Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/450 E. 2021/337 K. 26.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/450 Esas
KARAR NO : 2021/337

DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/08/2020
KARAR TARİHİ : 26/05/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının 01/02/2017 tarihli 5 yıl süreli bayilik sözleşmesi ile Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) dağıtım şirketi olan müvekkili … A.Ş.’ nin bayiliğini yaptığını, sözleşmenin sone erme tarihinin 01/02/2022 tarihi olduğunu, sözleşmenin ana konusunun muhatabın müvekkili şirketten aldığı LPG’ yi düzenli bir şekilde abonelere aktarması olduğunu, davalının LPG alım miktarları incelendiğinde, 2014 yılı Haziran ayından sonra LPG alımı yapmadığının görüldüğünü, bayilik sözleşmesine uygun çalışmadan bahsedebilmek için davalının LPG alımlarının düzenli, karşılıklı ekonomik ve ticari koşullara uygun olmasının gerektiğini, bayilik sözleşmesinin 19.maddesi uyarınca davalının 30 gün süre ile müvekkili şirketten LPG alımı yapmamasının müvekkili şirkete derhal fesih hakkına sahip olması olduğunu, bu nedenlerle davalı ile imzalanan bayilik sözleşmesinin sona erdiğini ve … 17. Noterliğinin … tarihli ve … nolu ihtarnamesi ile bildirildiğini, davalının sözleşmeyi haksız olarak feshetmekle müvekkilinin zarara uğramasına neden olduğunu, bu nedenle davalının bayilik sözleşmesinin 21/a maddesine göre müvekkilinin uğradığı müspet zararını (kar mahrumiyetini) tazmin etmesinin gerektiğini, ayrıca davalının sözleşmenin 21/b maddesine göre sözleşmeye aykırı davranışlarından dolayı sözleşmenin feshine neden olduğu için cezai şart ödemekle yükümlü olduğunu, bu nedenlerle kar mahrumiyeti talebi bilirkişi raporu doğrultusunda arttırılmak üzere şimdilik kısmi dava olarak 500,00 TL, cezai şart talebi bilirkişi raporu doğrultusunda arttırılmak üzere şimdilik kısmi dava olarak 1.000,00 TL olmak üzere toplam 1.500,00 TL’ nin fesih ihtarnamesinin tebliği tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi oranı üzerinden faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Cevap: Davalı cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafından ibraz edilen sözleşmenin imzalandığı tarih (01/02/2017) itibariyle davalının vergi mükellefiyetinin olmadığını, davalının 10/02/2017- 30/08/2018 tarihleri arasında vergi mükellefi olduğunu, dolayısıyla sözleşmenin imzalandığı tarihte zaten davalının vergi mükellefiyetinin bulunmadığını, ayrıca 5307 Sayılı Kanunun m.8 hükmüne ve diğer mevzuat hükümlerine göre de sözleşme tarihi itibariyle davalının patlayıcı, yanıcı madde bayiliği için bulunması gereken bayilik ruhsatının olmadığını, hem sözleşmenin akdedildiği dönemde hem de daha sonrasında böyle bir bayilik ruhsatı yokken ve hatta ayrıca davalının vergi mükellefiyeti dahi yokken dava konusu sözleşmenin imza edilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, davalının özel kişiliğe sahip olup, davacının ise tacir sıfatını haiz tüzel kişilik olduğunu, davacının kötü niyetli olarak dava iş bu davayı açtığını, hukuka aykırı bir sözleşme üzerinden arabuluculuk yoluna gidilmesi ve tutanak düzenlenmesinin de usul ve yasaya aykırı olup dava şartı yönünden davanın reddinin gerektiğini, ayrıca davacı tacir sıfatını haiz olup davalının ise esnaf işletmesi olduğunu bu nedenle görev yönünden itirazda bulunduklarını, her ne kadar sözleşmenin bir tarafında bayi olarak davalı … bulunmakta ise de bu sözleşmenin asıl tarafının bayi sıfatıyla davalının babası muris … olduğunu, yani muvazaalı bir sözleşme akdedildiğini ve davacının buna istinaden dava açma yoluna gittiğini, neticede …’ nın vefatı ile sözleşmenin akamete uğradığını, davalının babasının sözleşmede belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesinde yani feshinde haksız ve kusurlu olmadığını, bu nedenlerle görev, derdestlik ve dava şartı yönünden davanın reddine, aksi takdirde davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Delillerin Değerlendirilmesi, Davanın Hukuki Niteliği ve Gerekçe ;
01/02/2017 tarihli Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Tüplü Bayiliği Sözleşmesi, … 17. Noterliğinin … tarihli ve … nolu ihtarnamesi, davalıya ait LPG satış miktarları, LPG ana depo fiyat cetveli, fesih tarihindeki tavan perakende ve tesis çıkış fiyatları, cari hesap tablosu, 03/10/2019 tarihli arabuluculuk tutanağı, … Vergi Dairesi Başkanlığı, … Vergi Dairesi Müdürlüğü, … Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı ve … Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanlığı yazı cevapları celp edilmiş, incelenmiştir.
