeti kapsamında hiç satış hasılatı elde etmediği sunulan mizan gelir tablolarından anlaşılmıştır.
Davalı şirketin 2021 yılı güncel işletme sonuçları tam olarak netleşmediğinden dolayı davacının ayrılma akçesinin hesabi 2020 yılı işletme sonuçlarına göre yapılmıştır. 2020 yılı sonunda davalı şirketin özkaynaklarının toplamı 945.808,17TL olup, davacının hissesine düşen tutar ise, 283.742,451 TL ( 945.808,17TL x9630) olarak hesaplanmıştır.
Davacının talebi, haklı nedenle şirketten çıkarılmasına ilişkindir. Her şeyden önce davalı şirketin 22.11.1985 tarihinde kurulduğu, davacının, iki ortaklı olan şirketin 430 kurucu hissedarı olduğu, şirketin kuruluşundan bu yana şirketin müdürlüğünü büyük hissedar olan diğer davalının yaptığı hususlarında bir ihtilaf bulunmamaktadır. Dosyada ihtilaf konusu olan ve raporumuzda çözüme kavuşturulması gereken temel problem; davacının haklı nedenle dava konusu şirketten çıkma hakkının doğmuş olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Limited şirketten çıkma ve çıkarılma hususunu düzenleyen TTK. m. 638/2 hükmüne göre, “her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir”. Yine TTK. m. 640 hükmüne göre: “(1) Şirket sözleşmesinde, bir ortağın genel kurul kararı ile şirketten çıkarılabileceği sebepler öngörülebilir. Çıkarma kararına karşı ortak, kararın noter aracılığıyla kendisine bildirilmesinden itibaren üç ay içinde iptal davası açabilir. Şirketin istemi üzerine ortağın mahkeme kararıyla haklı sebebe dayanılarak şirketten çıkarılması hâli saklıdır”.
Ortaklar arasındaki güven ilişkisi, şirketin devam etmesi ve amacına ulaşabilmesinde büyük önem taşımaktadır. Güven ilişkisinin herhangi bir nedenle zedelenmesi, ortakların aynı amaç için birlikte çalışma isteğini ortadan kaldırabilmektedir. Aynı amaç için birlikte çalışma isteğini kaybeden ortakların, şirketi devam ettirme ve kuruluş amacını gerçekleştirmesi mümkün olmamaktadır. Böyle bir durumda, ortakları şirket sözleşmesi ile bağlı tutmak kişilik haklarına aykırılık teşkil edecektir (Nuri Erdem, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, İstanbu! 2012, s. 50 vd. ; Halil Arslanlı/ Hayri Domaniç, Ticaret Kanunu C. İli, Limited Ve Hisseli Komandit Şirketler, İstanbul 1989, s. 753 vd.; Ersin Çamoğlu, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi”, Prof. Dr. Yavuz Alangoya İçin Armağan, İstanbul 2007, s. 667; Murat Yusuf Akın, Şirketler Hukukunda Ve Özellikle Anonim Şirketterde Pay Sahibinin Sadakat Borcu, İstanbul 2002, s. 234 vd.; Hamdi Yasaman, “Anonim Ortaklıkların Haklı Nedenle Feshi”, İsviçre Borçlar Kanunu’nun İktibasının 80. Yılında İsviçre Borçlar Hukuku’nun Türk Ticaret Hukuku’na Etkileri, İstanbul 2009, s. 716).
Doktrinde limited ortaklıta oratklıktan çıkma veya şirketin feshine ilişkin haklı sebep olarak nitelendirilen bazı örneklere bakacak olursak;
Şirketin, Çoğunluk pay sahibi tarafından kötü yönetilmesi, Şirketin daimi olarak mali sıkıntıda bulunması, Şirket kasasının sistematik bir şekilde boşaltılması, Uzun süreler boyunca kâr payı dağıtılmaması, Azınlık pay sahiplerinin haklarının sistematik bir şekilde ve sürekli olarak kısıtlanması; Bunlar dışında, Genel kurulun sürekli olarak toplantıya davet edilmemesi, Şirket amacı ile bağdaşmayan faaliyetlerde bulunması, Şirket organlarının çalışamayacak şekilde bloke edilmesi (toplanmasının ve/veya karar almasının engellenmesi) de diğer örnekler olarak sayılmaktadır. (Ü. Tekinalp, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku $ 14 Nr.14-12; F. Nomer Ertan, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi Davası -TTK m. 531 Üzerine Düşünceler, İÜHFM C. LXXHI, S. 1, s. 421-440, 2015, A.Çelik, “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’na Göre Anonim Şirketlerin Haklı Sebeple Feshi”, Batider, 2009/XXV, S.559-592, A. Şahin, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, İstanbul,2013, s. 137)
Yine, TTK. m. 608 hükmüne göre her ortağın kar payı alma hakkı bulunmaktadır. Şirket maksadının gerçekleşmesi veya gerçekleşmesinin imkansız hale gelmesi durumunda da şirketin feshine karar verilmesi gerekir. YTD, 26.03.1963 tarih ve E. 3438, K. 1963/4856 sayılı kararında, “..TTK. 434/2’de geçen “şirket maksadının husulünün imkansızlaşması” şeklindeki ifade, sadece işletme konusu işin bünyesinden doğan imkansızlıklara taalluk etmektedir. İdarecilerin kötü idaresi hakkında ayrıca hükümler sevkedilmiştir. Kar elde edememe halinin, maksat ve mevzuun husulünü imkansız hale getirdiğini kabul, ancak uzun müddet kazanç sağlanamaması ve kazanç ihtimalinin tamamen ortadan kalkması halinde mümkün olur” görüşüne yer vererek, uzun süre kazanç sağlamama ve kazanç ihtimalinin ortadan kalkması durumunda maksadın imkansızlaştığının kabul edilmesi gerektiğini
Nihayet, TTK. m. 636/2 hükmüne göre “uzun süreden beri şirketin kanunen gerekli organlarından biri mevcut değilse veya genel kurul toplanamıyorsa, ortaklardan veya şirket alacaklılarından birinin şirketin feshini istemesi üzerine şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi, müdürleri dinleyerek şirketin, durumunu Kanuna uygun hâle getirmesi için bir süre belirler, buna rağmen durum düzeltilmezse, şirketin feshine karar verir”.
Davacı taraf, kar payının gereği gibi dağıtılmadığını, şirkette aktif rol oynayamadığını, bilgi alamadığını ve şirketin keyfiyete göre yönetildiğini, bütün bu hususların da haklı neden teşkil ettiğini ileri sürmüştür.
Bilgi alma ve inceleme hakkına ilişkin TTK. m. 614 hükmüne göre: “(1) Her ortak, müdürlerden, şirketin bütün işleri ve hesapları hakkında bilgi vermelerini isteyebilir ve belirli konularda inceleme yapabilir. Ortağın, elde ettiği bilgileri şirketin zararına olacak şekilde kullanması tehlikesi varsa, müdürler, bilgi alınmasını ve incelemeyi gerekli ölçüde engelleyebilir; bu konuda ortağın başvurusu üzerine genel kurul karar verir. Genel kurul, bilgi alınmasını ve incelemeyi haksız yere engellerse, ortağın istemi üzerine mahkeme bu hususta karar verir. Mahkeme kararı kesindir”.
Yılsonu finansal tablolarının ve yıllık faaliyet raporunun onaylanması, kâr payı hakkında karar verilmesi, kazanç paylarının belirlenmesi, genel kurulun devredilemez yetkileri arasındadır (TTK. m. 616/1-e).
TTK. m. 617/3 hükmüne göre: “Toplantıya çağrı, azlığın çağrı ve öneri hakkı, gündem, öneriler, çağrısız genel kurul, hazırlık önlemleri, tutanak, yetkisiz katılma konularında anonim şirketlere ilişkin hükümler, Bakanlık temsilcisine ilişkin olanlar hariç, kıyas yoluyla uygulanır”. Dolayısıyla limited şirketler için de uygulama alanı bulan TTK. m. 410/2 hükmüne göre: “Yönetim kurulunun, devamlı olarak toplanamaması, toplantı nisabının oluşmasına imkân bulunmaması veya mevcut olmaması durumlarında, mahkemenin izniyle, tek bir pay sahibi genel kurulu toplantıya çağırabilir. Mahkemenin kararı kesindir”, TIK. m. 411/1 hükmüne göre: “Sermayenin en az onda birini, halka açık şirketlerde yirmide birini oluşturan pay sahipleri, yönetim kurulundan, yazılı olarak gerektirici sebepleri ve gündemi belirterek, genel kurulu toplantıya çağırmasını veya genel kurul zaten toplanacak ise, karara bağlanmasını istedikleri konuları gündeme koymasını isteyebilirler”, TTK. m. 412 hükmüne göre: “Pay sahiplerinin çağrı veya gündeme madde konulmasına ilişkin istemleri yönetim kurulu tarafından reddedildiği veya isteme yedi iş günü içinde olumlu cevap verilmediği takdirde, aynı pay sahiplerinin başvurusu üzerine, genel kurulun toplantıya çağrılmasına şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi karar verebilir. Mahkeme toplantıya gerek görürse, gündemi düzenlemek ve Kanun hükümleri uyarınca çağrıyı yapmak üzere bir kayyım atar. Kararında, kayyımın, görevlerini ve toplantı için gerekli belgeleri hazırlamaya ilişkin yetkilerini gösterir. Zorunluluk olmadıkça mahkeme dosya üzerinde inceleme yaparak karar verir. Karar kesindir”. Nihayet TTK. M. 413/1 hükmüne göre: “Gündem, genel kurulu toplantıya çağıran tarafından belirlenir.”