Dava, bayilik sözleşmesinden kaynaklanan kar mahrumiyeti zararının ve cezai şart bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Davalı, bayilik sözleşmesinin imzalandığı tarih itibariyle vergi mükellefiyetinin bulunmadığını, esasen tüp gaz satımının babası tarafından yapıldığını, babası vefat edince resmi işlemlerin kendisi adına gerçekleştirildiğini, tacir sıfatının bulunmadığını, ticari faaliyette de bulunmadığını savunarak görev itirazında bulunmuştur. Bu bağlamda, öncelikle görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğunun tespit edilmesi, başka bir anlatımla somut olay bakımından Mahkememizin görevli olup olmadığının değerlendirilmesi zorunludur.
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir.Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar,
6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, bayilik sözleşmesinden kaynaklanan alacağının tahsiline yönelik açılan işbu davanın, TTK’ da düzenlenen mutlak ticari davalardan olmadığı açıktır.
Nispi ticari dava bakımından, davacının ticari şirket olması sebebiyle tacir olduğu konusunda duraksama yoktur. Ne var ki, bu ayrıma göre her iki tarafın, yani davalının da tacir olması zorunludur. 19.02.1986 tarih 19024 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 25.01.1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile T.T.K.’nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. Buna göre;
1-Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre, defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar,
2-Vergi Usul Kanunu’na istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların (iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların) esnaf ve küçük sanatkar, tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. 21/07/2007 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile esnaf ve tacir ayrımına esas sınırlar belirlenmiş olup, bu kararda 213 Sayılı VUK 177.maddesinde belirtilen hallerden 1. ve 3.bendindeki konularda faaliyette bulunanlarda yarısını, 2.benddeki faaliyetlerde bulunanların bu tutarın tamamını aşanların tacir olacağı belirlenmiştir. Davalı …’nın tacir sıfatına yönelik yapılan araştırmalar kapsamında VUK 177/1-3 madde hükümleri uyarınca 1. sınıf tacir olmadığı, bilanço esasına göre defter tutan kimselerden olmadığı, ticaret sicilde tacir olarak kayıtlı olmadığı, başka bir anlatımla tacir sıfatının bulunmadığı, tam aksine, davalının Vergi Dairesi Müdürlüğü yazı cevabına göre, ikinci sınıf tacir olup işletme hesabına göre defter tutan kimselerden olduğu, celp edilen gelir beyannameleri ve eki performans tablolarına göre yukarıda değinilen Bakanlar Kurulu kararı uyarınca esnaf – tacir ayırımına göre faaliyetinin esnaf sınırını aşmadığı, VUK 177. maddesinde belirtilen limitleri aşmadığı ve Esnaf Odası Başkanlığına kayıtlı esnaf olarak faaliyet sürdürdüğü anlaşılmıştır. Bu halde, davacının tacir sıfatı bulunmadığı açık olduğundan her iki tarafın tacir olmadığı eldeki dava dosyası bakımından Mahkememizin görevli olmadığı, genel görevli olan Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu tespit edilmiş, görevsizlik kararı verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Ayrıntısı ve Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere );
1-HMK’nın 114/1-c, HMK 115/2 madde hükümleri uyarınca mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın USULDEN REDDİNE, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunun tespitine,
2-HMK.nın 20. Maddesi uyarınca taraflardan birinin , bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten , süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak talep etmesi halinde dava dosyasının görevli İSTANBUL (NÖBETÇİ) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE tevzi edilmek üzere hukuk mahkemeleri tevzi bürosuna GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nın 20 maddesine göre kararın kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde Mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ya da yetkili Mahkemeye gönderilmesi talep edilmediği takdirde Mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği,
4-Harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 26/05/2021

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)