Görüldüğü üzere, davacının, azınlık haklarını kullanabilecek oranda paysahibi olup, genel kurulu toplantıya davet etme, gündeme madde ekleme, bilgi talep etme gibi bir çok hakkının bulunduğu açıktır. Davacının bu gibi taleplerinin karşılanmaması halinde ise bu taleplerini mahkeme yoluyla yerine getirme hakkı da TTK da bir azınlık hakkı olarak düzenlenmiştir. Dolayısıya bu haklar kapsamında davacının genel kurulun toplanması için talepte bulunma ve kar dağıtılması yönünde gündeme madde ekleme ayrıca da bilgi talep etme yetkisi bulunmaktadır. Bu taleplerinin reddelmesi halinde de mahkeme yoluyla bu taleplerin yerine getirilmesini sağlama ve genel kurul kararlarına karşı iptal davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu gibi haklar kullanılmadan, kar payının dağıtılmadığı veya bilgi alma hakkının engellediği ya da şirket organlarının toplanamadığı yönündeki iddialarla şirketin haklı nedenle feshinin talep edilemeyeği kanaatindeyiz. Şirketin borca batık olmaması, kar payı elde etmesi ve aktif olarak faaliyette bulunması da vardığımız sonucu teyid etmektedir.
Bu yöndeki Yargıtay kararlarının bir kısmı şu şekildedir: –
“Dairemizin yerleşik uygulamalarına göre kâr payının dağıtılmaması TTK ‘nın 636/3. maddesi kapsamında şirketin feshi için haklı bir sebep olarak kabul edilemez. Mahkemece bu husus nazara alınmaksızın kâr payı dağıtılmamasının davacı yönünden haklı sebep teşkil edeceği kabul edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir” (Y. 11. HD., E. 2015/3906 K. 2015/10313 T. 12.10.2015).
“Mahkemece, asıl davada kar payının dağıtılmaması veya olması gerekenden az miktarda dağıtılması iddialarının, bir sorumluluk davasında ileri sürülebileceği, tasfiye davası bakımından haklı bir sebep olarak görülemeyeceği gerekçesi ile asıl davanın ve koşulları oluşmayan birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, asıl davada davacılar vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, asıl davada davacılar vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanıma uygun bulunan hükmün onanmasına…” (Y. 11. HD., E. 2016/6378 K.2016/7989 T. 11.10.2016).
“kâr payının dağıtılmaması hususunun fesih nedeni olmayacağı, bu durumda TTK’nu 531. maddesi gereğince şirketin feshini gerektirir haklı sebeplerin bulunmaması nedeniyle fesih yerine çıkma ve pay değerinin ödetilmesine ilişkin talebin de yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının — gerekçesinde dayanılan — delillerin — tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacılar vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacılar vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usu! ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına,..” (Y. 11. HD., E. 2015/8313 K. 2016/3066 T. 1.03.2016).
Yukarıda ayrıntılarıyla arz ettiğimiz nedenlerden dolayı bilirkişi kurulumuz, davacının şirketten çıkması şartlarının gerçekleşmediği ” sonuç kanaatine varılmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, limited şirket ortaklığından haklı nedenle çıkma istemine ilişkindir.
TTK’nın 638/2. maddesine göre “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir.” Anılan düzenleme ile ortağa haklı sebeplerin varlığı halinde çıkma davası açabilme olanağı tanınmıştır. Ancak “haklı sebeplerin” nelerden ibaret olduğu belirtilmemiştir. Bu nedenle çıkma isteğinde bulunan ortağın öne sürdüğü sebep veya sebeplerin gerçekten var olup olmadığını yahut haklı olup olmadığını mahkeme değerlendirecektir. Bu durumda şirket kavramının doğuşu ve şirketlerin kuruluş gayesi dikkate alınarak; aynı amaç için birlikte sermaye koyup emek vererek çalışma, dayanışma ve karşılıklı güven ortamının sağlanması gayelerine aykırı düşen; şirketin çalışmasını, devamını, ortaklarına kazanç sağlamasını ve kuruluş amacının gerçekleşmesini imkansız hale getiren davranışların haklı neden olarak kabulü gerekmektedir. Kuşkusuz haklı nedenler sınırlı olmayıp, iddia edilen eylemlerin haklı neden oluşturup oluşturmadığı her somut olayın özelliğine ve koşullarına göre değerlendirilmelidir.
6102 sayılı TTK’nin 638/2. maddesi “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir.” hükmünü haizdir. Benzer düzenleme yürürlükten kalkan 6762 sayılı TTK 551/2 maddesinde de bulunmaktadır. Anılan düzenleme ile ortağa haklı sebeplerin varlığı halinde çıkma davası açabilme olanağı tanınmıştır. Ancak “haklı sebeplerin” nelerden ibaret olduğuna değinilmemiştir. Bu nedenle çıkma isteğinde bulunan ortağın öne sürdüğü sebep veya sebeplerin gerçekten var olup olmadığını yahut haklı olup olmadığını mahkemece değerlendirilmesi gerekmektedir.
Davacı taraf, dava dilekçesi ile kar payının gereği gibi dağıtılmadığını, şirkette aktif rol oynayamadığını, bilgi alamadığını ve şirketin keyfiyete göre yönetildiğini, bütün bu hususların da haklı neden teşkil ettiğini ileri sürmüştür.
Şirketin zarar etmesi, kar sağlayamaması, aleyhinde icra takibi açılması, kuruluş amacından uzaklaşması ya da vergi mükellefiyetinin resen terkettirilmesi sonucunda ticari faaliyetin son bulması hususları tek başına ortaklıktan çıkmaya izin verilmesi için haklı sebep oluşturmayacaktır. Ticari hayatın olağan akışı içinde, şirketlerin kar etmesi kadar, zarar etmesi ve ticari hayatlarının kötü seyretmesi de mümkündür. Dolayısıyla kar sağlayamama, zarar etme ve şirket aleyhinde icra takibi yapılması gibi hususlar ticari hayatın içindeki muhtemel durumlar olup, ortaklıktan çıkmak için tek başına haklı sebep değildir. Ayrıca davacı tarafça ortaklığa devam edilmesini engelleyecek düzeyde güven kaybı yaşandığına ilişkin davacı tarafından dosyaya herhangi bir delilin de ibraz edilmediği anlaşılmaktadır.
Konuya ilişkin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12.Hukuk Dairesinin 2018/1000 Esas, 2019/1600 Karar sayılı ilamında “…somut olayda sırf ortakların bir araya gelmemesi, aktif olarak çalışmaması, şirketin sürekli zarar etmesi ve davalı şirketin kuruluş gayesinden sapmış ve gayesini gerçekleştiremeyecek duruma gelmiş olması ve vergi mükellefliğinin re’sen terkettirilmesi hususları şirket ortaklığından çıkma için tek başına haklı sebep oluşturmayacaktır. Davalı şirketin ortakları arasında ortaklığa devam edilmesini engelleyecek şekilde güven unsurunu sarsıldığı hususu dosya kapsamındaki deliller ile ispatlanamamış ve ortaklıktan çıkmanın yasal koşulları oluşmadığından mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir….” şeklinde ifade edilmiştir.
Yine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 14.Hukuk Dairesinin 2017/776 Esas, 2018/98 Karar sayılı ilamında “…Davacı, davalı şirketin hiç kâr payı dağıtmamasını ve zarar etmesini haklı sebep olarak ileri sürmüşse de, sadece şirketin kâr payı dağıtamaması yani zarar etmiş olması davacı yararına haklı çıkma sebebi oluşturmaz. Şirketin kâr payı dağıtmamasında diğer ortağın veya şirket müdürünün zarar verici bir eyleminin varlığı kanıtlanamamıştır…” şeklinde benzer tespitlerin bulunduğu görülmektedir.
Davacı ortak davalılardan limited şirket bünyesinde %30 paya sahip konumda olup; dolayısıyla azınlık konumundadır. Limited şirketler için ayrıca ve özel olarak düzenlenmiş azınlık haklarına Kanun sistematiği içerisinde yer verilmemiştir. Bu nedenle anonim şirketlerde Kanunla öngörülen azınlık haklarının limited şirketlerde uygulanabilirliğini tüm azınlık hakları üzerinden ayrıca değerlendirmek gerekir. 6102 sayılı TTK m. 617/3 c.1’deki “Toplantıya çağrı, azlığın çağrı ve öneri hakkı, gündem, öneriler, çağrısız genel kurul, hazırlık önlemleri, tutanak, yetkisiz katılma konularında anonim şirketlere ilişkin hükümler, Bakanlık temsilcisine ilişkin olanlar hariç, kıyas yoluyla uygulanır.” düzenlemesi nedeniyle sermayenin en az onda birine sahip olan azınlık, genel kurulun toplantıya çağrılmasını ve genel kurul zaten toplanacak ise karara bağlanmasını istedikleri konuların gündeme koyulmasını isteyebilir. Yine benzer bir yöntem ile limited şirket bünyesinde denetçilere ilişkin azınlık haklarının düzenleniş şekli de atıf yoluyla yapılmıştır. TTK m. 635 hükmü ile 397. maddenin beşinci ve altıncı fıkraları dışında kalan anonim şirketin denetçiye, denetime ve özel denetime ilişkin hükümleri limited şirkete de uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Bu kapsamda davacının azınlık haklarını kullanmak suretiyle şirket işleyişi içerisinde kendi iradesince sorun olduğunu düşündüğü konulara çözüm arayışına girmeksizin; bu durumların haklı sebep oluşturduğuna yönelik soyut ifadeleri ile ispat yükü üzerinde olan davacının HMK delil sistemi ile haklı sebepleri ispata elverişli delil sunmaksızın, şirketten çıkmasına izin verilmesine yönelik haklı sebep olgusunu ispatlayamadığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, haklı sebeplerle şirket ortaklığından çıkmaya izin verilmesi isteminin şirkete husumet yöneltilerek açılması gerektiği, şirket ortaklarına karşı husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığı, esasen husumetin yalnızca şirkete yönetilmesinin yeterli görülmelidir. (Y.11.H.D. 2012/8380 E. 2013/8291 K.; Y.11.H.D. 2019/1347 E. 2019/7713 K.)
Açıklanan nedenlerle, limited şirket ortaklığından haklı sebeplerle çıkmaya izin verilmesi davasının yalnızca şirkete husumet yöneltilerek açılması gerektiği, bu bağlamda davalı şirket ortaklarının eldeki dava dosyası bakımından husumetlerinin bulunmadığından şirket ortakları olan davalı … yönünden açılan davanın pasif husumet yokluğundan usulden reddine, davalı şirket bakımından ise davacının TTK’ nın 638/2. maddesi hükmü uyarınca dava dilekçesinde limited şirket ortaklığından çıkmasına izin verilmesi için ileri sürdüğü haklı sebepleri ispatlayamadığı anlaşılmakla, davanın davalı şirket yönünden esastan reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde güküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı …’ya yönelik açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,
2-Davalı şirket yönünden haklı nedenlerle ortaklıktan çıkmaya izin verilmesi davasının REDDİNE,
3-Alınması gereken 59,30 TL harcın peşin alınan 54,40 TL harçtan mahsubu ile bakiye 4,90 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından herhangi bir yargılama gideri yapılmadığı anlaşıldığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davalı … kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinden yürürlükte bulunan AAÜT m.3/2 gereği ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunmasına göre hesap ve takdir edilen 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’ya verilmesine,
7- Davalı şirket kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinden yürürlükte bulunan AAÜT m.3/2 gereği ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunmasın göre hesap ve takdir edilen 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı şirkete verilmesine,
8-Fazla yatan avans var ise Adalet Bakanlığı HMK gider avansı tarifesinin 5. maddesine göre karar kesinleştikten sonra talep halinde elektronik ortamda hesap numarası var ise bu numara üzerinden yok ise PTT aracılığı ile adreste ödemeli gönderilmesine,
Dair, davalılar vekilinin yüzüne karşı, davacının yokluğunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 21/12/2021

Katip …

Hakim …